Rusya Tarihi Dersi 2. Ünite Özet

Moğol-Türk (Altın Orda) Dönemi

Altın Orda İmparatorluğu (1236-1502)

Kafkasya ve Deşt-i Kıpçak’a Sefer : Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuci’nin payına İmparatorluğun İrtiş’in batısındaki bölgeleriyle Harezm düşmüştü. Ona ait olan ülkeler verimli bozkırları kaplamakla kalmıyor, aynı zamanda Ürgenç gibi mühim bir ticaret merkezini de kapsıyordu. Deşt-i Kıpçak’ta Altın Orda devletini kurma fikri, aslında Cengiz Han İmparatorluğunun nihai hedefine dâhildi. 1221 yılının başlarında Cengiz Han, en başarılı komutanları Cebe Noyan ile Sübütey Noyan’a kuzeydeki 11 halka karşı sefer düzenlemeleri emrini verdi. Yollarının üzerinde ilk rakip Gürcü krallığı idi. Gürcü kuvvetleri İran içlerine kaçtılar. Sübütey ile Cebe onları takipten vazgeçtiler, kuzeye doğru ilerleyerek diğer bir Gürcü ordusunu darmadağın ettiler ve Gürcü kralı Giorgi’yi öldürdüler. Sonra Kuban boyundaki Kıpçaklar üzerine yürüdüler. Kıpçaklar fazla direnmeden teslim oldular. Moğollar Rus knezlerini de kendilerine boyun eğmeye çağırdılar, fakat Ruslar gönderilen elçileri öldürerek Moğolların intikam hislerini daha da canlandırdılar. Neticede müttefik kuvvetlerle Moğol güçleri arasındaki önemli çarpışma 16 Haziran 1223’te Taganrog’ta Azak Denizi’ne dökülen Kalmius Nehirleri’nin bir kolu olan Kalka’da oldu.

Batu Han’ın Başarıları : 1236’da toplanan kurultay bu sefer Batu’ya başkomutanlık ve büyük askerî yetkiler verdi. Batu ilk olarak İdil Bulgarlarına karşı sefere çıkıldı. Başkent Bulgar ele geçirildi, ardından da Kıpçak Beyi Baçman yakalandı. Bulgar ileri gelenleri, Rusya’ya kaçarak buradaki knezlerden hüsnü kabul gördüler. Batu Han tarafından kurulan Altın Orda İmparatorluğu buraları XVI. Yüzyıla kadar yönetecekti. Moğol orduları Avrupa’nın içlerine kadar girmeseydi Cengiz Han’ın ne kadar büyük bir yönetici olduğunu hiçbir zaman kavramayacaklardı.1237 yılı doğunun ve ülkenin kuzeyinin Moğol hakimiyeti altına girmesi ile sonuçlandı. Batu, 1238 yılını Kıpçaklara da boyun eğdirerek işgal ettiği Rus ülkesini tamamen kendi hakimiyeti altına almakla geçirdi. Mağlup olan Kıpçaklar, Macaristan’a göç ettiler ve bugün de kendi adlarını taşıyan ilk beylikleri kurdular. Moğol orduları Batı Galiçya ile Şlezya’ya; Kadan, Karpatlar’ın doğusundan Macaristan’a; Batu ise Galiç’ten hareketle Karpatlar’a yöneldiler. Orta Asya’daki gelişmeler, Batu’nun dikkatini Batı’dan tekrar Doğu’ya kaydırmasına sebep oldu. Neticede Altın Orda, daha fazla genişleyemedi.

Batu Han’dan Sonra Altın Orda: Batu, dikkatini iki önemli meseleye çevirdi. İşgal edilen Rusya’nın köy ekonomisine dayanan iktisadî hayatı, haraç meselesini hallederek güçlenmeye başladı. İkinci mesele ise Kafkasya’yı tamamen ülkeye bağlayarak devletin güney sınırını emniyet altına almaktı. Ögedey’in nesli, Göyük’ün ölümü ile sona ermiş, yerine Tuluy’un en büyük oğlu Möngke, Han ilan edilmiş ve Altın Orda’nın esas Moğol devleti ile problemleri ortadan kalkmıştı. Batu güneyde hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra kuzeye ve batıya doğru yöneldi. 1380’de Don Nehri yakınında Kulikovo Pole’de Altın Orda ve Rus orduları arasındaki savaşta Altın Orda ilk defa mağlubiyete uğrar. Timur tarafından mağlup edilmesi Altın Orda’yı ciddi olarak sarsar. Devletin çözülme döneminde beş Hanlık ortaya çıkmıştır ve hepsinin başında Cengiz soyundan gelenler bulunmaktadır. Ögedey 1241’de ölünce Batı Avrupa’ya karşı askeri harekat durdu. Batu Han, Aşağı İdil boyunda yerleşti. Bu suretle Altın Orda Devleti kurulmuş oldu. Rus knezlerinin kendi aralarındaki mücadeleden Moskova Knezliği kazançlı çıktı. Altın Orda ordusunu Kulikovo Savaşı’nda yenerek ilk Rus galibiyetini aldı. Altın Orda’nın onayı ile Nijni-Novgorod şehri Moskova Knezliği’ne bırakıldı.

Moskova-Velikorus (Büyük Rus) Devleti (1480-1700): 1480’de III. İvan, Tatar hakimiyetine son verdi. Ruslar Altın Orda mensuplarına Tatar demekteydiler. Moskova Büyük Knezliği’nin önderliği altında bulunan Rusya, artık hanlara tabi knezlik değil, Lehistan-Litvanya, Macaristan gibi müstakil Hristiyan devleti olmuştu.

Siyasi Ve Sosyal Yapı

Halk: Büyük bir sahaya yayılan Altın Orda halkı, tabiî ki mütecanis değildi. İslamiyet’in kabulü Moğollarla Türklerin daha sıkı kaynaşmasına yol açmış ve Moğollar çoğunluk arasında tamamen Türkleşmişlerdir. Altın Orda’da sırf Moğollara ait olan yerleşim merkezlerinden hiçbir zaman söz edilmemiştir. Başkurtların İslâmiyet’i çok daha önce kabul ettikleri ve yeni gelenlerin de aynı dine geçmeleri iki topluluğun kaynaşmasını hızlandırmıştı. Altın Orda Hanları, değişik dinlere karşı çok toleranslı davrandıkları için ülkenin içlerine yerleşmek isteyen Rus halkına da hiç bir engel konulmamıştı. Ruslar, Ükek ve Saray gibi ticari merkezlerde Rus kolonileri meydana getirmişlerdi. Saray şehrinde Rusların dışında Çerkezlerin, Alanların ve Yunanlıların mahalleleri mevcuttu.

Sosyal Sınıflar : Altın Orda’da yüksek sınıfı, değişik guruplara ayrılan asiller teşkil ediyordu. En yüksek gurubu Oglan’lar ile büyük, orta ve küçük beyler meydana getiriyordu. Bundan sonra zeamet sahibi Ulus beyi ve İncu beyleri gelmekteydi. Zeamet sahibi beylerden sonra Orda beyleri gelmekteydi. Altın Orda’da tüccar, usta pek makbul olmayan Azat adlı çiftçiler ve sarraf gibi sınıfların mevcudiyeti bilinmektedir.

Devlet Yönetimi : Altın Orda’nın başında, ancak Büyük Han’a karşı sorumlu olan ve her türlü haklara sahip bulunan Han mevcuttu. Han ülkesinde bulunmadığı zamanlarda prenslerin birine naipliği devredebilirdi. Han’ın çevresinde bir şûra bulunmakla birlikte, Han bunların tavsiyelerine hiç bir şekilde uymak zorunda değildi. Ancak yasa, hükümdarı kaidelere uymaya mecbur edebilirdi. Han hükümet işlerinin hepsini yürütemeyeceğine göre, yanında doğuda yaygın olduğu üzere Farsça vezir unvanı taşıyan bir sorumlu bakan bulunurdu. Vezir becerikli ise oldukça büyük tesire de sahip oluyordu. Ancak XIV. asrın ortalarında kaynaklar Kıpçak ülkesinin en yüksek idaresinin tek bir şahısta değil de dört Ulus Emir’inin elinde olduğunu kaydederler.
Memurlar: Altın Orda devletinin ilk zamanlarında Han’a yönetimde yardımcı olan güçlü bir memur ağı mevcuttu. Daruga, Tümenler, şehirler ve köyler için ayrı idareciler mevcuttu. Han’ın emirleri, elçiler, mali ve posta işleri için de çok sayıda memurun görevlendirildiği bilinmektedir.
Kâtiplik: Altın Orda göçebe bir devlet görünümünde olmasına rağmen bu kadar büyük bir devleti yönetmek için gelişmiş bir bürokrasi teşkilatı gerekiyordu. Han da bu yazışmalar için bir kalem idaresine muhtaçtı. Yarlıkları kaleme almak için de düstur kitabı vardı. Yarlıklarda Han’ın adı ve “biz” gibi Han’ı belirten zamirler altın harflerle yazılırdı. Altın Orda’nın bütün orijinal vesikaları Tamga ile mühürlenirdi Bu tamgalar, sikkelerin üzerindeki tamgalardan ayrılırlardı. Hukuk: Cengiz Han İmparatorluğu’ndan çıkan bütün devletlerde olduğu gibi Altın Orda’da da eski yasa, hukukun temelini teşkil ediyordu. Bu yasa, yalnız hukukî ve cezaî kaideleri içine almakla kalmayıp, yabancılarla münasebetleri, savaş düzeni, bir ordunun ve postanın sevk ve idaresini, nihayet vergi ve miras meselelerini de ihtiva ediyordu. Ceza Hukuku ve Mahkemeler: Altın Orda’daki ceza hukuku hakkındaki bilgilerimiz çok kısıtlıdır. Ancak 1253-1255 yıllarında bu bölgeleri gezen Wilhelm von Rubruk’un verdiği bilgiler, ölüm cezasına kimlerin çarptırıldığı hakkında bir fikir vermektedir. Hırsızlık esnasında yakalanan veya bunu itiraf eden idam edilirdi. Daha ufak hırsızlıklar, mesela koç ve koyun çalanlara yüz sopa vurulurdu. Halka, Han’a şikayetlerini bildirme veya bir karara itiraz hakkı verilmişti. Aile Hukuku: Kadınlar kalım karşılığı evlendirilirlerdi. Kan akrabalığı olanlar evlenemezdi. Erkek, kardeşinin veya babasının dul eşi evlenmek zorunda idi. Erkeğin zina yapması ölüm cezası ile sonuçlanırdı. Çok kadınla evlilik adetti ve İslâmî dönemde de bu âdet devam etti. Batu’nun on altı veya yirmi altı karısı olduğu rivayet edilmektedir. Kadınlar diğer Moğol devletlerinde olduğu gibi Altın Orda’da da cemiyet içinde mühim bir yer tutmaktaydılar. Onlar cemiyet hayatına aktif olarak katılırlardı. Moğollarda çocuklar satılabiliyordu, hayatın zorlayıcı şartları sebebiyle bu uygulama oldukça yaygındı. Miras küçük erkek çocuğa kalırdı ve o babanın eşlerini beslemekle yükümlü olup ekseri onlarla evlenirdi.

Askeri Yapı: Ordu: Orta Asya’dan çıkan Türk ve Moğolların savaş alanlarında başarılı olması, aslında bu toplulukların çok iyi atlı olmalarından kaynaklanmaktadır. Kıpçak ülkesi, atların yetiştirilmesi için çok elverişliydi. Türk ve Moğollardan müteşekkil ordunun bel kemiği atlılardan meydana geliyordu. Yerli halkın genç nüfusunun üçte biri askerî hizmete alınırdı. Rus knezleri, kendi askerî birlikleri ile yardıma gelirlerdi. Moğol ordularının büyük başarı kazanmalarının bir başka sebebi de, onlarla temas eden halkların, ordunun gücünü olduğundan fazla tahmin etmelerinden kaynaklanıyordu. Tatar orduları seferlerde kendi kendilerini beslemekteydiler. Tabii ki, yiyecek yardımı görmekte ve belli bir maaş almaktaydılar. Ordunun taksimatı ondalık sistemine göre olur ve en küçük birliği on kişi teşkil ederdi. Bu ondalık sistem on bin kişilik askerî güçlere kadar aynı düzende giderdi. Bu nevi askeri güçlerin başında bir Bey veya bir Oğlan bulunurdu. Silahlar: At kültürünün becerikli askerlerinin en fazla tercih ettikleri silah, hiç şüphesiz ok ve yay idi. Ok atan askerin parmağında demir bir yüzük bulunurdu. Moğol askerleri çok uzağa ok attıklarından düşmanı uzun müddet yanlarına yanaştırmamayı başarırlardı. Tabiî ki, mücadele yalnız uzaktan olmayıp, yakın mücadelede Türk ve Moğol askerleri, demir uçlu mızrak ve kılıç kullanmada da çok başarılı idiler. Savaş Taktiği: Moğollar bir yeri silah gücü ile ele geçirmeden önce o şehri, kaleyi veya bölgeyi teslim olmaya davet ederlerdi. Teslim oldukları takdirde kendilerine dokunulmayacağı garantisi verilir ve bu söz de tutulurdu. Savaş sembolik bir şekilde ilan edilirdi. Sınırdaki şehirleri sulh yoluyla ele geçirme taktiği, aslında kuşatmanın orduya bir hayli zorluk çıkarmasından kaynaklanıyordu. Savaş Esirleri: Savaş meydanında elde edilen ganimetlerin belli bir kısmı Han’a aitti. Bu ganimetler arasında yiyecek maddeleri, hayvan sürüleri, değerli eşyaların yanında savaş esirleri de mühim yer tutuyordu. Çünkü bu harp esirleri daha sonra satılabiliyordu. Yabancı ülkelere satılamayan esirler, değişik işlerde kullanılırdı. Kadınlar da esir alınır, fakat onlar Mısır’a pek satılmazdı, çünkü Memlük Devleti daha ziyade askerlikte kullanılacak Türk esirlerini tercih etmekteydi. Hıristiyan esirler büyük meblağlar karşılığı azat edilirlerdi. Esirlerin çocukları da esir addedilirdi. Avcılık: Avcılık yalnızca bir eğlence veya gıda maddesi elde etmek için değil, daha ziyade askerî maksatlarla, yani savaşa hazırlık olmak üzere yapılırdı. Avcılık ortaçağda hemen bütün ülkelerin asillerinin vaz geçilmez bir uğraşı idi.

Ekonomik Yapı: Para Birimi: Altın Orda’da para birimi olarak gümüşten kesilmiş ve Saum denilen sikkeler kullanılırdı. Bunların ağırlığı zaman zaman değişirdi. Bu para biriminin belli bir ağırlığı olması gerekir, aksi takdirde saum’un 36 miskale ve 108 Danik’a, bölünmesi mümkün olmazdı. Vergiler: Moğollar da vergi vermekle yükümlü idiler. Mühim vergiler olarak tüccar ve zanaatkarlardan alınan Tamga, köy halkından alınan Kılan ve Hubşir’i görüyoruz. Tatarlar için diğer halklara nazaran düşük olan Salug adlı kafa vergisi mevcuttu. Ancak bazı sınıflar vergiden muaftı. Bir de yarlıkla muaf tutulanlar vardı, onlara Tarhan denirdi. Zenginler: Altın Orda devletine geniş sınırlarıyla iktisadî yönden bakıldığında başta Rus knezlikleri ve Kafkasya beylikleri olmak üzere bir hayli zengin ülkenin bulunduğunu görmekteyiz. Bu ülkelerin yerlileri genelde çiftçilikle uğraşmakta olup, hakim halkı n kültüründen çok uzak idiler ve devlet, onlara kendi kendilerini yönetme hakkını vermişti. Altın Orda için Rus knezliklerinin haraç ödemeleri ve bu ülkelerde haraç ödeyebilecek kadar düzen ve emniyetin mevcudiyeti kâfi gelmekteydi. Büyük Knezlik, yarlığı en fazla hediye getirene verilirdi. Hatta bu unvan çeşitli  seferler satılabiliyor ve bir Büyük Knez fazla düşünülmeden bir başkası ile değiştirilebiliyordu. Haraç: Altın Orda en fazla haracı Rusya’dan alırdı. Bu yüksek gelir olmaksızın devletin gelişmesine imkân yoktu. Haraç genelde mal olarak verilirdi. Bütün erkek nüfus haraç ödemekle yükümlüydü. Rus kroniklerine göre iki çeşit haraç mevcuttu: yasak ve tarağa. Bütün din adamları ve onlara tabi olanlar haraçtan muaf tutulmuştu. Haraçlar genellikle Sabanluk, yom ve ulak adları altında tahsil edilirdi. Bunun dışında devletin gelirini köprü geçişlerinden alınan köprülük ve gümrük resimleri teşkil ederdi. Ordunun masrafları için bazen kadınlardan da nimar denilen özel vergilerin alındığı olurdu. Ticaret: Altın Orda’nın, Doğu Avrupa’nın orman ve av hayvanları yönünden zengin kuzeyi ve Karadeniz arasında olması; Akdeniz, Bizans ve İran’la zengin bir ticaret hacmine imkan vermekteydi. Altın Orda, Karadeniz üzerinden Çin’e olan kara ticaret yolunun güvenliği tam manasıyla sağlanmıştı. Altın Orda’da tüccarlar itibarlı bir duruma sahiptiler. Altın Orda’nın düzenli dönemlerinde, devlet sınırları içinde fiyat farkları da fazla değildi. Altın Orda’ya tabi Ruslar ve İdil boyundaki Fin halkları ile de mal değiş tokuşu yapılıyordu. Öte yandan Mordva’ların Altın Orda’nın önemli erzak kaynağı olduğu bilinmektedir. XV. Yüzyılın başında Litvanya’da Karadeniz ticaretine katılmaya başlamıştı. Altın Orda’nın ihraç ettiği ülkeler İtalyanlar, Ermeniler, Suriyeliler ve Yunanlılardı. Kıpçak ülkeleri ile Mısır arasında yapılan ticarette en önemli yeri esirler tutuyordu. Orta ve Doğu Avrupa’da Altın Orda’dan gelen her çeşit mala Tatar malı deme alışkanlığı yaygındı. Altın Orda, ihracatının karşılığında altın paradan daha çok mal alıyordu. Deniz yolu ile gelen ithal malları limanlarda gümrüklenirdi. Altın, gümüş ve inciler gümrüğe tâbi değildi. Ulaşım ve Posta: Ülkede ticaretin gelişmesi ve devlet düzeninin korunabilmesi için ulaşım sisteminin iyi bir şekilde çalışması gerekiyordu. Seyahatler çok iyi bir şekilde organize ediliyordu. Seyahat etmek için genellikle araba kullanılırdı. İki veya dört tekerlekli bu arabalara Telegen veya Ar(a)ba denirdi. Yabancılar, istedikleri gibi seyahat edebilirlerdi. Belli başlı nehirlerde yolculuk gemi ile yapılırdı. Kış aylarında ise donan nehirler üzerinden kızaklarla geçilirdi. Yam (Posta) teşkilatı, Moğol İmparatorluğu’nun ve Altın Orda’nın en parlak kuruluşlarından biri idi. Ülkenin her tarafına ulaşan resmî posta bağlantıları mevcuttu. Posta teşkilatının kendine has bir memurlar zümresi mevcuttu. Her yerde ikamet için posta misafirhaneleri kurulmuştu. Prens ve prenses gibi ileri gelen şahıslar, bir devlet memurunun refakatinde seyahat ederlerdi. El Zanaatları: Altın Orda’da el sanatları çok yaygındı. Yeni Saray şehrinde sırf el zanaatları ayrılmış bir mahallenin mevcudiyeti bilinmektedir. Madencilik gelişmiş olup burada para da basılmaktaydı. Seramik endüstrisi de gelişmiş olup, tuğla ve seramik de imal ediliyordu. Altın Orda’da imalat halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği için ithalata da önem verilmişti. Kafkasya’dan bilhassa metal eşya, Suriye ve Mısır’dan ise cam eşya gelirdi. Her mesleğin kendine has iş aletleri vardı. Köy Ekonomisi: Moğollar göçebe olduklarından Kıpçak ülkesine geldiklerinde, ekicilik mühim rol oynamıyordu. Toprak verimli olmasına rağmen, buğdaydan ziyade arpa, sebze ve meyve yetiştiriliyordu. Bunun için aşağı İdil’de ve Aktübe’de sulama kanalları yapılmıştı. Ayrıca Kırım’da arıcılık çok gelişmişti. XV. asırda artık Moğollar da bahar mevsiminde toprağı ekmeye başlamışlardı. Bu ekilen yerlerin sahibi yoktu. Tarım ne kadar az gelişmişse, hayvancılık da o kadar fazla gelişmişti. Konargöçer hayat süren halk, hayvanları yazın İdil veya başka nehirlerin kıyılarından kuzeye, kışın ise güneye indirirlerdi.

Bilim, Kültür Ve Sanat

Fikir hayatının Altın Orda’daki durumu ve bilimin önemi hakkında bir şey söylemek oldukça zordur. Bilimsel veya edebî faaliyetler hakkında Harezm’de bazı örnekler bulunmaktadır. Altın Orda’da dinî ilimlerin yanında tıp da çok ilerlemişti. Tıp merkezi Harezm olmuştu. Bu şehirde bir şifahane mevcuttu. Altın Orda’da belki de et tüketiminin fazlalığı dolayısıyla en yaygın hastalıklardan biri nikris (gut ) idi.

Şehircilik : Alt›n Orda’da fikrî hayattan ziyade teknik ilimlerin çok daha fazla desteklendiği ve mükafatlandırıldığı anlaşılmaktadır. Kıpçak ülkesine henüz Moğollar gelmeden önce İdil Bulgarlarında inşaat tekniği bir hayli ilerlemişti. Moğolların Kıpçak ülkesine gelmesiyle onlarla birlikte Orta Asya’dan ve Mısır’dan bir hayli usta geldi. Onlar da endüstrinin gelişmesinde katkıda bulundular. Böylece yerli ve yabancı ustalar sayesinde Saray şehri gibi şehirler inşa edilebildi. Umumiyetle Orta Asya’dan gelen Türk ve Moğollar, çadır şehircikleri kurarlar ve buralarda ikamet ederlerdi. İşte bu çadır şehirciklerinin kurulduğu yerler, sonradan Altın Orda şehirleri, Orta Asya’daki Müslüman şehirlerine benzemekteydi.

Ev İnşası ve Dekorasyon: Moğol ve Türkler, Kıpçak ülkesine geldiklerinde kendileri ile birlikte Yurt adı verilen çadırlarını da getirmişlerdi. Bu çadırın kendine has özelliği vardı. Yurtlar, yuvarlak ve tepesi kubbe şeklinde olup, tepesinde yuvarlak bir açıklık vardır. Bu dumanın çıkmasına yarardı. Çadırın kenarları beyaz keçe ile örtülüdür. Yağmurdan korunmak üzere bu keçe kireç, kemik unu ile sıvanırdı. Çadırlar sahibinin maddî durumuna göre değişik büyüklüklerde ve oldukça kullanışlı olurlardı. En büyük çadırı ise Han’ın resmi kabullerde kullandığı çadır teşkil ederdi.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v