Yeni Toplumsal Hareketler Dersi 7. Ünite Özet

Yeni Toplumsal Hareketler Ve Medya

Giriş

Küreselleşmenin zaman ve mekân üzerindeki baskısıyla beraber devletler, toplumlar, gruplar ve bireyler üzerinden uluslararası etkileşimi artırması, toplumsal hareketlerin değişim ve dönüşüm yaşamasında etkili olmuştur. Üyelerinin aidiyetleri itibarıyla daha heterojen, kurumsal yapısı itibarıyla daha esnek ve mekânsal anlamda daha küresel bir hal alan Yeni Toplumsal Hareketler (YTH), “zengin içerik ve taleplere sahip, dar iktisadi çıkarlardan bağımsızlaşmış ve hatta daha demokratik ve katılıma açık hareketler” haline gelmiştir.

Ana Akım Medya ve Alternatif medyada Yeni Toplumsal Hareketler

Ana Akım Medya: Ana Akım Medya kavramıyla kitlesel bir erişime sahip olan ve toplumun hemen hemen tüm kesimleri tarafından bilinen medya araçları ve kurumları ifade edilmektedir. Aynı zamanda “geleneksel medya” ve “yaygın medya” olarak da isimlendirilebilen ana akım medya 4. güç olarak görülmektedir. “Yasama, Yürütme ve Yargı’dan sonra, herhangi bir yasal dayanağı olmadan, medyaya bu işlev atfedilmiştir. Medya, hükümeti gözetleyip denetleyecek ve düşünce pazarı oluşturacaktır. Bu iki işlev, habercilik açısından yaygın [ana akım] medyanın en temel işlevidir”. Fakat uygulamada durum böyle olmamaktadır ve ana akım medya çoğu zaman egemen ideolojinin ve/veya ekonomik olarak güçlü olan yapıların güdümüne girmektedir.

“Medya sahip olduğu özellikler nedeniyle, bir yandan devlet otoritesini temsilen yürütme gücünü elinde bulunduran siyasal iktidardan (seçilmiş politikacılar ve atanmış bürokratlardan) ‘aşağıya’, yurttaşlara doğru bilgi verme işlevini yürütürken; diğer yandan sivil toplumun bünyesinde yer alan yurttaş inisiyatiflerinin hak ve taleplerini ‘yukarıya’, politikacılara doğru iletme yönünde benzer bir işleyişi sürdürmektedir. Klasik liberal kuram uyarınca, demokratik- hukuk devleti çerçevesinde medyanın yasal her tür birlik ve hareketin seslerini duyurmaları yönünde yapacağı ‘nesnel’ yayınla toplumsal yaşamda ‘dördüncü güç’ olma işlevini yerine getireceği varsayılmaktadır”. Burada ideal olarak sunulan bu durum pratikte tam bir karşılık bulamamaktadır. “Liberal kuram, medyanın kamu politikaları üzerinde dönüştürücü bir etki yapması, özgür basın idealinin demokratik yurttaşlığı geliştirmesi ve siyasî otoritelerin hesapverebilirliğini teşvik etmesi ideallerine dayanmakta ve bu yaklaşıma göre demokrasilerde dinamik bir düşünce ortamı özgür basın tarafından yaratılmaktadır”.

Alternatif Medya: Yeni toplumsal hareketler egemen ideolojinin tahakkümü altındaki ana akım medyadan istediği ölçüde istifade edememektedir. Bu nedenle, yeni toplumsal hareketler kendine meşruiyet zemini aramak için farklı tipte bir yapılanmaya sahip medya düzeni arayışı içerisindedir. Demokratik katılım, demokrasinin tutunmaya çalıştığı ülkelerde dillere pelesenk olmuş ve içinin doldurulması pek de kolay olmayan bir olgudur. Sıradan bir insanın ana akım medyada sesini duyurabilmesi oldukça güçtür. Bu durumun son bulması ve medyanın sıradan insanların sorunlarının da sesi olabilmesi için alternatif medyanın güçlenmesi ve ana akım medyaya bağımlılığın azalması gerekmektedir. İnceoğlu’na göre alternatif medya “ana akım medyaya muhalif, radikal, anarşist, anti-otoriter, anti-hiyerarşik, kâr amacı gütmeyen ve ana akım medyada göremediğimiz haberlerin görüldüğü, temsil edildiği mecra”dır. Alternatif medyayla kastedilen olgu aynı zamanda haber içeriğinin nasıl oluştuğuyla da ilgilidir. Alternatif medyanın haberciliğe bakışı haberi salt bilgi vermek olarak tanımlamamaktadır. Bu anlayışa göre haber sosyal bir olgudur, sivil toplumdan bağımsız hazırlanamaz. Özetle, bu habercilik anlayışı halkın yararı için vardır ve her zaman halktan yanadır. Bu durumda karşımıza çıkan alternatif medya tipi yurttaş gazeteciliğidir.

“Yurttaş gazeteciliğinin temelinde, gazeteciliğin insanları ikna ederek, onları demokratik sürece aktif katılımcı olmalarını sağlama ve onların pasif izleyici olmalarını engelleme çabası vardır”. Yurttaş gazeteciliğinde vatandaşlar artık haberlerin nesnesi olmaya itiraz etmektedir ve “profesyonel gazeteci olmayan sıradan ‘yurttaşların’ da haberler üreterek, genel iletişim ortamına dahil olmaları ve vatandaşlık haklarının savunusu amacıyla gazetecilik yapmaları”nın önü açılmaktadır. Alternatif medya yönetsel açıdan da ana akım medyadan farklı olmalıdır. Özer’e göre alternatif medyanın yapısal özellikleri şöyle ifade edilebilir:

  1. Alternatif medya dezavantajlı gruplar gibi küçük ölçekli yapılara özel bir önem verir.
  2. Alternatif medya devletten de pazar ekonomisinin koşullarından da bağımsızdır.
  3. Alternatif medya yatay veya hiyerarşik bir yapılanmaya sahip değildir. İzleyici veya okurların demokratik katılımına her zaman açıktır.
  4. Alternatif medya kendi kendini temsil eder. Egemen söylemin dışında bir söyleme sahiptir.

Alternatif olma iddiasındaki bir iletişim platformu ticari amaç ve kaygılar taşımaz. Profesyonel veya amatör gibi ayrımlar dikkate alınmaz. Hiyerarşik bir yapıyla içerik üretimi yapmaz. Dolayısıyla alternatif medyanın yayıncılık anlayışı eşitlikçi ve katılımcı bir yaklaşım üzerine inşa edilmelidir. Alternatif medya aslında kendi içinde birçok farklı isimlendirmelere sahiptir. Bunlar; Muhalif medya, Topluluk medyası, Bağımsız medya, Karşı medya, Yeni medya, Yerel medya, Başka medya, Radikal medya şeklinde sıralanabilir. Radikal medya, yeni toplumsal hareketler açısından diğerleri arasında özel bir öneme sahiptir.

Radikal Medya: İktidarla çelişen muhalif ideolojinin geniş kitlelere aktarılması ve toplumca anlaşılabilmesi için medyanın bir aktarım unsuru olarak kullanılması gerekmektedir. Bu anlamda radikal medya diye tabir edilen kitle iletişim oluşumları muhalif ideolojinin savunduğu değerleri demokratik bir biçimde anlatabildiği ve ezilenlerin sesini duyurmalarına katkıda bulunan bir mecralar bütünüdür. Radikal medyayla kastedilen iletişim araçları gazeteler, dergiler, radyo ve televizyon kanalları ve sosyal medya olabilmektedir. Radikal medyayı tanımlayabilmek için sınırlarını “toplumsal dönüşümü ezilenler yararına gerçekleştirmek isteyen hareketlerin medyası” olarak çizmek faydalı olacaktır. Bu nedenle ezilenlerin medyası olmak ve demokratik bir şekilde fikrini açıklamak için mücadele etmek radikal medyanın temel vurgu alanlarıdır.

“Egemen medyaya karşı toplumun kendisini ifade edebileceği medyaları yaratmadan, muhalif hareketlerin kitleselleşebilmesi sadece hayaldir, ancak güçsüz parçalanmış hareketlerin cılız medyaları da etkisizdir. Bu anlamda, radikal medya toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin ortaklaşmasını sağlayabileceği gibi uluslararası iletişim ve dayanışmanın sağlanmasında önemli roller üstlenebilir”. Offe’ye göre yeni toplumsal hareketler kendilerini kurumsal olmayan bir siyaset alanında var etmektedir. Ana akım medyayla kıyaslandığında radikal medyanın en çarpıcı özelliklerinden biri oldukça gevşek ve özerk bir iç yapıya sahip olmasıdır. Radikal medya habercilik mesleğinin uygulanışı açısından ana akım medyadan oldukça farklıdır. Atton’ın bahsettiği ve “yerli habercilik” (native reporting) olarak tanımlanan teknik, radikal medya için çalışan bir gazetecinin olayları sunarken bir aktivist gibi davranması anlamına gelmektedir. Orwell’in edebi gazeteciliğinde belirgin bir öznellik vardır. “Olaylar bizzat yazar tarafından yaşanmıştır”.

Yeni İletişim Teknolojilerinde Yeni Toplumsal Hareketler

Sınıfsal temeli olmayan ve “genellikle eğitimli orta sınıflar tarafından yönlendirilen yeni toplumsal hareketler medyayı, özellikle de interneti, etkin bir biçimde kullanma becerisi göstermişlerdir”.

İnternetin Gelişimi: İnternet 1995 yılından itibaren daha kitlesel düzeyde kullanılmaya başlayan bir ağ haline gelmiştir. Peki diğer medya aygıtlarıyla kıyaslandığında internetin neden özel bir yeri vardır? İnternet teknolojilerinin en temel özelliklerinden biri gazete, dergi, radyo, televizyon, sinema gibi tüm bu aygıtlara internet üzerinden ulaşılabilmesidir. Buna ek olarak iletişim kurmak için internet teknolojileri hızda ve maliyette rakipsizdir.

Yeni Toplumsal Hareketler İçin İnternet Ne İfade Ediyor? “İnternet, kısıtlanamayan, sansürü ortadan kaldıran, doğası gereği hiyerarşik olmayan ve kontrolünün sağlanması güç olan bir iletişim sistemi olarak dünya tarihinde yerini almıştır”. İnternet bir taraftan oluşturduğu sanal kamusal alanlarla katılımcı demokrasiyi teşvik ederken; diğer taraftan da küresel ticari medya ağında temsil edilmeyen kesimlerin (ötekinin) seslerinin duyurulmasını sağlamaktadır. İnternetin toplumsal hareketlere sağladığı avantajlar, bu hareketlerin internet ekseninde faaliyetlerini sürdürmelerine ve interneti merkeze almalarına neden olmuştur.

İnternetin temel iletişimsel gücü onun demokratik olabilme kapasitesi ve sınırları aşabilecek özellikte olmasıdır. İnternet sayesinde insanlar küresel bir toplumun üyesi haline gelebilme imkanına kavuşmuşlardır. “İnternet maliyet anlamında iktidara olduğu kadar muhaliflere de ideolojilerini yeniden-üretme olanağı sağlamaktadır. Bu anlamda internet, demokratik iletişimi olası kılma kapasitesi nedeniyle yeni toplumsal hareket kuramcıları tarafından önemli ve olumsal bir siyasi dönüşüm sürecinin merkezi bileşeni olarak tanımlanmıştır”.

Yeni toplumsal hareketleri başlatan veya sürdüren sınıfsal yapı internet teknolojileriyle oldukça içli dışlıdır. Yeni toplumsal hareketlerin aktörleri diyebileceğimiz bu yeni orta sınıf, sahip oldukları meslekler itibariyle uzmanlık ve profesyonelliğe sahiplerdir. “Yeni toplumsal hareketlerde yer alan aktörler, yüksek düzeyde kültürel farkındalığa sahip olan özneler olarak nitelendirilmektedir”. Yeni toplumsal hareketlerin savunduğu değerleri alt sınıflara iletebilmesi bu noktada bir handikap oluşturmaktadır. Çünkü yeni toplumsal hareketlere öncülük eden ve genç beyaz yakalılar olarak tanımlanabilecek orta sınıfın, toplumun diğer sınıflarıyla internet üzerinden iletişim kurması ve hareketin savunduğu değerleri internet teknolojileri üzerinden iletebilmesi her zaman çok etkili olmayabilir. Çoban’a göre “Yeni toplumsal hareketlerin iletişim tekniklerini olduğu gibi alıp kullanarak sınıf mücadelesinin yürütülmesi çabası başarısızlığa uğramaktadır”. İnternet ve toplumsal hareketler arasındaki ilişkiye yönelik kabaca üç farklı yaklaşımın olduğu söylenebilir. Bunlar;

  • İnternetin toplumsal hareketlerin önemli bir parçası olduğunu düşünen iyimser yaklaşım;
  • İnternetin toplumsal hareketlerde etkisinin söylendiği kadar önemli olmadığını vurgulayan kötümser yaklaşım;
  • İnternetin avantajları ve dezavantajlarını bir arada görmeye çalışan fırsatçı yaklaşım.

Üç grubun farklı düşünce tarzlarının her kesimden insanların görüşlerini yansıtmayacağının da bilinmesinde fayda vardır.

Yeni Toplumsal Hareketler İçin Sosyal Medya: Sosyal medyanın ortaya çıkışı yeni toplumsal hareketler için yepyeni bir iletişim ve eylem alanı üretmiştir. Castells’e göre, iletişim teknolojilerine sahip olan küresel sivil toplumun artık siyasi kurumlardan ve kitlesel medyadan bağımsız olarak varlıklarını sürdürebilecekleri bir ortam oluşmuştur. Yeni toplumsal hareketlerin sosyal medyayla olan ilişkisi; sosyal medyanın yeni toplumsal hareketlere olumlu ve olumsuz etkileri olarak iki farklı kategori altında incelenerek daha iyi anlaşılabilir.

Sosyal Medyanın Yeni Toplumsal Hareketlere Olumlu Etkisi: Yeni toplumsal hareketler, internet teknolojileri ve sosyal medya ortaya çıkmadan önce de mevcuttu. Örneğin, internet teknolojilerinin henüz yaygınlaşmadığı 1993 yılında “Radyomu İstiyorum” isimli sivil itaatsizlik eyleminde sivil toplum başarılı bir örgütlenme gerçekleştirmiş ve siyasi iktidarın eylemi dikkate almasını sağlamıştır. Herhangi bir mesajın (fotoğraf, video, yazılı bir metin vb.) sosyal medya üzerinden yayılması, geleneksel medya araçları ile mukayese edildiğinde daha hızlı, masrafsız ve kolaydır. En önemlisi bu medya içeriğinin sansürsüz bir şekilde dolaşıma sokulması, internetin devletler ve hükümetler tarafından denetiminin zorluğu, mesajların kitlelere hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamaktadır. Bu sayede “daha evvel de var olan STK’lar ve devlet dışı örgütler, baskı grupları hiç olmadığı kadar aktif ve sesini duyurabilen bir konuma sahip olmuşlardır”.

Özellikle sosyal medyanın geniş kitleler tarafından kullanılmaya başladığı 2010 ve sonrası dönemde yeni toplumsal hareketler için eyleme çağrı enstrümanı sosyal medya olmuştur. Toplumsal hareketin kendisi bir miting, bir oturma eylemi, bir işgal eylemi veya hareketsiz durma gibi bir eylem olabilirken, bu eylemlerin çağrısını sosyal medyada yapmanın en popüler yöntemlerinden biri “hashtag” (#) kullanımıdır. Aynı konuda fikir beyan etmek ve toplumun diğer kesimlerini yapılan eyleme davet için kullanılan “hashtag”ler dünya çapında gerçekleşen “Occupy” eylemlerinde, Arap dünyasında 2011 yılında ortaya çıkan siyasi çalkantılarda ve İspanya’daki ekonomik krizin sonucu gerçekleşen eylemlerde toplumsal hareketlerin vazgeçilmez unsuru olmuştur.

Sosyal Medyanın Yeni Toplumsal Hareketlere Olumsuz Etkisi: “Sosyal medya araçlarının yapısal özelliği ve diğer geleneksel iletişim araçlarından farklı olarak bütün etkileşimlere açık olması, onun kolaylıkla yönlendirilebilir, provoke edilebilir ve amacından saptırılabilir bir araç haline gelmesini mümkün kılmaktadır”. Melucci’ye göre yeni toplumsal hareketlere katılan aktörler sembolik ve kültürel menfaatler için de çabalarlar. Babacan’a göre; “Sosyal medya sonrası yeni toplumsal hareketler paradoksal biçimde bir yandan sınırlarını genişletebilme imkanı bulurken; diğer yandan birey düzeyinde gerçekleştirilen pratiklerle atomize olmuş, kolektif akıl ve bilinç geliştirilmesi bakımından son derece dağınık bir biçime evrilmiştir”. Toplumsal hareketlerin gelişimine ket vurabilecek bir başka konu ise sosyal medya üzerinden yapılan aslında oldukça pasif özelliğe sahip ve eylem sahasında karşılığı olmayan sanal eylemlerdir. Tıklamacılık (clicktivism) veya dijital tembellik (digital slacktivism) en yalın haliyle sosyal medya üzerinden yapılan eylemlere sanal ortamda katkıda bulunma anlamına gelmektedir. Bu pasif eylem türünün olumsuz tarafı bir beğeni butonu veya bir paylaş butonuna tıklanmasıyla dünyaları değiştiriyor olduğunuzu size hissettirmesidir. Bu aslında herhangi bir eylemi etkisizleştiren bir tür “dijital fanus etkisi” olarak görülebilir.

Ağ Toplumu ve Yeni Toplumsal Hareketler

Fiziksel anlamda kurulan bağlar yerine sanal ortamlarda birbiriyle hareket halinde olan bireyler bilerek ya da bilmeyerek yeni nesil bir ağ toplumunu oluşturmaktadır. Ağ toplumu, temelde bir toplumun dijital kültürle bütünleşmiş olmasını, bunun nimetlerini gündelik hayatına uygulayabilir hale gelmiş olmasını ifade eder. Enformasyon/iletişim toplumunun yeni iletişim teknolojileriyle birbirine bağlanması sonucunda ağ toplumu oluşmuştur. Ağ toplumunun özelliklerinin başında bilgiye kolayca erişim imkânı bulunmaktadır. Ağ toplumu konusunda en önemli yazarlardan birisi olan Manuel Castells’e göre, “internetteki sosyal ağlar iktidarların dayanağı olarak iletişim kanallarını tekelleri altına almış hükümetler ve şirketlerin kontrolününün büyük ölçüde dışında kalan özerklik alanlarıdır”. İnternet ve kablosuz ağların katılımı arttırıcı yapısı toplumsal hareketleri farklılaştıran özellikler sağlamaktadır. Castells, ağ toplumundaki toplumsal hareketlerin bazı ortak özelliklerini, ‘İsyan ve Umut Ağları: İnternet Çağında Toplumsal Hareketler’ kitabında ele alarak kavramsal bir çerçeve oluşturmuştur. Castells’in oluşturduğu bu çerçeve aşağıdaki başlıklar altında kısaca özetlenmiştir:

  • Ağlar farklı biçimlerde oluşturulur: Önceden mevcut olan sosyal ağlar ile hareket sırasında oluşturulmuş ağların yanı sıra çevrimiçi ve çevrimdışı sosyal ağları da içerir.
  • Kent uzamının işgali: İşgal edilen alanlar, toplumsal alanlar değişim tarihinde üç temel sebepten ötürü önemli bir rol oynamıştır: Cemaat (topluluk) yaratmaları; Sembolik anlam taşımaları (devlet iktidarı ya da finansal kurumlara ait olmaları gibi); Siyasi bir uzam haline gelmeleri (Tahrir Meydanı, Taksim Meydanı gibi).
  • Hem yerel hem küresel olması: Belli bağlamlarda, kendilerine özgü gerekçelerle başlar, kendi ağlarını kurar, kent uzamını işgal ederek ve internet ağlarına bağlanarak kamusal mekanı inşa ederler. Fakat aynı zamanda küreseldirler, dünya çapında bağlantılı olduklarından başka deneyimleri öğrenirler ve bu deneyimlerden esinlenirler.
  • Zaman dışı zaman; deneyiminin iki farklı yönünü birleştiren, zamanın tarihselliğini aşan bir biçimidir.
  • Öfke kıvılcımları: Bu hareketler doğuşları düşünüldüğünde, kökenleri bakımından kendiliğindendir.
  • Hareketlerin viralliği: İnternet ağlarının mantığını izler. Bunun sebebi sadece mesajların, özellikle de seferberliğe çağıran görüntülerin yayılmasının viral bir özellik göstermesi değildir, aynı zamanda her yerde patlak veren hareketlerin gösteri etkisidir.
  • Özdüşünümsellik: İnternet ekseninde örgütlenen yeni toplumsal hareketler özdüşünümsel hareketlerdir.
  • Programsızlık: Bu hareketler nadiren programa dayalı hareketlerdir. Programsızlık hareketlerin hem güçlü, hem de güçsüz yönüdür.
  • Lidersizlik: Ağların yataylığı işbirliğini ve dayanışmayı destekleyerek lider ihtiyacını baltalamıştır. Bireyler yalnızca kendilerini temsil etmek istemektedir.

Castells’in ağ toplumu olarak kavramlaştırdığı enformasyon toplumu hareketleri, toplumsal hareketlerin yeni bir türüdür. Eski toplumsal hareketlere nazaran yeni toplumsal hareketlerin daha az şiddet içerdiği iddia edilebilir. Yeni medya araçları sayesinde örgütlenme, eylem organize etme, inisiyatifleri gerçekliğe dönüştürme kendiliğinden oluşabilir. Bu durumda yeni toplumsal hareketlerde hiyerarşi yerine heterarşik yapılanmaların olduğu söylenebilir.

İnternetten alınan herhangi bir destekle başlatılan hareketlerin küreselleşmesi artık çok normaldir. İnternet sayesinde insanlar sanal ortamlarda yapılacak eylemlerde kendilerini daha rahat hissetmektedirler. İnternet dünya üzerinde milyonlarca bilgisayarı birbirine bağlayan, yine aynı anda milyonlarca insanın birbiriyle iletişime geçtiği, belirli bir sahibi ve yeri olmayan küresel bir şebekedir. İnternet ve kablosuz erişim imkanının toplumu değiştirme gücünü bir başka şekilde tanımlayan yazarlar bunu ‘Sanal Cemaatler’ (Virtual Communities) olarak ele almışlardır.

Sanal Cemaatler: Sanal cemaat kavramı insan ve teknolojinin şaşırtıcı bir biçimde bir araya gelmesinden doğmuştur. Aynı anda her yerde bulunan bilgisayar networklerinin, fiziki mekândan bağımsız, milyonlarca insanı “siberuzay” da bir araya getirmesi ile oluşmuştur. Howard Rheingold, sanal cemaat kavramını ilk defa 1987’de yayımladığı “Sanal Cemaatler: Fikirlerin Bilgisayar Duyurusu Panosu Üzerinden Değiş Tokuşu (Virtual Communities: Exchanging Ideas through Computer Bulletin Boards)” isimli makalesinde kullanmıştır. En çok kabul gören tanımı yapmış olan Rheingold’a göre sanal cemaatler; “Kişisel ilişkiler ağının yaratılması için yeterli sayıda insan biraraya geldiğinde, networkler (internet) vasıtasıyla yaratılan sosyal gruplardır”. Jan Van Dijk’e göre ise sanal cemaatler; “Herhangi bir zaman ve fiziksel ortamdan bağımsız, yaşam tarzları veya benzer birçok nedenden ötürü bir araya gelmeleri mümkün olmayan kullanıcıların internet ortamında etkileşim içine girdikleri sosyal örgütlenmelerdir”. Siber uzay; “Zaman ve mekânla bölünmüş, ancak fiziksel giriş araçlarının oluşturduğu şebeke ile birbirine bağlanan ve dilin sayısal temsilleri ve duyusal deneyimlerini kullanarak paylaşılan bir zihin durumu” olarak tanımlanabilir. Bir topluluğun sanal cemaat olarak değerlendirilebilmesi için Dawson bazı koşulların oluşması gerektiğini ifade etmiştir. Bunlar;

  1. Üyeler arasında etkileşimin olması,
  2. Üyeler arasındaki etkileşimin devamlılık arz etmesi,
  3. Üyelerin sabit bir kullanıcı adı (Nick) sahibi olması,
  4. Üyeler üzerinde sosyal kontrolün bulunması,
  5. Sitedeki interaktivitelerin üyelerin ilgi alanlarına uygun olması,
  6. Paylaşılan düşünce veya aktivitelerin açık alanda yapılması,
  7. Herkesin olmasa bile makul sayıdaki üyenin katılım sağlaması şeklinde sıralanabilir.

Gelişigüzel, sürekliliği olmayan, koordinasyonsuz ve katılımın düşük yoğunlukta olduğu gruplar sadece internet üzerinde bir toplaşmadan ibaret olarak görülebilir. Bu bağlamda altı çizilmesi gereken bir diğer husus; internet ağları ile katılım ve temsil ilişkisidir. “Kamusal alanın elektronik ortamda yeniden inşası yanında, çok seslilik ile farklılaşmalara dayalı olarak “temsili” olmanın ötesinde “katılımcı” bir karakteristik sunduğu iddiaları nedeniyle “gerçek demokrasi” gibi vaatleri de içinde barındıran internetin; yeterli donanıma ve eğitim alt yapısına sahip olmayanları feda ederek bilgi aristokrasisine yol açması, dijital tiranlar doğurması, çok seslilik ve farklılaşmaları denetleme eğilimleri sonucunda gözetim pratiklerini en üst noktalara taşıması gibi kaygılar gündeme gelmektedir”. Bu bağlamda, bu konu dijital aktivizm olarak adlandırılabilir.

Dijital Aktivizm: 19. yüzyılın basılı kültür, 20. yüzyılın elektronik kültür ve 21. yüzyılın da dijital kültür olarak adlandırılmasıyla; dijital kültür ün neyi ifade ettiği ve içeriğinde neleri barındırdığı sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda; sanal aktivizm, internet aktivizmi, online aktivizm, cyber aktivizm, e-aktivizm, hacktivism, elektronik savunuculuk ve online savunuculuk gibi farklı adlandırmalar da karşımıza çıkmaktadır. İsimleri farklı olsa da hepsini kapsadığı düşünülerek ve alanyazında en çok ifade edilen tanım olduğu için burada dijital aktivizm kavramı tercih edilmiştir. Dijital aktivizm, içerisinde siyasal ve toplumsal bütün hareketleri barındıran, cep telefonları, tabletler, çeşitli usb araçlarından yararlanılarak dijital ağları kullanan faaliyetlerin tamamını kapsamaktadır. Aktivizm ise bir grup insanın kurum ve kuruluşlar üzerinde baskı yaratarak sorunlu gördükleri politikaları, uygulamaları ya da durumları değiştirme süreci olarak tanımlanır. Dijital kültür pek çok araştırmacı tarafından farklı kavramsallaştırılmıştır. ‘Aktivizm ve Yeni Medya’ adlı çalışmasında Morozov aktivistlerin yeni medyadan yararlanma stratejilerini sekiz ana başlık altında toplamıştır:

  1. Ulaşılabilirlik ve doğru bilgi,
  2. Belirli bir soruna karşı kamuoyu ilgisini çekmek,
  3. Seçmenlere yardımcı olmak için verileri analiz etmek ve bir arada bulma kolaylığı sağlamak,
  4. Politikacılar ve seçmenlerle doğrudan temas kurmak,
  5. Yeni üyelere ulaşmak,
  6. Eylemleri mobilize etmek ve lojistik destek sağlamaya yardımcı olmak,
  7. Kolektif eylemler için yaratıcı yöntemler bulmak ve yenilikler üretmek,
  8. Diğer sivil toplum örgütleri ve aktivistler arasında bilgi değişiminde bulunmak.

Dijital aktivist hareketlerin farklılaşan işlevlerini Uçkan şöyle sıralamıştır: Savunuculuk, kampanya, raporlama, lobicilik, izleme, gösteri, hukuksal danışmanlık, kapasite geliştirme, ağ haritalama ve fonlama.

Dijital Aktivizm Türleri: Sanal eylemler, potansiyeli sayesinde ulus üstü mekânda sosyal hareketlerin oluşmasını sağlamaktadır. Bu noktada bir takım sanal eylemleri ve dijital aktivizm türlerini incelemekte fayda vardır.

Video Aktivizmi: Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen mesele ya da sorun video aktivizminin konusu olabilir. Video aktivizminin tarafsız olmak gibi bir çabası yoktur, onun yerine toplumda değişimi sağlayacak, eylemi teşvik edecek yeni fikirleri yaratmayı amaçlar. Aktivist videolar, insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmak ya da çeşitli sorunları belgelemek açısından önemli birer kanıt niteliği taşımaktadır.

Hacktivism: Politik gerekçeler göstererek hacking (başka tarafın bilgisayarına illegal yolla girme veya bir internet sitesini art niyet veya dolandırıcılık amacı ile kullanma) eylemi yapmak olarak tanımlanan hacktivism de internet aracılığı ile yapıldığından bu anlamda bir dijital aktivizm faaliyeti olarak gerçekleşmektedir. Dünyada Anonymous, Cyber-Warriors, LulzSEC vb. oluşumlar, Türkiye’de ise RedHack isimli oluşum öne çıkmaktadır.

Dijital İmza Kampanyaları: Dijital ortamda yürütülen imza kampanyaları konvansiyonel aktivizm araçlarından biri olan imza kampanyalarının ya da dilekçelerin gerek bireylerin web sitelerinden gerek sosyal medyanın bir kamuoyu oluşturma potansiyeliyle sanal platforma taşınarak gerçekleşmesidir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v