Bizans Tarihi Dersi 8. Ünite Özet

Bizans Devlet Yapısı Ve Eğitim Sistemi

Bizans Siyasi Kurumları

İmparator-İmparatorun Maiyeti-Saray Görevlilerinin Unvanları

Bizans Devletinde yönetim yapısının temel taşını oluşturan imparator iktidar gücünün odağında bulunmakta ve devlet mekanizmasının tümünü mutlak denetimi altında tutmaktadır. İmparatorlar erken dönemlerden başlayarak augustus ve caesar=sezar/kayzer gibi değişik unvanlar taşımışlardır. “Sezar” sözcüğü de imparatorluk hanedanından olanlara verilen bir şeref unvanıdır. Efendi manasındaki despot unvanı da, geç Bizans döneminde İstanbul’un dışında Selanik, Mora gibi Bizans topraklarına yönetici olarak gönderilen imparatorun çocukları için kullanılmıştır. Erken Bizans döneminde imparatorluk tahtının boş kalması halinde, yeni imparator seçimle belirlenmekteydi. Uygulamada imparatorun büyük oğlunun babasının ardından tahta geçmesi uygulaması yerleşmiştir. Erkek evladın olmaması durumunda taht varisi olarak torun ya da yeğen imparator tarafından halef olarak belirlenebiliyordu. İmparatorun belirlenmesinin ardından, kimin imparator olduğu ilan ediliyor ve taç giyme töreni yapılıyordu. Herhangi bir yazılı belgeyle belirlenmiş olmadığından imparatorun yetkileri mutlaktı ve herşey imparatorun iradesine bağlıydı. Bizans sarayında imparatorun kendisi ve ailesi ile yakın iş ilişkisi içinde olan çok sayıda görevli bulunmaktaydı. Şeref unvanı, onurlandırılan kişinin imparatora olan yakınlığının göstergesi niteliğinde olduğundan unvan sahibi görevlinin saray hiyerarşisindeki yerini de belirliyordu. Sezar unvanı hanedandan bir prense, kral naibine ya da tahta geçme ihtimali olan varislere mahsus bir unvandı. Nobelisimos unvanı sezar’ın altında yer alıyordu. Kuropalatis unvanı, 6. yüzyılda saray muhafız kumandanına imparatorun başta gelen bakanı ve yakın çalışma arkadaşına verilen unvandı. Bir diğeri, eyaletlerin valisi manasında Antipatos unvanıydı. Erken dönemde senato üyelerine verilen Protospatarios unvanı, 10. yüzyıla kadar temalardaki görev yapan generallere de tevcih edilmiştir. Disipatos unvanı ise 9. yüzyıldan itibaren kullanılmış olup, 11. yüzyılda hâkimlere verilen bir unvan olarak karşımıza çıkar. Spatarios unvanı daha çok saray muhafızlarına verilirdi. Strator, imparatorluk sarayında ve eyalet yönetiminde kullanılan şeref unvanlarındandır.

İmparatorun Yetkilerini Sınırlandıran Kurumlar

Bizans devletinde imparatorun iradesinin her konuda tek düzenleyici otoriteydi. Ancak hukuken sınırsız görünen bu iradeyi sınırlandıran unsurların başında adalet ve insan sevgisi kavramları gelmekteydi. İmparator kanunnamelerin giriş bölümlerinde adalet kavramına özenle vurgu yaparak kendini bir şekilde bağlamaktaydı. Halkın tutumu, imparatorun sınırsız iradesini belli ölçüde sınırlandıran manevi bir baskı unsuru olarak değerlendirilebilir. Bunun dışında, senato ve dimos’lar olarak adlandırılan ve o tarihte at yarışları düzenleyen spor cemiyetleri ile Bizans imparatorluğunun tarihi boyunca kurumsal olarak mevcut olan kilise ve ordu imparatorun gücünü fiilen sınırlandıran kurumsal faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Senato

İlk başlarda sembolik bir nitelik taşıyan senato zaman içinde imparatorların bahşettiği yetkilerle güçlendi ve 5. yüzyıl ortalarında devletin işleyişinde önemli bir unsur oldu. Senato, boşalan tahta yeni imparator seçiminde, vatana ihanet suçu olarak kabul edilen tahtı zorla ele geçirmeye yönelik suçlarda yargılamada görev yapmaktaydı. 7. yüzyılın sonlarında askeri unsurun, iktidar denkleminde güçlenmesine paralel olarak, kilisenin sivil yönetimle ilgili konulara artan bir ivmeyle müdahil olması sonucunda senato yetkilerinin büyük bir kısmını kaybetti. İmparator VI. Leon 9. yüzyıl sonlarında senatonun tüm yetkilerini kaldırdı.

Örgütlü Toplumsal Gruplar (Dimos’lar)

Geçmişi Roma’ya dayanan dimoslar (lat.factio) ilk başlarda hipodromda at yarışları düzenlemek amacıyla kurulmuş olan ve günümüzdeki spor kulüplerine benzeyen, üyeleri ve liderleri olan halk örgütlenmeleriydi. Amblemlerinin renklerine göre Maviler (Veneti), Yefliller (Prasini), Beyazlar (Lefki) ve Kırmızılar (Kokkini) olmak üzere dört gruba ayrılmış olup, bu gruplardan ilk ikisi diğerlerine göre çok daha etkiliydi. Mavilerin taraftarları ya da üyeleri aristokrasiden, yeşillerin ise halktandı. İlk başlarda spor faaliyetleri dışında bir etkinlik içinde yer almayan Dimoslar süreç içinde siyasette farklı çizgileri temsil eden bir tür siyasi partiye dönüşüp, imparatorların göz ardı edemeyeceği bir güç elde ettiler ve bu yönleriyle imparatorun mutlak gücünü sınırlandıran bir unsur oldular.

Kilise

İmparatorların icraatları ve kamusal yaşamı ilgilendirdiği ölçüde özel yaşantıları da sık sık kilisenin eleştirilerinden payına düşeni almıştır. Kilise mevzuatı, mensuplarına sivil idarenin faaliyetleri içinde yer almayı kesin bir şekilde yasaklasa da, Bizans’ta bu yasağın ihlali istisna olacağı yerde, her dereceden din adamlarının siyasete yoğun bir şekilde bulaşması sonucu kural haline gelmiştir.

Ordu

Ordu 5. yüzyıl ortalarına kadar, yeni imparatoru seçme hakkına sahipti. Daha sonra imparatoru seçme yetkisinin senatoya geçmesi ve dimosların etkinliğinin artmasıyla, ordunun yönetimdeki ağırlığı zayıfladı. Ordu orta Bizans döneminde yönetim alanındaki eski etkinliğini yeniden elde etti ve buna bağlı olarak orta Bizans döneminde, ordu saflarından gelen yetenekli pek çok general imparatorluk makamına kadar yükseldi.

Bizans Merkezi Yönetim Teşkilatı

Günümüzdeki bakanlara tekabül eden, imparatorun mutlak güvenine sahip kişilerin bulunduğu Bizans imparatorluğunda, devlet kurumları oldukça katı bir merkeziyetçilik esasına göre örgütlenmişti. İmparator Konstantinos ilk olarak İstanbul eyaletini oluşturdu ve yönetimini Roma döneminde prokonsül, Bizans’ta antipatos denilen eyalet valisine (prokonsüle) verdi. Ayrıca İstanbul’da başkentin idaresinden, şehre hububatın sağlanmasından ve loncalar ile esnafın denetiminden sorumlu olan şehir eparhos’u kadrosunu oluşturdu. Bu devlet memuru, Bizans tarihi boyunca başkent hayatında önemli rol oynadı. Adalet hizmetleri, asayiş, şehrin iaşesinin temini onun görev alanına giren konular olup şehrin ticaret ve üretim dâhil, bütün ekonomik hayatı onun denetimi altındaydı. Daha sonra eparhos’a yargısal yetkiler de verildi. 320 yılında Konstantionos tarafından oluşturulan magister officiorum kadrosu, bütün eyaletlerin (praefectura) yönetimi, devletin güvenlikle ilgili hizmetleri, imparatorun şahsi güvenliği, saray törenlerinin düzenlenmesi, yabancı elçi heyetlerinin kabulü, posta hizmetleri gibi işleri yürütüyordu. Görev ve sorumlulukları çok ve önemli olan magister officiorum, 4. yüzyıldan başlayarak 6. yüzyıla kadar merkezi idarenin en önemli üst düzey görevlisi oldu. Questor sacri palatii denilen adalet bakanlığı hukuk işlerinden, kanunların ve emirnamelerin hazırlanmasından sorumlu iken, comes sacrarum largitiorum olarak adlandırılan maliye bakanlığı, darphane ve madenlerin denetimi, nakdi vergilerin toplanması ve devlet görevlilerinin ücretlerinin ödenmesinden sorumluydu. Comes rerum privatorum denilen makam da imparatorun özel hazinesinden sorumluydu. Sivil idarenin diğer görevlileri arasında, imparatorun arşivinden sorumlu protosekretis, imparatorun özel ve gizli mektuplarını yazan ve mistikos olarak adlandırılan özel kalemi, posta hizmetleri ve yabancı elçilere verilen hediyelerden sorumlu “tu dromu” olarak isimlendirilen memuru, 9. Yüzyıldan önce saraya bağlı olan sonra Patrikhaneye bağlanan İstanbul’daki büyük yetimhaneden sorumlu orfanotrofos adlı memuru ile sarayın muhafız kuvvetleri komutanı olan ve protostrator olarak adlandırılan memuru gelmektedir.

Adalet Teşkilatı

Dioklitianos zamanında devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması, erken Bizans döneminde adalet teşkilatının şekillenmesinde ve adaletin dağıtılmasına doğrudan etki etmiş ve bunun sonucunda yargı yetkisi tamamen imparatora geçmiştir. Bizans devletinin başkenti İstanbul olduktan sonra en üst yargı makamı İstanbul valisi olan prokonsül olmuş, 4. yüzyıl ortalarından sonra bu makamdaki görevlinin adı şehir eparhos’u (praefectus urbi) olmuştur. Iustinianos’un bir emirnamesiyle (Neara n.80) oluşturulan quaesitor adlı merci başkentte yaşayan yabancıların yargı işlerine bakmaktadır. Iustinianos yasalarına göre ceza yargılaması yetkisi eparhos, dimoslar praetoru ve quaesitor olarak adlandırılan makamlara aitti. İmparatorluğun başkent dışındaki topraklarında ise, adalet dağıtmaya yetkili organlar devletin iparhia (eyalet), diikisi (sancak) ve eparhia (il) fleklinde teşkilatlandırdığı idari bölgeler temel alınarak belirlenmiştir. Taşra teşkilatında ilk derece yargılama yetkisine il (eparhos) idarecileri ve ikinci derecede yani üst yargılama yetkisine ise sancak yöneticileri olan vikarioslar ya da eyalet idarecileri olan iparhoslar sahipti. Iustinianos Derlemesi ve çıkartılan emirnamelerle (Neares) oluşturulan yargı mercileri ve onlara tanınan yetkiler Orta Bizans döneminde, 9. yüzyılda VI. Leon tarafından gerçekleştirilen kanunlaştırma çalışmalarında korunmuştur. Orta Bizans döneminde İstanbul’da hipodrom mahkemesi manasında Dikastirion epi tu Hippodromu ve perde mahkemesi anlamında Dikastirion epi tu Vilu adlarında iki yüksek mahkeme kurulmuştur. Her iki mahkeme, Iustinianos dönemindeki imparatorluk yargıçları gibi toplam 12 kişiden oluşmaktaydı. 1030’lu yıllarda imparatorluk mahkemesinin başına drungarios tis viglis unvanlı bir yargıç getirilmiş, ileriki zamanlarda tüm imparatorluk hâkimlerinin de başı konumuna yükseltilip daha sonra megas drungarios adını almıştır. İmparator geç Bizans döneminde de önceki dönemlerde olduğu gibi en yüksek yargıç konumundadır. Bizans imparatorluğu adalet sistemi içinde kilise mahkemeleri, kilise ile ilgili belli bir konuda yargılama yapmak için kurulan olağanüstü mahkemeler (sinod mahkemeleri) ve olağan mahkemeler olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Aile ve miras hukuku ile ilgili konulardaki yargılamalar imparator I. Aleksios döneminde, kilise mahkemelerinin ve yüksek yargı mercii olarak patrikhane mahkemesinin yetkisine bırakılmıştı.

Mali Kurumlar

7. yüzyılda girişilen idari reformlar sonucunda imparatora doğrudan bağlı olan logotesia adı altında (günümüzdeki bakanlıklara benzer) bir dizi merkezi hizmet birimi oluşturulmuş, sekreta olarak da anılan bu dairelerde maliye defterlerinin kayıtlarını tutan hartularios (chartularios) ve notarios adında memurlar görev yapmışlardır. Mali konularda en üst düzeydeki memur devlet maliyesinin en üst düzeydeki denetleyici olan “vasilikos sakellarios’tur”. Logotetis tu geniku adlı memur her vilayetteki (eparhia) temsilcileri aracılığıyla tahta ve devlet kurumlarına ait arazi dışındaki imparatorluk emlakının kaydını tutmaktan ve ilgili arazi vergilerinin tespiti ve tahsilinden sorumluydu. Logotetis tu stratiotiku ise, askere alma işleri ve ordu mensuplarının ücretlerinin ödenmesinden ve askeri mülklerin kayıtlarının tutulmasından mesuldü. Logotesia dışında başlarında hartularii denilen memurların olduğu iki merkezi mali kurum daha vardı. Tahtın serveti yani imparatorun malvarlığı ile ilgili konulara bakan devlet daireleri de vardı.

Ordu Örgütlenmesi

Dioklitianos sınır birlikleri olan limitanei ve düzenli ordu birlikleri olan comitatensis’i oluşturdu. İmparatorluk içlerinde stratejik önemde olan yerlere maiyet birlikleri (exercitus comitatensis) konuşlandırılmıştı. Erken Dönemde Bizans ordusunun çoğunluğunu, imparatorluk sınırlarının dışından gelen paralı yabancı askerler ile imparatorluk tebaasından olan ve savaşçılıklarıyla ünlü İlliryalılar oluşturmaktaydı. Bizans devleti 7-11. yüzyıllar arasında ağırlıklı olarak askeri nitelikli bir yönetim modeline sahipti. Orta Bizans döneminde birincisi, taşra teşkilatında toprağa bağlı köylü askerlerden oluşan tema birlikleri, ikincisi ise başkentte saray muhafız güçlerinden daimi düzenli orduya dönüşmüş olan, profesyonel askerlerden oluşan ve tabur manasına gelen tagma adlı birlikler olmak üzere iki farklı askeri tipte örgütlenmiş birlik bulunmaktaydı. 11. yüzyılda yabancı paralı askerlerin sayısı artarak Bizans ordusunun ana savunma gücünü oluşturmuş, 10. yüzyıl ortalarından itibaren yeni bir savunma sistemi uygulamaya sokulmuştur. 10. yüzyıla kadar Bizans ordusunun ana unsurunu süvari birlikleri teşkil etmektedir. 11. Yüzyılda Bizans ordu kurumunun yapısal değişim geçirmesi sonucu, yerli unsurlardan oluşan askeri kuvvetlerin temel unsurunu kendilerine büyükçe araziler tahsis edilen pronoia sahipleri oluşturdu. 12. yüzyıldan itibaren ise Bizans ordusunun ağırlığını paralı askerler oluşurmaya başladı. Bizans imparatorluğunun deniz gücüne bakıldığında, 7. yüzyıla kadar deniz kuvvetleri ve donanma yeterince gelişmiş değil iken, 7. yüzyıl sonlarına doğru yeniden güçlü bir donanma kuruldu.

Bizans Taşra Teşkilatı ve Kilise

İmparatorluk toprakları, Dioklitianos tarafından il denebilecek 100 eparhia’ya (provinciae=il) bölünmüş iken, Konstantinos bunların sayısını 120’ye çıkardı. Bu bölgeler, önce 12 daha sonra 15 diikisi’ye yani sancağa (dioecese=sancak) bölündü. Bu sancaklar (diikisi) da eyalet olarak nitelendirilebilecek 4 iparhia’ya (praefecturae pratetorio=eyalet) bağlandı. İmparatorluğun 4 geniş idari bölgeye ayrılması şeklindeki idari yapı erken Bizans döneminde korundu. Orta Bizans döneminin taşra teşkilat yapısını ifade eden tema sistemi eyalet yönetimi bakımından bir yeniliktir ve genel bir reformun sonucu olarak değil imparatorluğun savunma ihtiyaçlarının bir sonucu olarak doğmuştur. İmparator Heraklios (610-641) döneminde Anadolu topraklarında, Kuzey Anadolu’daki Armeniakon, Orta Anadolu’daki Anatolikon ve Marmara denizinin güney kıyıları ile Ege bölgesinin kuzeyini içine alan Opsikion olmak üzere üç tema kuruldu. Temaların yanı sıra 9. yüzyılda ve 10. yüzyılın ilk yarısında imparatorluğun doğu sınırında “klisures” adı altında daha alt düzeyli idari birimler de bulunmaktaydı.

Patrikhaneler-Metropolitlikler-Piskoposluklar-Mahalli Kiliseler

Sivil idarenin taşradaki en küçük yönetim birimi olan il’in (eparhia) merkezi aynı zamanda o bölgenin din işlerinin yürütüldüğü episkopi denilen piskoposluk merkezi oldu. Diikisi olarak adlandırılan sancağın merkezinde ikamet eden ve başkent (anakent) anlamına gelen metropoldeki piskopos ise mitropolit olarak adlandırıldı ve sancak merkezindeki bu piskopos, sancağa bağlı diğer illerin (eparhia) piskoposlarına kıyasla üst hiyerarşik sırada yer almaktaydı. Erken dönemde oluşan kilise idari yapısındaki hiyerarşik sıraya göre ilk sırada başkentte bulunan patrik, ikinci sırada ise büyük bir idari bölgeyi içine alan eyalet (iparhia) merkezindeki metropolit bulunuyordu. Metropolit aynı zamanda idari bölgenin yani iparhia’nın sınırları içindeki kentlerde görev yapan piskoposların oluşturduğu bölge konsiline (eparhiaki sinodos) de başkanlık ediyordu. Hiyerarşide üçüncü sırada ise illerde (eparhia) oluşturulan piskoposluklarda görev yapan piskoposlar yer almaktaydı.

Manastırlar

Hıristiyan manastır yaşamının özünde manevi hayatı kazanabilmek için bu dünyadan el çekme anlayışı yatmaktadır. Manastır hareketi çok büyük bir hızla Filistin, Suriye ve Mezopotamya üzerinden Anadolu coğrafyasına geçti. 8. yüzyılda ortaya çıkan ikonoklazm olarak adlandırılan tasvirkırıcılık hareketi süreç içinde manastırlara ve keşişlere yönelik bir harekete dönüştü. Bu mücadele sürecinde bazı manastırlar kapatıldı. Başında igumenos olarak adlandırılan bir başrahip bulunan manastırlar, Bizans toplumunun değişik kesimlerinden insanlar için bir sığınma yeriydi. Bizans imparatorluğunun en önemli manastır merkezi Selanik yakınlarındaki dağlık Athos (Aynaroz) yarımadasındaydı.

Devlet ve Kilise İlişkileri

Bizans kilisesi, devletin nezareti ve koruması altında iken imparator otorite olarak kilisenin üzerinde bir konuma sahipti. İmparator, metropolitlerin oylamaları sonucu belirlediği üç adaydan birini patrik olarak seçiyordu. İnanç sorunlarında kesin hüküm vermeye yetkili tek organ ise kilise konsili olup imparatora düşen Ortodoks inancını korumak ve ayrıştırıcı sapkın inanışlarla mücadele etmekti. Patrik, Bizans devlet hiyerarşisinde imparatordan sonra gelen en nüfuzlu ve kiliseyi ilgilendiren konularda idari olarak en yetkili kişi olmakla birlikte imparatorun hizmetindeydi.

Bizans Eğitim Sistemi

Din faktörü Bizans’ta eğitimin hedeflerini belirleyen bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Kilise kurumsal kimliğiyle Bizans tarihi boyunca eğitimin tüm kademelerinde çok önemli rol oynamıştır. İlkokul eğitimini kilise üstlenmişti. Devlet ise daha çok ortaöğretim eğitimiyle ilgilenmekteydi.

Bizans’ta İlköğretim Eğitimi

Bizans’ta temel eğitim kilisenin elinde olup, öğretmenlerin büyük çoğunluğu papazlar ve keşişlerdir. Dersler kiliselerin son cemaat yerlerinde (narteks) ya da bahçelerinde ya da manastırların yakınında derslik olarak kullanılan mekânlarda yapılmaktaydı. İlkokullarda eğitim ailelerin sosyal statüsüne göre 3 ya da dört yıl sürmekte olup, çocuklar okullara 5 - 9 yaş arasında verilmekteydi. Okulların başlıca amacı çocukların iyi Hıristiyanlar olarak yetişmesiydi.

Bizans’ta Ortaöğretim Eğitimi

Ortaöğretim “sholio tu grammatiku” adı verilen okullarda verilmekte ve çocuklar bu okullara 10-12 yaşlarında kabul edilmekteydi. Dersler, öğrencilerin kişilik gelişimine katkı sağlayacak nitelikteydi. Programda din dersi bulunmamaktaydı o nedenle Bizanslılar ortaöğretim eğitimini laik eğitim (kozmiki pedeia) olarak da nitelemektedirler. Bu okullarda ders veren öğretmenlere grammatikos adı verilmekte olup, okullara sholio tu grammatiku denirdi ve öğretmenlerin ücretleri bağış yoluyla ya da aileler tarafından karşılanmaktaydı.

Bizans’ta Yükseköğretim Eğitimi

İmparatorluk tarihi boyunca faaliyet göstermiş olan yüksek öğretim kurumlarının sayısı oldukça çoktur. İstanbul’da ilk yüksek öğretim kurumu faaliyete geçmiş ve bu yüksekokul II. Teodosios tarafından yeniden yapılandırılmış ve MS. 425 yılında üniversite anlamına gelen “Pandidaktirion” adını almıştır. Pandidaktirio’da (üniversitede) ders verecek olan hocalar senato tarafından seçilmekteydi ve ücretlerini devlet karşılamaktaydı. Bizans’taki fakülteler iyi organize olmuş kütüphanelere sahipti. İsavros hanedanı döneminde üniversite, bilinen dünyanın okulu manasında “Ikumenikon Didaskalion” adını almıştır. IX. Konstantinos Monomahos bir emirnameyle Pandidaktirio’yu reforma tabi tutmuş ve iki yeni yüksek okul (fakülte) kurmuştur. Bunlardan biri, başına İoannis Ksifilinos’un getirildiği “Didaskalion ton Nomon” adlı Hukuk Okulu, diğeri de başına Mihail Psellos’un getirildiği “Gimnasion” adlı Felsefe Okuludur. 1204 yılında İstanbul’un Haçlılar tarafından fethi Bizanslıların eğitim sistemine de büyük zarar vermiştir. İstanbul’da laik bir eğitim kurumu olan Pandidaktirio’nun yanı sıra MS. 5. yüzyıldan itibaren yüksek ilahiyat eğitiminin merkezi olan Patrikhane Mektebi (Patriarhiki Sholi) de faaliyet göstermiştir. Bizans devleti döneminde İstanbul dışında diğer önemli kentlerde de mevcut olan okulların yanı sıra özellikle retorik ve felsefe eğitimi veren yeni yüksek okullar da açılmıştır.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v