İlk Dönem İslam Tarihi Dersi 5. Ünite Özet

İslam’In Medine Dönemi Iı: Hudeybiye Ve Sonrası

Giriş

Mekke müşriklerinin, alaya almakla başlatıp, hakaret, her türlü işkence, bu da yetmeyince ilişkileri kesme ve ardından şiddet kullanmaya vardırdığı kötülükler karşısında, Hz. Peygamber ve ona iman edenler, Medine'ye hicret ettiler. Hz. Peygamber, hicretin ilk yılında gerçekleştirdiği hukukî düzenleme ve hayata geçirdiği Medine sözleşmesiyle, Medine’de bağımsız bir İslâm devleti kurdu. Ancak Mekke müşrikleri düşmanlıklarını hâlâ sürdürüyorlardı. Hicretin ikinci yılında onlara karşı savaşa izni verildi ve Müslümanlar, Mekkeliler’e karşı Bedir zaferini kazandılar. Bunu Kureyş müşriklerinin Bedir’in intikamı için başlattıkları Uhud savaşı takip etti. Hicretin beşinci yılında ise Mekke liderleri, bütün putperest kabileleri yanlarına alarak on bin kişilik büyük bir orduyla Medine’yi kuşattılar. Ancak Hendek etrafında geçen ve yaklaşık bir ay süren bu muhasaradan elleri boş dönmek zorunda kaldılar. Allah Teâlâ’nın yardımı, Hz. Peygamber’in başarılı savaş taktikleri ve mü’minlerin sebatı sayesinde, Hendek Gazvesi Müslümanların bir zaferine dönüştü. Bütün şirk ehline karşı elde edilen bu zafer karşısında Allah'a şükreden Hz Peygamber, Kureyş müşriklerinin, taarruz güçlerinin artık tükendiğini ve bundan böyle onların Müslümanların üzerine gelemeyeceğini, artık inisiyatifin kendilerine geçtiğini müjdeledi. Dolayısıyla İslâm daveti açısından Hendek Gazvesi önemli bir dönüm noktası oldu.

Hudeybiye Anlaşması

Hz. Peygamber hicretin 6. yılı Zilkade ayının ilk günlerinde (Mart 628) gördüğü rüyasında, ashabıyla birlikte Mekke’ye giderek Kâbe’yi ziyaret etmişti. Bu rüya üzerine umreye gidileceğini müjdeledi ve gitmek isteyenlerin hazırlanmalarını söyledi. Mekke müşriklerine savaşmak maksadında olmadıklarını göstermek için de yanlarına yol emniyeti için gerekli olan kılıçtan başka bir şey almadılar. Kurbanlık 70 kadar deve ile 1500 civarında sahabe Umre için yola çıktılar.

Müslümanların geldiğini öğrenen Mekkeliler de geliş maksatları ne olursa olsun onları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler. Peygamber efendimiz Mekke yakınlarında kamp kurdu. Karşılıklı elçiler gidip geldi ama bir sonuç alınamadı. Son olarak Mekke’ye elçi olarak gönderilen Hz. Osman’ın Mekkelilerce hapsedilmesi üzerine Peygamberimiz ve beraberindeki sahabeler şehit oluncaya kadar savaşmak için ahidleştiler. Bunun üzerine Mekkeliler geri adım attı ve Hz Osman’ı serbest bıraktılar ve Süheyl b. Amr ve arkadaşlarını elçi olarak gönderdiler. İki taraf arasında Hudeybiye Anlaşması İmzalandı. Bu antlaşma, Mekke müşrikleriyle Hudeybiye kuyusu civarında yapılmıştır. Şartları:

Bu antlaşmanın süresi on yıldır. Bu süre zarfında iki taraf birbiriyle savaşmayacak ve birbirlerine hiçbir surette saldırıda bulunmayacaklardır. Bu, iki tarafın müttefikleri için de geçerlidir.

Müslümanlar bu yıl Kâbe'yi ziyaret etmeden geri dönecekler; ancak gelecek yıl Mekke'ye gelip umre yapabileceklerdir. Kâbe ziyaretleri esnasında üzerlerinde silah olarak sadece kılıç taşıyabilecekler ve ziyaretlerini üç günde tamamlayacaklardır.

Sulhun devam ettiği süre zarfında Mekke müşriklerinden İslâm'ı kabul edip velisinin iznini almadan Medine'ye sığınanlar Mekke'ye geri gönderilecektir. Ancak Müslümanlardan birisi Mekke'ye giderse Mekkeliler onu geri vermek zorunda değildir.

Diğer Arap kabileleri, iki taraftan biriyle ittifak kurabilecektir.

Kâbe'yi ziyaret etmeden dönmeyi ve Medine'ye sığınacak Mekkeli Müslümanları geri göndermeyi kabul etmek Müslümanlara ağır gelmiş, ancak bu madde daha sonra Müslümanların lehine dönmüştür.

İlk bakışta Müslümanların aleyhinde görünen Hudeybiye antlaşması, Müslümanlar ve İslâm'ın yayılışı açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Başta o zamana kadar Hz. Peygamber'i hiçbir şekilde muhatap kabul etmeyen Kureyş müşrikleri, bu antlaşma ile onun kurduğu Medine İslâm Devleti'ni resmen tanımışlardır. Bu yönüyle bu antlaşma Müslümanların ilk hukuki zaferi olmuştur.

Hükümdarları İslâm’a Davet

Hudeybiye antlaşması, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiş olan Hz. Peygamber’in tebliğ faaliyeti için yeni bir safhanın başlatılmasına zemin hazırladı. Bu antlaşma ile oluşan barış ortamını değerlendiren Hz. Peygamber, Hudeybiye’den döndükten kısa bir süre sonra hicretin yedinci yılının başlarında, davetini bütün insanlığa duyurmak için, başta zamanın iki büyük devleti Bizans ve İran olmak üzere, komşu ülkelerin hükümdar ve emirlerine İslâm’a davet mektupları yazdı (7/628). “Muhammed Resûlullah” ibaresini taşıyan bir mühür kazdırıp, bununla mühürlediği mektuplarını, gidecekleri ülkeleri bilen arkadaşlarından seçtiği elçileriyle gönderdi.

Hayber’in Fethi

Medine-Suriye yolu üzerinde, Medine'ye 150 km. uzaklıkta bulunan Hayber, sadece Yahudilerin yaşadığı önemli bir şehirdi. Üç ayrı bölgedeki sekiz hisardan oluşuyordu. Daha önce anlatıldığı gibi, Medine'den çıkarılan Benî Nadîr Yahudilerinin liderleri ve kabileden bir kısmı, Hayber'e yerleşmişlerdi. Bundan itibaren Hayber, Müslümanlara karşı düşmanca bir politika takip etmeye başladı. Onların çalışmalarıyla Kureyş'in liderliğinde bir araya gelen müşriklerin, Medine'ye saldırıları üzerine iki taraf arasında Hendek Savaşı yapılmıştı. Benî Kureyzâ Yahudilerinin akıbetini de öğrenen Hayber Yahudileri, düşmanlıklarını bu savaştan sonra da devam ettirdiler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz ve ashabı sefer kararı aldılar. Hayberlilerin İslam’a daveti kabul etmemesi üzerine Hayber Kalesi kuşatıldı. Çatışmalar sırasında on beş şehit verilmiş, buna karşılık doksan üç Yahudi öldürülmüştü. Hayberliler, ziraat işlerini iyi bildiklerini söyleyerek topraklarında yarıcı kalma teklifinde bulunmuşlardı. Hz. Peygamber, İslâm devletinin gerekli gördüğünde onları topraklarından çıkarma hakkını saklı tutarak bu teklifi kabul etti. Böylece Yahudiler yıllık tarım mahsulünün yarısını İslâm devletine vereceklerdi. Hayber'de ele geçirilen taşınabilir ganimetlerin dörtte biri gazilere paylaştırıldı ve beşte biri Hz. Peygamber ve ganimet ayetinde belirtilenlere bölüştürülmek üzere beytülmale ayrıldı.

Hayber'in fethi, bölgedeki diğer Yahudi yerleşim merkezlerini de etkiledi. Bir heyet gönderen Fedek halkı, Hayberliler'e tanınan şartlarla sulh istedi. Teklifleri kabul edilince, savaşsız alındığı için Hz. Peygamber'in tasarrufuna bırakıldı.

Umretü’l Kazâ

Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden bir yıl geçince, Hz. Peygamber, hicrî yedinci yılın Zilkâde ayında antlaşmada kararlaştırılan umre için hazırlık yapılmasını söyledi. Hudeybiye’de bulunanlar başta olmak üzere 2.000 kişiyle birlikte umre için Mekke’ye doğru yola çıktı. Yanına 70 kurbanlık deve aldırmıştı. Müslümanların yaklaştığını duyan Mekkeliler üç günlüğüne şehri terk ederek civardaki tepe ve dağ yamaçlarına çekildi. Büyük bir sevinç içinde telbiye getirerek Mekke’ye giren Müslümanlar, Kâbe’yi görünce tekbir getirmeye başladılar. Resûlullâh’ın peşinden tavaflarını yaptılar. Ardından Safâ ve Merve tepeleri arasında sa’y yaptılar, güçlü ve kuvvetli olduklarını göstermek için tavaf ve sa’y esnasında dimdik bir halde koşarcasına omuzlarını silke silke yürüdüler. Bilâl-i Habeşî Kâbe’nin damına çıkarak öğle ezanını okudu ve ardından öğle namazı kılındı. Daha sonra tıraş olup kurbanlarını keserek ihramdan çıktılar. Böylece kendilerine verilen üç günlük süre içinde, bir yıl önce eda edilemeyen umrenin yerine yapıldığı için umretü’l-kazâ denilen umrelerini tamamlamış oldular.

Mûte Savaşı

Müslümanlarla Bizans arasında yapılan ilk savaş olan Mûte Savaşı'nın sebebi Hz. Peygamber'in Busrâ emirine gönderdiği elçi Hâris b. Umeyr el-Ezdî'nin, Mûte'den geçerken, Bizans adına bölgeyi idare eden Hıristiyan Gassânî emiri Şurahbil b. Amr tarafından öldürülmesidir. Diğer taraftan Resûl-i Ekrem’in aynı yıl içinde (Rebiülevvel 8/Temmuz 629) bölge halkını İslâm’a davet için Belkâ’ya bir günlük mesafedeki Zâtuatlah’a gönderdiği onbeş kişilik heyet üyeleri, oka tutularak şehit edildi. İçlerinden sadece Ka‘b b. Umeyr yaralı olarak kurtuldu ve bu acı haberi Medine’ye getirdi. Devletlerarası hukukun ihlal edilerek elçisinin öldürülmesini bir savaş sebebi sayan Hz. Peygamber, Mûte'ye göndermek üzere Zeyd b. Hârise kumandasında 3.000 kişilik bir ordu hazırladı. Zeyd'in şehit düşmesi halinde Cafer b. Ebû Tâlib'in, Cafer şehit düşerse Abdullah b. Revâha'nın kumandanlık yapmasını, Abdullah da şehit düşecek olursa askerlerin kumandanı kendilerinin seçmesini emretti. Mûte'ye varınca savaş düzenine geçen İslâm ordusu, kendisinin en az otuz katı olan büyük bir orduyla savaşa girdi. Çarpışmaların ilk safhasında Zeyd b. Hârise şehit düştü. İkinci kumandan Câfer b. Ebû Talib de şehit düşünceye kadar kahramanca çarpıştı. Onun ardından sancağı devralan ve şiirler okuyarak savaşan Abdullah b. Revâhâ'nın da şehit düşmesi üzerine, askerler Hâlid b. Velid'i kumandan seçtiler. Hâlid b. Velid başarılı bir taktikle Müslüman ordusunu daha fazla kayıp vermemek adına geri çekmeyi başardı. Hz. Peygamber, Mûte Savaşı'nın Müslümanlar açısından bir zafer olduğunu müjdelemişti. Medine'ye ulaşan Mûte gazilerini savaştan kaçanlar olarak görenleri de uyardı ve onların savaş gereği geri çekilen muzaffer askerler olduğunu söyledi. Büyük bir düşman ordusu karşısında çok az zayiat vererek geriye çekilmeyi başaran Hâlid b. Velid, bu sebeple Hz. Peygamber'in kendisine verdiği "Seyfullah" (Allah'ın kılıcı) lakabıyla meşhur olmuştur.

Mekke’nin Fethi

Hudeybiye Antlaşmasının dördüncü maddesine göre Huzâa oğulları Hz. Peygamber’le, Bekir oğulları ise Mekkeliler’le ittifak kurmuştu. Bekir oğulları, hicretin sekizinci yılı Şaban ayında Huzâa oğullarına bir gece baskını düzenleyip onlardan 23 kişiyi öldürmüşler, canlarını kurtarmak için Hareme sığınanları dahi öldürmekten çekinmemişlerdi. Mekke müşrikleri, bu hain saldırıya silah ve binek bakımından destek vermiş, hatta Safvan b. Ümeyye ve İkrime b. Ebû Cehil gibi Mekkeli bazı gençler yüzlerini gizleyerek baskına katılmıştı. Huzâa lideri durumu bildirmek ve yardım istemek için kırk kişilik bir heyetle Medine’ye geldi. Hz. Peygamber, yardım sözü verip onları yurtlarına gönderdi. Bunun ardından Kureyş liderine bir elçi göndererek, Bekir oğullarıyla ittifaklarını bozmalarını ya da öldürülen yirmi üç şahıs için diyet ödemelerini istedi. Bu iki tekliften biri kabul edilmediği takdirde, kendileriyle savaşılacağını bildirdi. Mekkeliler'in ilk iki şartı reddetmeleri üzerine savaş kararı verdi. Diğer taraftan Mekke liderleri, Hz. Peygamber'in tekliflerini reddettiklerine pişman oldular ve reisleri Ebû Süfyân'ı antlaşmayı yenilemesi için Medine'ye gönderdiler fakat Ebû Süfyân eli boş döndü.

Mekke üzerine yürümeye karar veren Hz. Peygamber, Ebû Süfyân'ın dönüşünün ardından, nereye gidileceği veya kiminle savaşılacağını açıklamadan ashâbına savaşa hazırlanmalarını emretti. Medine çevresindeki Müslüman kabilelere haberci göndererek silahlarını kuşanıp Ramazan ayının ilk günlerinde Medine’ye gelmelerini bildirdi. Savaş hazırlığının Mekkeliler tarafından öğrenilmesini engellemek için Mekke yollarını kontrol altına aldırdı. Ayrıca Mekke üzerine gidileceğini gizlemek için Necid istikametine birlikler gönderdi.

Hazırlıklarını tamamladıktan sonra Ebû Rühm el-Gifârî’yi vekil bırakan Hz. Peygamber, on bin kişilik ordusuyla 10 Ramazan 8 (1 Ocak 630) günü Medine’den ayrıldı. Mekke yakınlarındaki Merrüzzahran vadisine kadar gelerek orada konakladı. Ordusunun kalabalık olduğunu gösterip Mekkeliler’in gözünü korkutmak için geceleyin her askerin bir ateş yakmasını emretti. Medine ordusunun mahiyetini öğrenmek için gelen Ebû Süfyân ve iki arkadaşı Müslüman gözcülerce yakalandı. Ebû Süfyân biraz tereddütten sonra Müslüman oldu. Burada İslam ordusunun büyüklüğünü gören Mekke lideri Hz. Peygamber tarafından Mekke’nin savaşsız teslimi için Mekke’ye gönderildi. Daha sonra Hz. Peygamber mümkün olduğunca kan dökülmemesi konusunda ordusunu uyardı.

Mekke'ye 20 Ramazan (11 Ocak 630) Cuma sabahı girildi. Şehre merkezi birliğin başında giren Hz. Peygamber, sancağını Hacun mevkiine diktirip bir süre dinlendikten sonra, Kâbe'ye yöneldi. Hacerülesved'i selamlayıp öptü. Devesi Kasvâ'nın üzerinde, elindeki sopa ile putları devirerek tavafını tamamladı. Daha sonra ashâbına Kâbe'nin içini ve çevresini orada bulunan putlardan temizlemelerini emretti. Bir konuşma yaparak Mekke'nin harem olduğunu ve bu statüsünün devam edeceğini, hac ve Kâbe idaresiyle ilgili hicâbe ve sikâye dışındaki görevlerin ilga edildiğini açıkladı. Ardından haklarında verilecek kararı öğrenmek için toplanan müşriklere hitap etti. Davetine başladığı günden itibaren yaklaşık yirmi yıl boyunca kendisine ve arkadaşlarına her türlü kötülüğü yapmış, Mekke’den çıkarmakla yetinmeyip savaş üstüne savaş tertiplemiş ve bütün şirk ehlini de yanına alarak İslâm’ı ortadan kaldırmaya çalışmış olan Mekkeliler’e istediği her cezayı verebilecek durumdaydı. Hiç kimsenin de ona itiraz edebilecek hali yoktu. Ancak o, böyle yapmadı ve “Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz” diyerek onları affettiğini açıkladı. Ayrıca hiç kimsenin malına mülküne dokunulmadı, muhacirlerin geride bıraktıkları ev ve arazilerinin peşine düşülmedi. Fetih günü bir af, bir bağışlama günü oldu. Hz. Peygamber, İslâm’ın ruhunu en iyi şekilde aksettiren bu asil davranışıyla, bütün Mekkeliler’in kısa zaman içinde Müslüman olmalarına zemin hazırlamış, onlara kâinatın en büyük fırsatını sunmuştu. Çok geç de olsa gerçeği anlayan Mekkeliler, bu defa onu yanıltmadılar, öğle namazının ardından önce Müslüman olan erkekler, ardından kadınlar Müslüman olarak kendisine biat ettiler. Henüz buna hazır olmadığını bildirenlere de istediklerinden fazla mühlet verdi.

Huneyn Gazvesi

Putperestliğin merkezi Mekke’nin fethi ve halkının İslâm’a girişi, şimdiye kadar Mekkeliler’in yanında yer alan Hevâzin ve Tâif’te oturan kolu Sakîf’i yakından etkiledi. Sıranın kendilerine geldiğini düşünen bu iki büyük kabile, Müslümanlara karşı ittifak kurarak savaş hazırlığına başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber Attâb b. Esîd’i Mekke’de vekil bırakıp, ordusunun başında Huneyn vadisine hareket etti (6 Şevval 8/27 Ocak 630). On bin kişilik fetih ordusuna iki bin Mekkeli yeni Müslümanın katılmasıyla asker mevcudu on iki bine çıkmıştı.

Düşman, Huneyn vâdisinin dar bir noktasındaki yamaçlara okçularını yerleştirerek İslâm ordusuna pusu kurmuştu. 11 Şevval 8 (1 Şubat 630) tarihinde sabahın alacakaranlığında vâdiye giren İslâm ordusunun Hâlid b. Velid komutasındaki öncü birlikleri, iki taraftan ok yağmuruna tutuldu. Öncü birlikleri geri çekilmek zorunda kalınca panik hali tüm orduyu etkiledi ve askerler kaçışmaya başladı. Ancak Hz. Peygamber, bu zor anda olduğu yerde kaldı ve kaçışan askerlerine seslenerek onları etrafında toplamaya çalıştı. Onun emriyle başlayan taarruz, kısa süre içinde kazanılan bir zaferle sonuçlandı. Bozguna uğratılan düşman, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını savaş alanında bırakıp kaçtı. Dört Müslüman şehit düşmüş, düşman ise 70 kayıp vermişti.

Huneyn Gazvesi’nde düşmanın savaş alanına getirdiği kadınlar, çocuklar ve malları oldukları yerde bırakıp kaçması sebebiyle, çok sayıda esir ve bol miktarda ganimet ele geçirildi. Hz. Peygamber, kaçan düşmanın takip edilmesi için, esirler ve ganimetlerin Ci’râne mevkiinde koruma altına alınmasını emretti. Düşman ordusunun büyük bir kısmı komutanlarıyla birlikte Tâif’e, bir kısmı Evtâs’a, geri kalanlar da Nahle’ye doğru gitmişlerdi. Savaşın ertesi günü bir birliği Evtâs’a, bir birliği de Nahle’ye sevkeden Resûl-i Ekrem ordusunun büyük kısmıyla Tâif üzerine yürüdü.

Tâif Kuşatması

Tâif’e ulaşan Sakîf ve Hevâzinliler, şehir surlarının kapılarını kapatıp şehrin kalesinde savaşa hazırlanmışlardı. Bir yıllık erzak depolamışlar ve savunmada kullanmak üzere taş toplayıp bunları atacak sapanlar yerleştirmişlerdi. Onların peşinden Tâif’e kadar gelen Hz. Peygamber, sağlam bir surla çevrili şehri kuşatma altına aldı. İslâm’a girmeyi veya teslim olmayı reddeden Tâifliler erzakları tükeninceye kadar savunmayı devam ettirip sonunda ölüm kalım mücadelesine gireceklerini söylüyorlardı. Kuşatmanın ilk safhasında kalelerden Müslümanları ok yağmuruna tuttular. Atılan oklardan yaralananlar ve şehit düşenler oldu. Bunun üzerine ordugâhını biraz daha geriye çeken Hz. Peygamber, sur içine taş ve yanıcı maddeler atabilen mancınık; ayrıca surlara yaklaşıp tahrip etmekte yararlanılan sığır derisiyle kaplı tahtadan yapılmış debbâbe ve dabr denilen savaş araçlarını kullandırdı. Ancak savunma savaşını iyi bilen Tâifliler, surlara yaklaşmaya çalışan dabr ve debbâbelerin üzerine kızgın yağ veya kızgın demir atarak içindeki askerlerin surlara yaklaşmasına izin vermediler. Hz. Peygamber Tâif’ten çıkıp kendilerine sığınacak kölelerin âzad edileceklerini ilân etti. Bunun üzerine 20 civarında köle kaleden inmeyi başararak müslümanlara katıldı. Bir ay civarında sürdürülen kuşatmanın uzayacağı anlaşılınca, Resûlullah, arkadaşlarıyla bir durum değerlendirmesi yaptı. Nevfel b. Muâviye ed-Di’lî’nin, uzun süre beklenilirse Tâifliler’in teslim olmak zorunda kalacağı, kuşatma kaldırılırsa da artık onlardan müslümanlara bir zarar gelmeyeceği şeklindeki görüşünü, yerinde bulup kuşatmayı kaldırdı (8/630). Kuşatma sırasında on bir (veya on dört) şehit verilmişti.

Ganimetlerin Taksimi

Hz. Peygamber, 6 Zilkâde 8’de (25 Şubat 630) Ci’rane’ye ulaştı. Altı bin civarında esir ile birlikte, büyük miktarda para, kıymetli eşya ve binlerce küçük ve büyükbaş hayvandan oluşan ganimetin taksimi işine başladı. Bu sırada Hevâzin’den bir heyet Resûlullah’ın huzuruna gelerek pişmanlıklarını arz ettiler. Hz. Peygamber, onlara esirlerle malları arasından birini tercih etmelerini söyledi. Heyet üyeleri savaş esirlerini tercih ettiklerini bildirdiler. Bunun üzerine, kendisi ve ailesinin payına düşen esirleri serbest bıraktığını söyledi. Namazın ardından ashâbına hitap ederek onların da hisselerine düşen esirleri serbest bırakmalarını isteyeceğini ifade etti. Namazdan sonra askerler arasında taksim edilen esirlerin geri verilmesi için bir konuşma yaptı. Bundan etkilenen Hevâzinliler vakit geçirmeden İslâm’a girdiklerini açıkladılar.

Ganimetlerin beşte biri beytülmale ayrıldı, kalanı gaziler arasında paylaştırıldı. Bütün askerlerin hisseleri dağıtıldıktan sonra, yeni Müslüman olmuş Mekke eşrafı ve diğer kabile liderlerine beytülmale ayrılan beşte birlik hisseden fazla miktarda pay ayrıldı.

Tebük Gazvesi

Tebük, Medîne'nin kuzeyinde, Suriye ticaret yolu üzerinde, Medine’ye 700 km. uzaklıktadır. Tebük Gazvesi’nin sebebi, Bizanslılar’ın Medîne’ye saldırı için savaş hazırlığı yaptığı, Suriye’deki hıristiyan Arap kabilelerinin de onlara katıldığı haberinin alınmasıdır. Hz. Peygamber, bu haber üzerine derhal hazırlıklara başladı. Kıtlık ve asker fazlalığı dolayısıyla savaş hazırlıkları için yardım kampanyası başlatıldı. Hz. Ebû Bekir bütün malını, Hz. Ömer ise yarısını getirdi. Miktar olarak en büyük yardımı yapan Hz. Osman, bütün levâzımâtıyla 3 yüz deve ve bin dinar bağışladı. Müslüman kadınlar da mücevherlerini teslim ederek kampanyaya katıldılar.

Resûlullah, kısa sürede toplanan 30 bin kişilik ordusuyla yola çıktı. İslâm ordusu, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Tebük'e ulaştı. Ancak Bizans ve onu destekleyen Araplardan bir hareket görülmüyordu. Neticede alınan haberin asılsız olduğu anlaşıldı. Düşmanın harbetmek niyetinde olmadığı kesin olarak anlaşılınca, Resûlullah, daha fazla beklemenin faydasız olacağı kanaatine vardı ve ordusuna geriye dönüş emrini verdi.

Veda Haccı ve Hutbesi

Veda haccı hicretin 10. Yılında Hz. Peygamberin yaptığı hacca verilen isimdir. Hz. Peygamber’in aynı yılın Arefe gününde Arafat’ta 140.000 civarındaki topluluğa okuduğu, sahâbileriyle vedalaştığı bölümler dolayısıyla “Vedâ Hutbesi” olarak isimlendirilen ve İslâm dîninin temel prensiplerini özet bir şekilde sunan hutbesi, temel insan hakları bakımından eşsiz bir vesikadır.

Hz. Peygamberin Vefatından Önce Yaşanan Bazı Gelişmeler

Veda haccından döndükten bir süre sonra Hz. Peygamber'in sağlığı bozuldu. Aynı günlerde bazı yalancı peygamberler ortaya çıktı.

Hz. Peygamberin Vefatı

Hz. Peygamber, Safer ayının son günlerinde rahatsızlandı. Hz. Meymune'nin odasında tutulduğu hastalığının ilk günlerini, yine sırayla eşlerinin odalarında kalarak geçirdi. Ancak rahatsızlığı giderek arttığı için, beşinci gününden itibaren, diğer hanımlarının rızasıyla Hz. Âişe'nin odasında kalmaya başladı ve son günlerini, içinde defnedileceği bu odada geçirdi. Önceleri hasta halinde mescide çıkıp namazları kıldırdığı halde, son üç gününde mescide çıkamaz hale geldi. Mescide son çıkışlarında ashâbına önemli hatırlatma ve tavsiyelerde bulundu. Camiye çıkamadığı üç gün içinde, namazları Hz. Ebû Bekir'in kıldırmasını emretti. Bu üç gün zarfında ancak bir vakit namaza çıktı ve ashâbına son defa namaz kıldırdı.

Bir gün öğle üzeri hastalığının biraz hafiflediğini hissetti. Hz. Abbas ve Hz. Ali’nin yardımıyla mescide çıktı. O esnada cemaat namaza durmuştu; Hz. Ebû Bekir onun geldiğini anlayınca mihrabı ona bırakmak istedi. Ancak Hz. Peygamber namaza devam etmesi için işaret etti onun yanında namaza durdu. 13 Rebiülevvel Pazartesi günü hastalığı yine biraz hafiflemişti. Hz. Âişe'nin odasından, sabah namazını kılmakta olan ashâbına baktı. Durumu farkeden sahâbîler, onun iyileşmekte olduğunu sanıp sevinmişlerdi. Ancak tekrar yatağına uzandı, son nefesini vermeden kölelere iyi davranmayı, onları giydirmeyi, yedirmeyi, yumuşak söz söylemeyi ve namazı aksatmamayı tavsiye etti. Ateşi oldukça yüksekti, ellerini yanındaki su kabına batırıyor ve devamlı Kelime-i tevhid getiriyordu. Aynı gün “Refik-i A'la'ya” (en yüce dosta) diyerek ruhunu teslim etti. Ebedî âleme göçtüğü sırada 63 yaşında bulunuyordu (13 Rebiülevvel 11/8 Haziran 632).

Hz. Peygamber’in cenazesi ancak Salı günü hazırlanabildi. Onu Hz. Ali yıkadı, Hz. Abbas ve oğullarıyla Üsâme ve Şükran ona yardımcı oldular. Kefenlendikten sonra cenaze sedirin üzerine konuldu. Onun cenaze namazı, vefat etmiş olduğu odada, önce erkekler, arkasından kadınlar, daha sonra da çocuklar olmak üzere küçük gruplar halinde imamsız olarak kılındı. Rasûlullah'ın defnedileceği yer hususunda ihtilaf çıkmıştı. Bu esnada Hz. Ebû Bekir, peygamberlerin öldükleri yerlere gömüleceklerini bildiren hadisi hatırlattı. Bunun üzerine, Hz. Âişe'nin odasına kazılan kabre, Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece defnolundu.

Hz. Peygamberin Mirası

“Rasül-i Ekrem, ölümünde ne bir dirhem ne bir dînar ne bir cariye ne de bir mal bırakmıştı. Onun geriye bıraktığı şeyler, beyaz katırı, silahı ve tasadduk ettiği birkaç arazi parçasından ibaretti (Buhârî, “Vesâyâ” 1, “Cihâd” 61, 86)”.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v