Osmanlı´da İskan ve Göç Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Osmanlı Devleti’Nde İskan
İskân nedir?
Kelime manası olarak yerleştirme demektir. Genel olarak; yerleşik veya konar-göçer grupları kendilerinin veya devletin isteği doğrultusunda belli bir yöreyi Türkleştirmek, İslamlaştırmak, şenlendirmek veya güvenliği sağlamak gibi nedenlerle, başka bölgeye yerleştirme faaliyetine verilen isimdir.
Türklerin Anadolu’ya ilk yerleşmeleri nasıl bir süreç içerisinde gerçekleşmiştir?
1071 Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla birlikte Türkler, Anadolu’ya akınlar yaparak ilerlemeye başlamışlardır. Bu ilk dönemlerde Anadolu şehirlerini bir bir fetheden Türkler, fethettikleri alanlara beylerinin yönlendirmeleriyle kalıcı olarak yerleşmeye de başlamışlar ve bunun neticesinde kısa sürede Anadolu’da birçok beylik ortaya çıkmıştır.
Türkiye Selçukluları döneminde yapılan ilk iskân hareketlerinde nasıl bir yöntem izlenmiştir?
Bu dönemde yapılan ilk iskân hareketlerinde göçmenler, sınır bölgelere yerleştirilirken kendilerinden bulundukları bölgeleri korumaları istenmektedir. Bununla birlikte güçlü aşiretler parçalara ayrılarak birbirinden uzak yerlere iskân edilir böylece onların bir güç oluşturarak düzeni bozma tehlikesinin önüne geçilmiş olurdu.
Osmanlıların bir dünya devleti olmasındaki başlıca etken nedir açıklayınız?
Osmanlıların sağlam bir iskân siyaseti izlemesi başlıca etkendir. Osmanlıların bulunduğu stratejik konum ve Anadolu’daki diğer Türk beylikleri ile çatışmaya girmeden gaza hareketi içinde bulunmaları bu bölgeye gelmekte olan Türk gruplarının kendilerine iltihak etmesine neden olmuştur. Bu sebeple Osmanlının elinde her zaman dinamik ve hareketli bir nüfus bulunmaktadır. Fetihlerle birlikte boşalttıkları alanlar, bu nüfus sayesinde süratle dolduruluyordu. Böylece yeni fethedilen topraklarda hem kalıcılık artıyor hem de oralar şenlenerek Müslüman diyarı haline geliyordu.
Osmanlının iskân politikası devlete ne gibi faydalar sağlamaktadır?
Osmanlı tarafından boş bölgelere yerleştirilen zümreler kısmen boy yapısına bağlı olmakla birlikte genel olarak askeri örgütlenmeye tabi idiler. Devlet bu şekilde pek çok fayda temin edebilmekte idi. Bölgenin nüfus dengesini lehine çevirmek yanında, o topraklarda kalıcılığını arttırıyor, ülke içindeki üretim sürekliliğini sağlayıp vergisini alıyor, aynı zamanda asker ihtiyacının bir bölümünü karşılama imkânını da buluyordu.
Osmanlı döneminde yapılan iskânlar hangi temel sebepler çerçevesinde olmuştur?
? Belli bölgelerin Türkleşmesi ve İslamlaşması nedeniyle yapılan iskânlar ? Aralarında veya yerleşik gruplarla anlaşmazlık olan cemaat ve aşiretlerin iskânı ? Potansiyel ayaklanma nedenlerini ortadan kaldırmak için yapılan iskânlar ? Bataklık, ormanlık gibi alanların tarıma, harap ve boş yerlerin imara açılması amacıyla yapılan iskânlar ? Yeni oluşturulan yerleşim birimlerine mamur olması maksadıyla yapılan iskânlar ? Suç işleyenleri cezalandırmak maksadıyla yapılan iskânlar ? Ülkenin çeşitli yerlerinde insanların, kervanların, madenlerin vs. güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan iskânlar ? Bazı gruplara bir takım görevler verilmesi ile yapılan iskânlar ? Toprakların kaybedilmesi ile birlikte ülke içine yapılan iskânlar
Rumeli’nin Türkleşmesi ve İslamlaşması süreci nasıl gerçekleşmiştir?
Timur hadisesi sırasında onun uğrayacağı yerlerden birçok halk Rumeli’ye geçmiş ve oradaki zenginliği görünce tekrar Anadolu’ya dönmeyip buraya yerleşmeye karar vermişlerdir. Bu iskân faaliyeti bilinçli olarak yapılmamış, fakat Rumeli’nin Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecine katkı sağlamıştır. Rumeli seferlerine katılan akıncı ve dervişlerin bir kısmı buralarda kalarak bu alanlara daha sonra yapılacak olan yerleşimlere ön ayak olmuşlardır.
Osmanlıların fethedilen yerlere iskân faaliyetleri biçim olarak nasıl şekillenmedir?
Fethedilen yerlere ilk olarak camiler kurulur, muhacirler bu alana iskân edilirlerdi. Böylece cami iskânın çekirdeğini oluşturur ve halk cami etrafından çevreye doğru genişleme eğilimi gösterirdi.
Göçebeler ile yerleşikler arasında birbirini tamamlayan nasıl bir paralellik söz konusudur?
Göçerler ürettikleri her nevi eşyayı yaylak pazarlarında satmaktadırlar. Bununla birlikte devlet tarafından kendilerine bir güzergâh çizilmesine rağmen, bu sınırları aşıp ekili dikili alanlara zarar verdikleri de olmakta ve bu durum tarım geliri yüksek olan devletin vergi kaybına uğramasına sebep olmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin güvenlik nedeniyle yaptığı iskânlar hangi kesimleri kapsamaktadır ve izlenen iskân politikası nasıldır?
Bu kesimler içerisinde sadece konar-göçer zümreler değil, ister Müslüman olsun ister Hıristiyan, isyan potansiyeli olan bütün zümreleri kapsamaktadır. Bu zümreler tehlikenin niteliği ve geliş yönüne göre Anadolu’dan Rumeli’ye veya Rumeli’den Anadolu’ya çift taraflı iskân edilmişlerdir. Osmanlı’nın ilk dönemlerinde isyan potansiyeli olan gruplar farklı bölgelere iskân edilerek risk azaltılmaya çalışılmıştır. İskan emrini reddeden zümrelerin cezalandırılması maksadıyla sürgün yolu seçilirdi. Sürgün yerleri olarak da Rakka ve Kıbrıs’a gönderilirlerdi.
Yerleşik halk ve konar-göçerlerin Osmanlı Devleti açısından önemlerini açıklayınız?
Bu zümreler Osmanlı Devleti’nin vazgeçilmez iki parçasıdır. Yerleşiklerin ülke içinde üretimi sağlayıp vergi vermesi önemlidir. Aynı şekilde konar-göçerlerin hayvancılığı tekellerinde bulundurması da bir o kadar önemlidir. Zira ekonomik faaliyetleri yerleşiklerden aşağı kalır değildir.
Türkmen ve Yörükler’i Osmanlı Devleti için önemli kılan etmenler nelerdir?
Anadolu’da yaylak ve kışlak hareketleri içerisinde hayatlarını sürdüren Türkmen ve Yörükler sahip oldukları geniş sürüler itibariyle birçok bölgenin et, yağ, yoğurt, peynir, süt gibi hayvansal gıda ihtiyacını karşılamaktaydılar. Osmanlı toprakları içinde kara nakliyatını tekelinde bulunduruyorlardı. Sahip oldukları hayvanların yününden halı, kilim vs. derisinden ise eşyalar üretip çevresindeki yerleşik zümrelere satıyorlardı. Deve kervanlarıyla limanlardan iç kesimlere ithal malları sevk ederken kendi gıda ve üretimlerini satarak aslında ithalat ve ihracat faaliyetlerinin içinde yer alıyorlardı. Savaşta sevkiyat barışta ise ülkenin et, süt gibi ihtiyacını karşılayan bu zümrelerin yaptığı faaliyetler de vazgeçilmezdi.
Osmanlı’nın büyük bir imparatorluk haline gelmesindeki başlıca etkenler nelerdir?
Osmanlı’nın ekonomik anlamda sağlam bir vergi düzeni oturtması ve bölgelere ve yaşayış biçimlerine göre kanunnameler çıkararak, belli bir kontrol sistemi oluşturup bu vergiyi toplayabilmesi önemli yer tutmaktadır.
Osmanlı içinde nasıl bir sosyal yapı vardır ve ödenecek vergi miktarı nasıl belirlenmektedir?
Devlet içinde sosyal yapı ikiye ayrılmıştı: idareciler ve sivil halk. Sivil halk ister Müslüman olsun ister gayrimüslim, ister yerleşik olsun ister konar-göçer olsun devlet tarafından belli bir sınıflandırmaya tabi tutulup vergisi alınıyordu. Burada da en önemli faktör sayımlardır. Osmanlı Devleti asıl olarak kimden ne kadar ve nasıl vergi alacağını bu sayımlar sonucu belirlemekteydi.
Derbent teşkilatı nedir?
Ülkenin ücra köşelerinde kalmış alanlara yapılan yerleştirme faaliyetleri genel olarak derbent teşkilatı olarak bilinmektedir. Bir kolluk kuvveti gibi bulundukları yerde, asayiş ve emniyeti sağlayıp yolları tamir ve muhafaza etmek, ıssız yerleri şenlendirmek derbent teşkilatının görevidir. Bulundukları yerlerde ihtiyaç duyulduğunda yolculara rehberlik de yaparlardı.
Derbent teşkilatının görevleri nelerdir?
Bu teşkilat sayesinde başıboş, yersiz-yurtsuz gruplar toprağa yerleştirilip kendilerinden en yüksek verim alınmaya çalışılmıştır. Bu teşkilata tabi olan gruplara sorumluluklarının önemi derecesinde vergi muafiyeti de tanınmaktadır. Derbentçi tayin edilenlerden eşkıyanın bu sahada toplanmasına engel olmak ve şekavet sebebiyle yerini yurdunu terk etmeye kalkışan grupların firar etmesini önlemek beklenmekteydi. Bu hizmetlerine karşılık kendilerine vergi muafiyeti tanınmıştır.
Derbent özelliği göstermeyen bazı alanlarda devletin gelen-geçen ahaliyi koruması için verdiği görev Osmanlı’da hangi iskân türü altındadır?
Bazı gruplara bir takım görevler verilmesi ile yapılan iskân türü.
Osmanlı’da içe dönük iskân hareketleri ne zaman başlamıştır?
Özellikle 17. yüzyıldan sonra uzun süren savaşlar ve kaybedilen topraklar neticesinde içe dönük iskân hareketlerinin başladığı görülmektedir.1683 yılındaki Viyana kuşatması başarısızlığı ardından silsile halinde gelen başarısızlıklar sonucunda vaktiyle bin bir güçlükle yerleştirilen topraklardan bir bir geri dönmek zorunda kalmıştır.
Osmanlı Devleti’nde yapılan dışa dönük iskân hareketleri hangi amaçla yapılır?
Fethedilen yerlere yapılan iskân hareketleridir. Özellikle kuruluş döneminde yapılan iskânlar dışa dönüktür. Fethedilen yerlerde kalıcılığın temin edilmesi, nüfus dengesinin sağlanması ve alınan yerlerin imar edilip şenlendirilmesi amacıyla genellikle ülke içinde konargöçer hayat yaşayan zümrelerin tercih edilip iskân edilmesidir.
Osmanlı’nın fethedilen yeni bölgelerde konar-göçer zümreleri tercih etmesinin sebepleri nelerdir?
Konar-göçer durumda olan Müslüman-Türk aşiretlerini yeni alınan bölgelerin Türkleştirilmesinde ve İslamlaştırılmasında kullanan Osmanlı Devleti: onları savaşçı vasıfları, bir disiplin ve teşkilat içinde olmaları sebebiyle de bu fethedilen bölgelere yerleştirmektedir.
Osmanlı Devleti’nin iki yönlü veya birbirine zıt iskânlar yapmasındaki temel gaye nedir?
İki yönlü bazen de birbirine zıt bölgelerden yapılan nakiller sayesinde, değişik menşelerden gelen halkın birbiriyle kaynaşması ve merkezi idarenin kuvvetlenmesi gayesi güdülmüştür.
Osmanlı Devleti’nin iskân siyasetindeki Türk ve Hristiyanları bir araya getirme politikasının temel amacı nedir?
Türk ve Hıristiyan toplumlarını bir araya getirmek böylece gayrimüslimleri İslamiyet’in sağlam hukuk nizamı, adalet ve din hürriyetlerinin yanı sıra Müslümanlığın temizlik, misafirperverlik, cömertlik ve her türlü iyi ahlak göstergeleri ile bezenmiş halkının yaşayışını göstermek suretiyle İslam’ın yayılmasını sağlamayı hedef almıştır.
Müslüman olan Boşnaklar, Osmanlılara ne gibi katkılar sağlamışlardır?
Bosna Müslümanları, Türk idaresi ve İslamiyet’e kavuştuktan sonra kendi ellerinden alınmış topraklara Türk idaresi sayesinde sahip olmuşlar ve bölgede Osmanlının dayanağı haline gelip birçok devlet adamı yetiştirmişlerdir.
Yıldırım Bayezid devrine ait ilk iskân kaydı ne zaman olmuştur?
Bu devre ait ilk iskân kaydı, 1400-1401 yıllarında tuz yasağını kabul etmeyen ve Menemen ovasında kışlayan aşiretlerden Göçer-evlilere dair olup bunlar Filibe taraflarına gönderilmişlerdir.
İçe dönük iskân hareketlerini açıklayınız?
Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıldan itibaren uzun süren savaşların içine girmesi ve çoğundan da başarısız ayrılması neticesinde ortaya çıkan iskân hareketleridir.
İç iskânı gerektiren sebepler hangi ana başlıklar altında toplanmıştır?
? Uzun savaşlar sebebiyle meydana gelen iktisadi buhranlar (vergilerin arttırılması, yeni verginin ihdası). ? Çeşitli iç karışıklıkların (isyanlar, eşkıyalık) ortaya çıkardığı durum. ? Devlete yeni gelirler elde etmek gayesi ile harap ve boş alanların ziraata açılması meselesi. ? Yapılan savaşlar sebebiyle özellikle hudut bölgelerinden içe doğru olan insan akını (muhaceret).
Osmanlı Devleti’nin savaşlardaki başarısızlığından sonra çıkardığı hangi vergi ile huzursuzluk ortamı artmıştır?
XVI. Asrın sonlarında uzun savaşlara girmesi ve umumiyetle başarısız olması üzerine halktan almak zorunda kaldığı imdat-ı seferiye vergisi halkın da durumunun kötü olmasıyla iç hareketlenmeye neden olmuştur.
Osmanlıda göçlerin artmasına sebep olan olaylar hangileridir?
1596-1775 yılları arasında imparatorluğa büyük enerji kaybettiren Celali isyanları halkta büyük güvenlik kaygısı oluşturarak köy yaşamını bırakıp büyük şehirlere göçü arttırmıştır. Bunun dışında merkezi otoritenin zayıf olduğu sıralarda yaşanan 1727-1728 İzmir İsyanı, 17641766 Kıbrıs İsyanı ile Mısır, Akka ve Mora’daki isyanlar neticesinde göç hareketleri yaşanmıştır. 1683’te başlayıp 1699’da yenilgiyle sonuçlanan savaş, 1723 İran savaşları neticesinde de içe dönük göçler yaşanmıştır.
Dıştan içe dönük yapılan göçlerle gelen zümreleri Osmanlının sınır bölgelere yerleştirmesindeki amaç nedir?
Bu göçler ile sınırlarda tampon bölgeler oluşturuluyor hem de kaybedilen yerler tekrar alınırsa iskân edilen gruplar hızlı bir biçimde yerlerine dönme imkânı buluyordu.
19. yüzyılın ikinci yarısında, Balkanlardaki Müslüman nüfusunda nasıl bir değişim izlenmiştir?
Müslüman nüfusun hızlı bir biçimde arttığı gözlemlenmiştir. 1860’lardan itibaren Rusya’nın menfi tutumu sonrasında Kırım ve Kafkaslardan gelen nüfus %35 olan Müslüman nüfusunu %43’e kadar yükseltmiştir.
Muhacirin komisyonları hangi sebeple kurulmuşlardır?
Kaybedilen topraklardan ülkeye göç eden nüfus ciddi rakamlara ulaşmıştır. Kırım, Kafkaslar ve Balkanlardan yaklaşık 5 milyon kişi göç etmiştir. Söz konusu göçmenler Osmanlı topraklarında ciddi iskân sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu sorunları aşmak maksadıyla Muhacirin Komisyonu isimli örgütler kurulmuştur.
Osmanlı Devleti, İran’a göç ederek Şah İsmail tarafına geçmek isteyen Türkmenler üzerinde nasıl politika yürütmüştür?
Bu hareketin önüne geçmek isteyen Osmanlı Devleti bir taraftan İran’a gitmeyi önlemeye çalışırken diğer taraftan o tarafa meyleden grupları Rumeli’de çeşitli mıntıkalara zorunlu iskâna tabi tutmuştur.
Türkmenlerin yerleştirildikleri Rakka, Hama ve Humus bölgelerini terk etmelerinin nedenleri nelerdir?
Bu durumun ortaya çıkmasında iskân edildikleri coğrafyanın ikliminin uygun olmaması yanında Arap aşiretlerinin baskısı da etkili olmuştur. Bunun dışında yıllarca konar-göçer hayatı yaşamış olup daha önce tecrübe etmedikleri bir hayat tarzına alışmaya çalışmaları ve iskân mahallindeki idarecilerin gerekli ilgiyi göstermemeleri de geri dönüş nedenleri arasında yer almaktadır.
İskân edildikleri yerlerden tekrar Anadolu’ya dönen Türkmenler nasıl bir tutum içerisinde olmuşlardır?
Geri dönen gruplar Anadolu’da uygunsuz tutumlar sergilemeye başlayarak iç düzenin bozulmasına ve üretim faaliyetlerinin zarar görmesine sebep olmuşlardır. Devlet ise gerektiğinde zor kullanarak sorun çıkaran aşiretleri tekrar iskân yerlerine sevk etmeye çalışmıştır.
Yörük kelimesinin kökenini ve nerede kullanıldığını açıklayınız?
Yörük kelimesi yürümek fiilinden gelip o dönemde hala yerleşmeyip konar-göçer hayatlarını devam ettiren Türkmenler için kullanılan bir kelimedir.
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de yaşayan Yörükler için ayrıca hazırladığı askerlikle ilgili kanunun amacı nedir?
Rumeli’de Yörüklerin sayısının gittikçe artması üzerine devlet onlar için ayrı kanun ve nizamlar hazırlayıp askeri bir teşkilata tabi tutmuştur. Anadolu’da yaya teşkilatına benzer bir teşkilat Rumeli’de Yörükler ile oluşturulmuştur.
XV. yüzyıl ortalarından sonra Yörüklerin Osmanlı Devleti için önemini ve katkılarını açıklayınız?
XV. yüzyıl ortalarından itibaren askeri ve stratejik vazifelerde önemli roller üstlenmeye başlayan Yörükler, sorumlulukları kanunlarla belirlenerek, XVI. yüzyıl ortalarında orduda hizmet eden ve devlet işlerinde önemli görevler alan bir askeri sınıf haline gelmişlerdir. Bu gruplar ile ordunun iaşesi kolaylaşıyor ve fetihler ilerledikçe ordunun arkası emniyet altına alınmış oluyordu.
Evlad-ı Fatihan Teşkilatı nedir?
XVI. yüzyılda Rumeli’deki Yörük teşkilatında bozulmalar ortaya çıkmıştır. İkinci Viyana muhasarası ile bu durum daha bariz bir biçimde görülmeye başlanmıştır. Tekrar disiplin altına sokulmaları için 1691 senesinde Evlad-ı Fatihan adı altında ve Rumeli’nin sağ, sol ve orta kolunda olmak üzere yeniden yazıldılar. Teşkilatın bünyesinde askeri ve iktisadi bir takım değişiklikler yapıldı. Bu teşkilat XIX. asırda hala mevcuttu.
Anadolu ve Suriye’de aşiret ve cemaatlerin iskân edileceği yerlerde Osmanlı Devleti adına hangi görevliler bulunmaktadır?
Beylerbeyi veya sancakbeyinin nezaretinde iskân kâtibi, iskânbaşı, iskân beyleri, kethüdaları ve yerine göre diğer memurlardan oluşan komisyonlar çalışarak iskânın sistemli bir biçimde gerçekleşmesini sağlamaktadırlar.
İskân kelimesini anlam ve kapsamolarak açıklayınız.
Kelime manası olarak “yerleştirme” demektir. Genel olarak; yerleşik veya konargöçer grupları kendilerinin veya devletin isteği doğrultusunda belli bir yöreyi Türkleştirmek, İslamlaştırmak, şenlendirmek veya güvenliği sağlamak gibi nedenlerle, başka bir bölgeye yerleştirme faaliyetine verilen isimdir.
1071 Malazgirt Savaşı sonrası Anadolu'ya yönelik Türk göçünü oluşturan durumlar nelerdir? Başlangıçta göç eden türk boyları hangileridir?
1071 Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla birlikte Türkler, Anadolu’ya akınlar
yaparak ilerlemeye başlamışlardı. Bu ilk dönemlerde Anadolu şehirlerini bir bir
fetheden Türkler, fethettikleri alanlara beylerinin yönlendirmeleriyle kalıcı olarak yerleşmeye de başladılar. Bunun neticesinde kısa bir süre içerisinde Anadolu’da birçok beylik ortaya çıktı. Bunların en güçlüsü konumundaki Türkiye Selçukluları öncülüğünde gaza ve cihat hareketlerini devam ettirdiler. Türkmen nüfusunun hızla Anadolu’ya sevk ve iskânı sonucu daha 1085 yılında Avrupalılar Anadolu’ya “Turquie” adını verdiler. Bu durumun ortaya çıkmasında kuşkusuz Malazgirt Savaşı sonrası Türklerin Anadolu’ya göç etmesi etkili olmuştur. Bu göç dalgasında Oğuz boylarına mensup, Kayı, Bayat, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Avşar, Kızık, Beğdilli, Karkın, Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepni, Salur, Eymür, Alayundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık teşekkülleri Anadolu’ya akın akın gelip yerleşmişlerdi.
Türkiye Selçukluları döneminde sınır boylarına yerleştirilen göçmenlere yüklenen işlev ve sorumluluk ne idi? Bu sorumluluk nasıl ifa edilmiştir?
Türkiye Selçukluları döneminde yapılan ilk iskân hareketlerinde göçmenler,
sınır bölgelere yerleştirilirken kendilerinden bulundukları bölgeleri korumaları
istenmekteydi. Bununla birlikte güçlü aşiretler parçalara ayrılarak birbirinden
uzak yerlere iskân edilirdi. Böylece onların bir güç oluşturarak düzeni bozma tehlikesinin önüne geçilmiş oluyordu. Ancak bu gaza ve cihatla birlikte gelen iskân hareketleri, belli bir metotla olmadığından oldukça sınırlı kalmış, fethedilen yerlerde ciddi anlamda kalıcılık sağlanamamıştır.
Osmanlıların Anadolu'ya yerleşmelerindeki en önemli etkieni ve bunun sonucunda yaşanan gelişmeleri açıklayınız.
Osmanlıların Anadolu2ya gelişlerindeki en önemli etken Moğl istilasıdır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin son döneminde Moğol istilası önünden kaçarak
Anadolu’ya gelen ve Söğüt ile Domaniç mıntıkasında bir uç beyliği oluşturan Osmanlılar ise Bizans’ın iç çekişmelerinden yararlanarak ağır ağır bir dünya gücü oluşturmaya başlayacaklardır.
Osmanlıların uyguladıkları iskan siyasetinin devletin bekası üzerinde ne gibi olumlu etkileri olmuştur?
Osmanlıların bir dünya devleti olmasını sağlayan amillerin başında sağlam bir
iskân siyaseti izlemesi gelir. Osmanlıların bulunduğu stratejik konum ve Anadolu’daki diğer Türk beylikleri ile çatışmaya girmeden gaza hareketi içinde bulunmaları bu bölgeye gelmekte olan Türk gruplarının kendilerine iltihak etmesine neden oluyordu. Bu sebeple Osmanlının elinde her zaman dinamik ve hareketli bir nüfus bulunuyordu. Fetihlerle birlikte Hıristiyanların boşalttıkları alanlar, bu nüfus sayesinde süratle dolduruluyordu. Böylece yeni fethedilen topraklarda hem kalıcılık artıyor hem de oralar şenlenerek Müslüman diyarı haline geliyordu. Bu açıdan özellikle Balkanlarda çok ciddi politikalar izlenmiştir. Bu bölgelere yerleştirilen zümreler kısmen boy yapısına bağlı olmakla birlikte genel olarak askeri örgütlenmeye tâbi idiler. Devlet bu şekilde pek çok fayda temin edebiliyordu. Bölgenin nüfus dengesini lehine çevirmek yanında, o topraklarda kalıcılığını arttırıyor, ülke içindeki üretim sürekliliğini sağlayıp vergisini alıyor, aynı zamanda asker ihtiyacının bir bölümünü karşılama imkânını da buluyordu. Ayrıca bu insanları yeni fethedilen bölgelerdeki boş topraklara iskân edip en üst noktada verim sağlamaktaydı. Osmanlı Devleti belki de kuruluş ve büyüme devrinde izlediği bu sağlam politikadandır ki, altı asırdan fazla ayakta kalabilmiştir.
Belli bölgelerin Türkleşmesi ve İslamlaşması nedeniyle yapılan iskânların temel özellikleri nelerdir?
Fetihlerle beraber bazı yerlerin alınması ile birlikte bu yerlerin elde tutulması
için yapılan iskânlardır. Fethedilen toprakların elde tutulması için Türk dervişleri ve genelde konar-göçer zümreler iskân edilerek hem Türkleşme hem de İslamlaşma sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı Beyliği’nin devlet olma sürecinden itibaren son dönemlere kadar devam eden iskân politikalarını kapsar. Osman Gazi’nin 1299 tarihinde adına hutbe okutması ile bir devlet olarak ortaya çıkan Osmanlılar, Anadolu’daki diğer beyliklerden farklı olarak Rumeli topraklarına doğru yönelmiştir. Osmanlı Devleti, kendi durumunu sağlama aldıktan sonra Bizans ve Balkanların içinde bulundukları buhranlardan faydalanıp yaptığı fetihler sonucu sınırlarını genişletip bir imparatorluk
durumuna gelmiştir.
Osmanlı Devleti'nde aralarında veya yerleşik gruplarla anlaşmazlık olan cemaat ve aşiretlerin iskânlarında ne tür politika izlenmiştir?
Osmanlı Devleti’nde konar-göçer hayat yaşayan zümrelerin yaşam tarzından
dolayı bazen kendi aralarında veya yerleşik ahaliyle sıkıntılar çıkabilmekteydi. Konar-göçerlerin tarım arazilerine verdikleri zarar genelde küçük ölçekli olup yeni bir iskân için gerekçe oluşturmaz, zararlar tazmin olunarak mesele çözülürdü. Ülkede huzur ve güvenliğin olmasını, üretimin devam etmesini isteyen devlet daha büyük olaylarda ise iskân metodunu uygulamıştır. Mesela, Balis sancağına tabi Arap Ka’ini ve Domanha Yörüklerinin dağılarak yaşadıklarından çevreye zarar verdikleri tespit edilince, boş ve harabe yerlere iskânları uygun görülmüştür. Öte yandan bu iskân sırasında adı geçen taifelere haksızlık yapılmaması ve başka bir isyana sebep olunmaması hususunda yetkililer uyarılmıştır. Hatta devletin, böyle durumlara fırsat vermemek için tedbirler aldığı dahi oluyordu. Nitekim kurak mevsimlerde konar-göçerlerin yerleşik alanlara zarar vermesinden çekinen merkezî idare yerel idarelerden gerekli tedbirleri önceden almalarını istiyordu. Keza Simav ahalisi ile Dağözü suhteleri arasındaki anlaşmazlığı çözümleme adına Kütahya’da
Germiyanoğlu zaviyesi iskâna açılmıştır. Yine Halep ile Adana arasında mukim
Danişmentli Türkmenlerinden olan bir kaç cemaat, yerleşiklere zarar vermeleri
üzerine boş ve harap olan topraklarda iskâna tabi tutulmuştur. Göçebeler ile yerleşikler arasında birbirini tamamlayan bir paralellik vardı. Göçerler ürettikleri her nevi eşyayı yaylak pazarlarında satıyorlardı. Bununla birlikte
devlet tarafından kendilerine bir güzergâh çizilmesine rağmen, bu sınırları
aşıp ekili dikili alanlara zarar verdikleri de oluyordu. Devlet, bu konuda göçebe
zümreye sert davranmıştır; çünkü yerleşiklerin topraklarına göçebelerin müdahalesi demek devletin büyük bir vergi kaybına neden olması demekti. Özellikle de devlet ekonomisinin tarıma dayanması ve büyük gelir kaynaklarının çiftçilerin üretimine bağlı olması devletin bu alanlar için özel önlemler almasını gerektirmişti.
Osmanlı Devleti'nde potansiyel ayaklanma nedenlerini ortadan kaldırmak için yapılan iskânlarda süreci yürütülüşünü açıklayınız.
Osmanlı Devleti’nin güvenliğini tehdit edebilecek kesimleri tâbi tuttuğu iskân
hareketidir. Burada sadece konar-göçer zümreler değil, ister Müslüman olsun ister Hıristiyan, isyan potansiyeli olan bütün zümreleri kapsamaktaydı. Bu zümreler tehlikenin niteliği ve geliş yönüne göre Anadolu’dan Rumeli’ye veya Rumeli’den Anadolu’ya çift taraflı iskân edilmişlerdir. İlk dönemlerde Karamanoğullarına tâbi olan gruplar değişik bölgelere iskân edilerek muhtemel isyan ve başkaldırı hareketleri başlamadan önlenmek istenmiştir. Yine I. Murad’ın Rumeli’de fetihlere başlamadan önce Saruhan Yörüklerini Serez taraflarına iskâna tabi tutması da potansiyel isyan riskini en aza indirmek içindi. Bu çeşit iskânlar genelde aşiretlerin cezalandırılması maksadıyla sürgün yoluyla yapılırdı. Gösterilen yere gitmekte direnenler için ise genellikle sürgün yeri Rakka ve Kıbrıs’tı. Mesela, Bozok sancağına iskânı emredilen Mamalu Türkmenlerinden Kırık, Nefesli, Güller, Şarklı, Kafirkıranlı, Peçeli ve Turgutlu cemaatleri şekavetlerinden ötürü Rakka’ya, Kılıçlu, Doğanlı ve Alcı cemaatleri ise Kıbrıs’a sürgün edilmişti.
Osmalı'da bataklık, ormanlık gibi alanların tarıma, harap ve boş yerlerin imara
açılması amacıyla yapılan iskânların temel amaçları neler olmuştur?
ilk dönemlerde üretimin sürmesini isteyen Osmanlı konar-göçerlerin
bataklık ve ormanlık alanları tarıma açmasını da istemiştir. Ama esas itibariyle bu durum XVII. yüzyıldan sonra yoğunluk kazanmıştır. İsyanlardan sonra boş kalan arazilere yerleştirilmelerinin yanı sıra ülkenin karışık olduğu zamanlarda başıboş gezmelerinin önüne geçilip yerleştirilmeye çalışılmışlardır. Yine kendi aralarında anlaşmazlık çıkan konar-göçer grupların bu alanlara sevk edildiğini görmekteyiz. Mesela Bozöyük civarında Veziriazam Şehit Mehmed Paşa’nın oğlu eski Bosna Beylerbeyi İbrahim’e intikal eden değirmenlerin etrafında otururken Celalî isyanları sonucu iskân mahallini terk edenlerin yerlerine dönmek isterlerse kimsenin müdahale etmemesi istenmekteydi. Yine Akkerman kazasında Sultan Selim Han Evkafı köyleri halkından bazılarının başka köylere sığınması sonucu vakıf arazisinin boş ve harap kalması yüzünden buradan göçen halkın tekrar eski yerlerine iskân edilmesi istenmekteydi. Keza eski Kütahya mütesellimi zamanında onun zulmünden kaçan halkın tekrar köylerine dönmesi istenmekteydi. Osmanlı Devleti’nin bu çabalarının temel gayesi ülke içindeki toprakların boş ve harap olmasını
önleme isteğiydi. Osmanlı sisteminde padişah Anadolu ve Balkanları ekonomik
eksenli bir denetim içinde tutmak istemiştir.
Osmanlı'da suçlulara yönelik isyan politikası nasıldı? Açıklayınız.
Ülke içinde ortaya çıkan bazı münferit olaylar sonucunda devlet, olayla ilgili
kişi veya kişileri sürgün yoluyla iskân edebiliyordu. İmparatorluk içinde sıkça karşılaşılan bir durum olmakla beraber genelde sürgün yeri olarak Kıbrıs kullanılırdı. Mesela, Akkeçili Yörüklerinden bazı kimselerin kadınlara rahatsızlık vermeleri üzerine Kıbrıs’a sürgün edilmelerine karar verilmişti.
Derbent teşkilatını ve amacını açıklayınız?
Ülkenin ücra noktalarında kalmış alanlara yapılan yerleştirme faaliyetleri genel
olarak derbent teşkilatı olarak bilinmektedir. Bir kolluk kuvveti gibi bulundukları yerde, asayiş ve emniyeti sağlayıp yolları tamir ve muhafaza etmek, ıssız yerleri şenlendirmek derbent teşkilatının göreviydi. Bulundukları yerde ihtiyaç duyulduğunda yolculara rehberlik de yaparlardı.
Derbent teşkilatı dahilinde yapılan iskânlar iç iskân mahiyetindedir. Bu teşkilat
sayesinde başıboş, yersiz- yurtsuz gruplar toprağa yerleştirilip kendilerinden en yüksek verim alınmaya çalışılmıştır. Bu teşkilata tabi olan gruplara sorumluluklarının önemi derecesinde vergi muafiyeti de tanınmaktaydı. Mesela stratejik açıdan önemli olan Madik Boğazı’nın her iki yakasına ellişer aile yerleştirilmiş ve kendileri vergiden muaf tutulmuşlardır. Derbentçi tayin edilenlerden eşkıyanın bu sahada toplanmasına engel olmak ve şekavet sebebiyle yerini yurdunu terk etmeye kalkışan grupların firar etmesini önlemek beklenmekteydi. Bu hizmetlerine karşılık kendilerine vergi muafiyeti tanınmıştır.
Osmanlı'da dışa dönük iskan hareketlerini açıklayınız.
Fethedilen yerlere ülke içinden yapılan iskân faaliyetidir. Özellikle kuruluş döneminde yapılan iskânlar dışa dönüktür. Fethedilen yerlerde kalıcılığın temin edilmesi, nüfus dengesinin sağlanması ve alınan yerlerin imar edilip şenlendirilmesi amacıyla genellikle ülke içinde konar-göçer hayat yaşayan zümrelerin tercih edilip iskân edilmesidir. Konar-göçer durumda olan Müslüman-Türk aşiretlerini yeni alınan bölgelerin Türkleştirilmesinde ve İslamlaştırılmasında kullanan Osmanlı Devleti; onları savaşçı vasıfları, bir disiplin ve teşkilât içinde olmaları sebebiyle de bu fethedilen bölgelere
yerleştirdi.
Osmanlı'da içe dönük iskan hareketlerini ve bunların başlıca nedenlerini açıklayınız.
Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıldan itibaren uzun süren savaşların içine girmesi ve çoğundan da başarısız ayrılması neticesinde ortaya çıkan iskân hareketleridir. Bu iskân hareketlerinin kapsamına ülke içinde çıkan karışıklıkların neticesinde terk edilen alanlara yapılan yerleştirmeler de girer. Devlet özellikle bu gibi durumlarda yerlerini terk eden grupları on yıl içerisinde ocaklarına iade edebiliyordu. Karışıklık sırasında yerleşik yaşama zarar verenler ve isyan etme özelliği olan zümreler boş olan alanlara iskân edilmiştir.
İç iskânı gerektiren sebepler dört başlık altında toplanabilir:
• Uzun savaşlar sebebiyle meydana gelen iktisadi buhranlar (vergilerin arttırılması, yeni verginin ihdası).
• Çeşitli iç karışıkların (isyanlar, eşkıyalık) ortaya çıkardığı durum.
• Devlete yeni gelir kaynakları elde etmek gayesi ile harap ve boş alanların
ziraata açılması meselesi.
• Yapılan savaşlar sebebiyle özellikle hudut bölgelerinden içe doğru olan insan
akını (muhaceret).
İmdat-ı seferiye vergisinin halk üzerinde oluşturduğu etkiler nelerdir?
Osmanlı Devleti’nin XVI. asrın sonlarında uzun savaşlara girmesi ve umumiyetle başarısız olması üzerine halktan almak zorunda kaldığı “imdat-ı seferiye” vergisi halkın da durumunun kötü olmasıyla iç hareketlenmeye neden olmuştur. Vergiyi ödeyemeyen halk çareyi göç etmekte bulmuş, bu da genel olarak iç huzursuzluğa sebep olmuştur. Devletin göç edenlerin geri dönmesi için çaba sarf etmesine rağmen başarılı olduğu da söylenemez. 1596-1775 yılları arasında aralıklı devam eden ve imparatorluğun büyük bir enerji kaybına sebep olan Celali isyanları da halkın göç hareketlerinde bulunmasında önemli bir etken olmuştur. Yüklenen ağır vergiler dışında, can güvenliğini de tehlikede gören halk çiftini çubuğunu bırakarak büyük şehirlere veya kendini daha güvende hissedebileceği yerlere göç etmiştir. Celali isyanlarından başka merkezi otoritenin zayıf olduğu sıralarda yaşanan 1727-1728 İzmir İsyanı, 1764-1766 Kıbrıs İsyanı ile Mısır, Akka ve Mora’daki isyanlar neticesinde de göç hareketleri yaşanmıştır. Devletin girdiği savaşlardan ardı ardına başarısızlıkla ayrılması da iç hareketlenmelere örnek oluşturur. Mesela 1683’te başlayıp 1699’a kadar devam eden ve neticede büyük bir yenilginin yaşandığı savaştan sonra bu bölgelerde meskûn Türk ve Müslüman halk da iç kısımlara gelmiştir. Yine 1723 İran savaşları neticesinde ülke içine göçler yaşanmıştır. 1768-1800 yılları arasında Türk askerinin terk ettiği sahalardan yaklaşık 500.000 aile göç etmiştir. Devlet göç eden zümreleri genelde tampon bölgelere iskân etmekle beraber, boş ve harap olmuş arazilere sahiplerini tekrar iskân etme imkânı yoksa muhacir aileler iskân edilirdi.
Osmanlı'da iskana tabi tutulan zümrelerden olan Türkmenler kimlerdir? Açıklayınız.
“Türkmen” kelimesi hakkında yapılan araştırmalara bakıldığında, kelimenin ne
zaman doğduğundan, hangi anlamlar ifade ettiğine kadar çeşitli iddiaların ortaya atılmış olduğu görülür. İlk görüş Müslüman olan Oğuzlara Müslüman devletlerin “Türk’e benzeyen” anlamında “Türkmen” dedikleridir. Burada “Türk” ve “iman” kelimeleri birleşerek “imanlı Türk” anlamını almıştır. Muharrem Ergin Türk Dilbilgisi kitabında durumu şu şekilde izah etmiştir: “Türkçede “-man,-men” eki, işlek olmayan eklerdendir. Umumiyetle mübalağa ve benzerlik ifade eder: koca-man, kara-man, ak-man, köle-men, küçü-men gibi”. Ebu’l-gazi ise “ Türk-manend” yani “Türk’e benzeyen” kelimesinin Farslar tarafından verildiğini, fakat halkın telaffuzunda Türk-mene dönüştüğünü söyler. J. Deny ise “-man” ekininin “karaman, şişman” gibi mübalağa, fazlalık, üstünlük manası olduğunu Türkmen’in de halis Türk, koyu Türk anlamına geldiğini söylemiştir. Fuad Köprülü’nün başını çektiği ve bu konuda yaygın olan kanaate göre; Maveraünnehir Müslümanlarınca Müslüman olan Oğuzlara, Müslüman olmayan Oğuzlardan ayırmak için “Türkmen” adı verilmiştir. Oğuzlar ise kendilerine “Türkmen” demiyorlardı. Faruk Sümer’in ifadesine göre 13. Yüzyıla kadar atalarının Oğuz ismini yaşattılar. Bundan sonra ise “Türkmen” kelimesi “Oğuz” kelimesinin yerini aldı.
Türkmenlerin Anadolu'ya iskan ediliş sürecini açıklayınız.
Türkmenler başlangıçta Müslüman olmayan Oğuzlarla Selçuk Bey
liderliğinde mücadele ediyorlardı. Siyasi baskılar ve hızla artan nüfus nedeniyle
Tuğrul Bey başa geçtiğinde batı yönünde fetihler artarak devam etti. Türkmenlerin Müslüman ülkelerde yaptıkları yağmalar nedeniyle halife Tuğrul Bey’den bunu engellemesini istemişti. Tuğrul Bey ise elinden geldiğini yaptığını ancak tümüne engel olamayacağını söylemiştir. Bu dönem olayları anlatılırken kaynaklarda Oğuz-Türkmen kelimeleri eş anlamlı olarak kullanıldığı görülüyor.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında bu durum biraz
daha değişme göstermiştir. Zira artık Anadolu’da Türkmenlerden yerleşik hayata geçenler için “Türk” denilmeye başlanmıştır. “Türkmen” ismi ise yalnızca konargöçer olanlar için kullanılan bir tabir haline gelmiştir. Devleti kuranlar Anadolu’da fetihleri gerçekleştiren konar-göçer Türkmenler olmasına rağmen zamanla yerleşik bir devlet modeli haline gelen yönetim içinde kendilerine yer bulamamışlardır. Devlet bu grupların uçlarda bulunmasını destekliyor, Bizans ve Gürcü topraklarına akınlarda, yağma faaliyetlerinde bulunmalarına ses çıkarmıyordu. Zira Türkmenler ortak mülkiyete dayanan toprak rejimi bozulunca zor durumda kalmışlar ve giderek mera ve kışlak bulma konusunda güçlük çekmeye başlamışlardır. Anadolu’ya önemli bir Türkmen göçü de Moğol istilasını müteakip gerçekleşmiştir. Türkmenlerin göçebe yaşamda ısrarları, dinî-siyasî ve sosyal nedenlerle büyük çapta isyanların yaşanmasına sebep oluyordu. Anadolu’da Selçuklu tahsildarlarınca
haksız ve haşin muamelelere maruz kalmış olan Türkmenler, Moğol hâkimiyeti sırasında devlete karşı büsbütün itaatsizlik gösterdiler. Bunların başında
Karamanoğlu Türkmenleri geliyordu. Moğollar ise bu duruma, onlardan
çoğunu öldürerek cevap verdiler. Moğolların püskürtmeleriyle uçlara doğru ilerleyen ve Anadolu’nun batısını fetheden Türkmenler bir taraftan da bu bölgelerin Türkleşmesini sağladılar.
Yörük kelimesini ve Yörüklerin Osmanlı iskan politikası içindeki yerini açıklayınız.
“Yörük”, kelimesi “yürümek” fiilinden gelip o dönemde hala yerleşmeyip konargöçer hayatlarını devam ettiren Türkmenler için kullanılan bir kelimedir. Yörükler de esasen göç vakti, göç kondu gibi tabirleri kullanmaktadırlar. Göçebe sözü tek başına bu insanların hayat tarzlarını açıklamamaktadır. Tam bir göçebe hayatı yaşamadıklarından, onlar için konar-göçer tabirinin kullanılması daha uygundur. İlk dönem Osmanlı kaynaklarından Âşıkpaşazade onlar için “göçer halkı”, “göçer il”; Oruç Bey ise “göçküncü Yörükler”, “göçer Yörükler” demiştir.
Yörüklerin iskânının, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önceki dönemlerde
başladığı görülecektir. Henüz beylikler döneminde bile yerleşmeler görülmüştür. Osmanlı Devleti kurulduktan sonra da konar-göçer hayat yaşayan zümrelerin ya Rumeli’ye yerleştirilerek ya da iktisadi veya askeri teşkilat içine alınarak zamanla yerleştirildikleri bilinmektedir. Osmanlı Devleti, daha ilk dönemlerde yaptığı fetihlerin kalıcılığını arttırmak ve başka nedenlerle konar-göçer aşiretleri bu alanlara iskân etmiştir. Bu alanlardaki zümreler genel olarak yerleşik bir hayat yaşayıp tarımla uğraşmış ve genelde devlete askeri sahada sevkiyat ve iştirak noktasında yardımları olmuştur. XVI. yüzyıl başında Balkanlardaki Müslüman göçerleri, Yörükler 14.435, askeri örgütlenmeye
tabi Yörükler 23.000, Yörük kökenli Müsellemler ise 12.105 olmak üzere
toplam 50.000 civarında olduğu kaynaklarca belirtilmektedir.
Konar-göçerlerin iskânı köylülerden farklı olarak daha kolay bir biçimde yapılıyordu. Bu zümrelerin nakilleri vergi tahsili bakımından sorun çıkarmadığı
gibi bu zümrelerden Balkanlarda askeri hizmetler, derbentler, madenler ve çeltik alanlarında kullanılmak üzere yerleştirilmeleri devlet açısından önemli bir iş gücü teminini sağlamaktaydı. Osmanlı Devleti, Yörükleri 17. yüzyıldan itibaren çeşitli nedenlerle zaman zaman iskâna zorlamıştır. Özellikle Kıbrıs’a gönderilerek Kıbrıs Türkleştirilmiştir. Bu sırada büyük bir mücadele yaşanmış, geri dönmek için kimileri kaçmıştır. Yine devlet ülke içinde yerlerinde oturmayıp, şekavet halinde olan İçil Sancağı Yörüklerini Kıbrıs’a sürmekle tehdit etmiştir. Hallerine devam etmeleri üzerine ise devlet zoruyla Kıbrıs’a iskân edilmişlerdir.
Aşiret ve cemaat kavramlarının Osmanlı'daki kullanımını açıklayınız.
Aşiret kelimesi, Kamus-ı Türkî’de bir asıldan mensup olup birlikte yaşayan ve birlikte konup göçen bedeviler halkı, oymak, kabile, Arap, Kürt, Türkmen aşiretleri olarak açıklanmıştır. Türkçede yaygın olarak göçebe toplulukları ifade etmek için kullanılmakla birlikte terim anlamı olarak boyun altında, cemaatin üstünde yer alan topluluğa verilen isimdir.
Genel olarak sıralama boy (kabile, taife), aşiret, cemaat, oymak, mahalle, oba
ve aile idi. Anadolu’da Oğuz boyları olan, Avşar, Beğdili, Kayı, Bayad, Büğdüz,
Yüreğir, Çepni, Çavundur, Yıva, Karaevli, Yazır, Dodurga, Karkın, Kızık, Salur,
Peçenek, Eymür, Bayındır, Kınık, Barak, Döğer, Alayundlu, İğdir, Varsak, Barak
ve Çunkarlara bağlı cemaatler çok yaygındı. Daha çok konar-göçer hayatı sürüp hayvancılıkla uğraşan bu gruplar, XVII. yüzyıldan itibaren devlet otoritesinin zayıflamasıyla beraber başıboş telakki edilip iskân edilmişlerdir. Kimileri devlet tarafından zorla, kimileri yine devletin verdiği teşvikler sonucu kendi isteği ile yerleşik hayata geçmişlerdir.
Osmanlılarda aşiret ve cemaatlere yönelik bir iskan uygulaması ne zaman ve nasıl başlamıştır? Açıklayınız.
Aşiretler ve cemaatler, XVII. yüzyılda devletin iç bünyesinin bozulması sonucunda yine konar-göçer halkın yerleşik halka zarar verip üretimi aksatmaması, harap ve boş olan mahallerin imara açılıp şenlendirilmesi, ülkede kontrolü zor olan şaki gruplarına çeşitli görevler verilerek tampon bölgelerde oturtulması gibi nedenlerle iskân edilmeye çalışılmışlardır.
Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa’nın sadrazamlık döneminde iskân edilecek kişiler ve yerler tespit edilip 1691-1696 yılları arasında aşiretler ve cemaatler iskân edilmeye çalışılmıştır. Anadolu ve Suriye’de aşiret ve cemaatlerin iskân edileceği yerlerde beylerbeyi veya sancakbeyinin nezaretinde iskân kâtibi, iskânbaşı, iskân beyleri, kethüdaları ve yerine göre diğer memurlardan oluşan komisyonlar çalışarak iskânın sistemli bir biçimde gerçekleşmesini sağlamışlardır. İskân edilen cemaatler genelde yerleştikleri alanlara mensup olduğu cemaatin ismini veriyordu. Mesela, Bozok sancağında bulunan altı yüz köyden iki yüzünün adları mensup olduğu cemaatin ismini almıştır. Bu şekilde, yapılan iskânın yönünü ve niteliğini belirlemek mümkün olmaktadır. Özellikle şekavete karışan cemaatlerin, toplu halde olmalarına izin verilmemiş,
mevcut köy ve kasabalara peyderpey dağıtılmışlardır. Böylece bir araya gelerek bir güç oluşturmalarının önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Osmanlı'nın Rumeli'ye yönelik iskan politikalarında yörüklerin yeri ve önemini açıklayınız.
Bunun yanında Rumeli’de hâkimiyet tesis etmek isteyen Osmanlılar, Yıldırım
Bayezid zamanındaki sürgünden sonra II. Murad devrinde de Saruhan Beyliği’nin ileri gelenlerinden bazı kesimleri Rumeli’ye iskân etmiştir.
Yörüklerin askerlik veya başka hizmetler için bazı yerlere yerleştirildikleri oluyordu. Nitekim yapılan iskânlar sonucunda Rumeli’de Yörüklerin sayısının gittikçe artması üzerine devlet onlar için ayrı kanun ve nizamlar hazırlayıp askeri bir teşkilata tabi tutmuştur. Anadolu’da yaya teşkilatına benzer bir teşkilat Rumeli’de Yörükler ile oluşturulmuştur. Yörükler başlangıçta ya başlarındaki reislerinin adları, ya bir özellikleri, en çok da yoğun bulundukları bölgenin adı ile adlandırılmıştır. Yörükler “ocak” ismi verilerek organize edilmiştir. XV. yüzyıl ortalarından itibaren askeri ve stratejik vazifelerde önemli roller üstlenmeye başlayan Yörükler, sorumlulukları kanunlarla belirlenerek, XVI. yüzyıl ortalarında orduda hizmet eden ve devlet işlerinde önemli görevler alan bir askeri sınıf haline gelmişlerdir. Bu gruplar ile ordunun iaşesi kolaylaşıyor ve fetihler ilerledikçe ordunun arkası emniyet altına alınmış oluyordu.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 7 Gün önce comment 0 visibility 156
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 359
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 1 visibility 979
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1312
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20191
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25851
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14706
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12652
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12646
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10587