Hellen ve Roma Tarihi Dersi 7. Ünite Özet

Evlat Edinilen İmparatorlardan Severus Hanedanına

Evlat Edinen Ya Da Edinilen İmparatorlar

Nerva (M.S. 96-98): Nerva’dan itibaren Roma tahtına geçen beş imparatorun iktidar dönemlerinde istikrar ve refah hakim olduğundan, bu imparatorlar Antik Çağ’da “iyi imparatorlar” olarak anılmıştır.

Marcus Cocceius Nerva’nın Domitianus’un öldürülmesiyle tahta çıkması ile Flaviuslar sülalesinin iktidarı da son bulmuştur. Siyasi geçmişi bulunan Nerva, 66 yaşındayken Senatus tarafından imparator ilan edilmiştir. Yoksulların korunmasına yönelik önlemler almıştır; Yahudilerden alınan vergileri kaldırmış, halka buğday dağıtımını kolay hale getirmiş, köprüleri ve su kemerlerini tamir ettirmiş, İtalya dahilinde göreve giden memurların yol masraflarını karşılamaktan yerel idareler muaf tutulmuş ve bu masrafları devlete devretmiştir. Hem halkın hem anlaşamadığı grup olan askerlerin onaylayacağı bir kişiyi evlat edinerek tahta geçmesini istediğinden, Marcus Ulpius Traianus’u evlat edinerek tüm yetkilerini onunla paylaşmıştır. Böylece kendinden sonra tahta geçecek kişiyi evlat edinerek belirleyen ilk Roma imparatoru unvanını almıştır. Dört ay sonra vefat etmiştir.

Traianus (M.S. 98-117): İspanya doğumlu Traianus, önceki Roma imparatorlarının aksine İtalya dışında doğduğundan bu konuda bir ilktir. Nerva’nın Traianus’u evlat edinerek kendisinden sonra tahtın varisi yapması Principatus Dönemi siyasal tarihinde adeta bir dönüm noktasıdır. Bu sistem sonraki birkaç imparatorun seçiminde de uygulanmıştır. Soya bağlı veraset sistemi çocuksuz imparatorlar için sorun olmaktan çıkmıştır.

İlk askeri harekatını bugünkü Romanya sınırları içindeki Dacia’ya düzenlemiştir. İmparator Domitianus, Daclara karşı başarılı olamamış, hatta onlara yıllık haraç vermeyi kabul etmiştir. Dac kralı Decebalus’un itaat altına alınması ve bu küçük düşürücü durumdan kurtularak Roma prestijinin yeniden kurulması gerektiğinden Traianus, Daclara karşı iki kez sefer düzenlemiştir. İlkinde Traianus Roma’dan ayrılarak Dacia’ya sefere çıkmış ve Dacları Tapae’da yenilgiye uğratmıştır. Ertesi yıl da Decebalus’un bir saldırısını püskürtmüştür. Daha sonra Dacların başkentine yönelen Traianus, Dacları anlaşmaya zorlamış ve Dacları itaat altına alarak başkentlerine bir Roma garnizonu yerleştirmiştir. Böylece Daclar Roma’ya bağlı yasal bir krallık statüsüne getirilmiştir. Bu zafer ardından Senatus kendisine Dacicus (Dac Fatihi) unvanını vermiştir. M.S. 105 yılında Dacların hala tehlike oluşturmasının ve garnizonu da çıkartmalarının ardından başkent Sarmizegethusa ele geçirilmiştir. Bundan böyle Dacia’da Roma eyaleti oluşturulmuştur. Dac başkenti de Roma kolonisi yapılarak Ulpia Traiana adı verilmiştir. Dac savaşlarının ve zaferin anısına Roma’daki Forum’da bir anıt-sütun dikilmiştir.

Dac savaşlarından sonra Traianus imparatorluğunun doğu sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla yedi yıl kadar Roma’da kalmıştır. Traianus, Parthlar’ın Roma’nın vasal bir krallığı statüsündeki Armenia’nın iç işlerine müdahale etmelerini bahane ederek Doğu’ya bir sefer düzenlemiştir. Bu seferin en büyük başarısı Armenia ve Mezopotamya’nın eyalet statüsünde organize edilmeleridir. Seleukei, Ktesiphon ve Babylon gibi önemli kentlerin ele geçirilerek Parthların dize getirilmesi üzerine imparator Parthicus (Part Fatihi) ünvanını almıştır. İmparatorluğun kuzeyindeki hareketlilik nedeniyle ordusunun bir kısmını Syria’da bırakarak Roma’ya dönmüştür. Ancak kendisi Doğu’da iken Libya’da isyan çıkmış ve Yahudiler daha önceden uğradıkları kötü muamele nedeniyle Yahudi olmayan binlerce insanı katletmişlerdir. Doğu seferi sırasındayken üs olarak kullandığı Antakya’dan çıkarak önce Selinus’a gelmiştir; ancak inme inmesi sonucu kısmi felç geçirmiştir. Bu gelişmelerden sonra Syria Eyaleti’nin valisi Hadrianus’u evlat edinmiş ve kendisinden sonra tahtın varisi olduğunu Roma Senatus’una bildirmiştir.

Hadrianus (M.S. 117-138): İmparator olana kadar devletin çeşitli kademelerinde çalışmış; Aşağı Pannonia, Aşağı Moesia ve Yukarı Germania’da lejyon subayı olarak görev almış; Dac savaşlarına katılmış ve M.S. 106’da Dac savaşındaki başarısından dolayı praetor yapılmıştır. Aşağı Pannonia valisi, sonrasında consul olmuştur. Traianus’un Doğu seferine katılmış ve M.S. 117’de Syria valisi olmuştur. Aynı yıl Traianus’un kendisini evlat edindiğini ve tahtın varisi ilan edildiğini öğrenmiştir. Traianus’un ölümünün ardından hemen Seleukeia kentine gelmiştir. Traianus’un ölüm haberinin Roma’ya ulaşmasıyla Senatus tarafından Hadrianus’un imparatorluğu onaylanmıştır.

Hadrianus’un politikası, Roma’nın sınırlarını Augustus’un belirlediği gibi kuzeyde Ren ve Tuna nehirlerinden, doğuda Fırat Nehri’ne muhafaza etmekti. Traianus yayılmacı bir politika izleyerek Fırat’ın ötesine geçmiş, Armenia, Parthia ve Mezopotamya’yı fethetmişti; imparatorluğun sınırlarının genişlemesi denetimi zorlaştırmıştı. Bu nedenle Fırat sınırlarını güçlendirmek için Doğu’daki askerleri Fırat’a kadar çekmiş ve Traianus’un fethettiği yerleri de bölgenin yerli krallarına bırakmıştır. M.S. 117’de Antiokheia, Bithynia ve Tuna bölgesindeki karışıklıklara müdahale etmiş ve M.S. 118’de Roma’ya gelerek iki yıl kalmıştır. Bu süre içinde de Traianus’un yoksul çocuklara yardım projesini sürdürmüştür.

Önceki Roma imparatorlarının hiç yapmadığı bir şeyi yapmış ve iki büyük seyahat programıyla M.S. 121-133 yılları arasında imparatorluğu daha yakından tanımak ve sorunlarla yakından ilgilenmek amacıyla baştanbaşa dolaşmıştır. İlk seyahat beş yıl sürmüştür. Bu ziyaretler sırasında kentler kurmuş ve eskiden Uskudama adlı bir Trak kenti bulunan yere kendi adını taşıyan Edirne’yi (Hadrianopolis) kurmuştur. İkinci büyük seyahati ise altı yıl sürmüştür. Anadolu’da bulunduğu sırada pek çok tapınak, su kemeri, köprü ve anıtsal şehir kapısının yapım veya onarımına imza atmıştır. Pontos kentlerini ziyaret ettikten sonra Atina’ya gittiği sırada Yahudilerin isyan ettiği haberi kendisine ulaşmıştır. Derhal Antiokheia’ya gelerek isyanı kanlı bir şekilde bastırmıştır; Iudaia’nın adı Syria Palaestina olarak değiştirilmiştir.

M.S. 133-134’te Roma’ya dönmüş ve 62 yaşında hastalanmıştır. Çocuğu olmadığından ölümünden sonra bir taht krizi çıkmaması için Antoninus adlı bir santörü evlat edinerek varis ilan etmiştir. Acılar içinde son dönemini geçirmiş, varisi belirlemesinin ardından vefat etmiştir.

Antoninus Hanedanı

Antoninus Pius (M.S. 138-161): Hadrianus’un ölümünün hemen ardından imparator olmuş ve gösterdiği dindar, saygıdeğer ve kadirşinas tutum ve davranışları nedeniyle Senatus tarafından Pius lakabını almıştır; bu lakap kendisiyle bütünleşerek Antoninus Pius olarak anılmaya başlanmıştır. Antoninus, Hadrianus tarafından evlat edinilince kendisinden de Marcus Aurelius ve Lucius Ceionius Verus’u evlat edinmesi istenmiştir ve bu kişiler de Antoninus’tan sonra imparator olmuştur.

Antoninus Pius, 23 yıllık iktidarı sırasında imparatorluğu Roma’dan yönetmeyi tercih etmiş, seyahatlere çıkmamıştır. Bugünkü Fas toprakları, Romanya, eski Filistin ve güneyi ve Yunanistan’daki ayaklanmalarla uğraşmıştır. Hadrianus surunun yerine, daha kuzeyde Antoninus suru inşa edilmiştir. Genel olarak barış dönemi olmuştur. Roma’da bayındırlık faaliyetlerinde bulunmuş, ünlü Colosseum’u onartmıştır.

Ölümü oldukça ani olmuştur. Bir akşam yemeğinde fazla miktarda Alp peyniri yemiş ve sonraki birkaç gün ateşli ve hasta olarak yatakta geçirmiştir. Durumu kötüye giderken devlet yönetimini evlatlığı Marcus Aurelius’a bıraktığını açıkladıktan sonra M.S. 7 Mart 161’de vefat etmiştir.

Marcus Aurelius (M.S. 161-180) ve Lucius Verus (M.S. 161-169): Pius M. Aurelius’u hep gözetmiş ve onu önemli mevkilere getirmiştir. Önce Caesar ünvanını almış, sonra consul olmuştur. Stoacı felsefeyle ilgilenmesi nedeniyle “filozof imparator” olarak anılmaktadır.

Antoninus Pius’un ölümü üzerine Marcus Aurelius manevi kardeşi Lucius Ceionius Commodus’a caesar ve augustus unvanlarını vererek ortak imparator ilan etmiş ve ona Verus adını da vermiştir; kendisi de Antoninus adını almıştır. Sikkelerinde Antoninus adını da kullanmıştır. Böylece Marcus Aurelius ile daha çok bilinen adıyla Lucius Verus imparatorluğu birlikte yöneteceklerdir.

Ortak imparatorların karşı karşıya geldikleri ilk büyük savaş Parth Savaşı’dır. Savaşın nedeni ise Armenia’nın kontrolüydü. Parthlar Armenia’daki Roma garnizonunu kovarak Armenia tahtına Roma adayı yerine kendi adaylarını çıkarmışlardı ve imparatorlar Doğu’ya Lucius Verus’un gitmesine karar verdiler. M.S. 162’de savaş hazırlıklarının tamamlanmasıyla önce Armenia’nın başkenti Artaksata’yı ele geçirmişlerdir. Ardından Parthların önemli merkezleri Seleukeia ve Ktesiphon ele geçirilmiştir. Önemli zaferlerinin ardından Roma’da kıtlık baş göstermiş ve Syria’da baş gösteren ve oradan dönen askerlerle Anadolu’ya, Yunanistan’a ve Roma’ya kadar yayılan veba ile sıkıntı yaşamışlardır.

Bu zaferden sonra Tuna sınırlarındaki German kabilelerinin Roma topraklarına saldırmalarıyla Romalılar Germanlarla savaşmıştır. İmparatorlar Aquileia’ya vardıklarında Germanların korkarak geri çekildiklerini öğrenmiş ve kışı burada geçirmişlerdir. Bahar gelince Roma’ya dönerken yolda Verus felç geçirerek birkaç gün içinde vefat etmiştir. Marcus Aurelius, Lucius Verus’un ölümünden sonra Germanlarla savaşmak üzere tekrar kuzeye yönelerek buradaki kabileleri yenilgiye uğratmıştır. Kuzeydeki kabilelerle meşgulken, Syria valisi Avidius Cassius’un isyan ederek kendisini imparator ilan ettiğini öğrenmiştir. Cassius ise imparatorun öldüğü söylentisi üzerine kendisini imparator ilan etmiştir. Aurelius taraftarı askerler Avidius Cassius’u öldürdüler. Buna rağmen Aurelius Suriye’ye giderek ayaklanan kentleri ziyaret etmiştir. Bu süreçte sekiz yıl Roma’dan uzak kalmıştı. 16 yaşındaki oğlu Commodus’u ortak imparator ilan etmiştir.

Tuna boylarındaki kıpırdanmaların devam etmesiyle Aurelius oğlu Commodus ile beraber Roma’dan ayrılıp kuzeye yönelmiştir. Savaş sırasında rahatsızlanarak oğlu Commodus’u halefi ilan etmiştir, ardından vefat etmiştir.

Commodus (M.S. 180-193): Beş yaşındayken caesar unvanıyla onurlandırılmış, 16 yaşındayken de augustus unvanı verilerek babasıyla ortak imparator ilan edilmiştir. Aynı yıl da consul seçilmiştir. Babasının ölmeden önce kendini halefi ilan etmesi üzerine bir sorun olmadan Senatus Commodus’un imparatorluğunu onaylamıştır. Uzun zaman sonra Commodus ile imparatorluğun babadan oğula geçişi söz konusudur.

Babasının ölümünden sonra savaşın uzamasının getireceği zararlarını düşünerek German kabilelerde Marcomanlarla Roma lehine bir anlaşma yaparak savaşa son vermiş ve Roma’ya dönmüştür. Bu anlaşma Roma’nın prestijini azalttığını düşündürmüştür.

İktidarı boyunca birkaç kez suikast girişimine maruz kalmıştır. Bu girişimler imparatorun kendini güvende hissetmeyerek paranoyaya kapılmasına neden olmuştur. Praetor Praefectus’u Perennis’e çok güvenen imparator onu devlet yönetiminde söz sahibi yapmıştır. Devlet işlerinin yükünü Perennis’in üzerinde olması, imparatorun kendisini zevk ve sefaya vermesine neden olmuştur. Hatta sarayda kendisine bir harem bile kurduğu söylenmektedir.

Britannia’dan yola çıkan 1500 kişilik bir Roma elçi heyetinin Perennis’i kötülemesi üzerine imparator onu ve çocuklarını öldürme emri verdi. Bunun üzerine Praetor Praefectus’u Cleandrus’u getirerek devlet işleri idaresini ona vermiştir; ancak onun da başına buyruk davranmaya başlaması nedeniyle devlet memuriyetlikleri, askeri komutanlıklar para karşılığında veriliyor, devlet içinde rüşvet çarkı dönüyordu. Yaşananlar nedeniyle Cleandrus’a karşı Roma halkında hoşnutsuzluk baş göstermiş ve kıtlık sebebiyle halk protesto gösterisine katılarak imparatordan Cleandrus’un öldürülmesini istemiştir. Kendi geleceğinden korkan imparator, Cleandrus’u öldürtmüştür.

Son yıllarında farklı bir psikolojide olan imparator, kendisini Herkül ile özdeşleştiriyor, gladyatör gibi hayvanlarla dövüşüyor ve herkese gözdağı veriyordu. Ancak halk kendi can güvenliğinden endişe etmeye başlamışken imparatora yakın üç isim bir suikast düzenlemiş ve imparatoru zehirlemiş; zehrin etkisinden emin olamayarak da boğdurmuştur. Böylece Antoninuslar sülalesinin iktidarı sona ermiştir. Halk ise imparatorun anısını lanetlemiş, onun adına olan tüm heykelleri yıkmıştır. Cesedi sonradan Hadrianus Mausoleumu’na gömülmüştür. Commodus’un öldürülmesiyle İmparatorluk yeni bir krizle karşı karşıya kalmıştır. M.S. 193’ten başlayarak birkaç yıl içinde hanedan üyesi olmayan Pertinax, Iulianus, Pescennius Niger ve Clodius Albinus askerlerin desteğiyle imparator ilan edildiler. Ancak sonunda Septimius Severus tahtın tek hakimi oldu.

Severus Hanedanı

Septimius Severus (M.S. 193-211): Afrika doğumludur. Yirmili yaşların başında consul olmuş, sonraki yıllarda birkaç kez consullük yapmış ve çeşitli askeri görevlerde bulunmuştur. Pertinax zamanında Yukarı Pannonia valisi olarak görev yapıyordu. Pertinax’ın öldüğü haberi kendisine ulaştığında Pannonia’daki askerler kendisini imparator olarak selamlamıştır. Fakat aynı sırada doğudaki lejyonlar da Pescennius Niger’i imparator ilan etmişlerdir. Severus, lejyonları arkasına alarak kendi pozisyonunu sağlamlaştırarak aynı dönemde imparator ilan edilen Didius Iulianus kısa sürede halkın ve askerin desteğini kaybetmiştir ve iki ay tahtta kaldıktan sonra Senatus tarafından ölüme mahkum edildiği açıklanmıştır. Severus herhangi bir karşı koymayla karşılaşmadan Roma’ya gelerek Senatus tarafından imparatorluk yetkilerini almıştır. İlk işi ise Pertinax’ı öldürenlerden intikam almaya söz vermek olmuş, hatta Pertinax adını da bir unvan gibi taşımaya başlamıştır. Bununla birlikte alt etmesi gereken Albinus ve Niger ile ilgilenmiştir. Albinus’a caesar unvanı vererek onu yanına çekmiştir. Niger ise doğuda güçlendikten sonra Boğaz’da stratejik bir noktada yer alan Byzantion’u ele geçirmek için yola koyulmuştur. Kendisi oraya ulaşamadan Niger taraftarı bir ordu Byzantion’u işgal etti. Bu haberle birlikte imparator bölgeye gelerek iki yerde Niger’in ordusunu yenilgiye uğratmıştır ve Niger Doğu’ya çekilmek zorunda kalmıştır. Severus ise onu ordusuyla takip ederek Issos yakınında savaşmışlar ve Niger’in ordusu karşısında Severus kesin bir zafer kazanmıştır. Sonra da Niger yakalanıp öldürülmüştür. Onun tarafını tutanlar da cezalandırılmıştır. Byzantion’da Niger’in ölmesine rağmen Niger taraftarı bir ordunun bulunması sebebiyle Severus’a bağlı bir ordu tarafından Byzantion ele geçirilmiş ve Severus tarafından kent tahrip edilerek, köy statüsüne getirilerek Perinthos’a bağlanmış ve böylece kent cezalandırılmıştır.

Yalnızca Niger’i savaş odağı haline getirmek için Albinus’a caesar unvanı veren Severus, imparatorluğun yalnızca oğulları arasında bölünmesini istiyordu. Albinus ise Roma’ya girerek Senatus’a imparatorluğunu onaylatmak amacıyla büyük bir orduyla Britannia’dan Gallia’ya gelerek Lugdunum’da kendi karargahını kurmuştur. Severus ise devlet işlerini bırakarak Albinus’un üzerine yürümüş, kesin bir zafer kazanmıştır. Albinus ise intihar etmek zorunda kalmıştır.

Severus bundan sonra ise Niger ve Albinus’u destekleyenleri cezalandırmakla ilgilenmiştir. Yirmi dokuz senatör ve çok sayıda devlet adamı öldürülmüştür. Parthlar ise Romalıların birbirine düştükleri bu iç savaşı fırsat bilerek Doğu’daki Roma egemenliğini zayıflatıyorlar ve Roma karargahlarını tehdit ediyorlardı; Mezopotamya’yı da kontrolleri altına almışlardı. Bu nedenle Severus Doğu’ya hareket ederek Parth başkenti Ktesiphon’u ele geçirmiştir, binlerce kişi öldürülmüş ve esir edilmiştir. Ertesi yıl Parthlarla bir anlaşma gerçekleştirilmiştir. Parth Savaşı sonrası Mezopotamya Roma eyaleti yapılmıştır. Severus Doğu seferi sırasında oğlu Caracalla’ya augustus, Geta’ya caesar unvanı vermiştir.

Britannia’da düzenlemeler yapmak ve kuzey kabilelerinin Britannia’ya yaptıkları saldırılara son vermek isteyen Severus yola çıkmış; ancak bu sürede vefat etmiştir.

Carcalla (M.S. 211-217) ve Geta (M.S. 211): Carcalla’nın resmi adı Marcus Aurelius Antoninus’tur. Carcalla adı ise giydiği bir pelerinden gelmektedir.

Severus iki oğlunu da halefi olarak hazırlmıştır. Parth Savaşı sonrasında ise Carcalla’yı augustus unvanıyla imparatorluk yönetimine ortak etmişti. Babalarının ölümüyle iki kardeş de yönetime geçmişti; ancak Caracalla tek başına imparator olmak istiyordu. Babalarıyla çıktıları son seferde babalarının vefatıyla Roma’ya dönen iki kardeş Palatinus Tepesi’ndeki saraya yerleşmiştir. Ancak birbirlerine güvenmiyorlardı. İşleri ciddiye bindirerek imparatorluğu ikiye bölmeyi bile düşünmüşlerdir. Annelerinin bu düşünceye engel olması üzerine Carcalla subaylarına Geta’yı öldürtmüştür. Geta’yı destekleyenler de aynı akıbete uğramıştır; Geta’nın anısı lanetlenmiş ve adı yazıtlardan, sikkelerden kazınarak silinmiştir.

Caracalla’nın en önemli icraatlarından biri “Yurttaşlık Yasası” olarak bilinen yasadır. Bu yasa ile imparatorluk sınırları içinde yaşayan özgür tüm erkek ve kadınlara Roma yurttaşı olma imkanı verilmiştir.

Carcalla M.S. 213’te German sınırına girmiştir. Burada Allamanlara karşı savaşmış ve kazanmıştır. Senatus kendisine Germanicus Maximus unvanı vermiştir. Carcalla adını ise bu savaş sırasında almıştır.

M.S. 214’te Parthları kesin yenilgiye uğratmak için Doğu’ya hareket etmiştir. Önce Antiokheia’ya gelerek oradan Aleksandreia’ya geçmiştir. Burada binlerce kişi imparatorun öfkesine kurban gitmiştir; Aleksandreia katliamı uzun süre belleklerden silinmemiştir. M.S. 216’da sefer başlamıştır; Parth kentleri ele geçirilerek yakılıp yıkılmıştır. Bir yıl sonra Parth seferinin planlarını yaparken bir muhafız tarafından öldürülmüştür.

Carcalla’nın öldürülmesinden sonra Roma tahtına Severus Hanedanı üyesi olmayan Macrinus geçmiş ve oğlu Diadumenianus’u da imparatorluk yönetimine ortak etmiştir. Ancak her ikisi de muhalifleri tarafından öldürüldüler.

Elagabalus (M.S. 218-222): Gerçek adı Varius Avitus Bassianus’tur. Henüz 14 yaşındayken III. Gallica lejyonu karargahında askerler tarafından Marcus Aurelius Antoninus adıyla imparator ilan edilmiştir. Caracalla’nın oğlu olduğu söylentisi yayıldığından kendisi de Caracalla ile bağlanmak isityordu. Ününü ve Elagabalus adını Emesa’daki Güneş Tanrısı El-Gabal’ın rahibi olmasına borçludur.

Marcinus ve Diadumenianus’un öldürülmelerinden sonra imparator ilan edilmesine rağmen Doğu’da kalmıştır. Daha sonra Roma’ya giderek Macrinus taraftarlarına acımasızca davranmıştır. Güneş Tanrısı kültü Roma’da da kabul görmüştür. Emesa’daki kutsal siyah taşı da Roma’ya getirmiştir.

Kadınsı ve eşcinsel davranışları halk tarafından hoş karşılanmamış; halk tarafından ahlaksız öyküler anlatılmaya başlanmıştır. Bu nedenle anneannesi Severus Alexander’i halefi ilan etmesi için Elagabalus’u yönlendirmiştir. Ancak bu ikisi arasında husumet vardır. Halk ise Severus Alexander’i daha çok seviyordu. Bunu fark eden Elagabalus ise Severus Alexander’i öldürtmek için fırsat kolluyordu. Ancak kendisi ve annesi askerler tarafından öldürülmüştür. Her ikisinin de başları kesilerek Roma caddelerinde sürüklenerek teşhir edildiler; imparatorun cesedi Tiber Nehri’ne atılmıştır.

Severus Alexander (M.S. 222-235): Asıl adı Bassianus Alexianus’tur. Elagabalus’un kendisini varis ilan etmesinden bir süre sonra Marcus Aurelius Alexander adını almıştır. Elagabalus ile aralarındaki husumet, Elagabalus ve annesinin öldürülmesiyle sonlanmış, Senatus da karşı koymadan kendisini imparator ilan etmiştir. Henüz 14 yaşında olması nedeniyle annesi ve Danışma Meclisi ile birlikte imparatorluğu yönetiyordu. Roma’da imar ve bayındırlık faaliyetlerine hız verildi; Elagabalus’un Roma’ya getirdiği kutsal siyah taş tekrar Emasa’ya götürülmüştür.

Doğu’da Ardaşir, Parth sülalesi kralı V. Artabanus’u yenerek aynı topraklarda Sasani Hanedanı’nın egemenliğini başlatmıştı. Ardaşir, Roma’nın Doğu’daki topraklarına saldırarak bir tehdit oluşturuyordu. Bunun üzerine Severus Alexander annesi ile birlikte Doğu’ya gitmiştir. Romalılar Sasaniler karşısında üstün gelerek Ardaşir’in aldığı toprakları geri almıştır. Ertesi yıl annesi ile birlikte S. Alexander Roma’ya dönmüştür. Döner dönmez de Germanların saldırı haberini almışlardır. Ancak S. Alexander ve annesinin Germanlara karşı çekingen tutum izlemeleri ve paralı anlaşmalar yapmaya çalışmaları nedeniyle askerler Maximinus’u imparator ilan ettiler. Daha sonra S. Alexander ve annesini öldürttüler. Severus Alexander’in ölümüyle de Severuslar sülalesi de son bulmuştur.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v