Siyasi Tarih 1 Dersi 5. Ünite Özet

Avrupa’Nın Siyasal Ve Ekonomik Dönüşümü (1815-1871)

Dönemi Şekillendiren Temel Dinamikler

Sanayi Devrimi, temelde üretimde makinaların kullanılmasıyla görülen bir durumdur ve üretimin kitleselleşmesi olgusuna dayanmaktadır. Sanayi Devrimi’ne asıl anlamını veren olgu ise buharın makinalarda bir enerji olarak kullanılması oldu. Kondansatörün icadı ile buhar makinalarından muazzam bir verim elde edildi. Bu durum, hızlı ve çok miktarda mamulün üretildiği yeni üretim alanlarının yani fabrikaların ortaya çıkmasını sağladı. Üretim artışı işgücü talebini de beraberinde getirdi. Bu talep kırda atölyelerde ve lonca sisteminde çalışan işçilerin kente göç etmesine sebep oldu. Kentteki işçilerin sayısı çok kısa zamanda onbinleri hatta yüzbinleri buldu ve Avrupa sosyal ve siyasal tarihinde çok önemli etkilerde bulunacak işçi sınıfı ortaya çıkmış oldu.

Fabrikaların ortaya çıkışı, ticari kapitalizmin ortaya çıkışı ile doğan ve yüzyıllar içinde ekonomik ve siyasal anlamda güçlenen burjuva sınıfının eseridir. Burjuvazinin Avrupa’da XIX. yüzyıl öncesinde en belirgin biçimde 1789 Fransız Devrimi’nde görüldüğü gibi oynadığı devrimci rol, sınai kapitalizmin gelişmesiyle daha da önem kazanacak ve ideolojisini ve siyasal amaçlarını siyasal yapının XIX. yüzyılda yeniden şekillendirmesinde temel ilkeler olarak kabul ettirmeyi başaracaktır.

Öte yandan Sanayi Devrimi’nin sonucu olarak elde edilen büyük refah artışı, kitlelerde insanın çevresini ve geleceğini bizzat kendisinin değiştirebileceği inancını güçlendirmiştir. Bunun siyasal anlamı ise demokrasiye duyulan özlemin güçlenmesiydi. XIX. yüzyılın, değişiklik getiren güçler ile sürekliliği sağlayan güçler arasında devamlı bir mücadeleyle geçtiğini söylemek gerçeğe en yakın bir genelleme olur.

Burjuvazinin önce Avrupa’da sonrada tüm dünyada oynadığı dönüştürücü etkinin en önemli boyutlarından biri de milliyetçilik ideolojisinin geliştirilmesidir. Özellikle XIX. yüzyılın ilk yarısında büyük ölçüde liberalizmle örtüşen milliyetçilik, egemenliğin kaynağının metafizik çerçeveden çıkarılarak, dünyevileşmesini ve ulusa dayandırılmasını temel almaktaydı. Bu durum mutlak monarşilerin sorgulanmasını ulusun siyasal temsiline dayanan parlamenter yapıların öne çıkartılmasını amaçlamaktaydı. Ulusu oluşturan yurttaşların siyasal egemenliğin eşit birer ortağı olmaları gerekmekteydi. Ayrıca siyasal egemenliğin eşit siyasal temsile dayalı parlamentolar tarafından yapılan kanunlar bir başka ifadeyle hukukla sınırlandırılması gerekmekteydi. Monarşik rejimlerin, meşruti rejimlere hatta cumhuriyet rejimlerine dönüştürülmesi hedefi milliyetçiliğin en önemli ilkelerinden biriydi. Burjuvazi ulusal bir pazar yaratmak amacıyla ulus-devlet yapılarının da en büyük destekçisi hâline gelecek, milliyetçilik de bu süreçte burjuvazinin en önemli ideolojik dayanaklarından birini oluşturacaktır.

Ayrıca milliyetçilik çok uluslu imparatorlukları oluşturan halkların ulusal haklarını ve bağımsızlıklarını kazanmaları yolunda ve XIX: yüzyılda başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere çok uluslu imparatorlukların çöküşünde önemli rol oynamıştır. Milliyetçiliğin önemli etkilerinden birini de İtalyan ve Alman ulusal birliklerin kurulması olgusunda bulabiliriz. XIX. yüzyıl Avrupa düzenini tamamen ortadan kaldıran I. Dünya Savaşı da bu çerçevede ortaya çıktı. Bu çerçevede Avrupa devletler sistemi XX. Yüzyılda çok açık bir biçimde ortaya çıkacağı gibi bir “uluslararası sisteme” doğru hızla evrilmeye başladı.

Avrupa Uyumu: 1815’ten Sonra Uluslararası İlişkiler

Yıllarca süren ve ekonomik olarak büyük bir tahribata yol açan Napoleon Savaşları’ndan sonra Avrupa ekonomik sıkıntılarla yüzyüze kaldı. Ancak bu sıkıntıları Sanayi Devrimi’nin sağladığı iktisadi genişleme sayesinde atlatabilmiştir. Bu sıkıntıların atlatılabilmesi, siyasi ortamın da çalkantılara yuvarlanmasını önledi. Napoleon’u yenilgiye uğratan Avrupa devletleri, çeyrek yüzyıl süren karışıklıkların tekrar ortaya çıkmaması için her türlü önlemi almaya kararlıydılar. Ancak yeni oluşan sosyal güçlere karşı etkili cephe oluşturamamışlardır. Bunun nedenlerinden biri ise sanayi devriminin batıdan doğuya doğru gelişmesidir. Bu durum Avrupa’nın doğusu ile batısı arasında var olan farklılıkları derinleştirmiş ve doğudaki halkların taleplerinin karşılanamamasına neden olmuştur.

1815 Barışı’nı izleyen dönemde yeni ve radikal siyasi akımlar meydana çıkınca baskı yöntemleri gittikçe yaygınlaştı. Hükümetler birbiri ardına ortaya çıkan gizli devrimci cemiyetlere ve hareketlere karşı silahlı güçlerini sıklıkla kullandılar. Üstelik bu sadece devletlerin kendi ülkelerindeki muhalif akımlara yönelik bir müdahalesi değildi, uluslararası bir boyut taşımaktaydı. Bu mücadele sonucunda Avrupa’nın doğusu ile batısındaki ayrılık artık kesin bir biçimde ortaya çıkmış oldu.

Avrupa’nın yeni siyasi güçlerle uzlaşmak yerine onlara karşı tutucu ve güçsüz rejimleri ayakta tutmaya çalışan bu sistem başarısız olmaya mahkûmdu. Viyana sisteminin baskıları ne liberalizmin ve milliyetçiliğin, ne de uzun dönemde öteki siyasi akımların güçlenmesini önleyebilmiştir. Zenginleşen burjuvazi kendi görüşüne uygun bir hükümet biçimi doğrultusunda çalışıyordu. Avrupa’daki yenilikçi akımlar üzerine yoğunlaşan bu baskıların sonucunda bir patlamanın ortaya çıkması kaçınılmazdı.

1830 ve 1848 İhtilalleri

Avrupa Düzeni’ne ilk ciddi kitlesel muhalefeti oluşturan 1830 ve 1848 ihtilalleridir. İhtilaller doğurdukları sonuçlardan çok Avrupa Düzeni ile Avrupa gerçekliği arasındaki çelişkiyi göstermesi bakımından önem taşımaktadır. İhtilallerin öncü sınıf ve grupları ile ihtilalleri doğuran, şekillendiren ve rengini veren ideolojilerin farklı olması nedeniyle bu 1830 ve 1848 ihtilalleri aynı çerçevede değerlendirilmemelidir. 1830’da temel güç Liberalizm’di; 1848’de ise öne geçen Milliyetçilik ve Sosyalizm oldu. 1848’de olacağı gibi 1830’da da ilk hareket Fransa’da patlak vermiştir.

Fransa’da 1830 İhtilali: 1824’te Kral olan X. Charles ülkede, gittikçe yoğunlaşan bir baskı yönetimi kurmuştu. 1830 yılında basına sansür konulması, siyasi haklara müdahale edilmesi patlamaya yol açtı. Paris’teki ayaklanmada özellikle işçiler, öğrenciler ve aydınlardan oluşan cumhuriyetçiler ön plandaydı. Askerler ayaklananlara müdahale etmeyince muhalefeti bastırmanın mümkün olmadığını gören X. Charles İngiltere’ye kaçtı. Sonrasında Louis-Philippe 1814 anayasasına bağlı kalmak şartıyla tahta çıkarıldı. Ancak bu kral kiliseye göre “ihtilalci” olduğu, radikal demokratlara göre ise “hayal kırıklığı yarattığı” için gözden düşecektir.

Belçika’da 1830 İhtilali: Hollanda’yla birleşen Belçika Hollanda Kralından rahatsızlık duymaktaydı. Aynı zamanda Fransızca konuşan Belçikalılar,(Valonlar) Hollanda dilinin zorunlu kullanılmasına da karşıydılar. Başlangıçta özerklik isteyen Belçikalılar Hollanda Kralının kuvvet kullanması üzerine bağımsızlığa yöneldiler. 1831 yılında Belçika İngiltere’nin desteği ile bağımsızlığını kazandı. Belçika’nın bağımsızlığı daha sonra 1839’da imzalanan Londra Antlaşması ile bütün Avrupa ülkeleri ile Hollanda tarafından tanındı.

Polonya’da 1830 İhtilali: Polonyalılar, 1815 düzenlemesi gereğince Polonya’nın Rusya’ya bağlanmasını ve Rus Çarı I. Nikola’nın krallığını tanımadıklarını ilan ettiler. Ancak Polonya hiçbir devletten –Osmanlı mültecileri kabul etmiştir - yardım görememiş ve isyanlar Rusya tarafından kolaylıkla bastırılmıştır. Böylece 1815 Polonya’sı ortadan kalkmış ve Rusya’ya dâhil edilmiştir.

1830 İhtilalleri’nin Sonuçları: İngiltere, İspanya, İsviçre; İtalya ve Portekiz gibi bazı yerlerde de ihtilallerin etkisi görülmüştür. Özellikle Fransa, Belçika ve İngiltere gibi ihtilallerin başarılı olduğu ülkelerde, Burjuvazi’nin güçlendiği görüldü. Batı Avrupa’da sanayi gittikçe gelişiyordu ancak işçilere düşen pay oranı ise gittikçe küçülüyordu. Dolayısıyla da sistemi yıkarak değiştirme fikrine yönelmekteydiler. Bu doğrultuda Fransa başta olmak üzere birçok ülkede birçok işçi örgütleri kuruldu. 1830 sonrasında ise bu gelişmeler, Sosyalizm’in biçimlendiği ve işçiler arasında hızla yayıldığı bir konjonktür oluşturdu.

1815-1830 arasında da tam işlemeyen uluslararası sistemin, Avrupa’nın hele 1830’dan sonraki ortamda etkili olması beklenemezdi. Avrupa’nın iki kampa ayrılmış durumu devam etmekteydi. Batı Avrupa gittikçe daha liberal daha varlıklı hale geliyordu. Ancak Batı Avrupa’nın bu maddi uygarlığının alt yüzünde işçilerin hoşnutsuzluğu vardı. Aynı zamanda gittikçe artan bir baskı vardı. Bu baskılar sonucunda ise yeni bir patlama olacaktı.

1848 İhtilalleri

1840’lı yıllar Sanayi Devrimi’nin getirdiği büyük atılıma rağmen Avrupa’nın birçok ülkesinde ekonomik zorluklarla doluydu. Ortaya çıkan açlık ve işsizlik durumu özellikle alt sınıflarda büyük bir tepki yaratarak radikallerin güçlenmesini sağladı. Bu durum birçok yerde hükümetleri düşüren yeni bir şiddet dalgasına sebep oldu. Hatta Avrupa’da yer yer savaşlar patlak vermeye başladı. Artık Avrupa’da birçok insan aynı özgürlüklere kavuşmak istiyor ve birçok düşünür aynı görüşleri paylaşıyordu. 1830’da mücadele eski ile yeni arasındayken 1848’de ise yenilikçi güçlerin kendi aralarında da olmuştur.

1848 ihtilallerinden yalnızca İngiltere ve Rusya kendini uzak tutabilmişlerdir. Ancak bu olaylar sırasında “sınıf çatışması” ve nefret duyguları bilenmiştir. “Bilimsel Sosyalist” ideolojisinin unsurları ortaya çıkmıştır. Öte yandan “Sınıflararası Uçurumu” kapatmakta köprü olmak üzere Milliyetçi ve “Boneparte’çı” doktrinlerde gelişmiştir.

Fransa’da 1848 İhtilali: 1830’da bastırılan Cumhuriyetçilik gittikçe sosyalizme kaymaktaydı. Fransa’nın siyasi güçleri arasından, - daha solda olanlar bir tarafa - Burjuvazi bile tam olarak Temsilciler Meclisinde temsil edilmiyordu. Oy hakkının genişletilmesi yolundaki çabalara karşı hükümet ile Kral Louis-Philippe ve Başbakan Guziot karşı çıkıyordu. Fransız reformcular, Paris’te bir gösteri düzenlemek istediler. Ancak bu gösteri bir gün kala yasaklandı. Bunun üzerine işçilerin oturduğu semtlerde hükümete karşı direnmek amacıyla barikatlar kuruldu. Kral ise seçim reformu sözünü verdiği halde işçilerin gösteri yapmasını engelleyemedi. Cumhuriyetçilerde bu gösterileri durdurmaya kalkışmadılar. Olayların büyümesi sonucu ayaklanma bütün kenti sardı. 1830’da olduğu gibi 1848 İhtilali de hükümetin devrilmesine yol açmıştır.

Cumhuriyetçiler meclis’i basarak geçici bir hükümet kurup Cumhuriyet ilan ettiler. Cumhuriyetçilerden oluşan 10 kişilik hükümetin üç üyesi “sosyal cumhuriyetçi (sosyalist)” idi. Sosyalistler yoğun bir iktisadi-sosyal program uygulatmak istedi iselerde yeni hükümette azınlık olduklarından bu program ancak sulandırılarak uygulanmıştır. Meclis daha sonra geçici hükümeti dağıtarak kendi geçici yürütme kurulunu oluşturdu. Ancak bu kurulda hiçbir sosyalist yer almıyordu. Cumhuriyetçiler ile Sosyalistler arasında tam bir uçurum oluşmuştu. Bu durumda sosyalistler artık sulandırılmış programı bile elde edemediler. Bu durumda silahlı çatışmalara varan yeni gerilimlere sebep oldu. Toplum kaçınılmaz olarak yeniden bir otorite arayışına yönelmişti. Nitekim Aralık 1848 seçimlerine yürütme organını güçlendirici yeni bir Anayasa ile gidildi.

1789 Fransız ihtilali ve Napoleon Boneparte Dönemi’nin kargaşasından bıkıp Bourbon hanedanını yeniden iş başına getiren Fransız halkı monarşiden de usanarak tekrar geçmişe- ve yine Napoleon Dönemi’ne - özlem duymuştu.

Halk -özellikle köylüler - “Napoleon” adına bağlılıklarının sonucu olarak oylarını Louis Napoleon’a verdiler. Birinci Cumhuriyet Dönemi’nde 1797 yılında yapılan ilk seçimde nasıl daha çok kralcıların çoğunlukta bulunduğu bir Meclis ortaya çıkmış idiyse bu defa da ikinci Cumhuriyet’te genel oya dayalı seçim aynı sonucu doğurmuştu. Bu sonuçtan dolayı tekrar çeşitli ayaklanmalar ve bunların sonucunda çeşitli uygulamalar oluşmuştur. Bu ortamda ‘20 Aralık’ta (1851) Luis Napoleon 10 yıl için yeniden cumhurbaşkanı seçildi ve bir yıl sonra kendisini “III. Napoleon” adıyla imparator ilan etti. Böylece Fransa’da III. Napoleon diktatörlüğü kurulmuş oldu.

Avustralya’da 1848 İhtilali: 1848’e gelindiğinde, Avusturya Devleti’nin ana öğesini oluşturan Cermenlerin (Almanların) dışında Slav asıllı ırklar ve Slav olmayan 3 ulus (Macarlar, Romenler ve İtalyanlar), Avusturya’nın çok milletli yapısını meydana getiriyordu. O sırada imparatorluğun Macaristan kanadı parlamentosu olan Diyet, anayasa reformları için birkaç aydır toplantı hâlinde bulunuyordu. Diyet, Cermen nüfuzunu Macar topraklarından uzak tutmak için yeni önlemler arıyordu. Tam bu sırada Paris’ten ihtilal haberleri gelmeye başlayınca Macar Diyeti’nin radikal kanadı harekete geçti. Viyana’da da işçiler ve öğrenciler 13 Mart’ta ayaklanıp Saray’ı bastılar. Bunun sonucunda ise ülkenin başbakanı Metternich istifa etti ve ancak kıyafet değiştirerek İngiltere’ye kaçabildi. 15 Mart’ta Macaristan Diyeti “Mart Yasaları”nı kabul ederek Macaristan’ı imparatorluk içinde anayasa yönünden tam anlamıyla ayrı bir statüye soktu. Macarcanın resmî dil yapılması gibi kararlarla gittikçe koyulaşan Macar milliyetçiliği bu ülkedeki öteki unsurları tedirgin etti. Avusturya, Macar ayaklanmasını ancak 1849 yılında Rusya’nın desteği ile bastırabilmiştir.

Öteki Ülkelerde 1848 İhtilali: Avrupa’daki milliyetçi uyanış özellikle Almanya’da ve öncelikle Prusya’da ortaya çıkmıştı. 1848’in bu milliyetçi ortamında, Mayıs’ta Mainz’de Almanya’nın liberal bir çerçevede birleşmesini amaçlayan bir meclis (“Frankfurt Meclisi”) toplanmıştır. Ancak, 1815 Viyana düzenlemesi gereği sayıları 39’u bulan Alman devletleri birleşme fikrine karşı genellikle pek istekli görünmediler. Bu devletlerin arasında 2 büyük devlet (Avusturya ve Prusya) ve küçük devletler yer almaktaydı. Hem bu her iki büyük devlet birbirinin egemenliğini kabul etmeye hem de küçük devletler kendi egemenliklerinden vazgeçmeye rıza göstermiyordu. Alman devletlerinin bu bölünmüşlüğünün bir süre daha devam etmesi, Avrupa’n›n öteki büyük devletlerinin - özellikle de Rusya ve Fransa’nın işine yarayacaktır.

1848 İhtilalleri’nin Sonuçları: 1848 İhtilalleri’nin genellikle başarısızlıkla sonuçlandığını söylemek doğru olacaktır. Başarılı olsaydı demokratik kurumların yaygınlaşması sağlanabilecekti. Fakat böyle bir durum Avrupa’daki yenilikçi hareketlerin en amansız düşmanı hâline gelen güçlü¨ Rusya’ya karşı savaşı zorunlu kılacaktı. Bu ise Avrupa’nın yıkımı olurdu.

1848’in yarattığı yeni çerçevede, dünyaya bakışın da değiştiği görülmektedir. XIX. yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vuran idealizm (Romantizm), yerini Realizm’e bırakıyordu. “Realizm”e göre iyi bir fikir ancak başarı kazanabilecek olandı. İşte bu çerçeve içinde bilime olan güven de artmaktaydı. Dinde şüpheciliğin, felsefede ise Pozitivizmin güçlendiği görülmekteydi.

1859’da Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni” başlıklı kitabının yayımlanması fırtına koparmıştır. Biyolojik dünyaya ilişkin bu görüşler sosyal alana da yansıdı. “Bazı ulusların diğerlerinden üstün olduğu” veya toplumların içinde de “yukarı ve orta sınıfların diğerlerinden üstün olduğu” fikirleri yayılmaya başlamıştır. Böylece güçlülük ve dinamizmin kanıtlanması için hem toplum içinde hem uluslararası ortamda savaşa iyi gözle bakılmaya başlanmıştı. “Güç” ve “Gerçekçilik” kavramlarının öne geçtiği bu dönemde, ideolojilerin veya inançların hükümetlere yön vermekten uzaklaşmaya başladığı görülmektedir. 1815’ten beri devletlerin uzak durmayı başardıkları savaş, böylece 1850’lerdeki amaca ulaşmak için başvurulacak araç olarak yeni bir anlam kazanmaktaydı.

İtalyan ve Alman Ulusal Birliklerinin Kurulması

1860’dan önceki dönemlerde “ulus devlet” tanımına uyan, yani aynı dile, aynı topluma mensubiyet duygusu etrafında birleşmiş sadece iki büyük devlet vardı: Fransa ve bir ölçüde de İngiltere. Bu devletlerin ulusal niteliklerine kavuşmaları adeta kendiliğinden oluştuğu hâlde, hem İtalya’nın hem de Almanya’nın ulus devletlerini oluşturmaları ancak bazı savaşlar sonucunda gerçekleştirilebilmiştir. İtalyan ve Alman birliklerinin gerçekleştirilebilmesi, her ikisi için de Avusturya’yla savaşıp onun gücünü kırmayı, Rusya’yı ise hiç değilse geçici olarak etkisiz bırakmayı gerektiriyordu. Bu durum ise kırım savaşı ile sağlanabildi.

İtalyan Ulusal Birliği’nin Kurulması: İtalyan yarım adasındaki küçük krallıklardan Piyemonte, Kırım savaşına asker yollayarak ve daha sonra da 1856 yılında Paris Kongresi’nde sorunlarını dile getirme fırsatı elde ederek savaştan yararlanmasını bilmiştir. Kırım savaşı sürecinde yürüttüğü stratejiler Piyemonte’nin istediği elde etmesini sağlamaya yetmiştir. İtalyan yarım adasındaki küçük devletler birer birer Piyemonte’ye katılmaya başlamışlardır. Böylece 1861 yılında Venedik ve Roma dışında bütün İtalya birleşmiş ve ortak parlamentosunu kurmuştur. Roma ve Venedik ise 10 yıl içerisinde bu birliğe katılacaklardır.

Alman Ulusal Birliği’nin Kurulması:

O dönemde parlamentoda Başbakan olan Bismarck Avrupa’daki güç dengesini çok iyi anlamış; usta diplomasiyle bazı küçük ödünler verip küçük devletlerin yalnızlığını sağlayarak en uygun zamanda kiminle savaşacağını çok iyi kestirebilmiştir. Önce Avusturya’ya karşı galibiyet kazanmıştır. Bu galibiyetin sonucunda ise 1815’te Viyana’da oluşturulan 39 devletli Alman Konfederasyonu’nu 21 devletten meydana gelen “Kuzey Alman Konfederasyonu’na dönüştürmüştür.

Alman birliğinin önündeki engel olarak bu dönemde Fransa kaldığı görülmektedir. Bu engel 1870’de “Sedan Savaşı’nda” Fransız ordusunun hezimete uğratılmasıyla ortadan kaldırılmış oldu. 1871 yılında Alman İmparatorluğu ilan edildi. Böylece, Avusturya hariç Alman-asıllı devletler Prusya’nın önderliğinde Alman Ulusal Birliği’ni gerçekleştirmiş oluyorlardı.

Alman Birliği’nin Kurulmasının Sonuçları: Almanya doğar doğmaz Avrupa’nın en güçlü devleti durumuna gelmişti. Avrupa’nın başlıca ülkelerinin devlet adamlarını ustaca kullanarak istediği sonucu elde eden Bismarck, çok güçlü bir devlet meydana getirmişti. Alman Birliği’nin kurulduğu 1871’den 1914’e kadar geçen sürede, Avrupa’da - Balkanlar dışında - yalnızca 1905’te Norveç ve İsveç’in birbirlerinden kendi istekleriyle ayrılmasından ibaret bir sınır değişikliği yaşanmıştır. Üstelik 1815-1871 döneminde Avrupa devletleri arasında sınırlı ve kısa süreli savaşlar olduğu hâlde, 1871’den sonra bu görülmemiştir. Ne var ki Avrupa’da askerî ve siyasi bloklaşma da bu dönemde ortaya çıkmıştır.

Rusya, Fransa ve Avusturya-Macaristan’ın zayıflamasını fırsat bilerek hem 1856 Paris Antlaşması’nın Karadeniz’le ilgili hükmünü¨ kendi lehine değiştirmeğe yönelmiş, hem de Pan-Slavizm’i bayrak yaparak Balkanlarda genişleme yolunu seçmiştir. Böylece, Balkanlar’da, I. Dünya Savaşı’na kadar sürecek büyük çekişmenin sahnesi hâline gelmiştir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi