Din ve Toplum Dersi 5. Ünite Özet

Dinin Örgütlü Yapıları Ve Dinsel Liderlik Kategorileri

Sosyolojik Çerçeve

İnsanlığın varoluşuyla yaşıt bir kavram olan din konusunda her insanın bir yaklaşımı vardır. Bu yaklaşım çeşitliliği pek çok tanımı da beraberinde getirmektedir. Bu tanımların teolojik, antropolojik, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel boyutları vardır.

Bugün dünyada 300 din, 600 mezhep ve 12000 tarikat olduğu ileri süsülürken amacı insan ve toplumu kavrayıp açıklamak olan sosyolojide de kavram inceleme konusudur. İnsan ilişkileri, insan tutum ve davranışlarını ve toplumsal hayatı belirleyen temel yapılardan biri olan din ile ilgili çalışmaları, sosyoloji alanında din ve sosyal yapı arasındaki yakın ilişkiye dair pek çok çözümleme yapan din sosyolojisi tarafından üstlenmiştir. Bu bağlamda dini süreç içindeki ana faktör olarak kabul eden Weber, insani dayanışmanın nihayeti belirlemede dini karakteri üzerindeki ısrarıyla Durkheim, kendi kendini sürekli aldatma eğlencesi içinde dinin yeri konusundaki analiziyle Pareto önemli isimlerdendir. Bu isimler ışığında ortaya toplumsal işlevleri öne çıkan yeni bir din analizi çıkmaktadır. Din konusunda önemli bir yere sahip olan Durkheim, kutsal ve din dışı ayrımı yapmaktadır. Ona göre; “Kutsal şeyler, dinî yasaklarla korunan ve tecrit edilen şeylerdir; din dışı şeyler ise bu yasakların hedef aldığı ve kutsal olandan ayrı tutulması gereken şeylerdir”.

Dinler tarihi, dinlerin diğer dinlerle olan ilişkisini, benzer, farklı ve ortak yönlerini karşılaştırmalı olarak ele alan bir bilim dalıdır. Dinler tarihi açısından semavi ve beşeri dinler olarak ayrılmaktadır. Semavi dinler, tek tanrı inancı ve peygamber vasıtasıyla vahye dayanırken, beşeri dinler bunun dışında kalan ve insanlar tarafından ortaya çıkarılmaktadır. Bu çerçevede semavi dinler arasında Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet yer alırken, beşeri dinler arasında Budizm, Brahmanizm, Totemizm yer almaktadır.

İslami terminoloji açısından bakıldığında ise hak ve batıl dinler ayrımı karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda;

  • Hak Dinler: Allah tarafından peygamberler aracılığıyla gönderilen dinlerdir.
  • Batıl Dinler; İnsanların kendi arzu ve hevesleri doğrultunda inşa ettikleri dinler kastedilmektedir.

Din kavramı Türkçede kullanıldığı biçimiyle İslami terminolojinin temel kavramları arasında yer alırken Arapçada yol, hüküm ve mükâfat anlamında kullanılmaktadır. Bu tanımlamalar çerçevesinde dinlerin genellikle içerikleri ve işlevleri açısından ele alındığı görülmektedir. Bu çerçevede antropoloji, felsefe, teoloji alanlarında daha çok dinin özüne ilişkin açıklamalar ele alınırken, sosyoloji toplumsal işlevine odaklanmaktadır.

Kavramsal açıdan baktığımızda Kur’an ile birlikte tüm kavramların verili anlam düzeylerine müdahale edilmiş günlük dilde kullanılan pek çok kavram dinsel bir özellik kazanmıştır. Semantik müdahaleler ile şekillenen bu süreçler birey ve toplumun din ve dünya algısını da yeniden biçimlendirmiştir. Semantik kavramına bakarsak anlambilim demektir. Dilbilimsel açıdan semantik, zaman içindeki anlam değişiklikleri ile dilin yapısı, düşünce ve anlam arasındaki karşılıklı bağlantılar üzerinde duran bir dil bilim etkinliği olarak tanımlanabilir.

Dinler arasındaki içsel ve yapısal farklılıklar bütünlüklü bir tanım yapılmasını güçleştirse de ortaklıklar temelinde tanımlardan bahsedilebilmektedir. Bu bağlamda dini kutsalın tecrübesi olarak tanımlayan Rudolf Otto’nun tanımı önemli bir yere sahiptir. Ünlü Alman dinler tarihçisi olan Otto, dinleri ahlaki ve akılcı açıklamalar yerine kutsallık duygusuyla açıklamaya çalışmaktadır. Otto’nun tanımı dinin deneyim boyutuna vurgu yapmanın yanı sıra, dine kendini laik ve seküler bir dünya tasavvuru içinde yer bulmaya çalışan kutsal kavramı üzerinden bakmaktadır.

Dinlerin diğer dinlerle olan ilişkisini, benzer, farklı ve ortak yönlerini karşılaştırmalı olarak ele alan bilim dalı olan dinler tarihi verilerine göre farklı kültür, topluluk ve bireylerde din kavramının değişik biçimlere sahip olduğu görülmektedir. Ancak bunun yanı sıra tüm dinlerin genel geçer özellikleriyle de olsa belli başlı noktalarda benzeştikleri de bilinmektedir.

Kişinin çoklukla içsel dünyasında kendine karşılık bulan din tecrübe edilen deruniliğin çeşitliliğine farklı maneviyat tezahürleri ile toplumda karşılık bulmaktadır. Bu bağlamda din hem bireyin iç dünyasında hem de toplumsal hayatta karşılık bulmaktadır. Dinin yalnızca bireyin iç dünyasında başlayıp biten bir öznel gerçeklik olarak görülmesi eksik kalacaktır. Bu bağlamda dinin hem bireysel hem de toplumsal alanda var olması onu sosyal bilimsel incelemelerin de temel konusu yapmıştır.

Cemaat, Ümmet, Millet

Sosyoloji literatüründe üyelerin ortaklaşa paylaştıkları bir şeye, genellikle ortak bir kimlik duygusuna dayanan özel olarak oluşturulmuş bir toplumsal ilişkiler bütününe cemaat denilmektedir. Cemaat ve cemiyet arasında yaptığı ayrımla tanınan Tönnies’e göre; geleneksel düzlemde toplumsal bütünlük formu olarak tanımladığı cemaat kavramı ona göre çoktan terk edilmiş bir sosyal yapıdır. Cemaat kavramının yerini alan cemiyet kavramında karşılığını bulan toplumsal nitelikler, gerçekte modernliğin dönüştürücü etkisini göstermektedir.

Her cemaat belli bir toplumsal bütünlük içinde ortak bilgi, değer ve davranışı kodları üzerinden kendini inşa eden farklı bir paylaşım grubudur. Bu çerçevede cemaatte asıl olan bütünlüklü dayanışma tipolojisinin varlığıdır.

Modernleşme süreci cemaat üzerinden kurgulanan aidiyetleri de tartışılır kılmış ve günlük hayatı sekülerleştirme çabaları ile birlikte dinsel aidiyet duygularını itibardan düşürücü telkinlerle ilerlemiştir. Ancak günümüzde cemaat kavramı varlığını devam ettirmiş ve kazandığı yeni anlamlarla modern düzlemde varlığını korumuştur.

Bugün cemaat kavramının geleneksel anlamı ciddi şekilde yıpratılmış olsa da yine de yeni kolektif ilişkileri tanımlama konusunda işlevliğini koruduğunu görmekteyiz. Böylece modern zamanlarda cemaat belli anlam kümeleri, değer ve kimlik stratejileri etrafında buluşan bir takım oluşumları ifade eden duygusal mecraya dönüşmüştür. Kavramın sosyolojik anlamını değiştiren bu etki, zamanla onun dini gelenek içindeki, karşılıklarına da sirayet etmiştir.

Diğer bir kavram olan ümmet ise bütünüyle İslam kültürü içinde ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Ümmet kavramı Arapçada topluluk anlamına gelmekte ve cemaat gibi Kuran temellidir. ‘Ümm’ kökünden gelen ümmetin kavramlaşma süreci Müslüman kültüründe şekillenmiştir. Kavram doğrudan bir şey üzerine ittifak etmiş topluluğa vurgu yapmaktadır.

Kuran’da her ümmete bir peygamber gönderildiği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu insanlar söz konusu peygamberin ümmetidir.

Süreklilik ve bütünlük temelinde şekillenen ümmet hemen her yeni kuşağı bir önceki kuşakla irtibatlı kılmayı önceleyen ve geçmişin bakiyesi ile yeninin tasavvur dünyası arasındaki kopukluğu telafi etmeyi zorunlu kılan bütünlük arayışından beslenir.

Diğer bir kavram olan millet kavramı ise ümmet gibi dinsel lügatin parçasıdır. Günümüzde millet kavramında da anlam kayması olduğu söylenebilir. Cumhuriyet dönemi din âlimlerinden olan ve geçtiğimiz yüzyıl en önemli Kur’an müfessirleri arasında yer alan Elmalılı Hamdi Yazır, millet din ve şeriat kelimeleri arasındaki farklılığı açıklamaktadır. Ona göre bu üç kavram aynı şeylerdir ancak her birinin bir yönü vardır.

İslam kültüründe derin ve kapsamlı tahlillere fırsat veren etimolojiye sahip olan millet kavramı, bir ulustan çok güçlü bir dini aidiyete vurgu yapmaktadır. Millet ve ümmet kavramları yer yer birbirinin yerine kullanılsa da yine de aralarında önemli farklılıklardan söz edilebilir.

Kilise, Katedral, Sinagog

Kilise katedral ve sinagog kavramları İslam dışında diğer dinleri açıklamak için kullanılmaktadır. Bu çerçevede;

Kilise; Sözcük olarak birini dışarıya çağırmak, toplantıya davet etmek, toplamak anlamına gelen Kilise, Hristiyan geleneğinde hem kutsal mekânı hem de yerel ya da evrensel Hristiyan toplumunu veya Hristiyanlıktaki çeşitli akımları, mezhep ve diğer dini hareketleri ifade eden bir kavramdır.

Hristiyanlık inancını benimseyenlerin oluşturduğu topluluk anlamına gelen kilise kavramına baktığımızda, her bir kilise üyeleri tipik olarak üst ve orta sınıflardan gelen, geniş bürokratik ve hiyerarşik bir dinsel örgütlenmeyi temsil etmektedir.

Katedral; Mekânsal olarak kiliseden daha büyük mimari yapı özelliği taşımaktadır. Hristiyanlıkta piskoposun resmi tahtı olan ‘katedra’nın bulunduğu mekândır. Katedral Katolik Kilisesi’nin en yüksek ruhani lideri olan Papanın iman ve ahlak konusunda bütün insanları bağlayan resmi konuşmaları için kullanılmaktadır. Roma imparatorluğunun yerel örgütlenmesine uyduğu için o dönemden beri katedraller kentlerde kurulmuştur. Bu kentler katedral kenti olarak da anılmaktadır.

Sinagog; Yahudi dininin inanış ve anlayışının temerküz ettiği geleneksel dini yapılardır. Sinagoglar belli bir fiziksel mekâna değil kilise ve katedralde olduğu gibi daha derin bir şekilde dini düzeneğe yapı ve yapılanmaya işaret etmektedir.

Mezhep, Tarikat, Meşrep

Bu üç kavram özellikle dinsel toplumlardaki dini, siyasi ve entelektüel ayrışmaları ifade etmektedir. Mezhep kavramının bölünme, ayrışma tarzında oluşması yalnızca İslamiyet’e özgü değildir.

Mezheplerin yapılarına baktığımızda iki kategori karşımıza çıkmaktadır.

  • Ortodoksi; dinsel geleneğin temel karakteristliklerini temsil etmeyi sürdüren ancak bazı konularda birbirinden farklı yapılara sahip olan akımlardır.
  • Heterodoksi; dinsel geleneğin ana gövdesinden uzaklaşmış, Ortodoks tarafından temsil edilen dinin temel karakteristiklerini terk etmek ya da onu yeniden yorumlamak suretiyle yeni bir gelenek oluşturmuş ekstrem akımlardır.

İslami gelenekte ise terim olarak mezhep, “dinin asli veya feri hükümlerinin dayandığı delilleri bulmakta ve bunlardan hüküm çıkarıp yorumlamakta otorite sayılan âlimlerin ortaya koyduğu görüşlerin tamamı veya belirledikleri sistem” olarak tanımlanmaktadır.

İnanç temelli mezhep hareketlerinin ortaya çıkışının arka planında özellikle siyasal ve oysal çekişmelerin yanı sıra kültürel yozlaşmalarında önemli bir rolü olmuştur. Bu bağlamda İslam da mezheplerin ortaya çıkışı, toplumların genişlemesine paralel şekilde ortaya çıkan yeni sorunlara ve İslam’ın temel kaynaklarından cevaplar aramak doğrultusunda ortaya konan farklılaşmaya dikkat etmeyi gerektirmektedir. Bu çerçevede İslam da mezhepler İslami yaşama konusunda Müslümanlara yardımcı olan yeni bir takım modeller sunan içtihatlara dayalı yollardır.

İslam kültür ve literatüründe daha çok tasavvufi bağlamlarda kullanılan bir kavram olan tarikat ise Arapça da yol anlamında kullanılırken, tasavvufta Tanrı’nın doğrudan bilgine götürdüğüne inanılan manevi bir tol olarak görülmektedir.

Meşrep kavramı ise yaratılış, huy, karakter ve mizaç anlamlarında kullanılmaktadır. Ayrıca kavram kişinin hangi dini inanç, mezhep ya da tarikat içinde olursa olsun değişmeyen özelliklerini vurgulamak için kullanılmaktadır.

İslam Dinindeki Temel Ekoller, Mekânlar ve Din Adamları

Tasavvuf kavramı İslam’da mü’minin Tanrı’nın doğrudan bilgisine ulaşmasını amaçlayan düşünce, inanç ve yaşam biçimi olarak tanımlanmaktadır. Dinde var olan mistik düşünce temelinde şekillenen tasavvuf, İslam’ın maddi tezahürlerine, özellikle Emevi ve Abbasi iktidarlarının dünya hayatına fazlasıyla meyleden ilgilerine karşın, bu hayatın geçiciliğini bir süreklilik içinde temellendiren deruni ve ahlakî bir gayretin ürünüdür denilebilir.

İslam da ortaya çıkan tartışmaları disipline eden bir bilim dalı olan Kelam İslam’da inanç esaslarını akıl yoluyla açıklamayı temellendirmeyi ve savunmayı amaçlamaktadır. Kelam âlimlerine mütekellim adı verilir. İmam Gazzali olarak bilinen Gazzali ile başlayan Müteahhirin döneminde ise kelam felsefe ile bütünüyle iç içe geçmiştir. Gazzali İslam âlimi, mutasavvıf ve müderris olarak ün yapmıştır. Orta Çağ İslam dünyasının en saygın isimleri arasında yer almaktadır. İslam dünyasında ilgiyle takip edilen “İhya-yı Ulumi’d-din” ile “Kimya-yı Saadet” adlı eserlerinin yanında ünlü felsefe eleştirisi “Tehafitü’l- Felasife”si de onun dünya ölçeğinde tanınmasını sağlamıştır.

Fıkıh, gündelik dilde bir şeyi iyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak anlamına gelmektedir. İslam geleneğinde ibadet ve hukuk alanına ilişkin bilgilerin üretildiği bir disiplindir.

Müslümanların ibadet mahallelerine toplu olarak verilen isim olan cami, daha çok Türkiye Müslümanlarının kullandığı bir kavramdır. Osmanlı Devleti’nde Cuma namazı kılınmayan ve içinde minber bulunmayan ibadet mekânlarına verilen isim olan mescit ise günümüzde daha çok küçük mahalle camilerine verilen isimdir.

Tasavvuf kültürü içinde anlam kazanmış dini mistik mekânlara da tekke zaviye ve dergâh denilmektedir.

Tasavvufi mistik çerçeve içinde değerlendirilecek bir diğer yapıda cemevleridir. Ancak cemevleri Alevi inanç dünyası içinde yapılandırıldığı için söz konu diğer yapılardan farklılaşmaktadır. Alevilik, Aleviler Hak- Muhammed-Ali üçlemesi etrafında oluşan inanç yapılanmasıyla hem Sünni hem de Şii dünyasından ayrışmıştır. Kendine özgü inanç, adap ve erkân düzenekleriyle İslam içinde farklı bir gelenek geliştirmişlerdir. Cemevleri Alevi inanç dünyasında merkezi bir yere sahiptir.

Kuran-ı Kerim de kullanıldığı biçimiyle imam toplum önderliği ve Hz. İbrahim’i nitelemek için kullanılmıştır. Gündelik hayatta ise öncelikli olarak imam namaz kıldıran kişi demektir.

Şeyh kavramı ise yaşlı kimse anlamına gelmekte ve daha çok tarikat dünyasında çeşitli İslam devletleri ve toplumlarında saygınlık ve itibar göstergesi olarak kullanılmaktadır. Efendi, bey, önder, sahip faziletli ve kerim anlamlarına gelen Seyyid ise Hz. Muhammed’in soyundan gelenleri ifade etmektedir.

Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığının Sosyolojik Konumu

Cumhuriyetin temel kurumları arasında yer alan diyanet işleri başkanlığı yasa’da belirtilen amaçlar çerçevesinde bir kamu kurumudur. Diyanet, Türk modernleşmesinin din bağlamındaki yönelimlerini anlamak açısından önemli bir yere sahiptir.

Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılmasıyla birlikte 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Reisliği adıyla kurulan kurum, değişik vesilelerle düzenlenen kanun, kararname ve mevzuat yapılanması içinde varlığını sürdürmeye devam etmektedir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v