Tarih Metodu Dersi 1. Ünite Özet

Tarih Nedir? Tanımlar Kavramlar

Tarih Nedir? Tanımlar Kavramlar

Tarih okuyucusuna diğer bilim dallarını anlamasında kültürel, sosyal ve entelektüel bir alt yapı kazandırır, öğreniminin yalnızca sosyal bilimlere değil, fen bilimlerine de temel teşkil eder.

İnsanlık tarihinin geçmişteki bir kesitini öğrenmek, insanın mensup olduğu çağı ve toplumu anlaması anlamına gelmekte hatta geçmişini bilmeyen kişi hafızasını yitirmiş olarak görülmektedir. Bu nedenle her millet geçmişini bilmek zorunda olup nerden geldiklerini, atalarının hangi başarılara imza attıklarını, nerede yanlış yaptıklarını bilmekle yükümlüdür ki bu diğer toplum ve milletlerle kendi toplumunu mukayese etmesini sağlar. İnsanın kendisini, ailesini, çevresini ve geçmişini örenme ihtiyacını gidermesi, yani entelektüel merakını tatmin etmesi ancak tarih okumaları ile mümkündür.

Her bireyin özel ve sosyal hayatı vardır ve bireyler bu iki hayatın bir parçasıdır. Başka bir deyimle bireyin hayatını; anne-babasından, ailesinden ve toplumundan devraldığı tarihi miras oluşturmaktadır; bu anlamda tarih, insana mensup olduğu millete aidiyetinin nasıl gerçekleştiğini; söz gelimi “ben niye Türk milletindenim, o niye başka millettendir?“ sorularının cevaplarını verir.

Toplumlarda tarih bilincinin oluşması bir zarurettir. Başka alanlarla pek yan yana gelmeyen “bilinç” kelimesinin, tarihe tamlanan olması, toplumların tarihi hafızadan yoksun olmamalarından kaynaklanmaktadır.

Tarihin Tanımı ve Konusu

Tarihin sözlükte anlamı “zamanı belirlemek” olduğuna göre; terim anlamını belirlememizi sağlayacak şu sorulara da cevap vermesi gerekmektedir:

  • Neyin zamanını, niçin bilmemiz gerekir?
  • Zamanını bildiğimiz olaylar nasıl olmuştur?
  • O zaman diliminin özellikleri nelerdir?
  • Olaylar nerede, hangi coğrafyada meydana gelmiştir?
  • Bu olayların tesirleri nelerdir?

Tarih terim olarak, en basit ifadeyle “geçmişin bilgisi”ne denirken daha genel bir tanımla, “olayların seyrinden, maddenin ve eşyanın geçmişinden ve mevcut durumundan bahseden her yazı ve her hikâye” denir.

Bir zaman dilimi içinde meydana gelen olaylara tarihi olay; bu olayların uzun zaman içinde kanunlara dönüşmesi, yeni bir hal alması ve insana tesir etmesine de tarihi olgu denir.

Fransız dergisi Annales d’histoire économique et sociale de dile getirilen tarih yazıcılığı ekolüdür. 1929 yılında Marc Bloch ve Lucien Febvre’nin tarih bilimini geliştirmek üzere sosyoloji, ekonomi, psikoloji vs. diğer sosyal bilimler ile işbirliğini öneren bir ekoldür.

Tarihe, “geçmişe ve bu güne” bir “gözlem” olarak da bakmak mümkündür. Ancak unutulmamalıdır ki bu gözlem, fen bilimlerindeki gibi bir laboratuvar ortamında değil, kalıntılar, kaynaklar ve belgeler üzerinden yapılabilir.

Kaynaklarda olayları bizzat gözlemleyenlerin verdiği bilgiler; belgeler ve bunlar yoksa kalıntılar üzerinden adeta “tekrarlanabilen gözlemler” tarihi de diğer bilimlerin arasına koymaktadır.

Genel olarak tarihin konusu, insan ve onun meydana getirdiği olaylar ve bu olaylar ile ilgili her şeydir denilebilir. Tarihin konusu şu hususlarda toplanabilir:

  • Tarih, insanoğlunun geçmişte (bir zaman diliminde) düşündüklerinin, söylediklerinin ve yaptıklarının genel muhasebesidir.
  • Tarih, toplum içinde bireylerinin davranış bilgisi olarak tanımlanır.
  • Tarih, insanoğlunun sosyal evrimini inceleyen bir laboratuvardır.

Tarih, kendine has kanunları olan bu doğal gelişmeleri konu edinmez, çünkü o gelişmelerde insan unsurunun etkisi yoktur. Örneğin, gök cisimlerinin hareketi, ayın, güneşin tutulması gibi doğal hadiseler hakkında da bilgi sahibi olunabilir ve bunlar sıralanabilir; fakat buna sadece kronoloji denir, tarih denilemez.

Tarihin asıl konusunun, düşüncenin oluşturduğu fiillerin olduğunu söylemek mümkündür. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, bu düşüncenin bir bilinçli fiille sonlanmış olmasıdır. Düşünce aşamasında kalması onu tarihin konusu yapmaz.

Kronoloji, sözlükte “zaman bilgisi, zaman dizini” olarak tanımlanmaktadır. Tarih biliminin” önemli bir parçası olmakla birlikte, bizzat tarih değildir. Zira kronoloji, tarih gibi sebep-sonuç irdelemesi yapmaz sadece “olayın” hangi tarihte meydana geldiği” ile ilgilenir.

Tarih, geçmişten bu güne kadar insan etkisiyle meydana gelen olayları konu edinirken aynı zamanda, olayların oluş aşamasındaki şartlarını ve onları şekillendiren kanunları da konu edinir. Bunlar ile ilgili gerçekleri ve bu güne yansımalarını ortaya çıkarmaya çalışır.

Tarihçi bir toplumdaki olaylara bakarak genelleme yapamaz. Her birinin şartlarını ayrı ayrı değerlendirir. Mukayeseli bir tarih çalışması yapılacak ise, yine iki olayın veya iki toplumun ayrışan ve benzeşen veya yakınlaşan tarafları ele alınarak, oranlanması sonucunda genel bir değerlendirmeye gidilebilir.

Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831) Alman filozofudur. Felsefenin içinde tarihi tartıştı. Diyalektik mantığı geliştirdi. Kendisinden sonra pek çok filozofu etkiledi. En büyük takipçisi ise Karl Heinrich Marks (1818-1883) oldu. Marks da bir Alman olmakla birlikte Londra’da yaşadı ve orada öldü. Hegel’in yolunda ama daha da geliştirerek Tarih bilimine yeni yorumlar getirdi. Das Kapital adlı eseri ile tanındı.

Tarih Yazımının Çeşitleri

Tarihçinin temel görevi, olayları mümkün olduğunca gerçeğine uygun olarak yansıtmaktır. Tarihçi kaynaklardaki gözlemlerine dayanarak tarihi olayın, sebep ve sonuçlarını ihmal etmeden hafızalarımızda yeniden canlanmasını sağlar ve bunu yaparken kendi anlayışına göre bir tarih yazımı metodu benimser.

Hikâyeci Tarih

Strabon, (M.Ö. 64 - M.S. 24): Bu günkü Amasya sınırları içinde doğmuştur. Roma Cumhuriyeti zamanında yaşamıştır. Filozof, Tarihçi ve daha önemlisi dünyanın en eski Coğrafyacısı olarak tanınmıştır. Miletoslu Hekataios olarak tanınmış, Ionialı halkbilimci, gezgin ve tarihçidir. Aynı zamanda çizdiği gerçeğe yakın haritası ile de ünlenmiştir.

  • Olayların yorumlanmadan aktarılmasıdır. Bu tarz tarih yazımında tarihçi olayların felsefesini yapmaz, doğrudan rivayetleri sıralar.
  • Bu tarz ilk defa eski Yunanda ortaya çıkmıştır. Ağızdan ağıza dolaşan hatıralar, zamanla epos adı verilen şiir tarzında söylenmekteydi.
  • Bilgileri daha sistemli olarak bize aktaran Bodrumlu Herodotos’dur. O hikâyeci tarih tarzını benimseyerek, logografların yolunda ayrılmıştır. Olayları bir düzen içinde sıralarken tenkit ve tahlil yoluna gitmemiş, ancak gördükleri ve işittikleri arasında bir ayırıma gitmiştir.

Öğretici Tarih

  • Literatürümüzde bu tarza “Şe’nî tarih” de denir. Burada maksat sadece olayları yazmak değil; aynı zamanda onlardan faydalı sonuçlar da çıkarmaktır. Milletler kendi değerlerini, millî duygularını yeni nesillere kazandırmak maksadıyla bu tür tarih yazımını öne çıkarırlar ve eğitim programlarında da yer verirler.
  • Bu tarz tarih yazımı sadece öğretici değildir. Aynı zamanda olayların sebep ve sonuçlarını da kendince irdelemeye çalışır. Bu tarzın önderliğini yapan Thukydides; Peloponnesoslularla Atinalıların savaşlarını anlatırken, savaşların sebebini Atina ve Saparta devletlerinin birbirinden farklılaşan şartlarında aramaktadır.
  • Bu yazım tarzında tarihî şahsiyetlere, onların erdemlerine ve başarılarına özel vurgu yapılır. Ayrıca, bu tür çalışmalarda zaman ve mekân sınırlaması yapıldığı gibi, olaylar da genellikle tarihçinin yaşadığı devirden seçilir. Bu tarzın ilk örneklerinde, bir siyasi örgüt olarak devlet, tarihin merkezine yerleştirilmiştir.
  • Bu tarzda yazan tarihçilerin ana amacı, tarih bilimini faydalı kılmak; tarihi tecrübeyi aktararak, bilgiyi çoğaltmak, geliştirmek ve bundan ders çıkaran insanı başarılı yapmaktır. Bunu yaparken, olaylara tamamen sadık kalmaya ayrıca olaylar arasındaki ilişkileri ve sebeplerini de ortaya koymaya özen gösterirler.
  • İslam tarihinde kaleme alınan ve daha ziyade Hz. Muhammed’in hayatını ve örnek kişiliğini işleyen Siyer kitapları; Osmanlı padişahlarından, Yavuz Sultan Selim’i anlatan Selimnâmeler ve Kanuni’yi anlatan Süleymannâmmeler gibi örnekler öğretici tarih tarzı eserlerindendir.

Araştırıcı Tarih

  • İbn Haldun Arap kökenli Müslüman bir filozoftur. İspanya’da ve Kuzey Afrika’da yaşamıştır. Kitabu’l-İber (İbretler Kitabı) adlı eseri ile tanınmıştır. Bu kitabın girişi niteliğindeki Mukaddime (Önsöz) adlı eseri ile büyük bir ün kazandı.
  • Kısaca el Kafiyecî olarak tanınır. 1463 yılında “el Muhtasar fî İlmi’t-Tarih” isimli tarih metodolojisi konusunda bir eser yazmıştır ki alanında ilkler arasındadır.
  • Modern tarih yazımında etkin olan tarzdır. Tarihi bir olayı incelerken, olayın gerçek şekline ulaşmada daima “neden-nasıl” sorularını soran tarih yazımı türüdür.
  • Olayların gerçek yönünün anlaşılması için bütün bu faktörlerin ayrı ayrı incelenmesine ihtiyaç duyulur ki; araştırıcı tarih bu yöntemi izlemek zorundadır.
  • Önce konu ile alakalı bütün kaynakları derleyerek olayları zapt eder. Ardından kronolojik veya tematik bir tasnife tabi tutar. Okuduklarının analizini yapar, sebep ve sonuçlarını irdeleyerek, “neden-nasıl” sorularının cevabını bulduktan sonra yazar.
  • Nedennasılcı tarih araştırma yönteminin tıpkı diğer yazım şekillerinde olduğu gibi kendi içinde de bir takım çelişkileri ve sorunları barındırdığı hatırdan uzak tutulmamalıdır. Her şeyi ve tabii olarak kaynakların kendilerini de sorgulayan nedennasılcı tarih algısında, bütün kaynaklar da kuşku altında bırakılabilmektedir. Bu da tarihi gerçekliğe ulaşmayı zorlaştıran bir yaklaşımdır.

Tarihin Dönemlendirilmesi

  • Birçok konuyu bir arada ele alıp, onları bütün teferruatlarıyla değil de ana hatlarıyla inceleyen ve konu hakkında topluca bilgi veren tarihlere Genel (Umumî) Tarih denir. Bu tür tarihlerde konular döneme ve coğrafî mekânlara taksim edilerek kronolojik olarak yazılır. Söz gelimi İslam tarih yazıcılığında karşılaştığımız; Peygamberler Tarihi, Sasaniler, Romalılar, Asr-i Saadet (Hz. Muhammed’in devri), Dört Halife, Emeviler, Abbasiler ve nihayet Osmanlılar sıralaması, bir Genel (Umumî) Tarih yazımıdır.
  • Ayrı, ayrı milletlere, ya da insanlık tarihinin ayrı ayrı konularına tahsis edilen eserlere de Özel (Hususî) Tarih adı verilir. Mesela, Türk Tarihi, Alman Tarihi, Fransız Tarihi, Osmanlı Tarihi veya bir kesiti; III. Selim’in ıslahatları gibi konular…
  • Tarih yazımı, seçtiği alana göre de sınıflandırılmaktadır. Örneğin, devletlerin doğuşu, gelişmesi, birbirleri ile ilişkileri, savaş, barış ve anlaşmaları konu alan tarihe “siyasi tarih”; tarih içinde yaşanan toplumsal olayları, değişim ve gelişimleri konu edinen alana “sosyal tarih” adı verilmektedir. Bu örnekleri iktisat alana çektiğimizde “iktisat tarihi”; din ve inanç alanlarına taşıdığımızda da “dinler tarihi” gibi başlıklar ile karşılaşırız.

Tarihin Diğer Bilimlerle İlişkisi

  • Coğrafya: İnsan ve mekânın karşılıklı etkileşimini araştıran” bir bilimdir. Bütün tarihi olayların bir mekânda cereyan ettikleri düşünüldüğünde tarih-coğrafya ilişkisinin ne denli iç içe olduğu anlaşılır. Tarihi olayların oluşmasında coğrafi şartlar büyük rol oynar, olaylara şekil verir ve hatta uygarlıkların gelişmelerine imkân sağlar.
  • Kronoloji ve takvimler: Tarih araştırmalarında olayın geçtiği mekân kadar zaman da çok önemlidir. Zira zamanı bilinmeyen bir hadiseyi, kendi şartlarından arındırarak tahlil etmek mümkün değildir. Zira her olayı kendi zamanını şartlarında ele alarak izah etmek tarihteki temel kurallardandır.
  • Felsefe: Tarih, insan düşüncesinin fiile dönüşmüş halleri ile uğraşırken; felsefe doğrudan insanın düşünme tarzı ile uğraşır. Tarihçi, araştırdığı dönemin düşünme tarzını anlayamadan üretilen uygarlığı da anlayamaz. Felsefe, tarihçiye doğru düşünme yollarını açtığı gibi; tarih içinde diğer insanların düşünüş tarzlarını da kavratır.
  • Sosyoloji: Sosyoloji toplumları sistematik bir tahlile ve sosyal kanunları incelemeye tabi tutarken, tarihi bir laboratuvar olarak kullanır. Tarihçi tekrarlanamayan hadiseleri zihninde canlandırıp bütün teferruatları ile ele alırken; sosyoloji daha ziyade tekrarlanabilen, kurallar ve prensipler ortaya koyan düzenli olaylar ve kurumlar ile uğraşır. Sınıflar, guruplar ve kültür ile ilgilenir. Bu yüzden tarihçi, toplumsal olayları, hatta bireysel davranışları açıklamak için sosyolojinin birikimini kullanmak zorundadır.
  • İktisat: Toplumların varlıklarını sürdürmek için çeşitli kaynaklarını nasıl idare ettiğini konu edinen iktisat, esasında tarihin konuları arasındadır. Hatta birçok tarihi hadise de iktisadi faktörler ile izah edilebilir. Bu durumda tarihçi iktisadî kanunları ve onların olaylara nasıl yön verdiğini bilmek zorundadır.
  • Antropoloji: Antropoloji, tarih içinde insanın yaptıkları, ürettikleri ve davranışları ile ilgilenir. İnsanlar arasında benzeşen ve ayrışan hususları mukayeseli olarak inceleyen Antropoloji hem fiziksel hem de kültürel olarak insan davranışlarının tümünü ele alır. Bu vesile ile Tarih biliminin en önemli yardımcı bilim dallarındandır. Fiziksel antropoloji ve kültürel antropoloji dalları tarih için önemlidir. Bunun yanında kültürel antropoloji arkeoloji ve etnografi alanları ile tarihle ilgilenir.
  • Sanat tarihi: Toplumların geliştirdikleri, estetik değerlerini ve sanat yapıtlarını ve bunların oluşum süreçlerini, kısmen arkeolojinin metotlarını kullanarak inceleyen bir bilim dalıdır. İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar geçen evrede her türlü sanatı araştırma konusu yapan Sanat Tarihi, toplumların sanat, estetik ve kültürel gelişimini ortaya koyarak Tarih’e katkılar sağlar.
  • Epigrafi: Taş, metal, mermer, seramik ve benzeri sağlam yüzeyler üzerine yazılan; bugün ya bağımsız bir şekilde veya bir yapının üstünde tespit edilen yazılar ile uğraşan bilim dalıdır. Bu işi yapanlara da epigrafist adı verilir. Kuşkusuz tarihin yardımcı bilim dallarındandır.
  • Paleografya ve Diplomatik: Eski yazı/lar anlamına gelen Paleografya, tarih araştırmalarında önemli bir yer tutar. Tarih içinde pek çok toplum ve uygarlık doğmuş, gelişmiş sonra da kaybolmuştur. Onların kullandıkları diler ya tamamen ya da kısmen ortadan kalkmıştır. Tarihçi araştıracağı döneme göre; uygarlıklardan bize ulaşan kalıntılar, tabletler üzerindeki yazıları ve kullanılan dili bilmekle yükümlüdür. Diplomatik veya Diplomatika bilgisi ise her hangi bir dilde oluşturulan belgelerin tanımlanması bilgisidir. Yani her dönemde ve her dilde, özel bir bürokrasi dili gelişmiştir. Belge kaleme alınırken bir kısım şekil özellikleri oluşturulmuştur. Tarihçi, paleografyaya ek olarak bu şekil özelliklerini de bilmek zorundadır. Bu çerçevede, inceleme konusu yapılan tarihin ve dönemin belge çeşitlerini, yazım kurallarını, kullanılan özel işaretleri, kısaltmaları bunların isimlendirilmelerini, hatta kâğıt ve mürekkebin cinsini öğrenmek gerekmektedir.
  • Nümizmatik: İslam ve Osmanlı tarihinde “meskûkat” olarak bilinen paraların bilim dalıdır. Tarih içinde basılan paraların incelemesini yapar. Özellikle hükümdarları, onların kullandıkları lakapları, hangi senelerde hüküm sürdüklerini öğrenmeye imkân sağlar. Ancak verdiği bilgiler bunlar ile sınırlı değildir. Paranın cinsi, değeri, gümüş ve altın olarak ayarları, ağırlığı ve basıldığı yer bize iktisat tarihi açısından veriler sağladığı gibi; basım şekli ve üzerindeki işaret ve resimler, dönemin sanat anlayışını da gösterir. Ayrıca kronoloji yapmaya da imkân sağlar. Bu alan tarihçilerden ziyade koleksiyoncuların elinde gelişmiş olmakla birlikte; tarihi vazgeçemeyeceği yardımcı disiplinlerden birisidir.
  • Metroloji: Ölçü, tartı bilimi anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi tarih içinde hemen hemen her milletin; hatta her bölgenin kendine has ölçü tartı birimleri olmuştur. Dönemsel ve bölgesel ölçü-tartı araçlarını ve bugünkü karşılıklarını bilmek bir tarihçinin görevleri arasındadır.

Yer adları: Yer adları hâlâ bağımsız bir disiplin olarak gelişmemiştir. Ancak tarih araştırmaları için vaz geçilmez alanlardan bir tanesidir. Tarih boyunca meydana gelen yerleşim alanlarının, kullanılan yol güzergâhlarının, otlakların, savaş meydanlarının ayrı ayrı isimleri bulunmaktadır. Tarihçi belli bir mantık çerçevesinde bu isimlendirmeleri nasıl yapıldığını öğrenmek veya tahmin etmek zorundadır.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi