Bilim ve Teknoloji Tarihi Dersi 3. Ünite Özet

Roma Döneminde Bilim Ve Teknoloji

Roma döneminde, Antik Yunan ve Helenistik dönemlerdeki evrende olan biteni sorgulama ve düşünce sistemleri oluşturmaya yönelik bilimsel gelişmelerin yerini teknolojik gelişmeler almıştır. Bu dönemde, insanın daha rahat bir ömür sürmesini amaçlayan teknolojik gelişmeler olmuş ve şehircilik, hukuk, devlet yönetimi ve askeri alanlarda bugün bile örnek alınabilecek başarılar elde edilmiştir. Bu dönem içerisinde şehircilik, hukuk, devlet yönetimi ve askerlik alanında bugün bile örnek alınabilecek başarılara imza atılmıştır.

Archimedes gibi Güney İtalya ve Sicilya’ya yerleşmiş düşünür ve bilim adamlarının yardımıyla Romalılar bilimle yüz yüze gelmişlerdir. Büyük Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra kurulan Helenistik dönem kültür ve bilim merkezleri Roma imparatorluğuna katılınca Yunan kültürüyle de tanışmışlardır. Romalılar, Yunanlıların teorik düşünme ve gözlem arasında kurdukları bağlantıyı oluşturamamışlardır. Yunan biliminin yöntemini kullanmaktan çok sonuçlarını kullanarak, bilimsel bilgiyi faydaya yani teknolojiye dönüştürmek konusunu uğraş olarak seçmişlerdir. Romalıların en başarılı oldukları bilim alanının, insan yaşamını ilgilendirmesinden dolayı tıp olduğu söylenebilir; ancak, bu dalda uzun soluklu bir çalışma dönemi gerçekleştirdikleri söylenemez.

Epikür’cülük ve Stoa’cılık

Helenistik dönem düşünürlerinden biri ve M.Ö. 340 ile M.Ö. 270 yılları arasında yaşamış olan Epikuros, Aristoteles’in ölümünden sonra kurulan Sotacılık ve Epikürcülük şeklindeki iki okuldan birinin kurucusudur. Ahlak felsefesi ve bilgiye olan yaklaşımında kuşkuculuk olarak nitelendirilebilen düşüncesi M.S. 4. Yüzyıla kadar etkisini sürdürmüştür. Onun ahlak felsefesinin temelinde mutluluk, amacında ise mutluluğa giden yolu araştırma yatmaktadır.

Ona göre insan tanrı ve ölüm korkusundan kurtulmalıdır ve bunun için kuruntular ve ön yargılardan kurtulmak gerekir. Ruh konusunu da maddesel olarak açıklamış, insan ruhunun maddesel niteliğe sahip olduğunu, başka şekilde var olamayacağını savunmuş ve ruhun ateş, nefes, hava ve tanımlanamayan bir dördüncü ögeden oluştuğunu ileri sürmüştür. İnsan öldüğünde bu ögeler birlikteliklerini yitirdiklerinden ölümsüzlük ve yeniden dirilme diye bir şey yoktur.

Plinius, İtalya’nın Como şehrinde M.S. 23 yılında doğmuş ver Roma’da eğitim gördükten sonra askerlik görevi sırasında yazdığı kitap süvarilerin cirit kullanmasını konu almıştır. Bu görevini tamamladıktan sonra Roma’ya yerleşerek hem hukukçu hem de yazarlık yapmayı sürdürmüştür. Bir ansiklopedi gibi olan ve yararlandığı yazar sayısı 473 olan Naturalis Historia, yani Doğa Araştırmaları, eseriyle tanınmaktadır. Bu eserde, uydurma ve güvenilir bilgiler bir birine karışmış durumda olsa da bu hatalara rağmen yüzyıllar boyunca doğadaki olaylara karşı ilgiyi çekmesi açısından mükemmel bir derlemedir.

Matematik, astronomi ve fizik çalışmaları yapmış Yunanlı bilim adamı Menelaus, İskenderiye’de M.S. 70 ve M.S. 140 yılları arasında doğmuştur. Küresel üçgenlerin tanımı ve özelliklerini tanımladığı, Menelaus Teoremi olaran bilinen, düzlemsel ve küresel üçgenlerle ilgili kesenler teoremini açıkladığı altı ciltten oluşan bir eser yazmıştır.

Ünlü matematikçi Diophantos da M.S. 214 ile M.S. 298 yılları arasında İskenderiye’de yaşamış, yazdığı Aritmetik kitabının içinde bir bölümü cebire ayırarak ilk kez cebirsel ifadeleri yazarken sembolleri kullanmıştır.

Astronomi, matematik, coğrafya ve optik alanlarında çalışmaları bulunan Batlamyus M.S. 85 ile M.S. 165 yılları arasında İskenderiye’de yaşamış ve yaşadığı döneme kadar olan astronomi bilgilerini Matematik Sentezi isimli kitabında toplamıştır. Bu eserde, dünyayı çevreleyen gökyüzü ile ilgili olguları tanıtmak için gerekli geometrik bilgileri vermiş, Aristoteles fiziğini baz alarak evrenin küre şeklide olduğunu yerkürenin bu evrenin merkezinde hareketsiz durduğunu belirtmiştir. Ona göre, yer hareket etmiş olsaydı, yeryüzündeki her şey uzaya saçılacak ve yer küre dağılacaktı.

Batlamyus çeşitli nedenlerle evren modelinde yeri evrenin merkezinden biraz uzaklaştırmıştır ve bu modele klasik astronomide Dışmerkezli Düzenek ya da Eksantrik denilmektedir. Bunun dışında Çembermerkezli Düzenek denilen bir başka model daha geliştirmiştir ve bu modelde gök cisimleri, yeri merkez kabul eden çember şeklindeki yörünge üzerinde merkezi hareket eden küçük çemberler üzerinde hareket ettiğini belirtmiştir. Ayrıca, Babilli ve Yunan astronom ve astrologlar tarafından elde edilmiş bilgileri sistemli bir şekilde Tetrabiblos (Dört Kitap) adlı bir kitap hazırlayarak burçların etkileri, uğurlu ve uğursuz günlerin belirlenmesi gibi astroloji bilgilerini bir araya getirmiştir.

Coğrafya alanında çalışmış olan Strabon ise M.Ö. 64 ile M.S. 24 yılları arasında yaşamış ve Anadolu ve çevresine yaptığı geziler sırasında edindiği bilgileri 17 bölümlü Coğrafya isimli kitapta bir araya getirmiştir. Bu kitapta, gezdiği yerlerdeki tarihi olaylardan bahsetmesinin yanında dünyada bir okyanus bulunduğunu ve daima batıya gidildiğinde Hindistan’a varılabileceğini anlatmıştır.

M.Ö. 95 ile M.Ö. 55 yılları arasında yaşamış ve Sisam adasında doğmuş olan Lucretius, Atomsal Evren Kuramı’nın yanında Stoacılık ile Epükürcülük akımlarını benimsemiştir ve en önemli eseri De Rerum Natura, yani Varlıkların Doğası Üzerine’dir. Bu eserinde varlıkların nasıl oluştuğunu araştırarak, varlığı madde ve boşluk olmak üzere iki parçaya ayırarak bunlardan maddenin atomlardan oluştuğunu belirtmiştir.

Milat’a yakın zamanlarda yaşanmış ve tıp alanında çalışmalar yapmış Celcus, tıp ekollerinden çeşitli hastalıkların teşhi ve tedavisine ve hatta ileç bilimine ve cerrahiye kadar bir çok konuya değindiği sekiz ciltten oluşan De Re Mediaca (Tıbbi Konular Hakkında) isimli tıp alanında bir kitap yazmıştır.

Roma dönemindeki bir başka önemli tıp adamı Rufus ise göz ve göz merceğinin yapısını incelemesinin yanında İnsan Vücudunun Parçalarının İsimleri Hakkında, İnsan Vicudunun Anatomisi, Nabız Hakkında, Böbrek ve Mesane Hastalıkları Hakkında gibi kitaplar yazmıştır.

Yine İskenderiye’de M.S. 120 ile M.S. 200 yılları arasında yaşamış ve uzun zaman etkisini Avrupa’da sürdürmüş olan Galenos, anatomi ve fizyoloji alanında çalışmalar yapmış ve kendinden önceki çalışmalara dayalı iyi bir sentez ortaya koymuştur. Bazı kas ve iç organlar hakkında maymun ve domuz vücutları üzerinde çalışmalar yaparak bilgiler edinmesine rağmen bu hayvanların vücutları insan vücuduna benzemediğinden çalışmalarında bir çok hata bulunmuştur.

Dioscorides, Roma döneminde yaşamış ve tıp ve askeri tıp alanında çalışmalar yapmış ve tedavi edici ilaçları sınıflandırmıştır. Neron ordusunda hekim olarak çalışmıştır. Tıbbi Bitkiler isimli eserinde tıbbi bitkiler hakkında kısa bilgiler vermiş, nerelerde bulundukları ve hangi hastalıklara iyi geldiklerini anlatmıştır ve onun verdiği bitki adlarını çoğu bugün bile hala kullanılmaktadır.

Vitrivius M.Ö. 80 ile M.Ö. 15 yılları arasında yaşamış Roma döneminin en önemli mühendis ve mimarlarından biri olmuştur. De Architecture Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) en önemli eseridir ve Ortaçağ soun ve Rönesans dönemi mimarları ve hatta 18. Yüzyıl İngiliz mimarisini bile derinden etkilemiştir. Bu eserin konusu, M.Ö. 31 yılındaki iç savaşın ardından Roma’nın yeniden inşasıdır.

M.Ö. 116 ile M.Ö. 27 yılları arasında hareketli bir yaşam süren Varro, bir çok savaşa katılmış ve Julius Caesar’ın kütüphanesindeki kitapların düzenlenmesi işinde çalışmıştır. En önemli eseri Disiplin’de, dokuz bölümden oluşmakta (Dilbilgisi, Tartışma ve İkna Etme Sanatı, Hitabet Sanatı, Geometri, Aritmetik, Astronomi, Müzik, Tıp, Mimarlık) ve her bölüm farklı bilim dallarıyla ilgilidir. Ortaçağ yükseköğretim kurumlarında bu bölümlerden son ikisi çıkartılmış, ilk üçü ve diğer dördü sırasıyla trivium ve kuadrivium adıyla birleştirilerek ders kitabı olarak okutulmuştur.

Roma Dönemi Teknolojisi

Bu dönemde çok etkileyici teknolojik gelişmeler olmasına rağmen Romalılar’a ait bir çok yenilik Antik Yunan Dönemi’nde tasarlanmıştı. Bilim adamı ve mühendis gibi kavramlar olmasa da ve ilerlemeler, teknolojileri ticaret sırrı gibi gizleyen kıskanç sanatkarlara havale edilmiş olsa da bu dönemde yaşamı etkileyen bir çok teknolojik aşama ortaya çıktı.

Bu dönem içerisindeki mühendislik, Roma teknolojisinin üstünlüğünde ve gelişmesinde büyük bir pay sahibi olmuş yüzlerce arena, yol, köprü, su yolu ve hamam inşa edilmiştir. Yine bu dönemde inşa edilmiş Kolezyum, Panteon gibi bir çok anıt Roma mühendisliği ve kültürünün mirasını bugün de yaşatmaktadır.

Romalılar, M.Ö. 1. Yüzyılda sayısız örgün mimari tasarıma olanak veren betonu kullanmaya başladılar ve M.Ö. 50 yılına yakın dönemde Suriye’de keşfedilen cam üfleme işlemini keşfettiler. Betonun kullanımı, bir çoğu Roma’nın çöküşünden bin yıl sonra bile kullanılan dayanıklı Roma yollarının yapımına olanak sağladı. Bu dönemde, çok sayıda su yolları da yapıldı. Bunların amacı şehirler, sanayi bölgeleri ve tarım alanlarına su sağlamaktı. Bu su yolları yer çekimi etkisiyle çalışmaktaydı ve çok büyük miktarda su taşıyabiliyordu. Bazı durumlarda ise elli metreden daha derindeki suyun yukarı çıkarılması için sifonlar kullanılmaktaydı.

Sağlık koşulları bağlamında da Romalılar büyük gelişmeler gerçekleştirmişti. Thermae adıyla bilinen Roma hamamları çok ünlüydü ve hijyen sağlamalarının yanında sosyal amaçlara da hizmet ediyordu. Bir çok Roma evinde tuvalet, boru ile boşaltım tesisatı içeren Cloaca Maxima adı verilen karmaşık kanalizasyon sistemleri vardı ve bazı tarihçilere göre kanalizasyon ve boru tesisatında kullanılan kurşunun doğumlarda azalmaya, toplumda bireylerin güç kaybına neden olmasının zehirlenmesinden ileri geldiğini ileri sürdükleri bilinmektedir ki bu durum Roma’nın çöküşünü hazırlayan nedenler arasında sayılmaktadır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v