Ekonomi Sosyolojisi Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim
Feminizm Ve İktisat
Feminizm ne demektir?
Feminizm, İngilizceden Türkçeye geçmiş bir kelimedir. Çok yaygın olarak kullanılan bu kavramın ne anlama geldiğine dair uzun etimolojik tartışmalara girmeden “kadın hakları savunuculuğu” olarak Türkçeye tercüme edilmesi mümkündür. Feminizm, aslında, kadınerkek ilişkilerinde bir dengesizliği yahut kadınlar aleyhine kurulan bir dengeyi ima ettiği ve erkek egemenliğine dayalı yapıya bir başkaldırı anlamı taşımaktadır. Bu nedenle, tüm versiyonlarıyla feminizm sürekli bir muhalefet ideolojisi olmaya mahkum olmuş, henüz statükonun korunmasına hizmet eden bir iktidar ideolojisi haline gelememiştir.
Yerleşik sosyal bilim metodolojisine feminist düşünürlerin yönelttiği temel eleştiri nedir?
Bu eleştiri, mevcut bilimlerin erkek bakış açısının bir sonucu olduğu, dolayısıyla kadın deneyimini hesaba katmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu eleştiriye göre, insan bilgisi büyük oranda deneyim üzerine kurulmaktadır. Kuşkusuz insan deneyimi, kişilerin giriştikleri eylem ve içinde bulundukları sosyal bağlam ve kurdukları ilişkilerin türüne göre farklılaşır. Bu çerçevede, tarihsel olarak kadınların deneyimleri erkeklerinkinden sistematik bir biçimde farklılaşma göstermektedir. Yerleşik kurumsal nitelik taşıyan bilimsel bilgiler, insan deneyiminin sadece bir bölümünü, yani erkeklerin deneyimlerini içermektedir. Feministlere göre, bunların insanlığın ortak deneyimi olarak kabul edilmesi hem insan bilgisi hem de sosyal hayat üzerinde tahrip edici sonuçlar yaratmaktadır.
Feminist iktisatçıların metodolojik bireyciliğe olan eleştirisi nedir?
Feminist iktisatçıların bu yaklaşıma yönelttikleri eleştiri, iktisat biliminin bu birey kavramsallaştırmasının yanlış varsayımlara dayandığıdır. Çünkü böyle bir birey tanımı insanlar arası farklılaşmaları ortadan kaldıran ve sadece erkek davranışlarını yansıtan, kadın davranış biçimlerini dışlayan bir bireydir. Benzer eleştiriler uzun süreden beri siyaset bilimine de yöneltilmiştir. Bu çerçevede siyaset bilimciler, siyasal olaylarda kadınların davranışlarının erkeklerinkilerden farklılaştığını gösteren bir dizi deneyler yapmaktadırlar. Bu yüzden siyasal eğilimlere ilişkin anketlerin en temel özelliklerinden birisi, değerlendirmede farklılık yaratan bir unsur olarak ankete katılan kişinin cinsiyetinin belirlenmesidir. Örneğin, bazı araştırmalar, kadınların erkeklerle karşılaştırıldığında sadece siyasal değil iktisadi davranışlarında da önemli farklılaşmaların olduğunu göstermektedir. Bir araştırmanın sonucuna göre erkeklerin tersine kadınların, askeri harcamaların azaltılması ve devletin sosyal politikalar için daha fazla kaynak ayırmasına taraftar oldukları ortaya konmuştur.
Caroline Ramazanoğlu feminizmin çerçevesini nasıl çizmektedir?
Ramazanoğlu kesin bir tanım vermeden feminizmin çerçevesini şöyle çizmektedir: • Tüm versiyonları ile feminizm, kadınları erkeklere tabi kılan cinsler arası mevcut ilişkilerin memnuniyet verici olmadığını ve değiştirilmesi gerektiğini savunur. • Feminizm, birçok toplumda doğal, normal ve istenilir olarak kabul edilen şeyleri eleştirmektedir. • Feminizm, tüm insanlık tarihini ve açıklama biçimlerini sorgulamaya tabi tutmaktadır. • Feminizm, sadece bir fikirler demeti değil, aynı zamanda, toplumun yapısını değiştirip dönüştürmeye aday uygulamalar öneren bir siyasal harekettir. • Feminist değişim talepleri, çoğunlukla bir toplumsal direnişle karşılaşmaktadır. • Feminizm mutlak değişmez bir bilgi zeminine dayanmaktan ziyade, akıl, bilim ve sosyal teorinin radikal bir eleştirisini önermektedir.
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet çerçevesinde yerleşik iktisada yöneltilen temel eleştiri nedir?
En temel eleştiri, bütün toplumsal organizasyonun temel çerçevesini oluşturan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin iktisadi teori sürecinde hiç dikkate alınmamış olmasıdır. Toplumsal cinsiyet kadın ve erkeğe toplumsal ve kültürel olarak yüklenen cinsiyet rollerini ifade etmektedir. Feminist iktisatçılar, cinsiyete dayalı işbölümüne paralel olarak geleneksel iktisatta erkeğin tercihlerine çok fazla, buna karşılık kadının kısıtlarına çok az yer verildiğini vurgulamakta, bu çerçevede uzun yıllar iktisat teorisyenleri tarafından göz önüne alınmayan kadınların iktisadi verimliliklerini, başarılarını ve refah düzeylerini sınırlayan sosyal ve kurumsal kısıtların iktisat teorisinin dışında yer almasına özellikle dikkat çekmektedirler.
Feminizme göre kadınlar zaman ve mekan değişse de, niçin eşitsiz ve ikincil bir konumda bulunduğuna ilişkin soruya hangi cevaplar verilebilir?
İlgili soruya verilebilecek cevaplar şunlardır: • İlk cevap, biyolojik determinizmdir. Buna göre, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık, onlara farklı toplumsal roller yüklemektedir. Bu yaklaşım, kadının ezilmesinin nedeninin biyolojik farklılıktan kaynaklandığını, kurtuluşunun da yine bu biyolojik farklılığı kullanmasına bağlı olduğunu savunmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki farklılığın biyolojik boyutunu oluşturan cinsellik biyolojik bir kategoridir. Ancak kadın ve erkek arasındaki biyolojik, fizyolojik, psikolojik ve cinsel farklılıkların toplumsal hayatın kurulmasında ne tür bir rol farklılaşmasına neden olduğu sorusu toplumsal cinsiyet kavramıyla açıklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet erkek ve kadınlara atfedilen kültürel olarak biçimlenmiş özellik ve davranışlara denmektedir. • İkinci cevap, psikolojik determinizmdir. Buna göre ise, kadın ve erkeğin toplumsal rollerindeki farklılığın nedeni, biyolojik farklılık ile yakın ilişki içinde olsa da, temelde ruhsal gelişmelerindeki farklılıktır. Çocukluktan itibaren kız ve erkek çocukların ruhsal gelişimi onların toplumsal konumlarını belirlemektedir. • Üçüncü cevap, sosyal determinizmdir. Buna göre tarihsel olarak oluşan sosyal ilişkiler, toplumsallaştırma kurumları aracılığıyla nesilden nesile aktarılmakta, kadın ve erkeğe yüklenen rol ve işlevler de, bu süreçte hep yeniden kurulmaktadır. Bugünkü mevcut durum da bu sürecin bir sonucudur. • Dördüncü cevap ise iktisadi determinizmdir. Buna göre toplumların ekonomik gelişmelerine uygun olarak gelişen tüm üstyapı kurumları gibi kadın erkek ilişkileri de, iktisadi gelişmenin birer türevidirler. İktisadi yapının belirli olgunluğa erişmesini beklemeden ilişkileri değiştirmeye kalkmak tarihin akışını zorlamak olacaktır. Yapılması gereken sürecin hızlanmasına katkıda bulunmaktır.
Feminist iktisatçılar iktisadın konusunu neden eleştirmektedir?
Feminist iktisatçılar, iktisadın konusuna sadece piyasa üretiminin girmesini, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü sonucu kadınların yürüttüğü iktisadi faaliyetlerin büyük kısmının iktisadın inceleme alanının dışına düşmesine, incelenmeye değer bulunmamasına neden olduğu için eleştirmektedirler.
Feminist iktisadın boyutları nelerdir?
Feminist iktisatçıların çalışmalarının; • Biri politik, • Diğeri de entelektüel olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Feminist iktisadın politik boyutu ile kadınların mevcut ilişkilerini iyileştirmeye katkıda bulunması; entelektüel boyutu ile de mevcut iktisadi bilgi birikiminin sorgulanması ve mümkünse feminist eleştirilerin ışığında yeniden kurulması amaçlanmaktadır. Bu iki boyut feminist iktisat çalışmalarının birbiriyle ilişkili ama farklı iki gündem maddesini meydana getirmektedir.
Piyasa ekonomilerinin bütün iktisadi etkinlikleri iktisadın konusuna girmemesi urumu hangi ayrıma gerek duyulmasına neden olmaktadır?
Bu ayrım piyasa sektörü ve piyasadışı sektör ayrımıdır. Piyasa sektöründe üretim maliyetlerinin tümü tüketici tarafından karşılanmaktadır. Burada hem negatif hem de pozitif dışsallığın olmadığı kabul edilmektedir. Piyasadışı sektörde ise üretim maliyetlerini tüketici dışında üçüncü bir kişi karşılamaktadır. Ekonomide önemli bir üretim alanını oluşturan gönüllü kuruluşların (vakıf, dernek vb.) iktisadi faaliyetleri piyasa mekanizması mantığına uygun olmadıkları için inceleme nesnesi olamamaktadırlar. Bu nedenle yerleşik iktisat bilimi, ekonominin tümü adına sadece fiyat mekanizmasının (arz ve talebin serbestçe denge fiyat ve miktarı oluşturmasını) işlediği piyasa sektörünü incelemekte “ekonomi”nin geri kalan kısmını göz ardı etmektedir.
Kamusal ve özel üretim ne demektir?
Toplumsal hayatın kamu ve özel olarak ikiye ayrılmasının kökeni çok eskilere gitmez. Kamusal ve özel alan ayrımı kadın ve erkek ilişkilerinde önemli bir dönüşüm yaratmaktadır. Kamusal alan erkeksi olarak nitelenen özelliklerle tanımlandığı için erkeklere, özel alan da kadınsı kabul edilen özelliklerle tanımlandığı için kadınlara ayrılmaktadır. Çoğunlukla biyolojik ve psikolojik gerekçelere dayandırılan bu ayrım, sonuçta, kamusal olanı değerli, özel olanı ise değersiz kılan bazı mekanizmalarla kurumsal nitelik kazanmıştır. Patriarkal devletler kamusal alan dışındaki faaliyetleri ikincilleştirmekte ve önceleri sadece kamusal alana ilişkin düzenlemelere katılanları “vatandaş” kabul etmekteydi. Bu yüzden seçme ve seçilme hakkı sadece erkeklere aitti. Zaman içinde seçme seçilme hakkının kadınlara da verilmesi, kadınların kamusal alandaki işlerde çalışmaya başlamaları kadınların kamusal alana çıkışı biçiminde değerlendirilmiştir.
Feminist iktisatçılar paranın yansızlığı tartışmasına nasıl yaklaşmaktadırlar?
Feminist iktisatçılar, paranın yansızlığı tartışmasına yeni bir boyut katarak paranın yansızlığı tezinin ekonomik ilişkilerin içine nüfuz etmiş olan toplumsal cinsiyet ilişkilerini örttüğünü savunmaktadırlar. Buna göre, toplumsal cinsiyet ilişkileri göz önüne alındığında, özellikle de emek piyasasında bir değişim aracı olarak para, asimetrik bir ilişkiyi yansıtmaktadır. Neredeyse bütün dünyada kadın emeği tarihsel ve sosyal koşullar nedeniyle erkeğinkine oranla daha az “satılabilir” nitelik taşımaktadır. Daha az satılabilir olmak, daha az değerli olmaya, sonuçta da mübadele sürecinin dışında bırakılmaya neden olmaktadır. Paranın bu asimetrik konumu, kadınların iktisadi etkinliklerinin değersizleştirilmesine katkıda bulunmakta ve uğraşlarının boş zaman olarak nitelenmesi sonucunu getirmektedir. İktisadi düşünce tarihi açısından bakıldığında da iktisadın merkezi konularını erkeklerin faaliyetlerinin oluşturduğu görülmektedir. Dolayısıyla iktisat büyük bir bölümüyle kadınların iktisadi davranışlarını görmemektedir.
Değer paradoksu ne demektir?
Değer paradoksu, kullanım değeri çok yüksek olan bazı malların, mesela suyun, kullanım değeri çok daha düşük olan başka bir mala göre, mesela mücevhere göre, çok daha ucuz olmasını, kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki farkla açıklanmasıdır. Su, insanın bedensel varlığının hayatiyetinin sürdürülebilmesi için çok önemli bir fonksiyona sahiptir ve kullanım değeri çok yüksek olmasına karşın, piyasada bol bulunduğu için değişim (mübadele) değeri mücevhere göre oldukça düşüktür. Hâlbuki mücevherin, su gibi hayati bir işleve sahip olmadığı için, kullanım değeri düşüktür ve az bulunduğu için de değişim değeri oldukça yüksektir. Benzer biçimde, toplumda tarihsel süreç içerisinde kadınların denetim ve yükümlülüğünde bulunan eviçi üretim toplumsal organizasyonun devamı için oldukça önemli bir işleve sahiptir ve kullanım değeri de yüksektir. Ancak yaygın bir değişim değeri olmayan eviçi üretim, değişim değeri olan ve erkeklerin denetiminde bulunan diğer iktisadi faaliyetlere göre “değersiz” hale gelmektedir. Piyasa ekonomilerinden önce kadın ve erkeklerin yürüttükleri iktisadi faaliyetlerin birbirinden ayrışmasını sağlayan ölçütler yoktu. Bu nedenle kadın ve erkek arasındaki işbölümü kadınları erkeklere göre ikincilleştirecek biçimde sonuçlanmıyordu.
Feminist iktisat neyi amaçlamaktadır?
Feminist iktisadın hareket noktasını, feminist tezlerden hareketle yerleşik iktisadın köklü bir eleştirisinin yapılması oluşturmaktadır. Buna göre genelde Batı bilimi, özelde de yerleşik iktisat; • Cinsiyetçi, • Erkeksi, • Sınıfsal, • Irkçı ve • Emperyalist niteliktedir. Bu temel varsayımdan yola çıkarılarak diğer tüm sosyal etkinlikler ve bilimler gibi iktisadın da sosyal olarak kurulduğu vurgulanmakta kültürün aracısı olmadığı herhangi bir bilginin olamayacağı savunulmaktadır. Böyle bir girişim, iktisat literatüründe kullanılan tüm kavram ve ilkelerin sosyal ve tarihsel bağlamları göz önüne alınarak bir eleştiri sürecinden geçirilmesini gerektirmektedir. Feminist iktisat ilk aşamada bunu yapmayı amaçlamaktadır.
Feminist iktisat nedir?
Feminist iktisat terimi; • Biri yerleşik iktisada feminist bir epistemolojik çerçeveden yöneltilen eleştiriler; • Diğeri de birinci aşamayı geçerek mevcut iktisada alternatif bir iktisat sunan teorik yaklaşımlar olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Dolayısıyla kadını konu edinen bütün iktisadi çalışmalar feminist iktisat kapsamına girmektedir.
Metodolojik bireycilik ne demektir?
Yerleşik iktisat teorisi metodolojik bireyciliği esas almaktadır. Buna göre, ekonominin genel davranışlarını o ekonomiyi meydana getiren temel birimler olan üretici ve tüketicilerin davranışlarına indirgemek mümkündür. Yani ekonomi, onu oluşturan bireylerin davranışlarından daha fazla bir şey değildir. Bu neoklasik çözümlemeye göre ekonomiye biçim veren temel unsur; • Rasyonel, • Özerk, • Kendi çıkarını gözeten ve • Dışsal kısıtların çerçevesinde en uygun şekilde tercihlerini yapan bir öznedir. Bütün karmaşık iktisadi olgular, birey davranışlarına indirgenerek açıklanmalıdır. Bundan başka uygun bir açıklama biçimi de yoktur.
Metodolojik çerçevede modern yerleşik bilim anlayış ve uygulamalarına yönetilen feminist eleştiriler nelerdir?
İlgili feminist eleştiriler şunlardır: • İlk eleştiri bilim politikası ile ilgilidir. Buna göre bütün bilim dallarında erkekler kadınlardan daha çok eğitilmekte ve istihdam edilmektedir. Gerek doğal gerekse sosyal bilimlerde bilim insanları arasında kadın olanlarının sayısı erkeklerle kıyaslandığında görece sınırlıdır. Kadınların bilim topluluklarındaki azınlık durumları bilimsel kurum ve organizasyonların erkekler tarafından biçimlendirilmesi ve yönlendirilmesi sonucunu getirmektedir. Bu da bilimsel çalışmalarda, doğrudan kadınları ilgilendiren konuların önemsenmemesine, sonuçta da araştırmacıların bu sorunları çözmek için çok fazla çaba harcamamalarına yol açmaktadır. • İkinci eleştiri, birinciye oranla biraz daha radikal niteliktedir. Buna göre bilimin kadınlar aleyhine kurulu bulunan düzenin işleyişine olan katkısı sadece bilim politikalarının erkeklerin denetiminde olmasıyla sınırlı değildir. Bu eleştiri, konuların seçiminde, deney ve gözlemlerin tasarlanmasında ve tanımlanmasında kadınlar aleyhine bir taraflılığın olduğunu ileri sürmekte ve tarafsız bilim adı altında erkek egemen sorun tanımları ile açıklama biçimlerinin mevcut bilim anlayışına egemen olduğunu savunmaktadır. • Üçüncü eleştiri, kadın erkek ilişkilerinde kadınların ikincilleştirilmesine hizmet eden öznel/nesnel, akıl/duygu, zihin/beden, olgu/değer, kamu/özel, birey/toplum gibi ikilemlerin bilimsel açıklamalarda temel alınmasının yarattığı sorunları konu edinmektedir. • Son feminist eleştiri ise modern bilimi karakterize eden nesnellik, tarafsızlık ve rasyonellik varsayımlarının erkek egemen içerimlerini sorgulamaktadır.
Piyasa ekonomisi nedir?
Piyasa ekonomileri üretim ve tüketime ilişkin temel ve türev bütün kararların fiyatların hakemliğinde serbest bir biçimde üretici ve tüketiciler tarafından piyasada kararlaştırıldığı ekonomilerdir. Serbest piyasa ekonomilerinde kimin neyi, ne kadar üreteceği ve kimin üretimden ne kadar pay alacağına piyasa mekanizması yoluyla rasyonel tercihler yapan bireyler karar vermektedirler.
İktisadın konusu nedir?
Çok genel anlamıyla iktisat biliminin konusu ekonomidir. Ekonomi ise yine çok genel bir tanımla karşılıklı ilişki içindeki üretim ve tüketim faaliyetleri kümesidir. Bu genel tanımlama ayrıntılandırıldığında bütün üretim ve tüketim etkinliklerinin yerleşik iktisadın konusuna girmediği görülecektir. Yerleşik iktisat, konusunu biçimlendirirken çok genel ve karmaşık olgu ve ilişkilerden meydana gelen ekonominin içinde çok özel bir bölümü büyük bir özenle seçmektedir. Bunun için önce ekonomiler temelde; • Güdümlü ve • Piyasa ekonomileri olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar.
Feminizmin bir iktidar ideolojisi olduğu söylenebilir mi?
Feminizm, İngilizceden Türkçeye geçmiş bir kelime. Aşağı yukarı tüm Latince kökenli dillerde farklı telaffuzlarla da olsa ayın anlamda kullanılmaktadır. Çok yaygın olarak kullanılan bu kavramın ne anlama geldiğine dair uzun etimolojik tartışmalara girmeden “kadın hakları savunuculuğu” olarak Türkçeye tercüme edilmesinin mümkün olduğu söylenebilir. Hemen ilk bakışta, erkek hakları savunuculuğu anlamına gelen ve eşit düzeyde yaygın kullanımı olan bir karşıt kavramın olmamasının, feminizmin, aslında, kadın-erkek ilişkilerinde bir dengesizliği yahut kadınlar aleyhine kurulan bir dengeyi ima ettiği ve erkek egemenliğine dayalı yapıya bir başkaldırı anlamı taşıdığı fark edilecektir. Böyle olduğu için de tüm versiyonlarıyla feminizm sürekli bir muhalefet ideolojisi olmaya mahkûm olmuş, henüz statükonun korunmasına hizmet eden bir iktidar ideolojisi haline gelememiştir. Bu yüzden feminizm kelimesinin sıfat olarak içinde yer aldığı bütün tamlamalar, egemen söylem tarafından yadırganmaktadır. Egemen, yerleşik söylemin feminizme bir muhalefet ideolojisi olarak bakması popüler kültürde de ona negatif, horlanan, küçümsenen içerimler yüklemektedir. Kadın-erkek ilişkilerinde, kadınlar aleyhine olan düzenlemelerden bahsetmek isteyen kişilerin “Sen de mi feministsin?” biçiminde “kınayıcı” ve “küçümseyici” bir soru ile karşılaşmaları veya kendisini doğrudan “feminist” sıfatıyla tasvip etmeyi uygun bulmayan ancak feminist söylem içinde haklı bulduğu konuları dile getirmek isteyenlerin de “Feminist değilim ama...” diyerek söze başlamaları da bundandır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, feminizmin sadece kadın hakları savunuculuğu olduğunu söylemek yeterli ve tatmin edici değildir. Kadının toplumsal ve ekonomik yaşamdaki eşitsizliğini ele alan farklı feminist bakış açıları vardır.
Biyolojik determinizmin kadına bakış açısı nasıldır? Bu bakış açısına hangi eleştiriler yöneltilebilir?
Biyolojik determinizme göre; kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık, onlara farklı toplumsal roller yüklemektedir. Bu yaklaşım, kadının ezilmesinin nedeninin biyolojik farklılıktan kaynaklandığını, kurtuluşunun da yine bu biyolojik farklılığı kullanmasına bağlı olduğunu savunmaktadır. Genel olarak, hukuk, ahlak gibi norm ve bağlayıcılık niteliği olan toplumsal etkinliklerin meşruluk tartışmalarında, özelde de kadın-erkek ilişkilerinde ve sosyal rollerindeki farklılığın, cinsiyete dayalı toplumsal işbölümünün, “insan doğası”na göndermede bulunularak açıklama girişimlerinde pek dikkat edilmeyen temel bir sorun vardır. Burada çok ayrıntıya girmeden kısaca değinmek yararlı olacaktır. Toplumu diğer canlıların birlikteliklerinden ayıran en temel unsurların başında kültür gelmektedir. Doğa (nature) bir tümel kategori olarak, insanın hazır bulduğu, kültür (culture) ise ortaya koyduğu her şeydir. Belirtmek gerekir ki, burada kullanılan anlamıyla kültür, insanın ortaya koyduğu maddi ve manevi her şeyi kapsayan çok geniş içerikli bir kavramdır. Kuşkusuz bu ikisi arasında çok sıkı bir etkileşim vardır. Ancak, insan doğasına, kültürel bir filtre konmadan var olma ortamının hazırlanması bugün uygarlık birikimi olarak görülen, dilden hukuka, ahlak kurallarından sosyal normlara, giyim kuşamdan yemek kültürüne kadar her şeyin yok olması anlamına gelecektir. Çünkü insan doğası kendiliğinden ne “iyi” ne de “kötü”dür. “İyi” ve “kötü” kategorilerinin içeriği kültürel olarak tanımlanmakta ve “uygarlık”(lar) bu tanımlamaların içinde yer aldığı değer ve anlam dünyasında insan doğasının disipline edilmesiyle meydana gelmektedir. İçinden geldiği gibi sesler çıkaran insan konuşmuş sayılmaz; konuşmanın kuralları vardır. İçinden geldiği gibi davranan kişi de “insan” olamaz; insan olmak için birçok davranış kodunu içselleştirmek gerekmektedir. Dolayısıyla toplum hayatı, doğa ile kültürün birbirlerinin simetrileri olduklarında değil, doğanın kültür potasında yönlendirildiğinde oluşmaktadır. Bu yüzden bütün toplumsal kurumların meşruiyetinin, içeriği kültürel olarak doldurulan zıt insanların bir arada bulunduğu soyut bir insan doğasına gönderme yapılarak sağlanması mümkün değildir. Burada cinsiyete dayalı toplumsal işbölümü konusuna dönecek olursak, toplumsal düzen için insan doğasının bir bölümü olarak cinsiyetin simetrisi olacak düzenlemeler yapmak zorunluluğu olmadığını belirtmek gerekir. Kadın ve erkek arasındaki farklılığın biyolojik boyutunu oluşturan cinsellik (sex) biyolojik bir kategoridir. Ancak kadın ve erkekler arasındaki biyolojik, fizyolojik, psikolojik ve cinsel farklılıkların toplumsal hayatın kurulmasında ne tür bir rol farklılaşmasına neden olduğu sorusu toplumsal cinsiyet (gender) kavramıyla açıklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet erkek ve kadınlara atfedilen kültürel olarak biçimlenmiş özellik ve davranışlara denmektedir. Kısacası, cinsiyet kavramı kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkları ifade ederken, toplumsal cinsiyet kavramı ise kadın ve erkeğin tutum ve davranışlarının, toplumsal rol ve sorumluluklarının biyolojik farklılıklarından kaynaklanmadığını bunu, sosyalleşme süreci içinde kültürel olarak öğrendiklerini ve aynı zamanda bu rol ve sorumlulukların onlara atfedildiğini anlatmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkların neler olduğuna ilişkin, kökeni çok eskilere dayalı tartışmalar vardır. Bu tartışmaların toplumsal bir kategori olarak kadın ve erkek kavramlarının içlerinin doldurulmasında çok önemli rolleri vardır. Çünkü kadın ve erkek ayrımının biyolojik olarak temellendirilmesi, toplumsal işbölümündeki rol farklılaşmasının meşrulaştırılması için hayati önem taşımaktadır. Önce biyolojik verilerden hareketle kadın ve erkek doğasının tespit edilmesi, ardından toplumsal işbölümünün de tespit edilen bu doğal niteliklere uygun olarak yapılması kadın merkezli tartışmaların temel eksenini oluşturmaktadır. Bu yaklaşım feministler tarafından eleştirilmektedir. Toplumsal normlar, amaçlar ve inançlar çerçevesinde yapılan düzenlemeler biyolojik eğilimlerin denetlenmesi ve yönlendirilmesini gerekli kılabilir. Burada karşımıza, sözü edilen inanç, değer ve normların bağlayıcılığının ne olduğu sorusu çıkmaktadır. Dolayısıyla sorun insan doğa sının neleri zorunlu kıldığından, insanların hangi ilke ve normlarla kendilerini kayıtlı kılacaklarına kaymaktadır.
Psikolojik determinizm yaklaşımını kısaca açıklayınız.
Psikolojik determinizme göre, kadın ve erkeğin toplumsal rollerindeki farklılığın nedeni, biyolojik farklılık ile yakın ilişki içinde olsa da temelde ruhsal gelişmelerindeki farklılıktır. Çocukluktan itibaren kız ve erkek çocukların ruhsal gelişimi onların toplumsal konumlarını belirlemektedir.
İktisadi determinizmin kadına bakışını nasıl özetlersiniz?
İktisadi determinizme göre toplumların ekonomik gelişmelerine uygun olarak gelişen tüm üstyapı kurumları gibi kadın erkek ilişkileri de iktisadı gelişmenin birer türevidirler. İktisadi yapının belirli olgunluğa erişmesini beklemeden ilişkileri değiştirmeye kalkmak tarihin akışını zorlamak olacaktır. Yapılması gereken sürecin hızlanmasına katkıda bulunmaktır.
Feminizm yerleşik bilim anlayışına nasıl eleştiriler yöneltmektedir?
Metodolojik çerçevede modern yerleşik bilim anlayış ve uygulamalarına yöneltilen feminist eleştirileri dört grupta toplamak mümkündür. İlk eleştiri bilim politikası ile ilgilidir. Buna göre bütün bilim dallarında erkekler kadınlardan daha çok eğitilmekte ve istihdam edilmektedir. Gerek doğal gerekse sosyal bilimlerde bilim insanları arasında kadın olanlarının sayısı erkeklerle kıyaslandığında görece sınırlıdır. Kadınların bilim topluluklarındaki azınlık durumları bilimsel kurum ve organizasyonların erkekler tarafından biçimlendirilmesi ve yönlendirilmesi sonucunu getirmektedir. Bu da bilimsel çalışmalarda, doğrudan kadınları ilgilendiren konuların önemsenmemesine, sonuçta da araştırmacıların bu sorunları çözmek için çok fazla çaba harcamalarına yol açmaktadır. Bu eleştiri, bilimsel etkinliğin doğasını ve temel kavramsal araçlarını hedef almamakta, daha çok bilim politikalarının erkekler tarafından belirlenmesinin kadınların bütün dünyada ezilmesine, bazen doğrudan bazen de dolaylı biçimde neden olduğunu ileri sürmekle yetinmektedir. Buradaki eleştiri, bilimin sonuçlarından erkeklere oranla kadınların daha az faydalanmaları nedeniyle kadınlar aleyhine bir yapılanmanın devam etmesine bilimin katkıda bulunması biçiminde özetlenebilir. İkinci eleştiri, birinciye oranla biraz daha radikal nitelik taşımaktadır. Buna göre bilimin kadınlar aleyhine kurulu bulunan düzenin işleyişine olan katkısı sadece bilim politikalarının erkeklerin denetiminde olmasıyla sınırlı değildir. Bu eleştiri, konuların seçiminde, deney ve gözlemlerin tasarlanmasında ve tanımlanmasında kadınlar aleyhine bir tarafsızlığın olduğunu ileri sürmekte ve tarafsız bilim adı altında erkek egemen sorun tanımları ile açıklama biçimlerinin mevcut bilim anlayışına egemen olduğunu savunmaktadır. Üçüncü eleştiri, kadın erkek ilişkilerinde kadınların ikincilleştirilmesine hizmet eden öznel/nesnel, akıl/duygu, zihin/beden, olgu/değer, kamu/özel, birey/toplum gibi ikilemlerin bilimsel açıklamalarda temel alınmasının yarattığı sorunları konu edinmektedir. Son feminist eleştiri ise modern bilimi karakterize eden nesnellik, tarafsızlık ve rasyonellik varsayımlarının erkek egemen içerimlerini sorgulamaktadır.
Yerleşik iktisadın konusu nedir?
Çok genel anlamıyla iktisat biliminin konusu ekonomidir. Ekonomi ise yine çok genel bir tanımla karşılıklı ilişki içindeki üretim ve tüketim faaliyetleri kümesidir. Bu genel tanımlama ayrıntılandırıldığında bütün üretim ve tüketim etkinliklerinin yerleşik iktisadın konusuna girmediği hemen görülecektir. Yerleşik iktisat, konusunu biçimlendirirken çok genel ve karmaşık olgu ve ilişkilerden meydana gelen ekonominin içinde çok özel bir bölümü büyük bir özenle seçmektedir. Bunun için önce ekonomiler temelde güdümlü ve piyasa ekonomileri olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar. Yerleşik iktisat, iktisadi kararların bir merkezden denetlendiği güdümlü ekonomileri inceleme dışına itmekte ve piyasa ekonomilerine yönelmektedir. Piyasa ekonomileri üretim ve tüketime ilişkin temel ve türev bütün kararların fiyatların hakemliğinde serbest bir biçimde üretici ve tüketiciler tarafında piyasada kararlaştırıldığı ekonomilerdir. Serbest piyasa ekonomilerinde kimin neyi, ne kadar üreteceği ve kimin üretimden ne kadar pay alacağına piyasa mekanizması yoluyla rasyonel tercihler yapan bireyler karar vermektedirler. Ancak piyasa ekonomilerinin bütün iktisadi etkinlikleri iktisadın konusuna girmemektedirler. Burada ikinci bir ayrıma gerek duyulmaktadır. Bu ayrım piyasa sektörü ve piyasadışı sektör ayrımıdır. Piyasa sektöründe üretim maliyetlerinin tümü (üretim faktör maliyetleri) tüketici tarafından karşılanmaktadır. Burada hem negatif hem de pozitif dışsallığın olmadığı kabul edilmektedir. Piyasadışı sektörde ise üretim maliyetlerini tüketici dışında üçüncü bir kişi karşılamaktadır. Ekonomide önemli bir üretim alanını oluşturan gönüllü kuruluşların (vakıf, dernek vb. kurumların) iktisadi faaliyetleri piyasa mekanizması mantığına uygun olmadıkları için inceleme nesnesi olamamaktadırlar. Bu yüzden yerleşik iktisat bilimi, ekonominin tümü adına sadece fiyat mekanizmasının (arz ve talebin serbestçe denge fiyat ve miktarı oluşturmasını) işlediği piyasa sektörünü incelemekte “ekonomi”nin geri kalan kısmını göz ardı etmektedir.
Feminizmi kısaca tanımlayınız.
Feminizm kadınların toplum içindeki eşitsizliklerinin ve ikincil konumlarının değiştirilmesi gerektiğini savunur; toplumda kadın aleyhine doğal ve normal olarak kabul edilen şeyleri eleştirir; insanlık tarihinin eleştirisini yapar; toplumun yapısını değiştirmeye yönelik siyasal bir harekettir; feminist hareket toplumsal bir dirençle karşılaşır ve sosyal teorinin radikal bir eleştirisini yapar.
Feminist iktisat terimi ile kast edilen nedir?
Konuya girmeden önce, terminoloji düzeyinde bir ayrıma dikkat çekmek uygun olacaktır. İktisat literatüründe kadınların konu edildiği araştırmaların sayısı oldukça yüksektir. İş dünyasında, verimlilikte, değişik sektörlerde kadınların konumu ve durumunu konu edinen çalışmalar feminist iktisat kapsamında düşünülmemelidir. Çünkü bu çalışmalar yerleşik iktisadi kavramsal şemanın uygulanmasından öteye gitmemektedirler. Feministlere göre yerleşik iktisadi kavramsal da, niteliği gereği, erkek egemenliğinin bilgi alanında da sürdürülmesine hizmet etmektedir. Hâlbuki feminist iktisat, iktisat teorisinin yeniden kurulmasını önermektedir. Feminist iktisat terimi, biri yerleşik iktisada feminist bir epistemolojik çerçeveden yöneltilen eleştiriler; diğeri de birinci aşamayı geçerek mevcut iktisada alternatif bir iktisat sunan teorik yaklaşımlar olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Dolayısıyla kadını konu edinen bütün iktisadi çalışmalar feminist iktisat kapsam›na girmemektedir.
Feminist iktisadın hareket noktası nedir?
Doğal olarak feminist iktisadın hareket noktasını, feminist tezlerden hareketle yerleşik iktisadın köklü bir eleştirisinin yapılması oluşturmaktadır. Buna göre genelde Batı bilimi, özelde de yerleşik iktisat cinsiyetçi, erkeksi, sınıfsal, ırkçı ve emperyalist niteliklidir. Bu temel varsayımdan yola çıkılarak diğer tüm sosyal etkinlikler ve bilimler gibi iktisadın da sosyal olarak kurulduğu vurgulanmakta kültürün aracısı olmadığı herhangi bir bilginin olamayacağı savunulmaktadır. Böyle bir girişim, iktisat literatürün de kullanılan tüm kavram ve ilkelerin sosyal ve tarihsel bağlamları göz önüne alınarak bir eleştiri sürecinden geçirilmesini gerektirmektedir. Feminist iktisat ilk aşamada bunu yapmayı amaçlamaktadır.
Feminist iktisadın yerleşik iktisada yönelmiş en temel eleştirisi nedir?
Yerleşik iktisada yöneltilen en temel eleştiri, bütün toplumsal organizasyonun temel çerçevesini oluşturan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin iktisadi teori sürecinde hiç dikkate alınmamış olmasıdır. Bilindiği üzere cinsiyet insanlar arasında kadın ve erkek olarak biyolojik özelliklere dayalı olarak yapılan bir ayrımı, farklılığı ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Toplumsal cinsiyet ise, kadın ve erkeğe toplumsal ve kültürel olarak yüklenen cinsiyet rollerini ifade etmektedir. Feminist iktisatçılar, cinsiyete dayalı iş bölümüne paralel olarak ve onu yeniden üretecek bir tarzda, geleneksel iktisatta erkeğin tercihlerine çok fazla, buna karşılık kadının kısıtlarına çok az yer verildiğini vurgulamakta, bu çerçevede uzun yıllar iktisat teorisyenleri tarafından göz önüne alınmayan kadınların iktisadi verimliliklerini, başarılarını ve refah düzeylerini sınırlayan sosyal rol ve kurumsal kısıtların iktisat teorisinin dışında yer almasına özellikle dikkat çekmektedirler. Onlara göre, bireyi kısıtlayan faktörler, ağırlıklı olarak erkeği kısıtlayan faktörler biçiminde anlaşılabilir. Diğer alanlarda olduğu gibi, iktisadi faaliyet alanında da toplumsal cinsiyet ilişkilerinin kadınlara yeni kısıtlar getirdiğinin ele alınmamasının, yerleşik iktisadın erkek egemen toplumsal ilişkilerin güçlenmesine katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Bazı feministler, geleneksel epistemolojilerin bilerek ya da bilmeyerek kadınların bir bilen özne olabilme imkânını daima göz ardı ettiklerini savunmaktadırlar. Bunlara göre bilimin sesi erkeksi bir sestir ve tarih erkeklerin bakış açısından yazılmıştır. Bu geleneksel düşünme biçimine göre nesnellik, mantıksal tutarlılık, bireysel başarı, matematik, soyutlama, duygularını kontrol etme ve bilim gibi özellikler tarihsel süreç içerisinde kültürel olarak güçlülük, sertlik ve erkeksilik ile, buna karşılık, öznellik, dostluk, sezgisel anlama, işbirliği, niteliksel çözümleme, somutluk, duygu ve doğa ise zayıflık, yumuşaklık ve kadınsılık ile ilişkilendirilmektedir. Buradan
hareketle feministler, bireylerin düşünce ve yaşayış biçimleri içerisine gömülü olan bu toplumsal cinsiyet ilişkilerinin göz ardı edilmesinin, fiili iktisadi hayatın yanlış bir tasviri ve kavramsallaştırmasını ortaya çıkaracağı sonucuna varmaktadırlar.
Kamusal ve özel alan ayrımının kadın erkek ilişkilerine nasıl bir etkisi vardır?
Toplumsal hayatın kamu ve özel olarak ikiye ayrılmasının kökeni çok eskilere gitmez. Kamusal ve özel alan ayrımı kadın ve erkek ilişkilerinde önemli bir dönüşüm yaratmaktadır. Kamusal alan erkeksi olarak nitelenen özelliklerle tanımlandığı için erkeklere, özel alan da kadınsı kabul edilen özelliklerle tanımlandığı için kadınlara ayrılmaktadır. Çoğunlukla biyolojik ve psikolojik gerekçelere dayandırılan bu ayrım, sonuçta, kamusal olanı değerli, özel olanı ise değersiz kılan bazı mekanizmalarla kurumsal nitelik kazanmıştır. Patriarkal devletler kamusal alan dışındaki faaliyetleri ikincilleştirmekte ve önceleri sadece kamusal alana ilişkin düzenlemelere katılanları “vatandaş” kabul etmekteydi. Bu yüzden seçme ve seçilme hakkı sadece erkeklere aitti. Zaman içinde seçme seçilme hakkının kadınlara da verilmesi, kadınların kamusal alandaki işlerde çalışmaya başlamaları kadınların kamusal alana çıkışı biçiminde değerlendirilmiştir. İktisadi terminoloji ile ifade edilirse, üretimin piyasa ilişkilerine konu olan kısmı kamusal alanda, piyasa ilişkileri dışında kalan kısmı da özel alanda kalmıştır. Aile içi üretimde toplumun varlığını sürdürebilmesi için çok hayati mal ve hizmetlerin üretilmesine karşın, piyasa üretimi gibi mübadele ilişkileri söz konusu olmamaktadır. Yani aile içi üretimin piyasası olmadığı için piyasa üretimine göre ikincilleşmektedir. Parasal mübadelenin geçerli olduğu piyasa ilişkileri dışında kalan bütün iktisadi etkinliklerin iktisadın konusundan dışlanması, feminist iktisatçıların temel eleştiri noktasını oluşturmaktadır. Bugünkü çağdaş ekonomilerde piyasa ilişkilerinin egemen olduğu iktisadi etkinlikler ağırlıklı olarak erkekler, ev içi üretim başta olmak üzere piyasa dışı iktisadi etkinlikler ise kadınlar tarafından yürütülmektedir. İktisat biliminin sadece piyasa sektörünü göz önünde bulundurarak tüm ekonomi üzerinde genellemeler yapması, her ne kadar toplumsal organizasyonun devamı için hayati önem taşısa da; piyasa dışı etkinliklerin iktisadi olmayan olgular olarak görülmesine ya da iktisadi olarak görülseler bile inceleme konusu dışında tutularak göz ardı edilmelerine yol açmaktadır.
Eviçi üretime yerleşik iktisadın bakış açısı nedir? Feminizmin buna yönelik eleştirisini açıklayınız.
Eviçi üretimin toplumsal organizasyonun devamı için çok hayati bir işleve sahip olmasına karşın iktisadın konusuna girmemesi, değer paradoksuna benzer bir mantıkla açıklanabilir. Bilindiği üzere değer paradoksu, kullanım değeri çok yüksek olan bazı malların, mesela suyun, kullanım değeri çok daha düşük olan başka bir mala göre, mesela mücevhere göre, çok daha ucuz olmasını, kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki farkla açıklanmasıdır. Su, insanın bedensel varlığının hayatiyetinin sürdürülebilmesi için çok önemli bir fonksiyona sahiptir ve kullanım değeri çok yüksek olmasına karşın, piyasada bol bulunduğu için değişim (mübadele) değeri mücevhere göre oldukça düşüktür. Hâlbuki mücevherin, su gibi hayati bir işleve sahip olmadığı için, kullanım değeri düşüktür ve az bulunduğu için de değişim değeri oldukça yüksektir. Benzer biçimde, toplumda tarihsel süreç içerisinde kadınların denetim ve yükümlülüğünde bulunan eviçi üretim toplumsal organizasyonun devamı için oldukça önemli bir işleve sahiptir ve kullanım değeri de yüksektir. Ancak yaygın bir değişim değeri olmayan eviçi üretim, değişim değeri olan ve erkeklerin denetiminde bulunan diğer iktisadi faaliyetlere göre “değersiz” hale gelmektedir. Piyasa ekonomilerinden önce kadın ve erkeklerin yürüttükleri iktisadi faaliyetlerin birbirinden ayrışmasını sağlayan ölçütler yoktu. Bu nedenle kadın ve erkek arasındaki işbölümü kadınları erkeklere göre ikincilleştirecek biçimde sonuçlanmıyordu. İktisadi etkinliğin değeri piyasada oluşmaya başlayınca, eviçi üretimin değeri ölçülemediği için “değersiz” hale gelmeye başlamıştır. Zaman içinde eviçi üretimin bir kısmının piyasaya aktarılması, kıyaslama yoluyla kadın emeğinin değerinin belirlenmesini sağlamaktadır. Örneğin 4 çocuklu bir ailenin babasının 1500 TL’lik bir gelir karşılığı piyasada çalıştığını, buna karşılık eviçi üretimin ise tamamen kadın tarafından yürütüldüğünü düşünelim. Eviçi üretim olarak piyasa değerlendirme sürecinin dışında kalan ancak piyasa koşullarında yaptırılabilecek işleri 5 grupta toplayarak değerlendirelim. Aylık olarak 6 kişilik bir ailenin yemeklerini, malzemesini vererek bir aşçıya pişirttiklerini varsayalım. Böyle bir etkinliğin piyasa fiyatı ortalama 400 TL civarında olsun. Bu dört çocuğun ikisinin okul öncesi bakıma gerekduyduğunu varsayarsak bunu piyasa bedeli ise 800 TL civarındadır. Ev temizliği ve çamaşır ve bulaşık işlerinin de yaklaşık 400 TLye yaptırıldığını düşündüğümüzde en iyimser ve düşük rakamlardan hesaplandığında bile bir ev hanımının bir ayda
“piyasa değeri” 1600 TL civarında bir eviçi üretim gerçekleştirdiğini söylemek mümkündür. Öte yandan bu rakam, ilden ile ve çevreden çevreye değişiklik göstermekle birlikte “normal piyasa faaliyetlerine” göre daha düşük olacaktır. Eviçi üretimin görece piyasa değerinin düşük olmasının bir nedeni eviçi üretimin tümüyle piyasaya devredilmemesi nedeniyle, gerçek piyasa değerinin oluşmamış olmasıdır. Yani ortalama olarak eviçi üretimin piyasa değeri, kadın emeğinin ucuzluğundan dolayı daha düşüktür. Bu, kadın emeğinin piyasa değerinin de düşük olması sonucunu getirmektedir. Kadın ve erkeklerin aynı işi yapmalarına karşın farklı ücret almalarının nedeni de budur. Ekonominin piyasa sektörü ile özdeşleştirilmesi, üretkenlik ve bunun doğal sonucu olarak parasal yüksek gelir kazanmanın, topluma en yüksek düzeyde katkıda bulunmakla özdeşleştirilmesini getirmektedir. Topluma en yüksek ve değerli katkının piyasa yoluyla yapılması, piyasadışı üretimlerin tümünü üretken olmayan ve değersiz kılmaktadır. Cinsiyete dayalı işbölümünün kadınları piyasadışı sektörde çalışmaya zorlaması, sonuçta, kadınların topluma olan iktisadi katkılarının da değersiz veya ikincil olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu yüzden feminist iktisatçılar, iktisadın konusuna sadece piyasa üretiminin girmesini, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü sonucu kadınların yürüttüğü iktisadi faaliyetlerin iktisadın inceleme alanının dışına üşmesine, incelenmeye değer bulunmamasına neden olduğu için eleştirmektedirler.
Paranın yanlılığı/yansızlığına ilişkin feminist iktisadın nasıl bir eleştirisi vardır?
İktisat teorisinde paranın rolü ve konumu en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Paranın iktisadi hayatın içindeki konumuna ilişkin görüşler, hem iktisat teorisi hem de iktisat politikası ile ilgili ekollerin farklılaşması konusunda önemli ipuçları vermektedir. Ancak yerleşik iktisadın, paranın yanlılığı/yansızlığı tartışması, parasal ve reel kesimlerin ilişkileri bağlamında gündeme gelmektedir. Para, reel değişkenleri etkilemeyen sadece basit bir örtü müdür? Para arzının artması reel değişkenler üzerinde nasıl bir etkide bulunur? Kısa ve uzun dönem etkiler birbirine zıt mı yoksa paralel eğilimler mi taşımaktadır? Adam Smith’den bugüne iktisat teorisinde, iktisadi refahı etkileyen yahut belirleyen temel faktörün para değil, reel mallar olduğu, iktisadi kıtlığın da para miktarına değil reel mal ve kaynakların kıtlığına işaret ettiği konusu üzerinde genel bir ittifak var gibidir. Ancak bazı iktisatçılar paranın reel faktörler üzerinde sadece bir örtü biçiminde değil, uzun dönemde olmasa da en azından kısa dönemde reel etki yaratan özelliğe sahip olduğunu savunmaktadırlar. Her ne kadar iktisadi değerleri para cinsinden ifade ediyor isek de, sonuçta paranın mübadele ilişkilerinde yansız olduğu genel kabul görmektedir. Feminist iktisatçılar, bu paranın yansızlığı tartışmasına yeni bir boyut katarak paranın yansızlığı tezinin ekonomik ilişkilerin içine nüfuz etmiş olan toplumsal cinsiyet ilişkilerini örttüğünü savunmaktadırlar. Buna göre, toplumsal cinsiyet ilişkileri göz önüne alındığında, özellikle de emek piyasasında bir değişim aracı olarak para, asimetrik bir ilişkiyi yansıtmaktadır. Neredeyse bütün dünyada kadın emeği tarihsel ve sosyal koşullar nedeniyle erkeğinkine oranla daha az “satılabilir” nitelik taşımaktadır. Daha az satılabilir olmak, daha az değerli olmaya, sonuçta da mübadele sürecinin dışında bırakılmaya neden olmaktadır. Paranın bu asimetrik konumu, kadınların iktisadi etkinliklerinin değersizleştirilmesine katkıda bulunmakta ve uğraşlarının boş zaman olarak nitelenmesi sonucunu getirmektedir. İktisadi düşünce tarihi açısından bakıldığında da iktisadın merkezi konularını erkeklerin faaliyetlerinin oluşturduğu görülmektedir. Dolayısıyla iktisat büyük bir bölümüyle kadınların iktisadi davranışlarını görmemektedir.
Metodolojik bireycilik nedir?
Yerleşik iktisat teorisi metodolojik bireyciliği esas almaktadır. Buna göre, ekonominin genel davranışlarını o ekonomiyi meydana getiren temel birimler olan üretici ve tüketicilerin davranışlarına indirgemek mümkündür. Yani ekonomi, onu oluşturan bireylerin davranışlarından daha fazla bir şey değildir. Bu neoklasik çözümlemeye göre ekonomiye biçim veren temel unsur, rasyonel, özerk, kendi çıkarını gözeten ve dışsal kısıtların çerçevesinde en uygun şekilde tercihlerini yapan bir öznedir. Bütün karmaşık iktisadi olgular, birey davranışlarına indirgenerek açıklanmalıdır. Bundan başka uygun bir açıklama biçimi de yoktur.
Feminist iktisatçılar metodolojik bireyciliği nasıl eleştirmektedir?
Feminist iktisatçıların bu yaklaşıma yönelttikleri eleştiri, iktisat biliminin bu birey kavramsallaştırmasının yanlış varsayımlara dayandığıdır. Çünkü böyle bir birey tanımı insanlar arası farklılaşmaları ortadan kaldıran ve sadece erkek davranışlarını yansıtan, kadın davranış biçimlerini dışlayan bir bireydir. Benzer eleştiriler uzun süreden beri siyaset bilimine de yöneltilmiştir. Bu çerçevede siyaset bilimciler, siyasal olaylarda kadınların davranışlarının erkeklerinkilerden farklılaştığını gösteren bir dizi deneyler yapmaktadırlar. Bu yüzden siyasal eğilimlere ilişkin anketlerin en temel özelliklerinden birisi, değerlendirmede farklılık yaratan bir unsur olarak ankete katılan kişinin cinsiyetinin belirlenmesidir. Örneğin, bazı araştırmalar, kadınların erkeklerle karşılaştırıldığında sadece siyasal değil iktisadi davranışlarında da önemli farklılaşmaların olduğunu göstermektedir. Bir araştırmanın sonucuna göre erkeklerin tersine kadınların, askeri harcamaların azaltılması ve devletin sosyal politikalar için daha fazla kaynak ayırmasına taraftar oldukları ortaya konmuştur. Feministler siyaset biliminde önemli ve görülebilir kadın erkek farklılaşmasının, iktisadi ilişki ve tercihlerde de geçerli olduğunu, ancak buna karşın iktisat biliminin yerleşik birey anlayışının sadece erkek davranışlarını göz önünde tuttuğunu savunarak bunun değiştirilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler.
İktisadi hayatın yalnızca kıtlık, bencillik ve rekabet kavramları ile açıklanması olgusuna feminist iktisadın bakış açısı nedir?
Bilindiği üzere neoklasik iktisadı karakterize eden üç temel kavram vardır: Kıtlık, bencillik (kendi çıkarını gözetme) ve rekabet. Kuşkusuz bu kavramlar gerçek hayattaki bir kısım iktisadi ilişkileri yansıtmaktadır. Ancak bütün iktisadi ilişkileri değil. Yani, bu üç kavram tablonun sadece bir kısmını yansıtmaktadır. Tablonun diğer kısmında bolluk, diğergamlık ve işbirliği bulunmaktadır. Daha doğrusu Kıtlık/Bolluk, Bencillik/Diğergamlık ve Rekabet/İşbirliği birer ikilem oluşturmaktadır. İkilemin her iki unsuru da hayatın içinde yer almaktadır. İkilemin bir yanı erkeksi diğer yanı da kadınsı kabul edilmektedir. Yerleşik iktisat kadınsı gördüğü unsurları ihmal ederek sadece erkeksi gördüğü noktalarda yoğunlaşmaktadır. Bu da iktisat biliminin çizdiği ekonomi tablosunun “gerçek” durumdan oldukça farklılaşmasını getirmektedir. Ayrıca sadece iktisadi hayatın kıtlık, bencillik ve rekabet yönünün ele alınması statükonun korunması ve yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü tarafından biçimlendirilen iktidar yapısı ile onunla paralel giden genel olarak toplumdaki bireyler arasında, özellikle de kadın ve erkekler arasında; refahın dağılımının yeniden düzenlenmesinin zorlaşmasına neden olmaktadır. Diğer yandan toplumdaki fiili ilişkilerin erkeksi olarak görülen özellikler taşıyan kıtlık, bencillik ve rekabet ile karakterize edilecek kısmının konu edinilmesi bu biçimde davranmayı da özendirmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, yerleşik iktisadın fayda fonksiyonu ek gelirin ek bir tüketime harcanmasının faydayı artıracağını varsaymaktadır. Bu yaklaşım, gelirini diğergam bir biçimde başkalarının tüketimini artırmak için harcayan insanın sağladığı faydayı yok kabul etmektedir. Yani bencillik esasına dayalı bir fayda fonksiyonu, gelir dağılımının düzeltilmesinin insanların fayda fonksiyonlarını etkileyebileceğini yok saymaktadır. Hatta, emeğin marjinal verimliliği teorisine göre, eğer emek piyasasında cinsiyet ayrımının giderilmesinin maliyeti getirisini aşıyorsa cinsiyet ayrımını korumak iktisadi açıdan tercih edilmelidir. Bu, cinsiyet ayrımının kaldırılmasının çok pahalı olduğu ve sonuçta maliyetleri artıracağı için çok istenen bir durum da olmadığını ima etmektedir. Burada iki yönlü bir sorunla karşılaşılmaktadır. İlk aşamada, mevcut iktisadi ilişkilerin belirli bir kısmı öne çıkarılmaktadır. Yerleşik iktisadın, kadınların ekonomik faaliyetlerini göz ardı ederek erkeklerin iktisadi etkinliklerini konu edinmesi, “gerçek” iktisadi hayatın iktisatçılar tarafından tasvir edilenden oldukça farklı olduğu anlamına gelmektedir. İkinci olarak, pozitif bilgi adına “olması gereken”in (normatif bilginin) değer yargılarına bağlı olarak değişeceği gerekçesiyle göz ardı edilerek olanın öne çıkarılması, kadınlar aleyhine olan statükonun yeniden üretilmesine ve böylece var olan ilişkilerin güçlenmesine hizmet etmektedir. Bu, pozitif bilgiyi öne çıkaran bütün metodolojilerin ortak özelliğidir.
Feminist iktisatçılara göre paranın yansızlığı tezi nasıl bir işlev görmektedir?
Feminist iktisatçılar, paranın yansızlığı tartışmasına yeni bir boyut katarak paranın yansızlığı tezinin ekonomik ilişkilerin içine nüfuz etmiş olan toplumsal cinsiyet ilişkilerini örttüğünü savunmaktadırlar. Buna göre, toplumsal cinsiyet ilişkileri göz önüne alındığında, özellikle de emek piyasasında bir değişim aracı olarak para, asimetrik bir ilişkiyi yansıtmaktadır. Paranın bu asimetrik konumu, kadınların iktisadi etkinliklerinin değersizleştirilmesine katkıda bulunmakta ve uğraşlarının boş zaman olarak nitelenmesi sonucunu getirmektedir.
Politik boyutu ile feminist iktisat neyi amaçlar?
Feminist iktisadın politik boyutu ile kadınların mevcut ilişkilerini iyileştirmeye katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.
Entelektüel boyutu ile feminist iktisat neyi amaçlar?
Feminist iktisatçıların çalışmalarının biri politik, diğeri de entelektüel olmak üzere iki boyutu
bulunmaktadır. Feminist iktisadın politik boyutu ile kadınların mevcut ilişkilerini iyileştirmeye katkıda bulunulması; entelektüel boyutu ile de mevcut iktisadi bilgi birikiminin sorgulanması ve mümkünse feminist eleştirilerin ışığında yeniden kurulması amaçlanmaktadır.
Piyasa ekonomisi kavramını tanımlayınız.
Piyasa ekonomileri üretim ve tüketime ilişkin temel ve türev bütün kararların fiyatların hakemliğinde serbest bir biçimde üretici ve tüketiciler tarafında piyasada kararlaştırıldığı ekonomilerdir.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 3 Gün önce comment 0 visibility 65
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 334
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 921
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1291
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20162
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14702
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12643
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582