Hayvan Davranışları ve Refahı Dersi 1. Ünite Özet

Davranış Fizyolojisi

Etoloji ve Tarihsel Gelişimi

Etoloji, hayvan davranışlarını nedensel ve işlevsel olarak ayrıntılı bir şekilde inceleyen bilim dalıdır. Davranış olarak adlandırılan hareket tek bir uyarana karşı istemsiz bir cevabın oluşması şeklinde olabileceği gibi temizlenme- bakım, üreme, yavrularla ilgilenme, sosyal faaliyetler ve iletişim gibi daha karmaşık aktivitelerin bütün çeşitlerini de içerebilmektedir.

Hayvan davranışları toplumu oluşturan insanlar açısından da oldukça önemlidir. İnsanoğlu ilkel çağlardan beri avlanmak ya da vahşi hayvanlara karşı kendilerini korumak amacıyla hayvan davranışlarını incelemektedirler. Hayvan davranışları ile ilgili sistematik gözlem ve fikirler ilk kez Aristo (MÖ 384-322) tarafından ortaya konulmuştur.

Etolojinin bugünkü anlamıyla bir bilim dalı haline gelmesinde önemli rol oynayan Konrad Lorenz ve Nikolaas Tinbergen aynı zamanda modern etolojinin kurucuları olarak da kabul edilmektedir. Tinbergen’in dört sorusu etolojik çalışmaların temelini oluşturması açısından önem taşımaktadır. Bu sorular:

  1. Nedensellik (Davranışın nedeni nedir?)
  2. Gelişim (Ontojeni sırasında davranış nasıl gelişmektedir?)
  3. Evrim (Filojeni sırasında davranış nasıl gelişmektedir?)
  4. İşlev (Davranışın işlevi nedir?)

Evcilleştirme

Evcilleşme, hayvanların vahşi yaşamdan insan kontrolü altındaki yaşama geçiş süreci olarak tanımlanabilir. Bu konuyla ilgili kaynakların birçoğunda evcilleştirmenin, insanların yerleşik hayata geçmeleri ve tarımla uğraşmaya başlamalarıyla birlikte (günümüzden yaklaşık 10.00015.000 yıl önce) kullanıma uygun olan hayvanları fark etmeleriyle başladığı öne sürülmektedir. Günümüzden 100.000-200.000 yıl önceki insanlar, hayvanların yaşama ve üremeleri için oldukça geniş imkânlara sahip zengin ve verimli habitatlar sunmuşlardır. Bu hayvanlar, insan yaşam alanlarındaki imkânlardan yararlanmışlar ve aynı zamanda onları tehlikelere karşı koruyarak yaşam standartlarını yükseltmişlerdir. Hem bu nedenle hem de kolay avlanabilir olmalarından dolayı evcilleştirme için tercih edilmişlerdir.

İlk olarak evcilleştirilen hayvanlar çiftlik hayvanları, köpek ve at gibi hayvan türleri olmuştur. Yakın yüzyılda ise ikinci olarak evcilleştirilen türler olmuştur. Bu seferki aşama ise tamamen insan kontrolünde olmuş, özel ihtiyaç ve isteklerle belirlenmiştir. Bu sürecin sonunda kürk hayvanları (vizon, tilki, rakun, flinflila vb.), laboratuvar hayvanları (özellikle fare ve rat) ve birçok yeni etçi tür (bufalo, devekuşları ve somon balığı) insan hizmetine girmiştir.

Evcilleştirmenin Davranış Üzerine Etkileri

Evcilleştirme süreci, evcilleşen türlerin yabani türlerinden farklı tipik morfolojik ve işlevsel özellikler kazanmalarına neden olmuştur. Bu değişikliklere örnek olarak daha beyaz ve benekli bireylerin ortaya çıkması, obezite, el,ağız, burun ve vücut büyüklüğünün küçülmesi, bacak boyunun kısalması ve üremede mevsime bağımlılığın daha az görülmesi gibi özellikler verilebilir. Ancak, evcil ve yabani türler arasında davranış açısından önemli bir farklılaşma göze çarpmamaktadır.

Merkezi Sinir Sisteminin Davranış Üzerine Etkileri

Hayvanı etkileyen çevresel uyarı, özelleşmiş reseptörler tarafından ham veri olarak algılanmaktadır. Algılanan veriler, sinirsel yollarla çözümlenip analiz edilecekleri yere iletildikten sonra, anlamlı bilgi, bilinç ve eylem haline dönüştürülmekte böylelikle hayvan mevcut çevresel şartlara adapte olabilmektedir. Beyin, serebral korteks, limbik sistem, talamus, hipotalamus, amigdala, singulat girus, septum, retiküler formasyon bölümleri sinir sisteminin davranış üzerindeki etkilerini belirleyen beyin kısımlarıdır.

Endokrin (Hormonal) Sistem ve Feromonların Davranış Üzerine Etkileri

Hormonlar

Sinir sistemi ve endokrin sistem her ne kadar vücut içinde farklı rollere sahip olsalar da görevlerini tam olarak yerine getirebilmek için birbirleriyle çok yakın ilişki içinde çalışmaları gerekir. Sinir sistemi, görevini sinirsel uyarılarla yerine getirir ve hipotalamus ile hipofiz arasında oldukça hızlı bir iletişim sağlar. Sinir sisteminin diğer bir işlevi de canlının dış ortama uyumunu ve dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korunmasını sağlamaktır. Endokrin sistem de yine merkezsel sinir sisteminin etkisi altInda çalışmaktadır.

Prolaktin annelik davranışlarının oluşumundan sorumlu ana hormon olsa da bazı annelik davranışlar progesteronun östrojene oranının etkisiyle doğumdan sonra ortaya çıkmaktadır. Vazopressin salınışının, hafızaya yardımcı etkisinin yanı sıra dikkat ve öğrenmeyi arttırıcı etkisi de mevcuttur. Tiroit bezinden salınan hormonların canlının enerjik davranışları üzerinde etkisi vardır.

Dinlenme ve Uyku

Dinlenme ve uyku tüm hayvan türleri için temel bir ihtiyaçtır ve hayvanların yaşamlarında büyük bir öneme sahiptir. Vahşi doğada uykunun canlılar için önemi, canlı- nın hareketsiz kalmasını sağlayarak av olma riskini azaltmak, enerji tasarrufuna yardımcı olmak ve yorulan veya hasar gören vücut sistemlerinin tamirini, diğer bir deyişle metabolik iyileşmeyi sağlamaktır.

Melatonin ve serotonin miktarları, organizmanın dinlenme ve uyku davranışlarını etkilemektedir. Serotonin canlıda uyku halini ve süresini artırırken, melatonin hormonunun artması uyku ve uyuşukluk durumuna neden olmaktadır.

Canlılarda uykunun, beyin uykusu ve vücudun uykusu şeklinde iki formu vardır. Beyin uykusu Non-REM (NREM) olarak da adlandırılır. Vücut uykusu (REM) ise hızlı göz hareketleriyle karakterizedir. Uykunun derinliği genellikle uyuyan hayvanı uyandırmak için gereken uyaranın şiddeti ile belirlenmektedir. Kişisel olarak değişmekle birlikte genellikle NREM dört ayrı bölümden oluşur:

Birinci bölüm: Uyuklama dediğimiz ve EEG’de alfa dalgaları ile karakteristik olan periyottur. Uyanıklık ve yavaş dalga uykusu arasında bir geçiş evresi olarak kabul edilebilir.

İkinci bölüm: Gerçek uykunun en hafif dönemidir. Bu dönemde kalp atımları yavaşlar ve vücut ısısı düşer.

Üçüncü bölüm: Genellikle uykunun başlamasından 30-45 dakika sonra başlamaktadır.

Dördüncü bölüm: Derin uyku halidir. Vücudun en iyi şekilde dinlendiği ve onarım işlerini yaptığı uyku bölümüdür.

Bilgilerin uzun süreli hafızaya aktarılmasının sadece REM uykusu sırasında mümkün olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, REM uykusunu gerçekleştiremeyen bir canlının öğrenmesi de mümkün değildir. Genç hayvanlar, erişkinlere oranla daha uzun süre uyumakta ve REM uykusunda daha uzun süre geçirmektedirler.

Öğrenme

Öğrenme basit olarak deneyimin takip eden davranışı üzerindeki etkisi olarak tanımlanabilir.

Öğrenme Çeşitleri

Öğrenme çeşitlerini iyi bir şekilde anlayabilmek için refleks kavramını açıklamak gereklidir. Günümüzde refleks, öğrenme teorisi açısından temel kabul edilmekte ve uyarı ya sinir sistemi tarafından aracılık edilen basit ve kısmen otomatik bir cevap oluşumu olarak açıklanmaktadır. Bir cevabın refleks olarak değerlendirilebilmesi için, aynı uyarıya devamlı spesifik bir cevabın alınması gerekmektedir. İlişkisel olmayan ve ilişkisel öğrenme şeklinde iki tip öğrenme vardır.

İlişkisel olmayan öğrenme

Alışma ve duyarlılaşma olmak üzere iki grupta incelenir.

  1. Alışma : Öğrenmenin en basit şeklidir. Bazı koşullar altında, bir uyarı birkaç sefer tekrarlandığında reflektif cevap gücü azaldığında alışma söz konusu olur. Örneğin bir kedi, köpekle ilk karşılaşma anında kaçma reaksiyonu gösterebilir. Bununla birlikte, söz konusu köpeğin (kedilere alışık ve tepki vermeyen bir köpek olduğunu düşünürsek) her gününü kediyle geçirmesi halinde kedi, köpekle karşılaşmalarından herhangi bir zarar gelmediği için tepki vermeyi bırakacaktır.
  2. Duyarlılaşma : İlişkisel olmayan öğrenmenin diğer bir çeşididir. Duyarlılaşmada, hayvan duyusal olarak yüklü bir uyaran veya durumla karşı karşıyadır. Örneğin, köpeğin gök gürültüsünden korkması, gök gürültüsü ile bağdaştırdığı her türlü ses ve görüntüden korkmasına neden olacaktır.

İlişkisel Öğrenme

İlişkisel öğrenme, canlının iki olay arasında ilişki kurarak öğrendiği bir öğrenme çeşididir.

1) Klasik koşullanma

Canlıdan aktif bir davranışın beklenmediği bir koşullanma şeklidir. Hepimizin yakından bildiği klasik koşullanma teorisi Ivan Petrovich Pavlov tarafından ortaya konulmuştur. Pavlov’un ünlü çalışmalarından bir tanesi, zil sesinin yemeğin köpeğin ağzına konulmasından hemen önce sunulmasıydı. Pavlov deney esnasında zil sesinin yemekle eşleştirildiği bir kaç deneme sonrası, köpeğin sadece zil sesine karşı salyalamaya başladığını gözlemledi ve bu salivasyon refleksine koşullu refleks, zil sesine ise koşullu uyaran adını verdi. Bununla birlikte, yemekle ortaya çıkan refleks koşulsuz refleks ve yemek koşulsuz uyaran olarak adlandırıldı.

2) Sönme : Bu olguya göre, koşullu uyaran bir kaç kere koşulsuz uyaranla birlikte sunulduğunda, koşullu cevap aşamalı olarak ortadan kalkmaktadır. Örneğin, komutu yerine getirdiğinde ödül almaya koşullanmış bir köpeğe komutu yerine getirdiği halde ödül verilmemesi halinde bir kaç tekrar sonrasında komuta uymayı bırakacaktır.

3) Karşıt koşullanma : Karşıt koşullanmanın ana prensipi, koşullanılmış cevabı ortadan kaldırmak ve o cevabı uyandıran koşullu uyaranla değişik bir cevap oluşturan koşulsuz uyaranı eşleştirmektir. Örneğin doktordan korkan bir çocuğa, doktor peş peşe bir kaç gelişinde hiç bir müdahalede bulunmadan sadece çikolata verirse, bir süre sonra doktor çocuk için birlikte olmaktan hoşlandığı biri haline gelecektir.

4) Generalizasyon : Bu olguya göre, koşullanma süreci tamamlandıktan sonra koşullu uyarana benzeyen herhangi bir uyaran, daha önce koşulsuz uyaranla eşleştirilmemiş bile olsa koşullanılmış cevabı ortaya çıkarabilir. Örneğin, oyuncak peluş köpekten korkan bir çocuk, köpeğin benzer canlı modellerinden de korkma davranışı gösterebilir.

5) Koşullandırılmış Duyusal Cevaplar : Yapılan bir deneyde Albert B. adında 11 aylık bir bebeği laboratuvar farelerinden korkmaya koşullamıştır. Deney sırasında, başlangıçta Albert’e beyaz bir laboratuvar faresi gösterilmiş ve Albert’in hiç bir korku reaksiyonu göstermediği kayıt edilmiştir. Korku duygusunu koşullandırmak için, Albert hayvana dokunduğu anda yüksek bir ses çıkarmak amacıyla demir bir çubuğa çekiçle vurulmuştur. İkinci denemeden sonra, Albert fareyi gördüğü her anda yüksek ses kullanılmasa bile korku belirtileri göstermeye başlamıştır.

6) Edimsel Koşullanma : Klasik koşullanmanın aksine aktif bir süreçtir. Ortaya konulması beklenen davranış, olumlu bir sonuç elde etmekte etkili olduğu için canlı tarafından sergilenmektedir.

7) Şekillendirme : Hayvanın arzu edilen cevabı göstermemesi veya nadiren göstermesi durumunda, bu arzu edilen cevaba oldukça yakın örneklerin pekiştirildiği bir tekniktir. Hayvan bir kez istenilen cevabın öncüsü bir hareket sergilediğinde, bu hareketten itibaren gerçek cevaba ulaşana kadar göstereceği bütün doğru adımlar pekiştirilir.

8) Sönme ve kısmi pekiştirmenin programları : Klasik koşullanmadaki sönmeye benzer şekilde, edimsel koşullanmadaki sönme de edimsel olarak koşullanılmış cevabın aşamalı olarak ortadan kalkması demektir. Aynen klasik koşullanmadaki gibi, cevap bir süre sonra tekrar pekiştirildiği zaman gelişigüzel iyileşme görülebilir.

Yukarıda bahsedilen öğrenme şekillerinin dışında pozitif pekiştirme, negatif pekiştirme ve ceza da öğrenme için kullanılan diğer metodlardır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi