Aile Psikolojisi ve Eğitimi Dersi 2. Ünite Özet

Evlilikte İlişki Sorunları

Giriş

Eşlerin zaman zaman çatışma yaşamaları doğaldır. Eşler, sağlıklı iletişim kurup, ilişkiyi güçlendirici seçenekler üretip her iki taraf içinde uygun seçenekleri ortaya çıkarıp, aralarından en uygununu seçebilir ve uygulayabilirlerse, çatışma ilişkiyi güçlendirebilir.

Eşler Arası İletişim Sorunları

İletişim; kişinin duygu, düşünce ve bilgisini sözlü, yazılı, beden dili ve ses tonuyla karşısındaki kişiye aktarması ve o kişinin de, bu mesajı yorumlamasıdır. Kişilerarası iletişim dört temel ögeden oluşur. Bu ögeler; mesajı gönderen kişi, mesajın yapılandırılması, mesajı alan kişinin kişilik yapısı ile alışkanlıkları ve iletişimin yer aldığı ortamdır.

Eşler arasında yaşanan çatışmada kadınlarla erkekler arasındaki farklar da etkili olmaktadır. Kadınlar özel ve ev ortamlarında, telefon konuşmalarında rahattırlar. Erkekler ise genel konuşmaları tercih eder, toplantı ve kalabalık mekanlarda daha rahat konuşurlar. Kadınlar erkeklerden daha fazla “iyi iletişime” önem verip, duygusal içerikli mesajları erkeklerden daha çok kullanırlar ve duygusal tepki beklerler. Erkekler ise duygusal olmayan, daha fazla bilgi içeren tepkiler verir ve mantıksal tepki bekler. Kadınlar daha sık olumsuz duygusal tepki verirler. Erkekler ise ilişkilerini eşlerine göre daha tozpembe görürler.

Fitzpatrick ve Ritchie, aile içi konuları ele alma ve tartışma bakımından üç ayrı evlilik ve aile biçimi olduğunu belirtmiştir.

Bağımsız çiftler : Aile içi bağımsızlık önemsenir. Bu çiftler çatışma ile kolay baş ederler.

Geleneksel çiftler :Önemli konularda tartışma olur. Evlilik için kişisel bağımsızlıklarından belli oranda öz veride bulunurlar.

Ayrı çiftler : Evlilikleri hakkında az konuşur, çocuklarının dış etkilere karşı baş etme yetilerini geliştirmek için çaba göstermezler.

Savunucu iletişim kalıpları: Kişilerarası iletişim açık ve savunucu olarak ikiye ayrılır. Eşlerden biri ya da ikisi, karşısındakini suçlayıcı tutum içine girdiğinde savunucu iletişim gelişir ve çatışma ortaya çıkar. Yargılayan, kontrol eden, stratejik olan ve nötr olan, üstünlük taslayan ve kesin mesajlar içeren iletişimler savunucu iletişimi ortaya çıkarır.

Yargılama (eleştirme, isim takma, suçlama, küçümseme, sorguya çekme), kontrol etme (yöneten, tehdit eden, cezalandıran, ahlak dersi veren), stratejik mesajlar (karşısındaki kişiyi yönlendirmeyi amaçlayan) savunucu iletişime yol açar. Ayrıca, nötr (duygusal yakınlık ya da çatışmadan uzaklaşmak, kaçınmak için saptırmak, aldırmamak, telaşlanmak, yatıştırmak özür dilemek, sempati göstermek), üstünlük taslayan (öğüt verme, tavsiye etme, teşhis koyma) ve kesin mesajlar (-meli, malı tarzında ifadelerdir. İkna edici, nutuk çeken, tartışan) da savunucu iletişimi arttırır.

Eşler arası sağlıklı iletişim kurabilmek için öneriler: Karşı taraftaki kişide olumsuz tepki oluşturacak herhangi bir mesaj içermeyen ben-dili iletişimi arttırır. Ben-dili mesajı 3 ana öğeyi içermelidir:

  1. Ne oldu
  2. Ne hissettim
  3. Ne bekliyorum

Ben-dilini kullanan kişi, olumsuz duygularını karşısındakini küçültmeksizin ona açıkça ifade edebilir, ben dili karşıdaki kişide değişme isteği uyandırabilir, açıklık, dürüstlük, iletişim konusunda model olabilir. Böylelikle, gelecekte olabilecek çatışmalar azaltılır, ilişki zedelenmez, sağlıklı sürmeye devam eder.

Samimi olarak karşısındakini dinleme de ben-dili mesajlarının devamı olarak iletişimi sürdüren, geliştiren tekniklerdendir. İletişimi başlatan kişi içerikle birlikte duygularını iletir. Dinleyen kişi de ne anladığını ifade eder; dinleyen kişinin anladığı, iletişimi başlatan kişinin söylemek istediği ile aynı ise konuşma sürer, farklı ise iletişimi başlatan kişi kendisini daha açık anlatılır.

Çatışma

İlişkilerde çatışmanın altı aşaması vardır. İlk aşama çatışmanın başlangıcını oluşturan öncül koşullar aşamasıdır. Daha sonra kızgınlık ve farkındalık aşaması gelir. Üçüncü aşama olan aktif çatışma aşamasında, karşılıklı olarak sözlü ve sözsüz mesajlar iletilir. Bundan sonra çözüm yada çözümsüzlük aşaması gelir. Beşinci aşama olan tamamlayıcı aşama, aynı çatışmanın tekrarından kaçınma veya kabul etmeden yatışma gibi gelecekteki iletişimi belirleyen tepkileri içerir. Son aşama olan kararlaştırılmış aşamada çatışmalar tamamen sonlanır, uzlaşmaya varılır ve anlaşmalara bağlı kalınır.

Çatışma türleri: Graph Teorisine göre kişilerarası iletişimde çatışma türleri sekiz başlık altında toplanır:

  1. Aktif çatışma: Birbirlerini dinlemeden karşılıklı olarak birbirini eleştirir ve kavga ederler.
  2. Pasif çatışma: Herhangi bir nedenden ötürü insanlar birbiri ile iletişim kurmazlar.
  3. Varoluş çatışması: Bir insanın karşısındakinin sözlerini yanlış anlayarak karşısındakinin sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj vermesi durumudur.
  4. Tümden reddetme: Bir kişi kendine yöneltilen mesajı tümüyle reddeder, aksi görüşü savunursa tümden reddetme çatışması sergilemiş olur.
  5. Ön yargılı çatışma: Kişilerin tartışmaya başlamadan önce sahip oldukları ön yargılarını değiştirmeden savunmalarıdır.
  6. Yoğunluk çatışması: İki kişinin görüşleri kısmen uyuşuyor, örtüşüyorsa yoğunluk çatışması söz konusudur.
  7. Kısmi algılama çatışması: Bir kişinin kaynaktan gelen mesajların bir kısmını algılayıp bir kısmını algılamaması sonucu ortaya çıkar.
  8. Alıkoyma çatışması: Kişi karşısındaki kişiden gelen mesajı doğru olarak anladığı halde, isteyerek ya da istemeyerek diğer kişiye tam olarak iletemezse bu tür çatışma yaşanır.

Kişilerarası iletişimde birden fazla çatışma birarada yaşanabilir. Sıklıkla birlikte sergilenen çatışmalardan ikisi, önyargılı çatışma ile tümden reddetme çatışmasıdır.

Sadakatsizlik, Aldatma

Sadakatsizlik , varolan birliktelik dışında üçüncü kişi ya da kişilerle yaşanan ilişki sonucu mevcut birlikteliğin beklentilerinin ya da özelliğinin çiğnenmesidir.

Aldatma, s adakatsizlik sonucu kaçınılmaz olarak ortaya çıkan çeşitli yalanlar ya da dürüstlük dışında kalan söylem ve davranışlardır.

Sadakatsizlik, en önemli boşanma nedenidir. Sadakatsizliğe uğrayan eş şaşkınlık, şok, inkar, öfke, umutsuzluk, çaresizlik, üzüntü gibi evrelerden oluşan yas süreci geçirir.

Sadakatsizliğe uğrayan eş, kimlik kaybı yaşar, özel olma duygusunu kaybeder. Kendine saygısını, inandığı değerleri kaybeder. Ayrıca tekrar aldatılmamak için karşıdaki kişiyi kontrol davranışları gösterir. Başkalarıyla kurulan bağları kaybeder. Amaç, yaşam isteği ,adalet ve kontrol duygusu kaybı gibi kayıplar yaşar.

Sadakatsiz eş ise; şaşkınlık, çaresizlik, öfke, yalnızlık, suçluluk, utanç, umutsuzluk gibi duygular yaşar. Kadınlar, evliliğinde kendini yalnız hissettiğinde, evlilik sıradanlaştığında, duygusal yakınlık olmadığında ya da kaybolduğunda, ihmal edildiğini düşündüğünde ve intikam için; erkekler ise, günlük sorunlardan uzaklaşmak,erkekliğini hissetme içgüdüsü, farklı bir kadının çekiciliğine kapılma gibi nedenlerle evlilik dışı ilişkiye girebilmektedirler.

Evlilik dışı ilişkiye yönelik mitler (söylemler): Evlilik dışı ilişki ile ilgili olarak; aldatılmanın sonucu olduğu, herkesin evlilik dışı ilişki yaşadığı, evlilikte aşk bittiği için yaşandığı, görmezden gelinmesi gerektiği, evliliğe iyi geldiği, mutlaka boşanma ile sonuçlanacağı şeklinde yanlış inanışlar vardır. Ancak, evlilik dışı ilişki normal bir davranış değildir. Bir kriz durumudur ve atlatılması zaman alır. Bazen evlilikte sorun olmadan da yaşanabilir. Mutlaka boşanma ile sonuçlanmayabilir.

Evlilik dışı ilişki tipleri: Evlilik dışı ilişkiler; duygusal ilişkinin, cinsel ilişkinin yada her ikisinin birlikte yaşandığı ilişkiler olabilir.

Amaçlarına göre evlilik dışı ilişkiler ise; çatışmadan kaçınma ilişkileri, boş yuva ilişkileri, dışarıda bir ilişki kurarak evliliği bitirme amaçlı ilişkiler, yakınlığı olmayan ilişkiler ve cinsel bağımlılığı olan ilişkiler olarak sınıflandırılabilir.

Bir sadakatsizlik olayından sonra ilişkilerine devam edebilmek için çiftlerin; acı veren duyguları azaltmak için ellerinden geleni yapmaları, sadakatsizliğin nasıl oluştuğunu anlamaları, birlikte ileri adım atma konusunda ortak karar alabilmeleri gerekir.

Boşanma

Eşlerin, beklenti ve gereksinmelerini karşılayamadıkları, duygusal doyum sağlamadıkları gerekçeleriyle evlilik yaşantılarına yasal olarak son vermelerine boşanma denir.

Boşanma nedenleri:

  1. Eşlerin ailelerinin evliliklerine karışmalarının yarattığı sorunlar,
  2. Sosyo-ekonomik sorunlar,
  3. Eşler arasında saygı-sevgi yardımlaşma, dayanışma, uyum ve paylaşımın azalması veya yeterince olmayışı.
  4. Eşlerin evlilik öncesi birbirlerini yeteri kadar tanımamış olmaları,
  5. Eşlerin birbirlerinin yaşam alanlarına girip özgürlüklerini kısıtlamaları, yaşam alanlarını daraltmaları,
  6. Kıskançlık, şiddet, zina, akıl hastalığı, suç ve terk.

Boşanma kuramları

Sosyal değiş-tokuş kuramı: Boşanmanın nedenlerini bireysel düzeyde açıklar. Bireyler seçenekler karşısında kendi evlilikleri daha karlı olduğu sürece boşanmazlar. Evliliği sona erdiren taraf ilişkinin bitmesini en çok isteyen taraftır.

1-Levinger’in sosyal değiş-tokuş kuramı ; Bir evliliğin çeşitli yönlerden çekicilikleri vardır. Bireyler evlilik ilişkisi dışındaki yaşamı, kendi evlilik ilişkisinden daha çekici algılamadıkça boşanmazlar.

2-Becker’in sosyal değiş tokuş kuramı : Genetik ve kişilik özellikleri, yaşama bakış açısı evliliğin ilk birkaç yılında ortaya çıkarak boşanmaya neden olabilmektedır.

Kriz kuramı: Boşanma, mevcut dengeyi bozduğu, savunma mekanizmaları da eski dengenin sağlanmasında yetersiz kaldığı için bir “kriz”dir. İşsizliğin yüksek olduğu yerlerde boşanma oranı yüksektir. Gelir seviyeleri birden artanlarda boşanma oranı daha yüksektir. Gösterişli işlerde çalışan kadınlarda boşanma oranı yüksektir. Erkeğin eğitim seviyesinde yükselme boşanma oranını düşürmektedir. Kadınlarda ise arttırmaktadır. Evlilik yaşının küçük olması özellikle ilk beş yıldaki boşanmalarda önemli bir nedendir.

Boşanma süreci beş evreden oluşur:

  1. İnkar; eşler evlilik yaşamındaki uyum zorlukları ve sorunlara rağmen doyum aldıklarını söyleyebilir yada sorunları kabul eder ancak boşanma düşüncesinden kaçınmak için dış etmenleri suçlayarak boşanmayı inkar ederler.
  2. Kayıp, bunalım; birey yaşamın anlamını kaybedebilir, üzüntü, yalnızlık yaşar.
  3. Kızgınlık, karışık duygular; velayet, nafaka gibi konulardaki anlaşmazlıklar nedeniyle kızgınlık artar.
  4. Yeni yaşam biçimi ve kimliğe uyum sağlama; boşanan kişi evlilik, meslek, cinsel ve toplumsal alanlarda yeni bir kimlik geliştirmelidir.
  5. Kabul ve yeniden işlev görme; kişi yeterli sosyal, cinsel, mesleki düşünce ve kimliğe sahip olmaya başlayınca kabul gelişir.

Boşanmanın altı istasyonu:

  1. Duygusal boşanma;
  2. Yasal boşanma;
  3. Ekonomik boşanma;
  4. Ebeveyn olarak boşanma;
  5. Sosyal boşanma;
  6. Ruhsal boşanma’dır.

Psikososyal bir süreç olarak boşanma sürecindeki evrelerin başlangıç ve bitiş noktaları belirgin değildir, süresi ise kişilik yapılarına göre değişir. İlk üç evre yasal olarak boşanmadan önceki evrelerdir.

Bu evreler; düş kırıklığı aşaması, aşınma aşaması, kopukluk aşaması, fiziksel ayrılık, yas aşaması, ikinci ergenlik aşaması, araştırma ve sıkı çalışma aşamasıdır.

Boşanmadan sonraki dönemde eşler; ev geçimi, para, ev işlerini organize etme konusunda sorunlarla karşılaşırlar. Kararsızlık, tükenmişlik, yeterli zaman bulamama, yaygın yaşanan duygulardır. Erkekler, kişilik eksikliği, yalnızlık ve suçluluk duyguları gösterirken; kadınlar, kendilerini çirkin, kişisel ve sosyal olarak beceriksiz hissederler.

Boşanmanın çocuk üzerindeki etkileri de beş farklı aşama şeklinde yaşanır.

  1. Çocukların boşanmayı inkar etmesi,
  2. Boşanma durumu yaratan nedenlere kızmaları,
  3. Anne-babayı birleştirme çabaları,
  4. Depresyon ve çöküntü,
  5. Kabullenme,

Boşanma sırasında ve sonrasında çocuk ve gençlerde;

  • Anne-baba ile arasındaki ilişkinin zedelenmesi,
  • Benlik saygısında azalma,
  • Kendi evliliklerinde de boşanma eğiliminde olma,
  • Suça eğilim,
  • Okul başarısında azalma,
  • Yoğun korku ve kaygı,
  • Evlenmeden birlikte yaşama eğilimi,
  • Çocuk sahibi olmakta isteksizlik,
  • Daha fazla zihinsel sağlık sorunları görülebilir.

Bu sorunların daha az yaşanabilmesi için çocuklara boşanmanın anne babanın birlikte yaşamak istememesi nedeniyle gerçekleştiği ve çocukla hiçbir ilişkisinin olmadığı, anne-babanın her zaman çocukların yanında olacağı uygun bir dille anlatılmalıdır. Anne baba ve aileler diğer eşle ilgili olumsuz konuşmamalı, çocuk arabulucu olarak kullanılmamalı, daha değerli ebeveyn olmak için çocuğun her isteği yapılmamalıdır. Ayrıldıktan sonra bile anne-baba birbirlerine saygılı olmalı, işbirliği içinde hareket edebilmeli, birbirleri ile ilgili olarak olumlu ifadeler kullanmalıdırlarki çocuklar bu duruma uyum sağlayabilsin.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi