Ceza Hukuku Dersi 2. Ünite Özet

Suç Teorisine Giriş Ve Tipikliğin Maddi Unsurları

Suçun Yapısına Genel Bir Bakış

Toplumsal düzen, toplumu oluşturan herkesin uymakla yükümlü olduğu ve davranış normu olarak adlandırılan bir takım kurallarca korunur. Hukuk kuralları da toplumsal düzeni sağlayan ve koruyan davranış normları içinde yer almaktadır. Davranış normları, üstlenmiş oldukları işlevi, her biri belli bir hukuki değeri korumayı amaçlayan ve yasak veya emir seklinde formüle edilmiş kurallarla yerine getirir. Kanun koyucu bir suç tanımı yaptığında örtülü bir şekilde, ya bir yasaktan ya da bir emirden ( davranış normu ) bahsetmektedir. Bu noktadan hareketle, davranış normlarını kendi içinde, yasaklayıcı davranış normları ve emredici davranış normları seklinde ikili bir ayrıma tabi tutmak mümkündür. Yasaklayıcı davranış normları, ancak bir davranışın gerçekleştirilmesi suretiyle ( icrai davranış ) ihlal edilebilir. Buna karşılık, emredici davranış normları ise, ancak emredilen hareketin gerçekleştirilmemesiyle ( ihmali davranış ) ihlal edilebilir. Kişilerin, muhatabı oldukları davranış normlarının gereklerine aykırı davranmaları, yani emir veya yasağı ihlal etmeleri haksızlık teşkil eder. Bu haksızlıklardan bir kısmı suç teşkil edip ceza hukukunun konusunu oluştururken diğer bir kısmı ise diğer hukuk disiplinlerinin ilgi alanına girer. Suç teorisi, suç teşkil eden haksızlığın unsurlarını ve ceza sorumluluğunun şartlarını konu edinmektedir.

Suç teorisinin öngördüğü sistem çerçevesinde suçun yapısal unsurları kural olarak haksızlık ve kusur ayrımı çerçevesinde ele alınmalıdır. Haksızlığın unsurları ise, “ tipiklik ” ve “ hukuka aykırılık ”tan ibarettir. Suç teşkil eden bir haksızlıktan söz edilebilmesi için, işlenen fiille haksızlığın unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerekir ( fiil olmaksızın haksızlık olmaz ). Haksızlık teşkil eden bir fiilin gerçekleştirildiği sabit olduktan sonra ise kusur konusu ele alınacaktır. Kusur(luluk) , suçun yapısında, haksızlık teşkil eden fiili gerçekleştiren kişinin işlemiş olduğu bu fiilden dolayı kınanıp kınanamayacağının değerlendirildiği aşamayı oluşturmaktadır. Görüldüğü üzere haksızlık ve kusur daima belli bir konuyla ilişkilendirilerek değerlendirmeye tabi tutulmak zorundadır. Ceza hukukunda değerlendirmenin konusunu ise ancak belli bir kişi tarafından icra edilen fiil oluşturabilir. Ceza hukuku sorumluluğunun doğumu bakımından, haksızlığın unsurlarının gerçekleştirilmesi ve bunu gerçekleştiren kişinin kusurlu sayılabilmesi yeterlidir. Ancak bazı suçlar bakımından, bu unsurların dışında kalan ve ceza sorumluluğunun doğumu bakımından gerçekleşmesi veya bulunmaması gereken bir takım unsurlara da yer verilebilmektedir. Bu unsurlara suçun yapısında haksızlığın ve kusurun dışında kalan cezalandırılabilirlik şartları denilmektedir.

Suç Teşkil Eden Haksızlığın Esası Olarak Fiil

Ceza hukukunun hareket noktasını, fiil olarak nitelendirdiğimiz bir insan davranışı oluşturmaktadır. Ancak insanın her davranışının fiil özelliğine sahip olmadığı, insan davranışına fiil vasfını kazandıran bazı niteliklerin bulunması gerektiği kabul edilmektedir ( fiilin sınırlama fonksiyonu ). Fiili; yönlendirici irade tarafından hâkim olunan, belli bir amaca yönelen, etkileri dış dünyada hissedilen insan davranışı olarak tanımlamak mümkündür.

Sadece iradi olan insan davranışları fiil niteliğine sahiptir ve yönlendirici iradenin ürünü olmayan davranışlar ceza sorumluluğuna esas teşkil etmezler. İradeyi mutlak surette devre dışı bırakan, karşı konulamayan, doğal ya da doğal olmayan bir kuvvetin etkisinde iken gerçekleştirilen hareketler fiil olarak nitelendirilemezler. Bu çerçevede karşı konulamaz mutlak bir kuvvete ( vis absoluta ) maruz kalan kişinin gerçekleştirdiği davranışlar fiil sayılmazlar. Buna karşılık insanın iradesini yalnızca zorlayıcı nitelikteki cebir ve tehdit (vis compulsiva) altında gerçekleştirilen davranışlar fiil niteliğine sahiptirler.

Refleks hareketleri, uyku hâlinde veya hipnotik telkin altında gerçekleştirilen davranışlar da ceza hukuku anlamında fiil özelliğini taşımazlar. Buna karşılık, zorunluluk hâlinde, ani karar sonucu ve şuur bozukluğu veya şuur bulanıklığı hâllerinde gerçekleştirilen davranışlar ise fiil niteliğine sahiptirler.

Hukuki değerlendirmenin konusunu ancak bir insan davranışı oluşturabilir. Bir insan davranışının fiil niteliğini taşıyabilmesi, bunu gerçekleştiren kişinin kusur yeteneğinin bulunmasına bağlı değildir. Bu nedenle küçüklerin ve akıl hastalarının işledikleri fiiller de suç teşkil eden haksızlığı oluştururlar.

Bir insan davranışının fiil olarak nitelendirilebilmesi için bunun dış dünyada herhangi bir şekilde tezahürünün, etkisinin bulunması gerekmektedir. Bu çerçevede belirtmek gerekir ki insanın düşünce ve arzuları, iradi bir davranışla dış dünyada ortaya çıkmadığı sürece suçun konusunu oluşturmaz.

Tipiklik

İşlenen bir fiilin, suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde, suçların kanuni tanımlarında (suç tipinde) gösterilen unsurların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği göz önünde bulundurulur. İşlenen fiilin, herhangi bir suçun kanuni tanımdaki unsurları gerçekleştirdiği belirlenirse, tipikliğin gerçekleştiği ifade edilir.

Suçun kanuni tarifi, bir fiilin tipik haksızlık içeriğini somutlaştıran unsurları bir araya getirmektedir. Böylece suç tipleri, kanun koyucunun cezaya layık olarak gördüğü davranış şekillerini belirler. Tipiklik, burada, vatandaşların tipleştirilen emir ve yasaklara göre kendilerini yönlendirmeleri fonksiyonunu yerine getirir. Buna “ tipikliğin uyarı fonksiyonu ” denir. Şu hâlde tipiklik, suçun yapısında bir değerlendirme aşaması olarak, tipe uygun davranış şekillerini ceza hukuku bakımından önemli olmayanlardan ayırma görevini yerine getirmektedir. Buna da “ tipikliğin ayıklama fonksiyonu ” denilmektedir. Tipiklik, suçun yapısında “ hukuka aykırılığın karinesini oluşturma ” fonksiyonuna da sahiptir. Buna göre, tipe uygun bir davranış kural olarak hukuka aykırı bir davranıştır.

Tipikliğin maddi (objektif) unsurları fiilin dış dünyadaki görünüş biçimini nitelendirirler. Bu unsurlar tanımlanabilir veya normatif olabileceği gibi, fiile veya faile ilişkin de olabilir. Tipikliğin manevi (sübjektif) unsuru denilince, failin psişik-manevi alanına ve tasavvur dünyasına ait olan unsurlar anlaşılmalıdır. Fiil ile bu fiili gerçekleştiren kişi arasındaki psikolojik bağa manevi unsur denilmektedir. Bu bağ da kural olarak kast, istisnai hâllerde ise taksir seklinde tezahür etmektedir. Kasten islenen bazı suçlarda ise, kastın yanı sıra amaç veya saikten oluşan başkaca manevi unsurların gerçekleşmesi aranmıştır. Buna göre, haksızlık teşkil eden fiiller ya kasten işlenirler ya da taksirle gerçekleştirilirler. Haksızlık teşkil eden fiilin işleniş şeklini oluşturan kast ve taksir, birer kusurluluk şekli olarak görülemezler. Hukuka aykırılık, tipikliğin bir unsuru değil, suçun genel bir unsurudur.

Tipikliğin Maddi Unsurları

Fiil

Suçun maddi unsurunu oluşturan fiil, yönlendirici iradenin ürünü olan, belli bir amaca yönelen ve dış dünyada etkileri hissedilen insan davranışını ifade eder. Tipe uygun haksızlığın gerçekleşebilmesi için suçun kanuni tanımında belirtildiği şekil ve tarzda hareket ya da hareketlerin yapılması şarttır. Dış dünyada gerçekleştirilen davranış, kanuni tanıma uygun olmadığı sürece ceza hukuku bakımından önemli bir hareketten söz edilemez. Suçları hareketin tipte tanımlanışına göre, tek hareketli suçlar, çok hareketli suçlar, serbest hareketli suçlar, bağlı hareketli suçlar, seçimlik hareketli suçlar, mütemadi (kesintisiz) suçlar ve ihmali suçlar şeklinde bir ayrıma tabi tutmak mümkündür.

  • Tek Hareketli Suçlar
    Kanuni tanımına göre, meydana gelmesi için tek hareketin yeterli olduğu suçlara “tek hareketli suç ” denir.
  • Çok Hareketli Suçlar
    Kanuni tanımında birden çok harekete yer verilen suçlara “ çok hareketli suç ” denir. Bu tür suçların oluşması için kanuni tanımda gösterilen hareketlerin tamamının yapılması gerekir.
  • Serbest Hareketli Suçlar
    Kanun tanımlarında hangi tür hareketlerle işleneceği hususunda belirlemede bulunulmayan suçlara serbest hareketli suçlar denir.
  • Bağlı Hareketli Suçlar
    Kanuni tanımında hangi hareketlerle işlenebileceği bizzat belirtilen suçlara “bağlı hareketli suç” denir. Bu suçlarda, serbest hareketli suçların aksine, suç tipinde o suçu oluşturan hareketler somutlaştırılmıştır.
  • Seçimlik Hareketli Suçlar
    Kanuni tanımında birbirinin alternatifi olarak gösterilen birden çok hareketten biriyle işlenebilen suçlar “seçimlik hareketli”dir. Bu tür suçlarda, kanuni tanımda gösterilen alternatif hareketlerin hepsinin aynı anda gerçekleştirilmesi şart olmayıp birinin icrasıyla suç oluşur.
  • Kesintisiz Suçlar
    Kanuni tanıma uygun hareketin icrasıyla ya da tipte ayrıca neticenin arandığı hâllerde neticenin gerçekleşmesiyle tamamlanan suçlara “ani suçlar” denir. Buna karşılık, kanuni tanımındaki hareketlerin işlenmesiyle tamamlanan, ancak fiilin icrasına devam edilmesi sebebiyle henüz sonlanmayan (icranın bitmediği) suçlara “kesintisiz suç” veya “mütemadi suç” denir.
  • İhmali Suçlar
    İhmali suçlar, emredilen hareketi yapmamak suretiyle işlenen suçlardır. İhmali suçlarda hareket, belli bir davranışın gerçekleştirilmemesi, belli bir davranışta bulunmama seklinde normatif bir özellik taşımaktadır. Bir başka deyişle, ihmali davranış, hukuk normlarıyla (emredici davranış normları) kişiye belli bir icrai davranışta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği hâllerde, kişinin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi Şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, emredici normun korumak istediği hukuki değerin ihlali anlamını taşımakta ve dolayısıyla haksızlık oluşturmaktadır. İhmali suçlar kendi içinde “ gerçek ihmali suçlar ” ve “ gerçek olmayan (görünüşte) ihmali suçlar ” seklinde ikiye ayrılmaktadır. Gerçek ihmali suçlar , ihmali hareketin bizzat suç tipinde gösterildiği suçlardır. Gerçek olmayan ihmali suçlar , tipe uygun bir neticenin gerçekleşmesinin engellenmemesi suretiyle işlenen suçlardır. Ancak bu suçun oluşumu için failin neticeyi önleme bakımından özel bir hukuki yükümlülük (garanti yükümlülüğü-garantörlük) altında bulunması gerekir. Neticeyi önleme yükümlülüğü, kanundan, sözleşmeden ve öngelen tehlikeli hareketten kaynaklanabilir. Suçlar, kural olarak hem icrai hem de ihmali hareketle islenebilir. Bu kapsamda, yine kural olarak icrai hareketle işlenebilen bir suçun ihmali hareketle işlenmesine gerçek olmayan ihmali suç denmektedir.

Netice

Netice, hareketin dış dünyada meydana getirdiği değişikliktir. Ancak gerçekleştirilen fiilin dış dünyada meydana getirdiği her değişiklik değil, sadece suçun kanuni tanımında unsur olarak yer alan değişiklik neticeyi ifade etmektedir. Eğer bir suçun kanuni tanımında unsur olarak neticeye yer verilmişse, suçun tamamlanabilmesi için bu neticenin gerçekleşmesi gerekir. Buna karşılık, suçun kanuni tarifinde neticeye ayrıca yer verilmemiş ise fiilin gerçekleştirilmesiyle suç da tamamlanmış olacaktır. Kanuni tanımlarında neticeye unsur olarak yer verilip verilmemesi noktasından hareketle suçlar “ sırf hareket suçları ” ve “ neticeli suçlar ” seklinde ikili bir sınıflandırmaya tabi tutulur.

Nedensellik Bağı ve Objektif İsnadiyet

Bir neticeden dolayı sorumlu tutulabilmenin temelini, hareket ile netice arasındaki sebep-sonuç ilişkisini ifade eden nedensellik bağı oluşturur. Neticeli suçlarda, tamamlanmış bir suçun kabulü, tipe uygun neticenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak bu suçlarda, sadece hareketin varlığının ve neticenin gerçekleştiğinin belirlenmesi yeterli olmayıp, hareket ile netice arasında belli bir bağın bulunması da gerekir. Şayet hareketle netice arasında nedensellik bağı yoksa o netice faile yüklenemez. Nedensellik bağı, her neticeli suçta mutlaka bulunması gereken doğal bir olaydır. Bir başka deyişle, hareket ile netice arasındaki bağı ifade eden nedensellik, hukuki bir konu ve kavram olmayıp, doğa kanunlarına göre belirlenecek bir husustur. Fiil ile netice arasındaki doğal bir bağ olarak nitelendirdiğimiz nedensellik bağı şart teorisinin kabulleri çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Buna göre, neticenin meydana gelmesi bakımından onsuz olmayan her şart ceza hukuku anlamında nedenseldir. Buna göre, bir netice birçok şartın bir araya gelmesiyle gerçekleşirse, bu şartlardan her biri neticenin oluşması bakımından zorunludur. Eğer neticenin meydana gelmesinde zorunlu olan bu şartlardan birinin bulunmaması hâlinde neticenin gerçekleşmeyeceği söylenebiliyorsa, o şart netice bakımından nedensel değere sahiptir. Neticeli suçlarda, failin hareketinin neticenin meydana gelmesi bakımından şart teorisi anlamında nedensel olması, onun cezalandırılabilirligi bakımından zorunlu ve fakat yeterli değildir. Sorumluluk için ayrıca, meydana gelen neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi de gerekir. Bir neticenin, bir kişinin davranışına isnadiyet sorunu, ceza hukuku bakımından, bu davranışın özel normatif ölçütlere göre belirlenmesini gerektirir ( objektif isnadiyet teorisi ). Objektif isnadiyet, normatif bir karara dayanır. Buna göre, ceza hukuku bakımından sadece sebep-sonuç ilişkisi yeterli değildir. Ayrıca bir neticenin faile insan olma özelliğinden kaynaklanan kabiliyet durumuna göre kendi eseri olarak yüklenebilmesi de gerekir.

Fail

Fail , suçun kanuni tanımındaki fiili gerçekleştiren, bu fiil üzerinde hâkimiyet kuran, kanuni tanıma uygun haksızlığı gerçekleştiren kişidir. Her suçun mutlaka bir faili vardır. Faili olmayan bir suç tanımı olamaz. Belli bir gayeye yönelik irade ile hareket edebilme yeteneği sadece insanlara özgüdür. Bu nedenle, ceza hukukunun bağlantı noktasını oluşturan fiil ancak bir insan tarafından gerçekleştirilebilir. Buna göre, ceza hukukunda tüzel kişilerin suç faili olması mümkün değildir.

Suçlar, fail esas alınmak suretiyle, genel suçlar ve özgü suçlar şeklinde bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Suçların çoğunluğu, kural olarak, herkes tarafından islenebilir. Bu suçların kanuni tarifinde faille ilgili olarak “kişi”, “kimse”, “her kim” gibi ifadelere yer verilir. Fiil yeteneğine sahip olan her gerçek kişi tarafından işlenebilen bu suçlara “ genel suçlar ” denilmektedir. Buna karşılık, bazı suçların kanuni tanımında, bu suçların ancak özel bir yükümlülük altında bulunan ve belli faillik özelliğini taşıyan kişiler tarafından işlenebileceği belirtilmektedir. İşte, kanuni tanımında belli özelliğe sahip olanların fail olabileceği belirtilen bu tür suçlara “ özgü suçlar ” denilmektedir. Özgü suçlar da kendi içerisinde gerçek özgü suçlar ve görünüşte özgü suçlar şeklinde ikiye ayrılarak incelenmektedir. Buna göre, bir suç sadece özel faillik vasfını taşıyanlar tarafından işlenebilen bir özellik gösteriyorsa gerçek özgü suçtur. Buna karşılık, bir suç herkes tarafından işlenebilmekle birlikte, bunun nitelikli şekli özel faillik vasfını taşıyanlar tarafından işlenebiliyorsa görünüşte özgü suç söz konusudur.

Mağdur

Her suçun mutlaka bir mağduru vardır, mağduru bulunmayan bir suç olamaz. Mağdur , genel olarak, “işlenen fiil nedeniyle haksızlığa uğramış kişi”, “kendisine karşı suç işlenen kimse” seklinde nitelendirilse de teknik ceza hukuku kavramı olarak suçun konusunun ait olduğu kişiyi veya kişileri ifade eder . Fail gibi mağdur da ancak gerçek kişiler olabilir. Bu kişi suç teşkil eden fiilin işlendiği sırada hayatta olan kişidir. İnsan dışında, aile, devlet, tüzel kişi, kişi toplulukları, devletler topluluğu gibi kurum ve organlar, “suçtan zarar gören” olabilirse de suçun mağduru olamazlar.

Faillik ve mağdurluk sıfatı aynı kişide birleşemeyeceğinden, bir kişi aynı suçun hem faili hem de mağduru olamaz. Özellikle taksirle öldürme veya yaralama gibi suçlarda, neticenin meydana gelmesine mağdurun taksirli davranışının da etkili olması, onun suçun fail olmadığını göstermez.

Suçun Konusu

Suç teşkil eden her fiilin, mutlaka ilgili olduğu bir konu vardır. Konusu olmayan bir suçun varlığından bahsetmek mümkün değildir. Suçun konusu denilince, bundan tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi veya şey anlaşılmalıdır.

Suçun konusu ile suçla korunan hukuki değeri birbirine karıştırmamak gerekir. Hukuki değerler, toplum hayatı bakımından önem arz eden ve ceza hukuku tarafından korunan yaşamsal değerlerdir. Hukuki değerler, dış dünyanın elle tutulur, gözle görülebilir maddi varlıkları olarak değil, toplumdaki güvenliğe, sükûna ve var olmanın onuruna dayanan toplumsal düzenin manevi değerleri olarak anlaşılmalıdır. Suçun konusunu ise, üzerinde tipe uygun hareketin icra edildiği gerçek konu oluşturmaktadır. Dolayısıyla hukuki değer ve hareketin konusu, düşünce ve görünüş olarak birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, kavramsal olarak birbirinden farklı içerikte kavramlardır. Hukuki değerler, sosyal düzenin hukuken korunan soyut, ideal değerleri olarak, esasen suçun konusuyla bağlantılı bir şekilde failin saldırısına maruz kalabilirler ve fakat gerçek manada “ihlal” edilemezler.

Suçların sınıflandırılmasında, suçun konusunun fiilden etkileniş derecesine göre, zarar suçları ve tehlike suçları şeklinde ikili bir ayrım yapılmaktadır. Suçun oluşumu bakımından, suçun konusuna zarar verilmesinin arandığı hâllerde zarar suçundan söz edilir. Buna karşılık, tehlike suçlarında, suçun oluşumu bakımından işlenen fiille suçun kanuni tanımında gösterilen hareketin konusu bakımından bir tehlikeye sebebiyet verilmesi yeterlidir.

Tehlike suçları kendi içinde soyut ve somut tehlike suçları seklinde ikiye ayrılmaktadır. Soyut tehlike suçları, suçun kanuni tanımında yer alan hareketin işlenmesinin o suçun oluşması bakımından yeterli görüldüğü suç tiplerini ifade eder. Buna karşılık, somut tehlike suçlarında, suçun kanuni tanımında gösterilen fiilin işlenmesinin yanı sıra, bu fiilin suçun konusu bakımından gerçekten bir tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin araştırılması da gerekmektedir.

Nitelikli Haller

Kanunlarda öncelikle suçların temel şekli tanımlanır. Cezaya layık haksızlığın oluşması için varlığı zorunlu olan temel unsurları taşıyan suç tipi, o suçun temel seklini oluşturur. Kanun koyucu, suçun temel şekline eklediği bazı unsurlarla, bu suçun temel sekline göre daha ağır veya daha hafif cezalandırılmasını isteyebilir. Bir suçun temel sekline ilave edilen ve cezanın artırılmasını veya indirilmesini gerektiren bu hâllere, suçun nitelikli unsurları denir. Suçun nitelikli hâlinde, o suçun temel şekline ilişkin tüm unsurlar yanında ayrıca en azından bir tane özel unsur bulunmaktadır. Suçun temel şeklini meydana getiren unsurlardan birisinin bulunmaması hâlinde, suçun ne temel ne de nitelikli hâlinden bahsetmek mümkündür.

Temel suç tipinin cezasının artırılmasını veya indirilmesini gerektiren hâller çeşitli sebeplere dayanırlar. Nitelikli hâl failin veya mağdurun sıfatından kaynaklanabilir. Fail ile mağdur arasındaki ilişki, özellikle akrabalık ilişkisi suçun nitelikli hâli olarak değerlendirilmiş olabilir. Suçun konusuna ait bir özellik nitelikli hâli oluşturabilir. Fiilin işlendiği yer ve zaman nitelikli hâl olarak kabul edilmiş olabilir. Fiilin işleniş şekli nitelikli hâli oluşturabilir. Fiilin işlenişiyle güdülen amaç veya saik de suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilebilir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v