Osmanlı Türkçesi Grameri 2 Dersi 5. Ünite Özet

Arapça Edatlar, Arapça Söz Kalıpları, Transkripsiyon (Çevriyazı)

Arapça Edatların Kullanılışları

1. lâ- لا: Arapça olumsuzluk edatıdır. Birçok kelimenin önünde, Farçadaki nâ ve bî- edatları gibi, genel olarak bir durumun olumsuzunu, bulunmayışını ifade eder:

لامكان lâ-mekân "mekânsız, mekân dışı" gibi.

Bu edat, Arapça fiillerin geniş zaman şekilleriyle de kullanılır ve getirildiği fiilin olumsuzunu yapar. Bu durumlarda genellikle kalıp hâlinde, terim veya deyim gibi kullanılmaktadır: Osmanlı Türkçesinde daha çok belli kelimelerin önünde kalıp söz oluşturmak için kullanılmış gibidir:

لايعقل lâ-ya'kıl "aklı başında olmayan, dalgın"

ادرى lâ-edrî "bilmem" (Bu ibare yazarı belli olmayan şiirleri ifade etmek için kullanılmaktadır.)

2. mâ- ما "O şey ki". Arapçada geniş bir kullanımı ve değişik anlamları olan mâ- edatı, Türkçede daha çok "o şey ki" anlamındaki kalıplarda kullanılmıştır:

مابعد ma-ba'd "son, sonraki"

مابين mâ-beyn "iki şeyin arası” gibi.

Bu edat, başka edatlarla bir arada da kullanılır: mâ-fi'z-zamîr "gönülde, yürekte, içte olan şey" gibi.

3. ma'a- مع "birlikte, ile "anlamlarındadır:

عائله مع ma'a-‘â’ile "aile ile birlikte, ailecek" gibi.

4. ke- ك “gibi” benzetme bildirir:

کذا kezâ “bunun gibi; هکذا hâkezâ “işte bunun gibi

5. keyfe كيف "nasıl" anlamında soru edatıdır. mâ- edatıyla birlikte şart anlamı taşıyan deyimler kurar:

مايشا كيف keyfe-mâ-yeşâ "nasıl isterse öyle, istediği” gibi

6. gayr غير Arapça istisna edatıdır. Türkçede "+sız/+siz” ekleriyle, “...olmayan" şekilleriyle karşılarız:

قابل غير gayri kābil "mümkün olmayan, imkânsız" gibi

7. li- ل "için" Bu edatı daha önce de görmüştük. Bu edat Arapça dilbilgisinde "sebep tamlayıcısı" (el-mef'ûlü li-eclihi) denilen zarf gruplarının teşkilinde de sıkça kullanılır. Bu durumda, li- edatından önce gelen kelime üstünlü tenvin ile okunmaktadır. Türkçe söz diziminde zarf olarak kullanılmışlardır:

"...sâir ukūlü tahrîr her ne kadar hâricü’l-bahs ise dahi teksîren li'n-nef' ve ri'âyeten li'l-istitrâd îrâd olundu."

Aşağıdaki kelime grupları da söz kalıpları şeklinde zarf fonksiyonuyla kullanılmaktadır: el-hamdü li’llâh “Hamd Allah içindir”; elhükmü li’llâh” “Hüküm Allah’ındır (baş sağlığı için kullanılır)”; rızâen li'llâh "Allah'ın rızası için"; rahmeten li'l-âlemîn "Âlemlere rahmet için, Âlemlere rahmet olarak; Hz. Muhammed"; hasbeten li'llâh "Allah rızası için"; hâlisan li'llâh "Allah rızası için".

8. zû ذو : "Sahip, +lı/+li" anlamlarındadır. Bir kısım kalıplaşmış ifadelerde ve daha çok da bilimsel terimlerde kullanılır:

ذوالجلال zü'l-celâl "celâl sahibi, Allah" gibi.

Bu edatın tamlamalardaki çokluk şekli ذوى zevi'dir:

المفاصل ذوى zevi'l-mefâsıl "mafsallılar" gibi.

ذى zî, zû edatının harf-i cerli şeklidir: قيمت ذى zî-kıymet "kıymetli" gibi.

ذو zû edatının müennesi olan ذات zât edatı bilhassa tıp, botanik ve zooloji bilim dallarındaki terimlerde çok kullanılmıştır. Bu terimlerin birçoğu da Osmanlı Türkçesi içinde türetilmiştir: الجنب ذات zâtü'l-cenb "akciğer zarı iltihabı" gibi.

Arapça Söz Kalıpları

Arapça fiillerin çekimli şekilleri Türkçede kullanılmamış olmakla birlikte dua cümleleri, Kur'an-ı Kerim ve hadislerden alıntılar, atasözü ve vecizeler ve kimi kalıplaşmış kelime grupları yer yer kullanılmıştır. Kısa cümlecikler hâlindeki dualar, beddualar vs. çoğu zaman cümle dışı unsur gibi dururken bazen ismin bir sıfatı gibi değerlendirilip üzerine Türkçe ek ilâve edilmiştir.

Meselâ “sallallâhu aleyhi ve sellem "Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun" anlamına bir cümledir. Bu cümle Hz. Muhammed'in adının anılmasından sonra söylenir. Bu durumda herhangi bir isim çekim eki Peygamberin adından sonra veya dua cümleciğinden sonra kullanılabilmektedir:

Resûlullâh'a -sallallâhu aleyhi ve sellem- indirilen kitap...

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem'e indirilen kitap...

Aşağıda metinlerde sık kullanılan bu gibi cümle ve kalıplaşmış ifadelerden bazı örnekler verilmiştir. Bunlar öğrenilirse, metinlerin bağlamından kopmadan anlaşılmaları daha kolay olur: eben an-ceddin "babadan babaya, babadan dedeye",eblağu mine't-tasrîh "son derece açık",bi'smihî te'âlâ "Allah'ın adıyla",subhânehû "Onu tenzîh ederim";aleyhi's-selâm "Ona selam olsun.", ilâ-gayri'n-nihâye "daima, ebediyyen, sonsuza dek” vs.

Dua ve Beddua Cümlelerinden bazıları şunlardır: Âmennâ ve saddaknâ "İnandık ve tasdik ettik", Bâreka'llâh "Allah mübârek etsin", Elhamdu li’llâh "Allah'a hamdolsun", Rahimehümüllâhu te'âlâ "Allah onların hepsine rahmet etsin", Radıyallâhu anhu "Allah ondan (o erkek kişiden) razı olsun.", Radıyallâhu anhâ "Allah ondan ( o kadın kişiden) razı olsun.", Radıyallâhu anhüm "Allah onlardan ( o erkeklerden) razı olsun.", Kaddesa'llâhu sırrahû "Allah sırrını kutsasın", Kuddise sırruhu "sırrı kutsansın".

Transkripsiyon (Çevriyazı)

Transkripsiyon, kısaca, herhangi bir alfabeyle yazılmış bir metni başka bir alfabeye çevirmek demektir. Bu tarife göre Osmanlı harfleriyle yazılmış bir metni Latin alfabesine çevirmek bir transkripsiyon işlemidir. Ancak bugünkü alfabemizde Osmanlı alfabesindeki bütün harfleri karşılayacak kadar harf yoktur. Bu eksikliği gidermek için benzer harflere nokta veya çizgi ilâvesiyle yeni harfler oluşturulmuştur. Bu ilâve işaretleri yalnızca bilimsel çalışmalarda kullanırız. Latin alfabesindeki bu eksikliğin yanında Osmanlı alfabesinde de ünlülerin gösterilmesinde eksikler vardır. Meselâ ben veya bir yazılırken ünlüler yazılmaz.

Biz dilin genel yapısında bunların ünlü değerlerini bildiğimiz için (bn) veya (br) değil, (ben) ve (bir) şeklinde yazarız. İmlâ muhafazakâr bir sistem olup kimi kalıplaşmış şekiller yüzyıllar boyunca değişmeden yazıldıkları için, kelimelerin söylenişi değişir, ancak yazılışı değişmez. Bunların nasıl okunacağına bilim adamının, bilimsel veriler doğrultusunda karar vermesi gerekir.

Bazen bir harf birkaç sesi birden de gösterebilir: Meselâ -up zarf-fiil eki, Osmanlı metinlerinde çoğu zaman وب şeklinde yazılmıştır. Ancak Türkçede bu zarf-fiil eki her zaman /p/ ünsüzü ile olmuştur. ب harfinin /p/ ünsüzünü gösterme kabiliyeti de bulunduğundan وب yazılışını bir imlâ kalıplaşması olarak kabul edip söz konusu eki gelüp, olup, alup şeklinde okuruz. Aynı ek 19. ve 20. yüzyıl metinlerinde yuvarlaklık uyumuna bağlı olarak okunur:

ويروب verip, آلوب alıp vs.

Aynı şekilde ك kef harfi /k/, /g/ ve /ñ/ seslerini gösterebilmektedir. Bundan dolayı كلدم kelimesini keldim şeklinde okuyamayız; zira bu fiilin Türkiye Türkçesinde gel-mek şeklinde olduğunu bilmekteyiz.

Osmanlı alfabesinin bilimsel transkripsiyon çalışmalarında kullanılan harf karşılıkları için “Sayfa 83’teki Transkripsiyon Alfabesi” tablosunu dikkatlice inceleyiniz.

Osmanlı Türkçesi dönemi metinlerini yeni harflere aktarırken (transkribe ederken) bu genel bilgilerin ışığında dikkat etmemiz gereken başka hususlar da vardır:

1. Türkçe kelimelerde ünlüleri gösteren harfler, uzun ünlü gibi gösterilmez. Mesela بو bu veya صو su kelimeleri "bū" veya "sū" şeklinde yazılmaz.

2. Ayın ve hemze harfleri birer ünsüzdür. Bunları kendilerine özgü kesme işaretleriyle gösterir; bunlardan sonraki ünlüyü de kelimenin Türkçede okunuşuna göre seçeriz. Meselâ عثمان kelimesinde ayın harfinden sonraki yazılmayan ünlüyü /o/ olarak ('Osmân); عمر kelimesindeki ünlüyü ise /ö/ olarak ('Ömer) okuruz.

3. ض harfi taşıyan kelimelerdeki bu harf Türkçede kimi kelimelerde /z/, kimi kelimelerde /d/ olarak telaffuz edilmektedir. Bundan dolayı bu harfi karşılayan iki transkripsiyon işareti vardır. Kelimeye göre bunlardan uygun olanı seçilir.

Osmanlı Türkçesi metinlerini Latin harflerine bilimsel transkripsiyon harfleriyle aktarırken, metnin yazıldığı devrin dil özelliklerini dikkate almalıyız. Türkiye Türkçesindeki eklerin niteliği 13. ve 19. yüzyılda aynı değildir. 13.-16. yüzyıl metinleri Eski Türkiye Türkçesi dediğimiz dönemin dil özelliklerine göre okurken, 19. veya 20. yüzyılın başlarında üretilmiş bir metni daha eski devrin dil özelliklerine göre okumak doğru olmaz.

Osmanlı Türkçesine Giriş I ve II kitaplarından bu konuda ayrıntılı biçimde işlenmiş ünitelerini dikkatlice okuyunuz.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi