Din ve Toplum Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Modernleşme Bağlamında Din Ve Sekülerleşme
Din nedir? Nasıl bir ihtiyaçtır?
Din, insanın özlük alanıyla ilgili bir konudur. Kurumsal olarak onun en temel işlevlerden birisi olan aşkınla bağlantı kurmasını sağlar. Esasen insanın ihtiyaçları yalnızca yemek, içmek ve üremekten ibaret değildir. Daha incelikli kültürel ihtiyaçları vardır. İnsan inanır, düşünür ve eylemlerde bulunur ki bunlar yemek içmek gibi ihtiyaçlardan daha az önemli değildir. Mesela fevkalade soyut gözüken özgürlük talebi, yerine göre ekmek ihtiyacının önüne geçebilir. İşte din böylesi ihtiyaçlardan biridir.
Tarih boyunca kaç tip din varolagelmiştir?
Tarih boyunca genelde dinin, toplumların kendi ürettiği ve toplum üstü bir kaynağa dayanan iki tipi var olagelmiştir. Natürizm, Animizm, Hinduizm gibi dinler zaman içerisinde toplumlar tarafından meydana getirilmişlerdir. İslam, Hristiyanlık gibi yüksek tipli dinler ise kaynağı ilahi de olsa yaşanmak için yorumlanarak toplumsal şartlara indirile gelmiştir. Söz konusu bu yorumlarla yargılaştırıp kurumsallaştırmışlardır. Böylece de dinin kutsal metinlerinde yazan saf hâliyle toplumda yaşanan din arasında bir farklılık olagelmiştir. Ancak binlerce yıl süren geçmiş kültürlerde bu yorum çoğu kere dinin bizzat kendisinden hareketle yapılmış, bir mantıksal süreç içerisinde orada duran bir kabule göre algılanmaya çalışılmamıştı. Modern olarak nitelendirilen kültür ortamında ise yeni bir durum ortaya çıkmış, doğal toplumsal yorumların ötesinde bir mantıksal kurgulanma sürecine girilmiştir.
İçinde bulunduğumuz modern dönemde din çevresindeki gelişmelerin kaç boyutu vardır? Kısaca açıklayınız.
Esasen içinde bulunduğumuz modern dönemde din çevresindeki gelişmelerin iki boyutu vardır: Sırf dinsel tarafı ve din görüntülü de olsa ideolojik yönü. Sırf dinî gelişmelerin çıkış noktası tabii ki dindir, dinin özel olarak anlaşılması, yorumu, yaşanması ve savunulması hedeflerini taşır. Bu çıkış, bazen geleneğin sürdürülmesini bazen de modern kültür açısından yeniden yorumlanmasını ifade eder. Mesela Fundamental olarak nitelenen hareketler genelde bazen siyasal talepler taşısalar bile din çıkışlı gelişmelerdir. Hristiyan fundamentalizmi, Yahudi Tevratçılığı, İslamcı hareketler bu tür gelişmelerdir. İkinci eğilimler ise fiili bir duruma göre dinî hareketlerdir. Genelde ideolojik bir nitelik taşırlar, yine ulus-devlet projeleriyle paralel işleyen, dolayısıyla da din alanında seyretse de çıkış noktası siyaset olan gelişmelerdir. Bunların tipik örnekleri resmî din anlayışlarıdır. Dinlerin ulus yapısına uydurulması, bir resmî ideoloji oluşturma kaygılarının taşır. Mesela Türkiye’de zaman zaman tartışmaya açılan Türk Müslümanlığı, Yahudi dünyasında Judaizm günümüzde bu tür dinî çıkışlardır.
Modern din nedir?
Modern din,kamusal alandan özel alana çekilmiş, dolayısıyla da kurumsal yapılarından vazgeçmesi istenen bir din anlayışıdır. Mümkün olduğunca başkalarıyla paylaşım alanları azaltılmış kişisel bir insan-Tanrı ilişkisi sistemidir. Modern din anlayışının ana çizgileri şöyle özetlenebilir: Bir kere din kamusal alandan özel alana çekilmiş olmalıydı. Kamusal alan asıl kurumsallaşmaların yaşandığı bir alan olduğu için din geleneksel kurumsal yapılarını bırakmalıydı. Yine kamusal alan sembollerin ve görünürlüğün yaşandığı bir alandı. Dolayısıyla bundan sonra din ortalıklarda gözükmeyecek, kamusal alanı dolduran tüm kurumsal yapılar, başta siyaset olmak üzere din dışı çerçevede oluşturulmuş dünyevi yapılar olacaktı. Özel alana çekilen din artık bir insanın inandığı kutsalla bağ kurmasını sağlayan bir kişisel trans sistemi olarak algılanacaktı. Bir başka deyişle din, Tanrı ile kul arasında bir başkasına açmak ve paylaşmak durumunda olmadığı özel bir ilişki alanıydı. Modern veya sekülerleşmiş din olarak nitelendirilen bu anlayış artık din için olabilecek yegâne biçimdi. Tarihsel bazı anlayışlar düzeltilerek din, olması gerekli yere oturtulmuş oluyordu.
Fundamentalizm nedir?
Fundamentalizm kavramı sözcük olarak fundament-al-izm (kökten-ci-lik) kök ve eklerinden meydana gelmektedir. Ancak bu köktencilik her alanda değil, özel olarak din alanında bir köktenciliktir. Politik arenada dinî gelişmelerden kaygı duyan ulusal-küresel güç merkezleri bu sözcüğe siyasal dincilik anlamını yüklemektedirler. Hâlbuki bizzat Batı dillerinde siyasal köktencilik radikalizm kelimesiyle karşılanır. Radikalizm 19. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan ve mevcut siyasal yapılanmaların sorunlu olduğunu, bunların hesaba katılmaksızın siyasetin ve devletin sil baştan yeniden kurulmasını isteyen felsefi hareketin adıdır. Yani hedefi kökten siyaset olan hareket fundamentalizm değil, radikalizmdir.
Fundamentalizmin kaç temel ilkesi vardır?
Fundamentalizmin, iki temel ilkesi vardır: Bunlardan birisi başta İncil olmak üzere kutsal metinlerin modern kültüre göre yorumlanmasına karşı çıkmak, diğeri ise Hristiyanlığı yaşatmak üzere Hristiyan geleneklerine, bir başka deyişle bu dinin tarihî birikimine sahip çıkmak ve ona sıkıca tutunmaktır. Daha sade bir anlatımla Hristiyanlığı yeniden anlama gibi modern kültürü onun yerine geçiren bir yozlaşma hareketine meydan vermemek, bunun garantisi için de bir tarihî süreçle günümüze kadar gelen Hristiyan geleneklere, köklere bağlı kalmaktır. Anlaşıldığı kadarıyla fundamentalizm, köktenciliğini bu düşüncesinden, dinin geleneksel köklerine bağlı kalmak kaygısından almaktadır.
Din-gelenek ilişkisi nasıldır?
Dünden bugüne toplumlarda süregelen beşeri bir olgu olarak anlaşılan gelenek, üzerine çok farklı şeyler söylenmiştir. Bazı düşünürlere göre gelenek süreklilik anlamına gelen bir kategori, bazılarına göre ise bir sosyal yapı ögesidir. Hatta gelenekçi olarak bilinen bazı düşünürlere göre ise insanlığın başından beri süregelen ve dinin bile özünü oluşturan degişim dışı bir olgudur. Doğu ve Batı’da bu anlayış farkları varlığını sürdürmektedir. Bütün kültür oluşumlarında olduğu gibi din gelenek ilişkisi karşılıklıdır. Gelenek varlığını sürdürebilme için dinin kutsayıcılığına dayanırken din de sürekliliğini sağlamada gelenekten yararlanmaktadır. Bütün kültür oluşumlarında olduğu gibi geleneğin oluşumunda da dinin önemli bir yeri vardır. Ancak din de sürekliliğini gelenekleşebilmeye borçludur. Burada problem, geleneğin din yerine konulmasında kendini gösterir. Bir din, yapı veya değer olarak geleneğe indirgendiği zaman yanlış olur. Çünkü gelenek nasıl algılanırsa algılansın doğası itibarıyla dünyevi bir şeydir. Ama din aşkın bir kökene sahiptir. Dinin geleneğe indirgendiği durumlarda dinî anlayış daha çok gelenekçilik formatında gerçekleşir. Burada gelenekçilik dine süreklilik kazandırıp ona hizmet ediyor gözüküyorsa da sonuç her hâliyle böyle değildir. Belki daha fazlasıyla gelenek kendini din ile inşa edip pekiştirmektedir. Bir bilinç düzlemini paylaşsalar da din ve gelenek farklı tabiatlara sahiptirler. Gelenek kendine özgülüklerde var olmak isterken de din ile uyuşması söz konusu değildir. Bu genel sakıncalar gelenek-İslam ilişkisinde de geçerlidir.
İslam dünyasında geleneğe yaklaşım ne şekilde olmuştur?
İslam dünyasında geleneğe farklı uçlarda yaklaşımlar vardır. Mesela Ali Şeriati Gelenek alt edilmeden İslami hiçbir sorun çözülmez derken, S. H. Nasr Geleneğin dışında istikametimizi gösterecek hiçbir şey yoktur demektedir. İlkece ikisi de doğru olmakla birlikte, birisi pratikten hareketle yapıya, diğeri teoriden çıkışla değersel işleve bakmakta ve tek yönlü kalmaktadırlar. Bütün olarak algılanabildiğinde gelenek bir süreklilik mekanizması olarak hem bazı şeylerin korunmasını hem de ortaya çıkmış bazı gereksiz oluşumların sürdürülmesini sağlamaktadır.
Geleneksel din nedir?
Geleneksel din, ilk elde içeriği dine göre oluşmuş ve tarih boyunca süregelen din algısı gibi gözüküyorsa da Batı kültüründe bunun anlamı modern din algısının karşısına konulmuş bütün din anlayışlarıdır. Özellikle 19. yüzyıl sonrasında dinin modern kültür ortamlarında yorumlanmasıyla ortaya çıkan anlayışın karşısına dikilen bir din olgusudur. Buna göre her şeyin bir geleneksel ve moderni olduğu gibi dinin de bir geleneksel ve modern olanı vardır ve kabaca geleneksel din, din adına oluşmuş bir tarihî birikimi nitelemek için kullanılmaktadır.
Selefilik anlayışının geleneksel din bakımından ilişkisi nedir?
Geleneksel din anlayışına benzeyen ama ondan çok farklı gelenek ve modern arası bir yerde bulunan bir teze sahip olan bir diğer din anlayışı ise selefi anlayıştır ki bu daha çok İslam ile ilişkilendirilen bir anlayıştır. Etimolojik anlamıyla köklere bağlı kalmayı öneren ama bu kökleri dine nispet edilen gelenekte değil, kutsal metinlerde ve ilk dönem uygulamalarında gören bir yaklaşımdır. Selefi anlayışı en iyi örneklendirebileceğimiz yer şüphesiz İslam’dır. Ancak konuyu daha anlaşılır kılabilmek için İslam bağlamındaki modern-geleneksel gelişmelere kısaca bir göz gezdirmek uygun olur.
Modern İslam ne ifade etmektedir?
Batı ile kontak noktasında ortaya çıkan ve önceki yüzyıllardan farklı güncel eğilimlerden ilki (daha sonraları bazen kendisi için kullanmaktan çekinmediği bir adla İslam dünyasının geriliğinin asıl nedeni tarihî süreç içerisinde getirilen İslami anlayışın ve dolayısıyla pratiklerin toplumsal gelişmelere ayak uyduramayışı idi. Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu, modern Batı değerleriyle İslam’ı uzlaştırmak, bir başka deyişle İslam’ı modern kültür açısından yeniden yorumlamaktı. Modern İslam, Batı dünyasında kamusaldan özel alana çekilmiş ve Tanrı insan arasında bir trans sistemi anlamına gelen din anlayışından farklı olarak İslam dünyasında son iki yüzyıldır, Müslümanların geri kalmışlığını da gidermek üzere Batı kültürüne göre yorumlanmış İslam anlayışı anlamında kullanılmaktadır. Bu akımın (ilk bakışta makul görünen) gerekçeleri de vardı. Bunların başında, İslam’ın akla önem veren bir din olduğu, dolayısıyla ilerlemeyi onayladığı ve yeniliklere açık olduğu argümanı geliyordu. Üstelik evrensel olarak algılanabilecek modern değerlerin gerisinde İslam uygarlığının etkileri yatıyordu. Teknik ise müminin nerede bulursa alacağı kayıp hikmet lerinden birisi idi.
Geleneksel İslam ne ifade etmektedir?
Geleneksel İslam, İslam dünyasında modern yorumun hatalarına karşı çıkma ve tarihsel birikimi sahiplenme gibi temel esprilere sahip olan bir İslam anlayışıdır. Modern yorumun hatalarına karşı çıkma ve tarihsel birikimi sahiplenme gibi bir temel espri taşıyan bu tepkisel çizgi her ne kadar kendisini geleneksel olarak nitelememişse de değerlendirmeler bu nitelemenin altında yapılmıştır. Aslında geleneksel İslam da grupsal olmaktan çok, kategorik bir olgudur. Çünkü Guenon, S. H. Nasr ve takipçilerinin oluşturduğu bir kesimin dışında hemen hiç kimse kendini doğrudan gelenekçi olarak nitelememekte ve açık bir geleneksel İslam savunusunda bulunmamaktadır. Ancak yine de böylesi yaygın bir olgusal durumdan ve hatta söylemden söz edilebilir. Bu eğilime göre, İslam’ın tarihsel birikiminde eleştiriyi ve hele reddi hak edecek hiç bir şey yoktur. İlk birkaç yüzyılda yapılan yorumlar da tüm ihtiyaçları karşılayacak durumdadır. Bütün sıkıntı bunu hayata dökememekten kaynaklanmaktadır. Esasen geri kalmadık, geri bırakıldık. Dinî çerçevedeki modern eğilim bir İslam’ı yozlaştırma hareketi, onu Batı kültürü içinde eritme gayretidir.
Selefi İslam veya Seleficilik ne ifade etmektedir?
Selefiyecilik, sözlük anlamı itibarıyla daha öncekilerin yolunu izlemek anlamına geliyorsa da, bu öncekiler, bütün bir geleneği içine almamakta, tarihsel birikimi atlayarak dinî ilk uygulamalardan alıp getirmeyi teklif etmektedir. Hatta buna bir dönem Asrı Saadete (Hz. Peygamberin mutlu zamanına) dönüş adı verilmişti. Bu anlayış, tarihî birikimin atlanması ve İslam’ın yeniden yorumlanması düşüncesi ile modern İslam’a; İslam’ın verilerine ve kaynaklarına bağlı kalmak düşüncesi ile de geleneksel İslam’a benzerlik göstermektedir. Esasen selefiyeci İslam, Asrı Saadet modelinin tarihsel bir olgu, tutunulacak şeyin Kur’an ve Sünnet olduğu kanaatine ulaşmada gecikmemişti. Ne var ki İslam’ın gövdesi sayılabilecek, başta Sünnet olmak üzere fıkıh, ulema, vb. bütün kurumsallaşmalar bir kenara bırakılınca İslam’ı salt zihinsel, edilgen bir şekle sokmak kolaylaşmıştı. Yani Kur’an okunuyor, modern fikri birikimle yorumlanıyor, modern toplumsal kurumlar ve normlar açısından bir nevi ayıklamacılık gerçekleşmiş oluyordu
Selefiyecilik ve fundamentalizm arasındaki farklılıklar ve benzerlikler nelerdir?
Batılı düşünürler selefiyeciliği fundamentalizm anlamında kullanmaktadırlar. Ancak günümüz selefiyeciliği İslamı köklerine bağlı olarak anlamak çerçevesinde köktenci bir imaj taşıyorsa da bu imajın dıışıda Batı’daki fundamentalizmle ortak bir tarafı yoktur. Mesela oradaki kökler kutsal metinden çok gelenektir, tarihsel birikimdir. Hâlbuki İslam selefiyeciliğinde kök gelenek değil, kutsal metinler, özellikle Kur’an ve kısmen sünnettir. Yine fundamentalizm kutsal metinlerin modern kültüre göre yorumlanmasını kesinlikle reddederken selefiyecilikte kutsal metinlerin güncel kültüre uyarlanması esastır.
Modern toplum nedir?
Genel olarak modern toplum, bireyin yalnızlaşması ve kitleselleşme gibi tek neden değil, kuvvetli bir yatay ve dikey hareketlilik, her sosyal sektörün yüksek derecede örgütlenmesi, dünya görüşü sistemlerinin çoğulculuğu, oturma ve çalışma yerlerinin ayrılması, kentleşme, sosyalleşme, tabiat ve toplumun yönetilebilirliği, kısaca bilinçli olarak yürütülen değişme gibi bir düzineye yakın özellikler taşıyan toplumdur.
Modern toplumlarda dinin kaç tane sosyal algılanış düzeyi vardır?
Esasen modern toplumlarda dinin iki sosyal algılanış düzeyi vardır. Genel olarak bir kimlik görevini yerine getirme, dinî pratiklere bağlı olarak bir din cemaatinin üyesi olma. Hayatında hiçbir camiye gitmemiş bir kimse kendini Müslüman, kiliseye uğramamış kimse de din söz konusu olduğu zaman kendini Hristiyan olarak görmektedir. İkinci boyut örgütselliği ve özel olarak da eylemsel davranışları gerektirmektedir. Modern yapılanmaya bağlı olarak zayıflayan kısım da genelde bu boyuttur.
Sanayi toplumlarındaki din ne şekildedir?
Sanayi gibi modern kültürel unsurlarla din her hâliyle dayanışmalı bir ilişki biçimine sahip değildir. Bir başka deyişle sanayi olgusu ve onun sosyo/ekonomik sistemi sayılan kapitalizm dine doğrudan bir ihtiyaç duymamaktadır. Böylesi bir ortamda din ancak insanın bir iradi çabasıyla var kılınabilir. Sanayi din gibi insanın özlük alanına ilişkin bir oluşum değildir. Din amaçsal, sanayi araçsal bir olgudur. Ne var ki iradi olarak yaşanan amaçsal, hayatta gerçek yerini bulamazsa araçsal onun yerini de doldurmaktadır ki sanayi toplumlarında yaşanan da budur.
Sekülerizm nedir?
Seküler-izm:Latince sexus (cinsellik) ten gelen ve başlangıçlarda evlenip dünya ile de ilgilenebilen ruhban kesimini ifade eden seküler sözcüğü Türkçeye dünyevileşme olarak çevrilebilir. Sekülerizm olarak adlandırılan kurama göre başlangıçta bir kutsallık içinde bulunan pek çok şey zamanla bu kutsallığından arınarak seküler hâle gelebilmektedir. Günümüzde dinî gevşemeleri de iyi açıkladığı düşünülen sözcük, bizzat kaygıları ifade ettiği için dindarların da sıkça kullandıkları bir kavramdır. Buna göre dinler olmasa bile dindarlar bir biçimde sekülerleşmektedirler. Uzunca bir dönemdir mutlak doğru gözüyle bakılan teze şimdilerde güven bir hayli sarsılmış bulunuyor.
Katolik mezhebine göre insanlar kaça ayrılır?
Hristiyanlığın yegâne temsilcisi olan Katolik mezhebine göre tüm insanlar ikiye ayrılıyorlardı: Müminler ve paganlar. Müminler Hristiyanlğıa inanan herkesti, paganlar ise Hristiyanlğıa inanmayanlardır. Hangi dinden olursa olsun diğer tüm insanlar pagandı yani müşrikti. Müminler de kendi arasında Klerje ve laikler olarak ikiye ayrılıyordu. Klerje, din adamı ruhban demekti ki işi din ve mabet hizmetleri olan, kendini Tanrıya adamış kimselerdi. Laikler ise din adamı olmayan bütün müminlerdi. Klerje de kendi aras›nda ikiye ayrılıyordu: Regülier ve seküler. Batı dillerinde kurallı, düzenli anlamına gelen regülier, burada da etimolojik anlamıyla uyumlu olarak, bütün işi düzenli bir biçimde din hizmetleri olan din adamı demekti. Yani regülier yalnızca mabede bağlı olarak yaşar, hayatını sürdürebilmek için gerekli asgari ihtiyaçları laikler (yani diğer müminler) tarafından karşılanırdı. Kendisi geçimini sağlamak için ticaret ve tarımla uğraşmaz, özellikle de evlenmezdi. Buna karşılık klerjenin seküler tipi, dinî hizmetlerinin yanında dükkânını çalıştırır, bağ ve bahçesiyle ilgilenirdi. Pazar günleri mabette dinî ayinleri idare eder, günün her hangi bir saatinde diğer müminler tarafından din ile ilgili bir işe çağırıldığında bu görevi yerine getirirdi. Bu arada evlenir ve eş-çocuk sahibi olurdu.
Sekülerizme yöneltilebilecek eleştiriler nelerdir?
Sekülerizme yöneltilebilecek pek çok eleştiri noktası vardır. Bunlar; a) Sekülerizm yegâne çözüm değildir. İnsanlık tarihî boyunca dinler toplumsal sorunları çöze gelmişler, seküler dünyadan daha problemli olmamışlardır. b) Sekülerizm genelde bir ahlaki boşluk doğurmuştur, çünkü sorunları içkinleştirmiş, işlerin deruniliği ve meşruiyet temeli kaybolmuştur. c) Sekülerizm naiv bir süreç değildir. Genellikle otoriteryanizmle birlikte varolmuştur. Bu hâliyle modernitenin özgürlükçü söylemiyle de bağdaştırılamaz. d. Dinî dışta tutma kaygısıyla vicdani süreçler de yaralanmaktadır çünkü bu süreçlerin bir uzantısı olan tavır ve eylemleri göz ardı etmektedir.
Sakramentalizm nedir?
Sakrament-al-izm kök ve eklerinden meydana gelen sözcük Türkçeye kutsal-laştırma-cılık (veya kutsamacılık) olarak çevrilebilir. Kavramın merkezinde yer alan kutsal (sakrament), genel olarak varlığı tartışma dışı olan, beşerin gücünü aşan ve ondan başkaldırı değil, uyum isteyen, uyumsuzluk hâllerinde ise cezai yaptırımlarla korunan, kısacası aşkın fakat kuralsal bir olgudur. Buna bağlı olarak kutsallaştırma kavramı da doğası itibarıyla kutsal olmayan bir şeyin ondan bir pay aldırılarak kutsanması işidir. Her ne kadar sekülerleşme kuramcıları din ve dünya arasındaki ilişkiyi tek yönlü olarak dinden dünyaya geçiş olarak görmüşlerse de bir bu kadar kesin olan gerçek dünyadan da dine bir geçişin olduğudur.
Sakramentalizm ve sekülerizmin İslam ile ilişkisi nedir?
Sakramentalizm ve sekülerizm bağlamında bakıldığında İslam’ın iki süreç arasında orta bir yerde bulunduğunu söyleyebiliriz. İslam, sırf dünyevileşmeye karşı olduğu gibi, bucu paganizme çıkan gizemli yapıların çoktanrıcılığına da karşıdır. İslam, büyücülük, cincilik, falcılık gibi nesnel gerçeklik dışı olguları da onaylamadığı gibi yatırlar kültü gibi gizil bir şirk içeren ruh kutsamalarını da kabul etmez. Bu konu üzerinde yoğunlaşmış bulunan düşünür Nakıp el-Attas’a göre, İslam’ın yegâne sorunu dünyevileşme değil, aynı zamanda gereksiz kutsallaştırmalardır. Yani İslam açısından kutsallaştırmacılık dünyevileştirme kadar sorunludur. Bu bağlamda Müslüman, desakramental yani tevhidi çizgi dışında oluşmuş kutsallıkları çözücü ve reddedici bir düşünce yapısına sahip olmak durumundadır.
Tarih boyunca dinler hangi iki tip oluşumla var olmuştur?
Tarih boyunca genelde dinin, toplumların kendi ürettiği ve toplum üstü bir kaynağa dayanan iki tipi var olagelmiştir. Ama her hâlükârda din toplumsal bir çerçeveye sahip olmuştur. Natürizm, Animizm, Hinduizm gibi dinler zaman içerisinde toplumlar tarafından meydana getirilmişlerdir. İslam, Hristiyanlık gibi yüksek tipli dinler ise kaynağı ilahi de olsa yaşanmak için yorumlanarak toplumsal şartlara indirile gelmiştir.
Modern kültür nedir?
Batıda, 16. yüzyılda Rönesans düşüncesiyle başlayan, 17. yüzyıl Kartezyen felsefe ile gelişen, 18. yüzyıl Aydınlanma ve 19. yüzyıl pozitivizm anlayışlarıyla doruk noktasına ulaşan kültürel oluşuma genelde modern kültür (veya modern Batı Medeniyeti) adı verilmektedir.
Modern algılayışta Tanrı nasıl ele alınmıştır?
Modern algılayışa göre ise Tanrı içkin bir yorumla bireyin veya toplumun herhangi bir unsuruna indirgenmeye çalışıldı. Bu çerçevede en yaygın açıklamalardan birisine göre din korku ve umutlarımızdan doğmuş bir kurum, dayandığı Tanrı düşüncesi ise bunların üstesinden gelebilecek bir varlık tasarımıydı.
A. Comte'a göre pozitif dönemde din nasıl algılanmaktaydı?
19. yüzyılda pozitivizmin en önemli temsilcisi kabul edilen A. Comte’a göre başından bu güne toplumlar dinsel, metafiziksel aşamalardan geçerek bir pozitif döneme ulaşmışlardı. Bu pozitif dönem her şeyin mantıksal olarak yeniden kurulduğu ve bütün beşeri sorunların onu en iyi şekilde temsil eden bilimle çözüleceği bir aşamaydı. Buna göre insanlığın başlangıç dönemlerine ait bir olgu olan din artık gerilerde kalıyordu. Bakiyeleri de zamanla tasfiye olacaktı. Ulus devletler bu süreci hızlandırmak ve sonuçlandırmak için mümkün olduğunca dinî dışta tutmayı kendilerine ilke edindiler.
İçinde bulunduğumuz modern dönemde din çevresindeki gelişmelerin kaç boyutu vardır?
İçinde bulunduğumuz modern dönemde din çevresindeki gelişmelerin iki boyutu vardır: Sırf dinsel tarafı ve din görüntülü de olsa ideolojik yönü.
Modern din kavramı nasıl bir anlayışa sahiptir?
Modern din, kamusal alandan özel alana çekilmiş, dolayısıyla da kurumsal yapılarından vazgeçmesi istenen bir din anlayışıdır. Mümkün olduğunca başkalarıyla paylaşım alanları azaltılmış kişisel bir insan- Tanrı ilişkisi sistemidir.
Modernleşme kuramı dini nasıl ele almaktaydı?
Modernleşme kuramlarına göre her alan gibi din de sekülerleşiyor, değişik alanlardaki kutsallıklarını yitirerek dünyevileşiyordu. Sanayi-kent olgusu da bu değişimin zembereğini oluşturuyordu. Üstelik kurama göre bu kendiliğinden gerçekleşen bir değişim süreciydi. Ne var ki bu kendiliğindenliğe rağmen Batı dışı toplumlarda din, bizzat Batının da desteğiyle bazı yerlerde katı bir gözetim ve denetim altına alındı. Ama bir hayli zorlamalı olan bu çizgi doğal bir sekülerleşme süreci olarak takdim edildi. Nihayet beklenmeyen dinî gelişmeler bu kuramı altüst etti.
Fundamentalizm nedir?
Fundamentalizm, ABD de 19. yüzyıl sonlarında modern kültüre karşı bir Protestan hareket olarak doğmuştu. Daha sonra buna Katolikler de katıldı ve bir çığ gibi büyüdü. 1920 li yılların sonlarında Uluslararası Fundamentalizm kongreleri düzenlendi. Günümüzde de etkin bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
Fundamentalizmin temel ilkeleri nelerdir?
Fundamentalizmin, iki temel ilkesi vardır: Bunlardan birisi başta İncil olmak üzere kutsal metinlerin modern kültüre göre yorumlanmasına karşı çıkmak, diğeri ise Hristiyanlığı yaşatmak üzere Hristiyan geleneklerine, bir başka deyişle bu dinin tarihî birikimine sahip çıkmak ve ona sıkıca tutunmaktır.
İslam fundamentalizmi kavramı neden yanlış bir kullanıma sahiptir?
İslam dünyasındaki kısaca İslam fundamentalizmi denen dinî yenilikçi/selefiyeci hareketler tam da fundamentalist mantık dışı bir nitelik taşımaktadırlar. İslamcı akımlar genel olarak sözü edilen fundamentalist ilkelerin tam da dışında, İslam dünyasının genel geriliğinden de hareketle dinin tarihsel gelişiminden farklı olarak yeniden anlaşılması gerektiğini kabul etmektedirler. Bir kere bu akımlar İslam’ın bir gelenek olarak algılanmasına karşı çıkmakta, tarihsel İslami birikime kuşkuyla bakmaktadırlar. İslam’ı metinlerden “yeniden anlamak” için Kur’an’ı çıkış noktası yaparken de bu temel metni modern kültüre uyarlamayı açık veya kapalı bir hedef olarak kabul etmektedirler.
Gelenek açısından İslam nasıl değerlendirilebilir?
Batının religion dediği ve bizim din olarak çevirdiğimiz kavram aslında geleneğin karşılığıdır. Doğu’da bu anlamda bir dinî gelenek söz konusu değildir. Budistlerin Dharması, Taocuların Tao’su, İslam’ın ed-Din’i birer dindirler ve gelenekle ilgileri bulunsa bile tam bir gelenek (tradion) anlamını taşımamaktadırlar. Ancak zamanla bunlara bağlı bir gelenek oluşmaktadır. Onun içindir ki İslam bir gelenek değildir.
Dinin geleneğe indirgenmesi neden yanlıştır?
Bütün kültür oluşumlarında olduğu gibi geleneğin oluşumunda da dinin önemli bir yeri vardır. Ancak din de sürekliliğini gelenekleşebilmeye borçludur. Burada problem, geleneğin din yerine konulmasında kendini gösterir. Bir din, yapı veya değer olarak geleneğe indirgendiği zaman yanlış olur. Çünkü gelenek nasıl algılanırsa algılansın doğası itibarıyla dünyevi bir şeydir. Ama din aşkın bir kökene sahiptir.
Geleneksel din dendiğinde ne kastedilmektedir?
Geleneksel din, ilk elde içeriği dine göre oluşmuş ve tarih boyunca süregelen din algısı gibi gözüküyorsa
da Batı kültüründe bunun anlamı modern din algısının karşısına konulmuş bütün din anlayışlarıdır.
Modern ve geleneksel dinin farkı nedir?
Modern ve geleneksel ikileminin kullanıldığı tüm alanlarda olduğu gibi burada geleneksel din de modern dışı bir durumu ifade etmek için kullanılmaktadır. Buna göre geleneksel din, Modern din olarak nitelendirilen anlayışın dışındaki bütün dinî anlayışlardır. Daha açık olarak ifade etmek gerekirse geleneksel din, kamusal alanda etkinliğini sürdüren, dünden bu güne süregelen toplumsal kurum- sallaşmaları yaşayan, bireyin vicdanına hapsedilmemiş bir din demek olur.
Geleneksel din muhafazakardır denebilir mi?
Geleneksel din, aynı zamanda bir muhafazakâr din anlayışıdır. Modern dönüştürücülük karşısında mevcudu muhafazaya yönelik bir tarafı vardır. Bu muhafaza yenilik talebine karşılık mevcudun muhafazasıdır. Dolayısıyla da orada duran ve varlığı belirgin olan bir geleneksel anlayış yoktur. Yeni açılımlara karşı olumlu-olumsuz mevcudun savunulması vardır.
Selefi anlayışı nedir?
Geleneksel din anlayışına benzeyen ama ondan çok farklı gelenek ve modern arası bir yerde bulunan bir teze sahip olan bir diğer din anlayışı ise selefi anlayıştır ki bu daha çok İslam ile ilişkilendirilen bir anlayıştır. Etimolojik anlamıyla köklere bağlı kalmayı öneren ama bu kökleri dine nispet edilen gelenekte değil, kutsal metinlerde ve ilk dönem uygulamalarında gören bir yaklaşımdır. Selefi anlayışı en iyi örneklendirebileceğimiz yer şüphesiz İslam’dır.
Modern islam anlayışı ne için kullanılmaktadır?
Modern İslam, Batı dünyasında kamusaldan özel alana çekilmiş ve Tanrı-insan arasında bir trans sistemi anlamına gelen din anlayışından farklı olarak İslam dünyasında son iki yüzyıldır, Müslümanların geri kalmışlığını da gidermek üzere Batı kültürüne göre yorumlanmış İslam anlayışı anlamında kullanılmaktadır.
Geleneksel islam anlayışı neden ortaya çıkmıştır?
Geleneksel İslam, İslam dünyasında modern yorumun hatalarına karşı çıkma ve tarihsel birikimi sahiplenme gibi temel esprilere sahip olan bir İslam anlayışıdır.
Modern toplum nasıl bir toplumdur?
Modern toplum, bireyin yalnızlaşması ve kitleselleşme gibi tek neden değil, kuvvetli bir yatay ve dikey hareketlilik, her sosyal sektörün yüksek derecede örgütlenmesi, dünya görüşü sistemlerinin çoğulculuğu, oturma ve çalışma yerlerinin ayrılması, kentleşme, sosyalleşme, tabiat ve toplumun yönetilebilirliği, kısaca bilinçli olarak yürütülen değişme gibi bir düzineye yakın özellikler taşıyan toplumdur.
Davidson'a göre sekülerizmin eleştiri noktaları nelerdir?
-
Sekülerizm yegâne çözüm değildir. İnsanlık tarihî boyunca dinler toplumsal sorunları çöze gelmişler, seküler dünyadan daha problemli olmamışlardır.
-
Sekülerizm genelde bir ahlaki boşluk doğurmuştur, çünkü sorunları içkinleştirmiş, işlerin deruniliği ve meşruiyet temeli kaybolmuştur.
-
Sekülerizm naiv bir süreç değildir. Genellikle otoriteryanizmle birlikte varolmuştur. Bu hâliyle modernitenin özgürlükçü söylemiyle de bağdaştırılamaz.
-
Dinî dışta tutma kaygısıyla vicdani süreçler de yaralanmaktadır çünkü bu süreçlerin bir uzantısı olan tavır ve eylemleri göz ardı etmektedir.
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 7 Gün önce comment 11 visibility 17732
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1145
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 605
-
Çıkmış Soruları Gönder Para Kazan!
date_range 10 Eylül 2024 Salı comment 5 visibility 2736
-
2023-2024 Öğretim Yılı Yaz Okulu Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 27 Ağustos 2024 Salı comment 0 visibility 899
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25563
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14499
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12505
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12494
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10421