Türkiye Cumhuriyeti İktisat Tarihi Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
1980-1994: Yeni Dünya Düzeni Ve Türkiye’De Liberal Ekonomiye Geçiş
Bretton Woods sisteminin kurulma sebebi kısaca nasıl açıklanabilir?
19. ve 20. yüzyılın başlarında ülkeler arası dönemde sermaye akımları oldukça fazladır. İki dünya savaşı arası sermaye hareketleri oldukça spekülatif nedenlerle devam etmiş ve döviz piyasalarında da yüksek oynaklık söz konusu olmuştur. Döviz piyasalarındaki bu oynaklık, Bretton Woods sisteminin kurulmasına ilk kıvılcımı yakan nedendir.
Bretton Woods sistemi hangi tarihte çökmüştür?
Bretton Woods sistemi 1971 yılında çökmüştür.
Bretton Woods sistemi 1971 yılında çökmüştür.
Bretton Woods sisteminin çöküşüyle beraber gelişmiş dünya ülkelerinde sermaye kontrolleri kalkmaya başlamıştır. Bu başlangıcı takiben tüm dünya büyük bir globalleşme dalgasının yayılmasını izlemeye başlamıştır. Bu dalgayla birlikte insanların ve ticari ürünlerin sınırlar arası geçişleri oldukça kolaylaşmış ve hızlı bir şekilde artmıştır. Bu süreç dünya ekonomilerini daha entegre hale getirmeye başlamıştır. Ülkeler dünya ekonomisinin yarattığı fırsatlardan yararlanmak için finansal sistemlerini liberalize etme zorunluluğunu hissetmeye başlamışlardır.
Bretton Woods toplantısıyla beraber kabul edilen sistem kısaca nasıl açıklanabilir?
Bretton Woods toplantısının başladığı 1 Temmuz 1944 tarihinde dünya, ekonomik ve mali açıdan karmaşa içinde yer alıyordu. Burada kabul edilen sistemle, ülkeler Amerikan Doları dışında herhangi bir para sadece istisnai durumlarda ve sınırlı oranda kullanmayı kabul etmiş, karşılığında da ABD, bu ülkelerin ellerindeki doları, istedikleri zaman altına çevirmeyi taahhüt etmiştir.
1980’lerin sonuna doğru Doğu Bloku’nun (Demir Perde) çökmeye başlamasının ortaya çıkardığı gelişmeler nelerdir?
1980’lerin sonuna yaklaştıkça dünya siyasi hayatı ve dolaylı olarak tüm sosyal ve ekonomik hayatı yeni bir şokla karşı karşıya geldi. 1980’lerin sonuna doğru Doğu Bloku ya da diğer adıyla Demir Perde çökmeye başladır. Bu çöküş de liberal ekonomilerin baskılayıcı sistemlerden daha iyi çalıştığı görüşünün hem devletler nezdinde hem de akademik dünyada daha yaygın olarak kabul edilişini pekiştirmiştir. Sonuçta daha fazla sayıda gelişmekte olan ülke finansal liberalleşme hareketlerini benimsemeye ve uygulamaya başlamıştır. Bu finansal değişimler içerisinde faiz oranlarının liberalleşmesi, bankacılık sektöründe girişlerin önündeki engellerin kaldırılması, sermaye hesabı üzerindeki sınırlandırmaların kaldırılması gibi birçok reform hareketi yer almıştır.
1980’lerle birlikte emeklilik için ayrılan tasarrufların artması ne gibi gelişmelere yol açmıştır?
1980’lerle birlikte gelişmiş ülkelerdeki yaşlanan nüfus artışını takiben emeklilik için ayrılan tasarrufların arttığı bir döneme girilmiştir. Bu tasarrufların saklanabileceği yeni araçların bulunması ve üretilmesi için talep yaratmıştır. Yeni finansal araçlarla birlikte varlığın kendisini ticarete sokmadan, riskinin ticaretini yapabilmek mümkün hale gelmiştir. Tüm bu gelişmeler sektördeki rekabeti ciddi boyutlara taşımıştır. Bankalar ve diğer finansal kurumlar sürekli daha fazla getirisi olan alanlar için iştahlarını kabartmışlardır. Bu durum fonların sınırlar ötesi alanlarda çok riskli yatırımlara doğru kaymasına kadar ilerlemiştir.
1980 yılında bankacılık sisteminin gelişimi kısaca nasıl açıklanabilir?
1980 yılından sonra Türkiye’de bulunan yabancı banka sayısı yükselmiş, şube ağı bulunmayan banka sayısında da ciddi artış yaşanmıştır ve bankacılık sektöründe ciddi bir rekabet baş göstermiştir. 1980 öncesinde devlet kontrolünde olan bankacılık sektörü 24 Ocak Kararlarından sonra liberalleşme sürecine girmiş, bankacılığın daha da verimli hale gelmesi için bazı yapısal değişimlere gidilmiştir. Bu doğrultuda faiz oranları ve yeni bankaların piyasaya giriş çıkışları serbest hale getirilmiştir.
Türkiye’de İslami bankacılık faaliyetleri ne zaman başlamıştır?
Türkiye’de İslami Bankacılık özel finans kuruluşları adı altında 1984 yılında faaliyete geçmiştir.
Türkiye’de bankalar arası para piyasası ne zaman kurulmuştur?
Türkiye’de bankalar arası para piyasası 1986 yılında kurulmuştur.
Türkiye’de elektronik bankacılık sistemi ne zaman kurulmuştur?
Türkiye’de elektronik bankacılık sistemi 1990 yılında kurulmuştur.
Türkiye’de EFT sistemi ne zaman kurulmuştur?
Türkiye’de EFT sistemi 1992 yılında kurulmuştur.
24 Ocak kararlarının temel amaçları nelerdir?
24 Ocak kararlarının temel amacı ithal ikameci sanayileşme politikasının terk edilerek ihracata dönük sanayileşme politikasının benimsenmesini sağlamak ve Türkiye ekonomisinin dışa açılmasını kolaylaştırmaktır. Bu programın kısa vadede amacı enflasyon oranını düşürmekle beraber, atıl kapasitenin kullanımını arttırmak ve dış ödeme problemlerini çözmektir.
24 Ocak Kararları çerçevesinde uygulanan politikalar nelerdir?
24 Ocak Kararları çerçevesinde TL dolar karşısında develü edilmiş, 1981 yılından sonra günlük kur uygulaması hayata geçirilmiştir. Devletin ekonomiye etkisini azaltmak amacıyla sigara tekeli azaltılmış ve KİT’lerin özelleştirmeleri için adım atılmıştır. Dış ticaretin serbestleşmesi adına kararlar alınmış ve yabancı sermaye teşvik edilmiştir. Döviz alım satımı serbest hale getirilmiş, döviz piyasası liberalleşmiştir. Aynı şekilde faiz oranları üzerindeki baskılar kaldırılmış, reel döviz kuru politikasına geçilmiştir.
1987’de yaşanan yerel seçimlerin Türkiye ekonomisine etkileri kısaca nasıl açıklanabilir?
1987’de yaşanan yerel seçimlerin ardından kamu kesimi açığı artmıştır. Mali piyasalar alt üst olmuş, faizler yükselmiş ve kur makası açılmıştır. Döviz rezervlerinin azalmasıyla dış ödemelerde güçlüğe düşülmüş ve hükümet bir dizi kararlar almak zorunda kalmıştır. Faiz oranları serbest bırakılmış ve yaşanan faiz savaşının ardından vadeli mevduat faiz oranları %120’ye çıkarılmıştır.
5 Nisan Ekonomik İstikrar kararları nelerdir?
5 Nisan ekonomik kararları çerçevesinde menkul kıymetlerden alınan vergiler kaldırılmış, bankaların topladıkları munzam karşılık oranları sıfırlanmıştır. Döviz kurları serbest bırakılmış ve hazinenin merkez bankasından alacağı borca bir limit konmuştur. 5 Nisan kararları hem Ortodoks hem heterodoks özellikler göstermektedir ve çapa olarak döviz kuru seçilmiştir.
Liberalleşme ve büyüme ilişkisinin gelişimi tarihsel olarak kısaca nasıl açıklanabilir?
Büyüme ve liberalleşme ilişkisi 1900’lerin başından itibaren iktisatçılar tarafından ele alınmıştır. Bu ilişkiye verilen ağırlık zaman zaman azalmış ve artmıştır. 1980’lerle beraber tüm dünyada yeniden esen serbest piyasa rüzgarları ile doğal olarak bu konunun iktisat literatüründe yeri yeniden önem kazanmıştır. Globalleşmenin etkileriyle beraber liberalleşme ve büyüme ilişkisine daha ampirik bakan ve buradan sonuçlar arayan çalışmalar hızla artmıştır.
Oynaklık kavramının tartışılmaya başlanmasının nedeni nedir?
1980’lerden itibaren oynaklık kavramı detaylı bir şekilde incelenen alan olmuştur. 1990’ların ve 2000’lerin sonlarında yaşanan ekonomik ve finansal krizlerin özellikle gelişmekte olan ülkelerde yarattıkları sonuçlar, liberalleşmeye bakış açısındaki negatif görüşlere destek verir nitelikte olmuştur. Bu son yaşanan krizler oynaklık kavramının liberalleşme ve büyüme ilişkisinde önemli bir yer tutması gerekliliğine de ayrıca vurgulamıştır.
1998-99 krizinin gelişmekte olan ülkelerde öne çıkardığı politikalar nelerdir?
1998-99 krizi gelişmekte olan ülkelerin ileri gelenlerinin çoğunda çok çarpıcı sonuçlara yol açmıştır. Bu ülkeler içinde de en çok sermayenin dolaşımını daha serbest bırakan, kontrol mekanizmalarını minimuma indirgeyen ülkeler etkilenmiştir. Tüm bu gelişmelere rağmen bu krizi takip eden süreçte gelişmekte olan ülkelerden üst grupta yer alanlar, global finansal sermayenin huzuru için bir dizi yurtiçi reformist politikalar takip etmiştir.
Mckinnon ve Shaw’ın çalışmalarında açıkladıkları gelişmekte olan ülkelerin finans sistemindeki baskılar nelerdir?
Mckinnon ve Shaw çalışmalarında gelişmekte olan ülkelerin finans sistemindeki baskıların altı değişik boyutunu açıklamıştır. Aslında burada altı boyuttan bahsediliyor olsa bile suçlanan tek yer hükümetlerdir. Yani onların baskısı demek sistemde sıkı bir kamu kontrolü demektir. Birincisi piyasa yerine hükümetlerin kimin kredi alacağına karar vermesidir. Krediler piyasa koşullarına göre verilirse, tasarruflar doğru yatırım olanaklarına akacaktır. Dahası hükümetler faiz oranlarını da belirlemektedir. Fon piyasasına direkt müdahaleye neden olan bu durum kaynak dağılımını kötüleştirecektir. Finans sektörüne girişler hükümet kontrolü altındadır. İzin verilirse sektöre yeniler girebilir. Dördüncü baskı ise bankalar üzerinden yürür hükümetler bankaların iş alanlarına direkt müdahale ederler. Örneğin kimin sektörde ne kadar ücretle çalışacağına karar verebilirler. Beşincisi devletin finansal kurumu sahibi olmasıdır. Son olarak ise hükümetin kimin yurtdışına borç vereceğine ve yurtdışından borç alacağına karar vermesidir.
Mckinnon ve Shaw finans sisteminde öne sürdüğü baskıların maliyetler nelerdir?
Mckinnon ve Shaw finans sistemindeki baskıların gelişmekte olan ülkelere birçok maliyet getirdiğini iddia etmiştir. faiz oranları çoğunlukla piyasada olması gerekli olanın altında belirlendiği için tasarrufları ve dolayısıyla yatırımları olumsuz etkileyecektir. Kredilerin devlet tarafından yönlendirilmesi bir kaynak israfı yaratacaktır faiz oranlarından ötürü zaten düşük olan tasarruflar da üretken ve karlı yatırımlara yönelmeyecektir. Hem düşük tasarruflar hem de kıt tasarrufların yanlış yatırımlara yönelmesi, ülke ekonomisinin büyümesini iki kere vurmaktadır.
Sermaye hareketlerindeki liberalleşmenin getireceği olumsuz durumlar nelerdir?
Sermaye liberalleşme ile artacak istikrarsızlık ve krizler değişik kanallar ile büyümeye de yansıyacaktır. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde riski yönetme konusundaki yetersizlik yatırımcının yatırımları için bulmak zorunda olduğu fonlara ödeyeceği maliyetleri arttıracaktır. Ayrıca ekonomik krizler firmaların varlık değerlerinde erozyona yol açacak ve onların yatırıma yönelik arzularının da azalmasına yol açacaktır. Özetle gelişmekte olan ülkelerin kurumsal yapılarındaki sorunlardan ve sermaye piyasası liberalleşmesini takip eden krizlerden ötürü liberalleşme hareketleri büyüme üzerinde olumsuz etkiler de yaratabilecektir. Finansal liberalleşme ile fon piyasasında toplam fon arzı artmaktadır. Bu durum global finansal entegrasyonla beraber geliştiğinde, fon bolluğu riski yüksek yatırım projelerinin rahatlıkla desteklenmesine yol açmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde finansal sistemin liberalleşmesi konusunda hangi tür politikalar uygulanmıştır?
Gelişmekte olan ülkelere takip edilmesi gerekli ekonomi politikaları paketinin içine yerleştirilen finansal sistemin liberalleşmesi hareketleri başlayalı epey bir süre geçmiştir. Bu hareketlerle genel anlamda gelişmekte olan ülkelerde merkez bankaları bağımsız kılınmaya çalışılmış ve böylece baskılayıcı finansal sistemler ortadan kaldırılmak istenmiştir. Faiz oranları piyasa koşullarına göre serbestçe belirlenebilecek ve yeni finansal araç ve kurumlara, yönlendirilen ve sübvanse edilen kredi dönemi kapanacaktı. Sermaye akımları üzerindeki engellerin azaltılmasıyla sermayenin sınırlar arası hareketliliği arttırılacaktır. Gelişmekte olan ülke ekonomilerini yönetenler de bu önerileri kısa zamanda içselleştirerek uygulamaya başladılar. Finansal sektörün daha etkin rekabetçi ve karlı çalışmasını sağlayacak bu gelişmeler ülkelerin kamuoyunda ciddi anlamda destek buldu. Ülkelerini yönetenler de uluslararası sermaye akımlarının kendilerine doğru akabilmesi için bu hareketleri rahatlıkla benimsediler.
Chomsky ekonomi teorisindeki dışsallıkları nasıl açıklamıştır?
Chomsky ekonomi teorisindeki dışsallıklara işaret ederek piyasanın kendi dinamikleriyle bu dışsallıkları içselleştiremeyeceğini ve bunun da sorunları getireceğini ifade etmektedir. bu dışsallıklar özellikle finansal kurumlar için çok büyüktür, çünkü bu kurumların temel fonksiyonu risk taşımaktır. Ancak sorun da burada başlar. İyi çalışan finansal kırımlar kendileri için riski iyi yönetenler olarak kabul edilir. Burada anahtar kendileri içindir. Bütün sistemin ve toplumun taşıyacağı risk için hesap yapılmaz ki bu da risklerin fiyatlandırıldığı anlamını taşır. Daha önemlisi bu yanlış fiyatlandırma serbest piyasa sistemi ve finansal liberalleşmenin kendiliğinden içinde barındırılır.
Chomsky’e göre finansal işlemlerin ölçeği ve aralığı arttıkça ne gibi sorunlar ortaya çıkar?
Bu sistemde finansal işlemlerin ölçeği ve aralığı arttıkça, finansal krizlerin sıklığı ve şiddeti de artmaktadır. Finansal sistemlerin bir otorite tarafından kontrol edilmesini istemeyen kökten piyasacılar da yeni ve alımlı finansal araçlar yaratarak bu ölçeği ve aralığı arttırmaya devem etmektedirler.
Chomsky devlet kapitalizmini nasıl açıklamıştır?
Chomsky bugünkü sistemi devlet kapitalizmi olarak nitelendirmektedir. Bu yaratılan sistemin maliyet ve risklerin tüm toplum tarafından paylaşıldığı ancak karların özelleştirildiği bir sistem olduğunu iddia etmektedir. son yaşanan global krizle birlikte kökten piyasa inancı tarafından sürüklenen finansal liberalizasyonun sonunun geldiği düşünülmektedir. Bu krizle birlikte yatırım bankalarının sonu gelmiş olabilir ve ayrıca finansal piyasaların yeniden regülasyonuna yönelik adımlar gelecektir. Ancak bu devlet kapitalizminin sonu anlamına gelmeyecektir.
1980 öncesi Türkiye’deki finansal sistem kısaca nasıl açıklanabilir?
1980’den önce, Türkiye’de devlet kontrolü altında düşük nominal faiz uygulaması yürütülmüştür. Yüksek enflasyon dönemlerinde de bu durum negatif reel faizle sonuçlanmıştır. Bu baskılayıcı finansal sistemin ilk ve önemli örneğidir. Bankacılık sektöründe hem devlet payı oldukça yüksekti, hem de bankaların yüksek maliyetle çalışmalarına yol açan yüksek likidite ve rezerv tutma zorunlulukları vardı. Finansal kazançlar üzerinden yüksek vergiler alınmaktaydı. Sermaye piyasası kurumsallaşmasını tamamlayamamış ve bu da piyasanın gelişmesini engellemişti. Bankacılık sektörüne yeni girişler sıkı kontrol altında tutuluyor ve bu yüzden bankacılık piyasasında gerekli rekabet ortamı oluşamıyordu. Son olarak da kamu açıkları genellikle parasallaşma yoluyla finanse edilmekteydi.
1980 öncesi Türkiye’deki yatırım ve büyümenin temel özellikleri nelerdir?
Türkiye ithal ikameci stratejiyi kendisine politika olarak belirlemiştir. 1970’lerde yaşanan yüksek enflasyon ve baskılayıcı finansal yapı Türkiye ekonomisinin yatırım ve büyüme alanlarında sorun yaşamasının önemli nedenlerindendir. Bunlara ek olarak döviz kazanmada yaşanılan darboğaz da yatırımları olumsuz etkilemekteydi. İmalat sektörünün ihtiyaç duyduğu yatırım malları ve hammaddenin temininde ithalata olan bağımlılık ve düşük ihracat rakamları büyümeyi hiçbir şekilde desteklememekteydi. Döviz darboğazının aşılabilmesi o dönemlerde Avrupa’da çalışan Türk işçilerinin kazançlarına bağlıydı. Türkiye’de gerçekleştirilmek istenilen endüstrileşme için yapılması gerekli yatırımlar ya bu işçilerin getireceği dövizlere ya da dış borçlanmaya bağlı idi. Aslında Türkiye 1970’lerin ortalarında ekonomik büyümede oldukça ciddi rakamlara ulaşmıştır. Bu büyümenin arkasındaki temel etken kamu sektörü yatırım harcamaları olmuştur. İşte işçi dövizleri ve dış borçlanma bu yatırımların finansmanında kullanılmıştır.
Faiz oranlarının finansal sistem için önemi kısaca nasıl açıklanabilir?
Faiz oranları finansal sistemin önemli araç ve göstergelerinden biridir. Düşük faiz oranları iktisat teorisinde yatırım fırsatı için önemli bir neden olarak kabul edilir. Ancak faiz oranlarının tüm makroekonomik sistemin dengesi için belirlenmesi gerekliliği vardır. Finansal sistemin liberal bir yapısı olmadan faiz oranlarındaki aşağı ya da yukarı yönlü hareketler beklenen etkileri yaratmaktan uzak kalacaktır. Finansal sistemin liberalleşmesi ile birlikte, piyasaya göre hareketlenecek faiz oranları ekonomik aktivitelerde istenilen tepkileri doğurabilir.
Gelişmekte olan ülkelerin reel faizleri düşük tutmak istemelerinin ne gibi sonuçları olmuştur?
Finansal liberalleşme hareketlerinden önce, gelişmekte olan ülkeler genellikle nominal faiz oranlarını enflasyon oranlarının altında belirlenmiştir. Reel faizleri çok düşük ve hatta negatif tutarak girişimcilerin daha ucuz maliyetle daha fazla yatırım kararı almaları desteklenmek istenmiştir. Ancak düşük ya da negatif faiz oranları istenilmeyen ve hesaplanmayan iki sonuç doğurmuştur. Düşük reel faizler yeterince tasarruf çekememiş ve tasarruf eğilimleri giderek azalmıştır. Ucuz borçlanma, yatırımlar yerine tüketim harcamalarını cezbetmiş ve tüketimden gelen talep baskısı ile enflasyonist ortam açığa çıkmıştır. Bu sonuçlara ek olarak bir de ucuz borçlanma maliyetleri sonucu yatırım projeleri arasında fazlaca seçme derdi kalmamış ve kaynakların verimsiz yatırımlara akması engellenememiştir.
Dünyada birçok ülkenin 1970’lere kadar düşük faiz oranları uygulamasının nedenleri nelerdir?
Dünyada birçok ülke 1970’lere gelinceye kadar, düşük faiz oranları politikası izlemiştir. Buradaki strateji düşük faizle yatırımcıların daha çok sermaye birikimi elde etmesi ve özel girişimcilerin daha çok yatırım fırsatını değerlendirmesi şeklinde belirlenmişti. Takip eden süreçte birçok gelişmekte olan ülke düşük faiz ile daha çok sermaye birikimi, daha çok yatırım ve daha yüksek oranlı büyüme görüşünü benimsemiş ve birçoğu düşük faiz politikaları izlemiştir.
Türkiye’de sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi kısaca nasıl açıklanabilir?
Türkiye’de liberalleşme hareketleri 24 Ocak 1980 Kararları ile birlikte başlamıştır. 1980’den hemen sonra bu konuyla ilgili alınan kararlar 1983 yılından itibaren uygulamaya konulmuştur. Ancak 1980’lerin sonuna kadar geçen dönemde sermaye hareketlerindeki liberalleşme uygulamaları kısıtlı kalmıştır. Tamamen liberalleştirilmesine yönelik kararlar ancak 1989 yılında alınabilmiştir. 1989’da çıkarılan 32 Sayılı Kararname ile Türkiye globalleşme sürecinde önemli bir adım atmış ve ekonomisinin yüzünü iyice dışarı doğru çevirmiştir. Bu tarihten itibaren Türkiye’de yaşayanların ülke dışındaki bir yabancıyla girdiği iş ilişkisi sonucunda alacaklarını yabancı ülke para birimi cinsinden Türkiye’ye getirmeleri önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. Türkiye’de yaşayanların banka ve özel finans kurumu üzerinden yabancı ülke borsasında işlem yapması, yabancı para cinsinden hazine bonosu ve devlet tahvili almaları serbest bırakılmıştır.
24 Ocak 1980 kararlarından sonra yurtdışındaki yabancılara tanınan haklar nelerdir?
Yurtdışında yaşayan bankalar borsada ve SPK izniyle çıkarılmış her türlü menkul kıymet ticareti yapabilmelerine izin verilmiştir. Yine yurtdışında yaşayan yabancıların Türkiye bankalarında ya da finans kurumlarında TL cinsinden hesap açmalarına ve bu hesaptan doğan her türlü parasal haklarını TL ya da başka bir ülkenin para birimi cinsinden yurtdışına transfer etmelerine dair engel kalmamıştır. Bu düzenlemelerle ilgili eklenecek son değişiklik yine yurtdışında yaşayanlara Türkiye’de döviz ve TL almaları ve bunları yurtdışına çıkarmaları için verilen izin hakkıdır.
1980’lerin sonunda dış finansal liberalleşmenin yarattığı sorunlar nelerdi?
1980’lerin sonuna gelindiğinde Türkiye’de ekonomik anlamda hem iç şartlarda ciddi liberalleşme yaşanmış hem de uluslararası ekonomi ve piyasalarla olan ilişkilerin serbestleştirilmesinden ilerlemeler yaşanmıştı. Özellikle dış finansal liberalleşme ile birlikte Türkiye’ye gelen sıcak para faiz oranları üzerinde artış yönünde bir baskı oluşturmuştur. Artan faiz oranları ile birlikte de TL’nin değer artış süreci yaşanmıştır. Bu durum birbirini destekleyen bir süreci yaratmıştır. Gelen sıcak para ile artan faizler ve TL’nin değer artışı ile gelen daha fazla sıcak para da döngünün kalan yarısını oluşturmuştur. Bu döngü genel olarak paradan para kazanma şeklinde adlandırılmaktaydı. Liberalleşen finansal sistem yurtdışından sermayeyi Türkiye’ye getirmekteydi.
Tasarruf Mevduat ve Sigorta Fonu’nun kurulma amacı kısaca nasıl açıklanabilir?
TMSF 1983 yılında kurulmuştur. Bu fon oluşturulduğunda amaç, bankaların devlet güvencesi ile fütursuz davranışlarına yol açmak değil aksine banker ve küçük banka iflaslarıyla kamuda oluşmuş bulunan kötü algının giderilmesiydi. 1980-1983 arasında bankacılık sisteminde bankerlerin de etkisiyle oluşan kriz ile insanların bankalara ve genelde bu sektöre olan güvenlerinde sarsılma olmuştu. TMSF ile insanların tasarruflarını bankacılık sistemine yeniden güvenle aktarmaları sağlanmak istenmişti.
1980 sonrası bankalara getirilen düzenlemeler nelerdir?
Kredi sistemini kontrol edebilmek ve denetleyebilmek adına yeni kurallar da getirilmiştir. Merkez Bankası’nda mevduatlarına karşılık belirli bir oranı zorunlu tutma kuralına benzer biçimde, kredi portföyleri için belirli oranda karşılık tutma zorunluluğu getirilmiştir. 1987 yılında aktiflerindeki risklere karşılık yeterli sermaye bulundurduklarını garanti altına alabilmek adına bankalara BIS kriterleriyle belirlenen sermaye yeterliliği oranları zorunlu kılınmıştır.
Bretton Woods sistemi neden ortaya çıkmıştır?
Günümüz global ekonomisinde fiziki sermayenin üretimden kaynaklanan gücünü finansal sermaye almıştır. Uluslararası finansal sistemin rolü globalleşmenin en önemli süreçlerinden biri olan sermaye akımlarının sınırlar arası hareketini mümkün olduğunca kolay ve hızlı kılmaktır. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında ülkeler arası sermaye akımları oldukça fazladır. İki Dünya Savaşı arası dönemde sermaye hareketleri oldukça spekülatif nedenlerle devam etmiştir. Bu dönem-de ayrıca döviz piyasalarında da yüksek oynaklık söz konusu idi. Döviz piyasalarındaki bu oynaklık, Bretton Woods sisteminin kurulmasına ilk kıvılcımı yakan nedendir.
Bretton Woods sistemi nedir?
Bretton Woods sistemi, ülkelerin Amerikan Doları dışında herhangi bir para birimini sadece istisnai durumlarda ve sınırlı oranda kullanabildikleri, karşılığında da ABD'nin bu ülkelerin ellerindeki doları, istedikleri zaman altına çevirmeyi taahhüt ettiği bir sistemdir.
Bretton Woods sistemi ne zaman çökmüştür ve sonuçları nelerdir?
Bretton Woods sistemi 1971 yılında çöktü. Bu sistemin çöküşü, gelişmiş dünya ülkelerinde sermaye kontrollerinin kalkmaya başlamasını beraberinde getirmiştir. Bu başlangıcı takiben tüm dünya büyük bir globalleşme dalgasının yayılmasını izlemeye başlamıştır. Bu dalgayla birlikte insanların ve ticari ürünlerin sınırlar arası geçişleri oldukça kolaylaşmış ve hızlı bir şekilde artmıştır. Bu süreç, dünya ekonomilerini daha en-tegre hale getirmeye başlamıştır
1980'lerden sonra Türkiye'de bankacılık sektöründeki gelişmeler nelerdir?
Türkiye'de 1980 öncesinde devlet kontrolünde olan bankacılık sektörü 24 Ocak 1980 Kararlarından sonra liberalleşme sürecine girmiş, bankacılığın daha da verimli hale gelmesi için bazı yapısal değişimlere gidilmiştir. Bu doğrultuda;
(1) Faiz oranları ve döviz kurları üzerindeki baskı kaldırılmış ve yeni bankaların piyasaya giriş çıkışları serbest hale getirilmiştir.
(2)Türkiye’de İslami bankacılık özel finans kuruluşları adı altında 1984 yılında faaliyete geçmiştir.
(3) Bankalar arası para piyasası da 1986 yılında bankacılık sektöründe likidite durumunu düzenlemek amacıyla kurulmuştur.
(4) Türkiye’de bankalara 1988’de faiz oranlarını belirleme, 1990’da ise döviz kurlarını belirleme izni verilmiştir.
(5) 1990 yılında elektronik bankacılık sistemi, 1992 yılında ise EFT sistemi kurulmuştur.
24 Ocak Kararları hangi amaçla alınmıştır?
24 Ocak 1980 yılında alınan ekonomik kararlar, ithal ikameci sanayileşme politika-sının terk edilerek ihracata dönük sanayileş-me politikasının benimsenmesini sağlamayı amaçlamıştır. Buna bağlı olarak Türkiye ekonomisinin dışa açılmasını kolaylaştırmak bir diğer hedef olarak belirlenmiştir.
Türkiye'de 1990'lı yılların başında alınan 5 Nisan kararlarının ortaya çıkmasının nedenleri nelerdir?
1990 yılında yaşanan Körfez Krizi ve 1991 yılında yaşanan erken seçimden dolayı daraltıcı para politikası uygulanamamıştır. Kamu açıkları yine artmış ve Körfez Savaşının getirdiği belirsizlikten dolayı bankalardan mevduat çıkışı hızlanmış bu durum bankacılık sektörünü krize sürüklemiştir.1993 yılında faiz oranları yükselmiş faiz oranı döviz kuru dengesi bozulmuş ve 1993 yılında iki büyük rating kuruluşu Türkiye’nin kredi notunu düşürmüştür. Bunun sonucu Türkiye’den büyük oranda sıcak para çıkışı olmuştur. Bu durum 5 Nisan kararlarına zemin hazırlamıştır.
McKinnon ve Shaw'e göre gelişmekte olan ülkelerin finans sistemindeki baskılar hangi şekillerde gerçekleştirilmektedir?
McKinnon ve Shaw, 1970’lere kadar dünya finans sisteminin baskılayıcı bir ruha sahip olduğu vurgusunu yaparak bu sektörün daha açık bir sektör olması gerekliliğini belirtmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin finans sistemindeki baskıların altı değişik boyutundan söz eden McKinnon ve Shaw’a göre, birincisi piyasa yerine hükümetlerin kimin kredi alacağına karar vermesidir. Dahası, hükümetler faiz oranlarını da belirlemektedir. Fon piyasasına direkt müdahale anlamını içerir ki yine kötü kaynak dağılımına neden olacak bir durumdur. Finans sektörüne girişler hükümet kontrolü altındadır. İzin verilirse sektöre yeniler girebilir. Piyasanın işleyişine tamamen ters bir durumdur. Dördüncü baskı ise bankalar üzerinden yürür. Hükümetler bankaların iş alanlarına direkt müdahale ederler. Örneğin kimin sektörde ne kadar ücretle çalışacağına karar verebilirler. Beşincisi ve serbest piyasaya ihanet anlamında belki de en kötüsü, devletin finansal kurumu sahibi olmasıdır. Son, hükümet kimin yurtdışına borç vereceğine ve yurtdışından borç alacağına karar verir.
McKinnon ve Shaw'a göre, gelişmekte olan ülkelerin finans piyasalarındaki baskıların sonuçları nelerdir?
McKinnon ve Shaw bu tür baskıların gelişmekte olan ülkelere birçok maliyet getirdiğini de iddia etmiştir. Faiz oranları çoğunlukla piyasada olması gerekli olanın altında belirlendiği için tasarrufları ve dolayısıyla yatırımları olumsuz etkileyecektir. Kredilerin devlet tarafından yönlendirilmesi, bir kaynak israfı yaratacaktır. Faiz oranlarından ötürü zaten düşük olan tasarruflar da üretken ve karlı yatırımlara yönelemeyecektir. Hem düşük tasarruflar hem de kıt tasarrufların yanlış yatırımlara yönelmesi, ülke ekonomisinin büyümesini iki kere vurmaktadır.
Finansal liberalleşmeye şüpheyle yaklaşan Stiglitz'e göre liberalleşme hareketlerinin gelişmekte olan ülkelerdeki sonuçları nelerdir?
Stiglitz, özellikle sermaye piyasasındaki liberalleşmenin büyümeyi olumsuz etkileyebileceğine dair nedenler olduğunu iddia etmiştir. Sermaye hareketlerinde liberalleşme ile artacak istikrarsızlık ve krizler değişik kanallar ile büyümeye de yansıyacaktır. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde riski yönetme konusundaki yetersizlik yatırımcının yatırımları için bulmak zorunda olduğu fonlara ödeyeceği maliyetleri arttıracaktır. Ayrıca ekonomik krizler, firmaların varlık değerlerinde erozyona yol açacak ve onların yatırıma yönelik arzularının da azalmasına yol açacaktır. Özetle, gelişmekte olan ülkelerin kurumsal yapılarındaki sorunlardan ve sermaye piyasası liberalleşmesini takip eden krizlerden ötürü liberalleşme hareketleri büyüme üzerinde olumsuz etkiler de yaratabilecektir.
Noam Chomsky'e göre finansal liberalleşmenin kaçınılmaz sonucu nedir?
Chomsky'e göre, krizler finansal liberalizasyonun içerisine gömülüdür ve bu yapıdaki krizler hem sık sık meydana gelir hem de derin olurlar.
Chomsky'e göre, küresel finansal işlemlerin ölçeği ile finansal krizler arasında nasıl bir ilişki vardır?
Chomsky’ e göre global finansal sistemde finansal işlemlerin ölçeği ve aralığı arttıkça, finansal krizlerin sıklığı ve şiddeti de artmaktadır.
Chomsky neo-liberalizmi nasıl tanımlamaktadır?
Neoliberalizm ya da kapitalizm diye adlandırılan bugünkü sistemle ilgili Chomsky birkaç genel eleştiride de bulunmuştur. Bugünkü sistemi devlet kapitalizmi olarak nitelendirmektedir. Bu yaratılan sistemin maliyet ve risklerin tüm toplum tarafından paylaşıldığı ancak karların özelleştirildiği bir sistem olduğunu iddia etmektedir.
Türkiye'nin 1980 öncesi ekonomik yapısının özellikleri nelerdir?
Türkiye'de 1980 öncesinde ekonomik sistemin oldukça kapalı ve özel sektörün minimal pay aldığı bir yapıdan bahsetmek mümkündür. Bu tarihlerde bankacılık sektörü bile çok dar bir hacme sahipti ve genel anlamda finansal sistem için ancak zayıf değerlendirmesinde bulunulabilirdi. 1980’den önce, Türkiye’de;
(1) Devlet kontrolü altında düşük nominal faiz uygulaması yürütülmüştür. Yüksek enflasyon dönemlerinde de bu durum negatif reel faizle sonuçlanmıştır.
(2) Bankacılık sektöründe hem devlet payı oldukça yüksekti, hem de bankaların yüksek maliyetle çalışmalarına yol açan yüksek likidite ve rezerv tutma zorunlulukları vardı.
(3) Finansal kazançlar üzerinden yüksek vergiler alınmaktaydı.
(4) Sermaye piyasası kurumsallaşmasını tamamlayamamış ve bu da piyasanın gelişmesini engellemişti. Bankacılık sektörüne yeni girişler sıkı kontrol altında tutuluyor ve bu yüzden bankacılık piyasasında gerekli rekabet ortamı oluşamıyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye ekonomisinin yapısı nasıldı?
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada ve Türkiye’de yaşanan sosyal ve politik gelişmelere bağlı olarak, Türkiye sanayileşme hareketine hız vermişti. Ancak, yurtiçi tasarruflar ve sermaye birikimindeki yetersizlikler, Türkiye’yi yurtdışından sermaye transferine yönlendirmiştir. Özellikle 1950-1960 döneminde Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin önemli bir bölümü A.B.D. kaynaklı sermaye şeklinde gerçekleşmiştir.
Türkiye'de 1950'li yılların hangi ekonomi politikasını benimsemiştir?
Tüm dünyada 1950’ler daha ziyade iç taleple beslenen endüstrileşme politikalarının benimsendiği yıllardı. Bu süreci takiben Türkiye ve bazı diğer gelişmekte olan ülkeler, ithal ikameci stratejiyi kendilerine politika olarak belirlemiştir.
1970'lerde Türkiye ekonomisinin özellikleri nelerdir?
1970’lerde yaşanan yüksek enflasyon ve baskılayıcı finansal yapı Türkiye ekonomisinin yatırım ve büyüme alanlarında sorun yaşamasının önemli nedenlerindendir. Bunlara ek olarak döviz kazanmada yaşanılan darboğaz da yatırımları olumsuz etkilemekteydi. İmalat sektörünün ihtiyaç duyduğu yatırım malları ve hammaddenin temininde ithalata olan bağımlılık ve düşük ihracat rakamları büyümeyi hiçbir şekilde desteklememekteydi. Döviz darboğazının aşılabilmesi o dönemlerde Avrupa’da çalışan Türk işçilerinin kazançlarına bağlıydı. Türkiye’de gerçekleştirilmek istenilen endüstrileşme için yapılması gerekli yatırımlar ya bu işçilerin getireceği dövizlere ya da dış borçlanmaya bağlı idi.
Türkiye'de 1970'lerin ortalarında ekonomik büyümede oldukça ciddi rakamlara ulaşılmasının nedeni nedir?
Türkiye 1970’lerin ortalarında ekonomik büyümede oldukça ciddi rakamlara ulaşmıştır. Bu büyümenin arkasındaki temel etken kamu sektörü yatırım harcamalarıdır. İşçi dövizleri ve dış borçlanma bu yatırımların finansmanında kullanılmıştır. Özellikle kamu yatırımlarındaki bu artış 1978’e kadar sürmüş ve dolayısıyla yatırım malları ithalatı da bu tarihe kadar ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Faiz oranlarındaki aşağı ya da yukarı yönlü hareketlerin beklenen etkileri yaratmasının koşulu nedir?
Finansal sistemin liberal bir yapısı olmadan, faiz oranlarındaki aşağı ya da yukarı yönlü hareketler beklenen etkileri yaratmaktan uzak kalacaktır. Finansal sistemin liberalleşmesi ile birlikte, piyasaya göre hareketlenecek faiz oranları ekonomik aktivitelerde istenilen tepkileri doğurabilir.
Liberal bir finansal sistem olmadan faiz oranlarının düşük ya da negatif düzeyde belirlenmesi hangi sonuçları ortaya çıkarır?
Finansal liberalleşme hareketlerinden önce, gelişmekte olan ülkeler genellikle nominal faiz oranlarını enflasyon oranlarının altında belirlemiştir. Reel faizleri çok düşük ve hatta negatif tutarak girişimcilerin daha ucuz maliyetle daha fazla yatırım kararı almaları desteklenmek istenmiştir. Ancak düşük ya da negatif reel faizler istenilmeyen ve hesaplanmayan iki sonuç doğurmuştur. Düşük reel faizler yeterince tasarruf çekememiş ve tasarruf eğilimleri giderek azalmıştır. Ucuz borçlanma, yatırımlar yerine tüketim harcamalarını cezbetmiş ve tüketimden gelen talep baskısı ile enflasyonist ortam açığa çıkmıştır.
Türkiye'de 1980'lerde hangi ekonomi politikaları uygulanmıştır?
Türkiye 1970’lere kadar uyguladığı ithal ikameci stratejiden adım adım ihracata dayalı büyüme stratejilerine doğru geçmeye başlamıştır. İlk önce ihracatı teşvik etmek amacıyla bir dizi sübvansiyon desteği sağlanmıştır. Bunu takiben, ithalat üzerindeki kısıtlayıcı tedbirler de kaldırılmaya başlanmıştır. Uluslararası ticaretin liberalleştirilmesini desteklemek amacıyla döviz kurunun aşamalı olarak serbest bırakılması ve sermaye hareketlerinin önündeki engellerin azaltılması politikaları da uygulamaya geçmiştir.
Türkiye'de 1980'lerin ortalarında finansal liberalleşmeye yönelik ilk adım hangi yönde olmuştur?
Finansal liberalleşmeye yönelik açık adımlar ise 80lerin ortasında atılmaya başlandı. Bu alandaki ilk adım döviz kuru sistemine yönelik olmuştur.
1980 öncesinde Türkiye'de nasıl bir döviz kuru politikası uygulanmaktaydı?
1980 öncesi dönemde sabit döviz kuru politikası ile hareket ediliyordu. Merkez Bankası’nın aslında ilgili dönemdeki hükümetlerin isteklerine uygun şekilde TL’nin değerini belirlemeleri söz konusu idi. Piyasada döviz kuru oranlarının belirlenmesi gibi bir durum kullanılan kalkınma stratejileri için uygun değildi ve bu yüzden de söz konusu değildi. Merkez Bankası çoğunlukla piyasanın değişen koşullarına göre değil, hükümetlerin değişen koşullarına göre döviz kuru oranlarını belirlemekteydi.
Türkiye'de 1980'lerde yapılan hangi düzenleme finansal liberalleşme adına en etkin adım niteliği taşımaktadır?
Türkiye’de 1980’lerin başında, döviz paranın önemli ikamelerinden biri kabul edilen altın ticareti ile ilgili adımlar atılmıştır. Döviz kuruyla ilgili yapılan düzenlemeler içerisinde bir de menkul kıymetlerle ilgili düzenleme var ki bu da finansal sistemin liberalleşmesi adına etkin bir adımdı. Her türden menkul kıymetin uluslararası alandaki ticareti serbest bırakılmıştır. Türkiye’de yabancıların gayrimenkul almalarına koşullu izin verilmiştir. Yabancılara, kendi para biriminden kullanmak istedikleri miktarı Türkiye’de TL’ye çevirip, transfer işlemlerini banka üzerinden yapmaları şartıyla bu izin verilmiştir. Yabancıların döviz cinsinden olması koşuluyla gerekli sermaye miktarını Türkiye’ye getirerek burada yatırım yapmalarına izin verilmiştir. Bunlara ek olarak yabancıların Türkiye’de ticari faaliyette bulunmalarına, hisse satın almalarına, ortaklık kurmalarına, şube ve temsilcilikler açmalarına izin verilmiştir.
Türkiye'de 1980'lerde faiz oranlarının serbest bırakılmasının sonuçları neler olmuştur?
Bankacılık sektöründeki liberalleşme ile temelde bu sektörün etkinliğinin arttırılması hedeflenmiştir. Ancak bu değişim süreci bazen toplum için arzu edilmeyen sonuçlar da getirebilirdi ve 1982-83’te aynen de böyle oldu. Bankacılık sektöründeki artan rekabetle mücadele etmek isteyen özellikle banker ve küçük bankalar faizin serbest bırakılmasını bir yarışa döndürdüler. Bankerlerin iflasıyla başlayan süreç bazı küçük bankaların iflasına kadar ilerlemiştir. Bankacılık sektöründe yapılan önemli değişikliklerden bir tanesi yarattığı sonuçlar açısından 1983 yılında kurulan Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu olmuştur. 1980-1983 arasında bankacılık sisteminde bankerlerin de etkisiyle oluşan kriz ile insanların bankalara ve genelde bu sektöre olan güvenlerinde sarsılma olmuştu. TMSF ile insanların tasarruflarını bankacılık sistemine yeniden güvenle aktarmaları sağlanmak istenmişti.
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 1 Gün önce comment 11 visibility 16716
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1059
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 552
-
Çıkmış Soruları Gönder Para Kazan!
date_range 10 Eylül 2024 Salı comment 5 visibility 2618
-
2023-2024 Öğretim Yılı Yaz Okulu Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 27 Ağustos 2024 Salı comment 0 visibility 825
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25489
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14446
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12481
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12440
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10365