Tarihi Coğrafya Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Mekan
Mekan ne demektir?
Nesnenin kapladığı yer, uzay anlamına gelen mekan, sözlükte “olmak” anlamındaki “kevn” (kiyân, keynûne) mastarından türetilmiş ism-i mekandır ve “oluşun meydana geldiği yer” demektir.
Kartezyen düşünce/felsefe nedir?
Kartezyen düşünce/felsefe: Rene Descartes’in (1596-1650) fizik ve metafiziği kesin olarak ayırdığı “düalist/ikicilik” felsefesidir. Eski felsefecilerin çoğu aslında “birci”ydi, yani varlığı düşünce/idea/ruh ve gözlenebilen/görüngü/beden olarak ayıran Eflatun (MÖ. 427-347); “idea”yı, yani düşünceyi temel almakta, herşeyin aslının düşünce olduğunu kabul etmekteydi. Descartes ise fiziğin ve metafiziğin kurallarının ilkelerinin farklı olduğunu, kendi içlerinde bir bütün olarak ele alınması gerektiğini, bu yüzden dini ve beşeri olanın ayrı kriterlere tabi tutulması gerektiğini savunmuştur.
Herodothos’un mekan anlayışı nedir?
Herodothos’un belirttiği gibi, “mekanı ölçme sanatını bilen insan aynı zamanda ona nasıl hakim olacağını da bilir”. Bu, bize mekanın ayrıca siyaset için de çok önemli olduğunu göstermektedir. Daha sonra bu anlayış, doğaya hakim oldukça onun daha iyi kullanılabilir olması noktasına kadar götürülmüştür. Herodothos kendi döneminde gidip gezdiği yerleri gerek ölçüme vurarak gerekse de niteliksel özelliklerini anlatarak tasvir etmiştir. O burada mekan ve zaman koordinatlarını kullanarak bir anlamda Dünya’nın nicelleştirilmesi ve aydınlığa kavuşmasını sağlamıştır (Kılıç, 2011: 4).
Farabi, Harfler Kitabı'nda mekanı nasıl açıklar?
Farabi, Harfler Kitabı’nın başında zamanı anlatırken de mekana değinmekte ve mekanın zamana göre daha zorunlu olduğunu ifade etmektedir: “Zamandaki durum, mekandaki durum gibi değildir. Çünkü cisimlerin türleri, daha önce onları saran şeylerde zorunlu olarak mekanlara muhtaçtır” (Farabi, 2008: 3).
Marx kapitalizm ve mekanı nasıl ilişkilendirmiştir?
Marx, Kapitalizmin mekan üzerinde kurduğu otonomiye dikkatleri çekerek, kapitalist birikimin mekanın zaman tarafından yok edilmesine dayandığını ve bunun tarım, sanayi ve nüfusta köklü dönüşümler yarattığını belirtir.
Durkheim mekan algısını açıklayınız.
Durkheim, mekan üzerindeki yoğunluğa dikkat çekmiş ve toplumdaki işbölümünün mekan odaklı iki tip toplum (mekanik ve organik dayanışmalı toplum) ayrımına kaynaklık ettiğini ileri sürmüştür.
Lefebvre'nin mekan algısını ve “Mekanın Üretimi” adlı eseri açıklayınız.
Lefebvre, “Mekanın Üretimi” adlı eseriyle, mekana dair kuramsal bir temel oluşturmaya çalışmıştır. Lefebvre bu eserinde, mekanın “toplumsal bir inşaa olduğu” gerçeğine vurguda bulunmuştur. “Mekan” ne salt bir soyutlama ve nesne, ne de sadece somut, fiziksel bir şeydir. Bütün boyutları ve biçimleriyle, hem kavram hem de gerçekliktir, yani, toplumsaldır. Bu yüzden, ilişkiler ve biçimler bütünü olup; cansız, sabit, durağan değil, canlı, değişken ve hareketlidir. Yani Lefebvre’in mekan anlayışı temelde “akışkandır”. Sürekli diğer mekanlara uzanır ve geri döner, onlarla birleşir ya da çatışır. Bu akışlar, birleşmeler ve çatışmalar -ki, farklı zamanlarla olur- bir diğerinin ya da öncekinin üzerine yerleşir ve mevcut mekanı üretir. Bir başka ifadeyle, (toplumsal) mekan, birçok boyutuyla, ona katılan, anlamlandırılan ve anlamlandırılmayan, algılanan ve doğrudan deneyimlenen, pratik ve teorik akışlarla üretilir. Lefebvre’de mekan, her tür toplumsal değişimin aynası olarak görünür. Mekanı anlayabilmek için ayna metaforu kullanan Lefebvre, aynı zamanda mekanı algılayan bireyin konumunun da büyük önem taşıdığını belirtir. O’na göre mekan; özellikle algılanan, tasarlanan ve yaşanan olmak üzere üç farklı derinlik düzeyindedir. Mekansal derinliğin algılanması ise, mekanla ilişki içinde bulunan bireyin bakışında gerçekleşir. Mekan aynı zamanda, bir toplumsal üretim sürecidir ve toplumun üretiminin hem sonucu hem de ön-koşuludur. Bu süreci açığa çıkarmak, teoride yeniden kurmak için, “nesneden (mevcut mekandan) onu üreten, yaratan eyleme geri gitmek”, “üretim ve anlamlandırma sürecini yeniden kurmak” gerekir (Lefebvre, 1991; Avar, 2009: 7-16).
Diyalektik nedir?
Diyalektik, akıl yürütme yoluyla araştırma ve doğrulara ulaşmaktır. Bir tez veya görüşü, onun mantıksal sonuçlarını incelemek yoluyla çürütme yöntemi veya gerçeklik ile gerçekliğin çelişmelerini incelemeye, aşmaya yarayan yolları arayan, akıl yürütme yöntemidir. Friedrich Hegel (1770-1831), çağdaş diyalektiğin kurucusudur. Dönemi ve sonrasındaki diyalektiği tümüyle etkilemiştir. O’na göre her şey kendi zıttıyla gelir ve her şey kendiyle çatışır.
"umran" kavramını açıklayınız
İbn Haldun’un Mukaddime’sinde yeni bir bilim olarak takdim ettiği “umran” kavramından yola çıkarak desteklemek de mümkündür. İbn Haldun insanı sosyal ve medeni bir varlık, umranı ise insanların bir arada yaşamalarından doğan bir durum olarak ele alır. Bu durum neticesinde şehirler ve köyler, sanatlar, devletler, mülkler ve tarımsal faaliyetler ortaya çıkmaktadır.
Bedevi umran nedir?
Bedevi umran, ovalarda, yaylalarda, hayvanların da otlatılmasına uygun bozkırlarda ve çöllerin çevresinde bulunmaktadır. Bedevi umran, sürekli yer değiştiren ve meskun olmayan göçebeler, tarım ve hayvancılıkla geçinen topluluklardır.
Hadari umran nedir?
Hadari umran surlarla çevrilmiş köylerde, kasabalarda ve şehirlerde bulunmaktadır. hadariler şehir ve kasabalarda ikamet eden ve yerleşik bir kültüre sahip toplumlardır.
İbn Haldun 'a göre bedevilik ve hadarilik arasında siyasi, sosyal ve ekonomik yönden farklılıklar nelerdir?
İbn Haldun’a göre bedevilik ve hadarilik, siyasi ve sosyal açıdan birbirinden farklı iki toplumsal yaşam tarzını, kültürü ifade eder. Buradaki ifadelerden hareketle, İbn Haldun’a göre taban tabana zıt iki toplumsal mekan/çevre ortaya çıkmaktadır. Hadara kentsel mekanı nitelerken; bedeviyet çöl çevresinde ve küçük kırsal yerleşmelerde yaşayanları ifade etmektedir. Bu bakımdan umran; iki farklı siyasal, sosyal ve iktisadi toplumsal hayat tarzından, kültürden meydana gelir (Belge, 2016: 90-91).
İptidai/ilkel yerleşme tarzını oluşturan göçebe (nomadic) yaşam kültürü nedir?
İskanın başlangıcı, en alt seviyesi olan bu yaşam tarzında, belirli bir toprağa bağlılık azdır. Bu iskan şekli ister tarımdan, ister hayvancılıktan ve isterse diğer ekonomik faaliyetlerden geçim sağlansın, temel karakterin önceden belirli olmayan mekanlarda geçici bir süre konaklayarak sürekli bir hareketliliğin gerçekleştirildiği yaşam tarzıdır. Bu yaşam tarzında besin dahil tüm ihtiyaçlar doğrudan tabiattan elde edilir. İster hayvanlara isterse bitkilere bağımlı olsun, bir mekanda uzun süre kalınınca, bahsi geçen kaynaklar biteceği veya yer değiştireceğinden, onlara bağımlı insanlar da hemen yer değiştirmektedirler. Hatta öyle ki, genellikle yerleşik yaşam ile birlikte düşünülen bazı tarımsal faaliyetler bile bu grupta yer alabilmektedir.
Yerleşik yaşam ile göçebe yaşam tarzı arasında geçiş karakterinde, ara formu oluşturan (semi sedanter/semi nomadic) yarı göçebe/yarı yerleşik yaşam kültürü nedir?
Göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçişin basamağı olup çoğunlukla birbiriyle karıştırılmaktadır. Bu yüzden bir hataya düşmemek için, yukarıda açıklanan göçebe kavramının ifade ettikleri ile yarı göçebe/yarı yerleşik ve bunun Türk kültüründeki karşılığı “konargöçer”liğin ifade ettiklerinin farklı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Birçoğunun bilmediği veya karıştırdığı “konar-göçerlik” ile “göçebelik” kesinlikle aynı şeyi ifade etmezler. Göçebelik, mevsimlere veya ekonomik şartlara bağlı olarak sürekli şekilde mekan değiştiren toplulukların yaşam tarzıdır. Konar-göçer yaşam tarzı, göçebe toplulukların sürdürdükleri ve hayvanlarının peşinde veya diğer ekonomik faaliyetleri için sürekli yer değiştiren ve dolayısıyla konakladıkları yerleri sabit/belirli olmayan bir yaşamdan farklıdır. Yani konar-göçerlik, belirli bir mekan/yurt dairesinde gerçekleşen gidişgelişlerle, hayvancılık yapan ve ürünlerini daha çok yerleşik toplumlara pazarlayan iktisadi faaliyet biçimi ve bunun doğurduğu bir yaşam tarzıdır. Bundan dolayı konar-göçer hayat tarzı, göçebelik ile yerleşik hayat arasında bir ara formdur. Başka bir ifade ile “yarı göçebe” adı da verilen bu topluluklar, az-çok çiftçilikle uğraşır ve ürünlerini mevsim göçleri arasında hasat ederler. Bunların devamlı barınakları olup otlaklara göçmeden önce buralarda ekip-biçerler. Şu halde Anadolu’daki konar-göçerlerin hayat tarzlarını “göçebe” olarak tanımlamak doğru ve yeterli bir ifade değildir. Çünkü basit göçebe topluluklar, devamlı yer değiştiren, ziraati ve yerleşik hayatı bilmeyen, sosyal organizasyonları gelişmemiş gruplar halinde yaşayan gruplardır. Konar-göçerler ise ekonomik açıdan hayvancılıkla uğraşan, hayat tarzı bakımından da belirli yaylak ve kışlak alanları arasında hareket halinde olan gruplardır. Göçebeler ve konar-göçerler arasında böyle farkların olmasına rağmen, modern çalışmalarda konar-göçer hayat tarzını ifade etmek için yaygın olarak göçebe kelimesi hala kullanılmaya devam edilmektedir (Gümüşçü, 2016: 677-678).
Mütekamil/gelişmiş yerleşme tarzını oluşturan yerleşik (sedanter) yaşam kültürü nedir?
Medeniyet, kültür ve yaşam tarzları içerisinde en yüksek seviyeyi oluşturmaktadır. İskanın en ileri seviyesi olan yerleşik tarz yaşamda toprağa bağlılık tamdır. İnsan, başta evi olmak üzere yaşam tarzının gerektirdiği öteki yardımcı yapılarla toprağa kesinlikle bağlanmıştır. İnsanların yerleşik hayata geçtikleri tarihten itibaren tedrici bir gelişmeyle nihai seviyeye ulaşan yerleşik yaşam, bugün dünyanın çok büyük bir kesiminde devam etmektedir. Yerleşik yaşam ve getirdiği bütün sonuçlar günümüzde medeni ve modern kabul edilmekte ve diğer bütün yaşam tarzlarının ulaşması gereken nihai hedef olarak gösterilmektedir. Zaten bütün dünyada, yerleşik yaşamın en küçük iskan merkezleri olan köyler bir kenara bırakılsa bile, kasaba ve şehir hayatının yaygınlaşarak gün geçtikçe daha büyük nüfusu barındırması söylenenleri kanıtlamaktadır.
Göçebe/yarı-göçebe kültüründe mekansal kullanım nasıldır?
Göçebe/yarı-göçebe kültüründe mekansal kullanım iki şekildedir. Bunlardan birincisi esas itibariyle doğal unsurların ön plana çıktığı göçebelerin yol güzergahları ile konak alanlarıdır. Bilhassa konak alanları kullanım farklılığına ve bölgesel çeşitliliğe göre isimlendirilen yaylak, kışlak, güzlek vb. ikincisi ise, doğrudan göçebe kültürünün bir unsuru olarak geliştirilen mekansal üniteler olan yaşam alanları yani meskenlerdir. Bu kültürün geleneksel evi çadır, içinde yaşayanlara dar bir mekan içerisinde oldukça geniş imkanlar sunsa da, konar-göçer yaşam tarzından dolayı belli bir büyüklüğü aşamadığı için çok geniş ailelerin yaşamasına elverişli değildir (Şahin, 2016: 34). Çadırlar, bir ekonomik faaliyet ve yaşam tarzının parçası olmaları ve doğal şartlarla ilişkileri açısından coğrafi bir olay olarak nitelendirilirler. Anadolu’da çadır, göçebelerin ekonomik faaliyetleri ve sürdürdükleri yaşam tarzına uygun olarak yüzyıllardır kullandıkları bir mesken şeklidir. Bu tip yaşam tarzını sürdürenler, mevsimlere bağlı olarak otlak sahaları arasında sürekli hareket halindedir ve dolayısıyla yerleşik değildirler (Gürbüz, 1997: 186).
İklim şartlarının mekan üzerindeki etkileri nedir?
İklim şartları, bilhassa iktisadi hayat üzerine yaptığı tesir bakımından adeta milletlerin iktisadi seviyesini tayin eden bir amil olarak karşımıza çıkmaktadır. Herhangi bir bölgedeki iklim özellikleri sadece yetiştirilen ürün çeşitlerini belirlemekle kalmaz, bunun yanında insanların hayat tarzına da büyük ölçüde etki eder. Böylece yeryüzünün bazı bölgeleri, devletlerin kurulmasına ve gelişmesine daha elverişli şartlar arz etmektedir. Bütün devletlerin çoğunlukla orta iklim kuşağında toplanması, bir tesadüf eseri değildir. Orta iklim kuşağı, siyasi faaliyetlerin yeryüzünün diğer kısımlarına dağılmasında elverişli özelliklere sahiptir. Buna karşın Kutup bölgeleri, Dünya siyasetinde hiçbir zaman söz sahibi olabilecek bir duruma gelememişler ve bir devletin nüvesini teşkil etmemişlerdir. Zira bu alanlarda insanlar için hayat standartlarının son derece kısıtlı olması, siyasi faaliyetlerini de oldukça sınırlamaktadır. Bununla birlikte kuraklık da zirai faaliyetlerin yoğunluk ve yaygınlık kazanmasına büyük ölçüde engel teşkil etmektedir. Bu sebepten dolayı kuraklığın had safhada olduğu yerler, boş veya seyrek nüfuslu sahalardır. Çöllerde ancak suyun bulunabildiği yerlerde, yani vahalarda siyasi topluluklara, medeniyetlere rastlanmaktadır. Dünya tarihinde ilk büyük medeniyetler, ilk büyük devletler Mısır, Mezopotamya, İndus bölgesi ve Orta Asya gibi çöllerde ve kurak bölgelerde ortaya çıkmıştır. İlk büyük devletlerin ve siyasi organizasyonların çöller ve kurak bölgelerde doğmasında suyun çok büyük bir rolü olmuştur. Bundan dolayı ilk büyük siyasi topluluklara “hidrolik medeniyetler” de denilmektedir (Göney, 1993: 126-129).
Anadolu yerleşik kırsal kültüre ait mekan özellikleri nelerdir?
Anadolu yerleşik kırsal kültürün mekansal üniteleri içinde, her ne kadar, evler kırsal mimarlık içinde özel bir konuma sahipse de, köy yerleşmelerindeki diğer mekanlar içinde samanlık, ahır, avlu, bahçe, ambar, köy mescidi, cami, depo, köy kahvesi, değirmen, köy odası, köprü, tuvalet, kuyu, kümes, ağıl, işlik gibi yapılar da kırsal mimarlığın kapsamındadır. Kırsal mimarlıkta yapı tipleri ve yapılara verilen isimler yöreden yöreye farklılık gösterebilir. Kırsal kültürün yapı formlarını iklim şartları, coğrafi konum, yeryüzü şekilleri, gelenek ve görenekler, toplum yaşamı, üretim ve tüketim biçimleri ve inançlar belirler. Özellikle konutların oluşturulmasında dikkate alınan her öğe, ev sakinlerinin yaşam biçimine ve ekonomik faaliyetlerine göre tasarlanır ve üretilir. Yapılarda işlevsellik öncelikli olarak biçim ve estetiğin önündedir. Bu nedenle insani ölçülere gösterilen özen, modern mimarinin aksine, daha çok insana ve yaşamına gösterilen saygıyı ifade eder.
Şehrin görünümünü ortaya çıkartan hususlar nelerdir?
Şehrin görünümü; bazı hususlara göre ortaya çıkmaktadır. Bunda şehrin planının, şehrin mimari sitilinin, şehirdeki hakim hizmetlerin ve orada yaşayanların sahip olduğu kültürün rolü büyüktür. Dolayısıyle şehrin görünümü ve bu görünümde esas unsur olan şehir planı; şehrin hayat tarzının bir göstergesi ve onun bir simgesi olarak gelişir. Bu nedenle şehir planı da şehrin hayat tarzının, kağıt üzerine yansıması şeklinde düşünülmelidir. Kuşkusuz şehir planının ortaya çıkmasında çok çeşitli faktörlerin etkisinden bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte bu faktörleri, maddi ve manevi unsurlar olarak kendi içinde iki büyük gruba ayırmak mümkündür (Göney, 2017-II: 43).
Coğrafya mekan ilişkisini açıklayınız
Coğrafya temelde bir mekan bilimidir ve coğrafyanın tanımında belirtilen doğal ortam-insan arasındaki etkileşimin belirlenebilmesi ancak her iki unsurun da çok iyi analiz edilmesiyle mümkündür. Dolayısıyla, mekansız coğrafya olmayacağından, tarihi coğrafya araştırmalarında da doğru sonuca ulaşmak için insan-ortam arasındaki karşılıklı etkileşimin irdelenmesi gereklidir. Kaldı ki, mekan araştırılırken, zaten bir yerde coğrafya yapılmaktadır, çünkü coğrafya insan-çevre etkileşimini araştırdığına göre, her iki unsurun da ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gereklidir. Dolayısıyla da tarihi coğrafya araştırmalarında -geçmişte de olsa- mekanın iyi araştırılması ve bilinmesi; konunun da bilinen mekan üzerinde kurgulanması sözkonusudur.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 2 Gün önce comment 0 visibility 55
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 327
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 913
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1286
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20159
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14700
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12642
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582