Çağdaş Sosyoloji Kuramları Dersi 6. Ünite Özet

Post-Yapısalcılık: Michel Foucault Ve Jacques Derrida

Giriş

Post-yapısalcılık gerçekliğin öznel inşasıdır. Postyapısalcılık, post-modernizm ve yapısalcılık sınırları belirsiz kavramlardır. Temelde rasyonalizm, evrenselcilik ve pozitivizm gibi genel geçer yapıların yerine öznelliği savunulmasını tanımlamaktadırlar.

Postyapısalcılığın bazı özellikleri şu şekildedir:

  • Gerçeklik bağlamsaldır.
  • Evrensel bir gerçek bulunmamaktadır.
  • Pozitivist yaklaşımlardaki gibi genel bir gerçeklik arayışı bulunmamaktadır
  • Önemli olan dış dünya değil, dış dünyanın algılanması ve yorumlanmasıdır.
  • Gerçeklik öznel olduğundan her zaman rasyonel bir açıklaması bulunmamaktadır.
  • Rasyonelizme karşı eleştirel bir tutum görülmektedir.

Post-yapısalcılık

Post-yapısalcılık ya da post-modernizm gibi ifadelerdeki post, rasyonalizm, sosyalizm, liberalizm, muhafazakarlık gibi genelgeçer yaklaşımlar karşısında bir belirsizliği ve öznelliği tanımlayan bir kavramdır. Sosyolojik anlamda muhafazakarlık, liberalism ve sosyalizm üç yaygın ideolojiyi tanımlamaktadır. Bu üç yaklaşımda da genel geçer gerçekliğin olması yaklaşımı öne çıkmaktadır. Bu genel geçer gerçeklikler üzerinde bir dünya görüşü sistematize edilmiştir. Belirtilen genel geçer yaklaşımlar modernizmin bir ürünüdür. Modernizm, rasyonalist bir yaklaşımla ve bilmin pozitifist gerçekçiliği ile oluşturulmuştur. Bu bakımdan bir parçanın açıklanması genelin açıklanmasını yansıtmaktadır. Bu durum sosyoloji için de geçerlidir. Bu bakımdan örneğin liberalizmde herkezin kendi özgürlüğünü savunduğunda genel birr özgürlüğün oluşabileceği yaklaşımı ve bu paralleled geliştirilen bırakınız yapsınlar felsefesi görülmektedir. Benzer şekilde marksizmde ise, emek sermaye çatışması, diyalektik ve tarihi materyalizm kavramları ile geçmişten bu güne üretim ilişkilerinin açıklandığı yaklaşımı görülmektedir. Bu yaklaşımlar sosyolojik anlamda genel gerçer gerçekliğe ve rasyonalist bir yaklaşıma örnek gösterilebilir. Tüm bu belirtilen yaklaşımlar “post” ifadesi ile eleştirilmektedir. Post-modernizm, post-yapısalcılık, bu yaklaşımlardan bazılarıdır. Modernizme getirilen temel eleştiri ise, bilginin öznelliği ve bağlamsallığıdır. Bu yaklaşım çatısı altında çeşitli kavramlar ortaya konulmuştur. Bu kavramlar şu şekildedir:

  1. Toplumsal Çoğulculuk: Tekelciliğin ve tektipliğin karşıtı olarak farklı bakışları ve duruşları barındırmaktır.
  2. Eklektisizm : Birden çok yaklaşımların farklı boyutlarının sentezlenerek yeni bir karma yaklaşım oluşturulmasıdır.
  3. Senkretizm: Zıt ve çelişkilerin sentezlenmesidir.
  4. Avangart: Sanat, kültür ve politika alanında yenilikçiliği tanımlar.

Post-yapısalcılığın ortaya çıkışında bazı düşünsel ve sosyal hareketler etkili olmuştur. Bu açıdan postyapısalcılığın gelişmesinde nihilizm önemli bir düşünsel arkaplanı yansıtmaktadır. Bunun yanında başta Fransa olmak üzere gelişen öğrenci hareketleri de pos-yapısalcı yaklaşımların gelişim sürecinde etkili olmuştur. Fransa’da öğrenci hareketleri, feminism ve nihilism gibi akımlara paralel olarak ortaya çıkmıştır. Bu akımlar, aydınlanma felsefesindeki gerçeğe ulaşmadaki tek yol yaklaşımını reddetmektedir. Bu bakımdan belirtilen akımlar sonucu, aydınlatma ifadesindeki dayatmacılık ve aydınlanmanın ulaşılması gereken bir erek olarak nesnel yol ve araçlara sahip olan bir yaklaşım olma durumuna ilişkin tepkisel bir tutum öne çıkmaktadır. Gerçeklik denilen şey öznel, kırılgan ve bağlamsaldır. Post-yapısalcılık, bilginin bağlamsallığını, gerçekliğin kültürel ve öznel olmasını, tarihin rastlantısallığını savunmaktadır. Bu açıdan tarihsel materyalizm gibi tarihsel süreci belirli paradigmalar eşliğinde açıklayan yaklaşımların reddi söz konusudur. Benzer şekilde deney ve kontrol gibi bilimsel yöntemlerle nesnel gerçeklere ulaşılabileceği yaklaşımı da benzer şekilde eleştirilmektedir. Benzer şekilde benlikte birbiriyle çelişen, çatışan yapıların birlikte yer aldığı bir olgudur. Bu açıdan psikolojide görülen benliği kendi içerisinde tutarlı bir örüntü olarak görme yaklaşımı eleştirilmektedir. Psikolojideki bu yaklaşım da belirtildiği gibi benlik gibi örüntüler tutarlı bir paradigm ile açıklama eğilimindedir. Post-yapısalcı yaklaşımda ise benlik ve kişilik gibi psikolojik yapıların parçalı, kırılgan ve değişken doğası ön planda görülmektedir.

Michel Foucault

Foucault önde gelen post-yapısalcı düşünürler arasındadır. Düşünce sistemi karmaşık ve anlaşılması güçtür. Bunun sebebi onun savunduğu gerçeğin parçalı ve öznel olması yaklaşımı ile birebir ilişkilidir. Bu açıdan evrensel ve sistematik bir kuramsal bilgi ortaya koymamıştır. tek bir gerçeğin olmadığına inandığı için sistematik bir yaklaşım geliştirme konusunda isteksizdir. Makro sistemlerden öte özne gibi mikro yapılarla ilgilenmiştir. Özne olma sürecinde etkileşime gerilen yapılar ele alınmıştır. Bu yapıların başında kültürel unsurlar ve toplumsal söylemler öne çıkmaktadır. Özneyi toplumsal ve kültürel söylemlerle inşa edilen bir yapı olarak değerlendirmektedir. Benliği ise iktidarın makro ve mikro ilişki alanı içerisinde tanımlamaktadır. Buradan yola çıkarak, benlik tamamıyla makro iktidarın güccü ile şekillendirilen bir hamur şeklinde görülmemektedir. Özne ve iktidar ilişkisinin bizatihi kendisi öznenin şekillenmesinde rol oynamaktadır. Bu bakımdan söylem ve tarihselliği analiz etmektedir. Mikro anlamda özne, makro anlamda da iktidar arasındaki ilişkinin resmini çekmek istemiştir. Bu yolla iktidarsal ilişkinin disiplinsel aygıtlar aracılığı ile oluşturduğu baskıcı mekanizmayı ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. Bu hedefine ulaşmak için de ortaya bir benlik tanımı koymuştur.

Benlik rasyonel ve tutarlı olmanın ötesinde parçalı ve değişken yapıdadır. Ayrıca, söylem ise nesnel olmanınötesinde iktidarsal güç ilişkilerini yansıtan bir yapıdır. Dünden bu güne bu iktidarsal güç ilişkilerini ortaya koyabilmek için bazı tanımlamalar yapmıştır. Bu tanımlamalar şu şekildedir:

Arkeoloji : Şimdiyi resmedebilmek için geçmişin tutarsızlık barındıran söylemlerinin analizidir.

Soykütük : Dünden bu güne iktidarın ve tekniğin şeyleri organize etme biçimini inceler.

Tarihsel süreci analiz ederken bazı çıkarımlara ulaşmıştır. Örneğin; söylem iktidar ve control birbirlerini besleyen süreçlerdir. Bu bakımdan söylem iktidarı, iktidar da söylemi üretmektedir. Bu şekilde bir karşılıklı belirlenim söz konusudur. Bu noktadan bakıldığında iktidar söylem aracılığı ile her ilişki biçimine etki yapmaktadır. İktidar her ilişkide gözlenebilir. Makro iktidarlar mikro ilişki örüntülerinin bir ürünüdür. Bu bakımdan geçmişten bu güne iktidar tanımını ortaya koymuştur. Bunlar şu şekildedir:

  • Mutlak iktidar: Ceza ve ödül sistemini elinde tutan merkezi bir gücü tanımlar.
  • Disiplinsel iktidar: Bireyleri gözetlemek ve kontrol etmek şeklinde görülür. Mutlak iktidarın cezalandırma biçiminden farklıdır. Hapishaneler, tımarhaneler bu anlamda disiplinsel iktidarın ceza mekanlarıdır. Psikiyatristler, psikologlar gibi profesyonellerin disiplinsel iktidar alanında toplumsal normalrdan sapanlar hapishanelere, fabrikalara, hastahanelere kapatılmaktadır. Foucault bu duruma büyük kapatılma demektedir. Modern iktidar gözetleme ve control temelli işlemektedir.
  • Biyo-iktidar: Nüfus kontrolü, cinselliğin denetlenmesi gibi yöntemlerle doğrudan bedenin iktidarlarca terbiye edilme durumunu tanımlar. Bedenin ve cinselliğin normallik alanına hapsedilmesi durumu biyo-iktidar ile gerçekleşmektedir.

Özetle, Foucault geçmişte olduğu gibi iktidarın bir meydanda öldürme gibi güç pratiklerini değiştirdiğini savunmaktadır. Bu türden uygulamaların yerini disiplinsel ceza yöntemlerinin aldığını öne sürmektedir. Disiplinsel ceza yöntemleri ile bireyin öznel alanı şekillendirilmektedir. Bu bu sürecin oluşumunda ise söylem ve ilişkiler rol oynamaktadır. Ayrıca modern iktidarların disiplinsel gücünün inşasında psikiyatrist, gardiyan, öğretmen gibi profesyoneller rol oynamaktadır. Bu anlamda disiplinsel işleyiş gizil olarak ilişkilerde görülmekte ve bireyin dünyasını etkilemektedir. Bu açıdan Fauccoult’un öne sürdüğü çarpıcı yaklaşım, orta çağda cezalandırma biçimi olarak kullanılan işkence ve öldürme gibi pratiklerin görünüşte olmasa da gizil olarak iktidarsal aygıtların disiplinsel boyutu ile mevcudiyetini koruduğu yaklaşımıdır.

Jacques Derrida

Derrida’ya göre dünya bir metindir. Aynı şekilde bu metin bizim eylemlerimizi de yaratmaktadır. Kısacası dil eylemi biçimlendirmektedir. Batı felsefesi zıtlıklar üzerine kuruludur; kadın-erkek, beyaz-siyah gibi. Derrida, bu yapıyı yıkmak yerine yeni bir yapı oluşturmak istemiştir. Bu zıt kutuplardan bir tarafa daha fazla değer yüklenmiştir. Örneğin konuşma-yazma zıtlığında konuşma daha avantajlıdır çünkü mevcut anda başka birisi ile etkileşim kurmayı gerektirir.

Post-yapısalcılığa Yöneltilen Eleştiriler

Bir normatif değerin kabul edilmemesi, soyut ve kopuk söylemler olması, tarihsel geçiş süreçlerini net açıklayamaması gibi nedenlerden eleştirilmektedir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi