Balık Yetiştiriciliği Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim

Balık Biyolojisi

1. Soru

Balıklarda yüzmeyi en iyi sağlayan, ideal vücut şekli nasıldır?

Cevap

Balıklarda yüzmeyi en iyi sağlayan, ideal vücut şekli fuziform (füze veya torpil şeklinde olan)’dur. Bu şekle sahip olan balıklara örnek olarak kemikli balıklardan sardalya, uskumru ve ton-orkinos; kı­kırdaklı balıklardan birçok köpek balığı türü veri­lebilir.


2. Soru

Daha çok kıyıya yakın kayalık, otluk zeminler­de sakin bir hayat süren balıklarda görülen vücut şekli nasıldır?

Cevap

Çeşitli derecelerde olmak üzere, lateral yassılaş­ma daha çok kıyıya yakın kayalık, otluk zeminler­de sakin bir hayat süren balıklarda görülen vücut biçimidir. Ancak bu balıklar da düşmanlarından kaçacak veya avına saldıracak kadar ani hızlanma sağlayabilir. Bu vücut tipi birçok kıyısal türde gö­rülür: karagöz, mercan ve dil balığı gibi.


3. Soru

Balıklarda renk ve renklenme nasıldır?

Cevap

Balıklarda renkler birinci derecede pigmentler­ce oluşturulur. Fakat zemin rengi ve genel görünüş alttaki dokulara hatta vücut sıvılarına bağlı olarak değişir. Deride bulunan pigment hücreleri balık­ların çeşitli renklerde olmalarını, böylece ortama uyumlarını sağlar. Pigmentler genellikle kromatofor adı verilen renk hücresi içinde bulunur. Su kolonu içinde (pelajik) yaşayan balıklarda renk daima sırt­ta mavimsi-yeşil, karında ise beyaz veya gümüşidir. Buna karşın dip balıklarında sırt taraf kahverengi tonları, siyah ya da kum renginde, karın ise sırttan daha açık tondadır. Mercan resiflerinde yaşayanlar­da ise renk parlak, göz alıcı ve çeşitli tonlardadır. Derin deniz balıklarında ise renk siyah ya da mor olur. Orta derinliklerde yaşayan balıklarda kırmızı veya tonlarıdır.


4. Soru

Balıklarda çene oluşumu nasıldır?

Cevap

Çenelerin oluşumu balıkların evriminde çok önemli bir basamaktır. Çenelerin oluşması ile ba­lıklar aktif avcılar durumuna geçmişler ve çok çe­şitli besinlerle beslenme şansını elde etmişlerdir. Ağzı oluşturan çenelerin ileriye doğru uzaması sonucu bazı modifikasyonlar meydana gelmiştir. Örneğin her iki çene de uzamış, gaga şeklini almış olabilir; zarganada olduğu gibi. Bazı türlerde ise üst çene uzayıp alt çene kısa kalmıştır. Örn., kılıç balığı gibi. Bazı balıklarda ise alt çene uzayıp üst çene kısa kalmıştır. Örn., çomak balığı gibi. Bazı gruplarda ise çeneler ileriye doğru uzatılabilir. Bu çene tipine protraktil çene tipi denir. Örneğin; İzmarit balığı gibi. Bazı gruplarda ise balıkların çeneleri değil de çenelerin gerisinde yer alan hyomandibular kemik fazla uzamıştır. Böyle durumlarda ağız bölgesi bir hortum şeklini almıştır (pipet ağız). Örn., deniziğ­nesi ve denizatı gibi.


5. Soru

Balıklarda gözler nasıldır?

Cevap

Gözler, genellikle başın her iki yanında ve göz çukurları içinde bulunur. Balıkların çoğunda göz kapağı yoktur fakat köpek balıklarının birçoğunda göz kapağı bulunur. Carcharhinidae ailesi üyelerinde ayrıca alt göz kapağının altında ya da gözün iç kena­rında açılıp kapanabilen membrana niktikans denilen bir zar daha vardır. Bir de kimi kemikli balıklarda, ör­neğin haskefal, gözlerin üzerini örten deri, merkezde­ki küçük bir kısmı dışında, kalınlaşmış ve sarımsı bir  renk almıştır fakat saydamdır. Bu oluşuma, adipöz (yağlı) göz kapağı denir. Gözler, kolayca görmeye el­verişli olacak şekilde, su kolonunda yaşayan türlerde genellikle başın her iki yanında; dip balıklarındaysa çoğunlukla başın üst kısmında bulunur.


6. Soru

Balıklarda solungaç açıklıkları nasıldır?

Cevap

Kemikli balıklarda solungaçlar, başın her iki ta­rafında, birer operkulum (solungaç kapağı) ile örtü­lü olarak tek bir boşlukta bulunur. Bu boşluk, her iki yanda birer açıklık (solungaç açıklığı) ile dışa­rı açılır. Bu açıklıklar, tipik olarak göğüs yüzgeci kaidesinin önünde bulunurlarsa da kimi türlerde örneğin fener balığında olduğu gibi, gerisinde de bulunabilir.  Vücudun her iki yanında bulunan solungaçlar çenesiz balıklarda yan yana açılan (5-16 çift) delik­ler şeklinde iken, kıkırdaklı balıklarda ayrı ayrı (5-7 adet) yarıklar şeklindedir.


7. Soru

Balıklarda deri duyu organları nelerdir?

Cevap

Balıklarda dıştan görülebilen deri duyu organ­ları başlıca yanal çizgi (ya da yan çizgi) sistemine aittir. Yanal çizgi sistemi vücudun her iki yanında, genellikle başın arkasından kuyruk yüzgeç kaide­sine kadar uzanan ve baş bölgesinde de birtakım kollara ayrılan bir sistemdir. Bazı balıklarda yapı bakımından yanal çizgi sistemine benzeyen ancak işlevleri farklı olan duyu organları da mevcuttur. Örn., köpek balıklarındaki Lorenzini ampulleri (elektroreseptör olarak görev yapar) ve vatozlardaki Savi vezikülleri gibi yapılar böyledir.


8. Soru

Balıklarda yüzgeçler nasıldır?

Cevap

Yüzgeçler gövdenin en karakteristik kısımları­nı oluşturur. Tek ve çift yüzgeçler olmak üzere 2 çeşittir. Tek yüzgeçler vücudun orta çizgisinin üst kısmında yer alan dorsal yüzgeç ya da sırt yüzgeci, vücudun son ucunda yer alan kaudal yüzgeç ya da kuyruk yüzgeci ve ventralde anüsün arkasında yer alan anal yüzgeç ya da anüs yüzgeci olarak adlandırı­lırlar. Literatürde bu yüzgeçler Dorsal (D), Kaudal (C) ve Anal (A) ile sembolize edilir. Dorsal ve anal yüzgeçler sayı bakımından bazen birden fazla olabi­lir. Böyle durumlarda baştan itibaren sırasıyla D1, D2, D3 ya da A1, A2 şeklinde ifade edilirler. Çift yüzgeçler Tetrapoda’nın (dört ayaklılar) ön ekstre­mitelerine karşılık gelen Pektoral Yüzgeç ya da göğüs yüzgecidir. Diğeri ise arka ekstremitelere karşılık ge­len Pelvik Yüzgeç ya da Karın Yüzgecidir. Pektoral ve Pelvik yüzgecin karışmaması için pektoral yüzgeç P, pelvik yüzgeç ise V ile ifade edilir.


9. Soru

Adipöz Yüzgeci (Yağ Yüzgeci) nedir ?

Cevap

Salmonidae (Alabalıkgiller) familyası üyelerinde ışınsız, etsi küçük bir yüzgeç vardır. Buna Adipöz Yüzgeç (Yağ Yüzgeci) denir.


10. Soru

Pinnül yüzgeçciği nedir?

Cevap

Scombridae (Us­kumrugiller) familyasında gerek dorsal, gerekse anal yüzgecin gerisinde sayıları türlere göre değişen ve tek bir ışının çatallaşmasından oluşan küçük yüzgeççikler bulunur. Bunlara Pinnül yüzgeçciği adı verilir.


11. Soru

Balıklarda derinin görevleri nelerdir?

Cevap

Balıkların vücudu oldukça dayanıklı bir deri ile kaplıdır. Diğer omurgalılarda olduğu gibi deri ba­lıkları dış etkenlere karşı koruyan bir örtü görevini üstlenmiştir. Ayrıca derinin solunum, boşaltım ve ozmoregülasyonda (su-tuz dengesinin ayarlanma­sı) da işlevleri vardır. Deride bulunan mukus bez­leri balığın karakteristik kokusunu ve kayganlığını verir. Deride bulunan reseptörler balığı olumsuz etkenlerden korur. Bu da ortama uyumunu sağlar. Bazı türlerde bulunan zehir bezleri ya da parlama organları balıklara saldırma, besin sağlama ya da eşlerin birbirini bulmasında yardımcı olur.


12. Soru

Balıklarda hareket ve işlevsel uyum nasıldır?

Cevap

Yüzme, balıkların hayatının başlıca kısmını oluşturmaktadır. Balıklar beslenmek, avcılarından kaçmak ve eş bulmak için yüzer. Kıkırdaklı balıkların çoğu ise bunların dışında, solunumu gerçekleştirebilmek amacıyla suyu solungaçlarına itmek için yüzmek zorundadır. Balığın vücut şekli ve hareketini etkileyen en önemli faktör suyun yoğunluğu ve vizkozitesidir.

Balığın itici mekanizması onun gövde ve kuyruk kaslarıdır. Vücut kasları, başın arkasından kuyruk yüzgecine kadar segmentleşmiş olarak bulunur. Bu kas segmentlerinin her birine miyomer, miyomerleri birbirinden ayıran bağ dokusundan yapılmış zarlara ise miyoseptum adı verilir. Miyomerler ergin balıklarda yan dönmüş “W” harfi görünümündedir. Bu durum baştan kuyruğa doğru gittikçe keskinleşir. Balıklarda yüzmeyi sağlayan vücut hareketleri, ilk olarak başın gerisinde, vücudun bir tarafındaki birkaç miyomerin kasılması sonucu, vücudun o yana doğru bükülmesiyle başlar. Daha sonra vücudun diğer yanındaki, on­lardan sonra gelen bir seri miyomer kasılarak vücudun o kısmını, o yana doğru büker. Böylece, vücudun her iki yanındaki bir seri miyomerin birbiri ardından ardışık olarak kasılması ve gevşemesiyle bükülme, bir dalga hâlinde kuyruk ucuna doğru ilerler. Birinci dalga arkaya geçer geçmez, aksi yönde bir ikincisi onu izler ve böylece devam eder. Kaslar bir balığın vücut ağırlığının büyük bir kısmını oluşturur. Örneğin ton balıkları ve diğer aktif yüzücülerde vücuttaki kas oranı %75’e kadar çıkabilir.


13. Soru

Balıklarda sindirim sistemi nasıldır?

Cevap

Balıklarda da sindirim sistemi bir sindirim borusu ile sindirim ve metabolizmada etkili olan ek bezler, yani karaciğer ve pankreastan oluşur. Balıkların sindirim borusu 4 alt bölümde incelenebilir: 1) Baş bağırsak  (Buca faringial), 2) Ön bağırsak (Özafagus+Mide), 3) Orta bağırsak (İnce bağırsak) ve 4) Son bağırsak (Rektum).


14. Soru

Balıklarda  besin, besin çeşitleri ve beslenme alışkanlıkları nasıldır?

Cevap

Balıklar besin olarak ortamda bulunan çeşitli kaynaklardan faydalanır. Tükettikleri besinler açı­sından balıklar 3 ana grupta toplanır. Yalnız hay­vansal besinlerle beslenenlere karnivor (etçil), yal­nız bitkisel besinlerle beslenenlere herbivor (otçul), hem hayvansal hem de bitkisel besin tüketenlere de omnivor adı verilir. Deniz ortamındaki balıkların oldukça az bir bölümü mutlak karnivor veya herbi­vordur. Belli bir tür, beslenme alışkanlığını ortama göre değiştirebilir, genellikle ortamda o sıralar han­gi besin yaygınsa o tüketilir.

Balıklar, besinlerinin çeşitliliğine göre de üçe ay­rılır. Çok çeşitli besinlerle beslenenlere öyrifag; belli tip besinlerle beslenenlere stenofag; tek bir çeşit be­sinle beslenenlere de monofag denir. Balıkların çoğu öyrifagdır


15. Soru

Balıkların besin alış biçimleri nasıldır?

Cevap

Balıkların besin alış biçimleri çeşitlilik gösterir. Bununla birlikte temel olarak predatörler (yırtıcılar, avcılar), otlayıcılar, süzücüler, emiciler ve parazitler şeklinde sınıflandırılabilirler.

Predatör (Yırtıcı, Avcı) balıklar gözle görülebi­lecek büyüklükteki hayvanlarla beslenir. Bu grupta yer alan balıkların büyük çoğunluğunda dişler kav­rayıcı ve tutucu bir yapıya sahiptir. Çene kemikleri (mandibula) çok iyi gelişmiş olan bu balıkların, mi­delerinde kuvvetli asit salgısı mevcuttur. Bağırsakla­rı ot yiyerek beslenen herbivor balıklara göre olduk­ça kısadır. Yırtıcı balıklar yaşadıkları ortamda aktif olarak avlanır. Bunların besinlerini arayıp bulmala­rında, görme, işitme, koku alma, tat alma, dokunma, yanal çizgi ve elektro duyu organlarının önemli rolü vardır. Örneğin lüfer (Pomatomus saltatrix), ton ba­lıkları, orkinos ve uskumrular (Scombridae) ve kö­pek balıkları (Elasmobranchii) gibi.


16. Soru

Otlayıcı balıkların özellikleri nelerdir?

Cevap

Otlayıcı balıklar besinlerini lokmalar hâlinde, organizmaları kimi kez tek tek, kimi kez de küçük gruplar hâlinde, tıpkı koyun, inek vb.nin çayırda otlayışına benzer biçimde ağızlarına alır. Bunlara, otlayıcılar denmesinin nedeni de budur. Sürüler halinde dolaşan sokar balıkları (Siganidae), algleri otlayarak tüketen türlere Iskarmoz balıkları (Sca­ridae) mercan kayalıklarından kopardıkları polip veya algler ile beslenen türlere örnektir.


17. Soru

Süzücü balıkların özellikleri nelerdir?

Cevap

Süzücü balıklar besinlerini süzerek alırlar; bu gruptaki türlerin büyük bölümü plankton türü or­ganizmalarla beslenir. Gıdalarını süzerek beslenen balıklarda görülen başlıca ortak uyarlanma, çok sa­yıda, birbirine yakın olarak dizilmiş, ince ve uzun solungaç dikenlerinin bulunuşudur. Sardalya balık­ları (Clupeidae), Cetorhinus maximus (büyük cam­göz) ve Rhincodon typus (balina köpek balığı) gibi.


18. Soru

Emici balıkların özellikleri nelerdir?

Cevap

Genellikle kumlu ve çamurlu diplerde yaşayan türlerde, besinlerini emerek alma davranışına rastlanır. Emici balıkların bir bölümü, örneğin mırmır balığı (Sparidae), besinleri içinde bulundukları çamurla birlikte yutar, kimileriyse besinlerini yutmadan önce yabancı maddelerden ayırır. Gıdalarını emerek beslenen balıklara örnek olarak mersin balıkları (Acipenseridae) ve sazan ba­lıkları (Cyprinidae) verilebilir.


19. Soru

Parazit balıkların özellikleri nelerdir?

Cevap

Parazit beslenme diğer hayvan­larda olduğu gibi, balıklar arasında da az rastlanan bir beslenme biçimidir. Bu grupta yer alan balıklara en güzel örnek parazit olarak yaşayan Myxini (Kay­gan yuvarlak ağızlılar) ve Petromyzontida (Dokuz gözlüler) grubu gösterilebilir. Örneğin Petromyzon marinus, genellikle bir balık olan konağı üzerinde bir delik açarak onun kanıyla beslenir. Bunların vantuzlu olan ağız ve dudakları, hem konakçıya tu­tunmak hem de emmek için gelişmiştir


20. Soru

Balıklarda besin ile uyarlanmalar nelerdir?

Cevap

Balıkların besinlerinde ve besin alış biçimlerinde görülen çeşitlilik, evrim sırasında sindirim sistemiy­le ilgili çeşitli organlarda çeşitli biçimde uyarlan­malara neden olmuştur. Balıklarda besin ve besin alış biçimiyle ilgili uyarlanmaların en göze çarpanı dişlerde gözlenir. Besin alımında ve sindirimde rolü olan dişler bulundukları yerlere göre 3 gruptur. Bunlar; çene, ağız ve farinks (yutak) dişleridir.

Balıklarda çene dişleri biçimlerine göre insisör, molar, kanin, kardiform ve villiform olmak üzere başlıca 5 tiptir. Kesici (İnsisör) dişlerin uçları kesme işlemi için düzgün şekillidir. Mercan balıklarının (Sparidae) ön dişleri genelde bu kesici dişlerdir. Azı (Molar) dişlerin kesme uçları küt olup öğüt­me işleminde görev alır. İnsanlardaki azı dişlerine benzeyen molar dişler, özellikle besinini ezen ve öğüten balık türlerinde yaygındır. Örneğin mercan balıklarında (Sparidae) çenelerde 1 -3 sıra molar diş yer alır. Köpek (Kanin) dişleri parçalamaya yar­dımcı olur. Uçları sivri ve içe doğru hafifçe kıvrık olan köpek dişler, canlı ve hareketli avları etkin şekilde yakalamaya yardımcı olur. Dolayısıyla kö­pek dişi adı verilen dişlere predatör balıklarda sıkça rastlanır. Köpek balığı ya da sinarit gibi türlerde çoğunlukla kanin dişler bulunur. Balıkların çene­lerinde bu 3 ana diş dışında çoğunlukla çok sıra üzerine dizilmiş, testereye benzer dişler de bulunur. Kısa ve uzun bu dişlere “kadife dişler” denir ve iki tiptir. Kısa olanlara kardiform, uzun olanlara vil­liform adı verilir. Kardiform dişler levrek balıkları (Moronidae) ve kılıç balıkları (Xiphiidae) gibi tür­lerde görülmektedir. Villiform dişler, küçük, iğne şeklinde dişler olup bunlara uzun vücutlu, yüzeye yakın yaşayan predatörlerde (zargana balıkları gibi) rastlanabildiği gibi bentik predatörlerde de (zurna balıkları gibi) rastlanır.

Ağız dişleri ağzın tavanını oluşturan kemikler üzerinde ve bazen de dil üzerinde yer alır. Bu ke­mikler vomer ve palatin kemikleridir. Vomer kemi­ği üzerinde yer alan dişlere vomer dişler adı verilir. Palatin kemik üzerindeyse kardiform ve villiform dişler bulunabilir.

Farinks (yutak) dişleri daha çok tatlı su balıkla­rında görülür. Yutağa aittir. Farinks dişleri balığın beslenmesine bağlı olarak değişik tipte olabilir. Eğer balık karnivorsa sivri, omnivorsa genellikle sivri-düz arası, herbivor ise düz olup öğütücü tiptedir.


21. Soru

Balıklarda solunum sistemi nasıldır?

Cevap

Balıklarda çözünmüş oksijenin sudan alınması ve karbondioksitin dışarı atılması, yani gaz değişimi (solunum) başlıca solungaçlarda olur. Ancak birçok türde deri de solunumda rol oynar. Kimi kemikli ba­lıklarda havayla kan arasında doğrudan gaz değişimi yapabilen; solungaçlar, ağız boşluğu, bağırsak veya gaz kesesinin değişikliğe uğraması sonucu oluşmuş hava solunum organları gelişmiştir. Solungaçlar, yutak bölgesinde, her iki yanda (vatozlarda ventralde), içten dışa doğru uzanan bir seri cep ya da yarık biçiminde bulunur.


22. Soru

Solungaç solunumu nedir?

Cevap

Gaz değişiminin yapılabilmesi için, suyun so­lungaçlara tek yönlü pompalanması olayına solun­gaç solunumu denir. Kıkırdaklı ve kemikli balıklar­da solungaç solunum döngüsü birbirine benzer. Her ne kadar solungaçlara su, spirakulumlu tür­lerde spirakulumdan da girerse de genellikle ağız yoluyla girer ve solungaç açıklıklarından çıkar. So­lungaca gönderilen suyun akış yönü kan akışının tam tersidir (ters akıntı). Bu şekilde sudan alına­bilecek maksimum oranda oksijen alınabilir.


23. Soru

Balıklarda ozmoregülasyon nasıldır?

Cevap

Ozmoregülasyon, organizma içerisindeki belir­li, uygun bir tuz- su dengesinin korunmasını sağla­yan biyolojik bir olaydır. Canlı hücrelerin, iyonlar dâhil olmak üzere, kimi maddeleri suda çözünmüş olarak ve belli yoğunluklarda içeren bir ortama gereksinimleri vardır. Balıkların hücrelerinin ge­reksinimleri olan iç ortamları, yani vücut sıvıları, çözünmüş tuzlar ve organik bileşikler içerir. Bu maddelerin miktarları, vücut sıvılarının ozmotik yoğunluğunu belirler. Ozmotik yoğunluk, mili-oz­mol/kilogram, kısaca mOsm/kg olarak ifade edilir. Su kaybı veya fazla su alımı, vücut iyon konsantras­yonlarının değişmesi gibi normal durumdan olan sapmalar fizyolojik açıdan tehlikeli durumlara yol açabilir.

Böbrekler, metabolizma artıklarının bir kısmıyla fazla suyun dışarı atılmasında rol oynamasının yanı sıra, kimi madensel tuzların dışarı atılmasını ya da vücutta tutulmasını da sağlar. Öte yandan birinci derecede solunum organı olarak işlev yapan so­lungaçların da metabolizma sonucu oluşan azotlu atıkların büyük bir kısmının dışarı atılmasıyla kimi iyonların dışarı atılması ya da ortamdan alınmasın­da önemli rolleri vardır. Ayrıca diğer omurgalılarda olduğu gibi, balıklarda da bağırsak ve deri de ozmo­regülasyonda rol oynar.


24. Soru

Stenohalin balık nedir?

Cevap

Çevredeki tuzluluk deği­şimlerine uyum sağlayamayan yani dar bir tuzluluk değişimini tolere edebilen balıklara stenohalin balıklar denir.


25. Soru

Öyrihalin balık nedir?

Cevap

Geniş bir tuzluluk dağılımına ozmoregülasyon ile uyum sağlayabilen balıklara öyrihalin balıklar denir.


26. Soru

Balıklarda sürü oluşturma nasıl olur?

Cevap

Balıkların çoğu sürü olarak adlandırılan gözle görülür gruplar oluşturmaktadır. Hamsi, sardalya, kefal ve bazı uskumru türleri gibi bazı balıklar ha­yatları boyunca sürü oluşturmaktadır. Diğerleri ise özellikle jüvenil dönemde veya beslenme süresince sürü oluşturan yarı zamanlı sürü oluşturan türler­dir. Peki balıklar neden sürü oluşturmaktadırlar? Açıklamalardan biri, sürü oluşturmanın predas­yona karşı bir koruma sağladığıdır. Ayrıca sürü oluşturmanın yüzme verimliliğini artırdığı söylen­mektedir. Bu şekilde sürünün önündeki balıkların girdaplar oluşturarak suyun sürtünmesini azaltmakta ve arkadakiler daha az sürtünme kuvveti ile karşılaşmaktadır. Bazı balıklarda sürü oluşturma beslenme ve çiftleşmede avantaj sağlamaktadır. So­nuçta balıkların sürü oluşturmasında belli bir tek neden yoktur ve nedenler muhtemelen türden türe değişmektedir. Genelde göç eden balıkların sürüler oluşturduğu bilinmektedir.

Tarih öncesi çağlardan beri insanlar akarsu akın­tısına ters göç eden, belli balık türlerinin (anadrom ve katadrom türler) kolayca yakalandığını görerek onları yakalamışlardır. Bazı büyük, pelajik ve ticari değeri yüksek deniz balığı türleri (ton balığı, orki­nos, palamut vb.) denizlerdeki sıcaklık değişimle­rini takip ederek göç etmektedir. Yılların getirdiği birikim ile balıkçılar bu tip balıkların göç zaman ve yolunu bilmekte ve o zamanlarda avcılık yapmak­tadırlar. Bu şekilde oseanodrom göç yapan büyük pelajik türler balıkçılık açısından oldukça değerli­dir. Benzer şekilde mevsimsel göç yapan türler de balıkçılık için önemlidir. Karadeniz hamsisi kuzey-güney yönünde kışlama, beslenme ve üreme göçü yapar. Hamsi Tuna Nehri’nin ağzında üremekte ve orada beslenip büyümektedir. Ancak kışın sular soğuyunca daha sıcak olan güneye yani bizim sula­rımıza sürüler hâlinde göç etmekte ve batıdan do­ğuya doğru av vere vere göçünü sürdürmekte, ora­dan da kuzeye yönelerek tekrar Tuna Nehri ağzına dönmektedir. Özellikle levrek, kefal gibi türlerin beslenme amacıyla dalyanlara ve acı sulara girmesi (ilkbahar ve yaz ayları) ve üremek için tekrar denize çıkmaları (sonbahar ve kış ayları) davranışı dalyan balıkçılığı için oldukça önemlidir.


27. Soru

Balıklarda göç nasıldır?

Cevap

Hayvanlar aleminde görülen göçler çok çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. Balıklar, bu sınırlı ta­nımlamaların hiçbirine tümüyle uymayan çeşitli hareketler yapar. Bununla birlikte göçler, kabaca bir habitattan (yaşam yeri) bir diğerine, karakte­ristik düzenli aralıklarla ya da yaşam evrelerine göre yapılan kitle hareketi olarak kabul edilebilir. Bu hareket aktif ya da pasif olabilir. Düzenli bi­çimde yapılan birçok balık göç tipi görülmekte­dir. Günlük göçler olabildiği gibi, yıllık göçler de olabilir. Göç eden bir balık birkaç metre göç ede­bildiği gibi, binlerce kilometre de gidebilir. Balık göçleri dikey olarak su kolonunda aşağı ve yukarı olabildiği gibi, yatay olarak denizler arasında veya nehir boyunca olabilir. Deniz balıklarının çoğu günlük, beslenme amacıyla, dikey göçler yapmak­tadır. Göç çeşitli şekillerde olabilir ve başlıca bes­lenme, üreme ya da kışlama, yani uygun sıcaklık­taki suları bulma amacıyla yapılır. Bunun dışında balık yaşamını tehdit eden olumsuz bir durum ile karşılaştığında da göç edebilir. Örneğin üreme göçü, beslenme alanından üreme alanına yapılan göçtür. Burada aslında balık, yetişkinin yaşamı için uygun olan bir ortamdan, larva veya jüvenilin hayatta kalabilmesi için daha uygun olan bir orta­ma göç etmektedir. Üreme göçleri göller ile akarsu sistemleri arasında olabildiği gibi, bir nehrin de­ğişik kısımları arasında da olabilir (Yayın balıkları gibi). Bu şekilde üreme göçü yapan türler için en büyük tehlike göç yollarının kapanmasıdır (örn., baraj veya set inşası gibi). Barajlar, nehir aşağı veya yukarı göç eden balıkların veya diğer sucul organizmaların göç yollarını keser. Bu şekildeki habitat kaybı, göçmen türlerin sayısını azalmasın­daki en büyük etkendir.


28. Soru

Balıklarda potamodrom göç nedir?

Cevap

Yalnızca tatlı sular içinde yapılan göçlere potamodrom (ya da limnod­rom) göç adı verilir.


29. Soru

Balıklarda oseanodrom göç nedir?

Cevap

Yalnızca deniz içinde gerçekleştirilen göçlere oseanodrom (ton balığı, palamut gibi) göç adı verilir.


30. Soru

Balıklarda diyadrom göç nedir?

Cevap

Tatlı su ile deniz arasında gerçekleştiirlen göçlere diyadrom göçler denir.


31. Soru

Balıklarda üreme biyolojisi nasıldır?

Cevap

Balıklarda üreme oldukça karmaşık bir yaşamsal faaliyettir. Türlerin devamlılığı bireylerin genlerini bir sonraki nesle aktarma yeteneği ile belirlenmektedir. Genlerini iletilebilmek için bireyler türdeşleri ile çiftleşmek zorundadırlar. Ancak, çoğu türün yetişkinleri yalnız yaşamayı tercih etmekte ve bu da türlerin eş bulmasında bir problem oluşturmaktadır. Bunu aşmak için, üreme dönemi boyunca balığın bireysel alışkanlıklarından vazgeçerek potansiyel çiftleşme eşini aramaya başladığı görülür. Sadece eş bulmak da yetmeyebilir; çiftleşme isteğinde olan bir birey uygun üreme habitatını bulmak ve hatta onu bir yuvaya çevirmek zorunda kalabilir. Erkek ve dişiler aktivitelerini eş zamanlı olarak gerçekleştirmelidir. Bunun yanında, hibridizasyonu (melezleşme) engelleyici taktikler (tür-izolasyon mekanizmaları) uygulanmak zo­rundadır. Üreme açısından aktif bireylerin bir araya gelmesi ile yumurtlama alanları ve eşler için bir reka­bet doğarken bölge savunması ve eş seçme davranışları da ortaya çıkmaktadır. Kur yapma ve yumurtlama eşlerin dikkatini sadece bu olaylara topladığından onları predatörlerine karşı hassas bir duruma getirebilir. Yumurtlamayı ve döllenmeyi takiben birçok tür değişik derecelerde ailesel ilgi gösterir. Tüm bu aktiviteler ve özellikler balıkların üreme sistemindeki çeşitliliği oluşturmaktadır. Bir balık, bir su kaynağında veya bulunduğu ortamda büyüyüp gelişebilmesine karşın, eğer üreme özelliğine sahip değilse o ortama adapte olmuş sayılmamaktadır. Bu nedenle balıklarda üreme, evrimsel süreç içinde, türün devamlılığını sağlaya­bilecek, geliştirilmiş olan strateji ve taktikler bütünüdür. Bu bütünlük içerisinde; eşeysel olgunluk yaşı, üreme yeri seçimi, üreme zamanı, üretilen gamet miktarı ve üreme şekli gibi pek çok çevresel adaptasyon vardır. Balıklarda üreme, su ortamında yaşayan hayvanlara özel birçok karaktere sahiptir. Tüm hayvanlar gibi balıklar da üremek için programlanmışlardır. Bununla birlikte, herhangi bir türün üreme başarısı, ekolojik koşullara bağlı olarak genetik kapasiteleri tarafından belirlenmektedir. Diğer bir deyişle, her tür, yaşadığı bölgeye bağlı olarak genetik yapıları tarafından tespit edilen kendine özgü üreme stratejisine sa­hiptir. Bu nedenlerden dolayı, balıkçılık yönetiminin gerçekleştirilmesi ve aynı zamanda balık yetiştiriciliği açısından türlerin üreme biyolojilerinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.


32. Soru

Balıklarda üreme stratejileri nelerdir?

Cevap

Balıklarda türlere göre çeşitli üreme stratejileri görülür. Bazı türler çok sayıda yumurta bırakarak hayatta kalma şansı az olan yumurtalarının hayatta kalma şansını artırmaya yönelik bir üreme stratejisi güder. Bu olayın tersine hayatta kalma şansı fazla olan türlerin yumurta sayısı az olur. Balıklar üreme stratejilerine göre genel olarak ovipar, ovovivipar ve vivipar olmak üzere 3 grupta incelenir. Bu üre­me stratejileri içinde ovipar üreme en önemli yeri tutmakta olup yaşayan balıkların yaklaşık %96’sını kapsamaktadır.

Ovipar balıklarda yumurtaların döllenme olayı dış ortamda olur. Yani dişiler yumurtalarını suya bırakır. Erkek bireyler bu yumurtaların yumurt­landığı ortama aynı anda spermlerini bırakırlar. Bu balıkların bir kısmı çift oluşturmaksızın, kitle yumurtası yaparlar ve bunun için belli bir ortam bulmak amacıyla çoğu kez göç eder.

Ovovivipar ve vivipar balıkların ortak özellikleri iç döllenme olması ve embriyonun dişi vücudunda gelişerek yumurtadan çıkması ve dış ortama yavru olarak bırakılmasıdır. Ancak arada çok önemli bir fark vardır. Ovovivipar balıklarda inkübasyon pe­riyodu anne vücudunda meydana gelirken emb­riyonun gelişmesi için gerekli olan besin anneden değil vitellüsten sağlanmaktadır. Vivipar balıklarda ise yine embriyonun inkübasyon periyodu anne vü­cudunda olmakta ancak embriyo vitellüs kesesini tükettikten sonra besinini çeşitli yollar ile (döllen­memiş yumurtaların uterusa gönderilmesi, uterus sütü salgılanması gibi) besinini anneden almaktadır.


33. Soru

Balıklarda yaşam evreleri nelerdir?

Cevap

Balıklarda büyüme ve gelişme, geniş anlamda dölden döle süregelen sonsuz bir olaydır. Bir birey içinse normal olarak yumurtanın döllenmesiyle başlar ve ölümle son bulur. Bu ikisi arasında ge­çen süre, yani yaşam, balıklarda genellikle yumur­ta, larva, jüvenil (gençlik), yetişkinlik (ergenlik) ve yaşlılık (ihtiyarlık) olmak üzere, başlıca 5 evreye ayrılmaktadır.

Çoğu balık tarafından paylaşılan iki genel özel­lik onları diğer omurgalılardan ayırmakta ve onla­rın birçok ilginç uyarlanmalarının temelini oluş­turmaktadır. Bu iki özellik sürekli büyüme ve larval evredir.


34. Soru

Balıklarda yumurta evresi nedir?

Cevap

İnkübasyon periyodu da denilen yumurta evre­si, döllenmeden embriyonun yumurtadan çıkışına kadar sürer. Çoğu balıkta döllenme dişinin dışında, dış or­tamda olmaktadır (dış döllenme). Döllenme sper­min yumurtaya girmesi ile olur. Spermin yumurta­ya girişini, yumurta zarında tünel şeklinde bir delik olan mikrofil sağlar. Mikrofil yumurtanın animal kutbunda olup sadece bir spermin gireceği kadar geniştir. Normal bir döllenmede balıkların çoğunda yumurtaya yalnızca bir sperm girer. Böylece polis­permi, yani yumurtaya 1’den fazla sperm girişi ön­lenmiş olur. Spermin girmesinden sonra mikrofil kapanır ve koryon kalınlaşır. Mikrofilin bulunuşu ve çapı türe özgüdür. Sperm ve yumurtanın pro­nükleusları birleştiğinde bir zigot oluşur. İç döllen­me sadece birkaç kemikli balıkta görülürken köpek balıklarının tümünde görülür. İç döllenmenin ol­ması için erkekte spermi dişiye iletecek bir kopulas­yon organı olmalıdır. Bu yapı farklı sınıflarda farklı yapılardan oluşmuş olabilir ve farklı isimlendirilir. Elasmobranşların pelvik yüzgeçleri klasper (mik­sopterigiyum) denen bir çift organa dönüşmüştür. Phallostethoidae familyasında pektoral kemer, post­kleitrum ve pektoral elemanlar priapiyum’a dönüş­müştür. Sivrisinek balıklarında (Gambussia affinis) anal yüzgeç gonopodyum’a dönüşmüştür.

Döllenme ile yumurtadan çıkış arasında geçen süre, inkübasyon, türlere göre değişir. Örneğin, bazı mercan resifi balıklarında 12 saat, çizgili levrekte birkaç gün; uskumru ve yassı balıklarda 1 -2 hafta, somonlarda ve köpek balıklarında birkaç hafta, ay ve hatta yıllar sürebilir. Genel olarak sıcaklık art­tıkça inkübasyon süresi kısalmaktadır. “Yumurta­dan çıkış” erken gelişimin en belirgin noktasıdır. Ancak yumurtadan çıkan serbest embriyonun tam gelişimi türler hatta türün kendi içinde bile sıcaklık ve oksijene göre değişmektedir. Döllenmemiş veya yeni döllenmiş yumurtalardan tür tayini çok zor iken ileri gelişim evrelerindeki embriyoların tayini daha kolaydır. Özellikle deniz balıklarında (mezgit­ler ve yassı balıklar gibi) türe özgü pigmentasyon vücut ve yüzgeç kıvrımları üzerinde görülebilmek­tedir. Tür tayininde kullanılan diğer özellikler: baş morfolojisi, sindirim sistemi ve kuyruk morfolojisi, miyomer sayısı, gelişmiş yüzgeç ışınları sayısıdır.


35. Soru

Balıklarda larva evresi nedir?

Cevap

Yumurtadan çıkıştan, tüm yüzgeç ışınlarının olu­şumuna ya da pulların oluşmaya başlamasına kadar geçen evredir. Larval evre balıkların erken hayatında en iyi bilinen kısımdır. Yumurtadan çıkışı takiben dı­şarıdan beslenmeye geçiş ile larval evre başlar. Bu evre de biri vitellüs kesesinin bulunduğu prelarva evresi (serbest embriyo), diğeri vitellüsün tümüyle absor­be edilmiş olduğu fakat görünümün ergininkinden  olduğu postlarva evresi olmak üzere 2’ye ayrılır.

Prelarval evrenin ortak özelliği vitellüs kesesinin bulunmasıdır. Larvalar vitellüs kesesinden kan da­marları aracılığı ile besin alarak beslenir. Bu sürede ağız, sindirim organları, yüzgeçler vardır ancak tam olarak gelişmemiştir. Bu dönemin sonunda, larva­nın ağzı ve anüsü açılır, vitellüs kesesi tükenmiştir ve larva dışarıdan beslenmeye hazırdır. Böylece, postlarva evresi başlar. Vitellüsün tüketilip balığın dışarıdan beslenmeye başlaması larvanın hayatında önemli bir olaydır. Dışarıdan beslenme planktonik organizmalar ile olmaktadır. Yetişkin ve jüvenilken herbivor olan balıklar bile larva evrede karnivordur. Dışarıdan beslenmeye başlanıldığında, larva mor­talitesi üzerindeki en önemli etken çevrede var olan besinin bolluğudur. Larva mortalitesinin incelen­mesi oldukça önemli bir konudur. Çünkü hayatta kalan larvaların bilinmesi, onlardan oluşacak po­pulasyonun büyüklüğünü tahmin etmede yararlı olur. Deniz balıklarının yılda ürettiği milyarlarca larvanın %90’ından fazlası açlık ve predasyon ne­deniyle hayatlarının ilk yılında ölmektedir.


36. Soru

Balıklarda jüvenil evre nedir?

Cevap

Birçok türün larval evresi ve bu evreyi etkile­yen faktörlerin incelenmesi ihtiyolojik çalışmaların esas konusudur. Ancak büyüme ve değişim balığın yaşamı boyunca sürmektedir. Ticari açıdan önemli balıklar yetişkin olarak avlandığından, jüvenil bü­yüme ve olgunlaşma yoğun olarak çalışılmaktadır.

Yumurtadan çıkış (veya doğum) ile dışarıdan serbest beslenmeye başlama, balığın erken yaşam evresindeki iki önemli olaydır. Birçok tür için di­ğer bir önemli olay da larval evreden jüvenil evre­ye geçerken olan değişimlerdir ve bu değişim daha çok habitat ile ilgilidir. Geleneksel olarak, larval özelliklerin kaybolması, eksen iskeletinin, organ sistemlerinin, pigmentasyonun, pulların ve yüzgeç­lerin tamamen oluşup balığın yetişkinin minyatür bir kopyası hâlini alması ile larval evrenin bittiği ve jüvenil evrenin başladığı kabul edilmektedir. Bu değişim kısa ve nispeten basit olabilir. Pomacent­ridae (Papaz balıkları) familyası üyelerinde birkaç dakika veya saat sürebildiği gibi, alabalıklarda, kaya balıklarında ve yassı balıklarda olduğu gibi birkaç hafta sürebilir. Köpek balıklarında bu evre 25-30 arasındaki yaşlara kadar sürer. Ancak çoğu türde bu yaş 1-3 arasındadır.


37. Soru

Balıklarda yetişkin evresi nedir?

Cevap

Erginlik evresi ise balıkların eşeysel olgunluğa ulaştıkları dönemi ifade eder. Eşeysel olgunluğa ulaşma, birçok canlıda olduğu gibi, balıklarda da gelişme sürecinde belli bir fizyolojik aşamadır. Bu aşamada balıklar, yine diğer canlılar gibi, neslini sürdürecek biyolojik yetenek kazanır. Gonadlar gelişmiş, yumurta ve sperm üretebilecek yetenek kazanmıştır. Alınan besinler, daha önce tümüyle vücudun gelişmesine harcanırken bu evrede prote­in ve enerji olarak bir bölümü, gonadlar ile eşey hücrelerinin oluşumuna harcanır. Bu durumda, özellikle jüvenil evrede, uygun koşullarda, nispeten hızlı seyreden büyüme, yerini nispeten yavaş büyü­meye bırakır.

Olgunlaşma yaşı, türden türe ve özellikle bes­lenme koşullarına göre değişir. Hızlı büyüyen tür veya bireyler, diğerlerine göre daha erken yaşlarda eşeysel olgunluğa ulaşır. Hatta farklı yaşam alanla­rında bulunan aynı türe ait populasyonlar arasında dahi, beslenmeye ve dolayısıyla büyüme hızına bağ­lı olarak eşeysel olgunluğa ulaşma yaşı bakımından farklılıklar görülür. Ancak bir genelleme yapılırsa sıcaklığın da etkisiyle, subtropik ve tropik bölgeler­de yaşayan türler eşeysel olgunluğa erken yaşlarda ulaşırken yüksek enlemlerdeki türlerin eşeysel ol­gunluğa ulaşması ise daha uzun bir zaman almak­tadır. İstisnalar bulunmakla birlikte, genelde daha büyük balıklar, küçük olanlara oranla daha uzun yaşar. Bilinen en uzun yaşayan kemikli balıklar Se­bastes aleutianus (140 yıl), S. borealis (120 yıl) ve S. alutus (90 yıl) türleridir. Genel olarak köpek balık­ları uzun yıllar yaşayabilir (ort. 70-100 yıl kadar). Birçok balık 1 yıl veya daha az bir ömre sahiptir, bunlara yıllık balık denir. Kayabalıkları ise genel­de kısa bir hayata sahiptir (5 yıl). Bilinen en kısa ömürlü balık bir tatlı su balığı olan Nothobranchius furzeri olup ömrü birkaç haftadır.


38. Soru

Balıklarda yaşlılık evresi nedir?

Cevap

Gelişme hızının ikinci ve önemli ölçüde düşüş gösterdiği diğer bir evre de yaşlılık dönemidir. Bu evreyi kesin bir yaş sınırı ile ayırt etmek olası de­ğilse de genellikle kabul edilen ölçü, birçok canlıda görüldüğü gibi, büyüme hızının ve alınan besin­den yararlanma oranının düşüş gösterdiği yaşlar­dır. Bu yaşlarda, bilinen deyimiyle ihtiyarlık, yani yaşlılık dönemi başlar. Balıklarda ölüm genellikle predasyon, kaza, balıkçılık, fırsatçı patojenler veya çevrede meydana gelen olumsuz değişimlerin bir sonucudur. Bununla birlikte, yaşlılık bir organiz­mayı ölüme götüren değişimlerin olduğu bir sü­reçtir. Yaşlılık, olgunlaşma ve üremeyi takiben yaş­lı bireylerde ortaya çıkan metabolik ve anatomik arızalardır.


39. Soru

Balıklarda boy-ağırlık ilişkisi nasıldır?

Cevap

Ağırlık, balık boyunun bir fonksiyonu olarak artmaktadır. Büyüme oranları bulunurken boy veya ağırlık değerlerinden biri kullanılabilir. An­cak ölçümü daha kolay olan ve daha az varyasyon gösterdiği için büyümenin ifadesinde en çok boy değeri kullanılır.

Boy ile ağırlık arasındaki ilişkiden yararlanı­larak boyu ağırlığa ya da ağırlığı boya çevirmek mümkün olduğundan, boy-ağırlık ilişkisi pratik bir değere sahiptir. Balığın boyu ile ağırlığı arasın­da üssel bir ilişki vardır. Bu ilişki logaritmik trans­formasyonla doğrusal hâle getirilir. Populasyonun boy-ağırlık ilişkisi, örneklenen bireylerin boy ve ağırlık değerleri kullanılarak en küçük kareler metoduyla belirlenir. W = a*Lb denklemi doğru­sal hâle getirildiğinde Log(W) = Log(a)+b*Log(L) olmaktadır. Eşitliklerde W balık ağırlığını (g), L balık boyunu (cm), a ve b ise katsayıları ifade eder.

Eşitlikte a, doğrunun “Y” eksenini kestiği noktayı (kayma), b ise doğrunun eğimini ifade eder. a ve b katsayıları türden türe değişebildiği gibi, aynı türde yıllar, farklı habitatlardaki populasyonlar, eşeyler, mevsimler ve yaşam evreleri arasında da değişim gösterebilir. Balıklarda a değerleri 0,001 ile 0,05 arasında değişirken b değerleri 2,5 ile 3,5 arasında değişmektedir.

Boy-ağırlık ilişkisinde yer alan b değeri balığın vücut şeklinin bir göstergesidir ve balığın yaşadı­ğı habitatın özelliklerinden doğrudan etkilenir. b değeri 3’e eşitse balığın boy artışına paralel olarak ağırlığının da arttığı ve balığın her tarafında eşit bir büyümenin olduğundan bahsedilir ki buna izomet­rik büyüme adı verilir. Değerin 3’ten farklı olması boy artışına karşılık ağırlık artışının fazla veya az olduğu, vücut şeklinin de değişiklik gösterdiği an­lamına gelir, bu tür büyümeye de allometrik büyü­me adı verilmektedir. Değerin 3’ten küçük olması (negatif allometri), balığın büyüdükçe vücut şekli­nin ince-uzun bir form kazandığını, 3’ten büyük olması (pozitif allometri) ise tıknazlaştığını, boyuna oranla vücut derinliğinin, sırt yüksekliğinin ve bu­nun sonucu olarak da ağırlığının daha fazla arttı­ğını ifade eder. b değerinin izometrik büyümeden (b=3) olan sapmasını görmek için t-testi yapılmak zorundadır. Bu b değeri, aynı zamanda, balığın kondisyonu (ör. sonraki sayfada) hakkında da bilgi sağlamaktadır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v