Diş Politika Analizi Dersi 7. Ünite Özet

Uygulama 2: Kamuoyunun Dış Politika Yapım Sürecine Etkisi

Giriş

Kamuoyunun, hükümetlerin dış politika sürecindeki karar ve davranışlarında etkisi bulunmaktadır. Bu etkinin derecesi bir ülkede demokrasi olup olmamasına bağlıdır. Demokratik ülkelerdeki toplumlar siyasi konulardaki fikirlerini rahat bir şekilde ifade edip fikrine ters düşen konularda demokratik haklarını kullanabilirken (protesto, yürüyüş, grev), demokratik olmayan ülkelerde kamuoyunun etkisi yetersiz olabileceği gibi hiç dikkate de alınmayabilir.

Karar Alıcılar ile Kamuoyu Arasındaki Etkileşimin Dış Politikaya Yansımaları

Kamuoyunun, demokratik sistemde önemli bir rol oynadığı varsayılmaktadır. Bunu özetleyecek olursak;

  • İlk olarak, demokratik ülke vatandaşları, ülkelerinin uluslararası savaşlara girmelerine karşı çıkarlar. Çünkü savaşın yükünü hem manevi değerler açısından hem de vergi olarak taşımak zorunda kalacaklardır.
  • İkinci olarak, politikacılar siyasi güçlerini kaybetmemek adına, seçmenleri kendilerinden uzaklaştıracak herhangi bir kararı uygulamaktan kaçınırlar. Bu nedenle dış politika kararlarında “kırmızı çizgileri” geçmeyecek, ülke çıkarlarını ve iradesini bozmayacak girişimlerde bulunmaya özen gösterirler.
  • Üçüncü olarak, politikacıların seçilme istekleri göz önünde bulundurulduğunda kamuoyunun demokratik liderlerin ülkelerini güçlü bir halk isteği olmadan savaşa sürüklemelerini engellediği görülmektedir.

Yukarıdaki durumun aksine otokratik liderler ülkelerini savaşa sürükleme konusunda daha isteklidirler. Seçim kaygıları olmadığı için kamuoyunun etkisi sınırlıdır ya da hiç yoktur. Karar alıcıların tutumu ülkedeki dış politikanın içeriğini belirler.

Kamuoyunun dış politikada nasıl dikkate alındığını farklı açılardan ele alarak örneklendirelim:

Bayrak Etrafında Bütünleşme ve Kıbrıs Harekâtı

Savaşlar, hükümetler için çok önemli kararlardır. 2003 yılında ABD ve müttefikleri gerekçesi güvenilmeyen bilgilere dayanan sebeplerle Irak’ı işgalinde kamuoyu, Bush hükümetine büyük destek vermiş ama savaş uzayıp, ölü sayısı, askeri ve finansal maliyet arttıkça desteğini düşmüştür. Kıbrıs Barış Harekâtına bakıldığında, 1974’te Ecevit hükümeti Kıbrıs’a iki aşamalı bir harekât düzenlemiştir. Birincisi uluslararası hukuka uygun bulunmuş fakat ikincisi ‘yasa dışı’ olarak nitelendirilmiştir. Böyle olmasına rağmen Türk kamuoyunun Ecevit’i desteklemesi ikinci harekâtın yapılmasında büyük etken olmuştur. Sonuçları yeterince okunamayan 2. Harekâtın neticesinde Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin Türkiye’ye siyasi ve ekonomik yaptırımları olmuş ve bu yaptırımlar sonucunda kamuoyu faturayı Ecevit hükümetine keserek iktidardan indirmiştir.

Kamuoyunun Lidere Olan Desteği: Türk-İsrail İlişkilerine Uygulama

Kamuoyunun, İsrail üzerindeki değerlendirmesinin, hükûmetin insani yardım taşıyan gemilerin Türk sularından çıkmasına izin vermesinde ve Mavi Marmara krizinde, Filistin’e yapılan askeri saldırılarda nasıl bir rol oynadığı incelenmesi gereken bir konudur. 1990’lardan günümüze Türkiye’nin İsrail politikası düşünüldüğünde dönemin iktidarının ve sonraki Ecevit hükümetinin sınırlı yaklaşımları kamuoyundan tepki görmüştür. Fakat Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde İsrail’e karşı değişen tutumlar ve Davos krizi sonrası Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü lider imajını kuvvetlendirerek kamuoyunun takdirini kazanması dış politikada ki tutumların kamuoyu üzerinde ne derece etkili olabildiğini göstermektedir.

Liderlerin Kamuoyunu Yönlendirmesi: İran’ın Yakın Dönem ABD Dış Politikası

İran-ABD ilişkileri üzerinden gidilecek olursa;

  • 1953 yılında Başbakan Musaddık’ın CIA ve MI5 aracılığıyla koltuğundan inmesi, İran halkının ABD’yi suçlamasına neden olmuştur.
  • 1960-1978 arasında Şah Rıza ABD ile iyi ilişkiler kurmuş fakat İran İslam Cumhuriyeti’nin lideri Humeyni iki ülke arasındaki ilişkiyi çatışmaya döndürmüştür. (Tahrandaki ABD büyükelçiliğini öğrencilerin işgal etmesi ve 444 günlük diplomatik kriz olayı gibi)
  • İran-Irak savaşında ABD Lübnan’da esir alınan vatandaşları için İran’a silah satmış, karşılığında alınan parayla Nikaragua’daki gerillaları desteklemiştir. (İran-Contra skandalı) bu da iki ülkenin hangi durumda iletişime geçtiğini göstermiştir.
  • 11 Eylül saldırılarında ABD’nin İran’ı hedef alması ve İran’ın nükleer güç olma isteği iki ülkenin ilişkilerini çıkmaza sokmuştur.

İki ülke arasındaki ilişkileri düzeltmek adına net bir sonuç bulunamamıştır. Aralarındaki inişli çıkışlı gelişmelere göre her iki ülkede de farklı yöntemler kullanılmaktadır. Bu durumu anlamak için iki farklı teoriden bahsedeceğiz:

Dikkat dağıtma savaş teorisi: Lider iç politikadan aldığı olumsuz değerlendirmeleri yok etmek için ülke dışından bir sorun bularak dikkati dış politika üzerinde yoğunlaştırmaya çalışır.

Çatışmadan stratejik kaçınma teorisi: Lider, karşı tarafın iç politika çıkarlarını göz önünde bulundurarak hareket eder. Bu teori bize daha çok güçsüz devletlerin güçlü devletlere karşı hangi durumlarda ne kadar ileri gidebileceklerini gösterir.

Birinci teoriye göre, İran iç politikasındaki karışıklıkları gündemden düşürmek amacıyla ABD’ye karşı saldırgan tutum izleyerek halkını yanında tutmaya çalışması düşünülebilir. Fakat yapılan çalışmalar bu teorinin İran’ın tutumunu açıklamakta yetersiz kaldığını göstermektedir.

İkinci teoriye göre, İran’ın Irak savaşındaki tutumunu düşünecek olursak, Irak savaşının uzamasıyla sıkıntıya düşen, iç politikada çalkantılı dönemde olan ABD’ye karşı İran agresif bir dış politika yerine stratejik davranmıştır. İran ABD kamuoyunu gözeterek ABD’yi karşısına almak yerine ılımlı davranarak çatışmadan uzaklaşmıştır.

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, kamuoyu liderlere etkin şekilde yön verebileceği gibi bazı liderler de kamuoyunu kendi istekleri doğrultusunda değiştirebilir. Burada vurgulanması gereken kamuoyu, dış politika kararlarında hükümetler ve karar alıcılar üzerinde etkilidir.

Medya ve Türk Kamuoyu

Medya üzerine düşünüldüğünde iki unsur önemlidir:

  • Medyanın özgür olması
  • Medyanın ekonomik açıdan özgür olması

Bu unsurlara sahip medyanın üç temel özelliği bulunur:

  • Medya karar alıcılar (elit) ile halk arasında ara bulucu rolü üstlenir.
  • Farklı açılara sahip elitlerin, kurumların, vatandaşların sesini duyurur.
  • Etkili bir denetçi vazifesi taşır.

Devletin her yaptığını her zaman kontrol etme şansı olmayan vatandaş adına medya karar alıcıların yaptıklarını denetler sonrasında halka aktarır. Bu durumlar göz önüne alındığında medyanın şirketleşmesi sıkıntılı durumlara neden olur.

Medya, Şirket ve Siyaset: Uzan Şirketler Grubu

Uzan Şirketler Grubu telekomünikasyon, enerji, finans gibi sektörlerde faaliyet gösterirken aynı zamanda ilk özel TV kanalı Star TV’nin kurucusuydu. Ekonomik anlamda bu faaliyetleri yürütürken 2002 yılında Cem UZAN siyasete atılmış ve Genç Partiyi kurmuştu. Uzan Grubu Star TV’nin sahibi olunca, medyanın tarafsızlık özelliğini yitiren kanal, Genç Parti adına propaganda yapmış, Uzan Grubunun yolsuzluklarının üzerini örtmüştür. Bu şirketler grubuna bağlı gerçekler çarpıtılmıştır. Kanalın yandaş davranması Genç Parti’nin girdiği ilk seçimlerde % 7,25’lik bir sonuç elde etmesine büyük katkı sağlamıştı. Star TV, güvenilmeyen bir medya izlenimi oluşturmuştu. Verilen bu örnekten de anlaşılacağı üzere burada önemli olan ‘Medya Patronları’ olan şahısların veya kurumların kamuoyunu tarafsız şekilde bilgilendirmeleri gerektiğidir

Medya ve Olayın Sunumu

Kişiler medyada gördükleri olayları, gündemdeki konuların önemliliğini farklı şekillerde değerlendirebilirler:

  • Haberlerde sunuluş öncelikleri yani gündemde daha fazla haberi yapılan daha fazla üzerinde durulan olaylar kişilerde o olayın önemli olduğu algısını yaratır ve bu konularda vatandaş daha çabuk kararlar alır. Örneğin: Haber programı ve gazete manşetleri PKK terörü üzerine haber yapar ve vatandaşa gündemdeki en önemli olayın ne olduğu sorulursa, terör cevabının alınması...
  • Kişiler verdiği bilgilere güvendikleri gazeteci ve sunucuları dikkate alarak siyasi olarak hangi konunun önemli olduğunu belirleyebilirler. Güvenilir programlarda tartışılan olaylar, gündemin ne olduğunu kişilere aktarır.

Yukarıdaki durumlar da anlaşılacağı üzere medyanın, halkın üzerinde ülkedeki önemli olayların belirlenmesinde rolü önemlidir. Bir olay üzerinde ne kadar fazla haber yapılırsa o konu kamuoyunun önceliğini belirler.

Bir alt seviyede incelendiğinde bazı haberler bazı grupları daha fazla etkiler. Örneğin: Memurlar için yasada yapılacak değişiklikler ve olumsuz düzenlemeler, bu kesimdeki insanların dikkatini çekecek ve onların gündeminde bu olay ülkenin büyük problemleri arasında yer alacaktır. Fakat bu kesim dışındaki insanlar için kamuoyu genelinde bu olay aynı ilgiyi çekmeyecektir.

Görüldüğü gibi ülkede bazı kesimler haberin nasıl sunulduğundan daha fazla etkilenirken bu durum grupların niteliğine bağlı olarak da değişebilir. Genel anlamda medyanın kamuoyunu etkilemesi iki farklı kategoride incelenebilir.

Priming Üzerine Örnekler

Priming, kişilerin ajanda belirlenmesinde önemli bir unsurdur. Yapılan araştırmalara göre, medyada hangi konulara ağırlık verilirse, oy veren vatandaş siyasi düşüncesini bu konulara göre belirler. Örneğin, medyada terör konusuna ağırlık verilirse, kamuoyu siyasileri ve siyasi adayları bu konudaki yaklaşımlarına göre değerlendirecektir ya da Suriye’deki çatışmalar ve Türkiye’nin Suriye dış politikası medyada fazlaca yer alırsa halkın dikkati de bu konuya yönelecek siyasi değerlendirmesini buna göre yapacaktır.

Uluslararası alanda Başkan Bush’un kamuoyu desteğine 11 Eylül öncesi ve sonrası olarak bakacak olursak, 11 Eylül öncesinde kamuoyunun Bush’u ekonomi gibi temel konular üzerinden değerlendirdiği, 11 Eylül sonrasında terör ve ulusal güvenlik konularında değerlendirdiği, bu konularda halkın büyük destek verdiği yapılan araştırmalarla ortaya çıkmaktadır. 2004 yılı seçimlerinde Başkan Bush’a rakip olan John Kerry’nin terör ve ulusal güvenlik konularında deneyimsiz olduğu, bu konuların o dönemde önemli olması nedeniyle kamuoyunda güç kazanamadığı, seçimi kaybettiği düşünülmektedir.

Sonuç itibariyle, medyanın öncelik verdiği konuların kamuoyu üzerinde ve devlet için öncelik taşıyan konuların belirlenmesinde etkisi büyüktür.

Çerçeveleme Üzerine Örnekler

Çerçeveleme çalışmaları Amos Tversky ve Daniel Kahneman tarafından yapılmıştır. Çerçeveleme, bir konunun nasıl sunulduğunun önemli olduğunu vurgular. Çerçevelemede, konunun hangi kısmının üzerinde durulacağının ve nasıl sunulacağının izleyici ya da okuyucuların konu üzerindeki değerlendirmelerini etkilediği gösterilir.

Bir epidemik sonucunda ortaya çıkabilecek iki durum arasında bireylerin seçim yapması istense bireyler, 600 kişiden 200 kişinin kesinlikle kurtarılabileceği durumu, 1/3 olasılıkla 600 kişinin kurtarılabileceği duruma tercih etmiştir. Aynı durum kayıp olarak sunulduğundaysa; 600 kişiden 400 kişinin öleceği ve 2/3 olasılıkla 600 kişinin öleceği belirtildiğindeyse, bireylerin riskli olan birinci opsiyonu seçtiği görülmüştür. Örnekten de anlaşılacağı gibi bir karar sonucunda ortaya çıkacak durumların kar/kazanç ya da zarar/kayıp olarak sunulması kişilerin kararlarını etkiler.

Çerçeveleme süreci farklı şekillerde meydana gelebilir. Bunun başında medya gelir. Dış politika söz konusu olduğunda bireyler medyayı takip ederler. Çünkü bu konuyla ilgili kaynakları medyadır.

Siyasi elitler de çerçeveleme yaratabilir. Dış politika ile ilgili siyasilerin medyada açıklamalar yapması ve bireylerin bu bilgileri alıp bunları doğru kabul etmeleri, bu sürecin başında gelir. Mesela Libya konusunda Dış İşleri Bakanlığı’nın yapacağı açıklamalar, medyadan farklı olabilir. Çünkü devletin çıkarlarını korumak adına belirli bir doğrultuda bilgi verecektir. Yani devlet kurumundan çıkan bilgilerin nasıl sunulduğu medyadan farklı olacaktır. Çerçevelemeye göre değerlendirecek olursak kişilerin siyasi ajandalarını yönlendirmeleri iki açıklama arasında gidip gelecektir.

Yukarıdan da anlaşıldığı gibi, medyanın kamuoyunu yönlendirme etkisi farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır, Buradaki mesaj, medya kamuoyu üzerinde önemli bir etkiye sahip ve dış politika konularında bu etki daha da fazladır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi