Ceza Hukukuna Giriş Dersi 1. Ünite Özet

Ceza Hukukunun İşlevi Kaynakları Ve Temel İlkeleri

Giriş

İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özellik, kişilik sahibi olmasıdır. Kişilik, insanın kendi varlığının bilincinde olmasını, anlama yeteneği ve iradesiyle fiillerine hâkim olmasını ifade eder. İnsan, davranışlarına hâkim olabilme yeteneğine sahiptir. Toplum içinde yaşayan insanın çeşitli davranış normlarına uygun hareket etme görevi ve yükümlülüğü bulunmaktadır.

İnsan, davranış normlarına aykırı davranışı ile diğer bir kimsenin hukukunu ihlal etmemiş ise ahlaki sorumluluğundan bahsedilir. Buna karşılık, davranış normuna aykırılık başkasının hukukunu ihlal ediyorsa bu kişiye karşı sorumluluğundan bahsedilecektir. Bu gibi hallerde, hukuki sorumluluk söz konusudur. Hukuki sorumluluk; belli bir kişinin hukukunun ihlal edilmesi dolayısıyla bu kişiye karşı olabileceği gibi (özel hukuk sorumluluğu); hukuk toplumundaki düzenin bozulmasına sebebiyet verilen hallerde ise toplumu oluşturan herkese karşı olacaktır (kamu hukuku sorumluluğu).

İnsan; muhatabı olduğu davranış normlarına aykırı hareket ettiğinde, haksızlık teşkil eden bir fiili gerçekleştirmiş olmaktadır. Her suç bir haksızlıktır; ancak her haksızlık bir suç değildir. Suç teşkil eden haksızlıklar, karşılığında ceza hukuku yaptırımı öngörülmüş olanlardır.

Ceza Hukukunun İşlevi

İnsan, yaratılışı gereği yaşamını tek başına değil; toplum içinde sürdürür. Toplumun varlığını sürdürebilmesi ise ancak belli kurallara uyulmasıyla mümkün olabilir. Diğer tüm hukuk disiplinleri gibi ceza hukukunun da amacı, toplumsal düzeni sağlamaktır.

Ceza hukuku, örneğin “kimseyi öldürme!”, “başkasının malını çalma!” şeklinde emir ya da yasak ihtiva eden normlar ve bu normların ihlali halinde uygulanacak olan yaptırımlarla, toplumsal düzeni korumayı amaçlar.

Ceza hukukunun temel işlevi; toplumsal yaşam bakımından hayati önem taşıyan değerlerin ihlalini suç olarak tanımlamak ve bunlar karşılığında uygulanacak olan yaptırımları belirlemektir.

Suç ve Ceza Kavramları

Suç; toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukuki değerlerin ihlali niteliğini taşıyan, haksızlık teşkil eden insan davranışıdır. Suç, bir haksızlık olmakla birlikte her haksızlık kanunlarda suç olarak tanımlanmamıştır. Bazı davranışlar, her ne kadar haksızlık oluştursa da bu haksızlıklar karşılığında özel hukuk yaptırımları ya da idari yaptırımların uygulanması ile yetinilir. Ceza hukuku, toplumsal yaşamın ihlal edildiği her durumda devreye girmez. Sadece toplumsal yaşam bakımından önem taşıyan menfaatlerin ihlali suç olarak tanımlanır.

Nitekim buna uygun olarak 5237 sayılı TCK ile suçlar arasındaki “ cürüm ” ve “ kabahat ” ayrımı kaldırılmış, kabahatlerin önemli bir kısmı suç olmaktan çıkarılmıştır.

Artık hukukumuzda bir suç türü olarak yer almayan kabahatler, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile ayrıca düzenlenmiştir. Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesine göre “Kabahat deyiminden; kanununun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını haksızlık anlaşılır.”

Suç, norm ile korunan hukuki menfaatin ihlali niteliğini taşıyan, haksızlık teşkil eden fiildir. Suça ilişkin her kanun hükmü, norm ve ceza olmak üzere iki unsurdan oluşur. Norm, “kimseyi öldürme!“ başkasının malını çalma!”, “tahkir edici söz söyleme!” şeklinde emir ya da yasak ihtiva eder.

İnsanları, normun içerdiği emir ya da yasağa uygun davranmaya zorlayan şey ise gerçekleştirdikleri davranışlarla söz konusu emir ya da yasağı ihlal etmeleri hâlinde cezalandırılacakları düşüncesidir. Bu nedenle her suç tanımı, norm dışında bir de yaptırım içerir.

Ceza Hukukunun Hukuk Düzeni İçerisindeki Yeri ve Bölümleri

Hukuk disiplinleri, ilgili oldukları ve düzenledikleri alandan hareketle özel hukuk-kamu hukuku şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrımda, ceza hukuku, kamu hukuku içerisinde yer alır. Cezalandırma hak ve yetkisi, devletin tekelindedir. Suç işleyen kişi ise “katlanma hükümlülüğü” altındadır. Doktrinde ceza hukuku genel olarak üç alt disipline ayrılarak incelenmektedir:

Maddi ceza hukuku: Suçun yapısal unsurlarını, ceza sorumluluğu için aranan koşulları ve yaptırımları inceler. Maddi ceza hukuku, kendi içinde, genel hükümler ve özel hükümler olarak ikiye ayrılır. Genel hükümler kısmında, bütün suçlar için geçerli olan ortak kurallara yer verilmektedir. Örneğin, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan nedenler, hata, teşebbüs, iştirak, içtima ve yaptırımlar genel hükümler kısmında incelenen bazı konulardır. Ceza hukuku özel hükümler kısmında ise suç teşkil eden fiiller ve bunlara ilişkin yaptırımlar yer almaktadır. Örneğin, kasten öldürme, kasten yaralama, hırsızlık, mala zarar verme, dolandırıcılık özel hükümler arasında yer alan bazı suç tipleridir.

Ceza muhakemesi hukuku: Suç işlendiği şüphesi üzerine gerçekte ortada suç teşkil eden bir fiil bulunup bulunmadığı, bulunması halinde kim tarafından ve ne şekilde gerçekleştirildiğinin aydınlatılmasına yönelik araştırma ve yargılama faaliyetlerinden oluşan süreci ve bu süreçte yer alan süjelerin hak ve yetkilerini düzenleyen kurallardan oluşur.

Ceza infaz hukuku: Ceza muhakemesi sonunda hükmedilen yaptırımların infazıyla ilgili düzenlemeleri ihtiva eden hukuk dalıdır.

Ceza Hukukunun Kaynakları

Ceza hukukunun kaynakları, “doğrudan kaynaklar” ve “dolaylı kaynaklar” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Doğrudan Kaynaklar

Doğrudan kaynaklar, uygulayıcı bakımından bağlayıcıdır. Uygulayıcı, somut olayda karar verirken doğrudan kaynakları göz önünde bulundurmak zorundadır. Ceza hukukunun doğrudan kaynakları; anayasa, kanunlar ve milletlerarası anlaşmalardır.

Anayasa

Cezalandırma tekelini elinde bulunduran devlet, hukukun üstünlüğü ilkesinin bir gereği olarak bu yetkisini kullanırken bir takım esaslara uymak zorundadır. Özellikle ceza hukuku yaptırımları kişi hak ve hürriyetlerine doğrudan müdahale ettiği için devletin, cezalandırma yetkisini kullanırken sınırlandırılması gerekir. Bu sınırlandırma, milletlerarası sözleşmelerde yer verilen bazı hükümlerle veya devletlerin kendi anayasalarında yer verdiği çeşitli düzenlemelerle sağlanmaya çalışılmıştır.

Bu kapsamda 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ceza hukukuna ilişkin önemli ilkelere yer verilmiştir. Örneğin, suçta ve cezada kanunilik ilkesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, tabii hâkim ilkesi, savunma ve adil yargılanma hakkı, kişiye işlediği suç nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir yaptırımın uygulanamayacağı, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülükten dolayı kişinin hürriyetinden yoksun bırakılamayacağı, genel müsaderenin ve basın yayın araçlarının müsaderesinin yasak olduğu, kişilere ölüm cezasının verilemeyeceği gibi.

Kanunlar

“Suçta ve cezada kanunilik ilkesi”, suç teşkil eden fiillerin ve bunlara uygulanacak yaptırımların mutlaka kanunla belirlenmesini gerektirmektedir. Türk ceza hukukunun temel kanunu, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’dur. 5237 sayılı TCK dışında, ceza hukukuna kaynaklık eden başlıca kanunlar şunlardır:

  • 4.12.2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
  • 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
  • 25.05.2005 tarih ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu
  • 03.07.2005 tarih ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu
  • 30.03.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu
  • 03.07. 2005 tarih ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu
  • 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
  • 31.08.1956 tarih ve 6831 sayılı Orman Kanunu
  • 04.01.1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
  • 12.04.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
  • 09.06.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanunu
  • 19.10.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu
  • 21.03.2007 tarih ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
  • 22.05.1930 tarih ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu.

Görüldüğü gibi, 5237 sayılı TCK dışında çeşitli kanunlarda da suç ve ceza içeren hükümler yer almaktadır. Bu nedenle TCK ile ceza normu içeren diğer kanunlar arasındaki ilişkinin izah edilmesi gerekmektedir.

TCK’nin “Özel Kanunlarla İlişki” başlığını taşıyan 5.maddesi “ Bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır. ” şeklindedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu uygulamanın sadece TCK’nin genel hükümleri bakımından geçerli olduğudur.

Milletlerarası Sözleşmeler

Usulüne uygun olarak kabul edilmiş ve yürürlüğe konulmuş milletlerarası sözleşmeler de ceza hukukuna doğrudan kaynaklık etmektedir. Ceza hukukuna doğrudan kaynaklık eden ve Türkiye’nin taraf olduğu bazı milletlerarası sözleşmeler şunlardır:

  • Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi
  • Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi
  • Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi
  • Avrupa Konseyi Çocukların Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi
  • Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi
  • Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin Sözleşme
  • İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme
  • Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşme
  • Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi
  • Terörist Bombalamalarının Önlenmesine Dair Milletlerarası Sözleşme
  • Terörizm Finansmanının Önlenmesine Dair Milletlerarası Sözleşme
  • Tedhişçiliğin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi
  • İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi
  • İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi
  • Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi
  • Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi

Dolaylı Kaynaklar

Dolaylı kaynaklar, hukuki sorunun çözümünde doğrudan uygulanmamakta sadece uygulanacak olan kuralın anlaşılması ve yorumlamasında kullanılmaktadır. Ceza hukukunun dolaylı kaynakları, yüksek mahkeme kararları ve doktrinden ibarettir.

Yüksek Mahkeme Kararları

Ceza yargılanmasına konu olan uyuşmazlıklar benzerlik arz etseler de aslında her somut olay diğerinden farklıdır. Bu nedenle mahkemelerin vermiş olduğu kararlar yalnızca ilişkin oldukları somut olay bakımından hukuki sonuç doğurur. Bu husus, hem ilk derece mahkemelerinin hem de yüksek mahkemelerin (örneğin Yargıtay) verdiği kararlar açısından geçerlidir.

Yüksek mahkeme kararları, somut olayda uygulanacak olan kanun hükümlerinin yorumlanması ve anlaşılmasında istenirse göz önünde bulundurulabilir. Yüksek mahkeme kararları ilk derece mahkemeleri bakımından bağlayıcı değildir. Başka bir anlatımla, ilk derece mahkemelerinin bu kararlara uygun hüküm verme mecburiyeti yoktur.

Doktrin

Doktrindeki bilimsel çalışmalar, somut olayla ilgili karar verirken uygulayıcıların yararlanabilecekleri kaynaklar arasında yer alır. Bu çalışmalarda yapılan tespit ve değerlendirmeler, varılan sonuçlar, hükmü veren mahkeme tarafından istenirse göz önünde bulundurulabilir.

Ceza Hukukuna Hâkim Temel İlkeler

Kişi hak ve hürriyetleri üzerinde en fazla etkisi olan hukuk disiplini ceza hukuku olduğu için, ceza hukuku uygulamasında kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına almaya yönelik bazı temel ilkeler kabul edilmiştir.

Kusur İlkesi

Kusur ilkesine göre, fail, işlediği suçtan dolayı ancak kusurlu ise ve kusuru oranında cezalandırılacaktır. Fail hakkında ceza yaptırımının uygulanabilmesi için suç teşkil eden haksızlık dolayısıyla kusurlu sayılabilmesi gerekir. Şayet fail somut olayda kusurlu addedilemiyor ise cezalandırılması mümkün değildir. Kusurluluk haksızlığın unsurlarının oluştuğunun tespitinden sonraki aşamada, failin cezalandırılabilmesi için fail hakkında bulunulan bir yargıdan ibarettir ( kusur yargısı ).

Kusur ilkesi, aynı zamanda cezanın belirlenmesinde belirleyicidir. Kusur, yoğunluğu itibarı ile bir derecelendirmeye tabi tutulabilir ve bu nedenle faile verilecek ceza, kusuru ile orantılı olmak zorundadır.

Kusur, ceza niteliğindeki yaptırımların uygulanabilmesi bakımından gereklidir. Güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımların uygulanmasında kişinin kusurlu olması gerekli değildir. Güvenlik tedbiri, işlediği suçtan dolayı kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, suç işleyen kişi hakkında ya da suçun konusu veya suçun işlenmesinde kullanılan araçla ilgili olarak, koruma veya iyileştirme amacına yönelik olarak uygulanan ceza hukuku yaptırımıdır. Fail hakkında kusurlu olmadığı için ceza yaptırımı uygulanamayacak ise güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilir. Ceza yaptırımı için “kusur”; güvenlik tedbiri yaptırımı için “tehlikelilik” esas alınır.

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi

Suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile ceza hukuku uygulamasında devletin bireye karşı keyfi muamelede bulunmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Bu ilke gereğince, kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve kanunun açıkça cezayı arttırıcı bir neden olarak öngörmediği bir husustan dolayı kimsenin suçu arttırılamaz.

Belirlilik İlkesi

Suç ve ceza içeren hükümlerin kanunla düzenlenmiş olması tek başına yeterli değildir; aynı zamanda ilgili suç tanımının suçun unsurları itibarı ile açık ve seçik olması; hangi davranışın suç oluşturduğunun ve bunlar için öngörülen yaptırımların nelerden ibaret olduğunun herkesin anlayabileceği açıklıkta olması gerekir.

Belirlilik ilkesi, TCK’nin 2. maddesinde: “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.

Kıyas Yasağı

Yorum; bir kanun hükmünün anlamını, kanun koyucunun iradesini anlamaya yönelik zihinsel faaliyettir. Kıyas ise; kanunda açık bir şekilde suç olarak tanımlanmamış bir fiilin, bununla bazı yönlerden benzerlik arz eden başka bir fiile ilişkin suç tanımı kapsamında değerlendirilmesidir. Yorum faaliyetinde, olaya uygulanacak olan bir hüküm vardır ve bu hükmün ne şekilde anlaşılması gerektiği araştırılır. Kıyasta ise olaya uygulanabilecek bir hüküm yoktur. Hakkında hüküm bulunan başka bir olay ile benzerlik kurularak söz konusu hüküm, bu olaya da uygulanmaya çalışılır.

TCK’nin 2. maddesinin üçüncü fıkrası ile kıyas yasaklanmıştır. Ancak tüm hukuk dallarında olduğu gibi ceza hukukunda da yorum yapılması kaçınılmazdır. Fakat kişi hak ve hürriyetlerini daraltıcı etki göstermesi, ceza sorumluluğunu genişletmesi bakımından, kıyas ve kıyasa varacak şekilde genişletici yorum ceza hukukunda yasaklanmıştır. Dolayısıyla, ceza hukukunda yasak olan yorum yapmak değil; kıyas ve kıyasa varacak şekilde genişletici yorum yapmaktır.

Ceza Hukuku Kurallarının Zaman Bakımından Uygulanması

Ceza hukukunun kişi hak ve hürriyetleri açısından güvence oluşturması amacıyla kabul edilen bir diğer

ilkeye göre; bir fiil, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunlara göre suç teşkil ediyorsa kişi cezalandırılabilecektir. Bir fiil, işlendikten sonra yürürlüğe giren bir kanunla suç haline getirilmişse, bu kanun geçmişe yürütülerek bu fiili işleyen kişi cezalandırılamaz ( kural: geriye yürüme yasağı ).

Ancak bu kuralın bir istisnası vardır: Fiil işlendiği tarihten sonra yürürlüğe giren kanun ile suç olmaktan çıkarılmış ise işlendiği zaman yürüklükte olan kanuna göre suç oluşturmasına rağmen fail cezalandırılmayacaktır. Diğer bir deyişle, sonradan yürürlüğe giren kanun, failin lehine sonuç doğurduğu için geçmişe yönelik olarak uygulanabilecektir ( istisna: failin lehine olan kanunun geçmişe yürümesi ).

Hangi kanunun failin lehine olduğu belirlenirken karma uygulama yapılarak her iki kanunun failin lehine olan hükümleri uygulanamaz. Önce, bir kanunun ilgili hükümlerinin tamamı somut olaya uygulanarak sonuç ceza belirlenir. Daha sonra, aynı işlem diğer kanuna göre yapılır. Nihayetinde ortaya iki farklı sonuç ceza çıkar ve hangi sonuç ceza failin lehine ise o kanun uygulanır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi