Türkiye´de Demokrasi Ve Parlemento Tarihi Dersi 1. Ünite Özet

Demokrasi: Anlamı, Tarihsel Gelişimi Ve Uygulanma Biçimleri

Demokrasi: Anlamı ve Tarihsel Gelişimi

İnsanları diğer canlı türlerinden ayıran en önemli özellik aklını ve dilini kullanarak toplu halde yaşamalarıdır. Bunu “aile” ile başlatmışlar, “kabile” yaşantısıyla sürdürmüşler ve en son olarak da devlet haline gelmişlerdir. Bir toplumun devlet haline gelebilmesi için üç unsuru gerçekleştirmesi gerekir. Sınırları belirlenmiş bir alan, bu alan üzerinde birlikte yaşamayı benimsemiş bir halk ve bu alandaki insanları yönetecek, savunacak, onların güvenliğini sağlayacak, birlikte yaşamanın kurallarını koyacak, kendine denk bir güç tanımayacak, emretme yetkisine sahip üstün güç yani egemenlik. Egemenliğe sahip olmayan toplumların devletliğinden söz edilemez. Devletlerin yönetim biçimleri irdelenirken hep egemenliğe bakılır. Egemenlik tek kişinin elinde ise bu toplumlarda Monarşi vardır. Egemenlik bir azınlık grubun elinde ise buralarda Oligarşi vardır. Egemenlik halka ait ise buralarda da Demokrasi vardır. Demokrasi kavramı; MÖ 5. yüzyılda Yunan tarihçisi Herodot tarafından kullanılmıştır. İnsanoğlu hep daha iyi yönetimin arayışı içinde olmuştur. Kendine en yaraşır yönetim biçiminin demokrasi olduğunda uzlaşmıştır. Demokrasi; Yunanca Demos (halk) ile Kratos (iktidar) sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşmuş bir kavramdır. Halkın iktidarı, halkın hâkimiyeti anlamına gelmektedir. Demokrasi aynı zamanda bir özgürlük rejimidir.

Doğrudan Demokrasi

Doğrudan demokrasi, yönetime katılma hakkına sahip yurttaşların bir meydanda toplanarak sorunları görüşmesi ve oylarını vermesi esasına dayanır. Yurttaş olma özelliğine sahip insanlar belirli yerde toplanarak yasama görevine doğrudan katılıyorlardı. Yürütme görevini ise kendi aralarından belirledikleri bir grup insan yapıyordu.

a. Yasama Meclisi: Atina’da yetişkin her erkek Halk Meclisinin (Ekklesia) üyesi idi. Bunların sayısı da 30 ile 40 bin arasındaydı. Meclisin gündemini Beş Yüzler Konseyi adı verilen yürütme organı yapardı. Yöneticileri seçmek, dış politikayı belirlemeye yönelik kararlar almak kimi siyasal davalara bakmak meclisin görevleri arasındaydı.
b. Yürütme: Beş Yüzler Konseyi Atina’yı oluşturan 10 kabile ve 139 yerel birimi temsil edecek şekilde yapılandırılmıştı. Her kabileden kura ile seçilen 50 kişi bir yıllığına Beş Yüzler Konseyi’nde kabilesini temsil ediyordu. Konsey üyelerine toplantı başına para ödenirdi. Konsey haftanın her günü toplanırdı.
c. Yargı: Atina’da yargı işlevi yurttaşlarca seçilen jüri üyelerince yerine getirilirdi. Jüri üyeleri her yılın başında kura ile belirlenirdi. Her kabileden eşit jüri üyesi alınırdı. Jüri üyesi olabilmek için; yurttaş haklarına sahip olmak, mali sorumluluklarını yerine getirmiş bulunmak ve 30 yaşından büyük olmak gerekiyordu.

Yarı Doğrudan Demokrasi

Bu tip demokrasiler, doğrudan demokrasi ile temsili demokrasi arasında bir modeldir. Her iki tipin özelliklerini de içerir. Özgür, adil ve düzenli seçimler temel unsurdur. Halk kendilerini temsil edeceklere yetki vermektedir. Ancak kimi zaman yurttaşlar söz söyleme, karar verme yetkisini temsilcileri yerine kendisi kullanmaktadır. Bunu da “Halk Oylaması (Referandum)”, “Halk Vetosu” ve “Halk Girişimi” gibi çeşitli adlar altında yapmaktadır.

Temsili Demokrasi

Devletler giderek büyüdü ve merkezi güç arttı. Yöneticilerin artan gücünü sınırlamak üzere yönetim modelleri arayışı başladı. Düşünürler, rızaya dayalı yönetim modelleri önerdiler. Bu da temsili demokrasiyi doğurdu. Rızaya dayalı yönetim; egemenliği ulus ya da halk adına kullanacak kişilerin serbest, düzgün, adil bir seçimle belirlenmesine dayanmaktadır. Seçim bu sistemin ana unsuru olduğu için seçim işlemine büyük önem verilir. Temsili demokrasi iki şekilde uygulanmaktadır. Bunun birinci ve yaygın olan şekline göre seçmenler yasama organının üyelerini seçerek yürütme organını kendi içinden çıkarır ve yürütmeyi ya doğrudan ya da dolaylı olarak denetler. İkinci şekle göre ise seçmenler sadece yasama organı üyelerini değil aynı zamanda yürütmenin başı olan devlet başkanını da seçer.

Klasik Demokrasinin Ana Unsurları

Yetkilerin Sınırlandırılması

Demokrasi devleti yönetecek kişilerin sınırsız yetkilerinin sınırlandırılmasını öngörür. Sınırsız yetkiyle donatılmış yöneticilerin olduğu yerde demokrasiden söz edilemez. Yetkiler genellikle anayasa dediğimiz pozitif hukuk metinlerinde belirlenmiştir.

Temel Hak ve Özgürlüklerin Güvence Altına Alınması

Demokrasi özgürlük rejimidir. Demokrasiyi diğer sistemlerinden ayıran en temel unsur özgürlüklere verdiği değerdir. Klasik demokrasideki özgürlük yaklaşımı bireyseldir. Temel hak ve özgürlüklere verilen değer toplumların gelişmesine, olgunlaşmasına paralellik gösterir. Demokrasilerde sınırsız özgürlük yoktur. Özgürlüklerin sınırlarını yasalar belirler. Temel hak ve özgürlüklerin sınırları başta anayasa olmak üzere temel pozitif hukuk metinlerinde belirlenmiştir.

Eşitliğin Sağlanması

Klasik demokrasinin ana dayanaklarından biri de eşitliktir. Ancak bu, yasalar karşısında bir eşitliktir. Dil, din, renk, köken, cinsiyet, ekonomik güç, eğitim düzeyi vs bakılmadan tüm insanların eşit sayılmasıdır. Seçim, klasik demokrasinin temel dayanağıdır. Halk, iradesini seçim sandıklarında gösterir. Bu nedenle seçme hakkı, seçim özgürlüğü ve seçimin düzgün yapılması klasik demokrasinin önemli göstergeleridir. Demokrasilerde seçim vazgeçilmez ana unsur olduğuna göre bunun derecelendirilmesi de önemlidir. Tarihsel gelişime baktığımızda tek dereceli ve iki dereceli seçim sistemleriyle karşılaşmaktayız. Tek dereceli seçim sistemi; seçme hakkına sahip kişilerin sandık başına giderek adaylara doğrudan doğruya oy vermesini öngörmektedir. İki dereceli seçim sisteminde ise seçme hakkına sahip kişilerin kendilerini temsil etmek üzere milletvekillerini seçecek olanları seçmesidir ki bunlara ikinci seçmen denir.

Muhalefet

Demokrasi tek bir ideolojiye dayanan bir sistem değildir. Demokraside çoğulculuk esastır. Demokraside iktidar ve muhalefet ayrımı en açık bir şekilde kendini gösterir. Siyasal iktidar; kendisinin eleştirilmesine, kendisine alternatif olacak siyasal örgütlerin oluşmasına ve kendisiyle yarışmasına izin vermek zorundadır.

Çoğunluğun Yönetme Hakkı

Demokrasi halkoyuna dayandığına göre ülkeyi halkın seçtiği siyasal gücün yönetmesi gerekir. Bu siyasal gücü de siyasal partiler temsil ederler. Çoğunluğu sağlayanların azınlığın haklarına saygı göstermesi, onu koruması da zorunludur. Zira çoğunluk değişkendir. Bir seçimde çoğunluğu sağlayanlar, ilerdeki seçimde azınlık olabilirler. Bunların yanında hukuk devletinin, güçler ayrılığının, laikliğin de demokrasinin dayanaklarından olduğunu unutmamak gerekir.

Klasik Demokrasinin Uygulanma Biçimleri

  • Parlamenter Sistem,
  • Başkanlık Sistemi,
  • Meclis Hükümeti Sistemi

olmak üzere üç şekilde uygulanmıştır.

Parlamenter Sistemin Özellikleri

Parlamenter sistemin belirgin özelliği ulusal iradenin temsil edildiği yer olan ve seçimle oluşan parlamentoya karşı yürütme gücünü oluşturan hükümetin sorumlu olmasıdır. Ayrıca yasama ve yürütme güçleri arasında uyumlu esnek bir güç dağılımının bulunmasıdır. Bu sistemde yürütme iki başlıdır. Devlet başkanı devletin birliğini simgeler, o nedenle de uzlaştırıcı ve yönlendiricidir. Devlet başkanının, hükümetin yaptıklarından dolayı siyasal sorumluluğu yoktur. Parlamenter sistemde hükümet meclise karşı sorumludur. Bu sorumluluk siyasal sorumluluktur. Parlamentonun güvenini yitiren hükümet görevini bırakmak zorundadır. Parlamenter sistem tek meclisli olabileceği gibi birden çok meclisli de olabilir.

Başkanlık Sisteminin Özellikleri

Başkanlık sistemi katı bir güçler ayrılığına dayanır. Yasama Gücü; halkoyu ile belirlenen Senato ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan iki meclisli bir Kongre’nin elindedir. Yürütme Gücü ise yine halkoyu ile seçilen başkan tarafından yerine getirilir. Başkan; hem devlet başkanı hem hükümet başkanıdır.

Meclis Hükümeti Sisteminin Özellikleri

Demokrasinin uygulanma biçimlerinden biri de Meclis Hükümeti Sistemi’dir. Bu sistemde yasama ve yürütme güçleri birleştirilmiştir. Meclis Hükümeti Sistemi’nde tüm yetki mecliste toplanmıştır. Hükümet üyeleri tek tek meclisçe seçilir ve tek tek ya da toplu olarak meclise karşı sorumludur. Bu nedenle meclis istediği zaman hükümet üyelerinden birini ya da tümünü görevden alabilir. Başbakan yoktur. Meclis, hükümetin aldığı kararların uygulanmasını durdurabilir, değiştirebilir. Bu nedenle hükümet Meclisin çizdiği sınırlar içinde hareket etmek zorundadır. Yürütme ile yasama arasında görüş farklılığı oluştuğunda, yürütme yasamaya uymak zorundadır. Yasama hükümeti düşürebilir, ama hükümet meclisi feshedemez. Devlet başkanlığı yoktur. Meclisçe seçilen bir kişi bu görevi yerine getirir. Meclis sürekli çalışma halindedir.

Uzlaşmacı Yolla Parlamentonun Oluşması ve Demokrasinin Kurulması: İngiltere Örneği

Britanya Adası’nda 11. yüzyıla gelinceye değin güçlü yönetimler oluşturulamamıştır. Feodal sistem burada da egemen olmuştur. Ancak Normanların burayı işgal etmesinden sonra güçlü bir siyasal yapı ortaya çıkmaya başlamıştır. Kral William geleneksel feodal düzeni benimsemiş, onu kendine özgü eklemelerle sürdürmeyi uygun bulmuş, hatta kendisini geleneksel meclis olan Witan Meclisi’ne kral olarak onaylatmıştır. William işgal sonrası ele geçirdiği toprakları kendi baronları, şövalyeleri arasında paylaştırarak yeni bir feodal sistem oluşturmuştur. Feodal beylerle kral arasında bir denge kurulmuştur. Bu denge, 13. yüzyılın ilk yarısında bozulmuştur. Papalık ile anlaşmazlığa düşen ve Fransa ile giriştiği savaşı kaybeden kral, güç kaybetmiştir. Bunu fırsat bilen feodal beyler 63 maddeden oluşan ve tarihe Magna Carta olarak geçen belgeyi krala kabul ettirerek, belgenin uygulanmasını istemişlerdir.

Parlamentonun Ortaya Çıkması

İngiltere’de Kraliyet Meclisi (Magnum Concilium) Feodal beylerin ve kilise mensuplarının temsilcilerinden oluşuyordu. Bu meclis 1265’ten sonra parlamento (parliament) olarak anılmaya başlandı. 1295’te İngiltere’de 400 kişiden oluşan bir parlamento ortaya çıktı. Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası adı altında toplandılar. Kral, Lordlar Kamarası’nın toplantılarına başkanlık ederdi. Avam Kamarası’nın başkanı her yıl yeniden meclisçe seçilir ve bu meclisin aldığı kararlar başkan aracılığıyla krala sunulurdu. Bu durum 17. yüzyılın sonuna kadar sürdü. 18. yüzyılda artık temsilcilerin seçildikleri bölgenin değil tüm ülkenin temsilcileri olduğu anlayışı yerleşmeye başladı.

Temel Hakların Yasal Temellere Oturtulması

a-Haklar Dilekçesi (Petition of Rights): I. James’in ölümü üzerine tahta çıkan I. Charles da oluşmuş bulunan kuralları hiçe saydı. Parlamentonun onayı olmadan vergi koymak istemesi bu kez parlamentonun tepkisine yol açtı. Kral parlamento ile anlaşmak zorunda kaldı ve 1628’de Haklar Dilekçesi (Petition of Rights) olarak tarihe geçen belgeyi kabul etti. Haklar Dilekçesi, Magna Carta ile verilen hakların bir tekrarından başka bir şey değildi. Ne var ki Kral ile anlaşma uzun sürmedi. Kral, kimi parlamento üyelerini tutukladı. Parlamentoyu feshetti (1629). Yasal dayanağı olmadan vergi koydu. Adeta halkın iktidara karşı nefretini körükledi. Ama 1640’ta yeniden parlamentoyu toplamak zorunda kaldı.
b- Büyük Uyarı: Avam Kamarası parlamentonun kapatılmasına karşı çıkmıştı. Parlamento 1640’ta yeniden toplandığında Avam Kamarası kralın yetkilerini nasıl kötüye kullandığını belirten bir liste yayınladı ve krala uyarıda bulunma kararı aldı. Bu parlamento 1653 yılına kadar çalışmalarını sürdürdü. 1649’dan 1658’e dek İngiltere’de yönetim Cromwel’in eline geçti. O da orduya dayanan bir diktatörlük kurdu. Yasama yetkisi Avam Kamarası’na, yürütme yetkisi ise bir kurula verildi. Böylece İngiltere’de güçler ayrılığı ilkesinin uygulanmasına geçildi. Bir anayasa hazırlandı. Cromwel 1658’de ölünce, oğlu kurulu sistemi sürdüremedi ve iç savaş çıktı. 1660’da İngiltere’de yeniden krallığa dönüldü.
c- Kişi Dokunulmazlığının Güvence Altına Alınması (Habeas Corpus Act): II. Charles, kişi güvenliğini kapsayan belgeyi imzaladı (1679). Bu belgeye göre;

  • Yargıç kararı olmadan kişiler tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, öldürülmeyecekti.
  • Suç işleyenler kısa sürede yargıç karşısına çıkarılacaktı.
  • Suçlular, işledikleri suça göre tutuksuz yargılanabilecek ya da kefaletle serbest bırakılabilecekti.

d- Haklar Beyannamesi (Bill of Rights): Parlamento 1689’da Haklar Beyannamesi’ni kral William d’Oranges’a imzalattı. Böylece ilahi hukuktan beslenen mutlak iktidar yerini, millet iradesinden alan yeni bir anlayışa bıraktı. Haklar Beyannamesi’ne göre; yasa yapma, vergi koyma yetkisi parlamentoda olacak, kanunsuz vergi alınmayacak, Parlamento üyeleri serbest seçimle seçilecek, Parlamentoda tartışma özgürlüğü olacak burada yapılan konuşmalardan dolayı soruşturma açılmayacak, Parlamento sürekli olacak, ceza, suçun ağırlığına göre olacak, kişiler krala dilekçe verebilecek, kral barış ortamında parlamentonun onayını almadan asker bulunduramayacak, yurttaşlar silah altına alınamayacaktı.

İngiltere’de Siyasal Demokrasiye Geçiş

İngiltere’de parlamentonun yasa yapma yetkisine sahip olması, parlamentonun hükümeti denetleyebilmesi, hükümeti güvensizlik oyu ile düşürebilmesi ve yasama ile yürütme arasındaki ayrım, toplumu demokrasiye daha çok yaklaştırmıştı. Parlamento seçimlerine katılanların azlığı demokrasiyi sakatlıyordu. Çünkü seçmen olabilmek için yıllık belli bir miktarda vergi vermek gerekiyordu. Bu da Avam Kamarası üyelerini bile aristokrat kişilerden olmaya zorluyordu.

İngiltere’de 1838’de başlayan Chartist hareketi; genel seçim hakkı, gizli oy kullanılması, seçim çevrelerinin eşitlenmesi, seçmen olmak için mülkiyet zorunluluğunun kaldırılması, Avam Kamarası üyelerinin her yıl yenilenmesi ve milletvekillerine maaş verilmesi gibi öneriler sundular. Zaman içinde Lordlar Kamarası’nın etkinliği kırılarak seçimle oluşan Avam Kamarası’nın etkinliği artırıldı. İngiltere’de siyasal sistem iki meclise dayanmaktadır. Bunlardan biri atanma yoluyla oluşan Lordlar Kamarası, öteki ise üyelerinin dar bölge ve çoğunluk sistemiyle seçildiği Avam Kamarası’dır. Yasama, bu iki meclisten oluşan parlamentoya aittir.

İhtilalci Yolla Parlamentonun Oluşturulması ve Demokrasinin Kurulması: Fransa Örneği

Tüm çağdaş Avrupa’da olduğu gibi 1789 öncesinde de Fransa’da Feodalite üzerine oturmuş mutlak monarşik bir sistem vardı. Diğer ülkelerde olduğu gibi Fransa’da da kimi feodal kurumlar ülkenin yönetiminde krala yardımcı oluyordu. Kral, yılda birkaç kez feodal beylerle toplanarak gerekli gördüğü kararları alırdı.

Devrim öncesi Fransa’da toplum üç sınıfa bölünmüştü. Soylular, dua edenler (kilise mensupları) ve üçüncü tabaka. Soylular ve dua edenler toprağa bağlı oldukları için giderek yoksullaşırken üçüncü tabaka gün geçtikçe ekonomik bakımdan güçlenmişti. Ekonomik açıdan güçlenen bu kesim zamanla eğitimin de gelişmesiyle bilinçlendi. Aydınlanma felsefecilerinin ortaya attığı düşüncelerden de etkilendiler. ‘Yöneticiler yönetme yetkisini görünmez güçlerden değil yönettiği halktan almalıdır’ düşüncesi bu kesim üzerinde etkili oldu ve onları ihtilale hazırladı.

Fransa’da İhtilâlin Başlaması

Fransa’daki ayrıcalıklara dayanan, halkın büyük bölümünü dışlayan sınıflı sistemin devam etmesi zordu. Dışarıdan alınan borç paranın miktarı bilinmiyordu. Devlet iflasın eşiğine gelmişti. Bu durumdan çıkabilmek için vergi eşitliğine dayanan reform yapılması gündeme getirildi. Kral mali sorunların çözülmesi için 1 Mayıs 1789’da Etats Generaux ’un toplanmasını kararlaştırdı. Her kesim temsilcilerini seçti ve Meclis 5 Mayıs 1789’da kralın konuşmasıyla açıldı. 26 Ağustos 1789’da da insan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’ni yayınlayarak çağdaş demokrasinin dayanaklarını ortaya koydu. Beyannameye göre; insanlar, özgür ve hukuk bakımından eşit doğarlar. Özgürlük başkalarına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir. Özgürlüğün sınırlarını yasalar belirler, yasa, toplum için zararlı olan hareketleri yasaklar. İnsanın ve yurttaş haklarının korunması için bir kamu gücüne ihtiyaç vardır. Bu güç özel amaçlar için kullanılamaz. Toplum devlet görevlilerine yaptıkları işin hesabını sorma hakkına sahiptir. Mülkiyet hakkı dokunulmaz ve kutsaldır.

Kurucu Meclis bu bildiriden sonra da çalışmalarını sürdürdü ve Fransa’nın ilk anayasasını yaptı (1791). Yasama ve yürütme arasında katı bir kuvvetler ayrılığını öngören bu anayasaya göre egemenlik tektir, bölünemez, devredilemez, zamanaşımı ile kaybedilemez. Egemenlik ulusa aittir. Kanundan daha üstün bir otorite yoktur. Kral ancak kanunla hükümdarlık yapar.

Birinci Cumhuriyet Dönemi (1792-1848)

Meclis, yapılan seçimlerin ardından 1 Ekim 1791’de çalışmalarına başladı. Meclis, kralın yetkilerini kaldırdı ve kendi kendisini feshetmeden önce yeni bir anayasa yapılmasını kararlaştırdı. İki dereceli bir seçimle oluşan ve Ulusal Konvansion adı verilen yeni meclis 20 Eylül 1792’de toplandı. 21 Eylül’de krallığı kaldırarak Cumhuriyet’i ilân etti. 24 Haziran 1794’te Ulusal Konvansiyon’un hazırladığı anayasa kabul edildi. Demokratik ilkelere daha yatkın olan bu anayasa uygulanamadı. Konvansiyon 1795’te yeni bir anayasa yaptı. Yeni anayasaya göre yürütme yetkisi Direktuvar (Directoire) adı verilen 5 kişilik bir heyete bırakılmıştı. Yasama yetkisi ise biri 150 kişiden oluşan “İhtiyarlar”, diğeri 500 kişiden oluşan “Beş Yüzler” adı verilen iki meclise verildi. Bu meclislerin üyelerinin 2/3’ü Konvansiyon Meclisi üyeleri arasından seçilecekti. Buna kralcılar karşı çıktı, ülkede isyan başladı. Ancak Napolyon bu isyanı bastırdı.

Direktuvar Yönetimi

Meclis, Ekim 1795’te göreve başladı. Ancak iç karışıklıklar, ekonomik sıkıntılar giderilemedi. Devlet borçlarında indirime gidildi. Vergiler artırıldı. Napolyon, Sieyes ve Ducos bir araya gelerek Kasım 1799’da bir darbe yaptılar ve Direktuvar idaresini yıktılar. Yerine Konsüllük (Cosulta) idaresini kurdular.

Konsüllük Yönetimi

Yeni yönetim Sieyes’in başkanlığında bir komisyon kurarak yeni bir anayasa hazırladı. Buna göre yasama görevi; Senato, Tiribunat Meclisi ve Yasama Meclisi olmak üzere üç meclise veriliyordu. Yürütme yetkisi ise Konsüllerde idi. Napolyon birinci konsül seçilmişti. Yeni yönetim gerek iç güvenliğin sağlanmasında gerekse ekonominin düzeltilmesinde başarılar sağladı. Yeni bir Medeni Kanun uygulamaya konuldu. Napolyon, 4 Ağustos 1802’de ölünceye kadar konsül seçildi. 18 Mayıs 1804’te konsüllük imparatorluğa çevrildi.

Monarşiye Dönüş

XVI. Louis’in kardeşi XVIII. Louis adıyla Fransa tahtına oturdu. Yeni kral halkı memnun etmek için yeni bir anayasa ilân etti. Buna göre herkes kanun karşısında eşit olacak ve eşit vergi verecekti. Din ve basın özgürlüğü sağlanacaktı. Yürütme gücü kralın elinde olacaktı ve krala tam bir dokunulmazlık hakkı verilecekti. Kral, silahlı kuvvetlerin de başıydı. Yasa teklif etme hakkı vardı. Yasama görevini Chambredes Pairs ve Millet Meclisi denilen iki meclis yerine getirecekti. Kral bu meclisleri toplama ve dağıtma hakkına sahipti.

XVIII. Louis ölünce yerine devrim karşıtı kardeşi X. Charles geçti. Eski unvanları yeniden canlandırdı. Napolyon ile işbirliği yapmış olan askerleri görevden aldı, basın özgürlüğünü sınırlayıcı düzenlemeler yaptı. Dine karşı kilisede işlenen suçları ölümle cezalandırdı. Okulları kilisenin denetimine verdi. Egemenliğin ulusa ait olduğunu monarşistler de benimsemişti.

İkinci Cumhuriyet Dönemi (1848-1870)

Yeni kral Louis Philipp asillerin ve kilise mensuplarının gücünü kaybettiğini gördüğü için burjuvazi ile işbirliğine yönelmiş ve ulusal egemenliğe bağlı kalarak tahta oturmuştu. Ancak çok geçmeden kralın uygulamalarından memnun olmayanların sayısı giderek arttı. Kral tahtı bırakmak zorunda kaldı. Fransa’da ikinci kez cumhuriyet ilân edildi. Hazırlanan Anayasa 12 Kasım 1848’de kabul edildi. Anayasa; yasama yetkisini üç meclisli bir parlamentoya veriyordu. Bunlardan ilki Devlet Konseyi, ikincisi üyelerini cumhurbaşkanın atadığı Senato ve üçüncüsü genel oyla seçilen Yasama Meclisi idi. Anayasaya göre basına sansür uygulanacaktı. Bu dönemde, 1848 ile 1870 arasında, eski rejime özlem duyanların sayılarının ve etkinliklerinin giderek azalmış olması, genel oy uygulamasının yerleşmesi, parlamenter sistem isteklerinin yoğunlaşması, siyasal hakların yanında sosyal haklardan da söz edilmesi Fransa’yı demokrasiye daha da yaklaştırmıştır.

Üçüncü Cumhuriyet Dönemi (1870-1946)

1870’te Fransa’nın Almanya tarafından yenilgiye uğratılması güçlü sanılan imparatorluğun da yıkılmasına yol açtı. Ilımlı monarşistlerle cumhuriyetçiler anlaşarak 1875 Anayasasını yaptılar. 1875 Anayasası ile Fransa’nın demokrasiye daha da yaklaştığı görülmektedir. Zira toplumun çoğu cumhuriyeti benimsemiştir. Cumhuriyetin kurumları yerleşmiş, erkekler için de olsa genel oy ilkesi kabul edilmiş, hükümetin siyasal sorumluluğu benimsenmiş, parlamenter sistem uygulanmış dolayısıyla siyasal demokraside önemli yol alınmıştır.

Dördüncü ve Beşinci Cumhuriyet Dönemi

İkinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Fransız orduları Alman orduları karşısında duramadı. Ateşkes yanlıları baskın çıktı ve 25 Haziran 1940’da ateşkes imzalandı.

9 Temmuz’da Wichy’de toplanan meclis Mareşal Petain’e anayasa yapma yetkisi verdi. 1946’da bu anayasayı kabul etti. Ancak bu anayasa da 1958’e kadar yürürlükte kalabildi. 13 Mayıs 1958’de Cezayir’de başlayan isyan 4. Cumhuriyetin sonu oldu. 1 Haziran 1958’de parlamento General de Gaulle’yi hükümet başkanlığına getirdi ve ona yeni bir anayasa yapma yetkisi verdi. Hazırlanan Anayasa 28 Eylül 1958’de halk oylamasına sunuldu. Halkın %80’i kabul oyu verdi. Böylece Fransa’da 5. Cumhuriyet dönemi başladı.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v