Suç Sosyolojisi Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim

Medya, Suç Ve Şiddet

1. Soru

Medya'da şiddet temsilleri ifadesiyle ne anlatılmak istenmektedir?

Cevap

Şiddet potansiyelinin sinema, televizyon ve dijital medya alanları özelinde hangi biçimlerde somutlaştığı, hangi teknikler kanalıyla içerik haline gelerek şiddeti yeniden ürettiği üzerinde daha ayrıntılı olarak durulması gerekir (Çakır, 2007) Şiddetin medyada yer alışı ve temsili sadece sayısal olarak sıklığı açısından değil; niteliği, yoğunluğu ve yaygınlığı açısından da önemlidir. Medya’da şiddet temsilleri, şiddetin görsel olarak kodlanmasıdır.


2. Soru

Şiddet ile medya arasında nasıl bir ilişki vardır?

Cevap

Günümüzde şiddetin en önemli yanı, teknoloji ve medya ile yoğun bir işbirliği içinde olması ve olağanüstü çoğalan şiddet araçları ile gerçekleşiyor olmasıdır. Dolayısıyla şiddet sorununu görsel medya ile ilişkilendirilirken, onun bir parçası olduğu mevcut toplumsal, ekonomi-politik ilişkiler ağı içindeki işlevselliklerine bağlı olan kullanımlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Tüketim toplumunun “aynı anda hem bir bilgi toplumu ve bir baskı toplumu hem de barışçıl bir toplum ve bir şiddet toplumu” olduğunu belirten Baudrillard, “barışçıllaştırılmış” gündelik hayatın sürekli olarak tüketilen şiddetle, ‘imalı’ şiddetle beslendiğini” öne sürer. Kuramcıya göre, gündelik yaşama küçük dozlar halinde aşılanan şiddet ve kitle iletişimin özünü oluşturan şiddet, gündelik haberler, cinayetler vb. tarafından beslenmektedir.


3. Soru

Eysenck ve Nias'ın şiddet ve medya ilişkisine yaklaşımı nasıldır?

Cevap

Şiddet ve medyaya ilişkin bir diğer yaklaşım Eysenck ve Nias’ın çalışmasında (1978)yer almaktadır. Bu yaklaşıma göre, medyada şiddetin sürekli sunulması, izleyicileri şiddetiçeren davranış ve eylemlere karşı hissizleştirmektedir. Bütün dünyada gençlerin şiddet kullanımındaki yaygınlaşma ve ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer yerlerde gençlerin işlediği cinayetlerin medyada sansasyonel bir şekilde verilmesine yönelik örnekler odak noktasını medya ve şiddete, rap müzik, video ve bilgisayar oyunlarına, televizyon ve filme, ayrıca şiddeti destekleyen diğer gençlik kültürü öğelerine çevirmiştir.


4. Soru

Medyadaki şiddetin en büyük izleyicisinin erkek ergen çocuklar olmasının nedeni nedir?

Cevap

Medyadaki şiddet herkes için değildir; en büyük izleyicisi ergen erkek çocuklardır. Şiddet içerikli medyayı izlemeyi cinsiyet tanımlamanın önemli bir parçası olarak görerek sosyalleşen genç erkeklerin şiddet imgelerine dayanabilme yeteneği, yaşıtları tarafından gücünün ya da olgunluğunun ölçütü olarak görülür. Kaldı ki televizyon programları, filmler ve video oyunlarının çoğu bir erkeğe güç kullanabilmesi, dövüşebilmesi gerektiğini ve dövüşün sorunları çözmenin ya da bazı durumlarda istediğini elde etmenin uygun bir yolu olduğunu söyler (Trend, 2007: 52-55, 86-87). Erkek çocuklar şiddet/terör sahnelerine dayanmaya ve/veya beğenmeye zorlanırken, kız çocukları bu sahnelere duyarlılıklarını ya da beğenmediklerini göstermeyi öğrenirler. Çocukluk doğal ya da sabit bir kategori olmadığından çocukların doğal olarak şiddete hevesli oldukları konusunda hiçbir kanıt yoktur. Araştırmalar göstermiştir ki, çocukların yaklaşık yarısı, kendilerini kurbanların yerine koyarak, kendilerini şiddeti uygularken hayal etmezler (Trend, 2007: 52-55).


5. Soru

Korku kültürü ifadesiyle ne anlatılmaya çalışılmaktadır?

Cevap

Trend’e göre, günlük yaşamlarımızı korku kültürüyle kuşatılmış hâlde yaşarız. Bu duygular bizim “doğal” bir parçamız değildir, bir tesadüf hiç değildir. Sahip olduğumuz korku duygularını aile, arkadaş çevresi, medya vb. kurumlardan alırız. Bu korku duygularının etkisiyle, kendimizi güvende hissetmek için hareketlerimizi değiştirir, başarmak istediklerimizden ödün verir ve güvenlik duygusu için –birçok düzeyde- bedel öderiz. Öyle ki “gerektiğinde şiddet kullanarak –hatta başka insanları öldürerek –bizi korumak için adımıza hareket edecek” bir projeyi ya da sistemi destekleriz. Medyada şiddetin verdiği gerçek zarar işte budur. Medyada şiddetin gerçek “etkileri”, aşağıda ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız, medya çalışmalarıyla ünlü akademisyen George Gerbner’in “acımasız dünya sendromu” olarak adlandırdığı durumu yaratır: Medyanın pompaladığı korku kültürü, dünyamızın basit bir şekilde iyi ve kötü güçlerin sürekli çatışma halinde olduğu, filmlerdeki kahramanların ve kötü adamların gerçekten var olduğu ve süregelen refahımızın devamını sağlamak için şiddetin gerekli olduğu tehlikeli bir yer olduğuna dair inanç yaratır (Trend, 2007: 81).


6. Soru

Medyadaki şiddetin toplum üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

Cevap

Medyada şiddet insanların saldırgan olmasına ya da suç işlemesine neden olmayabilir ama daha zarar verici bir şey yapar. Medyada şiddet, insanları şiddet dolu bir dünyada yaşadıklarına ve dünyayı daha güvenli hale getirmek için şiddetin gerekli olduğuna inandırır. Dünya hakkındaki bu inançlardan kaynaklanan endişeler ve yaklaşımların insanların hayatları ve toplumun düzeni üzerinde çok büyük sonuçları vardır. Önünde sonunda, medyada şiddet insanların hayatlarıyla ilgili hayalleri ve gelecek hakkındaki düşünceleri üzerinde zararlı etkilere sahiptir. Bu endişe dolu dünya görüşü, öz kimliklerimizi korkuyla yoğuran bir şiddet kültürünün sonucudur. Ülkenin medya söylemini bir sürü şiddet görüntüsü serisine indirgemek insanlara saldırganlığı öğretmekten daha fazla şey yapar: Onlara hiçbir şey yapmamalarını söyler.


7. Soru

Yetiştirme analizi ifadesinden ne anlaşılmaktadır?

Cevap

Televizyonun toplumsal etkileri üzerine yoğunlaşan kimi eleştirel yaklaşımların çoğunlukla televizyondaki aşırı şiddeti suçladığı ve medyadaki şiddetin doğrudan sosyal problemlere yol açacağı ileri sürülmüştür. Ancak, George Gerbner ve arkadaşları medyada şiddet mevzuna dair daha sofistike bir yaklaşım geliştirmiştir. Gerbner, televizyon şiddetinin “kültürel ortamı”nı araştırarak şiddet temsillerindeki artışları takip eder ve şiddeti uygulayanı, kurbanın kim olduğunu ve hangi mesajların medya şiddetiyle bağlantılı olduğunu betimleyen “mesaj sistemlerini” açıklar (Kellner, 2007). Gerbner’a göre televizyon, “merkezi bir hikaye anlatma sistemidir. Draması, reklamları, haberleri ve diğer programları, her eve görece tutarlı bir imgeler ve mesajlar sistemi getirir. Bu sistem, çocukluktan itibaren eskiden başka sosyalleşme sürecinde ‘birincil kaynaklar’dan edinilen eğilim ve tercihleri inşa eder. Bunun ışığında [aşağıda göreceğimiz] yetiştirme (kültivasyon) analizi, “televizyon izlemenin izleyicinin sosyal gerçeklik anlayışına yaptığı katkılar”ı tanımlar.


8. Soru

Kultivasyon ne demektir?

Cevap

Kültivasyon, bir şeyi inşa etme, besleme, oluşmasına katkıda bulunma, yetiştirme, etkileme gibi anlamlara gelmektedir.


9. Soru

Sosyalleşme sürecinde birincil kaynaklar nelerdir?

Cevap

Sosyalleşme sürecinde birincil kaynaklar, genellikle aile üyeleri, yakın arkadaşlar, akrabalar ve etkileşim içinde olduğumuz tanıdıklar olmaktadır. Çocukluğumuz boyunca, davranışlarımıza yönelik normları ve standartları bu birincil kaynaklardan öğreniriz.


10. Soru

Suç korkusu nedir?

Cevap

Ferraro’ya göre suç korkusu; bireyin suç veya suç ile ilişkilendirdiği sembollere karşı geliştirdiği duygusal tepki ya da anksiyete duygusudur.


11. Soru

Şiddet içerikleriyle dolu bir televizyonun bireyler üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

Cevap

Gerbner’e göre, televizyon ekranlarıyla taşınan şiddet imgeleri ve fiilen kaçınılmaz  olan maruz kalma olgusu beşikten mezara kadar peşimizi bırakmaz. Şiddet yüklü bir televizyona maruz kalma abartılmış bir güvensizlik, kuşku ve kaygı duygusunu besler. Yoğun televizyon izleyicilerinin, hafif izleyici gruplarına kıyasla daha fazla korunma amaçlı ekstra kilit, silah, bekçi köpeği vb. satın aldıkları gözlemlenmiştir.


12. Soru

Mutlu şiddet ifadesi neyi anlatmaktadır?

Cevap

Gerbner, televizyonun fiziksel saldırganlık olaylarını tasvir edişini tanımlamak için “mutlu şiddet” kavramını kullanır. “Gelgelelim şiddetin bu tarz trajik duygusu, televizyonun dramatik üretim bandında imal edilmiş ‘mutlu şiddetin’ bataklığında boğulup kalmıştır. Bu ‘mutlu şiddet’, sakin, hızlı, acısız ve sıklıkla da muhteşemdir ve hatta heyecan vericidir de; fakat genellikle sterilize edilmiştir. Her zaman mutlu sona yöneliktir. Her şeyden öteye, can sıkmak için değil eğlendirmek amaçlı tasarlanmıştır; seyirci kitlesini, bir sonraki reklama, onu iyi algılayacak bir ruh hali ile hazırlamayı hedefler” (Gerbner, 2002: 44). Gerbner’in görüşüne göre, çok televizyon izlemenin başka bir sonucu, kişinin televizyonda gösterilen şiddetin normal olduğuna inanmaya başlamasıdır. Programlar, insanların en kötü korkularını, kaygılarını ve paranoyalarını pekiştirir. Ayrıca, televizyon izleyicilerini kurbanlara ve acı çekmeye karşı duyarsızlaştırma ve şiddetin sonuçlarını anlama, empati kurma, karşı çıkma veya protesto etme yeteneklerini kaybetmelerine neden olur.


13. Soru

Rene Girard'a göre şiddetin toplumlar için önemi nedir?

Cevap

Şiddet konusunda önde gelen teorisyenlerden biri olan René Girard, toplumların sosyal bütünlük için kötü adamlara güvendiğini öne sürer. Ona göre, insanlar hep beraber korktukları veya nefret edebildikleri ortak bir “günah keçisi” aracılığıyla birleşirler. Çağımızda Amerikan haber medyası göçmenler, siyahlar, yoksullar gibi belli grupları günah keçisi olarak seçer. Bu gruplar, filmlerde ve televizyon suç dizilerinde nüfustaki temsillerinin çok dışında olan bir biçimde kanuna uymayan kişiler olarak betimlenir (Trend, 2007: 90). Şiddeti uygulayanın karşısında, şiddete maruz kalan ve şiddet eyleminin mağduru olan öteki(ler) fikri yeni değildir. Şiddetin ötekine yönlendirilmesi, ötekinin şiddetin mağduru olması, ilkel toplumlardaki kurban ayinlerine kadar geri götürülebilecek olan bir eylemdir. Girard’ın Şiddet ve Kutsal kitabında tartıştığı şiddet ve kurban ilişkisinde herkes olarak tanımlanan topluluk bir öteki yaratmış ve şiddetini bu yaratmış olduğu öteki’ye yönlendirmiştir. Böylece Öteki’nden duyulan korku, ötekine yöneltilen şiddet ile sağaltılmış olur.


14. Soru

Medyanın mevcut suç söylemiyle nasıl bir ilişkisi vardır?

Cevap

Medya, mevcut suç söylemini düzenleme, şekillendirme ve yaymada merkezi bir önem teşkil etmektedir. Suça ilişkin haberlerle medya, sürekli olarak toplumsal kuralları yeniden onaylamakta ve sınırlarını yeniden tanımlamaktadır. Medyanın kriminolojik görüş üreterek, suçla ilgili kamuda kanaatler geliştirmede etkin bir rol üstlenir. Dolayısıyla, medya, suçun yaygın ifadelerini ve kullanım şekillerini oluşturarak, suç söyleminin kurulmasında vazgeçilmez bir aktördür.


15. Soru

Medyadaki suç ve suçlu temsilleri ne anlama gelmektedir?

Cevap

Medyadaki suç/suçlu temsillerinin dünyaya dair bilgiler vermesi ve dolayısıyla hakikatler üretmesi, temsil sürecini sadece bir yansıma olmaktan çıkarır. Mevcut ekonomi-politik yapısı bir tarafa, medya gerçekliğe ayna tutan bir araç olmadığı gibi, haber medyası toplumsal dünyada meydana gelen olayları doğrudan ve şeffaf bir şekilde yansıtmaz. Haber medyasının işleyişinde habere temel teşkil eden olayların sınıflandırılması ve seçimi ile başlayan karmaşık bir süreç söz konusudur. Temsillerin daha kapsamlı bir suç söyleminin bir ayağını oluşturması, söylemin diğer bileşenleri olan iktidar yapılarını; toplumsal, siyasal, kültürel kurumları; hâkim ideolojiyle kurulan ilişkileri ve süreçleri de içeren bir okumaya olanak sağlar. Medya’da suç/suçlu ve şiddet üzerine (yeniden) üretilen söylem, belirli ideoloji, hegemonya ve iktidar mekanizmaları ve pratikleri üzerinden işlenmektedir.


16. Soru

Medya içeriklerinin oluşmasında birincil ve ikincil tanımlayıcılar arasında nasıl farklar vardır?

Cevap

Hall ve arkadaşları yukarıda anılan Krizlerin Denetimi (1978) adlı çalışmalarında, medya içeriklerinin oluşması sürecinde birincil ve ikincil tanımlayıcılar arasında bir ayrım yapmaktadır. Buna göre, birincil tanımlayıcılar, resmi kişi ve kurumlar olarak belli olaylarda medyaya bilgi veren yapısal olarak egemen gruplardır. İkincil tanımlayıcılar ise birincil tanımlayıcıların durum tanımlarını daha anlaşılır kılarak halkın sesine dönüştürür kiişte medya, birincil tanımlayıcılardan edindiği ‘durum tanımlarını’ yani enformasyonu ikincil tanımlayıcılığı işlevini görür.


17. Soru

Kurbanlaştırma hiyerarşisi nedir?

Cevap

Greer medya ve resmi söylemlerde hem yankı bulan hem de güçlenen bir “kurbanlaştırma hiyerarşisinin” varlığına işaret eder. Kısaca, suç kurbanları arasında bir hiyerarşi mevcuttur ve bu hiyerarşi bağlamında “ideal kurban” statüsü kazananlar sürekli olarak medyada temsil edilirler. İdeal ya da meşru kurban olamayanların temsili ise son derece sınırlı kalmaktadır. İdeal kurban statüsü kazananlar, medyanın ilgisini daha çok çektiği ve medyada çok daha yoğun temsil edildiği için toplumsal yaşamda ortak yas tutulmasına yol açabilmektedir. İdeal olmayan kurbanlar ise, meşru kurban statüsünde hiç yer almamakta ya da daha kötüsü ‘kurban olmayı hak etmeyenler’ olarak algılanarak medyadan ve daha geniş toplumsal dünyadan silinmektedir.


18. Soru

Fobik temsil nedir?

Cevap

Fobik temsil, medyanın belli bir grubu (örneğin yoksullar) haberleştirirken izleyicide o grup hakkında nefret ve korku uyandıran bir dil ve semboller kullanması anlamına gelmektedir.


19. Soru

Paraya ilişkin suçların medyada temsiliyle diğer suçların temsili arasında nasıl bir fark vardır?

Cevap

Paraya ilişkin suçların medyada yer alan az sayıdaki temsillerinde oldukça nötr bir dil söz konusudur. Bu suçların temsilinde diğer suç temsillerinde rastlanmayan ve tarafsızlık göze çarpar. Şiddet suçlarında olduğu gibi bir öfkelenme ya da korku uyandırma söz konusu değildir. Paraya ilişkin suçlar ile ilgili haberlerde, geleneksel suçların haberleştirilmesinde olduğu gibi yaşadığı yerden görüntüler, mağdurların ve yakınlarının konuşturulması, olumsuz sözcükler ve sıfatlar ile faillerin hayatının en ince ayrıntılarına kadar araştırılıp haber metnine sokulması vb. rastlanmaz. Konuya ilişkin haberler, yetkililerinin resmi açıklamalarına dayanan iddia şeklindeki suçlamalar ve sınırlı görüntüler eşliğinde verilir.


20. Soru

Türkiye'de kadına yönelik şiddetin medyada temsili nasıl gerçekleşmektedir?

Cevap

Türkiye’de kadınların yoğun biçimde en başta aile içinde olmak üzere şiddete maruz kalmaları medya içeriğinde de uzantısını bulur. Haberlerde şiddete maruz kalanların haber öyküleri yazılırken bu kadınların kimliklerine, işlerine vs. gönderme yapmak yerine onların güzelliği, gençliği, eş ve anne olmaları vurgulanır. Şiddet olayları ev içinde yaşanabilecek küçük tatsızlıklar şeklinde, ailenin iç işleri olarak yansıtılarak ve şiddete maruz kalma nedenleri zaman zaman ön plana çıkarılarak şiddet haklılaştırılır. Şiddet eyleminin aktörü olan erkek ve erkeğin içinde yetiştiği toplumun erkek egemen değerleri sorgulanmaz. Şiddet aile içinde gerçekleşmemişse, bu sefer medya kadını kurbanlaştırmaya, şiddet uygulayanı ise canavarlaştırmaya, sapkınlaştırmaya çalışır. Bu da, okuyucuyu/izleyiciyi kadına yönelik şiddetin kökenlerini ve yaygınlığını sorgulamaktan alıkoyar.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v