Haberciliğin Temel Kavramları Dersi 7. Ünite Özet

Medya Hukuku Ve Meslek İlkeleri

Giriş

İnsanoğlu ilk çağlardan itibaren, özellikle yakın çevresiyle ve içinde yaşadığı toplulukla bir iletişim gerçekleştirme ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyacın doğal bir yansıması olarak da çevresindeki ve toplumdaki olaylar hakkında haberdar olma ve bilgilenme gereksinimi bağlamında önceleri sözlü, daha sonra işaretlerle ve yazı ile iletişimi gerçekleştirmiş, bu süreçte çeşitli iletişim araçları geliştirerek iletişimin sistemli bir süreçte yapılmasını sağlamıştır. Ancak öz itibariyle, insanlar sistematik iletişimsel yapı içerisinde birbirleri ile anlaşabilme, bağlantı kurabilme, yaşama ilişkin gelişmeleri düzenli kayıtlara dönüştürebilme, yaptıkları eylemleri kuşaktan kuşağa aktarabilme olanağı bulmuşlardır.

Medya Hukuku Nedir?

En genel tanımıyla kitle iletişiminde uyulması gereken kuralları, kitle iletişim araçlarının yapısını ilişkilerini düzenleyen hukuk kuralları ve uygulamalar ile ilgilenen hukuk dalına medya hukuku adı verilmektedir.

En genel ifade ile yazılı ve sözlü basın birbirinden ayrılmaktadır. Kitleler ile iletişim kurma biçimlerine göre farklılık gösteren iletişim araçları, kendi fonksiyonlarına göre yasalara tabi tutulmuşlardır. Gazete ve dergi gibi yazılı medya araçları farklı, televizyon, radyo gibi görsel, sözel araçlar ise farklı kanunlar ile çevrelenmişlerdir.

Medya Hukuku’nun, Ceza Hukuku, Ceza Muhakemesi Hukuku, Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku, Ticaret Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ve Vergi Hukuku gibi hukuk dalları ile ilişkisi vardır. Bu hukuk dalları da kendi açılarından kitle iletişiminde uygulama alanı bulabilmektedirler.

Düşünce ve basın özgürlüğünün ana vatanı sayılan İngiltere’de basın özgürlüğü “Devleti tehlikeye sokma; genel ahlaka aykırı davranma ve hukuki bir neden olmaksızın kişilerin zararına hareket etme” durumları ile sınırlandırılmıştır.

Medyanın bugün içinde bulunduğu duruma bakıldığında, medya ve ifade özgürlüğü tartışmaları daha da önem kazanmaktadır. İfade özgürlüğü konusunda 1982 Anayasasında çelişkili düzenlemeler bulunmaktadır. Anayasanın bir maddesi herkesin herhangi bir özgürlüğe sahip olduğunu hükme bağlarken, hemen ardından bir başka madde, bu özgürlüğün kullanılmasına sınırlamalar getirmektedir. İşte bu arada medyanın ifade özgürlüğü devreye girmektedir.

Basın Özgürlüğü (Medya Özgürlüğü)

Çağımızda kişilerin bilgi edinmeleri, elde ettikleri bilgiyi yorumlamaları ve bir başkasına ulaştırma hakkı ifade ve özgürlüğünün sonucudur. Ayrıca “özgür ve doğru haber dolaşımı” insanlar için haktır ve herkesin haber alma hakkı vardır. İfade özgürlüğü tüm hak ve özgürlüklerin “omurgası”dır.

Sınırsız olmayan ve sınırlandırılabilir bir hak olarak kabul edilen ifade özgürlüğü; demokratik toplumlarda zorunlu önlemler olarak ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin, kamu düzenini korumanın, suçun önlenmesinin, sağlığın ve ahlakın, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli bilgilerin açıklanmasına engel olunması veya adalet gücünün üstünlüğünün ve tarafsızlığının korunması için kanunla ve belirli koşullarla sınırlandırabilir.

Basın özgürlüğünün sınırlandırılmasında (AİHS) Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci paragrafındaki sınırlandırmaları kabul etmek uygun ve yeterlidir. Bu sınırlandırmalar genişletilemez. Çoğaltılamaz. Sınırlandırmalar kanunla öngörülmelidir ve demokratik bir toplumda zorunlu olmalıdır.

Basın hürriyetinin hangi hallerde sınırlandırılacağı Anayasa’nın 26 ve 27. maddeleri hükümlerinde gösterilmiştir. 26. maddenin ikinci fıkrasında, bu hürriyetin “sınırlandırma” halleri tek tek sayılmıştır. Maddenin son fıkrasında bu hürriyetin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin “kanunla” düzenleneceğini yazılıdır. Anayasanın 27. maddesi ise bilim ve sanat hürriyetidir.

Medya ve Yargı İlişkileri

İletişim özgürlüğü ile kişilik hakları arasında, hassas bir denge mevcuttur. Hukukun üstünlüğüne dayanan, özgürlükçü demokratik ülkelerde gerek iletişim özgürlüğü gerekse kişilik hakları yasalarla güvence altına alınmıştır. Ancak yasalar soyut ve genel düzenlemeler yapmak zorunda olduklarından, iletişim özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki hassas dengeyi kurup korumak, yargının görev alanına bırakılmıştır.

Denetim, eleştiri, uyarma ve gerçekleri açıklama, tartışmalar açma, basının en doğal ve vazgeçilmez görevidir. Basının sahip olduğu bu özgürlük tartışmasız sınırsız değildir. Kişisel onur ve saygınlığa zarar verilmemesi gerekir. Haber verilirken, eleştiri yapılırken objektif sınırlar aşılmayacaktır. Haksız kötüleme veya aşağılama basın özgürlüğü adına veya kişilerin bilgi edinme hakkı adına korunamaz.

İletişim hak ve özgürlüğü ve basın özgürlüğü ilkeleri gereğince:

  • Haberde (eleştiri ve yorumda) gerçeklik,
  • Haberde (eleştiri ve yorumda) güncellik,
  • Kamu yararı ve toplumsal ilgi,
  • Konu ile anlatım arasında düşünsel bir bağlılık ve amaca uygun araç kullanma koşulları birlikte bulunmalıdır.

Gazetecilerin Görev ve Sorumlulukları

UNESCO’nun isteği üzerine özel bir uluslararası komisyon tarafından hazırlanan ve 1980 Kasım ayında kabul edilen “Birçok Ses Tek bir Dünya” / “İletişim ve Toplum-Bugün ve Yarın” başlıklı rapor, kısaca “Macbride Raporu” otuz sekiz yılı aşan geçmişiyle güncelliğini korumaktadır. Bu raporun beşinci bölümünde, “Gazetecilerin Hak ve Sorumlulukları” başlığı altındaki “Habere Ulaşma” ve basın özgürlüğü hakkı günümüzde güncelliğini korumaktadır.

En geniş anlamında basın özgürlüğü, bir insan hakkı olarak kabul edilen, her yurttaşın anlatım özgürlüğünün ortak biçimde genişletilmesi anlamına gelir. Demokratik toplumlar halk egemenliği kavramına dayanmaktadır.

Halkın genel iradesi ise bilgili bir kamuoyu tarafından belirlenmektedir. Kamunun bu bilme hakkı, meslekteki gazetecilerin, yazar ve yapımcıların yalnızca birer koruyucusu oldukları iletişim araçlarının özgürlüğünün özünü oluşturur. Basın özgürlüğünün yoksunluğu öteki özgürlükleri kısıtlar.

Kamuoyunun bekçisi, halkın gözü kulağı olan gazeteciler; herkesin ifade özgürlüğünün sağlanmasından sorumludurlar. Halkın gerçekleri öğrenmesini sağlamak görevleridir ve bu görev onların seçimidir. Bu sorumluluk bilinci ile hareket etmelidirler. Bu görevlerini sorumluluk bilinci içinde yerine getirdiklerinde basın özgürlüğü onlar için hak haline gelir, özgürlükleri hukukla korunur.

Gazeteciler herhangi bir gücün veya sahibinin sesi değildirler, olmamalıdırlar. Aksi takdirde halkın gerçekleri öğrenme hakkını yerine getiren gazeteciler kendi meslek ilkeleri ve doğru davranış kurallarını ihlal etmiş sayılırlar. Giderek basın özgürlüğü hakkını gerçekleri eğip bükmek amacıyla kullanan medya ortaya çıkabilir. Giderek basın özgürlüğünü savunamazsınız ve üstün değer olarak kabul edilemeyeceğinden hukuka uygunluk ortadan kalkar.

Gazetecilik meslek örgütleri ve basın konseyleri, özellikle de çocukları konu alan haberlere özel bir önem vermektedir. Özellikle çocuk kurbanların kimliklerinin gizlenmesi konusu üzerinde ısrarla durmaktadırlar. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin etik ilkesi ise, çocuklara ilişkin haberler açısından Avrupa’daki benzerlerinden daha kesin ifadeler içermektedir; ancak asıl sorun, açık ve kolay anlaşılır bir ilkeye sahip olmak değil, bu ilkenin pratikte uygulanıp uygulanmadığıdır.

Özdenetim ve Ombudsmanlık

Gazete ve habercilik faaliyetleriyle ilgili düzenlemeler toplumda düzeni, ahengi korumaya ve basın işletmesine yönelik, kişiler ve basının oluşturduğu kurallar dışında var olan, eleştirel gözle bakılsa dahi gerekli olan hükümlerdir. Ancak medya ve kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda hangisinin üstünlük sağlayacağı ve kimi zaman kitle iletişim araçlarının müdahale ve etkilerine “sınır” konulması için yine kitle iletişim araçlarının kendilerinin mesleğe yönelik özdenetim çalışmalarıyla işlerlik kazandırılması göz ardı edilmemelidir.

Dünyada varolan küreselleşmeyle birlikte, bu ortam içindeki iletişimi sağlayan basına önemli sorumluluklar düşmektedir. Öncelikle toplumun resmi organlarına karşı kanuni sorumluluk taşıyan basın devlet tarafından denetlenmekte, diğer bir ifadeyle devletin kolu sayılmaktadır; ancak en geçerli ortam devletin basına, kendi özdenetimini sağlayacak şekilde; gerçek dışı olmayan, özel hayata saygılı olma sorumluluğunu tanımasıyla gerçekleşmektedir.

Basında özdenetim modeli 1960’lardan önce üzerinde durulan bir fikir olarak karşımıza çıkmaktadır. 1946 yılına kadar gelen tek parti döneminde basın genelde hükümet sözcülüğünü yerine getirirken, karşıt görüşlerin gelişmesiyle diğer taraftan da basın özgürlüğü mesleki dayanışma güçlenmiştir.

Basın Ahlak Yasası’nı yürütmekle görevli bu Divan’ın amacı şöyle belirtilmiştir: Özgürlüğe liyakatin başta gelen şartının özgürlük içinde kendi kendini kontrol edebilmek olduğuna inanan Türk kuruluşları, demokrasinin temel unsurlarından olan basın özgürlüğünün topluma ve demokratik düzene en yararlı bir yoldan işlemesini sağlamak için belirledikleri “Ahlak yasası” na ve bu yasayı yürütmekle görevli “Basın Şeref Divanı” nın kararlarına uymayı kabul ve taahhüt ederler.

Basın Ahlak Yasası’ndaki on maddelik yasaklayıcı nitelik taşıyan hükümler şöyledir:

  • Bir kamu müessesesi olan gazetecilik mesleği, bu mesleğin dışında kalan özel ve ahlaka aykırı amaç ve menfaatlere alet edilemez ve kamu menfaatlerine zarar verici bir şekilde kullanılamaz.
  • Gazetenin ve gazetecinin şahsi veya taraf tutan kanaatlerine haberlerin metninde yer verilemez.
  • Haber başlıklarında haberin ihtiva ettiği konular tahrif edilemez.
  • Gazeteci kaynaklarının mahremiyetini koruyacak ve kendisine verilen sırlara saygı gösterecektir.

Basın Ahlak Yasası’nda kişilik haklarına müdahale konusunda konulmuş yasaklar yer almaktadır. Bunlar;

  • İftira ve isnatta bulunmak,
  • Şahıs ve kurumları hedef alan yazılarda küçük düşürücü kelimeler kullanmak ve haysiyete karşı haksız yayın yapmak,
  • Kamu yararı mutlak gerekli olmadıkça “gizli” kalmak şartı ile verilen bilgi yayınlanamaz,
  • Yayınlanmış olan yanlış bilgiden dolayı verilmesi gereken cevap ve düzeltmelerin kısa zamanda verilmesi ve yanlış bilginin tesirini giderecek şekilde yayınlamak.

Basının kendi kendini denetlemesi yollarından bir tanesi de ombudsmanlıktır. İsveç uygulamasından yola çıkılarak geliştirilen ombudsman, okurların basınla ilgili şikayetlerini yönelttikleri kişilerdir.

İsveç’ten örnek alınan ombudsmanlığın bir başka şekildeki uygulaması; her basın organının kendi ombudsmanını belirlemesi biçiminde ortaya çıkmıştır. Diğer bir ifadeyle isteyen basın kuruluşu, özdenetim amacıyla, sadece kendi yayınlarının içeriğini izleyecek, kurum içi yazılı eleştiriler yayınlayacak, gazetelere mesleki sorumluluklarını hatırlatacak bir ombudsman bulundurabilmektedir.

İnsan ve yurttaş hakkı: Herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce ve çeşitli iletişim yollarıyla bunu ifade ile serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının temel yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır.

Gazeteci tanımı: Düzenli bir şekilde, günlük yahut süreli bir yazılı, görüntülü, sesli veya elektronik basın ve yayın organında, kadrolu, sözleşmeli ya da telif karşılığı, haber alma, işleme, iletme veya görüş, fikir belirtme görevi üstlenen ve asıl işi ile başlıca geçim kaynağı bu olup, çalıştığı işletme ile ilgili yasalar karşısındaki konumu bu tanıma uygun olanlar gazetecidir.

Gazetecinin sorumluluğu: Gazeteci, basın özgürlüğünü, halkın doğru ve dürüst haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve otosansürle mücadele etmeli, halkı da bu yönde bilgilendirmelidir. Gazetecinin halka karşı kamusal sorumluluğu, başta işverenine veya kamu otoritelerine karşı olmak üzere, diğer tüm sorumluluklardan önce gelir.

Gazetecinin hakları: Gazeteci tüm bilgi kaynaklarına serbestçe ulaşma ve kamu yaşamını belirleyen, halkı ilgilendiren tüm olayları izleme, araştırma hakkına sahiptir. Kamusal ve özel tüm işlerde, gazetecinin karşısına çıkarılacak gizlilik ve sır gibi engeller, açık ve ikna edici gerekçelere sahip olmalıdır.

Medyada Meslek İlkeleri

Meslek, toplumun kaçınılmaz olan bir gereksinimini karşılayan, kendi doyumu kadar başkalarının da yararı için yapılan bir uğraştır ve sistemli eğitimle kazanılmış özel bilgi ve becerilere dayanır. Her toplumda; sağlık, güvenlik, eğitim gibi toplumsal ihtiyaçları ve bu alandaki hizmetleri sunacak meslekleri gerekli kılmaktadır.

Tanımın geniş anlamı esas alındığı zaman mesleki etik kurallar olarak belirlenen ve üyelerinin genel ve ortak olan davranış biçimlerini tanımlayan ilkelerin üç temel işlevi vardır. Bunlar;

  • Yetersiz ve ilkesiz üyeleri ayırmak,
  • Meslek içi rekabeti düzenlemek,
  • Hizmet ideallerini korumaktır.

Etik sorunlar sık sık belirsiz ve karmaşık koşullar altında zor seçimlerin yapılmasını gerektirir. Verilen kararların en iyisi olduğundan emin olmak oldukça zordur. Aynı zamanda bir seçenek diğerlerinden daha iyi olabilir.

Gazetecinin halka karşı sorumluluğu, başta işverenine ve kamu otoritelerine karşı olmak üzere, öteki tüm sorumluluklardan önce gelir. Bilgi ve haber ile özgür düşünce, herhangi bir ticari mal ve hizmetten farklı olarak toplumsal bir nitelik taşır. Gazeteci, ilettiği haber ve bilginin sorumluluğunu üstlenir ve paylaşır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi