Borçlar Hukuku Dersi 3. Ünite Özet

Haksız Fiiller-I (Sorumluluk Olguları)

Haksız Fiil Sorumluluğu Kavramı

Haksız fiil kavramı Türk Borçlar Kanunu’nda borç ilişkisinin kaynaklarından biri olarak düzenlenmiş olup genel davranış kurallarına aykırılıktan doğan sorumluluk bu başlık altında incelenmektedir.

Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış nedeniyle bir başkasına zarar veren kişinin zararını tazmin etme yükümlülüğünü ifade eden haksız fiil sorumluluğuna göre, sorumluluğun doğması için taraflar arasında herhangi bir hukuki ilişki olmasa da sorumluluk doğacak ve tazminat borcu oluşacaktır.

Borçlar hukukunda sorumluluk kavramının temeli TBK 49’da kusura dayandırılmıştır. Ancak kusursuz sorumluluk (objektif sorumluluk / sebep sorumluluğu) adı verilen düzenlemeyle failin kusurlu olmadığı bazı durumlarda da sorumluluktan bahsedilebilecektir. Bununla birlikte eylemin hukuka aykırı olmadığı fakat eylemin sonucunun bir zarar meydana getirdiği bazı durumlarda da fedakârlığın denkleştirilmesi esası çerçevesinde sorumluluktan bahsedilecektir. Bu durumda hukuk sistemimizdeki sözleşme dışı sorumluluk hallerini “kusura dayanan sorumluluk”, “kusursuz sorumluluk” ve “fedakârlığın denkleştirilmesine dayanan sorumluluk” olarak sınıflandırmak mümkün olacaktır.

Kusura Dayanan Sorumluluk

Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış nedeniyle bir başkasına zarar veren kişinin zararını tazmin etme yükümlülüğü anlamına gelen kusura dayanan haksız fiil sorumluluğunun unsurları şunlardır:

  • Fiil Hukuka aykırılık
  • Zarar
  • Kusur
  • Uygun (illiyet) nedensellik bağı

Kusura dayanan sorumluluğun ilk unsuru sorumlu tutulmak istenen şahsın bir fiilinin bulunmasıdır. Sözü geçen fiil, bir insanın yapma veya yapmama iradesiyle gerçekleşmelidir.

Kusura dayanan sorumluluktan söz edebilmek için aranan bir diğer unsur ise fiilin hukuka aykırı olmasıdır. Hukuka aykırı fiiller, zarar gören değeri korumak için hukuk düzenince yasaklanmış davranışlardır. Bir kimsenin mutlak veya nisbi haklarının ihlali, dürüstlük kuralına aykırılık, hakkın kötüye kullanılması hallerinde hukuka aykırılık meydana gelmiş olacaktır. Mutlak hak, herkese karşı ileri sürülebilen ve herkes tarafından ihlal edilmesi mümkün olan haklardır. Nisbî hak, somut bir hukuki ilişkiden doğan yalnızca güncel yükümlüsüne karşı ileri sürülebilen ve sadece bu yükümlü tarafından ihlâl edilebilen haklardır. Dürüstlük kuralı, TMK 2/I’de tanımlanmıştır. Anılan maddeye göre, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”. Bu hükümde, bir hakkı kullanırken veya bir borcu yerine getirirken nasıl hareket edilmesi gerektiği genel olarak belirtilmektedir. Hakkın kötüye kullanılması yasağı, bir hakkın amaçlarına ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılmasına hakkın kötüye kullanılması adı verilir. Gerçekten de TMK 2/II’ye göre, “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”. Kanunun verdiği yetkinin kullanılması, zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması ve zorunluluk hallerinde fiil, hukuka aykırı sayılmaz.

Zarar kavramı, bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma olarak tanımlanmıştır. Haksız fiil sonucunda meydan gelen zarar, fiili zarar veya kazanç yoksunluğu şeklinde meydana gelebilir. Fiili zarar, malvarlığındaki aktiflerin azalması şeklinde olabileceği gibi pasiflerin artması şeklinde de görülebilir. Haksız fiilde zarar kavramı doğrudan zarar, dolaylı zarar, yansıma zarar, mevcut zarar ve müstakbel zarar olarak da ayrıma tabi tutulabilir.

Kusura dayanan sorumluluğun varlığından söz edebilmek için failin davranışının hukuken kınanabilir nitelikte olması, yani bir kusurun meydan gelmiş olması gerekmektedir. Kişinin ortalama davranış biçimine aykırı davranarak kusurlu davranışından sorumlu tutulabilmesi için ayrıca, ayırt etme gücüne sahip olması gerekmektir. Fakat ergin olmak kusur sorumluluğu için aranan şartlardan değildir. Kusur kavramı tüzel kişiler için Medeni Kanunda düzenlenmiş olup tüzel kişinin organları tarafından işlenmiş kusurlar, tüzel kişiye isnat edilir. Haksız fiil sorumluluğunda tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınan unsurlardan biri failin kusurunun derecesidir. Kusurun en ağır derecesi olan kast, failin hukuka aykırı sonucu bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesini ifade eder. Failin hukuka aykırı sonucu istememekle beraber, bu sonucun gerçekleşmemesi için gerekli özeni göstermemesine ise ihmal denir. İhmal ağırlık derecesine göre, ağır ve hafif olmak üzere ikiye ayrılır. Kusurun derecesinin tespitinde bu unsurlardan da yararlanılmaktadır.

Bir kimsenin, ancak işlediği fiilin meydan getirdiği zararlardan sorumlu tutulabilecek olması kusura dayanan sorumluluğun illiyet bağı unsurunu oluşturmaktadır. Uygun illiyet bağının belirlenmesinde, failin önceden tahmin edemeyeceği koşullar da dikkate alınır. Zararın oluşmasında birden çok etken söz konusuysa öne geçen sebep, diğer sebeplerle sonuç arasındaki illiyet bağını kesmiş olacaktır. Bu durum zarar görenin fiilinden veya bir doğa olayından da ileri gelebilir. Fakat bu durumlar illiyet bağını kesecek kadar etkili değilse indirim sebebi olarak kabul edilecektir.

Zarar verici fiiller, bazen bir hukuk kuralıyla yasaklanırken bazen de ahlaka aykırı olarak değerlendirilip haksız fiil sorumluluğuna yol açmaktadırlar. Ahlaka aykırı bir fiil nedeniyle haksız fiil sorumluluğundan bahsedebilmek için kusurun kast düzeyinde olması gerekmektedir.

Kusursuz Sorumluluk

Türk Borçlar Kanunu ve bazı diğer kanunlarda haksız fiil sorumluluğunda kusur aranması şartının istisnaları düzenlenmiştir. Bu istisnai düzenlenmeler için aranan şartlar ilgili kanun maddelerinde ayrıca düzenlenmektedir. Kusursuz sorumluluk halleri, olağan sebep sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutulabilir.

Hukukumuzda kusursuz sorumluluk hallerinin örneklerini Medeni Kanun, Türk Borçlar Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Türk Sivil Havacılık Kanunu, Çevre Kanunu ve Biyogüvenlik Kanunu’nda görmek mümkündür.

Zorunluluk halinde verilen zarardan sorumluluk, Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kusursuz sorumluluk hallerinden ilkidir. Bu sorumluluk türü, fedakârlığın denkleştirilmesi esasına dayanmaktadır. Buna göre, zarar gören, zorunluluk hâlindeki bir kimsenin malvarlığına vermiş olduğu zarara katlanmak, bunun karşılığında zarar veren de fiilî hukuka aykırı olmadığı hâlde bundan doğan zararı hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde tazmin etmek yükümlülüğü altına girmektedir. Bu kusursuz sorumluluk türünün şartları şunlardır:

  • Zarar veren, zorunluluk hâlinde başkasının malvarlığına zarar vermiş olmalıdır.
  • Hakkaniyet verilen zararın tazmin edilmesini gerektirmelidir. Zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarını hâkim takdir edecektir.
  • Zarar ile zorunluluk hâlinde işlenen fiil arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.

Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kusursuz sorumluluk hallerinden bir diğeri ise ayırt etme gücü bulunmayanların sorumluluğudur. Kanun koyucu, bir kimsenin sırf ayırt etme gücü bulunmadığı için hiçbir şekilde sorumlu tutulmamasını hakkaniyete aykırı bulmuş ve TBK 65 düzenlemesini getirmiştir. Kusursuz sorumluluk tesis eden bu hükme göre, “Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.” Ayırt etme gücü bulunmayanların sorumluluk şartları şunlardır:

  • Kusur dışında haksız fiil sorumluluğu için aranan diğer koşullar gerçekleşmiş olmalıdır(hukuka aykırı fiil, zarar, uygun illiyet bağı).
  • Kusuru olmadığı için ayırt etme gücünden yoksun olan failin verdiği zarardan sorumlu tutulmaması hakkaniyetle bağdaşmamalıdır; yani hakkaniyet onun verdiği zararı tazmin etmesini gerektirmelidir.

Türk Borçlar Kanunu’na göre, “Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz”. Bu hususlar dikkate alınarak adam çalıştıranın sorumluluğunun şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Çalıştırma ilişkisi bulunmalıdır; bir kimse kendi emri ve kontrolü altında adam çalıştırmalıdır.
  • Adam çalıştıran bir gerçek veya tüzel kişi olabilir.
  • Çalıştırılan kişi, kendisini çalıştıranın işini görürken üçüncü kişiye bir zarar vermiş olmalıdır.
  • Çalıştırılan, kendisini çalıştıranın üçüncü kişiye (alacaklıya) olan borcunun ifasına yardımcı olarak katılmışsa ve bu esnada çalıştırılan borca aykırı davranışla alacaklıya zarar vermişse çalıştırılan, yardımcı kişinin borca aykırılık oluşturan eyleminden sorumluluğu TBK 66’ya değil, TBK 116’ya tabi olur.
  • Adam çalıştıran kurtuluş kanıtı getirmemiş olmamalıdır.
  • Zarar, bir işletmenin faaliyeti dolayısıyla meydana gelmişse, adam çalıştıranın sorumluluktan kurtulabilmesi için, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmesi gerekir.
  • TBK 66 kusursuz sorumluluğu düzenlediğinden, adam çalıştıranın sorumlu tutulabilmesi için, kendisinin veya çalıştırılanın kusurlu olmasına gerek yoktur.
  • Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde çalıştırılana rücu hakkına sahiptir.

Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kusursuz sorumluluk hallerinden bir diğeri ise hayvan bulunduranın sorumluluğudur. Geçici veya sürekli olarak bir hayvanın bakımını üstlenen kişi hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Burada kişinin sorumluluğunun oluşması için hayvanın sahibi olması şart değil, geçici olarak da olsa bakımını sağlayan kişi olması da yeterli olacaktır. Aynı zamanda kişi objektif özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olduğunu kanıtlaması durumunda sorumluluktan kurtulmuş olacaktır. Hayvan bulunduranların kusursuz sorumluluk şartları şunlardır:

  • Egemenlik altında bulunan hayvanın hareketinden üçüncü kişi zarara uğramış olmalıdır.
  • Zarar ile hayvanın hareketi arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
  • Hayvan bulunduran kurtuluş kanıtı getirmemiş olmamalıdır.
  • Hayvan bulunduranın sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olmasına gerek yoktur. Ancak hayvan, bir başkası veya bir başkasına ait hayvan tarafından ürkütülmüş olursa, hayvanı bulunduran, bu kişilere rücu edebilir.

Bir diğer kusursuz sorumluluk hali ise yapı malikinin sorumluluğudur. Bir binadan en üst düzeyde yararlanan kimse binanın yapılışındaki bozukluk ya da bakımındaki eksiklik yüzünden üçüncü kişilerin uğradıkları zararlardan sorumlu olacaklardır. Malik, bina üzerinde fiili egemenliği bulunmasa veya zarara yol açan bozukluk kendi mülkiyeti süresinde oluşmamış olsa bile zarardan sorumlu tutulacaktır. Bununla birlikte bina üzerinde intifa hakkı veya oturma hakkı sahibi olan kişi de zarardan malikle müteselsilen sorumlu tutulacaktır. İntifa hakkı bir mal üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisini ifade ederken, oturma hakkı ise kişiye taşınmazı kullanma yetkisi vermektedir. Binanın malikinin ve bina üzerindeki intifa veya oturma hakkı sahibi kişinin müteselsilen sorumlu olması ise, zarar görenin malik veya hak sahibinden borcun tamamını veya bir kısmını isteyebilme hakkını ifade eder. Borcun birden fazla borçlusu bulunmaktadır ve alacaklı bunlardan dilediğine başvurma hakkına sahiptir. Yapı malikinin sorumluluk şartları şunlardır:

  • Bina veya diğer yapı eseri bulunmalıdır.
  • Binanın veya diğer yapı eserinin yapımındaki bozukluk ya da bakımındaki eksiklik, üçüncü kişinin zarara uğramasına sebebiyet vermelidir.
  • Sorumluluk, zarar verici olayın meydana geldiği tarihte bina veya diğer yapı eserine malik olan kimseye (taşınmaz malikine veya üst hakkı sahibine) aittir.
  • Sorumluluğun doğması için, bina veya diğer yapı eseri malikinin (veya intifa ya da oturma hakkı sahibinin), kusurlu olmasına gerek yoktur.
  • Sorumluluk altına giren bina veya diğer yapı eseri maliki, kendisine karşı bu sebeple sorumlu olan kimselere (müteahhit, mühendis, eski malik vs.) rücu etme hakkına sahiptir.

Kusursuz sorumluluk hallerinden olan tehlike sorumluluğu TBK m.71’de düzenlenmiştir. Buna göre, önemli ölçüde tehlike arz eden işletmeler tehlike sorumluluğuna tabidir. Önemli ölçüde tehlike arz etme, bir işletmenin somut olayda fiilen tehlike yaratması değil; işletmenin niteliğinin ve faaliyetinin her zaman tehlike yaratmaya elverişli olmasıdır. Tehlike sorumluluğunda tazmin edilecek zarar, işletmenin faaliyeti sırasında meydana gelmelidir; işletmenin tehlikeli faaliyetinden doğan tipik zararlar buraya dahildir. Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden doğan zararlardan, işletme sahibi ve varsa işleten kusursuz olarak müteselsilen sorumlu tutulmuştur. Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme yapacağı faaliyetler için gerekli tüm izinleri almış olsa bile, faaliyetleri sırasında vermiş olduğu zararları tazmin etmek zorundadır. Buradaki tazminat sorumluluğu fedakârlığın denkleştirilmesi esasına dayanmaktadır.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v