Sağlık Ekonomisi Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim
Sağlıkta Arz Ve Talep
Sağlık ekonomisi alanı nasıl doğmuştur?
Sağlığa ve sağlık hizmetlerine ekonomistler sağlık hizmetini sunan profesyonellerden farklı baktıkları ve bu farklı bakışı 1970’lerden bu yana bilimler arası bir disiplin hâline getirdikleri için sağlık ekonomisi alanı doğmuştur. İnsanların isteklerine göre bakıldığında evrendeki kaynaklar yetersiz ve çok kısıtlı kalmaktadır. Bunu sisteme, insanların savurganlığına vb. atfetmeden söyleyebiliriz ki yeryüzü bütün insanların bütün isteklerini tam olarak karşılayacak bir yer değildir.
Bir toplumda bireylerin yaşam sürelerindeki artışın sosyal değeri hangi şartlarda daha da yüksek hâle gelmektedir?
Bir toplumda bireylerin yaşam sürelerindeki artışın sosyal değeri şu şartlarda daha da yüksek hâle gelmektedir;
• Toplumun nüfusu ne kadar çoksa
• Toplumda kişi başına yıllık gelir ne kadar yüksekse
• Toplumun mevcut sağlık düzeyi ne kadar iyiyse
• İncelenen hastalık başlangıç yaşları çoğunlukta olan yaş grubuna ne kadar yakınsa.
Toplum gittikçe büyüyorsa, kişi başına gelir gittikçe artıyorsa, sağlık düzeyleri yükseliyorsa ve toplumun çoğunluğu hastalık başlangıcı sayılacak yaşlara gelmişse sağlığın sosyal değeri artış gösterir. Ayrıca, sağlıkta yaşanan gelişmeler tamamlayıcı nitelik taşımaktadır. Başka bir deyişle, bir hastalığa karşı sağlanan başarı ve yaşama umutlarının artışı, başka hastalıklara da toplumun ve kişilerin para ödemeye razı olmasıyla sonuçlanır. Kalp hastalıklarında başarı sağlanırsa, kanser için de pay ayrılması kolaylaşır, halktan vergi veya prim alınabilir.
Sağlık Ekonomisinde kişinin hayattan sağladığı fayda hangi boyutlarda ele alınır?
Sağlık Ekonomisinde kişinin hayattan sağladığı fayda iki boyutta ele alınır. Bunlar yaşam süresinde uzama ve yaşamdan alınan zevkin artırılması yani yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Bu ölçüm ve hesaplama çabaları göstermiştir ki, ülkeden ülkeye, aynı ülke içinde ise sosyal gruplardan gruplara önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılık hem sağlığı algılayış ve onu koruyuş biçiminde, hem de sağlık için yapacağı ödemelerde razı olduğu parasal miktarlarda kendini belli eder. Daha zengin ve daha yüksek düzeyde eğitim almış kişilerin, kendilerinden daha yoksul ve daha az eğitimli kişilere göre daha uzun yaşadıkları tartışmasız şekilde kanıtlanmıştır. Sözgelişi, ABD’de yapılan bir araştırmada ailesinin gelir düzeyi toplumun ilk %5’ine giren kişilerin, toplumun son %5’lik diliminde kalanlara göre yaşamlarının %25 daha uzun olduğu bulunmuştur. Ölüm ve hastalık hızlarının düşük oluşu, neredeyse bütün sosyoekonomik ölçütlerle pozitif korelasyon (birisinin düzeyi ne kadar düşükse diğeri de o ölçüde azalan durum) göstermektedir. ABD’de siyah ırktan olanların hastalık ve ölüm ölçütleri beyazlara göre anlamlı şekilde yüksektir. Ancak “Hispanik Paradox” denilen bir tablo ortaya çıkmakta ve İspanyol kökenliler, beyazlara göre belirgin derecede kötü sosyoekonomik durumlarına karşın, daha uzun ömürlü olmaktadır. Demek ki sadece sosyoekonomik etkenler ve eğitim düzeyi ile açıklanamayan başka etkenler de işe karışmaktadır.
Yaşam beklentisinde kişi başına ortalama artış ile aynı dönem içinde kişi başına yıllık
gelirin artışı arasında nasıl bir ilişki bulunur?
Yaşam beklentisinde kişi başına ortalama artış ile aynı dönem içinde kişi başına yıllık gelirin artışı arasında bir paralellik vardır. En çok analizin yapıldığı ülke olması bakımından ABD örneği ele alınırsa, yirminci yüzyılda beklenen ortalama ömürde 30 yıllık artışa eşdeğer olarak kişi başına 1.2 milyon dolarlık bir artış sağlanmıştır. 1970’ten 2000’e sadece kalp hastalıklarına karşı hizmetlerde gösterilen başarının karşılığı olarak her yıl ülke bütçesine 3.2 trilyon dolar katkı sağlanmıştır.
İnsani gelişmişlik endeksi nedir?
İnsani Gelişmişlik Endeksi ile yapılan, yaşamın kalitesinin üç ana unsurunun (sağlık ve
uzun ömür, bilgi ve gelir düzeyi) bütün toplum açısından tek bir skorla ifade edilmesidir.
UNDP bu indeks ile elde ettiği skorları her yıl yayımlamaktadır. Ülkemiz ekonomik güç
açısından dünyada ilk 20 ülke arasına giren ama insani gelişmişlik açısından ilk 85-90
arasında yer alan bir ülkedir. Ekonomik gücümüzü kalkınmışlığa daha fazla yöneltmemiz
gerektiği bu ölçütlerden ortaya çıkmaktadır.
Geleneksel ekonomik teori, kişilerin sağlık hizmeti ihtiyacına düştüklerinde yaptıkları tercihi nasıl açıklamaktadır?
Geleneksel ekonomik teori, kişilerin sağlık hizmeti ihtiyacına düştüğü zaman kendi akılcı yöntemleriyle en doğru seçeneği bulup tercih edeceğini varsayar. Bunca büyük bilgi ve birikim yığını içinde kişilerin hem mental olarak hem de bilgi düzeyi ve akılcı yolları kullanma kapasitesi olarak en doğruyu tercih edebildiği ve kişilerin tercihlerinin manipülasyona açık olmadığı varsayımları üzerinden sonuçlara gider. Ancak araştırmalar arttıkça kişilerin büyük çoğunlukla akılcı değil, aksine tercihlerinde akılcı olmayan seçenekleri benimseyebildikleri anlaşılmıştır. Bu İnsanlar genellikle sağlık hizmetlerini alırken kendilerine en çok yarar sağlayacak olanı seçemezler. Bu isabetsiz tercihler kendi sigortasının kapsadığının dışına çıkmaktan başlayarak kendisine ciddi zararlar verecek hizmetlere yönelmeye kadar giden bir yelpaze içinde incelenebilir. Bu irrasyonel tutumun nedenleri arasında aşağıdaki temel anlayış ve davranış kusurlarını sayabiliriz:
• Kayıptan kaçınma/loss aversion (kişilerin kaybetme seçeneklerine kazanma seçeneklerinden fazla özen göstererek tercih yapması),
• Mevcut durum biası (diğerlerinin benimsediklerine en az direncin gösterilmesi),
• Kategorize etmekten doğan yanılgılar,
• Şimdiki ana yoğunlaşma (gelecekteki kazanım ve kayıpları dikkate almadan kısa vadeli sonuçlara odaklanma),
• Çok küçük ihtimalleri önemli sayarak bel bağlama (piyangodan büyük ikramiye çıkması durumunu düşünüp milyonlarca kaybedeni düşünmeden umuda kapılma benzeri yanılgı).
Klasik ekonomik teoriler sağlık davranışlarını nasıl açıklar?
Klasik ekonomik teoriler sağlık davranışlarını geleceğe birer yatırım gibi görür. Grossman 1972’de bu durumu mevcut sağlık böylece sürdürülebilirse yarınlarda iyilik hâli korunmuş olacaktır şeklinde ifade etmektedir. Aynı şekilde, sağlık davranışlarında kişiden kişiye farklılaşmalar hayatın değerinden kişilerin kendi adına yaptığı indirimler olarak değerlendirilmektedir. Eğer bu yaklaşım tümüyle doğru olsaydı, bireyler arasındaki küçük farklılaşmaların (hayattan beklenen faydadan indirim) açıklanmasından sonra başka farklılıklar görülmemeliydi. Başka bir deyişle bireyin zaman zaman sağlıklı, zaman zaman da sağlığa zararlı davranışlar sergilemesi diye bir şey olmazdı. Ayrıca insan grupları arasında neredeyse birbirinin tersi tutum ve davranışlar da klasik teori ile açıklığa kavuşmamıştır.
Sağlık okuryazarlığı kavramı ile ne ifade edilmektedir?
İki binli yılların başlangıcından itibaren ortaya atılan yeni bir kavram bu tür sorunlara odaklanmış sağlık araştırmacılarının gündeme getirmiş olduğu sağlık okuryazarlığı başlığı altında incelenmektedir. Sağlık okuryazarlığı, bireylerin uygun sağlık kararları verebilmesi için gereken temel sağlık ve temel hizmet elde etme sürecini izleme ve anlama kapasitesi derecesidir (Healthy People 2010, the U.S. Department of Health and Human Services). İlaç şişelerinin üzerinde yazan bilgileri, randevu kâğıtlarını, tıbbi eğitim broşürlerini, hekimin talimatlarını ve onam formlarını anlamayı ve karmaşık sağlık bakım hizmeti sürecinde müzakere yeteneğini kasteden bir kavram olarak sağlık okuryazarlığı basitçe bir okuyabilme yeteneğinden çok daha geniş bir anlam içermektedir. Karmaşık bir grup olarak okuma, dinleme, analitik düşünme ve karar verme becerileri ile bu becerilerin sağlık durumlarına uyarlanması kastedilmektedir.
Sağlık hizmetleri talebini belirleyen başlıca etmenler nelerdir?
Yaşamda yapmak istediklerini bedenen ve ruhen yapamaz hâle gelenler sağlık hizmetlerini talep etmeye başlar. Yaşam beklentilerini asıl olarak belirleyen, böylece talebi de belirleyen üç etken bulunmaktadır:
1. Refah düzeyi
2. Sosyal normlar
3. Tüketici etkileri.
Birincisi, refah düzeyidir. Kişilerin ödeme gücü oldukça sağlığa harcayabildiği kadar harcama yapar. Ulusal sağlık harcamaları üzerinde etkili olan faktörler içinde etkisi en büyük olan budur. Başka bir deyişle kişiler sağlığa harcama yapmayı her zaman ister, ama ödeme gücü varsa hizmeti kullanır yoksa kullanmama eğilimine girer. İkincisi, sosyal normlardır. Sosyal normlar refah ile ilişkili ama ondan ayrı olarak ele alınması gereken bir grubu oluşturmaktadır. Bilimsel kanıtlara göre her kişi için geçerli olan bir gerçek şudur: Kişilerin etrafındaki insanlar onların beklentilerini belirler. Akrabaları, arkadaşları, komşuları, meslektaşları kendisinin normlarını oluşturmasında gözettiği örnekleri sunmaktadır. Sigara, alkol içmede, yemek yeme miktarında ve türünde, uyku düzeninde, bazı zevkler edinmesinde kişinin etrafını saran diğer insanların büyük rolü bulunmaktadır. Kişinin sağlıkla ilgili beklentilerinde de durum aynıdır. Benzer sağlık sorunu yaşayan arkadaş ve komşu ne miktar sağlık hizmeti almışsa, o kişi de benzer miktar hizmet alma eğiliminde olacaktır. Diğer bütün etkenler sabit tutulursa, sosyal normlar kişinin hangi tür sağlık hizmeti ve ürününü ne sıklıkla kullanacağını belirleyen haline gelir. Bu etkenin ülkeden ülkeye, kültürden kültüre büyük değişkenlik gösterdiği bilinmektedir. Örneğin Japonya’da bir vatandaş yılda 15’ten fazla hekim muayenesine giderken bu sayı İngiltere’de 5 civarındadır. Üçüncüsü, tüketici etkileridir. Genel bir doğru olarak şu söylenebilir. Eğer sağlık hizmeti kullanımının ekonomik yükü hizmeti kullanana yüklenirse talep azalır. Bu konuda iyi kanıtlar sunan bir örnek olarak Almanya incelebilir. Almanya’da 2004 yılında sağlık hizmetini kullananların 10 Euro ücret ödemesi koşulu getirildiğinde, aile hekimlerine başvurularda % 7, göz hekimlerine başvurularda % 11, cilt hekimlerine başvurularda %17 düşüş görülmüştür. Ancak bir zaman geçtikten sonra hizmet kullananlar bu durumu kanıksamış ve kullanım oranları yine eski hâline dönmüştür. İkinci bir gerçek daha durumu karmaşıklaştırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bütün vatandaşların bir şekilde sağlık güvencesi olduğu için, kişilerin hizmetleri gereğinden fazla kullanmada rahat davrandıkları gözlenmektedir. Az gelişmiş olan ülkelerde ise güvence kapsamı ya çok sınırlı, ya da birçok kişi güvence sisteminin dışında kaldığı için hizmetler ihtiyaç kadar bile kullanılamamaktadır. Çin, Mısır, Hindistan gibi ülkelerde toplumun büyük kısmı sağlık güvencesi kapsamının dışında kalmakta bu nedenle toplam sağlık harcamalarının % 60-70 oranları kişilerin cepten ödemesi gereken tutarlar olmaktadır. Kişilere düşen bu ekonomik yük talebi baskılamaya başlamaktadır.
Sağlık hizmetlerinde arzı etkileyen başlıca faktörler nelerdir?
Arzı etkileyen birinci faktör, tedavi edebilme yeteneği, yani teknolojidir. Gittikçe artan sağlık hizmeti maliyetlerinde teknolojinin kendini hızla yenilemesinin büyük önemi vardır. Son iki yüzyıldır tıpta büyük yenilikler yaşanmıştır ve dünya çapında sistem yenilikleri böylece zorunluluk hâline gelmiştir. Tarihin gerçeği bu şekilde sürecekse, büyük yenilikler gelmeye devam edecek ve her bir teknolojik yenilik yeni uzmanlık doğuracak böylece hizmetler daha çok kullanılır olurken, aynı zamanda daha pahalı olacaktır. Bu nedenle teknoloji büyük imkânlar sunarken, sağlık sistemi yöneticilerinin içinden çıkmakta zorlandıkları sorunları da getirmektedir. Arzı belirleyen faktörlerin ikincisi kapasitedir. Birçok ülkede sağlık hizmetleri hizmeti kullanan noktasında ya büyük oranda sübvanse edilen ya da tamamen ücretsiz olduğu için, bir hizmet türünün bulunup bulunmaması birçok kişinin o hizmeti almasını tek başına belirleyen faktör olmaktadır. Örneğin İngiltere’de bölgeler arasında aile hekimi sayısı ile hastane hizmetlerinin kullanım sayısı arasında kuvvetli pozitif korelasyon bulunmuştur. Bunun anlamı, aile hekimi gelince hastaları hastaneye sevk etmekte, ama aile hekimi yokken hastalar kendi kararlarıyla hastaneye daha az başvuruda bulunmaktadır. Bütün ülkelerde kanıtları elde edilen durum, arzın miktarı arttıkça talebin de buna göre artış
gösterdiğidir. Hizmeti kullananların hizmet maliyetlerini bilmediği gibi, bunu birçok zaman karşılayan da olmadığı bir pozisyonda arz arttıkça beklenti oluşturmakta, beklenti de talebe dönüşmektedir. Böylece ihtiyaç ile talep arasında ümit edilen akılcı yaklaşıma dayalı ilişki yok olmaktadır.Üçüncü olarak arzı belirleyen sunucu etkileridir. Bu etkileri açıklamak için klasik bir örnek yararlı olacaktır. Hizmeti sunanlara ödeme biçimleri hizmetin ne miktarda sunulacağını belirleyenler arasındadır. Örneğin fatura bazlı ödemelerle yürüyen bir sistemde arz tarafı yayılarak ve yükselerek geliri artırma çabasına girmekte, vatandaş sayısı kadar ödeme yapılan bir modelde (per capita) ise hizmetler gereği kadar bile sunulmama şekline dönüşmektedir.
Sağlık hizmetlerinde hakkaniyet söz konusu olduğunda mutlaka bilinmesi gerekenler nelerdir?
Sağlık hizmetlerinin tamamen serbest bırakılan müdahalesiz Pazar koşullarına bırakılamayacağı konusunda ABD hariç diğer gelişmiş ülkeler arasında bir görüş birliğinden söz edebiliriz. Bu görüşte olan yazarlara göre aşağıdaki gerçekleri öncelikle ortaya koymakta yarar vardır:
1. Hiç kimsenin önemli bir sağlık sorunu olduğunda ödeme gücü olmadığı için hizmetlere erişimi engellenemez. Acil durumları hariç diş hekimliğinin birçok uygulamaları ve optik hizmetler az önemli sayılanlar arasında en sık örnek verilenlerdir.
2. Yüksek gelir grubu kişiler hariç, sağlık sigortacılığı bireysel veya sigortalı bireylere bağımlı olanlar için risk değerlendirme vb. işlemlerden uzak tutulmalıdır. Sağlık sigortacılığı aktüeryal prensiplerin sıkı sıkıya uygulanmasının önüne geçmelidir.
3. Ulusal sağlık sigortası, özel sağlık sigortasından çok farklı bir anlayışa sahiptir. Yüksek gelir grubu hariç, zorunlu sağlık sigortacılığı müdahale edilmeyen pazara bırakılmamalıdır, çünkü bu koşullarda yürüyen bir pazarda üç kritik unsur kaybolur. Birincisi, tam bilgi edinmiş ve ne hizmet alacağının tam farkında olan hizmet alıcılar koşulu bu pazarda sağlanamamaktadır. İkincisi, birçok durumda sağlık hizmetinin ne yoğunlukta alınacağı/verileceği önceden bilinememekte, birçok zaman hizmet verilmeye başlanıp sonuçlar görüldükçe yeni yeni kararlar ile şekillenmektedir. Çok pahalı hizmet türlerinde bu durum sağlıklı bir pazarın oluşmasında kesinlikle bir engeldir. Üçüncüsü, hizmetin türü ve yoğunluğuna karar veren ile hizmeti sunanın birbirinden ayrıştırılması mümkün olmamaktadır. Bu sorunla baş edebilmek için önceden yapılan ödeme yöntemleri vb. çözümler üretilmeye çalışılmaktadır.
Hakkaniyet tanımında vurgulanması gereken üç boyut nedir?
Değişik yaklaşımlar arasında hakkaniyet tanımında özetle üç boyutun vurgulanması konuyu daha iyi anlaşılır kılmaktadır.
Bu boyutları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1. Eşit ihtiyaçlar durumunda mevcut hizmetlere eşit erişim hakkı: Değişik sosyal gruplar arasında benzer sağlık sorunları ortaya çıktığında her grubun hizmetlere
erişimi benzer kolaylık içinde sağlanmalıdır.
2. Eşit ihtiyaçlar durumunda eşit yararlanım hakkı: Hizmete olan ihtiyaç ölçüsünde
sosyal grupların benzer şekilde hizmet kullanmasına engellerin ortadan kaldırılması gerekir. Ancak gruplar arasında farklılıkların niçin oluştuğu sorusu üzerinde de çalışmak gerekmektedir.
3. Her hizmet alana eşit hizmet kalitesi: Hizmet kullanmaya başlayan her birey, mensup olduğu sosyal grupların statülerinden bağımsız olarak hizmet ihtiyacına göre
belirlenmiş kalite koşullarını elde edebilmelidir.
Hakkaniyet ilkesi gözetilirken dikkat edilecek gruplar nelerdir?
Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte genel olarak aşağıdaki özellikler açısından oluşmuş sosyal gruplara dikkat ederek hakkaniyet ilkesi gözetilmelidir. Bunlar arasında;
1. Coğrafi yerleşime göre
2. Ekonomik düzeyine göre
3. Eğitim düzeyine göre
4. Cinsiyete göre
5. Irk, din, kabile, aşiret vb. ayrımlar varsa bu özelliklerine göre
6. Toplumun savunmasız grupları arasında yer alma durumuna göre oluşmaktadır.
Bu sınıflar hakkaniyet açısından ne şekilde etkilendiğine göz atmak gerekmektedir.
Bireylerin ekonomik düzeylerinde göre sağlık hizmetlerini kullanımları nasıl değişmektedir?
Ekonomik düzeyi daha yüksek olan kişilerin sağlık hizmetini kullanma sıklığı ve daha
yoğun hizmetlere erişimi hem daha sık, hem de daha çabuk olmaktadır. Çok yoksul ve iyi işleyen sağlık sistemi olmayan ülkeler bir yana, diğer ülkelerde genellikle standart hizmetlere bir şekilde erişim sağlanırken, kanser gibi, yoğun bakım gerektiren sağlık sorunları gibi durumlarda hizmete erişim hiçbir ülkede kolay değildir. Bekleme listelerinde sırası gelince alınacak hizmetlere veya ülke içinde sıradan vatandaşların alması mümkün olmayan ayrıcalıklı hizmetlere cepten ödeme yaparak ulaşım mümkün olduğundan bu durumlarda eşitlik bozulmakta ve hizmete erişim ve kullanım ödeme gücü yüksek olanların lehine dönmektedir. Kullanıcı katkılarında gereksiz kullanımların önüne geçmek amaçlı belirlenen küçük miktar ödemeler bile bazı kişilerin hizmeti ihtiyacı olduğu hâlde alamaması ile sonuçlanmaktadır.
Hakkaniyet ile verimlilik ilkeler neden birbirleri ile ters düşmektedirler?
Hakkaniyeti ideal olarak sağlamak diye bir şey bu kısıtlı kaynakların dünyasında hiçbir
zaman gerçekleşmeyecektir. Bunu sağlamaya çalışmak demek, her mahalleye en lüks ve geniş imkânlarla donatılmış hastaneler kurmak, uzmanlar görevlendirmek, malzeme ve cihazlarla donatmak demektir. Böyle bir çabaya ülkenin bütün gelirlerini harcamak bile yetersiz kalır. O halde, bazı akılcı düzenleme ve sınırlamalarla büyük farklılıklar oluşturmadan bazılarına daha yakın ve daha geniş imkânlar sağlansa bile herkese ihtiyacını giderecek imkânların tanındığı örgütlemeye gitmek gerekmektedir. Bu ilke benimsenince kime ne ölçüde yakın ve ne ölçüde geniş ve diğerlerine ne ölçüde uzak ve dar koşullar sağlanacaktır ve bu neye göre belirlenecektir soruları akla gelmektedir. Mümkün olan en yakın, en geniş en çok isteği akılda tutulurken ikinci kritik soru sorulmaya başlanır. Eldeki kaynaklar ne kadar yakın, geniş ve çok hizmet üretmeye imkân vermektedir? Bu soru sağlık sistemlerinin hakkaniyet kadar önemli diğer bir ilkesi olan verimlilik adına sorulmaktadır. Aslında verimliliğin artırılması demek hakkaniyetten vazgeçmek demektir. Herkesin bir şekilde ulaşabileceği ortak bir-iki merkez kurarak sadece buralarda hizmetleri fazla abartmadan vermeye çalışmak en verimli seçenek olarak karşımıza çıkar. Ama bu durum birçok grubu, kişiyi ya hizmeti çok zor elde der ya da hiç elde edemez duruma getirmek anlamına gelir.
Evrensel Standart Sınıflamaya göre sağlık endüstrisi hangi ana sınıflarda ele alınır?
Evrensel Standart Sınıflama ise sağlık endüstrisini iki ana sınıfta ele alır. Bunlar:
1. Sağlık bakımı cihaz ve hizmetleri
2. Farmasötikler, biyoteknoloji ve yaşam bilimleri uygulamalarıdır.
Bunun dışında hekimlik hizmetleri, hemşirelik hizmetleri, fizyoterapi hizmetleri gibi meslekler ile yapılan ayrımlar, ya da sağlık personelinin eğitimi veya halk sağlığı eğitimi
gibi kısımlar, sağlık yönetimi uygulamaları, sağlık enformasyon sistemleri içinde yazılım
vb. kısımlar da endüstrinin parçalarını oluşturmaktadır. Nihayet sağlık endüstrisinin vazgeçilmez bir bölümü de sağlık sigortacılığı alanında yürütülen faaliyetlerden oluşmaktadır.
Monopol ve oligopol nedir?
Monopol; pazarda sadece bir satıcının olmasıdır. Burada satıcı fiyatı istediği düzeye çıkarma ve indirme gücünü elinde tutar. Oligopol; tüm şartları haiz bir pazarda birden fazla satıcının olması durumudur. Bu da rekabetten dolayı fiyatların düşmesine neden olacaktır.
Sağlık hizmetleri talebi nedir?
Sağlık hizmeti talebi bireylerin veya toplumun ortaya koyduğu sağlık hizmeti
beklentileri şeklinde tanımlanmaktadır. Sağlık hizmetleri için arama, kullanma ve bazen
ödeme isteği ve yetkinliğidir. Sağlık hizmetlerinde potansiyel talep ve belirtilmiş talep olarak iki bölümden bahsedilebilir. Belirtilmiş talep hizmet kullanımına yaklaşık bir değeri göstermektedir. Sağlık hizmetleri söz konusu olduğunda akılcı ve akılcı olmayan talep kavramı gündeme gelir. Akılcı talep ihtiyaca dayanan ve ihtiyaç ölçüsüyle kendini sınırlayan taleptir. Akılcı olmayan talep ise bu tanımın şu veya bu şekilde dışına çıkıldığı talep türüdür.
Bir toplumda belirli bir ürüne talebi etkileyen temel faktörler nelerdir, söz konusu sağlık hizmetleri olduğunda talep nelere bağlıdır?
Bir toplumda belirli bir ürüne talebi etkileyen temel faktörler şu şekilde sıralanabilir:
• Mal veya hizmetin fiyatı,
• Tamamlayıcı mal veya hizmetlerin fiyatları,
• Alternatif mal veya hizmetlerin fiyatı,
• Gelir düzeyi
• Zevkler ve tercihler.
Sağlık hizmetine olan talep, tıbbi bir ihtiyacın varlığına, sağlığı olumlu veya olumsuz
yönde etkileyen diğer mal ve hizmetlere bağlıdır. Ancak sağlık hizmetine olan talebin gerçekte sağlığa bir talep olduğu ve sağlığın alternatifi mal ve hizmetlerin çok az ve birçok durumda hiç alternatifinin olmadığı unutulmamalıdır. Sağlığa ve sağlık hizmetine talep, sağlıklı olmanın ve hizmetin fiyatı ve talep edenin geliriyle de bağlantılıdır. Genellikle sağlık hizmetlerinin fiyatı arttıkça bu hizmeti kullananların sayısı azalmaktadır. Özellikle hizmetin fiyatı kişilerin tercihlerini önemli ölçüde belirlemekte ve taleplerinin miktarını veya türünü değiştirmelerine neden olabilmektedir.
Sağlık hizmetlerinde arzı etkileyen etmenler nelerdir?
Öncelikle sağlık hizmetlerinde de fiyat arttıkça pazara üretim artışa doğru yönelmekte ancak talep azalışa doğru gitmektedir. Fiyatta bir oynama olunca dengenin iki unsuru birden hareketlenip yeni bir denge noktası belirmektedir. Fiyatı değiştirebilecek unsurlar arasında ihtiyacın alıcı tarafından algılanışı, alıcının satın alım gücündeki artış veya azalış, devletin mevzuatta yaptığı temel yaklaşım değişiklikleri vb. sayılabilir. Diğer mal veya hizmetlerin fiyatındaki değişikliklere örnek olarak, geleneksel ve bitkisel yöntemlerle tedavinin moda olduğu ve iyice yaygınlaştığı bir pazarda klasik formal sağlık hizmetleri arzının da, talebinin de değişikliğe uğraması verilebilir. Devletin zaten sağlık hizmetlerine müdahalesi her zaman yoğun olduğundan ve sağlık hizmetleri bir çok zaman kamu malı, en azından yarı-kamu malı (quai-public good) sayıldığından
pazarı belirgin şekilde etkileyecek fiyat oynamalarına müsaade edilmez. Nihayet sağlık
teknolojilerindeki çok hızlı değişim yeni teşhis ve tedavi yöntemlerini hızla değiştirmekte böylelikle hizmet arzını yeniden belirleme noktasına getirmektedir. Örneğin, prostat büyümesi rahatsızlıklarında “green light” yönteminin ortaya çıkması, bunun pazarda iyice tanıtılıp teşvik edilmesi sonucunda klasik yöntemine göre tedavi fiyatları artmış, hizmete kolayca ulaşılabilirlik sağlanmış, daha önce bu rahatsızlığı çekerek yaşamayı kabul etmiş yaşlı erkeklerin hizmete talebi yoğunlaşmış ve yeni bir pazar dengesi oluşturulmuştur.
Sabit ve değişken maliyetler nelerdir?
Sabit maliyetler, üretilen hizmetin miktarıyla değişmeyen, yani bir birim hizmet ile bir
milyon birim hizmet üretmek için harcanması gereken asgari maliyeti ifade eder. Örneğin, hastane olarak kurulan bir kuruluşa “hastane” diyebilmek için tek bir hastayı dahi tedavi etmede gerekli olan bina, araç-gereç, cihaz, personel vb. lerinin tam olarak bulunması gerekir. İşte tek bir hasta için dahi olsa bir hastanade asgari miktar ve özellikte bulunması gereken bütün bu kaynaklar o hastanenin sabit maliyetlerini oluşturur. Bu maliyetler, temel maliyetler veya kaçınılmaz maliyetler olarak da adlandırılmaktadır. Üretilen hizmetlerin miktarıyla doğru orantılı olarak değişen (artan veya azalan) bütün maliyetler ise değişken maliyetlerdir. Yukarıdaki hastane örneğinde, ilk gelen hastanın röntgen filminin çekilmesi sırasında harcanan elektriğin gideri değişken maliyettir. Elektrik sisteminin kurulması ve çalışır hâle getirilip üretimde kullanmayı bekler halde tutulması için gerekenlerin tümü ise sabit maliyetlerdir.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 2 Gün önce comment 0 visibility 62
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 331
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 919
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1291
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20162
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14700
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12643
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582