Osmanlı´da İskan ve Göç Dersi 5. Ünite Özet

Osmanlı Coğrafyasında Göç Ve Sebepleri

Osmanlı Coğrafyasında Göç Ve Sebepleri

Göç: Tanımı ve Çeşitleri

Bir kişi, grup ya da toplumun bir yerleşme alanından bir diğerine, bir ülkeden bir diğer ülkeye yönelik sürekli veya süreli olmak üzere gerçekleştirdiği yer değiştirme hareketine göç denir. Göçler güzergâh, yön açısından devletin sınırları esas alınarak iç göç ve dış göç diye ikiye ayrılmıştır.

İç göçler, bir ülke sınırları dâhilinde meydana gelen yer değiştirme hareketleridir. Dış göç farklı sebeplerle bir ülke sınırlarını her iki yönde aşarak yapılan nüfus hareketleridir. Bu göçler gerçekleştiği yöne göre içten dışa göç veya dıştan içe göç şeklinde tanımlanmaktadır.

Göçler iştirak edenlerin sayısına göre de kitle göçü, grup göçü ve bireysel göç şeklinde tasnif edilmektedir. Bireysel göç bireyin kendi iradesiyle gerçekleştirdiği yer değiştirme hareketidir. Büyük bir topluluğun kısa bir sürede yaptığı göç ise kitle göçü olarak adlandırılır. Bununla birlikte çok uzun bir zaman dilimi içerisinde aynı sebeplere dayanan ve benzer sonuçlar doğuran münferit göçlerin de kitle göçü şekline dönüştüğünü unutmamak gerekir.

Zorunlu göçleri de kendi içinde gruplandırmak mümkündür. Bu tür göçlerin bir kısmında göç kararını doğrudan merkezi otorite verir. Muhaceret, mültecilik, sığınmacılık ve doğal afetlere bağlı göçlerde ise zorunluluğa karar veren göç edenin kendisidir.

Göçe karar verene göre göçler serbest göçler ve zorunlu göçler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Gönüllü göçler olarak da tanımlanabilen serbest göçlerde göçmen gideceği yeri, zamanı ve şartları kendisi tayin etmektedir. Kişiler bulundukları bölgede insanca yaşaması için asgari şartların ortadan kalkması halinde gerçekleşen göçler zorunlu göçlerdir. Bu tür göçler devlet istemiyle gerçekleşmektedir.

Göçler yer değiştirme sürelerine göre de daimi göçler, geçici göçler ve mevsimlik göçler şeklinde üçe ayrılmaktadır.

Bazı ülkelerin, göç politikalarının ve göçmen kabulü ile ilgili yasalarının sonucu olarak yabancı ülkelerden gelen göçmenleri belli özellikleri dikkate alarak kabul etmelerine ise seçimli göç adı verilmektedir.

Osmanlı Göç Terminolojisi

Belirli bir mekânı olmaksızın çadır, hayvan ve sair araçlarıyla mevsime göre sürekli yer değiştiren topluluğa göçebe denir. Ekonomik sorunlardan dolayı toprak tasarruf hakkını terk ederek başka bir yere göç edenler çift bozan olarak tanımlanmıştır. Eğer kişi ailesinin geçimini temin maksadıyla geçici olarak bekâr bir vaziyette gidiyorsa gurbetçi adını almaktaydı. Gurbetçi memleketine dönerken sılacı olarak tanımlanmıştır.

Gurbetçi çalışmak üzere geldiği büyük şehirde iş bulamaz ise serseri olarak tanımlanır. Kişi eğer ailesi ile birlikte göç ediyorsa genellikle ev göçü bazen de hane göçü şeklinde tanımlanmıştır. Bir yerden başka bir yere göç eden ve oranın nüfusuna kaydedilen kişiler belgelerde yabancı olarak tanımlanmaktaydı. Yerli halk ise bu gibi kişileri yaban olarak isimlendirmiştir.

Zaman zaman güvenlik ve asayiş gerekçesiyle bir kişi, grup veya topluluk başka bir bölgeye sevk edilmekte ve zorunlu iskâna tabi tutulabilmekteydi. Buna sürgün veya tehcir adı verilmiştir. Cezalandırma adına kişilerin bir bölgeden başka bir bölgeye gönderilmesi tagrib, tenkil, tebid veya nefy kelimeleriyle tanımlanmıştır.

Zaman zaman kırsal alandaki köylüler çareyi topyekûn göç etmekte bulmakta ve eşkıyanın, devlet adamlarının kendisini bulamayacağı kuş uçmaz kervan geçmez yerlere göçüp yerleşmeyi tercih edebilmekteydi. Bu olay kaçgun terimiyle karşılanmıştır. Doğal afetler sonucunda göç edenlere ise depremzede, kahtzede terimleriyle tanımlanmıştır.

Savaştan kurtulmak amacıyla yer değiştirenler mülteci, ülkeyi terk edip kaçanlar ise firari olarak tanımlanmıştır.

Resmi yazışmalarda karışıklığa yer vermemek için mülteciler de sınıflandırabilmiştir. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı esnasında ocağını terk edip iç kesimlere çekilmek zorunda kalanlar Şark mültecisi şeklinde isimlendirilecektir. Bu hadiseyi tanımlamak için Trabzonlular muhacir çıkmak , Erzurumlular kaçhakaç (kaça kaç), Adanalılar kaçkaç ifadelerini kullanmışlardır. Millî Mücadele döneminde ocağını terk eden Güneyli veya Batı Anadolulu Türk’ü felaketzede veya harikzede şeklinde tanımlamıştır.

Muhacir ise mülteci statüsünde gelip geri dönemeyen ve Osmanlıda yerleşen kişiler için kullanılan bir terimdir. Bu şekilde gelenler muhacir olarak tanımlanabildikleri gibi “etnik “ grup kimlikleri ile de tanımlanabilmişlerdir.

Göç terimlerinden birisi de mübadeledir . Mübadele bir şeyin karşılıklı olarak değiştirilmesidir. Buna tabi olanlar mübadil olarak tanımlanmaktadır.

Aslında göçmen ve muhacir kelimeleri sözlük anlamı itibarıyla eşanlamlıdır. Toplumun algılamasına göre muhacir düşmandan kaçıp Türk hâkimiyetindeki topraklara sığınan aciz, kahırzede, zulmdide Müslümanlardır. Halk dilinde muhacir sığınmış, her türlü haktan mahrum, her türlü felakete maruz bîçare, zavallı, kırmızı kuşaklı Türk demektir. Belirtmek gerekirse Ortadoğu’dan Amerika’ya göç edenler caliye olarak tanımlanmıştır.

Göçleri Doğuran Sebepler

Göçün sebebini belirleyen iki unsur vardır: Birincisi terk edilen mekân, İkincisi ise yerleşilen mekândır. Kişiyi yurdundan koparan ve göç etmeye zorlayan sebeplere itici sebepler denir. Yerleştiği yerin şartları ise çekici sebepleri oluşturmaktadır. Bazen de itici ve çekici sebeplerin her ikisi de etkili olabilmiştir.

Serbest ve bireysel göçlerin sebepleri birbirinden çok farklı olabilmektedir. Yine de bunları eğitim, sağlık, ekonomik olarak gruplandırmak mümkündür. Zorunlu göçlerin sebeplerini ise sınır bölgesinde güvenlik koridoru oluşturma siyaseti, doğal afetlere karşı halkı korumak, savaş sonrasında yeniden uyum veya savaş sonrası bir bölgenin hâkimiyet açısından el değiştirmesi şeklinde gruplandırmak mümkündür.

Nüfus artışı ve iklim şartları başlı başına göç sebebini oluşturmaktadır. Genel ve kitlesel göçlerin ana sebeplerinden birisi nüfus artışı ve bunun doğurduğu demografik baskıdır. Refah seviyesini yükseltmek için bu baskıdan kurtulup göç etmek istenmektedir.

İnsanlar yiyecek ihtiyacını temin edecek daha verimli yerlere göçe zorlanmakta ve bir göçler zinciri meydana getirmekteydiler. Göçlerin ekonomik sebepleri tarih boyunca birçok değişikliğe uğramıştır. Modernite öncesi göçlerin ana nedeni iklimde meydana gelen geçici veya sürekli değişim ve kullanma sonunda toprakların insan ve hayvan yiyeceğini yeterince üretememesi sonucu açlık ve kıtlığın baş göstermesidir.

Göçlerin bir diğer ana nedeni otoritelerin din ve milliyet ayrımları yapması, ötekine hayat hakkı tanımamasıdır.

Ticaret nedeniyle oluşan göçler, sermaye birikimi ve kültür değişmeleri bakımından önemli olmakla birlikte, az sayıda insanı kapsar.

Göçlerin Sonuçları ve Etkileri

Göç evlilik ve sair yollarla toplumların karışmasını sağlar. Dinsel, kültürel ve sosyal farklılıkların olmadığı yerlerde karışım daha hızlı ve geniş bir şekilde gerçekleşir. Kısa sürede yerli - göçmen kaynaşması sağlanır. Birçok meslek ve ürün bu şekilde daha geniş bir alana yayılır.

Göç kültür değişmelerinin de ana nedenidir. Göç hem göçmeni, hem de yerli halkı değiştirir, yerli-göçmen kaynaşması gerçekleşir. Göçlerin en büyük etkisi kişiseldir. Göç kişinin her alanda bilinçlenmesini sağlar. Yeni ortamda göçmen az zamanda düşük sosyal ve ekonomik durumunun bilincine varır ve bu durumdan kurtulma yollarını aramaya başlar. Göç böylece insanları gelenekleri, adetleri, sosyal düzeni sorgulamaksızın pasif şekilde kabul etmekten kurtarır. Onlara yeni bir kimlik ve şahsiyet kazandırır.

Göçmen kitlesi savaşlardan ve salgın hastalıklarda da etkilenmekte, bu durum yeni gittikleri yerleri ve bıraktıkları yerleri de olumsuz etkilemektedir.

Göç veren ülke ekonomik kayıp, göç alan ülke ise ekonomik kazanç elde eder. Fakat göç edilen ülkede göçmenlerden dolayı yerli toplum için işsizlik sorunu ortaya çıkabilir. Bu da yerli göçmen gerginliği ve hatta çatışmasına sebebiyet verebilir.

Balkanlardan Anadolu’ya Yönelik Göçlerin Sebepleri

Yakın dönem Balkan tarihi incelendiğinde iki temel gelişim ve özellikle karşılaşılır. 1820 ve 1860’lı yıllarda Balkanlardan Kırım ve Kafkaslara yönelik Rum ve Bulgar göçlerinde gidilen yerlerin çekiciliği etken olmuştur. Kafkaslar ve Balkanlardan Anadolu’ya yönelik göçlerde ise ana etken göçlerin gerçekleştiği dönemlerde Kafkas ve Balkan coğrafyasının göç edenler için itici hale gelmesidir. Türk toplulukları sıkıntıya düşünce mücadele bayrağı açmışlar, ancak başarılı olamadıkları zaman göç etmeyi göze almışlardır. Aslında göç edilen yerler Türk gelenek göreneklerinin yaşatıldığı veya yaşanmasına elverişli yerlerdir.

Balkanlardan Anadolu’ya yönelik göçlerin sebeplerini bu bölgede ulus devlet kurma projelerinin geliştirilmesi ve tatbik edilmesi oluşturmaktadır. Ulus devletler oluşum şekli, içerik ve işleyiş açısından birbirinden farklıdır. Birincisi burjuva sınıfının liderliğinde kurulan sanayileşmiş liberal veya emperyalist ulus devletlerdir. Bu devletlerin takip ettikleri politikalar sonucu iki değişik ulus devlet tipi daha ortaya çıkmıştır: Birincisi bu devletlerin imparatorluk sahasında kurmayı başardıkları ulus devletler; İkincisi ise elit tabakanın liderliğinde emperyal politikalara karşı direnerek imparatorluğun dönüşümü ile ortaya çıkan millî devletlerdir.

Bu devletlerin projeleri arasında Şark meselesi olarak ta tanımlanan, temel ilgi alanı Osmanlı coğrafyası olan alan gelmektedir. Bu politikalar Osmanlı - Rus Savaşları ile uygulamaya kondu ve söz konusu savaşların sonunda imza edilen Edirne ve Berlin antlaşmaları ile Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ devletleri kuruldu. Bunun sonucunda balkanlaşma terimini ortaya çıktı.

Söz konusu devletlerin kuruluşu aşamasındaki savaş, işgalci devletin ve onun himayesinde çok milletli ve çok kültürlü coğrafyada oluşturulan ve ulus devlet olarak tanımlanan otoritenin izledikleri etnik arındırma politikaları işgal sahasında kitlesel göçlere sebebiyet vermiştir.

Balkan devletlerinin sınırları Batılı hami devletler tarafından uluslararası güç dengesi gözetilerek çizilmiştir. Sınırların çiziminde toprak üzerinde yaşayan topluluğun etnik veya kültürel yapısı, bundan daha önemlisi iradesi dikkate alınmamıştır. İkinci aşamada sınırları belirlenen topraklar üzerinde yaşayan toplulukları ulusa dönüştürme harekâtı başlatılır.

19. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında ulus devletler kurulurken ötekileştirme adına farklı yöntemler kullanılmıştır. Plânın başarıya ulaşabilmesi için Müslüman ile gayrimüslim arasındaki dengenin bozulması kaçınılmaz görülecektir.

Balkanlar ve Anadolu’da toplulukların ötekileşme veya ötekileştirilmesinde kilisenin önemli bir konumu vardır.

Ötekileştirmeye genellikle etno-dinî küçük topluluklardan başlanmaktaydı. Keşiş, papaz ve metropolit gibi din adamları bir şekilde milliyetçilik duygusunu yayma faaliyetine katıldılar. Bu da Bulgar, Sırp ve Ermeni gibi topluluklardaki milliyetçi kimlik duygusunun ön plâna çıkmasına yol açtı.

Rum isyanı öncesi Yunanlılık duygusu oluşturulmuş, biçimlendirilmiş ve kâğıda geçirilmiştir. Bu ortamda isyanlar başlamıştır. Osmanlı iradesi bu isyanları bastırmak ve ortadan kaldırmak istemiş, bunu yapmak içinde dış güçlerden yardım istemek zorunda kalmıştır. Sonuç olarak isyanlar bastırılmış, fakat Osmanlı idaresi Yunanistan’ı 1830’da tanımak zorunda kalmıştır.

Ötekileştirme Tuna coğrafyasında daha farklı yöntemlerle tatbik edildi. Bulgar din adamları etkin bir görev üstlenebilmişlerdir. Bulgar din adamları toplumsal yetkilerinin ellerinden gitmesine tepki göstererek milliyetçilik silâhına sarıldılar. Bu faaliyetler sonucu Tuna coğrafyasında Bulgarlık duygusu oluştu, gelişti ve genişledi. Bu çalışmalar Tuna topraklarında Türk ve Bulgarlar arasında bir ötekileşme fikri uyandırmış ama düşmanlık yaratamamıştı.

93 Harbinin başlamasıyla 1878 Berlin Antlaşması imzalanır ve Balkanların siyasi haritası yeniden çizilir. Karadağ, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan bağlı prenslik veya bağımsız devlet olarak siyasi haritada yerlerini alırlar. Berlin sonrası Balkanlardaki Türk hâkimiyetindeki topraklar îşkodra, Kosova, Selanik, Manastır, Edirne ve Yanya olmak üzere altı vilayete ayrılmıştır.

Balkan devletleri bu coğrafyada Osmanlı aleyhine büyüme stratejisi takip ettiler. Aynı dönemdeki bölgenin toplam nüfusu 2.258.024 olarak verilirken, genel nüfus içerisinde Müslümanların payı % 36.64’e kadar geriletilmektedir. Projenin gerçekleştirilmesi adına 1901 yılında Serez isyanı çıktı. Müslümanlar dağlara sığınırken, Bulgarlar ise sınırı aşarak Bulgaristan’a firar ettiler.

1895- 1908 yılları arası Makedonya Abdülhamid’e muhalif olanların birleştiği ve buluştuğu bir alandır. Jön Türkler Abdülhamid rejimini devirmeye kilitlenmiş iken ecnebi diplomatlar ve gayrimüslimler bu toprakları Osmanlı’dan ayırma planları yapmaktaydılar. Planlamada kullanılan yöntem aşağı yukarı 93 öncesi ile aynıydı. Türk toplumu gördüğü tazyik, zulüm ve katliam üzerine selameti göç etmekte buldu.

Kırım ve Kafkasya’dan Anadolu’ya Yönelik Göçlerin Sebepleri

18. yüzyıl sonu itibarıyla Kırım ve Kafkasya Müslüman toplulukların ezici çoğunluğu oluşturduğu bir coğrafyadır. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım Hanlığı, müstakil hale getirilmişse de Rus işgali gecikmedi. Ele geçirilen saha Slav unsur yerleştirilmek, yerli Müslüman halk göçürülmek suretiyle Hıristiyanlaştırılmaya ve Ruslaştırılmaya çalışıldı.

Rus iskân siyaseti iki aşamalıdır: Birinci aşamada Rus bürokratları çeşitli yöntemleri kullanarak yerli ahaliyi Hıristiyanlaştırmaya ve Ruslaştırmaya çalışıyorlardı. İkinci aşamada ticaret ve ulaştırma merkezlerine yerleştirilecek Rus göçmenleri vasıtasıyla bölge kontrol altına alınmaya çalışılmaktaydı. Bu siyasetin uzun vadedeki hedefi Kırım ve Kafkasya’nın Ruslaştırılmasıydı.

İsim değiştirme ile başlandı. Müslümanlara ait mahalle okullarının müfredatına ise zorunlu Rusça dersleri konmaya başlandı. Dinî eğitim ve faaliyetlerine getirilen kısıtlamalar getirildi. Eğitim çağındaki çocuklar Hıristiyanlaştırılıp Ruslaştırılmaya çalışılırken, yetişkin Müslümanlar da baskı yoluyla din değiştirmeye zorlanıyorlardı. Bu baskılardan kaçıp kurtulmak isteyenlerin cezası Sibirya’ya sürgün, tehcir kararına direnmenin cezası ise idamdı.

Diğer bir uygulamada farklı vergi uygulamasıdır. İstilâya maruz kalan kavimler, yasak tabir edilen vergiyi ödemekle mükelleftiler. Vergi mükellefleri aynı zamanda devletlik hizmetler adı altında çeşitli işleri yapmakla yükümlüydüler. Hıristiyanlar, bu gibi işlerden ve vergilerden muaf tutuluyorlardı. Bu şekilde insanlar göçe zorlanıyordu.

Uygulamalara direnenleri sindirmek için sürgün ve katliam yöntemine başvuruluyordu. Bu şekilde Müslüman toplumun direnci kırılmaya çalışılırken diğer taraftan bölgede Rus hâkimiyetini temsil etmek amacıyla Kırım ve Kafkasya’ya Slav toplulukları yerleştirilmeye çalışıldı.

Müslümanların tahliye ettiği topraklara Rus, Kozak, Bulgar, Rum ve Alman göçmenlerin iskân edildiği bilinmektedir.

Rus idaresi Slav ve Hıristiyan göçmenlere ücretsiz konut ve geniş araziler veriyor, ziraî araç gereç yardımı yapıyor ve iskân mahallini terk etmelerini yasaklıyordu. Ayrıca, şehirlerdeki fabrikaları işletmek için göçmen işçi getirtiyorlardı. Fakat Rus göçmenleri plânlandığı şekilde Kafkasya’da bağımsız bir ekonomik örgüte ve piyasaya sahip olamadılar.

Rusların bu politikaları sonucu Kırım ve Kafkasya’da ticarî münasebetler ve Rus mektepleri vasıtasıyla Rusça ve Rus kültürü yaygınlaştı. Bu durum, ahalinin yerini yurdunu terk ederek göç etmesine sebep oldu.

Kuzey Afrika’da ise halkı Müslüman olan Osmanlı vilâyetleri bulunmaktaydı. Bu bölgelerden de Türk hâkimiyetindeki topraklara göçler oldu.

1800-1914 yılları arasında hedef Osmanlı vatandaşı gayrimüslim toplulukları Türk idaresinden ayırmak ve müstakil devletler şekline dönüştürmekti. Bu nüfusun yaşadığı coğrafyalar Avrupa devletleri arasında paylaştırıldı.

Şark politikası sonucu Hıristiyan nüfusun yoğun olarak yaşadığı Osmanlı topraklarında ulus devletler kurdurulmuştur. Kurgulanan Ermenistan’ın sınırları onaylanmayan ve yürürlüğe girmeyen Sevr Antlaşması ile belirlenmişti.

Millî Mücadele döneminde ise 15 Mayıs 1919 tarihi ile başlayan Yunan askerî Türk halkının malını mülkünü terk edip kaçırma politikasının uygulanması için yöntem olarak baskı ve katliam seçilmiştir.

Osmanlı Coğrafyasından Dışa Göçlerin Sebepleri

Osmanlı coğrafyasında meydana gelen dışa göçün sebeplerinden birisini ikinci bir devletin göçü teşvik ve tahrik etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da iki farklı boyutta olmuştur. Birincisi daha ziyade Rusya’nın izlediği bir yöntem ve politikadır. Rusya, işgal ettiği bölgelerdeki Müslüman çoğunluğu kırmak ve ele geçirdiği yerlerdeki hâkimiyetini ebedî hâle getirmek için Müslüman halkı göçe zorlamak ve bunların terk edeceği topraklara Hıristiyan nüfus bulup yerleştirmek şeklinde özetlenebilecek bir siyaset izlemekteydi. Hıristiyan nüfus kaynağından birisi de Osmanlı topraklarıydı. Rusya, Osmanlı Devleti’yle yaptığı savaşlarda işgal ettiği yerlerdeki gayrimüslim toplulukları Rus diplomat ve Ortodoks din adamları vasıtasıyla göç etmeye özendiriyor, hatta zorluyordu.

Çarlık Rusya’sının bu politikaları sonucu Balkanlardan Bulgarlar, Anadolu’dan ise Rumlar Kırım ve Kafkaslara yönelik grup göçleri gerçekleştirmişlerdir.

Göç propagandasının kısmî olarak başarılı ve etkili olmasının sebeplerinden birisi göç kararı alan Bulgarların tasarruf ettikleri arazinin bir ailenin geçimini temin edecek büyüklükte olmamasıydı. Rumeli’de Rum ve Bulgar toplumu arasında ortaya çıkan soğukluk, hatta düşmanlık göç kararının alınmasını kolaylaştıran bir diğer etmendir.

Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’de çalışanlar işsiz kaldılar. Bunlardan bir kısmı çözümü Bolu, Adapazarı ve İzmit’e göç edip dağlık ve ormanlık alana yerleşmekte buldular. Gayrimüslimler arasında bir daha dönmemek üzere göç edenler de vardı.

Gayrimüslimlerin Kafkasya ve Kırım’ı da göç sahası olarak düşünmeleri Rusya’nın izlediği iskân siyasetinden kaynaklanmaktaydı. Rusya’nın Kafkasya’da Müslüman göçmenlerin boşalttığı yerleri bayındır bir hâlde tutabilmek ve bölgenin gelişmesini temin edebilmek için çiftçi ve gayrimüslim insan gruplarına ihtiyacı vardı. Bu çalışmalar neticesinde bazı Rum ve Ermeni reaya göç etmeye karar verdi.

Benzer politikalar sonucu Sultan II. Abdülhamid döneminde de Rusya’ya dönük firari tarzda Ermeni göçü gerçekleşmiştir. Rusların teşvik ve tahrikleri sonucu Eleşkirt civarında meskûn bazı Ermeni aileleri Nahcivan’a göç etti. Rusya’ya ve ülke dışına göç edenler zaman zaman geri çevriliyorlardı. Türk makamları söz konusu kişileri tekrar köylerine yerleştirdi.

Osmanlı coğrafyasından Rusya’ya sadece geçim endişesiyle mevsimlik göç edenler de vardı. İş sorununa daha kesin bir çözüm arayanlar ise Amerika’yı tercih etmekteydiler. Amerika’ya gidenler arasında Ermeniler de vardı. Ermenileri gidiş amaçlarına göre, eğitim almak, iş bulmak ve ABD pasaportuna sahip olmak isteyenler şeklinde üç gruba ayırmak mümkündür.

Osmanlı coğrafyasından dışa göçün bir diğer sebebi zorunlu askerlik hizmetidir. Bunun üzerine askerlik yükümlülüğü bulunan Hıristiyan nüfustan birçoğu Amerika’ya ve sair mahalle firar etmekteydiler.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi