Osmanlı Türkçesine Giriş 1 Dersi 5. Ünite Özet

Yazım

Osmanlı Türkçesi Yazımının Başlıca Özellikleri

Arapça ve Farsça kelimelerin yazılışlarının değiştirilmeden, olduğu gibi aktarılması Osmanlı Türkçesi yazımının en mühim özelliğidir. Bu mesele kural olmanın yanında belli bir anlayışı da göstermektedir. Bu anlayış bir bakıma eski yazımın önceliğidir ve doğru yazmak, her şeyden önce dile girmiş yabancı unsurları kendilerine özgü biçimleri ve harfleriyle yazmak demektir. Fakat bu uygulama, söyleyişteki değişmelerin yazıyla aktarılması yolunu kapamıştır. Bundan dolayı, eğitim yoluyla, alıntı kelimeleri alındıkları dilleri konuşanlar gibi söyleme becerisini kazananlarda bir metni okurken farklı bir seslendirme dili yani okuma dili oluşmuştur. Bu özellikle şehirli okur-yazarların dilini büyük ölçüde etkilemiştir. Öte yandan Türkçe kelimelerin Arapça ve Farsça ’ya göre oldukça farklı ve zengin ünlülerini karşılamakta alfabe yeterli olmamış, buna bir de Türkçe kelimelerin yazımında kendi ünlülendirme sistemini yansıtacak kuralların bulunup uygulanamaması eklenmiştir.

Arapça ve Farsça Kelimelerin Yazımında Yapılan Değişiklikler

Arapça ve Farsça’dan alınan kelimelerin yazımlarının umumiyetle değiştirilmediğini belirtmiştik. Bu durum yazımın temel kuralıdır. Yazıda bazı işaretlerin düşürülmesi başta olmak üzere, biçimle ilgili değişiklikler de yapılmış, ayrıca ortak dile inen bir çok kelimenin Türkçe söylenişindeki farklılıklar da zaman zaman yazıya yansıtılmıştır. Başlıca değişiklikler şunlardır:

1.Kelimenin ana harfleri değiştirilmiştir.

Arapça Kelimelerde:

a. Yazıda benimsenmiş olanlar sayıca azdır:

سفره yerine صفره sofra قرمزى yerine قيرمزى kırmızı,

خليفه yerine قلفه kalfa gibi.

b. Belli metinlerde kalmış olanlar ya Evliya Çelebi’nin yaptığı gibi bir amaç uğruna bilerek yapılmış değiştirmelerdir, ya da birçok yazarın söyleyişi yazılışa yansıtabilmek arayışının sonuçlarıdır: هول yerine حول havl (can havliyle), زره yerine زرخ zırh, حلال yerine هلال helal, حكايه yerine هكايه hikaye gibi.

Farsça Kelimelerde:

Dilde geniş kullanım alanı bulmuş kimi Farsça kelimelerin yazılışlarında da değişiklikler yapılmış, bunlardan da yazımda benimsenenler olmuştur:

بت yerine پوت put, چادر yerine چادير çadır كير بار yerine بيكير beygir gibi.

Çoğu bugün de kullanılmakta olan yukarıdaki Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin hepsi söylenişlerindeki bir ya da birden çok değişikliği aksettirmek amacıyla öyle yazılmışlardır. Konuşma diline indiği ölçüde hemen hemen bütün alıntı kelimelere bu Türkçe seslendirme uygulanmıştır. Mesele, süreç içinde bu değişmelerin ortak yazıma yansıtılamamasıdır.

2. Ana harflerin değiştirilmesi yoluyla yapılan bu uygulama yanında bir de yalnızca biçimle ilgili, ama yazımda kural değeri kazanmış değiştirmelerden söz edilebilir. Bunların

başlıcaları da şunlardır:

a. Arapça’da kimi kelimelerin sonunda üstünlü okunan bir ünsüz harfinden sonraki ی ye uzunluk içindir. Buna “kısaltılmış elif” anlamında elif-i maksûre denir. Bunlar ا elif ile yazılmıştır:

معنی yerine معنا mana فتوى yerine فتوا fetva, مصطفی yerine مصطفا Mustafa gibi.

b. Arapça’da yalın kelimelerin sonlarındaki ünsüz harfler un katılarak okunur: kitabun “kitap”, babun “kapı” gibi. Buna tenvinli okuma denilir. Türkçe söyleyişte bu tenvinler düşürülmüştür: kitab (kitap), bab “kapı” gibi.

c. Tenvin işaretlerinden biri olan ve iki üstün denilen ـً an yazıda ء hemze ة , yuvarlak te ve ى ye dışındaki yerlerde ا elif üstüne konulur. Arapça’da tek başlarına zarf olarak kullanılan zaman ve yer gösteren isimler bu iki üstün ile yazılır ve okunur. Bunların çoğu dilimize alınmış olup bu yazılış ve okunuş özelliklerini korumuşlardır. Bazen, nisbeten, muvakkaten gibi.

d. Hemze ’nin yazılışı tek ve birden çok heceli kelimelerde bulunduğu yere ve ünlüsüne göre çeşitlilik gösterir:

• Kapalı tek heceli kelimede, hareke üstün ise, kürsü görevindeki elif üzerine konur:

يأس ye‘s gibi.

• Kapalı tek heceli kelimede hareke esre ise bitişen ve bitişmeyen harften sonra kürsüsü bir diştir:

بئر bi‘r , ذئب zi‘b gibi.

• Kapalı tek heceli kelimede hareke ötre ise kürsüsü و vav ’dır:

بؤس bu‘s , شٶم şu‘m gibi.

• Çift ünsüzle biten tek heceli kelimede hece harekesi ne olursa olsun son ses olarak Arapça’da bağımsız yazılır:

شئ şey‘ gibi.

• İkinci ve sonraki hecelerin başında, tıpkı kelime başında olduğu gibi, bir ünlü ses olarak okunur, yazıda düşürülmez:

متأثر muteessir gibi.

Hemze Osmanlı yazısında ayrıca uzunluk elifleri ( a ) önünde de düşürülür: علماء yerine علما gibi.

Hemze Türkçe kelimelerde kelime başındaki elif üzerine de konulmuştur:

أت et gibi.

Türkçe Kelime Kökleri ve Eklerinde Ünlüler ve Ünsüzlerin Yazılışı

  1. Ünlüler
    Günümüz yazısında Türkçe kelimelerdeki ünlüler söyleyişi oldukça eksiksiz bir biçimde aktarır, daima gösterilir: ak, ek, el, ır, il, ok, oc, un, un; bak, tek, kır, dil, yol, goz, kul, kul; ata, ote, arı, ceki, buru, boru; yatak, doşek, acık, ezik, bozuk, curuk, adım, ekim, kolu, kola, kolda, koldan, kolun, kolunun gibi.
    Osmanlı Türkçesi alfabesi ünlüleri kendi değerleriyle aktarabilmeye imkân vermemiştir. Eski yazımda ünlülerimizden iki geniş-düz ( a, e ), iki dar-düz ( ı, i ) ve dört yuvarlak ( o, o, u, u ) ünlü için dört işaretin kullanılması söz konusu olmuştur: Elif, vav, ye, he . Lakin ünlüleri karşılayan bu dört harf yazıda ünlüler için her zaman ve her yerde kullanılmamıştır.
    1. Kelime köklerinde : Kelime köklerinde ünlülerin yazılışı için şu yaygın ve gelenekleşmiş uygulamalardan söz edilebilir:
    a. Tek heceli kelime köklerinde ön sesteki bütün ünlüler harfle gösterilmiştir. Bunun klasik yazımımızda bir kural olduğu söylenebilir:
    اك ek , ال el , اير ır , ايل il , وق ا ok gibi.
    b. Tek heceli kelimelerde, iç seste e dışındaki bütün ünlüler harfle gösterilmiştir: دال dal, قير kır, ديل dil يول yol.
    c. İki ve üç heceli köklerde de hece ünlülerinin her biri çoklukla harfle gösterilmiştir:
    آياق ayak, قولاق kulak.
    d. Kimi tek ve iki hecelilerde ünlüler için harf kullanılmamıştır. Bunlar zamirler, sayı adları gibi çok kullanılan kelimelerdir: بن ben , سن sen بز , biz , سز siz , سكز sekiz, آلتمش altmış gibi.
    2. Eklerde. Türkçe’nin yapım ve çekim eklerinin çoğu ya ünsüz ve ünlü tek ses, ya da tek hece yapısındadır. Bütün eklerimiz isme gelen ekler ve fiile gelen ekler olarak iki ana bölükte toplanır. Her ek ayrıca yapım eki ve cekim eki oluşuna göre iki alt bölüğe ayrılır.
    Eklere dair değerlendirme ve örnekler için Bkz. Tablo 5.1-5.9.

    Tabloların sonunda yapılan değerlendirmelerin ortak sonucu şudur: Türkçe eklerin yazılışındaki tek şekilli yazma eğilimi, birçok ekte kurallı bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu uygulamanın, yazıda ortak hareket etme ve kolaylık olsun diye yapıldığı açıktır. Lakin, örneklerde görüldüğü üzere bu düşünceden dolayı eklerimizin çoğunu ünlülendirmek, dilimizin zengin ünlü sisteminin işleyişini göstermek mümkün olamamıştır. Bunun sonucu da, yazının okuyuşu yönetmesi ve yönlendirmesi olmuş, bundan okuma dili diye adlandırılan bozuk bir dil vücuda gelmiştir.
  2. Ünsüzler
    Türkçe kelimeleri yazmakta ünsüzler bakımından alfabenin önemli bir eksikliğinin bulunmadığı söylenebilir. Damak ünsüzlerimiz ve l dışında, kalın ve ince ünlülere göre çeşitlenmiş ünsüzlerimiz yoktur. Arapça’da ünlüleri ünsüzler yönetirken Türkçe’de ünsüzleri yöneten ünlülerdir; bu yüzden Türkçe’de Arapça’daki gibi kalın ünsüz harfleri ( ص ظ , ط , ض ) bulunmaz. Arap asıllı Osmanlı Türkçesi alfabesinin Türkçe’nin ünsüz seslerini karşılama açısından başlıca eksiği bir damak sesi olan genizsi n ile, kalın ve ince türleri bulunan l için ayırıcı işaretlerin bulunmamasıdır. Öte yandan ق kaf ve ك kef harflerinin karşıladığı patlamalı-tonsuz iki damak ünsüzünün patlamalı-tonlu türleri için kullanılmış olan غ gayın ve ك gef harfleriyle bu ünsüzlerin değişen değerleri yansıtılamamıştır; bu da bir eksiklik sayılmalıdır.
    Genizsi n: Türkçe'ye özgü bir sestir. Bu ses bugün ortak söyleyişte, diş sesi olan n ’ye dönmüştür. Osmanlı Türkçesi döneminde de n ’ye döndüğünü biliyoruz. Bugün yalnızca kimi yöre ağızlarında yaşamaktadır. Bu sesi yazıda göstermek için eski dönemden beri ك kef harfi kullanılmış, buna da sağır kef ya da kâf-i nûnî (nun kefi) denmiştir: اكلمق , بوكامق, صوك, يالك, يكى .
    Yeni harflerin kabulüne kadar bir yazım kalıntısı olarak eski ك kef ’li yazılışlar devam ettirilmiştir. Bu kelimelerden kimilerinin dönem içinde ن nun ile yazıldıkları da görülür: كالمق بو yerine نالمق بو bunalmak , يالك , yerine يالن yalın gibi. Bu yazılışlar da seste meydana gelen değişmeyi yazı ile aktaran örneklerdir. Aynı harfin g , ( ğ ) sesi için de kullanılması yüzünden, ayırıcı bir işaret olmak üzere, önceki dönemde üzerine üç nokta konmuş, ancak bu üc noktalı kef ( ڭ , ڭ ) Osmanlı Türkçesi yazımında kullanılmamıştır.
    İki Türlü l: Türkçe’de aslında iki türlü l vardır. Bugünkü alfabemizde ayırıcı bir işaret bulunmaz, ses kalın ve ince ünlülerle birlikte söylenirken iki ayrı niteliğe bürünmüş olur. Örnek olarak almak ’taki l ile bilmek ’teki l aynı nitelikte sesler değildir. Bunlardan ilki dilin ön kısmının çukurlaştırılması, arka kısmının ise geriye, damak eteğine doğru itilmesiyle avurttan daha çok havanın geçmesi sağlanarak çıkarılan bir sestir. Buna cukur l , ya da kalın l denir. İkincisi dil ucu ön dişlere dokunurken havanın dilin iki yanından avurtlara çarparak salınmasıyla çıkarılır. Buna da düz l ya da ince l denir. Arapçanın l ’si incedir; ancak bu l , Allah kelimesinde, önceki harekenin ( unlunun ) a ve u olması durumunda kalın okunur: vallahi , nasrullah gibi. Kalın ünsüz harflerinden sonra uzun ünlüyle birlikte kalın okunması da yanlış sayılmaz; örnek olarak صلات salat طلاق , talak kelimelerindeki l ’ler kalın da okunabilir. Bunun dışında her yerde ince l olarak söylenen bu sesin Türkçe’ye girmiş olan kelimelerdeki söylenişini yazıya aktarmak, bugünkü yazımımızın da çözüm bulamadığı bir meseledir. Uzun ünlüden önceki l ’nin inceliği ünlü üzerine konan şapka işaretiyle belirtilir ( mesela gibi); ama işaretsiz yazıldığında, ya da başka durumlarda farklı okunuşlara yol açar: halbuki ile kaldı ki farklı iki l ile söylenir, ama halbuki ’nin çoğu kez kaldı ki gibi söylendiği duyulur. Osmanlı Türkçesi alfabesinde bu iki ayrı ses için ayrı işaretlerin bulunmamış olması, bu seslerin Arapça ve Farsça’dan alınmış kelimelerin söylenişinde uğradığı değişmeleri izlememize yol vermez. Örnek olarak aslı ince l ile lala olan kelimenin ne zamandan beri kalın l ile lala biçiminde söylendiğini bilemiyoruz. Türkçenin seslerini ayrıntılı olarak değerlendirmiş olan Meninski gibi Avrupalı gramerciler bu iki türlü sesi ayırmışlar, kalını için üzeri çizgili bir l ( ł ) kullanmışlardır: ałmak , yałak , boł , catłamak gibi.
    İki Damak Ünsüzü İçin Kullanılan Harfler: غ ve ك. Bu harflerin karşıladığı sesler Türkçenin patlamalı-tonlu iki damak ünsüzüdür. Bunlar Türkçe kelimelerde iç ses olarak l , m , n , r , v , y ünsüzlerinden sonra patlamalı (süreksiz) nitelikleriyle gelebilirler: bulgur , gölge , damga , yangın , engin , karga , burgu , gergin , savcı , sevgi , yaygı , toygar gibi. غ ile karşılanan art damaklı ünsüzümüz, yansılamalar ile kimi ekler hariç, Türkçe kelimelerde başta bulunmaz. Alıntı kelimelerde boğazlı bir nitelikle, ğ gibi yumuşak (sızmalı ya da sürekli) söylenirler: galip , galiba , gani , gayret kelimelerinde söylenişteki g böyledir. ك ile karşılanan ön damaklı ünsüzümüz ise patlamalı (süreksiz) niteliğiyle Türkçe’de kelime başında bulunabilir: gece , gelmek , görmek , geçmek , gerçek , gölge gibi.
    Bu iki ünsüzümüz hece sonunda kaldığında sızmalı (sürekli) bir nitelik kazanır: bağ, dağ, sağ, beğ, tuğ, değmek, değnek, eğmek, eğlenmek gibi. Arap harfli yazımda bu söyleyiş değeri yazıya aktarılamamıştır. Diğer yandan aynı iki ünsüz özellikle iki ünlü arasında kaldığında söyleyişte eriyip yok olur ve bir ünlü çatışmasına yol açar: baır ( bağır ), saır ( sağır ), deil ( değil ), kızcaız ( kızcağız ) gibi. Avrupalı gramercilerin kaydettikleri söyleyişteki bu nitelik değişmesi de yazıya aktarılmamıştır. Bugünkü yazımımızda çoğu yumuşak g ( ğ ) denilen harfle, bir bölüğü de y ile yazılan kelimelerde bu seslerin dayandıkları ses, yani g , eski yazımda hep ك kef ile karşılanmıştır. Viguier’in (1790) y ile aktardığı g ile yazılan bu kelimeler tablo 5.10’da gösterilmiştir. Bu kelimeler söyleyişte süreklileşip y ’leşmiş ve eski okuma dilinde hep g olarak söylenmiştir:
    beg, eger, egri, begenmek, ege, eglenmek, bögü, ögle gibi.
    Ek Ünsüzü C/Ç Ve D/T İçin Kullanılan İki Harf: ج ve د Türkçe’nin ünsüzlerinin yazımda gösterilmesi bakımından bir başka önemli mesele, söyleyişte ünsüz uyumuna göre c/c ve d/t olarak değişen eklerin yalnızca ج cim ve د dal ile, tek biçimli yazılmış olmasıdır: در , دن , ده , دقجه , جه gibi. Bu yazılış okuma dili yoluyla kültürlü şehirlilerin diline bozuk söyleyiş olarak geçmiştir. Bugün özellikle ses sanatçılarının güfteleri seslendirirken bu okuma söyleyişini sürdürmeleri, yazıdan kaynaklanan bozukluğu göstermek bakımından ilgi çekicidir: ağladıkca, esdikce, etmekde, felekden, çekdiğim gibi.
  3. Yazının Gelişme Sürecinde Görülen Değişmeler
    Evvelce verilen tablolarda görüldüğü üzere, eklerin birçoğu için tek değil, farklı yazılışlar olmuştur. Bu farklılaşma kullanıldıkları devirlere göre şekillenmiştir. Eskiden olan tek biçimli yazılışlar yanında ses değişmelerine bağlı olarak yeni biçimler ortaya çıkmış, bunlar bir süre öncekiyle birlikte, yan yana kullanılmış, sonraları yeni biçimler tek biçim olarak yaygınlaşmıştır. Osmanlı Türkçesi yazımının zaman içinde izlenen en kararsız ve değişken yanı eklerde görülen bu çeşitlenmedir.

Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v