Balık Yetiştiriciliği Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Balık Biyolojisi
Balıklarda yüzmeyi en iyi sağlayan, ideal vücut şekli nasıldır?
Balıklarda yüzmeyi en iyi sağlayan, ideal vücut şekli fuziform (füze veya torpil şeklinde olan)’dur. Bu şekle sahip olan balıklara örnek olarak kemikli balıklardan sardalya, uskumru ve ton-orkinos; kıkırdaklı balıklardan birçok köpek balığı türü verilebilir.
Daha çok kıyıya yakın kayalık, otluk zeminlerde sakin bir hayat süren balıklarda görülen vücut şekli nasıldır?
Çeşitli derecelerde olmak üzere, lateral yassılaşma daha çok kıyıya yakın kayalık, otluk zeminlerde sakin bir hayat süren balıklarda görülen vücut biçimidir. Ancak bu balıklar da düşmanlarından kaçacak veya avına saldıracak kadar ani hızlanma sağlayabilir. Bu vücut tipi birçok kıyısal türde görülür: karagöz, mercan ve dil balığı gibi.
Balıklarda renk ve renklenme nasıldır?
Balıklarda renkler birinci derecede pigmentlerce oluşturulur. Fakat zemin rengi ve genel görünüş alttaki dokulara hatta vücut sıvılarına bağlı olarak değişir. Deride bulunan pigment hücreleri balıkların çeşitli renklerde olmalarını, böylece ortama uyumlarını sağlar. Pigmentler genellikle kromatofor adı verilen renk hücresi içinde bulunur. Su kolonu içinde (pelajik) yaşayan balıklarda renk daima sırtta mavimsi-yeşil, karında ise beyaz veya gümüşidir. Buna karşın dip balıklarında sırt taraf kahverengi tonları, siyah ya da kum renginde, karın ise sırttan daha açık tondadır. Mercan resiflerinde yaşayanlarda ise renk parlak, göz alıcı ve çeşitli tonlardadır. Derin deniz balıklarında ise renk siyah ya da mor olur. Orta derinliklerde yaşayan balıklarda kırmızı veya tonlarıdır.
Balıklarda çene oluşumu nasıldır?
Çenelerin oluşumu balıkların evriminde çok önemli bir basamaktır. Çenelerin oluşması ile balıklar aktif avcılar durumuna geçmişler ve çok çeşitli besinlerle beslenme şansını elde etmişlerdir. Ağzı oluşturan çenelerin ileriye doğru uzaması sonucu bazı modifikasyonlar meydana gelmiştir. Örneğin her iki çene de uzamış, gaga şeklini almış olabilir; zarganada olduğu gibi. Bazı türlerde ise üst çene uzayıp alt çene kısa kalmıştır. Örn., kılıç balığı gibi. Bazı balıklarda ise alt çene uzayıp üst çene kısa kalmıştır. Örn., çomak balığı gibi. Bazı gruplarda ise çeneler ileriye doğru uzatılabilir. Bu çene tipine protraktil çene tipi denir. Örneğin; İzmarit balığı gibi. Bazı gruplarda ise balıkların çeneleri değil de çenelerin gerisinde yer alan hyomandibular kemik fazla uzamıştır. Böyle durumlarda ağız bölgesi bir hortum şeklini almıştır (pipet ağız). Örn., deniziğnesi ve denizatı gibi.
Balıklarda gözler nasıldır?
Gözler, genellikle başın her iki yanında ve göz çukurları içinde bulunur. Balıkların çoğunda göz kapağı yoktur fakat köpek balıklarının birçoğunda göz kapağı bulunur. Carcharhinidae ailesi üyelerinde ayrıca alt göz kapağının altında ya da gözün iç kenarında açılıp kapanabilen membrana niktikans denilen bir zar daha vardır. Bir de kimi kemikli balıklarda, örneğin haskefal, gözlerin üzerini örten deri, merkezdeki küçük bir kısmı dışında, kalınlaşmış ve sarımsı bir renk almıştır fakat saydamdır. Bu oluşuma, adipöz (yağlı) göz kapağı denir. Gözler, kolayca görmeye elverişli olacak şekilde, su kolonunda yaşayan türlerde genellikle başın her iki yanında; dip balıklarındaysa çoğunlukla başın üst kısmında bulunur.
Balıklarda solungaç açıklıkları nasıldır?
Kemikli balıklarda solungaçlar, başın her iki tarafında, birer operkulum (solungaç kapağı) ile örtülü olarak tek bir boşlukta bulunur. Bu boşluk, her iki yanda birer açıklık (solungaç açıklığı) ile dışarı açılır. Bu açıklıklar, tipik olarak göğüs yüzgeci kaidesinin önünde bulunurlarsa da kimi türlerde örneğin fener balığında olduğu gibi, gerisinde de bulunabilir. Vücudun her iki yanında bulunan solungaçlar çenesiz balıklarda yan yana açılan (5-16 çift) delikler şeklinde iken, kıkırdaklı balıklarda ayrı ayrı (5-7 adet) yarıklar şeklindedir.
Balıklarda deri duyu organları nelerdir?
Balıklarda dıştan görülebilen deri duyu organları başlıca yanal çizgi (ya da yan çizgi) sistemine aittir. Yanal çizgi sistemi vücudun her iki yanında, genellikle başın arkasından kuyruk yüzgeç kaidesine kadar uzanan ve baş bölgesinde de birtakım kollara ayrılan bir sistemdir. Bazı balıklarda yapı bakımından yanal çizgi sistemine benzeyen ancak işlevleri farklı olan duyu organları da mevcuttur. Örn., köpek balıklarındaki Lorenzini ampulleri (elektroreseptör olarak görev yapar) ve vatozlardaki Savi vezikülleri gibi yapılar böyledir.
Balıklarda yüzgeçler nasıldır?
Yüzgeçler gövdenin en karakteristik kısımlarını oluşturur. Tek ve çift yüzgeçler olmak üzere 2 çeşittir. Tek yüzgeçler vücudun orta çizgisinin üst kısmında yer alan dorsal yüzgeç ya da sırt yüzgeci, vücudun son ucunda yer alan kaudal yüzgeç ya da kuyruk yüzgeci ve ventralde anüsün arkasında yer alan anal yüzgeç ya da anüs yüzgeci olarak adlandırılırlar. Literatürde bu yüzgeçler Dorsal (D), Kaudal (C) ve Anal (A) ile sembolize edilir. Dorsal ve anal yüzgeçler sayı bakımından bazen birden fazla olabilir. Böyle durumlarda baştan itibaren sırasıyla D1, D2, D3 ya da A1, A2 şeklinde ifade edilirler. Çift yüzgeçler Tetrapoda’nın (dört ayaklılar) ön ekstremitelerine karşılık gelen Pektoral Yüzgeç ya da göğüs yüzgecidir. Diğeri ise arka ekstremitelere karşılık gelen Pelvik Yüzgeç ya da Karın Yüzgecidir. Pektoral ve Pelvik yüzgecin karışmaması için pektoral yüzgeç P, pelvik yüzgeç ise V ile ifade edilir.
Adipöz Yüzgeci (Yağ Yüzgeci) nedir ?
Salmonidae (Alabalıkgiller) familyası üyelerinde ışınsız, etsi küçük bir yüzgeç vardır. Buna Adipöz Yüzgeç (Yağ Yüzgeci) denir.
Pinnül yüzgeçciği nedir?
Scombridae (Uskumrugiller) familyasında gerek dorsal, gerekse anal yüzgecin gerisinde sayıları türlere göre değişen ve tek bir ışının çatallaşmasından oluşan küçük yüzgeççikler bulunur. Bunlara Pinnül yüzgeçciği adı verilir.
Balıklarda derinin görevleri nelerdir?
Balıkların vücudu oldukça dayanıklı bir deri ile kaplıdır. Diğer omurgalılarda olduğu gibi deri balıkları dış etkenlere karşı koruyan bir örtü görevini üstlenmiştir. Ayrıca derinin solunum, boşaltım ve ozmoregülasyonda (su-tuz dengesinin ayarlanması) da işlevleri vardır. Deride bulunan mukus bezleri balığın karakteristik kokusunu ve kayganlığını verir. Deride bulunan reseptörler balığı olumsuz etkenlerden korur. Bu da ortama uyumunu sağlar. Bazı türlerde bulunan zehir bezleri ya da parlama organları balıklara saldırma, besin sağlama ya da eşlerin birbirini bulmasında yardımcı olur.
Balıklarda hareket ve işlevsel uyum nasıldır?
Yüzme, balıkların hayatının başlıca kısmını oluşturmaktadır. Balıklar beslenmek, avcılarından kaçmak ve eş bulmak için yüzer. Kıkırdaklı balıkların çoğu ise bunların dışında, solunumu gerçekleştirebilmek amacıyla suyu solungaçlarına itmek için yüzmek zorundadır. Balığın vücut şekli ve hareketini etkileyen en önemli faktör suyun yoğunluğu ve vizkozitesidir.
Balığın itici mekanizması onun gövde ve kuyruk kaslarıdır. Vücut kasları, başın arkasından kuyruk yüzgecine kadar segmentleşmiş olarak bulunur. Bu kas segmentlerinin her birine miyomer, miyomerleri birbirinden ayıran bağ dokusundan yapılmış zarlara ise miyoseptum adı verilir. Miyomerler ergin balıklarda yan dönmüş “W” harfi görünümündedir. Bu durum baştan kuyruğa doğru gittikçe keskinleşir. Balıklarda yüzmeyi sağlayan vücut hareketleri, ilk olarak başın gerisinde, vücudun bir tarafındaki birkaç miyomerin kasılması sonucu, vücudun o yana doğru bükülmesiyle başlar. Daha sonra vücudun diğer yanındaki, onlardan sonra gelen bir seri miyomer kasılarak vücudun o kısmını, o yana doğru büker. Böylece, vücudun her iki yanındaki bir seri miyomerin birbiri ardından ardışık olarak kasılması ve gevşemesiyle bükülme, bir dalga hâlinde kuyruk ucuna doğru ilerler. Birinci dalga arkaya geçer geçmez, aksi yönde bir ikincisi onu izler ve böylece devam eder. Kaslar bir balığın vücut ağırlığının büyük bir kısmını oluşturur. Örneğin ton balıkları ve diğer aktif yüzücülerde vücuttaki kas oranı %75’e kadar çıkabilir.
Balıklarda sindirim sistemi nasıldır?
Balıklarda da sindirim sistemi bir sindirim borusu ile sindirim ve metabolizmada etkili olan ek bezler, yani karaciğer ve pankreastan oluşur. Balıkların sindirim borusu 4 alt bölümde incelenebilir: 1) Baş bağırsak (Buca faringial), 2) Ön bağırsak (Özafagus+Mide), 3) Orta bağırsak (İnce bağırsak) ve 4) Son bağırsak (Rektum).
Balıklarda besin, besin çeşitleri ve beslenme alışkanlıkları nasıldır?
Balıklar besin olarak ortamda bulunan çeşitli kaynaklardan faydalanır. Tükettikleri besinler açısından balıklar 3 ana grupta toplanır. Yalnız hayvansal besinlerle beslenenlere karnivor (etçil), yalnız bitkisel besinlerle beslenenlere herbivor (otçul), hem hayvansal hem de bitkisel besin tüketenlere de omnivor adı verilir. Deniz ortamındaki balıkların oldukça az bir bölümü mutlak karnivor veya herbivordur. Belli bir tür, beslenme alışkanlığını ortama göre değiştirebilir, genellikle ortamda o sıralar hangi besin yaygınsa o tüketilir.
Balıklar, besinlerinin çeşitliliğine göre de üçe ayrılır. Çok çeşitli besinlerle beslenenlere öyrifag; belli tip besinlerle beslenenlere stenofag; tek bir çeşit besinle beslenenlere de monofag denir. Balıkların çoğu öyrifagdır
Balıkların besin alış biçimleri nasıldır?
Balıkların besin alış biçimleri çeşitlilik gösterir. Bununla birlikte temel olarak predatörler (yırtıcılar, avcılar), otlayıcılar, süzücüler, emiciler ve parazitler şeklinde sınıflandırılabilirler.
Predatör (Yırtıcı, Avcı) balıklar gözle görülebilecek büyüklükteki hayvanlarla beslenir. Bu grupta yer alan balıkların büyük çoğunluğunda dişler kavrayıcı ve tutucu bir yapıya sahiptir. Çene kemikleri (mandibula) çok iyi gelişmiş olan bu balıkların, midelerinde kuvvetli asit salgısı mevcuttur. Bağırsakları ot yiyerek beslenen herbivor balıklara göre oldukça kısadır. Yırtıcı balıklar yaşadıkları ortamda aktif olarak avlanır. Bunların besinlerini arayıp bulmalarında, görme, işitme, koku alma, tat alma, dokunma, yanal çizgi ve elektro duyu organlarının önemli rolü vardır. Örneğin lüfer (Pomatomus saltatrix), ton balıkları, orkinos ve uskumrular (Scombridae) ve köpek balıkları (Elasmobranchii) gibi.
Otlayıcı balıkların özellikleri nelerdir?
Otlayıcı balıklar besinlerini lokmalar hâlinde, organizmaları kimi kez tek tek, kimi kez de küçük gruplar hâlinde, tıpkı koyun, inek vb.nin çayırda otlayışına benzer biçimde ağızlarına alır. Bunlara, otlayıcılar denmesinin nedeni de budur. Sürüler halinde dolaşan sokar balıkları (Siganidae), algleri otlayarak tüketen türlere Iskarmoz balıkları (Scaridae) mercan kayalıklarından kopardıkları polip veya algler ile beslenen türlere örnektir.
Süzücü balıkların özellikleri nelerdir?
Süzücü balıklar besinlerini süzerek alırlar; bu gruptaki türlerin büyük bölümü plankton türü organizmalarla beslenir. Gıdalarını süzerek beslenen balıklarda görülen başlıca ortak uyarlanma, çok sayıda, birbirine yakın olarak dizilmiş, ince ve uzun solungaç dikenlerinin bulunuşudur. Sardalya balıkları (Clupeidae), Cetorhinus maximus (büyük camgöz) ve Rhincodon typus (balina köpek balığı) gibi.
Emici balıkların özellikleri nelerdir?
Genellikle kumlu ve çamurlu diplerde yaşayan türlerde, besinlerini emerek alma davranışına rastlanır. Emici balıkların bir bölümü, örneğin mırmır balığı (Sparidae), besinleri içinde bulundukları çamurla birlikte yutar, kimileriyse besinlerini yutmadan önce yabancı maddelerden ayırır. Gıdalarını emerek beslenen balıklara örnek olarak mersin balıkları (Acipenseridae) ve sazan balıkları (Cyprinidae) verilebilir.
Parazit balıkların özellikleri nelerdir?
Parazit beslenme diğer hayvanlarda olduğu gibi, balıklar arasında da az rastlanan bir beslenme biçimidir. Bu grupta yer alan balıklara en güzel örnek parazit olarak yaşayan Myxini (Kaygan yuvarlak ağızlılar) ve Petromyzontida (Dokuz gözlüler) grubu gösterilebilir. Örneğin Petromyzon marinus, genellikle bir balık olan konağı üzerinde bir delik açarak onun kanıyla beslenir. Bunların vantuzlu olan ağız ve dudakları, hem konakçıya tutunmak hem de emmek için gelişmiştir
Balıklarda besin ile uyarlanmalar nelerdir?
Balıkların besinlerinde ve besin alış biçimlerinde görülen çeşitlilik, evrim sırasında sindirim sistemiyle ilgili çeşitli organlarda çeşitli biçimde uyarlanmalara neden olmuştur. Balıklarda besin ve besin alış biçimiyle ilgili uyarlanmaların en göze çarpanı dişlerde gözlenir. Besin alımında ve sindirimde rolü olan dişler bulundukları yerlere göre 3 gruptur. Bunlar; çene, ağız ve farinks (yutak) dişleridir.
Balıklarda çene dişleri biçimlerine göre insisör, molar, kanin, kardiform ve villiform olmak üzere başlıca 5 tiptir. Kesici (İnsisör) dişlerin uçları kesme işlemi için düzgün şekillidir. Mercan balıklarının (Sparidae) ön dişleri genelde bu kesici dişlerdir. Azı (Molar) dişlerin kesme uçları küt olup öğütme işleminde görev alır. İnsanlardaki azı dişlerine benzeyen molar dişler, özellikle besinini ezen ve öğüten balık türlerinde yaygındır. Örneğin mercan balıklarında (Sparidae) çenelerde 1 -3 sıra molar diş yer alır. Köpek (Kanin) dişleri parçalamaya yardımcı olur. Uçları sivri ve içe doğru hafifçe kıvrık olan köpek dişler, canlı ve hareketli avları etkin şekilde yakalamaya yardımcı olur. Dolayısıyla köpek dişi adı verilen dişlere predatör balıklarda sıkça rastlanır. Köpek balığı ya da sinarit gibi türlerde çoğunlukla kanin dişler bulunur. Balıkların çenelerinde bu 3 ana diş dışında çoğunlukla çok sıra üzerine dizilmiş, testereye benzer dişler de bulunur. Kısa ve uzun bu dişlere “kadife dişler” denir ve iki tiptir. Kısa olanlara kardiform, uzun olanlara villiform adı verilir. Kardiform dişler levrek balıkları (Moronidae) ve kılıç balıkları (Xiphiidae) gibi türlerde görülmektedir. Villiform dişler, küçük, iğne şeklinde dişler olup bunlara uzun vücutlu, yüzeye yakın yaşayan predatörlerde (zargana balıkları gibi) rastlanabildiği gibi bentik predatörlerde de (zurna balıkları gibi) rastlanır.
Ağız dişleri ağzın tavanını oluşturan kemikler üzerinde ve bazen de dil üzerinde yer alır. Bu kemikler vomer ve palatin kemikleridir. Vomer kemiği üzerinde yer alan dişlere vomer dişler adı verilir. Palatin kemik üzerindeyse kardiform ve villiform dişler bulunabilir.
Farinks (yutak) dişleri daha çok tatlı su balıklarında görülür. Yutağa aittir. Farinks dişleri balığın beslenmesine bağlı olarak değişik tipte olabilir. Eğer balık karnivorsa sivri, omnivorsa genellikle sivri-düz arası, herbivor ise düz olup öğütücü tiptedir.
Balıklarda solunum sistemi nasıldır?
Balıklarda çözünmüş oksijenin sudan alınması ve karbondioksitin dışarı atılması, yani gaz değişimi (solunum) başlıca solungaçlarda olur. Ancak birçok türde deri de solunumda rol oynar. Kimi kemikli balıklarda havayla kan arasında doğrudan gaz değişimi yapabilen; solungaçlar, ağız boşluğu, bağırsak veya gaz kesesinin değişikliğe uğraması sonucu oluşmuş hava solunum organları gelişmiştir. Solungaçlar, yutak bölgesinde, her iki yanda (vatozlarda ventralde), içten dışa doğru uzanan bir seri cep ya da yarık biçiminde bulunur.
Solungaç solunumu nedir?
Gaz değişiminin yapılabilmesi için, suyun solungaçlara tek yönlü pompalanması olayına solungaç solunumu denir. Kıkırdaklı ve kemikli balıklarda solungaç solunum döngüsü birbirine benzer. Her ne kadar solungaçlara su, spirakulumlu türlerde spirakulumdan da girerse de genellikle ağız yoluyla girer ve solungaç açıklıklarından çıkar. Solungaca gönderilen suyun akış yönü kan akışının tam tersidir (ters akıntı). Bu şekilde sudan alınabilecek maksimum oranda oksijen alınabilir.
Balıklarda ozmoregülasyon nasıldır?
Ozmoregülasyon, organizma içerisindeki belirli, uygun bir tuz- su dengesinin korunmasını sağlayan biyolojik bir olaydır. Canlı hücrelerin, iyonlar dâhil olmak üzere, kimi maddeleri suda çözünmüş olarak ve belli yoğunluklarda içeren bir ortama gereksinimleri vardır. Balıkların hücrelerinin gereksinimleri olan iç ortamları, yani vücut sıvıları, çözünmüş tuzlar ve organik bileşikler içerir. Bu maddelerin miktarları, vücut sıvılarının ozmotik yoğunluğunu belirler. Ozmotik yoğunluk, mili-ozmol/kilogram, kısaca mOsm/kg olarak ifade edilir. Su kaybı veya fazla su alımı, vücut iyon konsantrasyonlarının değişmesi gibi normal durumdan olan sapmalar fizyolojik açıdan tehlikeli durumlara yol açabilir.
Böbrekler, metabolizma artıklarının bir kısmıyla fazla suyun dışarı atılmasında rol oynamasının yanı sıra, kimi madensel tuzların dışarı atılmasını ya da vücutta tutulmasını da sağlar. Öte yandan birinci derecede solunum organı olarak işlev yapan solungaçların da metabolizma sonucu oluşan azotlu atıkların büyük bir kısmının dışarı atılmasıyla kimi iyonların dışarı atılması ya da ortamdan alınmasında önemli rolleri vardır. Ayrıca diğer omurgalılarda olduğu gibi, balıklarda da bağırsak ve deri de ozmoregülasyonda rol oynar.
Stenohalin balık nedir?
Çevredeki tuzluluk değişimlerine uyum sağlayamayan yani dar bir tuzluluk değişimini tolere edebilen balıklara stenohalin balıklar denir.
Öyrihalin balık nedir?
Geniş bir tuzluluk dağılımına ozmoregülasyon ile uyum sağlayabilen balıklara öyrihalin balıklar denir.
Balıklarda sürü oluşturma nasıl olur?
Balıkların çoğu sürü olarak adlandırılan gözle görülür gruplar oluşturmaktadır. Hamsi, sardalya, kefal ve bazı uskumru türleri gibi bazı balıklar hayatları boyunca sürü oluşturmaktadır. Diğerleri ise özellikle jüvenil dönemde veya beslenme süresince sürü oluşturan yarı zamanlı sürü oluşturan türlerdir. Peki balıklar neden sürü oluşturmaktadırlar? Açıklamalardan biri, sürü oluşturmanın predasyona karşı bir koruma sağladığıdır. Ayrıca sürü oluşturmanın yüzme verimliliğini artırdığı söylenmektedir. Bu şekilde sürünün önündeki balıkların girdaplar oluşturarak suyun sürtünmesini azaltmakta ve arkadakiler daha az sürtünme kuvveti ile karşılaşmaktadır. Bazı balıklarda sürü oluşturma beslenme ve çiftleşmede avantaj sağlamaktadır. Sonuçta balıkların sürü oluşturmasında belli bir tek neden yoktur ve nedenler muhtemelen türden türe değişmektedir. Genelde göç eden balıkların sürüler oluşturduğu bilinmektedir.
Tarih öncesi çağlardan beri insanlar akarsu akıntısına ters göç eden, belli balık türlerinin (anadrom ve katadrom türler) kolayca yakalandığını görerek onları yakalamışlardır. Bazı büyük, pelajik ve ticari değeri yüksek deniz balığı türleri (ton balığı, orkinos, palamut vb.) denizlerdeki sıcaklık değişimlerini takip ederek göç etmektedir. Yılların getirdiği birikim ile balıkçılar bu tip balıkların göç zaman ve yolunu bilmekte ve o zamanlarda avcılık yapmaktadırlar. Bu şekilde oseanodrom göç yapan büyük pelajik türler balıkçılık açısından oldukça değerlidir. Benzer şekilde mevsimsel göç yapan türler de balıkçılık için önemlidir. Karadeniz hamsisi kuzey-güney yönünde kışlama, beslenme ve üreme göçü yapar. Hamsi Tuna Nehri’nin ağzında üremekte ve orada beslenip büyümektedir. Ancak kışın sular soğuyunca daha sıcak olan güneye yani bizim sularımıza sürüler hâlinde göç etmekte ve batıdan doğuya doğru av vere vere göçünü sürdürmekte, oradan da kuzeye yönelerek tekrar Tuna Nehri ağzına dönmektedir. Özellikle levrek, kefal gibi türlerin beslenme amacıyla dalyanlara ve acı sulara girmesi (ilkbahar ve yaz ayları) ve üremek için tekrar denize çıkmaları (sonbahar ve kış ayları) davranışı dalyan balıkçılığı için oldukça önemlidir.
Balıklarda göç nasıldır?
Hayvanlar aleminde görülen göçler çok çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. Balıklar, bu sınırlı tanımlamaların hiçbirine tümüyle uymayan çeşitli hareketler yapar. Bununla birlikte göçler, kabaca bir habitattan (yaşam yeri) bir diğerine, karakteristik düzenli aralıklarla ya da yaşam evrelerine göre yapılan kitle hareketi olarak kabul edilebilir. Bu hareket aktif ya da pasif olabilir. Düzenli biçimde yapılan birçok balık göç tipi görülmektedir. Günlük göçler olabildiği gibi, yıllık göçler de olabilir. Göç eden bir balık birkaç metre göç edebildiği gibi, binlerce kilometre de gidebilir. Balık göçleri dikey olarak su kolonunda aşağı ve yukarı olabildiği gibi, yatay olarak denizler arasında veya nehir boyunca olabilir. Deniz balıklarının çoğu günlük, beslenme amacıyla, dikey göçler yapmaktadır. Göç çeşitli şekillerde olabilir ve başlıca beslenme, üreme ya da kışlama, yani uygun sıcaklıktaki suları bulma amacıyla yapılır. Bunun dışında balık yaşamını tehdit eden olumsuz bir durum ile karşılaştığında da göç edebilir. Örneğin üreme göçü, beslenme alanından üreme alanına yapılan göçtür. Burada aslında balık, yetişkinin yaşamı için uygun olan bir ortamdan, larva veya jüvenilin hayatta kalabilmesi için daha uygun olan bir ortama göç etmektedir. Üreme göçleri göller ile akarsu sistemleri arasında olabildiği gibi, bir nehrin değişik kısımları arasında da olabilir (Yayın balıkları gibi). Bu şekilde üreme göçü yapan türler için en büyük tehlike göç yollarının kapanmasıdır (örn., baraj veya set inşası gibi). Barajlar, nehir aşağı veya yukarı göç eden balıkların veya diğer sucul organizmaların göç yollarını keser. Bu şekildeki habitat kaybı, göçmen türlerin sayısını azalmasındaki en büyük etkendir.
Balıklarda potamodrom göç nedir?
Yalnızca tatlı sular içinde yapılan göçlere potamodrom (ya da limnodrom) göç adı verilir.
Balıklarda oseanodrom göç nedir?
Yalnızca deniz içinde gerçekleştirilen göçlere oseanodrom (ton balığı, palamut gibi) göç adı verilir.
Balıklarda diyadrom göç nedir?
Tatlı su ile deniz arasında gerçekleştiirlen göçlere diyadrom göçler denir.
Balıklarda üreme biyolojisi nasıldır?
Balıklarda üreme oldukça karmaşık bir yaşamsal faaliyettir. Türlerin devamlılığı bireylerin genlerini bir sonraki nesle aktarma yeteneği ile belirlenmektedir. Genlerini iletilebilmek için bireyler türdeşleri ile çiftleşmek zorundadırlar. Ancak, çoğu türün yetişkinleri yalnız yaşamayı tercih etmekte ve bu da türlerin eş bulmasında bir problem oluşturmaktadır. Bunu aşmak için, üreme dönemi boyunca balığın bireysel alışkanlıklarından vazgeçerek potansiyel çiftleşme eşini aramaya başladığı görülür. Sadece eş bulmak da yetmeyebilir; çiftleşme isteğinde olan bir birey uygun üreme habitatını bulmak ve hatta onu bir yuvaya çevirmek zorunda kalabilir. Erkek ve dişiler aktivitelerini eş zamanlı olarak gerçekleştirmelidir. Bunun yanında, hibridizasyonu (melezleşme) engelleyici taktikler (tür-izolasyon mekanizmaları) uygulanmak zorundadır. Üreme açısından aktif bireylerin bir araya gelmesi ile yumurtlama alanları ve eşler için bir rekabet doğarken bölge savunması ve eş seçme davranışları da ortaya çıkmaktadır. Kur yapma ve yumurtlama eşlerin dikkatini sadece bu olaylara topladığından onları predatörlerine karşı hassas bir duruma getirebilir. Yumurtlamayı ve döllenmeyi takiben birçok tür değişik derecelerde ailesel ilgi gösterir. Tüm bu aktiviteler ve özellikler balıkların üreme sistemindeki çeşitliliği oluşturmaktadır. Bir balık, bir su kaynağında veya bulunduğu ortamda büyüyüp gelişebilmesine karşın, eğer üreme özelliğine sahip değilse o ortama adapte olmuş sayılmamaktadır. Bu nedenle balıklarda üreme, evrimsel süreç içinde, türün devamlılığını sağlayabilecek, geliştirilmiş olan strateji ve taktikler bütünüdür. Bu bütünlük içerisinde; eşeysel olgunluk yaşı, üreme yeri seçimi, üreme zamanı, üretilen gamet miktarı ve üreme şekli gibi pek çok çevresel adaptasyon vardır. Balıklarda üreme, su ortamında yaşayan hayvanlara özel birçok karaktere sahiptir. Tüm hayvanlar gibi balıklar da üremek için programlanmışlardır. Bununla birlikte, herhangi bir türün üreme başarısı, ekolojik koşullara bağlı olarak genetik kapasiteleri tarafından belirlenmektedir. Diğer bir deyişle, her tür, yaşadığı bölgeye bağlı olarak genetik yapıları tarafından tespit edilen kendine özgü üreme stratejisine sahiptir. Bu nedenlerden dolayı, balıkçılık yönetiminin gerçekleştirilmesi ve aynı zamanda balık yetiştiriciliği açısından türlerin üreme biyolojilerinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.
Balıklarda üreme stratejileri nelerdir?
Balıklarda türlere göre çeşitli üreme stratejileri görülür. Bazı türler çok sayıda yumurta bırakarak hayatta kalma şansı az olan yumurtalarının hayatta kalma şansını artırmaya yönelik bir üreme stratejisi güder. Bu olayın tersine hayatta kalma şansı fazla olan türlerin yumurta sayısı az olur. Balıklar üreme stratejilerine göre genel olarak ovipar, ovovivipar ve vivipar olmak üzere 3 grupta incelenir. Bu üreme stratejileri içinde ovipar üreme en önemli yeri tutmakta olup yaşayan balıkların yaklaşık %96’sını kapsamaktadır.
Ovipar balıklarda yumurtaların döllenme olayı dış ortamda olur. Yani dişiler yumurtalarını suya bırakır. Erkek bireyler bu yumurtaların yumurtlandığı ortama aynı anda spermlerini bırakırlar. Bu balıkların bir kısmı çift oluşturmaksızın, kitle yumurtası yaparlar ve bunun için belli bir ortam bulmak amacıyla çoğu kez göç eder.
Ovovivipar ve vivipar balıkların ortak özellikleri iç döllenme olması ve embriyonun dişi vücudunda gelişerek yumurtadan çıkması ve dış ortama yavru olarak bırakılmasıdır. Ancak arada çok önemli bir fark vardır. Ovovivipar balıklarda inkübasyon periyodu anne vücudunda meydana gelirken embriyonun gelişmesi için gerekli olan besin anneden değil vitellüsten sağlanmaktadır. Vivipar balıklarda ise yine embriyonun inkübasyon periyodu anne vücudunda olmakta ancak embriyo vitellüs kesesini tükettikten sonra besinini çeşitli yollar ile (döllenmemiş yumurtaların uterusa gönderilmesi, uterus sütü salgılanması gibi) besinini anneden almaktadır.
Balıklarda yaşam evreleri nelerdir?
Balıklarda büyüme ve gelişme, geniş anlamda dölden döle süregelen sonsuz bir olaydır. Bir birey içinse normal olarak yumurtanın döllenmesiyle başlar ve ölümle son bulur. Bu ikisi arasında geçen süre, yani yaşam, balıklarda genellikle yumurta, larva, jüvenil (gençlik), yetişkinlik (ergenlik) ve yaşlılık (ihtiyarlık) olmak üzere, başlıca 5 evreye ayrılmaktadır.
Çoğu balık tarafından paylaşılan iki genel özellik onları diğer omurgalılardan ayırmakta ve onların birçok ilginç uyarlanmalarının temelini oluşturmaktadır. Bu iki özellik sürekli büyüme ve larval evredir.
Balıklarda yumurta evresi nedir?
İnkübasyon periyodu da denilen yumurta evresi, döllenmeden embriyonun yumurtadan çıkışına kadar sürer. Çoğu balıkta döllenme dişinin dışında, dış ortamda olmaktadır (dış döllenme). Döllenme spermin yumurtaya girmesi ile olur. Spermin yumurtaya girişini, yumurta zarında tünel şeklinde bir delik olan mikrofil sağlar. Mikrofil yumurtanın animal kutbunda olup sadece bir spermin gireceği kadar geniştir. Normal bir döllenmede balıkların çoğunda yumurtaya yalnızca bir sperm girer. Böylece polispermi, yani yumurtaya 1’den fazla sperm girişi önlenmiş olur. Spermin girmesinden sonra mikrofil kapanır ve koryon kalınlaşır. Mikrofilin bulunuşu ve çapı türe özgüdür. Sperm ve yumurtanın pronükleusları birleştiğinde bir zigot oluşur. İç döllenme sadece birkaç kemikli balıkta görülürken köpek balıklarının tümünde görülür. İç döllenmenin olması için erkekte spermi dişiye iletecek bir kopulasyon organı olmalıdır. Bu yapı farklı sınıflarda farklı yapılardan oluşmuş olabilir ve farklı isimlendirilir. Elasmobranşların pelvik yüzgeçleri klasper (miksopterigiyum) denen bir çift organa dönüşmüştür. Phallostethoidae familyasında pektoral kemer, postkleitrum ve pektoral elemanlar priapiyum’a dönüşmüştür. Sivrisinek balıklarında (Gambussia affinis) anal yüzgeç gonopodyum’a dönüşmüştür.
Döllenme ile yumurtadan çıkış arasında geçen süre, inkübasyon, türlere göre değişir. Örneğin, bazı mercan resifi balıklarında 12 saat, çizgili levrekte birkaç gün; uskumru ve yassı balıklarda 1 -2 hafta, somonlarda ve köpek balıklarında birkaç hafta, ay ve hatta yıllar sürebilir. Genel olarak sıcaklık arttıkça inkübasyon süresi kısalmaktadır. “Yumurtadan çıkış” erken gelişimin en belirgin noktasıdır. Ancak yumurtadan çıkan serbest embriyonun tam gelişimi türler hatta türün kendi içinde bile sıcaklık ve oksijene göre değişmektedir. Döllenmemiş veya yeni döllenmiş yumurtalardan tür tayini çok zor iken ileri gelişim evrelerindeki embriyoların tayini daha kolaydır. Özellikle deniz balıklarında (mezgitler ve yassı balıklar gibi) türe özgü pigmentasyon vücut ve yüzgeç kıvrımları üzerinde görülebilmektedir. Tür tayininde kullanılan diğer özellikler: baş morfolojisi, sindirim sistemi ve kuyruk morfolojisi, miyomer sayısı, gelişmiş yüzgeç ışınları sayısıdır.
Balıklarda larva evresi nedir?
Yumurtadan çıkıştan, tüm yüzgeç ışınlarının oluşumuna ya da pulların oluşmaya başlamasına kadar geçen evredir. Larval evre balıkların erken hayatında en iyi bilinen kısımdır. Yumurtadan çıkışı takiben dışarıdan beslenmeye geçiş ile larval evre başlar. Bu evre de biri vitellüs kesesinin bulunduğu prelarva evresi (serbest embriyo), diğeri vitellüsün tümüyle absorbe edilmiş olduğu fakat görünümün ergininkinden olduğu postlarva evresi olmak üzere 2’ye ayrılır.
Prelarval evrenin ortak özelliği vitellüs kesesinin bulunmasıdır. Larvalar vitellüs kesesinden kan damarları aracılığı ile besin alarak beslenir. Bu sürede ağız, sindirim organları, yüzgeçler vardır ancak tam olarak gelişmemiştir. Bu dönemin sonunda, larvanın ağzı ve anüsü açılır, vitellüs kesesi tükenmiştir ve larva dışarıdan beslenmeye hazırdır. Böylece, postlarva evresi başlar. Vitellüsün tüketilip balığın dışarıdan beslenmeye başlaması larvanın hayatında önemli bir olaydır. Dışarıdan beslenme planktonik organizmalar ile olmaktadır. Yetişkin ve jüvenilken herbivor olan balıklar bile larva evrede karnivordur. Dışarıdan beslenmeye başlanıldığında, larva mortalitesi üzerindeki en önemli etken çevrede var olan besinin bolluğudur. Larva mortalitesinin incelenmesi oldukça önemli bir konudur. Çünkü hayatta kalan larvaların bilinmesi, onlardan oluşacak populasyonun büyüklüğünü tahmin etmede yararlı olur. Deniz balıklarının yılda ürettiği milyarlarca larvanın %90’ından fazlası açlık ve predasyon nedeniyle hayatlarının ilk yılında ölmektedir.
Balıklarda jüvenil evre nedir?
Birçok türün larval evresi ve bu evreyi etkileyen faktörlerin incelenmesi ihtiyolojik çalışmaların esas konusudur. Ancak büyüme ve değişim balığın yaşamı boyunca sürmektedir. Ticari açıdan önemli balıklar yetişkin olarak avlandığından, jüvenil büyüme ve olgunlaşma yoğun olarak çalışılmaktadır.
Yumurtadan çıkış (veya doğum) ile dışarıdan serbest beslenmeye başlama, balığın erken yaşam evresindeki iki önemli olaydır. Birçok tür için diğer bir önemli olay da larval evreden jüvenil evreye geçerken olan değişimlerdir ve bu değişim daha çok habitat ile ilgilidir. Geleneksel olarak, larval özelliklerin kaybolması, eksen iskeletinin, organ sistemlerinin, pigmentasyonun, pulların ve yüzgeçlerin tamamen oluşup balığın yetişkinin minyatür bir kopyası hâlini alması ile larval evrenin bittiği ve jüvenil evrenin başladığı kabul edilmektedir. Bu değişim kısa ve nispeten basit olabilir. Pomacentridae (Papaz balıkları) familyası üyelerinde birkaç dakika veya saat sürebildiği gibi, alabalıklarda, kaya balıklarında ve yassı balıklarda olduğu gibi birkaç hafta sürebilir. Köpek balıklarında bu evre 25-30 arasındaki yaşlara kadar sürer. Ancak çoğu türde bu yaş 1-3 arasındadır.
Balıklarda yetişkin evresi nedir?
Erginlik evresi ise balıkların eşeysel olgunluğa ulaştıkları dönemi ifade eder. Eşeysel olgunluğa ulaşma, birçok canlıda olduğu gibi, balıklarda da gelişme sürecinde belli bir fizyolojik aşamadır. Bu aşamada balıklar, yine diğer canlılar gibi, neslini sürdürecek biyolojik yetenek kazanır. Gonadlar gelişmiş, yumurta ve sperm üretebilecek yetenek kazanmıştır. Alınan besinler, daha önce tümüyle vücudun gelişmesine harcanırken bu evrede protein ve enerji olarak bir bölümü, gonadlar ile eşey hücrelerinin oluşumuna harcanır. Bu durumda, özellikle jüvenil evrede, uygun koşullarda, nispeten hızlı seyreden büyüme, yerini nispeten yavaş büyümeye bırakır.
Olgunlaşma yaşı, türden türe ve özellikle beslenme koşullarına göre değişir. Hızlı büyüyen tür veya bireyler, diğerlerine göre daha erken yaşlarda eşeysel olgunluğa ulaşır. Hatta farklı yaşam alanlarında bulunan aynı türe ait populasyonlar arasında dahi, beslenmeye ve dolayısıyla büyüme hızına bağlı olarak eşeysel olgunluğa ulaşma yaşı bakımından farklılıklar görülür. Ancak bir genelleme yapılırsa sıcaklığın da etkisiyle, subtropik ve tropik bölgelerde yaşayan türler eşeysel olgunluğa erken yaşlarda ulaşırken yüksek enlemlerdeki türlerin eşeysel olgunluğa ulaşması ise daha uzun bir zaman almaktadır. İstisnalar bulunmakla birlikte, genelde daha büyük balıklar, küçük olanlara oranla daha uzun yaşar. Bilinen en uzun yaşayan kemikli balıklar Sebastes aleutianus (140 yıl), S. borealis (120 yıl) ve S. alutus (90 yıl) türleridir. Genel olarak köpek balıkları uzun yıllar yaşayabilir (ort. 70-100 yıl kadar). Birçok balık 1 yıl veya daha az bir ömre sahiptir, bunlara yıllık balık denir. Kayabalıkları ise genelde kısa bir hayata sahiptir (5 yıl). Bilinen en kısa ömürlü balık bir tatlı su balığı olan Nothobranchius furzeri olup ömrü birkaç haftadır.
Balıklarda yaşlılık evresi nedir?
Gelişme hızının ikinci ve önemli ölçüde düşüş gösterdiği diğer bir evre de yaşlılık dönemidir. Bu evreyi kesin bir yaş sınırı ile ayırt etmek olası değilse de genellikle kabul edilen ölçü, birçok canlıda görüldüğü gibi, büyüme hızının ve alınan besinden yararlanma oranının düşüş gösterdiği yaşlardır. Bu yaşlarda, bilinen deyimiyle ihtiyarlık, yani yaşlılık dönemi başlar. Balıklarda ölüm genellikle predasyon, kaza, balıkçılık, fırsatçı patojenler veya çevrede meydana gelen olumsuz değişimlerin bir sonucudur. Bununla birlikte, yaşlılık bir organizmayı ölüme götüren değişimlerin olduğu bir süreçtir. Yaşlılık, olgunlaşma ve üremeyi takiben yaşlı bireylerde ortaya çıkan metabolik ve anatomik arızalardır.
Balıklarda boy-ağırlık ilişkisi nasıldır?
Ağırlık, balık boyunun bir fonksiyonu olarak artmaktadır. Büyüme oranları bulunurken boy veya ağırlık değerlerinden biri kullanılabilir. Ancak ölçümü daha kolay olan ve daha az varyasyon gösterdiği için büyümenin ifadesinde en çok boy değeri kullanılır.
Boy ile ağırlık arasındaki ilişkiden yararlanılarak boyu ağırlığa ya da ağırlığı boya çevirmek mümkün olduğundan, boy-ağırlık ilişkisi pratik bir değere sahiptir. Balığın boyu ile ağırlığı arasında üssel bir ilişki vardır. Bu ilişki logaritmik transformasyonla doğrusal hâle getirilir. Populasyonun boy-ağırlık ilişkisi, örneklenen bireylerin boy ve ağırlık değerleri kullanılarak en küçük kareler metoduyla belirlenir. W = a*Lb denklemi doğrusal hâle getirildiğinde Log(W) = Log(a)+b*Log(L) olmaktadır. Eşitliklerde W balık ağırlığını (g), L balık boyunu (cm), a ve b ise katsayıları ifade eder.
Eşitlikte a, doğrunun “Y” eksenini kestiği noktayı (kayma), b ise doğrunun eğimini ifade eder. a ve b katsayıları türden türe değişebildiği gibi, aynı türde yıllar, farklı habitatlardaki populasyonlar, eşeyler, mevsimler ve yaşam evreleri arasında da değişim gösterebilir. Balıklarda a değerleri 0,001 ile 0,05 arasında değişirken b değerleri 2,5 ile 3,5 arasında değişmektedir.
Boy-ağırlık ilişkisinde yer alan b değeri balığın vücut şeklinin bir göstergesidir ve balığın yaşadığı habitatın özelliklerinden doğrudan etkilenir. b değeri 3’e eşitse balığın boy artışına paralel olarak ağırlığının da arttığı ve balığın her tarafında eşit bir büyümenin olduğundan bahsedilir ki buna izometrik büyüme adı verilir. Değerin 3’ten farklı olması boy artışına karşılık ağırlık artışının fazla veya az olduğu, vücut şeklinin de değişiklik gösterdiği anlamına gelir, bu tür büyümeye de allometrik büyüme adı verilmektedir. Değerin 3’ten küçük olması (negatif allometri), balığın büyüdükçe vücut şeklinin ince-uzun bir form kazandığını, 3’ten büyük olması (pozitif allometri) ise tıknazlaştığını, boyuna oranla vücut derinliğinin, sırt yüksekliğinin ve bunun sonucu olarak da ağırlığının daha fazla arttığını ifade eder. b değerinin izometrik büyümeden (b=3) olan sapmasını görmek için t-testi yapılmak zorundadır. Bu b değeri, aynı zamanda, balığın kondisyonu (ör. sonraki sayfada) hakkında da bilgi sağlamaktadır.
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 1 Gün önce comment 0 visibility 359
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 4 Gün önce comment 0 visibility 1014
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 19579
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 2 visibility 1321
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 700
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25715
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14607
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12576
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12572
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10513