Türk Edebiyatının Mitolojik Kaynakları Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Edebi Motiflerin Mitolojik Kökenleri –I
Yakındoğu kültürü hakkında bilgi veriniz.
Her ne kadar Yakındoğu kültürü Büyük İskender’le (M.Ö.331) ve Büyük Roma İmparatorluğunun doğuya doğru yayılmasıyla birlikte başlayan siyasî değişmeler sonucunda Yunan ve Roma kültürlerinin etkisinde kalmışsa da bu kültürel etki tek yanlı olmamış; özellikle Büyük İskender döneminden itibaren Doğu kültürü de Yunan kültürünü kesin bir şekilde etkilemiş ve M.S. 4. yüzyıla kadar süregelen dönemde Hellenistik kültür adıyla anılan Doğu-Batı bileşimi bir kültür oluşturmuştur. Hatta eski Yunan’da sadece aristokrat, aydın sınıfın zevkine hitap eden klâsik Yunan edebiyatı mevcutken özellikle dinî inançlarda, hayata, ölüme, öteki dünyaya karşı takınılan tavırlardaki duyarlılıkta ve düşüncelerde görülen Yakındoğu etkileri sonucu, halkın zevkine hitap eden yeni bir popüler edebiyat, yani novella (romans) edebiyatı doğmuştur. Nitekim Ege’de, Milet yakınındaki Asseus şehrinde, Makedonyalı İskender’e isnad edilmiştir. M.Ö. 73 yılları sırasında, Tanrı Jove (Jupiter)’un misafirperverliği üzerine yemin edilirken, bugün dahi Anadolu’da yaygın bir şekilde kullanılan tuz-ekmek hakkı üzerine ant içildiğini görmek şaşırtıcı değildir. İşte Yakındoğu’da teşekkül eden bu çok yönlü kültür, Roma İmparatorluğunun geniş sahalara yayılması dolayısıyla Avrupa’da İspanya’ya, İngiltere’ye ve Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş topraklarda mahallî kültürlerle kaynaşarak yepyeni biçimler ve anlamlar kazanmıştır. Tıpkı bu geniş topraklarda olduğu gibi Yakındoğu kültüründe de bir kültür etkilenmesinden çok, kültürlerin birbiri içine girmesinden, birbiriyle yoğrularak yeni biçimler ve ifade sistemleri meydana getirmesinden söz edebiliriz.
Divan şiirinin yapısını daha iyi anlamak için neleri bilmek gerekir?
Divan şiirinin yapısını anlamak için onun tarih boyunca gelişen kültürlerden aldığı zenginlikleri bilmek gerekir. Zira Divan şiirinin temelleri ne sadece İslâm medeniyeti dairesi içinde gelişen kültüre ne de Yakındoğu İslâmî klâsik edebiyatının şiir anlayışına dayanmaktadır. Bu temel, İslâmiyet hatta Hristiyanlık öncesindeki Yakındoğu kültürüne uzanmaktadır. Tarih boyunca Yakındoğu’da pek çok devlet kurulmuş, değişik dinler, inançlar gelişmiş ve bu bölgede yaşayan halk bu gelişmeleri eski şekilleriyle birlikte İslâm kültürünün içinde yaşatmış; çoğu kez de eski tasavvurları ve imajları bu kültürün içinde yeniden yorumlamış, onları kendine göre yeniden şekillendirmiş, kültürüne çok renkli ve çok yönlü bir görünüm kazandırmıştır. Aydınlar, yazarlar, şairler arasında genel geçer kabuller olarak varlıklarını sürdüren eski kültür öğelerinin en güzel örneklerine, divan edebiyatında ortak kabuller olarak adlandırılabilecek gelenekli söyleyişlerde rastlanır.
Leyli hakkında kısaca bilgi veriniz.
Klâsik İslâm edebiyatındaki romans kahramanı Leylî; İştar, Astarte, Afrodit, Venüs, Beltis, Mylitta Atargatis , Artemis gibi çeşitli adlarla anılan aşk ve savaş tanrıçasının yüzyılları aşarak klâsik Yakındoğu edebiyatına ulaşmış temsilcilerinden en önemlisidir.
İnanna’nın sembolünün oluşumu hakkında bilgi veriniz.
Eski Babil, Asur devletlerine ait mitolojik hikâyelerde geçen bazı mitolojik motifleri daha iyi anlamak için Babil ve Asur’da kullanılan silindir mühürlerdeki ve bazı rölyeflerdeki sembollerin fotoğraşarını gözden geçirmek gerekir. Bu silindir mühürlerin bazılarında sembolü Venüs yıldızı olan Sümer’in aşk ve savaş tanrıçası İnanna (Semitik, İştar) da resmedilmiştir. İnanna daha sonraki yüzyıllarda aynı mahiyetteki Semitik tanrıça İştar ile aynîleşince hem aşk hem de savaş tanrıçası olmuştur. İnanna/İştar’ın savaş sırasında uyandırdığı korku ve dehşet, Mezopotamya’da aslan ve kaplan sembolleriyle ifade edilmiştir. Ayrıca kaplan, renginin siyahlığı dolayısıyla geceyi ve gece gökyüzünü sembolize etmesi yönünden İnanna’nın sembolü olmuştur.
Yakındoğu ve klasik edebiyatta kaplan ne anlama gelmektedir?
Yakındoğu ve bizim klâsik edebiyatımızda kaplan hem geceyi, hem de gökyüzünde görünen aşk tanrıçasının yıldızı olan Venüs yıldızıyla ilişkili olmuştur. Genel olarak geceye ait olan unsurlar, Ay ve Venüs yıldızı, hem aşk tanrıçasının sembolü olmuş hem de klâsik İslâm edebiyatındaki aşk hikâyelerinden biri olan Leylî’de simgeleşmiştir. İslâm edebiyatındaki romans kahramanı olan Leylî, kendi adıyla müsemma olmak üzere leyl gece kelimesinin bir türevidir. Doğudaki ideal kadın güzelliği imajına uygun olarak güzelliği, güzel kadını ve sevgiliyi temsil etmektedir. Divan edebiyatında onun güzelliği çoğu kez Aya, Venüs yıldızına benzetilerek ifade edilmiştir. Yine bu bağlamda, Ay ve Venüs yıldızı gibi karanlık gökyüzünü temsil etmesi bakımından kaplan, Leylî ile birlikte divan edebiyatında bulunan motişerdendir.
Bereket, aşk ve savaş tanrıçasının simgeleri hakkında bilgi veriniz.
İştar bir röliyefde Anat olarak bir aslanın üstünde ayakta durmakta, bir elinde hayatın sembolü olan yılanı, bir elinde de aşkın sembolü olan lotus çiçeğini tutmaktadır. Fakat o, her zaman hayatın ve aşkın tanrıçası değildir; o, aynı zamanda savaşın, karanlığın ve tehlikenin de tanrıçasıdır. Meselâ bir Kenan mitinde İştar, pencerenin önünde oturup dışarısını seyreden bir fahişedir. O sayısız âşıklarıyla flört eden, onları aşk acısıyla kıvrandırarak öldüren kadındır. Onun bu vasfı Gılgamış efsanesinde de bulunur. Bu da gösteriyor ki İştar’ın sevgisi tehlikeli bir sevgidir. Leylâ, zâlim ve âşıklarını öldüren İştar gibi Mecnûn’a zulmetmemiş olsa da, Mecnûn’un aklını kaybetmesine sebep olmuştur. Aynı şekilde divan edebiyatında Leylî’nin çeşitli versiyonları olan sevgili de bakışlarıyla âşığını öldüren, acımasız, başkalarıyla flört eden kadındır.
Leyli’nin kaplan, Venüs yıldızı, ay ve geceyle olan bu mitolojik ilişkisinin divan edebiyatı metinlerine nasıl ulaştığı ve hangi biçimlerde muhafaza ettiği hakkında örnek vererek açıklayınız.
Hasedden yere çalmış şîr-i çarh evreng-i hurşîdi Gönül Kaysı peleng-i kulle-i kühsâra yaslanmış [Kıskançlığından evrenin aslanı, güneşin tahtını yere çalmış; gönül Kaysı dağın tepesindeki kaplana yaslanmış.] Bu beyitte Leylî ile Mecnûn mazmunun gizlendiği aslan motiş yer almaktadır. Gece ve gündüzü meydana getirmek üzere daire, çarh çizen güneş, kıskançlığından gurup vakti güneşinin, hurşidin tahtını yere çalmıştır. Venüs yıldızına hiçbir vakit ulaşamayacak olan güneş, kıskançlığından akşam güneşinin tahtını yere çalmış, onu yok etmiştir. Dolayısıyla dağ tepesi olarak sembolize edilen gökyüzüne karanlık yayılmıştır. Kaplana benzetilen bu karanlığa ise gönül Kaysı yaslanmıştır. Güneş battıktan sonra gökyüzünde ilk yükselen yıldız Venüs yıldızıdır ve gönül Kaysı Venüs yıldızını beklemektedir.
Zatî divanındaki bir beyiti ele alarak yorumlayınız.
Bir peleng-i cân-şikâr-ı kulle-i kühsâr-ı hüsn Bî-’aded hâl-i siyâhî ile nigâr-ı hâl-dâr [Sayısız siyah benleriyle bezenmiş güzel, güzellik dağının tepesindeki can avlayan bir kaplan gibidir.] Bu beyitte de yine önce bir tabiat tasviri ile karşılaşmaktayız. Dağ olarak tasavvur edilen gökyüzünü kaplamış karanlık, bir leopar gibidir. Çünkü bu karanlık gece binlerce yıldızlarıyla tıpkı derisi süslü beneklerle dolu ve dağ tepelerinde yaşayan bir kaplana benzer. Böyle yıldızlarla bezenmiş gece aslında şairde sayısız benle süslenmiş güzel bir kadını (sevgiliyi) anımsatmaktadır. Bu kaplan da yurdu dağların tepesinde olan gerçek kaplan gibi av peşindedir ve can avlamaktadır. Bu beyitte sevgilinin tıpkı aşk tanrıçası gibi zalim bir güzel olduğu anlaşılmaktadır. Divan edebiyatında zalim, aşığa ıstırap çektirmekten hoşlanan sevgili tasavvurunun; gökyüzünde karanlığın basmasıyla pırıl pırıl parlayan Venüs yıldızıyla simgelenen eski aşk ilahesine ne kadar yakın olduğunu görürüz. Beyitteki siyah benler ifadesiyle de sevgilinin kaplanla olduğu gibi siyah renkle olan ilişkisine de işaret edilmesi, beyitte Leylâ mazmununun bulunduğunu düşündürmektedir.
Divan edebiyatında yılan ne anlama gelmektedir?
Divan edebiyatında yılan sevgilinin saçıdır. Genel olarak bu benzerlik sevgilinin saçının kıvrım kıvrım ve uzun olmasına dayanmaktadır, çünkü yılan da kıvrılarak hareket eder ve uzundur. Tanrıçanın elindeki yılan artık sevgilinin saçını mecazen sembolize etmiş olmasına rağmen yine de eski anlamına yakın bir anlamda beyitlerde muhafaza edilmiştir. Zira divan edebiyatında saç, uzunluğu bakımında ömrü yani hayatı sembolize eder. Sevgilinin yılana benzeyen saçı da zalim ve acımasız aşk ve savaş tanrıçasının elindeki yılan gibi hayatı sembolize etmektedir. Âşıklarına mutluluk getirmeyen zalim tanrıça gibi sevgili de saçının uzun ve siyah tellerine bağlanan âşıklarını ıstırapla kıvrandırmakta ve acıyla ağlatmaktadır. Sevgilinin uzun ve siyah saçlarının uçlarına bağlanmış olan âşıklar ise hayatları boyunca karanlıkta, aç, şaşkın, yolunu bulamayarak yerlerde sürünmektedirler.
Her gün ol ruhsârı gül-zâr-ı cinânı gözlerem Her gice ol zülş ‘ömr-i câvidânı gözlerem (Necâtî BeyG.374/1) Bu beyitte anlatılmak istenen nedir?
Gül ve gül bahçesine benzetilen sevgilinin yüzü, bu beyitte cennetteki gül bahçesine benzemektedir. Yüz, aydınlık ve güneşle ilgili bir konum içinde bulunmaktadır. Aynı şekilde ikinci mısrada gece de siyah rengi dolayısıyla siyah renkli zülf/saçla aynı konum içindedir. Şair gündüz vakti sevgilinin yüzünü, gece olunca da saçını görmek ümidine düşer. Fakat şair beyitte gözlerem redişni kullanarak ne sevgilisinin yüzünü ne de saçını görebildiğini, ancak onların yerine güneşin aydınlığını ve gecenin karanlığını seyrettiğini ironik bir ifadeyle belirtir.Bizim için önemli olan bu beyitte yine saçın ömr-i câvidânî olmasıdır.
Değme bir hayvâna cânâ leblerünle sünbülün Âb-ı Hayvân ile ‘ömr-i câvidân vermek neden (Necâtî Bey G. 338/1) Bu beyitte anlatılmak istenen nedir?
Beyitte hayvan kelimesinin aşağılık adam, canlı anlamlarından ilki kullanılmış, iham-ı tenasüp sanatıyla ikinci anlamı da âb-ı hayvan ifadesiyle okuyucuya hatırlatılmıştır.Sümbül, istiare-i musahhara ile saçın benzetilenidir. Leb dudak ve sümbül kelimelerinin ikinci mısradaki karşılıkları ise âb-ı hayât ve ömr-i câvidândır. Bu beyitte yine bizim için önemli olan ömr-i câvidânın saç ile ilişkili olarak kullanılmış olmasıdır. Bu da gösteriyor ki sevgilinin saçı sadece ömür değil, fakat ebedi bir ömür, ebedi bir hayattır.
Düşme zülşnün uzun sevdâsına Hîç kimse ‘ömr ipin muhkem dimez (Necâtî Bey, Divan 288) Bu beyitte anlatılmak istenen nedir?
Bu beytin kalıplaşmış imajı, sevgilinin uzun siyah saçlarına bağlanmış gönüllerdir. Beytin anlamını anlamak için, divan edebiyatındaki âşıkların gönlü sevgilinin saçının ucuna bağlıdır şeklindeki kabulünü burada bir kez daha hatırlatalım. Sevdâ siyah renk, karanlık ve aşk anlamlarında beyitte tevriyeli olarak iki anlamıyla da kullanılmıştır. Uzun kelimesi de hem saçın hem de ömrün uzunluğuna işaret etmekte ve uzun saç ömür ipine benzetilmektedir. Ancak, âşıkların gönüllerinin bağlandığı sevgilinin siyah uzun saçı devamlı hareket eden rüzgârla savrulan ve darmadağınık bir saçtır. Böylece karanlık, dağınık bir yerde olmak âşığı devamlı karmaşa ve şaşkınlık içinde bırakır. Aynı şekilde de insan hayatının devamı ve bitişi de kesin değildir. Ne saçta ne de ömürde bir kesinlik, sağlamlık yoktur. Bu açıdan sevgilinin uzun siyah saçı ve ömür ipi birbirine benzetilmiştir.
Saç-yılan-ömür kavramları arasındaki ilişki hakkında bilgi veriniz.
Divan edebiyatında da saç-yılan-ömür kavramları arasında açık bir ilişki bulunmaktadır. Ancak saç-yılan-ömür arasındaki bu ilişki divan edebiyatında çeşitli kalıplaşmış imajların gelişmesiyle birbirinden ayrı söylemler içerisindeki iki ayrı grupta toplanmıştır; saç-ömür; saç-yılan. Bu iki ana gruptaki ilişkiler zamanla daha başka imajları da kendi etraşarında toplamışlardır. Bazen de saç- ömür ve saç-yılan birbirleriyle bir beyitte başka söylemlerle birleşerek yan yana gelmişlerdir.
Saç-ömür ve saç-yılan sembollerini açıklayınız.
Saç sevgilinin yüzünü çevrelemekte ve yüzü örtmektedir. Dolayısıyla nefesiyle hayat bağışlayan dudağı da örtmektedir. Tıpkı âb-ı hayât’ın karanlıklar içinde saklı olduğunun düşünüldüğü gibi.Bir başka kalıplaşmış imaj da bizi başka bir saç ve yılan ilişkisine götürür. Yılan gizli hazinenin bekçisidir. Yılanın gizli hazinenin bekçisi olduğu durumlarda bu gizli hazine bazen sevgilinin yüzü veya yüzündeki dudağı olur.Dolayısıyla bu hazineyi bekleyen saç da yılana benzetilir. Böyle bir söylemde, yüz parlaklığı, dudak hayat bahşedici vasfıyla su ile ilişkili olur; böylece hayat(su)-yılansaç bir arada düşünülür.
Yüzün çiçek bahçesine niçin benzetildiğini açıklayınız.
Bir geleneksel kabul olan kalıplaşmış imaj da yüzün bir çiçek bahçesi ve gül bahçesi olarak düşünülmesidir. Zira iki yanağın gül veya lâle, gözlerin nergis, dudakların gonca olarak düşünüldüğü bu bahçe, doğrudan doğruya bahçenin arketipi olan cennet ve cennette Hz. Havva’yı kandıran cennetin bekçisi olan yılan imajını ortaya koymaktadır. Böylece yüz kutsal bir anlam kazanmakta ve gizli bir hazine olmaktadır. Yüz ayrıca parlaklığı ve şeffaşığı bakımından su kavramıyla beraber düşünülmüştür. Varlığın hayat sebebi su olduğu düşünüldüğünde yüzün etrafındaki saçın, gizli hazineyi (suyu, yani yüzü) bekleyen yılan ile ilişkisi ortaya çıkmaktadır.
İzârın âbı ne sudur ki hüsn mevcini urur Letâfetinden eder hattına sirâyet-i lutf (Ahmet Paşa G. 142/6) Bu beyitte anlatılmak istenen nedir?
[Yanağının parlaklığı nasıl bir sudur ki güzellik denizinin dalgası gibi dalgalanır. Letâfetinden, yani yüzünün şeffaşığından yüzündeki küçük ayva tüylerine lütûf (su ve parlaklık) sirayet eder.] Beyitin ilk mısraında âb kelimesinin, su, nehir, deniz, pınar, yağmur, parlaklık, tazelik gibi çeşitli anlamlarından, parlaklık ve tazelik anlamı kullanılmıştır. Fakat iham sanatıyla kelimenin su anlamına da işaret edilmiştir. Zira mevc (dalga) kelimesinin kullanılması beyitte su ve deniz imajının yaratılmasını da sağlamıştır. Ayrıca güzelliğin dalga dalga parlaklıkla yüzde yayılması da anlatılmak istenmektedir.İşte bu dalga dalga yüze yayılan parlaklık ve sudan yüzün etrafını çevreleyen kü çük ayva tüyleri de nasiplerini almaktadırlar. Çünkü neşv ü nema bulma gelişme ve büyüme ancak su ile mümkün olmaktadır. Bu beyitte yüzün suya benzetilme si her ikisinin de şeffaf olması, bir ayna gibi olması dolayısıyladır. Yüz ve su, kendilerine yansıyan ilahî güzellik denizinin dalgalarını aksettirmektedirler.
Zülfünün kaçma belâsından dilersen vasl-ı yâr ‘Aklını bîmâr edübdür genc-i bî-mâr isteyen (Hayâlî Bey, Divan 307) Bu beyitte Hayali bey kullandığı imajlarla ne ifade etmek istemiştir?
Beyitte şair zülfü bir bela olarak vasışandırmıştır. Çünkü sevgilinin saçı siyahtır, dolayısıyla bu karanlığa düşenler yollarını kolayca bulup aydınlığa ulaşamazlar. Bu bir beladır. Ayrıca âşıkların gönülleri, sevgilinin saçında asılı kalmıştır. Bu saç bir zincir gibi onları bağlamış ve esir etmiştir. Fakat bu yolu geçmekten, bu ıstırabı çekmekten başka bir yol da yoktur. Zira sevgiliye ancak ıstırap çekerek ve bütün maddî zevklerden arınarak ulaşılabilir. Bu yüzden de Dîdâr’a, cemâle, ilâhî güzelliğe ulaşmanın tek yolu saçtan geçmektedir. Yılanın hazineyi beklemesi gibi, saç da yüzü, dolayısıyla ilâhî güzelliği beklemektedir. Şair bu beyitte bîmâr (hasta), kelimesi ile bî-mâr (yılansız) terkibi arasında cinas sanatı yaparak bu düşüncelerini dile getiriyor.Ayrıca belâ kelimesinin bâ-lâ (uzun, yüksek) kelimesiyle arasında bulunan yakın ses benzerliğinden istifade ederek şair saçın uzunluğuna da işaret etmektedir.
Ursa yüzine subh-dem ol gül-’izâr âb Dîdâr cezbesinden olur bî-karâr su (Ahmet Paşa G.36/1) Bu beyitte anlatılmak istenen nedir?
[Sabah vaktinde o gül yanaklı güzel yüzüne su vursa; su, o güzel yüzü görmenin yarattığı şevkten, cezbeden kararsız hale gelir.] Bu beyitte dîdâr cezbesi aynı zamanda cemâl-i ilahîye de işaret etmektedir. Aslında beyitte birkaç imaj iç içe girmiştir. Sabah vakti gülün üstünde çiğ taneciklerinin oluştuğu düşünülerek tabiata ait bir manzara çizilmek istenmiştir. Tıpkı gül gibi bir yüze sahip olan sevgili de sabahleyin yüzünü yıkayınca su onun yüzüne bir parlaklık verecektir. Su aslında kararsızdır, akıp gitmesine hiçbir şey engel olamaz. Suyun da bu özelliğini şair etkileyici bir hüsn-i talil sanatıyla başka bir sebebe atfetmiştir. Su, sevgilinin suyla parlaklık kazanmış yüzünde ilâhî güzelliğin de aksini görmüştür ve bu yüzden yerinde duramaz bir hale gelmiş, cezbeye düşmüş, akıp gitmektedir.şu halde su gibi parlaklığı şeffaflığı dolayısıyla ebedî hayatla ve ilâhî nurun tecelli ettiği yer olarak kutsallıkla ilişkili olan yüz, gizli bir hazinedir. İşte saçlar bir yılan şeklinde bu yüzü çevrelemiş, onu beklemektedir.
şevk-i ruhsârunla dil zülf-i dü-tâdan korkmaz Ârzû-yı genc idenler ejdehâdan korkmaz (Necâtî Bey, Divan 283) Bu beyitte anlatılmak istenen nedir?
Bu beyitte de saçın iki örgüsü iki ejderha gibi tasavvur edilmiştir. Yüz de önce ki beyitte gördüğümüz gibi hazineye benzemektedir. şairin kullandığı şevk kelimesi istek anlamına geldiği gibi su, parlaklık anlamlarını da içerir. şairin iham sanatıyla bu anlama da işaret ettiği görülür.
Ahmet Paşa’nın aşağıdaki beyitiyle yüz-zülfyılan-hazine ilişkisini kullanarak ne anlatmak istemiştir? Halka-i zülfün ki ruhsârında ser-gerdân yatar Yastanıp genc üstüne bin başlı bir sub’ân yatar (Ahmet Paşa, Divan 143)
Beyitte bin başlı yılan, bir yığın saç telinden oluşan saçın kıvrımlarıdır. Yüz ve hazine arasındaki benzetme açık bir şekilde görünmektedir. Ayrıca, beyitte başı dönmüş ser-gerdân ifadesi bilinçli bir şekilde kullanılmıştır. Çünkü dönmek bir daire çizmek şeklinde olur, bu daire de sevgilinin saçının halkalarıyla bir paralel lik göstermektedir.
Yılan kıbleyi ve Kâ’be’yi tavaf eder denilince akla gelen nedir?
Divan edebiyatında bulunan yılan kıbleyi ve Kâ’be’yi tavaf eder genel kabulü de çok ilginçtir. Bu bize Nabateanların Ka’bu adlı ana tanrıçasının siyah, dört köşe taştan ibaret olan sembolü ile Babil’in aşk tanrıçası İştar’ın elinde hayatı temsil eden yılan sembolünü bir arada düşündürüyor. Çünkü M.Ö. 7. yy’dan Roma İmparatorluğu zamanına, M.S. 106 yılına kadar devam eden Nabateanların tanrıçası Ka’bu/Allat’ın Babil’in aşk tanrıçası İştar’ın bir uzantısı olduğunu biliyoruz.
‘Aceb midür dolanursa cemâlün çevresin zülfün Tavâf-ı Kâ’be idermiş işitdük ejdehâkıblem (Necâtî Bey, Divan 306) Necati Bey burada ne demek istemiştir?
[Ey benim kıblem olan sevgili! Senin yüzünün etrafını zülfün çevirirse, bu hiç şaşılacak bir şey değildir. Çünkü ejderhanın (büyük ve korkunç bir yılan türü) Kâ’be’yidolandığınıişittik.] Nasıl ejderha, Kâ’be’yi dolanıyorsa, sevgilinin de Kâ’be gibi kutsal yüzünü saçı çevirmiştir. Yani senin saçın yüzünü kendine Kâ’be yapmışsa, senin saçına bağlı olan benim gönlüm de senin yüzünü kıble yapmıştır; yani o Kâ’be gibi olan yüze yönelmiştir. Bu beyitte zülüf ve ejderha arasındaki benzetme açıkça görülmekte ve sevgilinin yüzünün kutsallığı tasavvuru beyitte bulunmaktadır.
Saçın ejderhaya, yüzün cennete benzetilmesi hakkında bilgi veriniz.
Bu tasavvur, Kur’an’da ve sözlü gelenekte anlatılan Hz. Adem ve Hz. Havva’nın cennetten kovulmaları hikâyesiyle ilgilidir. Zirâ cennetin bekçisi ve koruyucusu olan yılan, şeytanı cennete gizlice almış ve çok iyi bildiğimiz insanlık trajedisinin sebebi olmuştur. Bu ilişki aynen sevgilinin yüzü ve saçına uygulandığında, sevgilinin yüzü veya yanağı cennet olur. Saçı da cennet bahçesinin koruyucusu olan yılana benzetilir.
Kâ’be ise ârızun zülf-i siyehdür örtüsi Cennet ise ruhlarun su’bân saçun der-bânıdur (Necâti Bey, Divan 255) Necati Bey bu beyitte ne anlatmak istemiştir?
[Senin yüzün Kâ’be ise, siyah saçların onun örtüsüdür. Yanakların cennetse yılana benzeyen saçın onun bekçisidir.] Kıble, insanların Kâ’be’ye yönelmesi olduğuna göre, sevgilinin yüzü Kâ’be’ye benzetilmiştir. Sevgilinin zülfü de tıpkı bir ejderhanın Kâ’be’nin etrafına dolanması gibi sevgilinin yüzünü çevirmiştir. Çok eski zamanlardan beri ejderha’nın Kâ’be’yi dolandığı bilinmektedir. Bu beyitte ve bir önceki beyitteki Necâtî’nin bu ifadesinin tarihselliğine değinmek istiyoruz. Çünkü İslamiyet’ten önce Kâ’be ile ilgili bir röliyefte büyük bir yılan Kâ’be duvarını sarmış, gökyüzünde ise, Simurg kanatlarını açmış bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu beyitten, insanlığın müşterek zihninde var olan bu motişerin Yakındoğu’da son yüzyıllara kadar varlıklarını muhafaza etmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Yakındoğu etkileri sonucu, halkın zevkine hitap eden yeni bir popüler edebiyat doğmuştur, bu türün adı nedir?
Yakındoğu etkileri sonucu, halkın zevkine hitap eden yeni bir popüler edebiyat, yani novella (romans) edebiyatı doğmuştur.
İştar, Astarte, Afrodit, Venüs, Beltis, Mylitta Atargatis (Yunanca: Derketo), Artemis gibi çeşitli adlarla anılan aşk ve savaş tanrıçasının yüzyılları aşarak klâsik Yakındoğu edebiyatına ulaşmış temsilcilerinden en önemlisi olan, klâsik İslâm edebiyatındaki romans kahramanı kimdir?
Klâsik İslâm edebiyatındaki romans kahramanı Leylî; İştar, Astarte, Afrodit, Venüs, Beltis, Mylitta Atargatis (Yunanca: Derketo), Artemis gibi çeşitli adlarla anılan aşk ve savaş tanrıçasının yüzyılları aşarak klâsik Yakındoğu edebiyatına ulaşmış temsilcilerinden en önemlisidir.
İslâm edebiyatındaki romans kahramanı olan Leylî neyi simgelemektedir?
Ay ve Venüs yıldızı, hem aşk tanrıçasının sembolü olmuş hem de klâsik İslâm edebiyatındaki aşk hikâyelerinden biri olan Leylî’de simgeleşmiştir. İslâm edebiyatındaki romans kahramanı olan Leylî, kendi adıyla müsemma olmak üzere leyl “gece” kelimesinin bir türevidir. Doğudaki ideal kadın güzelliği imajına uygun olarak güzelliği, güzel kadını ve sevgiliyi temsil etmektedir. Divan edebiyatında onun güzelliği çoğu kez Aya, Venüs yıldızına benzetilerek ifade edilmiştir. Yine bu bağlamda, Ay ve Venüs yıldızı gibi karanlık gökyüzünü temsil etmesi bakımından kaplan, Leylî ile birlikte divan edebiyatında bulunan motiflerdendir.
Leylî’nin kaplan ile olan mitolojik hikayesinde kaplan neyi temsil etmektedir?
Kaplan, mitoloji ve Yakındoğu edebiyatında sadece aşk ve savaş tanrıçasıyla ilgili bir sembol değildir. O, aynı zamanda karanlığın ve gecenin de sembolüdür. Karanlığı, geceyi, aşk ve savaş tanrıçasını ve dolayısıyla kadını, doğumu, çoğalmayı, hayatı ve ölümü temsil eden kaplanın derisi bir sembol haline gelmiş, özellikle insanların maddeye yönelik arzuları ve isteklerine yenilmeyen, yani nefsinin heveslerine kapılmayan, böylece maddeden uzaklaşarak ilahiliğe ulaşan insan iradesini temsil etmiştir. Kaplanın bu özelliği bizim edebiyatımızda önemli bir yer tutmakta, şiirsel söylemlerin arka planını meydana getirmektedir. Meselâ şairler, ıstırap içinde kendi vücudunu döverek mor ve siyah lekelerle dolduran âşığı, kaplanın/ leoparın (peleng) derisindeki siyah lekelere çağrışım yaparak betimlemişler; âşığın böylece maddi arzularından sıyrılarak ilâhi bir mertebeye ulaşmış olduğunu bu imajla anlatmışlardır.
Divan edebiyatındaki Leyli, Gılgamış destanındaki hangi tanrıça ile özdeşleştirilmiştir, neden?
Leyli'nin bereket, aşk ve savaş tanrıçasının daha başka simgeleri de vardır. Mesela İştar bir röliyefde Anat olarak bir aslanın üstünde ayakta durmakta, bir elinde hayatın sembolü olan yılanı, bir elinde de aşkın sembolü olan lotus çiçeğini tutmaktadır. Fakat o, her zaman hayatın ve aşkın tanrıçası değildir; o, aynı zamanda savaşın, karanlığın ve tehlikenin de tanrıçasıdır. Meselâ bir Kenan mitinde İştar, “pencerenin önünde oturup dışarısını seyreden bir fahişedir”. O sayısız âşıklarıyla flört eden, onları aşk acısıyla kıvrandırarak öldüren kadındır. Onun bu vasfı Gılgamış efsanesinde de bulunur. Bu da gösteriyor ki İştar’ın sevgisi tehlikeli bir sevgidir. Leylâ, zâlim ve âşıklarını öldüren İştar gibi Mecnûn’a zulmetmemiş olsa da, Mecnûn’un aklını kaybetmesine sebep olmuştur. Aynı şekilde divan edebiyatında Leylî’nin çeşitli versiyonları olan sevgili de bakışlarıyla âşığını öldüren, acımasız, başkalarıyla flört eden kadındır.
Aşk ve savaş tanrıçası İştar’ın bir elinde hayatın devamlılığını ve ebediliğini sembolize eden bir yılan tuttuğu belirtilmiştir. Divan edebiyatındaki sevgili ile yılan arasındaki ilişki nasıl betimlenmiştir?
Divan edebiyatında yılan sevgilinin saçıdır. Genel olarak bu benzerlik sevgilinin saçının kıvrım kıvrım ve uzun olmasına dayanmaktadır, çünkü yılan da kıvrılarak hareket eder ve uzundur. Tanrıçanın elindeki yılan artık sevgilinin saçını mecazen sembolize etmiş olmasına rağmen yine de eski anlamına yakın bir anlamda beyitlerde muhafaza edilmiştir. Zira divan edebiyatında saç, uzunluğu bakımında ömrü yani hayatı sembolize eder. Sevgilinin yılana benzeyen saçı da zalim ve acımasız aşk ve savaş tanrıçasının elindeki yılan gibi hayatı sembolize etmektedir. Âşıklarına mutluluk getirmeyen zalim tanrıça gibi sevgili de saçının uzun ve siyah tellerine bağlanan âşıklarını ıstırapla kıvrandırmakta ve acıyla ağlatmaktadır. Sevgilinin uzun ve siyah saçlarının uçlarına bağlanmış olan âşıklar ise hayatları boyunca karanlıkta, aç, şaşkın, yolunu bulamayarak yerlerde sürünmektedirler
Ko bizi ‘ömr-i dırâz ile yaş yarışdıralum
Koşalum ol saçı Şebdîz’e eşk-i gülgûnı
(Necâtî Bey, Divan 343)
[Bırak bizi uzun ömürle yarış yapalım. İran hükümdarı Hüsrev-i Perviz’in
Şebdîz adlı siyah atı gibi siyah olan sevgilinin saçıyla kanlı akan gözyaşlarımızı
beraber yarıştıralım.]
Bu beyitte “ömr-i dırâz” (uzun ömür) ifadesi ile şair ne anlatmak istemiştir?
“Ömr-i dırâz” (uzun ömür) ifadesi ile şair, sevgilinin uzun, yerlere kadar uzanan siyah saçlarını anlatmak ister. Bu siyah saç tıpkı Hüsrev’in siyah renkli, adı Şebdîz olan atına benzemektedir. Çok hızlı hareket eden Şebdîz gibi sevgilinin saçı da devamlı hareket halindedir. Üstelik bu siyah saça bağlı gönüller umutsuz ve yerlerde sürünmekte, arzu ettikleri sevgilinin parlayan yüzüne bir türlü ulaşamamaktadırlar. Saçın karanlığı içinde kaybolmuş, yollarını kaybetmiş bu gönüller, ışığa kavuşamadıkları, sevgiliye ulaşamadıkları için kanlı gözyaşları dökmektedirler.
Divan edebiyatında da saç-yılan-ömür kavramları arasında nasıl bir ilişki kurulmuştur?
Divan edebiyatında da saç-yılan-ömür kavramları arasında açık bir ilişki bulunmaktadır. Ancak saç-yılan-ömür arasındaki bu ilişki divan edebiyatında çeşitli kalıplaşmış imajların gelişmesiyle birbirinden ayrı söylemler içerisindeki iki ayrı grupta toplanmıştır; saç-ömür; saç-yılan. Bu iki ana gruptaki ilişkiler zamanla daha başka imajları da kendi etraflarında toplamışlardır. Bazen
de saç-ömür ve saç-yılan birbirleriyle bir beyitte başka söylemlerle birleşerek yan yana gelmişlerdir.
Divan edebiyatında saç uzunluğu bakımından neyi sembolize etmektedir?
Divan edebiyatında saç, uzunluğu bakımında ömrü yani hayatı sembolize eder.
Gılgamış destanında yer alan Ab-ı hayat ile Divan edebiyatında yer alan yılan arasında nasıl bir ilişki kurulmuştur?
Divan edebiyatında sevgilinin saçı, aşk ve savaş tanrıçası İnanna (İştar, Astarte, Afrodit)’in elindeki hayatı temsil eden yılanı aklımıza getirir. En eski, Sümer efsânesi Gılgamış’tan beri hayat suyunu bulan ve ebedî hayata, ölümsüzlüğe kavuşan yılan olmuştur. Divan edebiyatında da saç-yılan-ömür kavramları arasında açık bir ilişki bulunmaktadır.
Kâ’be Tasavvufî bağlamda neyi sembolize etmektedir?
Tasavvufa göre Kâ’be bir semboldür. Asıl Kâ’be gönüldür. İlahi aşk gönülde tecelli ettiği için gönül de bir Kâ’be sayılır. Allah’ın evi olduğu için de gönül ile benzerlik kurulur. Edebiyatta aşk, sevgi, güzellik, kavuşma vs. imajlar için Kâ’be adı çokça anılır. Sevgilinin yüzü ve mahallesi Kâ’be’ye benzetilir. Âşık orada dolaşmakta Kâ’be’yi tavaf etmiş olur.
Yakındoğu kültürü ve Divan edebiyatı mitolojisinde kaplan neleri sembolize etmektedir?
Karanlığı, geceyi, aşk ve savaş tanrıçasını ve dolayısıyla kadını, doğumu, çoğalmayı, hayatı ve ölümü temsil eden kaplanın derisi bir sembol haline gelmiş, özellikle insanların maddeye yönelik arzuları ve isteklerine yenilmeyen, yani nefsinin heveslerine kapılmayan, böylece maddeden uzaklaşarak ilahiliğe ulaşan insan iradesini temsil etmiştir.
Divan edebiyatında çeşitli kalıplaşmış imajların gelişmesiyle saç-yılan ile cennet arasında nasıl bir ilişki kurulmuştur?
Geleneksel kabul olan kalıplaşmış imaj da yüzün bir çiçek bahçesi ve gül bahçesi olarak düşünülmesidir. Zira iki yanağın gül veya lâle, gözlerin nergis, dudakların gonca olarak düşünüldüğü bu bahçe, doğrudan doğruya bahçenin arketipi olan cennet ve cennette Hz. Havva’yı kandıran cennetin bekçisi olan yılan imajını ortaya koymaktadır. Böylece yüz kutsal bir anlam kazanmakta ve gizli bir hazine olmaktadır.
Hayatla ilgili kalıplaşmış diğer imaj da yılana benzetilen zülf ile âb-ı hayâtı simgeleyen sevgilinin dudağı arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
Hayatla ilgili kalıplaşmış diğer imaj da yılana benzetilen zülf ile âb-ı hayâtı simgeleyen sevgilinin dudağı arasındaki ilişkide bulunur. Saç, sevgilinin yüzündeki âb-ı hayâtı simgeleyen dudağa erişmek ve onu korumak için yüzün etrafını sarmıştır. Bu imaj aşk ve savaş tanrıçasının elindeki hayatı simgeleyen yılan sembolüyle sevgilinin hayat vadeden dudağına bir yılan gibi kıvrılarak ulaşmaya çalışan saçın arasında hala uzak da olsa bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir. Divan edebiyatında saç, ömürle ilişkilendirilmiştir. Bir taraftan ise yılan, yüz ve dudakla birlikte bir motif olarak hayatı simgelememiş; fakat hayat bahşedici olarak bahsedilen dudağın koruyucusu durumuna düşmüştür.
Efsaneye göre tılsımlı bir mühre sahip olan peygamber kimdir ve bu tılsımlı mühür ne işe yaramaktadır?
Efsaneye göre Hz. Süleyman tılsımlı mühre sahip olduğu için bütün hayvanlar ve kuşlar ona itaat etmiştir
II. Murat devri şairlerinden Abdî’nin eseri olan ve Farsçadan Türkçeye kazandırılan mesnevinin adı nedir?
Camasb-nâme adlı mesnevidir.
Divan edebiyatında 15. ve 16. yüzyılların başlarında sevgilinin hala Yakındoğu mitolojisindeki aşk ve savaş tanrıçasının bir uzantısı olarak neyi sembolize ettiği söylenebilir?
Divan edebiyatında 15. ve 16. yüzyılların başlarında sevgilinin hala Yakındoğu mitolojisindeki aşk ve savaş tanrıçasının bir uzantısı olarak ideal kadını, ideal güzeli sembolize ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aksi halde divan edebiyatında tasavvur edilen sevgiliyi bütün tezatları ve anlaşılmaz yönleriyle anlamamıza imkân yoktur. Böylece divan edebiyatındaki kadın hala mitolojik kişiliği ile ve anlam zenginliği ile şiirimizde devam etmiştir
15. ve 16. yüzyılların ilk yarısından sonra özellikle 16. yüzyılın sonlarından itibaren sevgili anlatımında yer alan saç-ömür ve saç-yılan kavramlarının etrafında toplanan kavramlar nelerdir?
15. ve 16. yüzyılların ilk yarısından sonra özellikle 16. yüzyılın sonlarından itibaren sevgili anlatımında saç-ömür ve saç-yılan kavramlarının etrafında toplanan âb-ı hayat, cennet, bahçe, gizli hazine gibi kavramlara yer verilmiştir.
Fuzûlî, zülf ile hangi kavramı bağdaştırmıştır?
Fuzûlî, zülf ile karanlık, sevdâ, zencîr, cünûn gibi kavramları daha sık beraber kullanmıştır.
Nailî divanında zülf hangi kavramlar arasında ilişki kurulmuştur?
Nailî divanında zülf daha çok tılsımla zülfe bağlanan gönüller, sevdâ, karanlık, sünbül, müşk kavramları etrafında toplanan imajlarla beraber kullanılmıştır.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 3 Gün önce comment 0 visibility 66
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 334
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 922
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1291
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20164
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14702
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12643
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582