Peyzaj Çevre ve Tarım Dersi 1. Ünite Özet

Çevre Ve İnsan

Doğal Çevre

Canlıların sürekli olarak yaşadıkları ve diğer canlılarla karşılıklı olarak etkileşim içerisinde bulundukları dağlar, ovalar, çayırlar, ormanlar, göller, denizler ve ırmakların bulunduğu çevreye doğal çevre denilmektedir.

Biyosfer adı verilen canlı yerkürenin içerisindeki tüm maddeler sürekli olarak devir yaparlar ve canlılar tarafından yeniden kullanılırlar. Doğada hiçbir madde kaybolmaz değişik kimyasal maddeler halinde yer değiştirir. Yaşam için gerekli tüm maddelerin biyosferde belirli birer deposu vardır. Biyosferdeki tüm kimyasal maddeleri, canlılara gereklilikleri açısından dört sınıfa ayırmak mümkündür:

  • Yaşam için önemli miktarlarda gerekli maddeler.
  • Yaşam için az miktarda gerekli maddeler. Demir, magnezyum, bakır, çinko, bor, sodyum, molibden, klor, vanadyum ve kobalt gibi elementler ve bileşikleri, canlı dokular da önemli miktarlarda bulunmamakla birlikte, biyokimyasal rolleri açısından ve bazı vitamin ve enzimlerin çatısını oluşturmaları nedeniyle gereklidirler.
  • Yaşam için gerekli olmayan, fakat doğal olarak çevrede bulunan maddeler.
  • Yaşam için gerekli olmayan sentetik maddeler.

Hava, canlıların yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olup solunum, sindirim, fotosentez gibi yaşamsal aktiviteler için temel ortamdır.

Su, doğal çevre değeri olarak tüm canlıların yaşaması için gereklidir. Dünyanın 3/4’ü sularla kaplıdır.

Toprak, yeryüzünün dışını kaplayan, kayaların ve organik maddelerin türlü ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde çok sayıda canlıları barındıran bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan, belirli oranlarda su ve hava içeren bir maddedir.

Çevre Faktörleri : Canlı varlıkların yaşamlarının en az bir döneminde onları doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal veya biyolojik olmak üzere ortamın her elemanına, çevre elemanlarının her birine, çevre faktörü veya ekolojik faktör denir. Bütün organizmalar, bulunduğu çevrenin çok değişik nitelikte olan biyotik ve abiyotik faktörlerinden etkilenirler. Canlı çevreyi oluşturan bitki, hayvan, mikroorganizma ve insanlar biyotik faktör olarak tanımlanırlar. Cansız çevrenin tüm fiziksel ve kimyasal yapısı ve bu yapının canlı varlıklarla karşılıklı etkileşim içerisinde bulunması abiyotik faktör olarak tanımlanmaktadır. Abiyotik çevre faktörleri genel olarak üç grupta toplanırlar. Bunlar ışık, sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış gibi iklim özelliklerini ifade eden klimatik faktörler, enlem, boylam, yükselti, yeryüzü şekli gibi topografik yapı özelliklerinden kaynaklanan fizyografik faktörler ve su durumu, toprağın besin durumu, tuzluluk gibi toprak özelliklerini ihtiva eden edafik faktörlerdir.

Ekosistemler : Latincede ev anlamına gelen oikos ve bilimin karşılığı olan logos kelimelerinin birleşiminden meydana gelen “ekoloji”, canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan karşılıklı etkileşimini inceleyen bilim dalıdır. Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak şekilde birbirini etkileyen canlı organizmalarla cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçasına ekosistem ve burada bulunan dengeye de ekolojik denge denir. Ekosistemler, kara ekosistemleri ve su ekosistemi olarak iki grupta incelenir. Ekosistem içerisinde daha küçük boyutlu ekosistemlerde bulunmaktadır. Canlıların diğer canlılarla ve cansız çevre ile olan ilişkilerine ekolojik ilişkiler adı verilir. Cansız çevre faktörlerinin canlı üzerindeki etkilerine aksiyon, canlıların cansız faktörler üzerindeki etkilerine reaksiyon, canlıların birbirleri üzerindeki etkisine ise koaksiyon denir. Ekosistem içerisindeki doğal dengeye ekosistem dengesi denir. Doğal denge bozulduğunda, ekosistem dengesi bozulur ve ekolojik sorunlar ortaya çıkar. Mevcut ekosistemin bozulup ortadan kalkması ve daha sonra bozulan bu ekosistemin yerine yeni bir ekosistemin olması olayına sükseyon denir. Ekosistemlerde en önemli etken toprak, hava, nem, ışık ve sudur. Su ekosisteminde ise en önemli etkenler sıcaklık, oksijen, mineraller ve ışıktır. Kara ve su ortamlarındaki ışık, sıcaklık, nem, tuzluluk vb. koşullar mevsimlere göre değişebilir. Bununla birlikte su ortamında buharlaşma tuzluluk oranının yükselmesine neden olabilir. Mevsimlere bağlı değişiklikler ekosistemlerde yer alan canlıların yaşamsal düzenini de etkilemektedir.

  • Kara Ekosistemi: Kara ekosistemlerinin bitki örtüsü, büyük iklim kuşaklarına göre, yerkürenin biyom olarak adlandırılan bitki oluşumlarıysa enlemlere göre dağılır.
  • Su Ekosistemi: Bir su ekosistemi en küçük su birikintisinden okyanusa kadar değişen ortamlardaki karşılıklı ilişkileri kapsar.

Ekosistemlerin Dengesi : Türlerin çeşitliliği ve aralarındaki düzenli iletişime dayanan denge, insanın giderek artan baskısının tehdidi altındadır. Biyosferdeki doğal dengelerin korunması bazı kimyasal maddelerin oranının sabit olarak kalmasına, nüfus dalgalanmalarının düzenine ve ekosistemlerin sürekliliğine bağlıdır. Dengeyi sağlayan koşulların güvence altına alınması için, besin zincirlerinin gereken şekilde çalışmaya devam etmesi, tür çeşitliliğinin belirli bir düzeyde korunması ve geçici de olsa çok şiddetli düzensizliklerin yaşanmaması gerekir.

Besin Zinciri ve Besin Piramitleri: Doğada canlılar başka bir canlıyı besin olarak kullanırken kendileri de başka canlıların besini olurlar. Canlıların birbirlerini tüketmelerine göre sıralanmaları ile oluşan zincire besin zinciri denir. Zincirin her halkası ayrı bir tür tarafından oluşturulur.

Doğadaki Madde Döngüsünün Korunması : Canlıların etkileşim içinde olduğu su, hava ve toprak belirli miktarda ve çeşitte madde içerir. Bu nedenle hava, su ve toprağın yapısında oluşabilecek anormal değişmeler canlı yaşamını doğrudan etkiler. Hava, su ve toprak arasında bazı maddelerin hareket etmesine madde döngüsü denir. Doğada başlıca karbon, fosfor, azot, su ve oksijen gibi maddeler, güneş enerjisinin yürütücü güç olduğu döngü olarak adlandırılan süreçte canlılar ile cansız çevre arasında alınıp verilirler. Maddelerin ekosistem içinde bu dolaşımına ekolojik döngüler veya çevrimler denilmektedir. Biyolojik, kimyasal ve jeolojik faktörleri içermeleri nedeniyle aynı zamanda bu döngüler biyojeokimyasal döngüler olarak da adlandırılmaktadır. Dört çeşit madde döngüsü canlılar için çok önemlidir.

  • Karbon döngüsü: Karbondioksit gazının hava ve canlılar arasındaki alışverişiyle oluşur. Fotosentez, havadaki karbondioksiti azaltarak besin yapılmasını sağlarken, solunum besinleri azaltarak havadaki karbondioksitin artmasını sağlar.
  • Oksijen döngüsü: Karbon döngüsünün tersi şeklinde gerçekleşir. Vücut solunumu havadaki oksijen miktarını azaltırken, fotosentez olayı havadaki oksijen miktarını artırır.
  • Azot döngüsü: Azot gazının hava ve canlılar arasındaki hareketidir. Havadaki azot gazı, azot bağlayıcı bakteriler tarafından azot içeren tuza çevrilerek toprağa karıştırılır. Bütün canlılar azot ihtiyacını topraktan karşılarlar. Azot hücrelerdeki protein, vitamin, adenozin trifosfat (ATP), gen yapımında kullanılır. Ölen canlılardaki azotlar azot ayrıştırıcı bakteriler tarafından tekrar havaya karıştırılır.
  • Su döngüsü: Hava ve toprak arasında suyun hal değiştirerek hareket etmesidir. Işık ve sıcaklık etkisiyle ısınan su buharlaşarak bulutları oluşturur. Bulutlar soğuyarak yağmur oluşmasını sağlarlar.

Ekosistemdeki Bozulmaların Çevreye Etkileri : Ekosistemdeki bozulma bir bütün olan çevrenin yapı ve işleyişini olumsuz etkiler. Bazı varlıkların azalması diğer bazı varlıkların azalmasına da neden olur. Madde ve enerji döngülerinin gerçekleşmesi zorlaşır.

  • Coğrafyanın Değişmesi: Ekosistemin yapı ve işleyişini oluşturan iklim, toprak, hava, bitki ve hayvan gibi faktörlerin olumsuz yönde değişmesi çevrenin ekolojik özelliklerini de değiştirir. Uzun süren kuraklıklar sonucu bir ekosistemdeki bitki ve hayvan sayısı hızla azalır. Suların kirlenmesi sonucu suya ışık girişi azalır, suyun hava oranı düşer. Toprakta oluşan tahribat ve kirlenmeler önce bitkilerin sonrada diğer canlıların zamanla ölmesine neden olur. Ormanların kesilmesi ve yanması çevrenin çölleşmesine ve sonrasında küresel ısınmaya etkide bulunur.
  • İklimin Değişmesi: Atmosferde bulunan CO2 gazı, gelen güneş ışınlarını tutarak yeryüzünde ısı dengesini sağlayan bir koruyucu tabaka oluşturur. Atmosferde CO2 gazının artması bu koruyucu tabakayı kalınlaştırır ve dolayısıyla yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarının tekrar uzaya geçmesi engellenir, böylece önce atmosfer sonrada yeryüzü ısınmaya başlar. Ozon tabakasının incelmesi, ormanların azalması, havanın kirlenmesi, yağışların azalması, çölleşmenin başlaması bir bölgedeki iklimin ve coğrafik yapının değişmesine etkide bulunur. İklim şartlarının değişmesi, ekosistemdeki canlı yaşam ve dağılışını etkiler. Bozulan doğal dengeyle, iklimi değişen bir bölgede buzullar erimeye başlar, mevsim geçişleri yaşanmaz, su kıtlığı dolayısıyla besin kıtlığı başlar, bazı canlılar göç ederken, bazıları ölür veya şartlara uymaya çalışır ve doğal afetler çoğalır.
  • Erozyonların Oluşması: Toprağın su ve rüzgar etkisiyle aşınıp, taşınmasına erozyon denir. Çevredeki bitki örtüsünün azalması, şiddetli yağmurların yağması, karların kısa sürede erimesi, fırtınaların oluşması, toprağın yanlış sürülmesi, eğimli alanlardaki ormanların yanması gibi etkenler erozyonların oluşmasına neden olur. Erozyon sonucu bir bölgenin toprağı tahrip olur, tarım toprağının ürün verimi azalır ve canlıların yaşamı tehlikeye girer. Erozyonu önlemek için en etkili yöntem eğimli ve çorak toprakların ağaçlandırılmasıdır. Ağaçlar kökleri ile toprağı tutarak erozyonla sürüklenmesini önler.
  • Su Kaynaklarının Azalması: Suların kirlenmesi, akarsu ve göllerin kuruması sonucu çevredeki kullanılabilir su oranı azalır. Su oranı azalan topraklarda daha az sayıda bitki yaşar. Ortama uyan bazı hayvanlar bu topraklarda barınır. Kısacası çevre doğal özelliklerini zamanla kaybeder ve çölleşir.
  • Enerji Kıtlığının Başlaması: Kömür madenlerinin azalması sonucu termik santrallerin, su kaynaklarının azalması sonucu hidroelektrik santrallerin, petrolün azalması sonucuda ulaştırma araçlarının kullanım oran ve verimi azalır. Enerji kıtlığının başlaması durumunda insanların sosyal yaşamı felç olur. Besin zincirinin oluşumunu sağlayan enerji nakli gerçekleşemez ve ortamın biyolojik dengesi bozulur.
  • Canlı Çeşitliliğinin Azalması: Ekosistemdeki fiziksel ve kimyasal şartların değişmesi canlıların yaşama, yayılış ve üremesini etkiler. Bozulan şartlara uyanlar yaşarken diğerleri yok olur. Çevredeki bitki sayısının azalması besin zincirindeki canlı tür ve sayısının azalmasına neden olur.

Yapay Çevre

Yapay çevre kısaca, bir bölgenin ekonomik, sosyal ve fiziki yönden mevcut olan doğal çevreyi olumsuz olarak etkilemeyecek, çevre kirliliği oluş- turmayacak şekilde planlanması demektir. Yapay çevrenin en rasyonel biçimde düzenlenmesi, devletin elinde bulunan sulama, enerji kaynakları, ulaşım, krediler, konut yatırımları, organize sanayi teşvikleri gibi bütün verilerden faydalanma imkânlarının en iyi şekilde kullanılması amacını güder. Bu amaçla gerçekleştirilecek planlama, sadece bir desen olmayıp karşılaşılan ya da ileride ortaya çıkabilecek problemlere çözüm yolları getirmek için bilimsel bir araştırma tekniği ile varılan sonuçların değerlendirilmesi ve uygulama imkânlarının önerilmesidir. Özellikle, İkinci Dünya Savaşından sonra şehirler onarılıp, sanayi işler duruma gelip geliştikçe, sosyo-ekonomik kalkınma başlamış, köylerden şehirlere göçler artmış, şehirleşme hareketleri hızlanmıştır. Bu hızlanma, doğal çevre kavramına yapılan tahribatı beraberinde getirmiştir. Şehirlerin onarılması, yenilenmesi, endüstrileşme ve nüfus artışı yanında teknolojik gelişmelerin getirdiği problemleri incelemek, çözümlemek ve nihayet uygulama imkânlarını araştırıp bulmak, alışılagelmiş bir planlamayla olamayacağından, yapay çevre kavramında yeni tekniklerin kullanımını zorunlu hale gelmiştir.

Kent ve Kentsel Ekoloji: Bir yaşam alanı olarak kentler, doğal ve kültürel birçok unsurun bir arada ve karşılıklı etkileşim içinde bulunduğu insan ekosistemleridir. Bu ekosistemlerde bir yandan hava, toprak, su, bitki ve hayvan gibi doğal çevre koşulları, diğer yandan da ekonomik kalkınma için sürekli geliştirilmek zorunda olan ulaşım, ticaret, sanayi, turizm gibi sosyoekonomik faaliyetler aynı alanda ve iç içe geçmiş durumdadır. Kentler, aynı zamanda farklı etnik, toplumsal ve kültürel alışkanlıklara, yaşam tarzına ve sosyal profile sahip, çevresel algıları değişkenlik gösteren insanların birlikte yaşamak durumunda kaldığı karmaşık yapılı mekânlardır. Böylesi bir büyüklük, yoğun yapılaşma ve kentsel hareketlilik kentsel çevre üzerinde de ciddi bir baskı oluşturmakta ve kentler çoğu zaman çevresel bozulma ve kirlenmenin de odağı haline gelen bir anlamda risk mekanlarına dönüşmektedir. Kent ekosistemlerinin tarihsel ve hiyerarşik yapısını çözümlemede mevcut yaklaşımların yetersiz olması nedeniyle, günümüzün hızla değişen kentsel büyüme modelleri ve sonuçlarının değerlendirilmesine, modern kent coğrafyası yaklaşımı ile yeni sorular ekleyerek, konunun çevresel ve sosyal boyutunun kentlerin yaşanabilirliği ve sürdürülebilirliği açısından yeniden değerlendirilmesi gereklidir. Kentin ortaya çıkışı, gelişmesi ve kentsel bir kimlik kazanması; bir yandan yerleşimlerin yerel ve bölgesel koşulları ile birlikte topografya, iklim, toprak, bitki örtüsü ve su kaynakları gibi doğal çevre bileşenlerine, öte yandan kentte yaşayan nüfusun demografik ve kurumsal yapısına, yani kültürel gelişmişlik düzeyine ilişkin bazı özellikler göstermesine bağlıdır. Yerleşimlerin ana karakter ve niteliklerini belirleyen temel etmenlerden biri de yerleşimin kurulduğu alanın doğal nitelikleri olmuştur. Yani kentin makro mekân biçiminin belirleyicisi insan yapısı, çevre doğal çevre ilişkisi, doğal kaynaklar, doğal ulaşım yolları, topografik veriler ve iklim koşulları olmuştur.

Kentsel Çevreler ve Estetik: Çevreyi yalnızca doğa olarak anlamak, onu dışlamak ve insan ile ilişkisini önemsememek olur. Çevre, insanın bireysel ve sosyal olarak kurduğu fiziksel ilişkilerin tüm alanını kapsamaktadır. Çevre ile ilgili estetik ise, bu ilişkileri biçimlendiren duyumlar işleyişi ve bunların algıya dönüştüğü zaman ürettiği değerler sistemidir. Estetik güzelin ve güzel sanatların yapısını inceleyen bir felsefe dalıdır. Kentsel çevrelerdeki ögelerin yüzeylerini oluşturan çizgiler, yüzeylerin malzeme, renk, doku özellikleri ile yapıların cephe oranları, açıklıkların niteliği, cephe süslemeleri de kentsel çevre kalitesinin belirlenmesinde önemli unsurlardır. Kentsel çevreler ele alınırken içinde barındırdığı ögelerin olduğu gibi korunması ve değişiminin sorgulanması önemli olup, çevre biçimlendirilirken mevcut doğal ve kültürel değerlerin korunması, değerlendirilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması birincil koşul olmalıdır..

Kentsel Yaşam Kalitesi Bileşenleri Arasında Yeşil Alanlar ve Parklar : Kentsel yaşam kalitesi fiziksel çevre, sosyal çevre ve ekonomik çevre kalitesine yönelik bileşenlerden oluşmaktadır. Ekonomik çevre kalitesi yaşam maliyeti ve alım gücü gibi özellikler ile tanımlanırken; sosyal çevre kalitesi yaşam biçimi, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim, örgütlülük ve gönüllülük esasına dayalı toplumsal faaliyetler, güvenlik, bir yerde topluma ait olma duygusu, kimlik, yerellik vb. özellikler ile tanımlanabilir. Fiziksel çevre kalitesi ise açık ve yeşil alan varlığı, ulaşım ağı, ulaşım türü, toplu taşıma, altyapı ve belediye hizmetleri, iletişim, sosyo kültürel aktiviteler, doğal ve tarihi değerlerin korunması, konut ve yaşam çevresinin planlı olması, konut tipi ve kalitesi, çalışma alanlarının çevresel etkilerinin azaltılması, rekreasyon alanlarının varlığı gibi özellikler ile tanımlanabilir. Açık ve yeşil alanlar, doğal yaşamla ilişkilendirilmesine rağmen, aynı zamanda sosyal ve ekonomik değeri olan mekânların da yaratılmasını sağlamaktadır. Kentsel park kavramı ve tasarımı, doğa ve kültür kavramlarının tasarım araçlarıyla bir araya getirilmesidir. Parklar yeşil-doğal alanlardır ve doğanın bir parçası olarak gerçekleştirilmelidirler. Yeşil alanların tipleri, içerikleri, yeşil alanda yer alan eylem biçimleri ve büyüklükleri, hizmet edilen nüfus büyüklüğüne, yerleşimin fiziki özelliklerine ve doğal özelliklerine göre değişmektedir. Bununla beraber park alanları için gerekli standartları belirleyen etmenler, nüfus, kentin boyutu, coğrafi konumu, iklimi, kullanım mesafesi ve yoğunluğu ile açıklanabilir.

İnsan Çevre Etkileşimi

Farklı bölgelerde yaşayan insanların, beslenme, giyinme ve barınma gibi temel yaşam etkinliklerinin birbirine göre farklılık göstermesi, yaşanılan doğal çevrenin farklı olmasıyla açıklanabilir. İnsanların gerçekleştirdiği faaliyetlerin coğrafi çevre üzerindeki etkileri, iklim ve toprak özellikleri göz önünde bulundurularak yüzey şekilleri üzerinde, doğal bitki örtüsü üzerinde, sular üzerinde, hayvan ve bitki türlerinin dağılışı üzerinde, iklim değişikliği üzerinde, madenler üzerinde ve toprak üzerinde olacak şekilde ele alınabilir. İnsanlar tarafından yapılan barajlar, yapay göller etraflarındaki iklim üzerinde de değişikliğe yol açabilmektedir.

Çevre Psikolojisi: Çevre psikolojisi, işlevsel anlayıştan ortamın anlamını inceleyen fenomenolojik tekniklere kadar farklı, birbirini tamamlayan bakış açılarını barındırır. Çevre psikolojisinde uyum, fırsatlar ve sosyo kültürel olmak üzere üç ana paradigmadan bahsedilmektedir. Çevre psikolojisinde, en temel düzeyde algı, biliş, bireyin çevresi ile deneyimini süzgeçten geçirip yapılandıran kişilik süreçleri en temel inceleme düzeyleridir. İkinci olarak kişisel alanın sosyal yönetimi, kişiler arası mesafe, alan koruma, kalabalık, gizlilik konularının incelenmesini içeren psikolojik süreç gelir. Üçüncü olarak gündelik yaşamda, işte, öğrenirken, evde, toplumda ve doğayla ilişkilerimizdeki basit ancak karmaşık davranışlarımızın görünümüne ilişkin olarak fiziksel ortamlarla ilgilenen yer konum süreci gelir.

Çevre Etiği: Çevre etiği insanların doğa ve doğa unsurları ile olan ilişkilerinde ve çevreyle ilgili verilmesi gereken kararlarda, etkili olabilecek her türlü tutum ve davranışların üzerinde duran teorik bir disiplin olarak tanımlanabilmektedir.

Çevre Eğitimi: . Çevre eğitimi, bir yandan ekolojik bilgileri aktarırken diğer yandan da bireylerde çevreye yönelik tutumlarının gelişmesini ve bu tutumların içselleştirilerek davranışa dönüşmesini sağlar. Çevre eğitimi, kişilerin bilissel, duyussal ve psiko motor öğrenme alanlarına da hitap eder.

Çevre Sorunları

Çevre Özelliklerine Göre Çevre Kirliliği:

  • Fiziksel Kirlenme Çevreyi meydana getiren toprak, su ve havanın fiziksel özelliklerinin tamamının veya bir kısmı- nın insan, hayvan ve bitki sağlığını tehdit edecek ve olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulması ve değişmesi olayıdır.
  • Kimyasal Kirlenme Doğal çevreyi oluşturan toprak, su ve havanın kimyasal özelliklerinin canlıların hayati faaliyetlerini ve aktivitelerini olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulmasıdır.
  • Biyolojik Kirlenme Doğal ortamı oluşturan toprak, hava ve suyun çeşitli patojen mikroorganizmalarla kirlenmesi ve dolayısıyla mikrobiyolojik yapının bozulması mikrobiyal kirlenmeyi, aynı ortamların mikroorganizmalarla kirlenmesi ise biyolojik kirlenmeyi tanımlar.

Çevre Unsurlarına Göre Çevre Kirliliği Çeşitleri:

  • Hava Kirliliği Havanın fiziksel, biyolojik ve kimyasal özelliğinin çeşitli etkenlerle canlı yaşamını tehdit edecek şekilde değişikliğe uğramasıdır.
  • Su Kirliliği Akarsu, göl ve denizler gibi çeşitli su ortamlarının ve ayrıca içme sularının farklı etkenlerle, insan başta olmak üzere diğer canlıların yaşamını olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulması sonucu su kirliliği oluşur.
  • Toprak Kirliliği Toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik dengesinin çeşitli kirletici unsurlarla bozulması olayına toprak kirliliği adı verilmektedir.
  • Gıda Kirliliği İnsanlar ve hayvanlar tarafından tüketilen bitkisel ve hayvansal kökenli doğal ve yapay gıdaların, canlı hayatına zarar verecek derecede fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak kirlenmesidir.
  • Gürültü Kirliliği Gürültüyü, insanı rahatsız edici duygular uyandıran, hoş olmayan ve insan organizmasında fizyolojik ve psikolojik etkilerle hasar yapabilen, kısaca beğenilmeyen ve istenmeyen sesler topluluğu olarak da tanımlamak mümkündür.
  • Radyoaktif Kirlilik Herhangi bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı proton sayısından fazla ise çekirdekte kararsızlık oluşur ve fazla nötronlar parçalanır. Bu parçalanma sırasında ortaya alfa, beta, gama adı verilen ve çıplak gözle görülmeyen radyasyon olarak adlandırılan ışınlar çıkar. Günümüzde doğal olarak ya da teknolojik gelişmeler sonucu üretilen bir çok cihaz da radyasyon yaymaktadır.
  • Elektromanyetik Kirlilik Son zamanlarda toplumun her kesimi tarafından ilgiyle takip edilen bir kirlilik türü de elektromanyetik kirliliktir. Gündelik yaşantımızda da sık sık karşılaştığımız bilgisayarların radyo yayınlarını bozması veya cep telefonlarının ve uçakların elektronik sistemlerini ve araçların ABS sistemlerini etkilemesi gibi benzer olaylar elektromanyetik girişim ve elektromanyetik etkileşim olaylarından sadece birkaçıdır.

Kaynaklarına Göre Çevre Kirliliği: Çevre kirliliğine ve yol açtıkları olumsuz etkiler göre temel kirletici kaynaklar endüstriyel, kentsel ve tarımsal olmak üzere üçe ayrılır. Endüstriyel kaynaklı çevre kirliliği daha çok hava, su ve toprak üzerinde etili olmaktadır. Tarımsal kaynaklı çevre kirliliği ise tarımsal mücadele ilaçları, gübreler, sulama ve bitkisel hormon kullanımı, toprak işleme ve erozyon, bitki artıklarının yakılması vb. tarımsal uygulamalardan kaynaklanan sorunları kapsamaktadır. Kent kaynaklı sorunlardan gürültü sorunu ve arazilerin yanlış amaçlı kullanımı aynı zamanda endüstriyel kaynaklı sorunlar grubuna da girmektedir.

Çevre Sorunlarının Önlenmesi

Çevre Sorunlarının Önlenmesi için Yapılanlar :

Birleşmiş Milletler Çevre Sözleşmesi’ne taraf olan Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri, çevre kirliliğini önleme ve küresel barışa katkı sağlama amacıyla küresel gelişme yardımlarının yarısından fazlasını karşılamakla birlikte 1990 yılından bu yana bu yardımlar çevresel değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda Asya ve Latin Amerika’ya yapılan yardımların en az %10’unu çevre için harcama zorunluluğu getirilmiştir. 1982 yılından bu yana gelişmekte olan ülkelerde çevreyi koruma amacıyla sivil toplum örgütleriyle ilgili çeşitli projelere de destek verilmektedir. AB, 1998 yılının Nisan ayında tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınmayla mücadele için sera gazı emisyonlarının azaltılmasını amacını taşıyan Kyoto Protokolü’ne de imza atmıştır.

Türkiye’de devlet öncelikle kendi üretim alanlarında çevreyi korumaya yönelik tedbirler alarak özel sektöre de örnek teşkil etmiştir. Bu çerçevede çevre ve sağlık koruma, güvenlik standartları vb. genel kabul görmüş uluslararası teknik standartlar da Türk Standartlar Enstitüsü (TSE) tarafından kabul edilmiştir. Türkiye, uluslararası boyutta yaklaşık 50 anlaşma ve protokole imza atarak taraf olmuş ve 2 Haziran 2008 tarihli Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda alınan bir kararla Kyoto Protokolü’nü imzalamıştır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi