Sosyal Sorunlar Dersi 6. Ünite Özet

Emek Piyasaları Ve İstihdam

İstihdam

İstihdam ekonomide genel anlamda üretim sürecinde kullanılan üretim faktörlerini tanımlamaktadır. Kısaca ekonomi bilim, kaynakların sınırlı olması gerçekliğine dayanmaktadır. Toplumların zenginlik ve refah düzeylerini değerlendirmek için birçok şey dikkate alınır o toplumda yaratılan gelir bunlar arasında en temel olanlardandır. Bu gelişim adil dağılımı refahın adil dağılımı olarak değerlendirilmektedir. Bundan dolayı politikacılar için güzel bir önemli bir unsurdur. Refah düzeyinin düşük olduğu toplumlarda gelirin dağılımı adil başarılı olsa da yoksulluğun adil dağıtıldığı anlamından öteye gitmemektedir.

İstihdamın Tanımı ve Önemi

Gelirin yaratılması üretimin sonucundadır. Yani gelir düzeyini üretim belirler. Üretim mal ya da hizmet olabilir. Üretimin olması için girdi ve çıktıların olması gerekmektedir. Üretim için kullanılan bu girdiler genel olarak üretim faktörü olarak adlandırılmaktadır, Üretim faktörlerini dört grupta inceleyebiliriz.

  • Emek
  • Toprak
  • Sermaye
  • Girişimcilik

Bunların kullanımı sonucunda ekonomide gelir yaratılır. Gelir bu faktörler arasında paylaşılır. Emek sahibinin geliri ücret, toprak sahibinin geliri rant, sermaye sahibinin geliri faiz, girişimcininki ise kar olarak isimlendirilir. Üretimde kullanılmayan insan gücü, zamanı geriye alamıyor yada durduruyor olmamız sebebiyle heba olmaktadır. Bununla birlikte doğal kaynaklar ya da sermaye gibi nesne değeri olan unsurlar üretimde kullanılmadıkları dönemde önemli bir aşınma göstermemektedir. Üretimde kullanılmayan emek (işsizlik) sorun yaratan başka unsurdur.

İstihdama İlişkin Kavram ve Oranlar

İşçi ve işverenlerin karşı karşıya geldiği emek piyasaları, emeğin taşıdığı insani nedenlerden dolayı başka piyasalara göre daha önemlidir. Bu piyasaları anlamak ve istihdamı daha iyi değerlendirmek sebebiyle istihdama ilişkin bazı kavramların bilinmesi gereklidir. Bir toplum içindeki nüfusun tamamının, emek piyasası ile ilişkili olması yani bu piyasanın içinde olması çok mümkün değildir. Bundan dolayı emek piyasasına ilişkin kavramları değerlendirilmesinde nüfusun hangi kısımlarının hangi düzeylerinin dikkate alınacağı önemlidir.

İstihdama İlişkin Kavramlar

Çalışma çağında olan nüfus: 15 yaş tan büyük ve 65 yaşının altında olanlar, potansiyel olarak çalışma çağında kabul edilmektedir. Bir toplumda bu yaş aralığında olan kişilerin sayısı, çalışma çağında olan nüfus diye bilinmektedir.

Bağımlı nüfus: Çalışma döneminde olan nüfusun belirlenmesinde, alt ve üst yaş limitlerin dışında olan nüfus bağımlı nüfus olarak adlandırılır.15 yaşın altında olanların çalışma çağından sayılmamasının sebebi çocukların korunması iken, 65 yaş üstünün sayılmamasının sebebi ise yaşlı nüfusun verimliliğinde olan azalmadır. Her toplum için 15 yaş altı ve 65 yaş üstü insanların çalışmaktan muaf tutulduğu kabulü, bu nüfusun hayatlarını devam ettirmeleri için, çalışan nüfusa bağlı olmasını gerektirir. Bundan dolayı 15 yaş altında olan ve 65 üstünde olan nüfus, bağımlı nüfus olarak tanım görür

Kurumsal olmayan nüfus: Toplumda 15-65 arasında olan nüfusun tamamının emek piyasasına dâhil olması beklenemez. Nüfusun, öğrenci ve yetimhane yurtlarında, özel nitelikli hastanelerde, hapishane ve kışlalarda ikamet edenler dışında kalanlar dışında olanlara kurumsal olmayan nüfus denir.

Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus: Kurumsal olmayan nüfusun dışında, 15 ve 65 yaşları arası olan kısma kurumsal olmayan ve çalışma çağındaki nüfus denir.

İş gücü: Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfusun içinde, emek piyasasıyla ilişki içindeki nüfus iş gücü olarak tanım görür. Emek piyasası ile ilişki, bir işte çalışma veya çalışma isteğiyle iş arama şeklinde iki farklı şekilde olabilir. Bundan dolayı istihdam edilenler ve işsizlerden oluşan iş gücü, mal ve hizmet üretimi için, emeğini arz edenleri kapsar.

İşgücüne dâhil olmayanlar: İşsiz veya istihdamda olmayan 15 yaş üstü nüfus iş gücüne dahil olmayan nüfusu oluşturmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu 7 grubu bu nüfus içinde değerlendirmektedir. Bunlar;

  • İş aramayıp çalışmaya hazır olan kişiler: birçok nedenden ötürü iş aramayan, ancak 2 hafta içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişileri kapsar. Bu kişiler iki alt başlıkta incelenir,
    • İş bulma ümidi olmayanlar: Önceleri iş aradığı hâlde bulamayan veya kendi yaşları civarında uygun bir iş bulabileceğine inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşına hazır olanlar
    • Diğer: Mevsimlik çalışma, ev kadını, öğrencilik, irade sahibi olma, emeklilik ve çalışamaz hâlde olma gibi sebeplerden ötürü iş aramayıp ancak işbaşına hazır olanlar• Mevsimlik çalışanlar: Mevsimlik çalışması nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya hazır olmayan kişiler.
  • Ev işleriyle meşgul olanlar: Evinde ev işleri ile sorumlu olmasından ötürü iş aramayan ve işbaşı yapmaya hazır olmayan kişiler
  • Öğrenci: Öğrenim kurumuna kayıtlı olması devam etmesi sebebiyle iş aramayan ve işbaşı yapamayacak olan kişiler
  • Emekli: Herhangi bir Sosyal güvenlik kumrundan emekli olduğu için iş aramayan iş başı yapamayacak kişiler
  • Çalışamaz hâlde olan: Bedensel özür, hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapamayacak olan
  • Diğer: Ailevi ve kişisel başka nedenler ve bunun dışındaki diğer nedenler ile iş aramayan ve işbaşı yapmaya hazır olmayan kişiler.

İstihdama İlişkin Oranlar

Bazen bazı rakamların büyüklüğü, tam anlamıyla durumun tam anlaşılabilmesi için yeterli olmayabilir. Bu amaçla bazı büyüklüklerin daha iyi anlaşılması için oranlama yapılması, çoğunlukla kullanılan bir yöntemdir. Örnek olarak bir toplumda eğitim düzeyini takip için okula giden bireylerin sayısını bilmek, okula gitmesi gereken kişi sayısını bilmeyerek, gerçeği anlamak açısı olarak yeterli değildir. Bu sebepten ötürü okula giden birey sayısından ziyade, okullaşma oranı olarak bilinen, okula giden birey sayısının, okula gitmesi gereken birey sayısına oranı, mevcut durumun takibi ve anlaşılması için çok daha kullanışlı bir göstergedir. İstihdam düzeyinin toplum için taşıdığı önemden ötürü, politika yapanlar tarafından bu düzeyin dikkatli takip edilmesi gerekir. Bu amaçtan ötürü istihdam rakamlarının büyüklüğünden ziyade, bu rakamlar ile ilgili bazı önemli oranlar kullanılabilir. Eğer emek piyasası ile ilgili iki önemli oran olan, istihdam oranı ve iş gücüne katılım oranını açıklarsak.

İşgücüne katılım oranı: Kurumsallığın dışındaki çalışma çağında olan nüfus içindeki iş gücünün oranıdır. Bir toplumda, emek piyasasına dahil olma potansiyeli taşıyan kişiler içinde, bu piyasaya dahil olan ve olmayanların oransal dağılımını gösteren bu oran, ekonomide insan gücünün üretim sürecine dahil olma eğilimi durumunu yansıtmaktadır. Emek piyasasına dahil olmayan kişilerin, üretim sürecinde değerlendirilmemesi her toplum için, kaynakların tam kullanılmamış olması şeklinde yorumlanabilir ve yorumlanmalıdır. Dolayısıyla bu oranın artış eğiliminde olması, ekonomik gelişmenin ve toplum refahının yükselmesi adına önemli bir gelişmedir. Bu sebeple de her ekonomide, iş gücüne katılım oranın artması, çok istenen bir şeydir.

Ekonomik gelişme sürecine paralel bu oranın ülke ekonomisinin gelişmesiyle zaman içinde yükseldiği görülmektedir. Dolayısıyla iş gücüne katılım oranı, ülkelerin ekonomik gelişmesini olumlu yönde etkilerken, ekonomik gelişmenin de bu oranı arttırması söz konusu olabilir. Çünkü ekonomik gelişme ile birlikte bireyler, daha üretken olma eğilimi içinde olabilmektedir. Ekonomik gelişmenin önemli göstergelerinden biri olan iş gücüne katılım oranı, ülkeler genelinde değerlendirildiği zaman; gelişmiş ülkelerde az gelişmiş ülkelere mukayese edildiğinde daha yüksek düzeyler görülür. Örneğin 2010 yılı için bu oran, OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkelerinde ortalama %70,7 olarak gerçekleşirken, bir başka gelişmiş ülkeler grubu olan AB-15 (Avrupa Birliği ilk 15 ülkesi) ülkelerinde ortalama %73 olarak gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkeler için ise iş gücüne katılım oranı daha düşük düzeylerde gerçekleşmektedir.

İş gücüne katılım oranının, nüfusun farklı bileşenlerine göre incelenme durumu, emek piyasasının durumunu daha yakından inceleme şansı tanır. Bu amaçla iş gücüne katılım oranı, toplumda cinsiyete (kadın-erkek), yerleşim birimine, yaş gruplarına (genç-orta-yaşlı) ve eğitim durumuna göre ayrı ayrı değerlendirilebilmektedir. Ayrıca daha detaylı değerlendirmeler için ise bu gurupların birbiri içinde de dağılımı incelenmektedir. (Örneğin; kentte kadının iş gücüne katılım oranı ya da genç nüfus içinde erkeklerin iş gücüne katılım oranı gibi).

Bu gruplama örnekleri içinde cinsiyete göre değerlendirme, özellikle toplumda kadının iş hayatındaki yerini yansıtması açısından önem taşımaktadır. Ekonomik gelişme eğilimi ile birlikte günümüzde kadının iş gücüne katılım oranı, erkeklerin iş gücüne katılım oranına kıyasla genelde daha hızlı artış göstermektedir. Ancak kadınlar için bu oranın erkeklere göre daha yüksek olması her toplum için gözlemlenen bir durumdur. Gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler için bu oranlar kıyaslandığında ise kadınların iş gücüne katılım oranlarının az gelişmiş ülkelerde çok daha düşük olduğu görülmektedir. Örneğin, kadının iş gücüne katılım oranı, 2006 yılında OECD ülkelerinde ortalama %60,8, AB-27 ülkelerinde ise ortalama %66,1 olarak gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkeler için ise son derece düşük oranlar göze çarpmaktadır. Bu sebeple kadının toplumdaki yerini güçlendirmek için birçok ülkede kadının iş gücüne katılım oranını arttırmak amacıyla akademik birçok çalışma yapılmakta ve birçok program yürütülmektedir.

Bu orana ilişkin bir başka ayrım olan kır kent ayrımı ise üretken nüfusun yerleşim yerine göre ağırlığını gösterebilmektedir. Kent ve kır ayrımı, sosyal politikaların yerleşim bölgelerine göre biçimlendirilmesi için oldukça önemlidir.

İşgücüne katılım oranının bir başka demografik özellik olan nüfusun yaş gruplarına göre değerlendirilmesi de yine ekonomik ve sosyal politikaların şekillendirilmesinde önemlidir. Örnek olarak ülkemiz gibi genç nüfusun önemli olduğu ülkelerde bu nüfus içindeki insanların iş gücüne katılma eğilimi, ekonomide yaratılacak gelirin daha fazla arttırılması için oldukça önemlidir.

İstihdam oranı: Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus da istihdam edilen kişilerin oranıdır. Toplumda üretken olma potansiyeli taşıyan nüfus da emek piyasası ile ilişkide olan bütün kişilerin çalışmakta olması mümkün değildir. Bundan dolayı emek piyasası ile ilişkide olan bazı bireyler fiilen çalışma pozisyonunda değildir. İstihdam edilmiş olanların fiil olarak çalışanlar olması, emek faktörünün üretimde değerlendirilme eğilimini incelemek için istihdam oranının incelemeyi gerekli yapar.

Türkiye’de İstihdam Analizi

Ülkemizde emek piyasasının durumunu değerlendirmek için 2005 -2017 yılları arasına bakarsak nüfusu bağlı diğer parametrelerinde arttığını görürüz. Türkiye’de 2015 ten 2017 ye doğru gelirken 15 yaş ve üstü nüfusun oranı 48 milyondan 59 milyon seviyelerine, işgücünün ise 21 milyondan 31 milyon düzeylerine istihdam edilenlerinde 19 milyondan 27 milyon seviyelerine geldiğini görürüz.

İşgücüne dahil olmayan nüfus incelendiğinde ise ülkemizde tabloda verilen diğer değişkenlere göre daha düşük bir artış gösterdiği görülmektedir. Ülkemizde 2005 yılında 2017 yılına iş gücüne dahil olmayan nüfusun 26 milyon seviyelerinden 28 milyon düzeylerine yükselmiştir. İlgili zaman aralığında iş gücüne dahil olmayan nüfus sadece 1.5 milyon düzeyinde artış göstermiştir.

Türkiye’de emek piyasasındaki durumu daha iyi incelemek için iş gücüne katılımın ve istihdamın bazı demografik özelliklere bağlı grafiğine bakabiliriz, bu tablolara baktığımızda hem istihdam hem de iş gücüne katılımın 15-24 yaşları arasında çok düşük olduğunu görebiliriz. Bu durum emek piyasası içinde bulunma ve üretim sürecinde fiilen yer alma eğilimlerinin, diğer gruplara göre daha düşük olduğu anlamına gelmekte.

Genç nüfus için verilen oranlara bakakaldığın da bir başka unsur ise iş gücüne katılım ile istihdam oranı arasındaki farkın en çok bu grup için söz konusu olduğunu görebiliriz.15-24 yaş arası olan çalışma potansiyeline sahip her 100 kişiden ancak 47 si emek piyasası içinde yer almasına karşın 27 si fiilen üretimde yer alır. Dolayısıyla bu yaş grubunda olup da emek piyasasında bulunma potansiyeli olan gençlerin %53.5 i emek piyasasına dahil olamaz iken %62.5 i fiilen üretimde yer almamaktadır.

İşsizlik

İşsizliğin Tanımı ve Ölçülmesi

Çalışma isteğinde, yeterliliğin de olmasına rağmen düzenli gelir sağlayacak iş bulamayanlar işsiz olarak kabul edilir.

Üç kriteri vardır:

  • Kişinin işinin olmaması
  • Kişi iş arıyor olmalı
  • Kişi fiziksel ve zihinsel olarak işe başlamaya hazır olmalı (gelen iş teklifini kabul edip on beş gün içinde istihdama hazır olmalı).

Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) nün yaptığı işsizlik tanımına göre bir kişinin işsiz sayılabilmesi için bu 3 kriteri aynı anda sağlaması gerekir.

İşsizlik oranı; işsiz sayısının toplam iş gücü içerisindeki oranı olarak tanımlanır.

İşsizlik oranı = (İşsizler / İşgücü) × 100 formülü ile hesaplayabiliriz. Toplam işgücündeki işsizlerin artması ekonomide daralmaya, azalış ise canlanmaya sebep olabilmektedir.

İşsizliğin Türleri ve Nedenleri

İşsizliğin Türleri

İşsizliğin meydana gelmesinde birçok faktör etkili olabilir çalışma ve isteğine rağmen kişiden kaynaklı sebepler ortaya çıkabilmektedir, Bireye bağlı olan işsizlik durumunu ikiye ayırabiliriz kişinin kendi rızasına bağlı işsizliği iradi işsizlik olarak tanımlayabiliriz. İradi işsizlikte birey fiziksel ve zihinsel olarak çalışma gücüne sahip olmasına rağmen piyasadaki ücreti kabul etmez daha fazla para ve daha iyi koşullar isteyebilir ve bundan ötürü çalışmaz. Kişi çalışmayı sevmemesi ve ailesini doyuracak başka kişinin ücretine razı gelmesinden kaynaklanan sebeplerden de çalışmak istemeyebilir. Örneğin evli bir adam, kabul edilebilir düzeyde bir geliri olması koşulunda, karısının kendi isteği doğrultusunda çalışmamayı seçmesi, bir iradi işsizlik durumu olarak gösterilebilir.

Kişinin kendi isteği dışında olan işsizlik gayri iradi işsizlik olarak adlandırılmaktadır. İradi işsizliğin tersine gayri iradi işsizlikte; çalışma arzu ve gücüne sahip kişi, piyasa ücretinden daha az para elde edecek bir işte çalışmayı kabul edebilecek olmasına karşın iş bulamaz. Yani kişi kendi isteği dışında işsiz kalmaktadır. Gayri iradi işsizliğin temel sebebi, talep yetersizliği olarak ifade edilebilir.

Kişinin kendi isteği dışında olan işsizlik türlerini nedenlerine bağlı olarak; “yapısal”, “mevsimlik”, “konjonktürel” ve “geçici ve gizli işsizlik” gibi çeşitli türlere ayırabiliriz.

İşsizliğin Nedenleri

Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı istihdamın artmasını gerekir. Fiziksel zihinsel çalışabilecek olan her bir insan potansiyel emek arzı meydana getirir. Bir ülkede nüfus miktarı en kadar yüksekse iş gücüne piyasasına verilen emek arzı ya da istihdam seviyesi o kadar yüksek olur. Nüfus artarken emek arzı artarsa ama iş gücüne talep artmaz ise işsizlik sorunu oluşur. Günümüz şartlarında nüfus artış oranı %2.5 ve daha yukarı olduğu ülkelerde işsizlik sorununu aşabilmenin çok zor olduğu hatta ve hatta imkansız olduğu görüşü kabul edilmekte büyük oranda.

İşsizliğin bireyler ve toplum üzerinde çok büyük etkisi olabilmektedir bundan dolayı işsizlik ile mücadele çok önemlidir. İşsizlik ülkelerin sosyoekonomik düzeyine bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Ama seviyesi ne olursa olsun işsizlik ülkeler için başta gelen sorunlardandır. İşsizlerin ortaya çıkardığı sorunlardan başlıcaları gelir kaybı ve ekonomik güvenceden mahrum kalması, maddi ve manevi avantajlardan yoksun kalması, toplum düzenini bozabilmesi gibi bireysel ve toplumsal 2 sorun çerçevesinde değerlendirebiliriz.

Bireysel sonuç olarak kişinin işsizlik sonucu yaşadığı psikolojik sorunlar ve bireysel ekonomik kötü durumu örnek verebiliriz.

Toplumsal sonuç olarak da kişisel gelir eksikliklerinin sebep olduğu milli ekonomik gelirdeki düşüşler, istihdam yaratabilecek yatırım oluşmasını engellemesi, imkanları daraltması, işsizlik çözümünü zorlaştırması ve toplumsal boyutta sorunlar yaşatması örnek verilebilir.

İşsizlik ile mücadele olarak, işsizlik ile mücadele ülke ve bireysel açıdan büyük önem taşıdığından işsizlik ile mücadele çok önem taşımaktadır işsizliğin yaşattığı sorunları önlemede devlete büyük görev düşmektedir. Sosyal devlet ilkesine göre bu görev devletindir. Devlet işsizlere istihdam politikaları uygulama, işsiz kalanlara destek gibi pasif ve aktif politikalar vardır.

İşsizlikle Mücadelede Pasif İstihdam Politikaları: İşsizliğin kötü yönlerini gidermeyi arzulayan politikalardır burada istihdam oluşturmaktan çok ekonomik güvence sağlamak amaçlanmaktadır. Bu politikalarda işsizler maddi olarak desteklenir ve bireysel ve toplumsal sorunlar azaltılır.

İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları: Pasif politikaların işe yaramaması durumu düşünülere bunu tamamlayacak başka önlemlerinde alınması gerekmektedir bunları aktif istihdam politikaları ile sağlayabiliriz.

Ekonominin canlanması, üretim ve yatırımların artması bazen sadece yeterli olamayabilir bunların yanında istihdam çalışmaları da uygulamak gerekebilir pasif politika gelir sağlarken aktif politika işe koyma ve istihdam etme gibi unsurları içerir.

Türkiye’de gerek bireysel yada toplumsal anlamda birçok boyutu olan işsizlik durumunun kavranması mücadele için önem kazanmaktadır 2005 yılında ülkemizde işsizlik sayısı 2 milyonun biraz üzerindeyken 2009 yılında ilk defa 3 milyonun üzerine çıkmıştır 2017 yılı temmuz ayında ise 3.5 milyonu aşmıştır bu sonuçlar günümüz şartlarında işsizlik durumunun önemli bir sorun olduğunu bize gösterir 2017 yılı temmuz ayında işsiz sayısı 2005 in aynı dönemine göre 1.5 milyon daha fazla olmuştur aynı dönem iş gücüne katılım ve nüfus artış oranı dikkate alınırsa da işsiz sayısı %72 gibi artış oranındadır.

İşsizliğin boyutlarını daha sağlıklı değerlendirmek adına işsiz sayısından daha çok bunu oransal boyutuna bakmak gereklidir. 2005-2017 arası Türkiye’de işsizlik oranı ve tarım dışı işsizlik oranı incelendiğinde ekonomik konjonktürün daha iyi anlaşılabilmesi için ekonomide tarım dışı sektörün durumunu da bilmek önemli bir unsurdur. Bundan dolayı konjonktürü iyi yansıtması açısından tarım dışı işsizlik çok önemlidir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi