Siyasi Tarih 1 Dersi 7. Ünite Özet

Birinci Dünya Savaşı (1908-1918)

Büyük Hesaplaşmanın Nedenleri

Avusturya Başbakanı Kont Clement Metternich dönemi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sarsıldı ve büyük güçler arasında sert bir rekabet tekrar yaşanmaya başladı. Avrupa siyasi haritası devrimler ve savaşlar yoluyla değişti ve büyük bir hesaplaşmaya doğru yol alındı. Almanya ve İtalya’nın siyasi birliklerini tamamlayarak büyük imparatorluklara dönüşme istekleri, hali hazırdaki rekabeti daha da hırçınlaştırdı. Bu da kaçınılmaz bir şekilde dünyayı tarihte benzeri görülmemiş bir savaşın eşiğine sürükledi.

Birinci Dünya ya da Birinci Paylaşım Savaşı olarak adlandırılan bu insanlık tarihinin en trajik olaylardan birinin öne çıkan nedenleri özetle aşağıdaki biçimde sıralanabilir:

  • Sömürgecilik ve ekonomik yayılma/Emperyalizm
  • Alman siyasi birliğinin kurulması ve Avrupa’da Alman-Fransız rekabeti
  • Büyük güçler ittifakı ve bağlantılar sistemi: Bloklaşma
  • Silahlanma
  • Aşırı milliyetçilik
  • Dinsel ve kültürel yayılma

Büyük Hesaplaşmadan Önce Krizler

Birinci Fas Krizi: Dünya’nın geri kalmış bölgelerinin paylaşıldığı ve pazar arayışlarının arttığı bir süreçte, Kuzey Afrika’da bulunan dört-beş milyon nüfuslu Fas, 19. yüzyıl sonlarında Avrupa devletlerinin ilgisini çekti. Fransa Cezayir’in, İspanya ise Kanarya Adalarının güvenliğini sağlamak için bu ülkeye göz diken ülkelerin başında gelmişti. Bu iki ülkenin yanı sıra İtalya ticari ve politik, İngiltere “Akdeniz’in giriş kapısının mülkiyetini kaybetmeme” ve Almanya ise ticari nedenlerden dolayı bu küçük ülke üzerinde rekabete tutuşmuştu. Ülkedeki iç çatışmayı fırsat bilen Fransa Fas ordusunu yeniden yapılandırmayı ardından polis ve ordunun Fransız subaylarının, gümrüklerin de Fransız müfettişlerinin kontrolüne bırakılmasını istedi. Almanya’nınsa bir savaş gemisi ile Tanca’ya çıkarak Almanya’nın Fas’taki çıkarlarının korunacağını ve Fas’ın bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi gerektiğini açıklaması, Birinci Fas Krizi olarak bilinen gelişmelerin fitilini ateşledi.

Almanya’nın önerisiyle yapılan konferansta İngiltere, Rusya ve İtalya Fransa’yı desteklerken ABD tarafsız kaldı. Konferans sonucunda imzalanan “Genel Senet” ile Fas’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı yeniden tanımlansa ve ticaret eşitliği ilkesi kabul edilse de sonuçlar özellikle de Fransız-İngiliz yakınlaşması itibariyle Almanya’nın aleyhine idi. Ayrıca, Fas-Cezayir sınır güvenliği İspanya ve Fransa’ya verilmişti. Bu kriz dünya savaşına giden süreçte ilk kırılmadır. Çünkü 1875’ten beri Fransa ve Almanya arasında bir savaşın başlama ihtimali ilk kez belirgin bir şekilde hissedildi.

Bosna-Hersek Krizi : 5 Ekim 1908’de Avusturya- Macaristan Berlin Antlaşması’ndan (1878) beri kendi yönetimi altında bulunan ancak hukuken hala Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini açıklamıştır. Bu durum şiddetli bir kriz doğurdu ve Avrupa devletleri savaşın eşiğine geldiler. Osmanlı halkı ilk defa Avusturya mallarına karşı boykot uyguladı. İkili görüşmelerle Bosna-Hersek ilhakını tanıyan Osmanlı Hükümeti 26 Şubat 1909’da Avusturya-Macaristan’la antlaşma yaptı ve onların Yeni Pazar Sancağı’ndan askerini çekmesini, Bosna-Hersek’teki devlet ve vakıf malları için 2,5 milyon altın ödemesini ve Bosna-Hersekli Müslümanların halifeyi tanımalarını sağladı. Bu kriz Avrupa’nın altı ay boyunca derin bir bunalım yaşamasına yol açtı. Almanya, Avusturya-Macaristan ittifakı Rusya’ya boyun eğdirirken İngiltere’yi de tedirgin etti. Avrupa bu krizle Birinci Dünya Savaşı’na bir adım daha yaklaştı.

İkinci Fas Krizi : Fransa, 9 Şubat 1909’da Fas’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü teyit eden antlaşmada belirtilmiş olmasına rağmen Almanya’nın ekonomik çıkarlarına saygı göstermedi. Buna ek olarak bir de “Kongo Sorunu” ortaya çıktı. Alman sömürgesi Kamerun’da ve Fransız Kongosu’nda bulunan şirketlerin anlaşmazlıkları iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. Fransa, İspanya ve ardından Almanya ile İngiliz donanması askeri çıkarmada bulununca Avrupa kamuoyunda savaş telaffuz edilmeye başlandı.

Balkan Krizi : Balkanlarda Fransız Devrimi’nden hemen sonra Yunanistan’ın (1829), ardından Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın (1878) bağımsızlığına kavuşması dengeleri alt üst etti. Bu süreç boyunca bu devletlerin irredentizm arzuları, Rusya’nın Panslavist politikası ve Avusturya-Macaristan’ın yayılma isteği, Balkan coğrafyasının gerilmesine yol açtı. Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi (1908) bu gerilimi arttıran bir diğer önemli unsur oldu. Balkan Savaşı, Karadağ’ın 8 Ekim 1912’de Osmanlıya savaş ilan etmesiyle başladı. Osmanlı sanılanın aksine art arda yenilgiler aldı ve Bulgar ordusunun İstanbul’a girmesine ramak kaldı. Bu nedenle Osmanlı Devleti ateşkes istedi. Avrupalı büyük güçler Balkan krizi nedeniyle tekrar karşı karşıya geldiler. Toprak paylaşımı üzerine Haziran 1913’te çıkan İkinci Balkan Savaşı, Bulgaristan’ın yenilgisiyle sonuçlandı ve Osmanlı da kaybettiği Edirne’yi geri almayı başardı. Balkan siyasi haritasına yeniden şekil veren Bükreş Antlaşması imzalandı. Bu kriz Üçlü İttifak ve Üçlü İtilaf bloklarını karşı karşıya getirdi. Özellikle Avusturya- Macaristan’ın, Rusya ve Sırbistan’la olan ilişkileri daha da gerginleşti.

Savaşın Başlaması ve Yayılması

Birinci Dünya Savaşı büyük devletlerarasında gerçekleşen krizlerin doğurduğu bir ortamda meydana geldi. Hükümetlerin dev ordu ve donanmalar oluşturması, militarizmin artması ve halkın kışkırtılması, büyük bir savaşın çıkacağı beklentisini arttırmış idi. Böylelikle savaşın çıkmasına bir kıvılcım yetmişti. Nitekim Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük François Ferdinand’ın Saraybosna’daki ordu manevraları ziyareti sırasında bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi dünyayı savaşa sürükledi.

Bu durum üzerine Avusturya-Macaristan Sırbistan’a 10 maddelik bir nota ve kabulü için 48 saat süre verdi. Sırp Hükümeti taleplerin önemli bir kısmını kabul etse de egemenliklerini kısıtlamakta olan bazı maddelerin görüşülmesini istemesi Avusturya-Macaristan’ı tatmin etmeye yetmedi ve Sırp başkenti Belgrat bombardımana uğratıldı.

Rus Çarı II. Nikola, Sırbistan’a destek amacıyla Avusturya-Macaristan sınırında kısmi seferberlik başlattı. Almanya, Rusya’nın seferberliğini durdurmasını istediyse de başarılı olamadı. Çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini açıklamış bulunan Fransa, 31 Temmuz’da genel seferberlik durumuna geçti. Rusya da aynı yolu izledi.

İstediği yanıtları alamayan Almanya, 1 Ağustos’ta Rusya’ya, 3 Ağustos’ta da Fransa’ya savaş açtı. Alman Ordusu, 4 Ağustos’ta Belçika sınırını aşarak ilerlemeye başladı.

Ardından bu askerî birlikleri mevcut Alman demiryolu ağının yardımıyla Rus cephesine nakledilmesi ve kesin başarının kazanılması gerekmekteydi. İngiltere, Alman Ordularının sınırı geçmesi üzerine Berlin’e bir nota vererek askerî güçlerini geri çekmesini istedi. Almanya’nın notaya cevap vermemesi üzerine 4 Ağustos’ta bu ülkeye savaş ilan etti. Avusturya- Macaristan’ın da 6 Ağustos’ta Rusya’ya savaş açmasıyla Avrupa’nın büyük güçlerinin tamamı savaşa dâhil oldu. Ordu karargâhlarında rakiplere hızlı ve kesin darbe vurularak zafer kazanılacağı düşüncesi egemendi.

Doğu ve Batı cephelerindeki savaş yıpratma amaçlı saldırılarla sürdürüldü. Savaş Uzakdoğu’yu da etkiledi. İngiltere, 1902’de Japonya ile ittifak antlaşması imzalamıştı. Bundan daha da önemlisi Japonya büyük bir güce dönüşmek istediğinden bu savaşı fırsat olarak gördü. Nitekim 15 Ağustos 1914’te Almanya’ya bir ültimatom vererek Almanya’nın Çin’deki donanmasını geri çekmesini ve Kiacohow’u kendisine vermesini istedi. İstediği cevabı alamayan Japonya, 23 Ağustos’ta Almanya’ya savaş açtı ve kısa sürede Alman sömürgelerini işgal etti. Çin üzerinde de çok önemli imtiyazlara sahip oldu.

Savaş boyunca Kuzey Denizi en önemli deniz cephesi olmakla beraber, Akdeniz’de de İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın hatırı sayılır bir deniz gücü vardı. Almanya’ya ait Goeben ve Breslau Kruvazörleri Akdeniz’de bir dizi savaş aktivitesinden sonra İngiliz gemilerinin takibinden kaçarak 11 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı’nı geçerek Osmanlı’ya sığındı. Akdeniz’de İngiliz ve Fransız donanmaları üstünlüğü ele geçirdi. Birinci Dünya Savaşı’nda ilk yıl denizlerdeki en büyük çarpışmalar Pasifik ve Güney Atlantik’te yaşandı. Avrupa’da patlak veren savaş sömürgelere de sıçradı. Almanya’nın Kamerun, Togo, Güneybatı Afrika ve Doğu Afrika’daki sömürgeleri İngiliz ve Fransız kuvvetlerince kuşatıldı. Alman subaylarının yönetiminde silahlandırılan yerliler kuşatmaya fazla direnemedi. Kamerun dışındaki sömürgeler Almanlardan alındı. Pasifik’teki Samao, Soloman Adaları gibi küçük koloniler, Yeni Zelanda ve Avustralya, Coroline, Marshall ve Mariana Adaları da Japonya tarafından ele geçirildi. Almanya’nın Çin’deki kolonisi olan Kaichow yarımadası ve burada bulunan Tsingtao Üssü Japon-İngiliz ortak güçlerince zapt edildi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Savaşa Girmesi: Savaş öncesinde ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal koşullar göz önünde bulundurulduğunda Osmanlı’nın savaşa katılmanın nedenleri şöyle sırlanabilir:

  • İtilaf blokundaki devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı izlediği saldırgan politikalar
  • Son savaşlarda kaybedilen toprakların geri alınması
  • Ekonomik bağımsızlığın kazanılması
  • Almanya’nın savaştan üstün çıkacağı düşüncesi
  • Osmanlı-Alman yakınlaşması
  • Turan İmparatorluğu kurma düşüncesi

Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiltere’ye yakınlaşma ve İtilaf Devletleri blokunda yer alma çabası sonuçsuz kalınca İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskısıyla Osmanlı Almanya’ya yakınlaştı. Osmanlı Hükümeti üyelerinin bir bölümü ile Almanya arasında aşağıdaki hükümleri bulunan bir ittifak antlaşması yapıldı. Bu ittifak antlaşmasının onaylandığı gün genel seferberlik kararı alındı ve Osmanlı tarafsızlığını ilan etti:

  • İki devletin Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasında çıkan bir anlaşmazlıkta tam bir tarafsızlık içinde bulunması,
  • Avusturya-Macaristan ile Rusya’nın savaşa tutuşması halinde Almanya’nın da buna katılmak durumunda kalması halinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun da savaşa girmesi,
  • Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun tehditle yüz yüze kalması durumunda silahla Osmanlı’yı savunması.

Antlaşmanın onaylanmasından sonra Alman-Rus Savaşı başladığından Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi gerekiyordu. Oysa ittifak antlaşmasından haberi olmayan İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükümetinin tarafsızlığına memnun olduklarını açıkladılar. Osmanlı Hükümeti de İtilaf Devletlerinden kapitülasyonların kaldırılması, Ege Adalarının kendisine geri verilmesini ve Mısır sorunun çözümlenmesini istedi. İngiltere, bu istekleri kabul etmedi. Böylelikle Osmanlı İmparatorluğu hızla savaşa doğru ilerledi ve nihayetinde Akdeniz’de İngiliz donanmasının takibinden kaçan Goeben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisinin 10 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı’nı geçerek Marmara Denizi’ne girmesi Osmanlı İmparatorluğunun savaşa katılımını hızlandırdı. Bu gemilere el koyması gerekirken Osmanlı Hükümeti bunları satın aldığını açıkladı, gemilere Türk bayrağı çekti, adlarını Midilli ve Yavuz olarak değiştirdi ve personele de fes giydirdi. Osmanlı hükümeti tarafından donanma komutanlığına getirilen Alman Amiral Souchon, Osmanlı donanması aracılığıyla Karadeniz’deki Rus limanlarını topa tuttu ve böylece Rusya, İngiltere ve Fransa Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hızlandıracak olan savaşı ilan ettiler.

Padişah Mehmed Reşad, İtilaf Devletlerinin egemenliği altındaki Müslümanları onlara karşı ayaklandırmak amacıyla Kutsal Cihat ilan etti. Ancak bunun bir faydası olmadı.

Böylelikle Osmanlı İmparatorluğu Kafkasya ve Doğu Anadolu Cephesinde, Irak Cephesinde, Kanal Cephesinde, Çanakkale Cephesinde ve Galiçya Cephesinde Birinci Dünya Savaşına katılmış oldu.

Avrupalı emperyalist devletlerin Şark Meselesi adını verdikleri Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması girişimi savaş sırasında yapılan şu gizli antlaşmalarla zirveye ulaşmıştır:

  • İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Boğazlarla Yapılan Antlaşma
  • Londra Antlaşması
  • Sykes-Picot Antlaşması
  • Saint Jean de Maurienne Antlaşması
  • Balfour Deklarasyonu

Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli antlaşmalar, Avrupalı emperyalist devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya yönelik yaklaşık 150 yıldır sürdürdükleri girişimlerin en çarpıcı halkasıydı. Çelişkilerle dolu idi. Araplara büyük bir imparatorluk vaat eden İngiltere, Ortadoğu’yu Fransa ile paylaşmıştı. Bolşevikler bu antlaşmaları açıklayarak, Osmanlı üzerinde oynanan oyunların ortaya çıkmasını sağladılar(Yakut, 2010: 103-104).

Rusya’nın Savaştan Çekilmesi: Birinci Dünya Savaşı’nda gidişat kökten değiştiren iki önemli olay meydana geldi. İlki Rusya’da Bolşevik Devrimi’nin gerçekleşmesi, ikincisi de Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesidir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren güçlenen sosyalist hareket, dünya savaşının dayattığı açlık ve sefalet nedeniyle daha da etkili olmaya başlamıştı. Halkın öfkesi Çarlık rejimine yönelmişti. Sosyalistlerin en ucunda yer olan Bolşevikler, Sovyetleri kontrolleri altına alarak ülkeye yeni bir biçim vermeye çalıştılar. Alman gizli servisi İsviçre’de sürgünde bulunan Bolşevik lider Vlademir İlyiç Lenin ve bir grup sosyalistin Rusya’ya dönmesine yardımcı oldu. Mayıs 1917’de sosyalistlerin çoğunlukta olduğu yeni bir hükümet kuruldu. Hükümette etkili olan Savunma Bakanı Alexander Kerensky, Rus olmayan Kafkas, Fin, Kazak ve Sibirya asıllı askerlerden oluşturulan 200 bin kişilik yeni bir ordu oluşturdu. Brusilov’un komuta ettiği bu ordu, Galiçya’da Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı birliklerinden oluşturulan kuvvetle çarpıştı. Rus Ordusu ağır bir yenilgi aldı ve Eylül 1917’de dağıldı. Savunma Bakanı Kerensky Moskova’ya kaçtı. Lenin ve diğer Bolşevikler, hükümetin otoritesinin kaybolmasını ve ülkenin bunalıma sürüklenmesini iyi değerlendirerek yönetimi ele geçirdiler. Sadece dünya savaşının gidişatını değil, 20. yüzyılın da seyrini değiştiren Ekim Devrimi’ni gerçekleştirdiler.

Bolşevikler, “ulusların kendi kaderlerini tayin etme, barış, toprak, ekmek” ilkeleriyle iktidara gelmişlerdi. Bolşeviklerin savaşa bakışları ve analizleri farklıydı. Devrim’in lideri Lenin’e göre savaşa tekelci kapitalizmin yayılmacı güdüsü neden olmuştu ve özünde kendine karşı da yıkıcı olan bu güç, bizzat kapitalizmin çöküşüne de yol açacaktı. Brest-Litovsk Barış Antlaşması kabul edildi. Böylece Rusya tamamen savaştan çekildi. Bu antlaşmayla Polonya, Baltık devletleri (Letonya, Estonya, Litvanya), Ukrayna, Finlandiya ve Kafkasya Almanya’nın uydusu haline geldi. Rusya, Çarlık dönemi topraklarının üçte birinden fazlasını, tarım topraklarının üçte birini, demir ve kömür endüstrisinin %80’ini kaybetti. İtilaf Devletlerinin Bolşevik rejimi yıkmaya yönelik çabaları sonuç vermedi.

ABD’nin Savaşa Girmesi: ABD ve Almanya 19. yüzyılın sonlarından itibaren uluslararası pazarlarda rekabete girmişlerdi. Savaş sırasında Alman denizaltılarının ABD gemilerini batırması ve Alman Büyükelçisinin ABD’ye karşı olası bir savaşta Meksika’yı destekleyeceği ve Japonya, Meksika ve Almanya’nın Amerika’ya karşı ittifak kurmaları gerektiğini ifade eden şifre-telgrafın ortaya çıkarılması ABD’nin savaşa girmesini haklı gösterdi. ABD ise İtilaf güçlerine sattığı savaş malzemelerinin ve savaş bonolarının ve verdiği borçların geri ödenmesi için İngiliz ve Fransız güçlerinin galip gelmesi zorunluğunu da göz önünde bulundurarak İtilaf Devletlerinin tarafında savaşa dâhil oldu.

Barış Girişimleri ve Savaşın Sona Ermesi

1914’te başlayan savaşın küresel bir niteliğe bürünerek milyonlarca insanın ölümüne yol açması, savaşın sona erdirilmesini gündeme getirmişti. Bu konuda ilk girişimi 1916 yılının başında ABD Başkanı Woodrow Wilson başlatmıştı fakat İngiliz, Fransız ve Alman yetkilileri bu çağrıyı reddetti. Avusturya-Macaristan 1916 yılının sonlarında savaştan çekilme girişiminde bulundu. Ancak Almanya’nın sert tepkisiyle karşılaştı ve savaş devam ettiği sürece bu ülkeye bağlı kalacağına ilişkin bir antlaşma imzalamak zorunda kaldı. Almanya, Brusilov saldırısına başarıyla karşı konulması ve Romanya’nın işgalinin sonuçlandırılmasının ardından 12 Aralık 1916’da savaşın sona erdirilmesi için barış çağrısında bulundu. Ancak saptadığı şartlar İtilaf Devletlerince kabul edilebilir türden değildi. ABD Başkanı Wilson, 18 Aralık 1916’da tarafların savaş amaçlarını açıklamalarını isteyerek yeni bir arabuluculuk girişimi başlattı. Almanya, yukarıda açıkladığımız şartları açıklamaktan kaçındı. İtilaf Devletleri ise, barış koşullarının olgunlaşmadığını öne sürmesine karşın kapıları kapatmadı ve 10 Ocak 1917’de taleplerini iletti. Barış için koşullar öne sürüldü ve bu girişimler de başarısız oldu. Papa XV. Benedict tarafından 1917 yılının Ağustos ayında savaşın sona erdirilmesi için tarafların tazminat ve toprak taleplerinden vazgeçmesi önerisi yapıldı. Bu çağrı da etkili olmadı (Gülboy, 2004; 266).

Rusya’daki sosyalist rejim ile İttifak devletleri arasında sürdürülen bir dizi diplomatik girişimden sonra Aralık 1917’de ateşkes, 3 Mart 1918’de de Brest-Litovsk Antlaşması imzalandı. Böylece Rusya savaştan çekildi.

Savaşın küresel düzeyde sona erdirilmesi ve yeni bir dünya düzeni kurulması yolunda atılan en önemli adımlardan biri ABD Başkanı Wilson’un 8 Ocak 1918’de Kongre’de yaptığı konuşmada barışın temel ilkeleri olarak “Wilson İlkeleri”ni açıklamasıdır. Bu esaslar 14 maddeden ibaretti ve şu esasları içermişti:

  • Diplomasi alanında açıklık ilkesinin esas alınması,
  • Kara sularıyla, milletlerarası antlaşmalarla statüsü düzenlenmiş denizler hariç, denizlerde tam bir serbestliğin hâkim olması,
  • Milletler arasında ekonomik bütün engellerin kaldırılması ve ticari ilişkilerde eşitliğin kabul edilmesi,
  • Silahsızlanmanın esas alınması, silahlanmanın iç güvenliği tehlikeye düşürmeyecek oranda tutulması,
  • Sömürgeler üzerindeki isteklerin serbestçe ve tam bir yansızlıkla incelenerek ve bu bölgeler halkının çıkarları da göz önünde tutularak bir sonuca bağlanması,
  • İşgal edilmiş olan bütün Rusya topraklarının boşaltılması ve bu toplumun kendini istediği şekilde yönetmesi,
  • Belçika’nın egemenlik haklarına dokunulmaksızın boşaltılması ve yeniden kurulması,
  • İşgal altındaki Fransa topraklarının boşaltılması ve Alsace-Lorraine bölgesinin bu ülkeye iade edilmesi,
  • İtalya sınırlarının milliyet ilkesine göre yeniden düzenlenmesi,
  • Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan halklara özerklik tanınması,
  • Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın boşaltılması, Sırbistan’ın denize çıkış imkânına kavuşması ve Balkan Devletlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin milliyet ilkesi temeline göre dostça düzenlenmesi,
  • Osmanlı İmparatorluğu’nda Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığının tanınması ve Osmanlı egemenliği altında bulunan diğer uluslara geniş özerklik tanınması
  • Polonya’ya bağımsızlık verilmesi ve denize çıkışın sağlanması,
  • Büyük ve küçük olmasına bakılmaksızın bütün devletlerin bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini garanti altına alacak bir uluslararası örgüt (Milletler Cemiyeti) kurulması

Dört yıldır süren savaş, 1918’de İttifak devletlerinin aleyhine dönmüştü. Alman Genelkurmay Başkanı Ludendorff, Rusya’nın da savaştan çekilmesi üzerine Doğu’daki birliklerini Batı’ya kaydırarak, Fransa’yı çökertmek istedi. Fakat 1918 yılı Haziran ayı sonlarında başarılı olamayacağını anlayınca askerî harekâtı sona erdirdi. Avusturya-Macaristan Ordusu da, 15 Haziran 1918’de İtalya’ya karşı Piave saldırısını başlattı fakat bir hafta sonra eski konumlarına geri döndüler. Özetle 1918’in yaz aylarında İttifak Devletleri (Almanya, Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan) tükenmeye başladı. Art arda askerî yenilgiler almaya başladılar. Wilson ilkelerini daha çok konuşur oldular ve ateşkes ve barışın yapılmasını sağlamaya çalıştılar.

Rusya’nın barış yaparak savaştan çekilmesinden dolayı Romanya’nın durumu zorlaşmıştı. Daha fazla dayanamayan bu ülke Mart 1918’de ateşkes, 7 Mayıs 1918’de de barış antlaşması imzalayarak savaş dışı kaldı. Romanya bu antlaşmayla, Karpatlar bölgesinde Avusturya’ya toprak vermek ve Dobruca’dan çekilmek zorunda kaldı. Bulgaristan, İttifak Devletleri blokundan savaştan çekilen ilk ülke oldu. Sırp-Fransız kuvvetleri tarafından ağır yenilgiye uğratılan Bulgaristan 25 Eylül 1918’de barış istemek zorunda kaldı. İtilaf Devletleri ile 29 Eylül 1918’de Selanik’te ateşkes antlaşması imzaladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun da Suriye, Filistin cephelerinde art arda uğradığı başarısızlıklar, Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi ile Almanya bağlantısının kesilmesi, Trakya’da İngiliz-Fransız saldırıları olması durumunda İstanbul’un tehlikeye düşecek olması nedenleriyle yenilgi kabul edildi ve Wilson İlkeleri çerçevesinde barış yapma telaffuz edilmeye başlandı. İngiltere ile görüşmeler sonunda Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918’de çok ağır şartlar içeren “Mondros Ateşkes” Antlaşması’nı imzalayarak savaştan çekildi. Yirmi beş maddelik bu antlaşmanın bazı hükümleri şöyledir: Çanakkale ve Karadeniz Boğazları’nın geçişe açılması ve bunların istihkâmlarının İtilaf Devletleri askerlerine bırakılması, İtilaf Devletlerince iç düzenin korunması için kararlaştırılacak sayıdaki kuvvetlerin dışında kalan ordunun dağıtılması, donanmanın teslim edilmesi, silah, cephane bütün araç ve gereçlerin teslim edilmesi, demiryolu merkezlerinin, limanların denetim altına alınması, Toros tünellerinin, telgraf ve posta merkezlerinin kontrol edilmesi ve İtilaf Devletlerinin güvenliklerini tehdit edecek bir durum olduğunda herhangi bir stratejik noktayı işgal etme hakkına sahip olması gibi. Bu hükümlerden de anlaşılacağı gibi ateşkes antlaşmasının temel niteliği, Osmanlı İmparatorluğu’na son verilmesi, İmparatorluk topraklarının paylaşılmasına zemin hazırlanması ve egemenliğinin kısıtlanmasıdır. Nitekim kısa bir süre sonra Anadolu’nun çeşitli bölgeleri işgal edilecek ve İmparatorluğun sonuna getirecek düzenlemeler yapılacaktır. Almanya Ekim’de Wilson İlkeleri doğrultusunda bir barışa hazır olduğunu bildirdi. Yeni bir hükümetin cumhuriyet ilan ettiği Almanya’da 11 Kasım 1918’de ağır şartlar içeren Refhondes Ateşkes Antlaşması imzalandı. Almanlar; 15 gün içinde Fransa, Belçika ve Lüksemburg’ta işgal ettikleri toprakları boşaltmayı, Alsace-Lorraine’i ve Ren Nehri’nin sol kıyısını geri vermeyi, silahları, savaş gemilerinin bir kısmını ve denizaltıları teslim etmeyi, donanmanın Baltık limanlarında demirlenmesini ve Brest-Litovsk ile Bükreş Antlaşmalarından doğan haklardan vazgeçmeyi kabul ettiler. Tüm bu başlıklarda açıklandığı üzere savaş, İttifak Devletleri’yle imzalanan ateşkes antlaşmalarıyla Kasım 1918’de fiilen sona erdi. Dört yıl boyunca süren dünya savaşı 12 milyon kişinin ölümüne, bu sayının iki katından fazlasının yaralanmasına yol açtı. Siyasi harita değişti. Rusya, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları dağıldı. Yeni silahlar denedi ve çevre büyük zarar gördü. İnsanoğlu binlerce yıldır mücadele ederek oluşturmaya çalıştığı eşit, özgür ve barışçıl bir dünya düşüncesine, bu savaşa girişmekle büyük bir darbe vurdu.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v