XIX. Yüzyıl Türk Dünyası Dersi 7. Ünite Özet

Türkistan’Da Çarlık Yönetimi Ve Etkileri

Rus İşgali Öncesinde Türkistan

Türkistan, tarihî açıdan Çin, Hindistan, İran, Orta Doğu, Akdeniz ve Avrupa medeniyetleri arasında merkezî bir konumdadır ve ortaçağın önemli bir zaman diliminde kendi oluşturduğu medeni merkezleriyle öne çıkmıştır.

Maveraünnehr bölgesi, her dönemde yerleşik halkların vatanı olmuştur ve bu özelliğiyle Orta Asya’nın diğer yerlerinden ayrılmıştır.

  • VI. yüzyılın ikinci yarısında, Kök-Türkler,
  • VIII. yüzyılda Araplar,
  • IX. ve X. asırlarda İranî kökenli Samanîler,
  • XI. yüzyılda Gazneliler bölgede hâkimiyet kurmuştur.

XIII. yüzyılın başında Cengiz Kağan ve Moğol istilasının ilk dönemleri Türkler açısından bir yıkım olmuştur. Bu dönemde Moğol istilası çeşitli Türk topluluklarının kaynaşmasına ve bunun sonucunda Türk dillerinin Orta Asya’ya kök salmasını sağlamıştır.

Timur ile birlikte XIV. yüzyılın sonu ve XV. yüzyıl, Türkistan için parlak bir dönem olmuştur. Türk dili de bu dönemde çok gelişmiştir.

XVI. yüzyılın başından itibaren Türkistan’ın iktisadi, siyasi ve kültür hayatında gerilemeler başlamış, ticari canlılık giderek azalmış, bölgesel hanlıklar kurulmuş, siyasi istikrar yok olmuş, kültürel bakımdan da çöküşe doğru gidilmiştir.

XVI. yüzyılda Portekizlilerin deniz yollarını keşfetmeleri İpek Yolundaki kervan ticaretini atıl bırakmıştır. Avrupa ticareti ele geçirdikten sonra Avrupa mallarının istilası, Türkistan’ın bütün hayatını alt üst etmiş mali dengesini bozmuştur. Türkistan büyük bir gelir kaybına uğramış, bölge halkı sadece yerel ihtiyaçları için kendine yetecek kadar zirai üretimle yetinmek zorunda kalmış, arazi ve emlak gelirleri gerilemiş, ticaret merkezi olan şehirler boşalmıştır. Yine aynı dönemde İran’ın Şiileşmesi ile Ortadoğu’daki Sünni İslam dünyası ile bağlar kopmuştur.

Türkistan tarihinin dönüm noktalarından biri, Özbeklerin Maveraünnehr’e yönelmesidir. Ebulhayr Han zamanında bu bölgeye yerleşen Özbekler Maveraünnehr topraklarını tamamen ellerine geçirmişlerdir. Özbek hükümdarı Şeybanî Han’ın 1511’de Safevilere yenilmesiyle bölgede Buhara ve Hive hanlıkları kurulmuştur. Bu hanlıklar da zayıflayınca XVIII. yüzyılın başında Fergana vadisinde Hokand Hanlığı adında yeni bir Özbek devleti kurulmuştur. Rus işgalinden kısa bir süre öncesine kadar hanlıklar arasındaki mücadeleler devam etmiştir.

Buhara Hanlığı 1839-1842 yılları ile 1863 yılında Fergana vadisini zapt etmiş ve Hokand Hanlığını bir süre kendisine bağlamıştır. İlerleyen Rus güçleri bu iki hanlık arasındaki bölgeyi ele geçirip onları tamamen birbirinden ayırıncaya kadar bu iki hanlık arasındaki mücadele sürmüştür.

Türkistan’da Rus Yayılması (1864-1884)

Rusya, XVIII. asır başından beri Türkistan’la ilgilenmiştir. Büyük Petro (1689-1725), Buhara ve Hive hanlıklarındaki karışıklıklardan yararlanarak buraları kendisine tâbi kılmak ve Orta Asya yoluyla Rus ticaretini Hindistan’a açmak istemiş ancak, bunda başarılı olamamıştır. 1800’lerin başında Türkistan’ın güneyi İngilizlerle Ruslar arasında bir rekabet sahası haline gelmiştir. İngilizlerin güneyden Türkistan’a yaklaşmalarından endişelenen Ruslar, 1839’da Hive’yi ele geçirmek istemişler ama yine başarılı olamamışlardır. Bu dönemde Kazak bozkırlarını kendi topraklarına katmaya devam etmişlerdir.

XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinde sanayisi hızla gelişen Rusya, sanayi ürünleri için yabancı pazarlara ihtiyaç duymuş ancak bu ürünler Avrupa’dakilerle rekabet edecek durumda olmadığından Rus ticari yayılması doğuya yönelmiştir.

1860’lı yılların başında Rusya’nın Orta Asya’ya olan ilgisi artmış ve ilk hedef Hokand Hanlığı olmuştur. 1864’te Türkistan ve Evliya-Ata, 1865’te Türkistan’ın büyük şehirlerinden Taşkent’i, 1866’da Hocend şehrini, 1867’de Ura-Tübe, Cizak ve Yeni Kurgan şehirlerini ele geçirmişlerdir. 1868’de Semerkand’ın da ele geçirilmesi ile Ruslar bölgede Buhara ve Hokand Hanlıklarını tam anlamıyla egemenliği altına almıştır. Bundan sonra da durmayan Rus askerleri, 1873’te Hive şehrini ve hemen arkasından 1884’e kadar Aşkabad ve Merv şehirlerini de alarak Türkistan’ı tamamen işgal etmişlerdir.

İşgali izleyen yıllarda başşehri Taşkent olan bir Türkistan Genel Valiliği kurulmuştur. Geniş yetkilere sahip olan Türkistan Genel Valisi bölgenin tek hâkimi olarak hareket etmiştir. Demiryolları geliştikçe Ruslar bölgede kendilerine bağlı olarak bulunan Buhara Hanlığı’nın üzerindeki denetimlerini arttırmışlardır. Birkaç şehri askeri merkezleri haline getirmişlerdir. 1910 yılında Buhara’da ki Şii-Sünni çatışmasını bahane ederek hanlığın işlerine daha fazla karışmışlardır. Hive Hanlığı, Buhara’ya göre daha alt düzeyde bir muamele görmüştür.

Türkistan’da Rus Tesirleri

Rus istilası öncesinde Türkistanlı tüccarlar Rus pazarlarına gidip ticaret yapabiliyorlar ancak Ruslar Buhara ‘ya gelmiyorlardı. İşgalden sonra dinamik, gelişmiş ve yayılmacı olan Batı medeniyeti ile yüzyıllardır gelişmelerin dışında kalmış, hanların keyfi yönetimleri altında ezilen, bilimsel, teknik, kültürel her alanda geri kalmış olan Orta Asya İslam Medeniyeti karşı karşıya gelmiştir.

İşgalden sonra Türkistan’a gelen Ruslar Batı tarzında şehir hayatını da beraberlerinde getirmiştir. Buhara, Rusya’dan ve Avrupa’dan gelen malların dağıtım noktaları haline gelmiştir. Demiryollarının döşenmesi bölgenin yüzyıllarca devam eden dış dünyadan soyutlanmasını sona erdirmiş, ticaretin gelişmesini ve canlanmasını sağlamış, iletişim ve dış dünya ile olan bağları arttırmıştır.

Türkistanlılar içinde yer alan varlıklı aileler Ruslarla işbirliği yaparak ve onlara yaklaşarak ilk batılılaşanlar olmuştur. Türkistan’ın yerleşik halkından olanlar eski medeniyetin çok fazla etkisinde oldukları için; Avrupa medeniyetini öğrenmede güçlük çekmişlerdir. Rus ticaretiyle zenginleşen tüccarlar, Ruslarla en çok ilişkide bulunan grubu oluşturmuşlardır.

Rusya’nın Türkistan’da izlediği siyaset köleleri özgürlüğe kavuşturma, kendileriyle ticaret yapan yerli tüccarların çıkarlarını koruma, yerel halkı tanıma şeklinde olmuştur. İşgalden sonraki ilk dönemde Türkistanlıların geleneksel yaşam tarzına müdahale etmemiş, Müslümanları Rus halkına ve devletine yabancılaştırmak istemediklerinden misyoner faaliyetlerini engellemişlerdir. Kültürel faaliyetlere önem verilmiş, Türkçe gazete çıkartılmış, Taşkent’te bir halk kütüphanesi kurulmuş, Türkistan’ın tarihi, arkeolojisi, etnografyası ve sanayisi ile ilgili resimleri içeren bir eser hazırlanmıştır.

1890’lı yıllarda Rus hükûmeti farklı bir siyaset izlemeye başlamıştır. Bu siyasetin amacı;

  • Halkı Ruslaştırma ve
  • Burayı Rus ülkesi yapmadır.

Bu amaçla öncelikle bölgede ziraatın büyük bölümü pamuk ekimine ayrılmıştır. Böylece ülkede tahıl ekimi azaltılmış ve Türkistan tahıl konusunda Rusya’ya bağlı hale getirilmiştir. Bunun sonucunda da 1917-1918 yıllarında Rusya’da ortaya çıkan devrim ve karışıklıklar sırasında açlık felaketi yaşanmıştır. Pamuk ticaretinde önceleri yerli aracılar kullanılırken; daha sonra Rus temsilcilerin bölgeye gönderilmesi ile bağımlılık arttırılmış ve halk daha da fakirleştirilmiştir. Sovyet döneminde durum daha fazla ağırlaştırılarak yerli halkın bütün ticareti ele geçirilmiştir.

İkinci hedef olarak bölgeye Rus göçmenler yerleştirilmiş, Türkistan Genel Valiliğine bağlı yerlerde Ruslar ve Avrupalıların toplam nüfusu 1897’de 233 bin iken; 1911’de bu iki katına çıkmıştır. Rus göçmenler askerî ve stratejik noktalara yerleştirilirken yerli çiftçilerin tarlaları ve otlakları zorla ellerinden alınmış, yerel halk vahşice muameleye uğramıştır.

1890’larda başlayan Rus göçleri ile bir milyondan fazla göçmen bölgeye gelerek göçebelerin en iyi arazilerini gasp etmiştir. Hayvancılık gerilemiş, hayat şartları daha da kötüleşmiş, isyanların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çarlık döneminde başlayan Rus göçmeni sevk etme işi, Sovyet döneminde büyük bir hız kazanmış, Türkistan bir sürgün yeri olarak görülerek suçlular, açlık ve sefalet içinde olan Rus işçileri ve köylüleri buraya yerleştirilmiştir.

XIX. yüzyılın sonunda Rus yönetimine karşı halk ayaklanmalar başlamış ve sırasıyla, 1885’te Fergana’da Derviş Han Töre isyanı, 1891’de Nemengan ve 1892’de Taşkent’te, 1898’de Fergane’de Dükçü İşan isyanları çıkmıştır.

Dükçü İşan olarak tanınan Muhammed Ali halka yaptığı hizmetlerle ve dürüstlüğü ile kendini sevdirmiştir. Rus göçmenlerinden bezmiş olan Kırgız ve Özbek köylülerinin ısrarlı tutumlarıyla isyan başlamış, 1898 mayısında 2000 kadar Rus köylüye saldırmıştır. Ruslar hazırlıklı olduklarından isyan başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Şeyh ve etrafındakiler idamla cezalandırılmıştır.

1916’da Türkistanlıların askere alınmak istenmesinden dolayı; Kazak ve Kırgızlar isyanlar çıkarmıştır. İsyan sırasında birçok Rus göçmen ve memur öldürülmüştür. İsyan dört ay içinde çok sert biçimde bastırılmıştır.

Basmacılık Hareketi, Rus yönetimine karşı Türkistan’da ortaya çıkan en büyük direniştir. 1918’de Bolşeviklerin Fergana’da yaptığı zulümler sonucu başlayan ayaklanmalar değişik yerlerde ortaya çıkmış ve Basmacı çeteleri Müslümanlara dokunmayıp Rus zenginlerini soyarak elde ettiklerini fakir halkla paylaşmışlardır.

1921’de Enver Paşa bölgeye gelmiş, birçok Basmacı liderin ona katılmasıyla güç kazanarak ezilen halka yardımcı olmuş ve savunmalarını başarıyla gerçekleştirmiştir. Enver Paşa bu yardımlar sırasında şehit olmuştur. Sovyet rejimi devam eden ayaklanmaları bastırmak için yerel halka birtakım geçici tavizler vermiştir. Bu sırada hareketin zayıflamasıyla birlikte bölgede Sovyetleştirme programı uygulanmıştır.

XIX. Yüzyılda Orta Asya’da Eğitim

XIX. yüzyılda Türkistan’da eğitim dinî nitelikteydi ve okullar mektep ve medrese şeklindeydi. Dersler genel olarak Arapça dil bilgisi, mantık, kelam ve hikmet gibi konulardan ibaretti.

Buhara medreseleri İslam dünyasının tanınmış eğitim merkezlerindendi. Buradaki medrese eğitimi ciddî ve üstündü. Buhara medreselerinin bir tür özerkliği vardı; idarî ve siyasi kayıtlarla bağlanmazlardı. Buhara medreselerine en köklü eleştiriyi getiren kişiler, Tatar din âlimleri olmuştur. Medreselerde çok zamanda az şey öğretilmesinden, dünyevî ilimlerin öğretilmediğinden, pratikte hiçbir faydası olmayan münazaraların eğitimi yavaşlattığından şikâyetçi olmuşlardır.

1884’te Taşkent’te yerel halkın çocukları için bir Rus-yerli okulu, 1885’te üç okul, 1886’da ise on dört okul daha açılmıştır. Zorlayarak çok fakir kimselerin çocukları bu okullara kaydedilmiştir. Eğitim yoluyla Ruslaştırma çalışmalarına hız verilmiştir.

Sonuç olarak, Türkistan’da Rus yönetiminin getirdiği Batı sistemi, kısmî olarak etkili olmakla birlikte kitlelerin hayat tarzını çok fazla değiştirmemiştir. Esasen Buhara’da egemen olan İran ve İslam medeniyetinin güçlü etkisi buna engel oluşturmuş ve Avrupa tesirlerinin nüfuz etmesini yavaşlatmıştır. Rus yönetiminin müdahale etmeme siyaseti de Orta Asya halkının daha bir süre eski hayat tarzını devam etmesini mümkün kılmıştır. Buhara Hanlığı’nda medreseler ve diğer yerel kurumların çoğu varlığını ve işlevlerini sürdürmüştür. Türkistan şehirlerinin yanı başında oluşan Avrupai tarzdaki şehir hayatı iğreti ve yerli halktan kopuk bir vaziyette varlığını devam ettirmiştir. Rus ve Avrupa tesirleri daha ziyade soylular, tüccarlar arasında, o da yüzeysel bir şekilde kendini göstermiştir. Bu tesirlerin derinleşmesi eğitim yoluyla mümkündü. Ancak; Rus okulları, belli sebeplerden dolayı (Ruslaştırma aracı olarak kullanıldığından) halk tarafından benimsenmemiştir. Kazanlı ve Kırımlı aydınların başlattıkları usûl-i cedit hareketi daha fazla kabul görmüştür. Türkistan’ın yerlisi olan aydınların çabalarıyla XX. yüzyılın başında modern eğitim Müslümanlar arasında az da olsa bir gelişme kaydetmiştir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v