Maliye Politikası Dersi 7. Ünite Özet

Maliye Politikası Ve Gelir Dağılımı

Gelir Kavramı: Önemi, Türleri ve Kaynakları

Gelir, bireysel bağlamda yaşamın sürdürülmesi açısından zaruri, yaşam düzeyinin yükseltilmesi açısından ise gereklidir. Gelir, toplumsal alanda karar merkezlerinde söz sahibi olma açısından da çok önemlidir.

Gelir, modern ekonomilerde parasal olarak ifade edilir.

Nominal (parasal) gelir , bir bireyin belirli bir sürede akım hâlinde sahip olduğu parasal değerin toplamıdır. Enflasyonist dönemlerde nominal gelirin gerçek satın alma gücünü bulabilmek için fiyat değişmeleri karşısında düzeltme yapılır

Reel gelir, nominal gelirin enflasyona göre düzeltilmiş hâlidir. Üçüncü bir gelir türü ise tatmindi r.

Tatmin ya da psikolojik gelir veya haz duygusu bireyin çeşitli şekillerde ve ortamlarda yaşadığı, parasal değerle ifade edilmeyen haz duygusudur.

Akım gelir , bir dönem içinde bireyin elde ettiği ekonomik değerlerin toplamıdır.

Bireyin akım olarak gelir elde etme kaynakları iki grupta toplanabilir:

Birinci grupta birey akım olarak faktör geliri elde eder. En genel gelir sağlama kanalı faktör piyasalarında ücret, kâr, faiz ve rant şeklinde elde edilen faktör getirisidir.

Birincil gelir dağılımı, kamu ve özel kesimde üretime giren üretim faktörlerinin dönemsel akım olarak elde ettikleri faktör paylarının dağılımıdır.

Bireyin ikinci grup gelir sağlama kanalı ise faktör geliri dışı gelir sağlama kaynaklarıdır. Bu gelir sağlama kaynağının birisi aile çevresidir. Doğal olarak birey aile çevresinden faktör payı anlamında parasal gelir elde etmez. Ancak, aile işletmesi tipi organizasyonlarda ya da işsizlik durumunda ailesinin yanında kalan birey, yaşamını sürdürebilmek için ailesinden aynî destek sağlıyor olabilir. Bu tür aile destekleri gelir dağılımı hesaplamalarına dahil edilmezler.

Bireyin faktör dışı gelir elde etmesinin diğer kanalı ise devletin sağladığı çeşitli sosyal desteklerdir. Yeniden gelir dağıtımı politikası çerçevesinde yer alan çeşitli sosyal destekler, toplumsal gelir dağılımında sosyal tercihe uygun adaleti sağlamaya ya da birincil gelir dağılımını sosyal tercihe uygun hâle getirmeye yöneliktir.

Birey, faktör gelirlerinin tüketim dışı tasarruflarını birikim olarak toplayarak stok birikimine dönüştürür. Stok birikimi aile fertlerinden devreden miras veya üçüncü bireylerden gelen bağışlarla da oluşturulabilir.

Stok birikimi , akım gelirden ayrılan tasarruflar yanında, bağış ve yardımların oluşturduğu birikim toplamıdır. Stok birikimi bir tür sermayedir. Stok birikimine sahip birey, sermaye sahibi olarak faktör piyasasında kâr veya faiz adı altında akım faktör geliri elde edebilir. Kamu kesiminin birincil gelir dağılımını toplumsal adalete uygun olacak şekilde değiştirmeye yönelik politikaları söz konusudur. Ancak, faktör kullanıcısı olarak faktör piyasalarındaki uygulamaları da genellikle gelir dağılımı üzerinde bozucu etki oluşturmaktadır. Kamu cari harcamaları ve bazı transfer harcamaları birincil gelir dağılımı üzerinde bozucu etki oluştururken maliye politikası araçları ile toplumsal adalet duygusuna nispi olarak daha uygun ikincil gelir dağılımı oluşturulmaya çalışılır.

İkincil gelir dağılımı, b irincil gelir dağılımının kamusal araçlarla kamu tercihlerine uygun olabilecek şekilde yeniden dağılımıdır.

Gelir Dağılımı

Konunun kamu ekonomisi alanına girmesinde iki belirleyici neden rol oynamıştır:

  • Birincisi, kapitalizmin doğası gereği, ileri aşamalarında gelir dağılımının bozulmaya yüz tutması ve bu sonucun hem sosyal hem de bizzat ekonominin işleyişi açılarından sorunlara gebe olmasıdır.
  • İkincisi ise zamanla kamu araçları ile ekonomilere müdahale alanının genişlemesi ve müdahale araçlarının artmasıdır.

Tarihsel Gelişim

Zaman içinde yaşamın gerçek koşulları neo-klasik varsayımları zorlamaya başladı ve 1850’lerde kapitalizmin birinci büyük krizi sonucu sistem işsizlik ve gelir dağılımı bozukluğu ile karşı karşıya kaldı. Gerek sosyal gerekçelerle gerek ekonomik zorunluluklarla kamu kesimine ve vergi fonksiyonuna mali amaç yanında sosyal amaç olarak gelirin yeniden dağılımının sağlanması amacı eklendi.

Gelir dağılımı hem sosyal adalet hem de ekonomik etkinlik açılarından önemlidir. En yüksek ve en düşük gelir dilimleri arasındaki fark sosyal dengesizliği ve ona bağlı olarak da adaletsizliği gösterir. Gelir dağılımının düzeltilmesi, ekonomik etkinlik açısından, üretimin yeniden ve toplumsal tercihlere daha uygun olarak şekillendirilmesi anlamına gelmektedir.

Yeniden gelir dağıtımı politikası, genel olarak, toplumun bir kesiminden alınan değerlerin, başka bir kesimine aktarılması olarak tanımlanabilir. Bu süreçte, doğal olarak, yüksek gelirli kesimler varlık kaybına, düşük gelirli kesimler varlık kazancına uğramaktadır. Yeniden gelir dağıtımı politikası iki farklı teoriye dayandırılır. Bunlardan;

  • İlki Pareto kuralı,
  • Diğeri ise Hicks-Kaldor Telâfi kuralıdır.

Pareto kuralı bir alandaki refah yükselişinin diğer alandaki refah kaybı pahasına yapılmasına izin vermez. Bireylerin refah fonksiyonlarının birbiri ile bağlantılı olduğu durumda bu süreç şöyle gösterilebilir:

WA = f ( Q A , W A , ....., Z A , W B )
WB= f (Q B , X B , ....., Z B )

Eğer Z A kaynağını, A’dan B’ye aktarırsak, B’nin refah fonksiyonunda meydana gelecek yükseliş A’nın refah fonksiyonuna da yansıyacağından, A refah kaybına uğramadan, B’nin refahı yükseltilmiş olur. Bu durum Pareto kuralına uygundur.

Hicks-Kaldor telafi kuralına göre, bir kesimin refahı kısılırken diğerinin yükselmesi, ancak, uygulama sonucunda sağlanan refah yükselişinin, oluşturulan refah kısıntısından yüksek, hiç değilse eşit olması koşuluyla meşrulaştırılabilir. Hicks-Kaldor telafi kuralı şöyle gösterilebilir:

DW B \geq DW A

Gelir dağılımı politikasından destek alanlar ve bu politikayı destekleyenler açısından birey-bütçe ilişkisi;

  • Birincilerde mali rant,
  • İkincilerde ise mali sömürü olarak nitelenmektedir.

Bu durumda, gelir dağılımı politikaları açısından mali rant bireyin ya da grubun kamusal politikalardan net yarar sağlamasını; mali sömürü ise bireyin ya da grubun kamusal politikalara net katkı yapmasını ifade etmektedir.

Gelir dağılımı, genelde aşağıda kısaca belirtildiği gibi dört grupta ele alınabilir.

  • Yaygın olarak kullanılan gelir dağılımı ölçütü, bireylerin ya da ailelerin gelirlerinden oluşan bireysel gelir dağılımı dır.
  • Bireyler farklı statülerde üretim elemanı olarak üretime katılıp gelir elde ederler. Farklı gelir statüleri itibarıyla yapılan bu dağılım modeline fonksiyonel gelir dağılımı adı verilir.
  • Ekonomik faaliyetler tarım, sanayi ya da hizmetler olarak farklı sektörlerde yürütülür. Farklı sektörlerde yaratılan gelirler itibarıyla yapılan gelir dağılımı modeline sektörel gelir dağılımı adı verilir.
  • Bir ülkede farklı bölgelerde yaşayan birey ve aileler farklı gelir düzeyinde bulunabilir. Bölgeler itibarıyla yapılan gelir dağılımı modeline ise bölgesel gelir dağılımı adı verilir.

Farklı ekonomik ve siyasi amaçlarla farklı gelir dağılımı ölçütleri kullanılabilir. En yaygın kullanılan ölçüt, bireysel gelir dağılımı ölçütüdür. Diğer bir etkili ölçüt ise bölgesel gelir dağılımıdır.

Gelir Dağılımının Ölçüm Yöntemleri

Yöntemler arasında düzey farkı olmakla beraber, tüm yöntemler neo-klasik ekonomi anlayışına dayanmaktadır. Diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) yayınlarında kullanılan ölçütte, nüfusun yüzdelere bölünmüş dilimlerine isabet eden gelirin yüzde dilimleri gösterilmektedir (S:137, Tablo 7.1).

Her koşulda, gelirin en üst düzeyindeki nüfusun % 20’si toplam gelirin yaklaşık yarısını almakta, nüfusun % 80’i ise gelirin geri kalan bölümünü paylaşmaktadır.

Nüfus bölümlerine denk düşen gelir dilimleri, diyagram olarak, Lorenz eğrisi ile de gösterilebilir (S:138, Şekil 7.1). Burada tam eşitlik doğrusu üzerinde hane halkı yüzdeleri ile gelir yüzdeleri eşittir.

Gerçek yaşamda oluşan gelir dağılımı sağ tarafa doğru şişkinleşmiş alanı çevreleyen sınır ile verilir. Ayrıca tam eşitlik doğrusu ile gerçek dağılım hattı arasında kalan alan eşitsizlik alanını verir. Gelir dağılımı düzeldikçe eşitsizlik alanı küçülür, gelir dağılımı bozuldukça alan büyür.

Gini katsayısı , fiili eşitsizlik alanının tam eşitsizlik alanına oranı ile elde edilir. Gini katsayısı 0 ile 1 değerleri arasındaki konumuna göre gelir dağılımı hakkında genel bir fikir vermekle beraber, gelirin nüfus dilimleri itibarıyla nasıl paylaşıldığı hakkında hiçbir bilgi oluşturmaz. Örneğin, Gini katsayısının bir ülkede 0,6 diğerinde 0,9 olması, sadece birinci ülkede gelir dağılımının ikinciye göre daha adil olduğunu göstermektedir. Ancak, aynı bilgi her iki ülkede de farklı gelir dilimleri arasındaki nispi durum hakkında bir fikir vermez.

Maliye Politikası ve Yeniden Gelir Dağılımı

Gelirin yeniden dağılımının sağlanması, toplumda bir kesimden diğer kesime aktarım yapmayı gerektirir. Refah ekonomisi çerçevesinde bu tür aktarımın meşrulaştırılabilmesi;

  • Pareto hipotezi bağlamında bireylerarası refah bağlantısı olması,
  • Hicks-Kaldor hipotezi bağlamında ise gelir aktarımı ile sağlanan toplumsal yararın toplumsal fedakârlığa eşit, tercihen ondan yüksek olması koşuluna bağlıdır.

Farklılık analizi (diferansiyel analiz) adı verilen bu yöntem, inceleme altına alınan aracın net etkisini ortaya koymaya yaramaktadır.

Kamu Harcama Sistemi

Kamu harcamaları, cari harcamalar ile birincil gelir dağılımı, transfer harcamaları ile de ikincil gelir dağılımı üzerinde etkili olmaktadır. Kamu personelinin maaş ödemeleri cari harcamalarda yer alır. Maaş ödemelerinin belirlenmesi ve yıllar itibarıyla yükseltilmesi piyasa kurallarına değil, barem adı verilen özel statüye tabidir.

Kamu harcamaları yoluyla ikincil gelir dağılımının gerçekleştirilmesine yönelik sosyal yardımlar, sosyal destek ve sosyal politika uygulamaları olarak sürdürülmektedir. Sosyal destek, yaşlılık, çeşitli akli veya fiziksel sakatlık vb. nedenlerle fiilen çalışamayacak durumda olanlara sağlanan destek hizmetlerdir. Sosyal politika ise çalışma özrü ve engeli olmadığı hâlde, ekonomik koşullardan dolayı çalışma imkânı bulamayan işsizlere ve çalıştığı hâlde yeterli gelir elde edemeyenlere sağlanan ekonomik destektir. Yeniden gelir dağılımını sağlamak amacıyla yapılan kamu harcamaları parasal destek ve/veya aynî destek olarak tasnif edilmektedir.

Kamu harcamaları desteğinin parasal şekli kamu transfer harcamaları olarak yapılmaktadır. Emekli, dul, yetim, harp malulü, çeşitli sakatlık yardımları vb. sosyal destek harcamaları parasal olarak gerçekleştirilir. Sosyal amaçlı harcamalarda ikinci ekonomik destek aynî yardım şeklinde yapılır. Bu sistemde bazı mal veya hizmetleri belirli birey ya da ailelerin bedava veya piyasadan daha ucuz fiyatla temin etmesi sağlanmaktadır. Yoksullara ucuz gıda maddesi temini, bazı malların tenzilatlı fiyatla ya da bedava alınmasını sağlayan kupon sistemi vb. gibi yardımlarla yoksul kesime destek sağlanabilir.

Transfer miktarı sabit olarak, parasal yardımın bireyin refahını aynî yardıma göre daha fazla artırdığı ileri sürülür. Bu iddia, parasal olarak yapılan sosyal destekte, bireyin ekonomik kaynağı kendi tercihine göre kullanabileceği nedeni ile mümkün en yüksek refah düzeyine ulaşabileceği görüşüne dayanır. Mal ve hizmet olarak sağlanan ekonomik destekte ise kamusal tercih bireyin tercihinin önüne geçmiş olduğundan, bireyin daha düşük refah düzeyinde kalacağı görüşü hâkimdir.

Kamu Gelir Sistemi

Kamu gelir sistemi içinde gelirin yeniden dağılımına katkı yapabilecek mekanizma vergilerdir. Borçlanma da bir tür kamu geliridir. Ancak borçlanma geliri yeniden değiştirirken düzeltmez, tam tersi, bozar.

Gelir üzerinden alınan doğrudan bir vergi olan gelir vergisi, yükümlünün bireysel ve ailesel durumu yanında gelir kaynağını da dikkate aldığından, vergi ödeme gücüne en fazla yaklaşılan subjektif vergilerdendir.

Gelir arttıkça oranın yükseldiği artan oranlı tarifenin refah ekonomisi açısından asıl amacı, gelir dağılımını düzeltmek olmayıp, gelirin azalan marjinal yararı varsayımı altında, veri kamu gelirinin sağlanmasında toplumsal fedakârlığı en düşük düzeyde tutmaktır. Refah teorisi bağlamında açıklama böyle olmakla beraber, artan oranlı tarifenin, tarife yüksekliğine bağlı olarak, gelir dağılımını bir miktar düzeltebileceği söylenebilir. Buna karşın, sistemde sağlanan bazı indirim ve muaflıklar artan oranlı tarifenin etki gücünü zayıflatabilir. Stopaj yolu ile vergiye tabi olanlar beyannameli yükümlülere oranla dezavantajlı durumdadırlar. Bunların dışında vergi kayıp ve kaçağı da verginin gelir dağılımını düzeltici etkisi üzerinde hafifletici ya da bozucu etki yapmaktadır.

Gelir türü vergilerde geliri yeniden ve olumlu yönde değiştirebilen en etkili sistem negatif gelir vergisi uygulamasıdır. Negatif gelir vergisi uygulamasında tüm bireyler teorik olarak vergi yükümlüsüdür ve vergi artan oranlıdır. Yükümlüler, gelirlerini beyan ettiklerinde, gelirin belirli miktarın üzerinde olması durumunda artan oranlı yükümlülüğe tabi olur, belirli miktarın altında kalması durumunda ise mali destek alır.

Tüzel kişi olan kurumlar üzerine salınan kurumlar vergisi ise gelir üzerine salınan doğrudan bir vergi olmakla birlikte, kişisel gelir vergisi gibi subjektif nitelikte olmayıp düz oranlı uygulanan bir yükümlülüktür. Kurum hissedarlarının genelde yüksek gelirli kişiler olduğu varsayımı altında, temettü üzerine ek yük yıkarak gelir dağılımında adalete yakınlaştırıcı etki yarattığı düşünülen kurumlar vergisi, kârın kurumda bırakılması durumunda vergisiz faiz geliri sağlaması nedeniyle, olumlu etkisini kısmen yitirmektedir.

Servet üzerinden alınan doğrudan vergilerin gelir ve servetin olumlu yönde yeniden dağılımı üzerindeki etkisi, durağan servetlerde zayıf, servet aktarımlarında ise güçlü olabilir. Emlak vergisi gibi bina, arsa ya da arazi üzerinden alınan servet vergileri genellikle binde oranı ile uygulanır. Bunun nedeni, bu tür gayrimenkullerin üzerinden tahakkuk eden verginin servetin getirisi ile ya da diğer bireysel gelirle ödeneceği görüşüdür. Emlakın kira getirisinin olması durumunda, servet vergisine ek olarak, getiri üzerine gayrimenkul sermaye iradı vergisinin salınmasının, çifte vergilendirme sonucunu doğurduğu ileri sürülmektedir. Durağan servetlerin yüksek oranda servet vergileriyle yükümlü kılınması bazı durumlarda servet dağılımını olumsuz yönde etkileyebilir.

Yeniden gelir dağılımı politikalarında vergilerin kullanılmasında yüksek gelirli kesimin ne derecede vergi yüküne katlanacağı sosyopolitik bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorun, yeniden gelir dağılımı politikalarının dayandırıldığı teorik çerçeveye göre çözülmeye çalışılır. Bu konuda, bireysel refah toplamının en üst düzeye çıkarılması ilkesini savunan Bentham görüşü ne karşın, en düşük gelirlinin refah düzeyinin en üst düzeye çıkarılması gerektiğini (maxi-min) savunan Rawls görüşü tartışılmaktadır. Rawls görüşü, maxi-min ilkesinin gerçekleştirilmesi için gelir vergilerinde artan oranlılığı sınırsızlığa taşıyabilmesi açısından önemlidir.

Harcama vergileri, genel niteliği itibarıyla, harcamalar üzerine oturması ve harcamanın gelire göre azalan oranda seyretmesi nedeniyle, gelir artışı karşısında gerileyen oranlı yüke dönüşmektedir. Ancak, harcamalar üzerine salınan vergilerde farklı mallara ve harcamalara farklı oranlar uygulanarak veya zaruri mallar vergi dışına alınarak verginin adaletsiz yapısı kısmen önlenebilir.

Dışsallık gibi çevre kirlenmesi durumunda Pigou-tipi vergi uygulamasına gidilmektedir. Bu vergi bir tür harcama vergisidir ancak çok haklı ve gelir dağılımını düzeltici bir vergidir.

Yeniden Gelir Dağılımı Politikalarının Sınırları

Yeniden gelir dağılımı politikası;

  • Siyasi,
  • Sosyal ve
  • Ekonomik olmak üzere bir arada çalışan ve birbirini etkileyen üçlü bir işleve sahiptir.

Yeniden gelir dağılımı politikası, siyasetin tabanını tutabilmek ve sistemin aksaklık ve bozukluklarını bir dereceye kadar gidererek sistemi meşrulaştırabilmek için siyasi bir amaç taşımaktadır.

Yeniden gelir dağılımının sistemi meşrulaştırması, yoksul ve düşük gelirli kesimlere ekonomik aktarım yapılmasını içeren sosyal amacın gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir.

Yeniden gelir dağılımının üçüncü amacı ise toplumda gelir dağılımının bir dereceye kadar da olsa düzeltilerek ortalama tüketim eğiliminin yükseltilmesi ve böylece piyasaların genişletilmesidir. Yeniden dağılım politikaları vergi geliri ile gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, toplumun hemen tüm kesimleri tarafından desteklenen söz konusu politikaların sınırının belirlenmesi vergi verenlerin programı destekleme arzu ve gücü ile sınırlıdır.

Maliye politikası araçları ile oluşturulan ikincil gelir dağılımı bir dönem sonra faktör piyasasında oluşan koşullarla eski düzeyine döner. Bu nedenle, maliye politikası araçları ile oluşturulan ikincil gelir dağılımını geçici aşama olarak görmek gerekmektedir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi