Menkul Kıymet Yatırımları Dersi 8. Ünite Özet

Uluslararası Menkul Kıymet Yatırımları

Giriş

1980’li yıllardan sonra, dünya finans piyasalarının entegrasyonunda yaşanan artış, piyasaların küresel yapılara kavuşmasına yol açmıştır. Küreselleşme, firmaların yabancı para ve sermaye piyasalarından fon temin etmelerini kolaylaştırmıştır. Finansal piyasaların küreselleşmesinden kastedilen elbette bu piyasaların yüksek oranda birbirleriyle etkileşim hâlinde olmalarıdır. Bu etkileşim, teknolojide yaşanan ilerlemelerle birlikte, küresel yatırıma olanak veren yatırım araçlarının doğmasıyla da gerçekleşmiştir. Dolayısıyla finans piyasalarının küreselleşmesi; teknolojik ilerlemeler sayesinde farklı coğrafyalardaki piyasalara eş zamanlı yatırım yapılabilmesi, finansal piyasalardaki serbestleşmeler, küresel piyasalara yönelik yeni yatırım araçlarının ortaya çıkması ve piyasaların kurumsallaşması gibi faktörlerin bir araya gelmesi ile gerçekleşmiştir.

Kotasyon, Uluslararası Kotasyon ve İlgili Kavramlar

Firmalar, sermaye piyasası araçlarını ülke içerisinde kote edebilecekleri gibi uluslararası sermaye piyasalarına da başvurabilirler. Gerek ulusal gerekse uluslararası ölçekte bu işlemlerin gerçekleşebilmesi için ilgili sermaye piyasası aracının, ilgili borsalara ya da benzeri sermaye piyasası kuruluşlarına kotasyonu gereklidir.

Kotasyon , borsalarda sürekli olarak işlem görmesi amaçlanan sermaye piyasası araçlarının, gerekli şartları yani “kotasyon” şartlarını sağlamaları durumunda, ilgili sermaye piyasasının ilgili pazarında işlem görmesinin onaylanmasıdır. Yatırımcılar arasında bu işlem, ilgili sermaye piyasası aracının “ kote olması ” olarak da adlandırılır. Uluslararası kotasyon ise bu işlemin, kotasyonu yapılacak menkul kıymetin anavatanında değil, diğer ülke piyasalarında yapılmasıdır veya menkul kıymetin eş zamanlı olarak hem kendi anavatanında hem de diğer ülke piyasalarında kote edilmesidir.

Uygulamada, kotasyon kavramı “Çapraz Kotasyon”, “Sınırlar Arası Kotasyon” ve “Çifte Kotasyon” olarak adlandırılabilmektedir.

  • Çapraz kotasyon, bir sermaye piyasası aracının faaliyet gösterdiği ülkede birden fazla borsada kote olmasıdır.
  • Sınırlar arası kotasyon, bir sermaye piyasası aracının birden fazla ülkedeki borsalarda kote olmasını ifade etmektedir.
  • Çifte kotasyon ise bir sermaye piyasası aracının bir borsada işlem görürken ikinci bir borsada daha işlem görmesini ifade etmektedir.

Çifte kotasyon, “İkincil Kotasyon” olarak da adlandırılmaktadır. Çifte kotasyonun ihraççılara sağladığı faydaları açıklamak gereklidir:

  • Çifte kotasyon ile şirketler daha geniş, farklı ve yeni bir yatırımcı tabanına ulaşabilmektedir.
  • Çifte kotasyonun ihraççılara kazandırdığı itibar ve farkındalık, yerel piyasadaki yatırımcılar için daha güvenilir bir izlenim oluşturmaktadır.
  • Çifte kotasyon ile şirketin yapması gereken kamuyu aydınlatma yükümlülükleri ve uyması gereken zorunlu muhasebe standartları, şirketin faaliyetlerinin kalitesini olumlu yönde etkilemektedir.
  • Farklı piyasalarda işlem görmek, genel olarak ihraççı şirketleri kurumsal yönetim uygulamalarına uymaya teşvik etmektedir.

Tüm bu faydalarının yanında, çifte kotasyonun getirdiği bazı maliyetler de söz konusudur. Kote olunan yabancı piyasaya yapılan raporlamalar, finansal verilerin uluslararası standartlar ile uyumlaştırılması, yasal ücretler, vergiler, işlem maliyetleri, başvuru ve kotasyon ücretleri gibi çeşitli maliyet unsurları, ihraççı şirketin karşısına çıkmaktadır. Ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de çifte kotasyonlarda genellikle şirketler için bazı kolaylıklar sağlanmaktadır.

Uluslararası Borçlanma Araçları Piyasasında Yapılan Yatırımlar ve Küresel Tahviller

Uluslararası piyasalara ihraç edilen tahvil ve finansman bonosu gibi borçlanma araçları, uluslararası sermaye hareketi doğuran ve menkul kıymeti satın alanlara alacak hakkı veren sermaye piyasası araçlarıdır. Uluslararası tahvil piyasası, “ yurt içi tahvil piyasası ”, “ yabancı tahvil piyasası ” ve “ euro tahvil piyasası ” olmak üzere üç geniş piyasaya bölünmüştür.

Yurtiçi Tahvil Piyasası
Ulusal para birimi cinsinden ihraç edilen ve ülke sınırları içerisinde değişimi yapılan tahviller yurt içi tahvil piyasasını oluşturur. Bu piyasalar yurt içi borçlanma araçları piyasası olarak da bilinmektedir. Örneğin; Türkiye Cumhuriyeti’nde Borsa İstanbul bünyesinde organize piyasa koşulları altında tahvil, hazine bonosu, finansman bonusu vb. borçlanma araçları “Borsa İstanbul Borçlanma Araçları Piyasası’nda gerçekleşmektedir. Devlet ve özel şirketler yerel para cinsinden bu piyasaya tahvil ihraç ederek daimi olmayan ancak orta ve uzun vadeye sahip finansmana kavuşabilmektedirler. Ancak bir devletin tahvil işlemlerinde bulunmasının tek sebebi, bütçe finansmanı değildir. Devletler kendi yurtiçi piyasalarında ikincil piyasa işlemi olarak tahvil alım-satımı yaparak direkt olarak piyasadaki para arzını etkilemekte, dolayısıyla faiz oranlarını ve nihai hedef olan fiyat istikrarını sağlamayı yani planlanan enflasyon oranına ulaşmayı amaçlarlar.

Bu işlemlerin genel adı “açık piyasa işlemleri” olup özel adları ise yapılan işlemin alım veya satım işlemi olmasına ve piyasadaki para arzı fazlalığının / sıkışıklığının kalıcı olup olmamasına göre; Doğrudan Alım, Doğrudan Satım, Repo ve Ters Repo olarak bilinmektedir.

  • Doğrudan Alım İşlemleri: Piyasada kalıcı bir likidite sıkışıklığı varsa Merkez Bankası eksik olan likidite tutarınca borçlanma aracı satın alarak piyasaya likidite sağlar. Doğrudan alım işlemi sonucunda, piyasalar kalıcı olarak ekonominin ihtiyaç duyduğu likiditeye kavuşurken faizlerin enflasyon hedefi ile tutarlı düzeylerde kalması sağlanmış olur.
  • Doğrudan Satım İşlemleri: Piyasada kalıcı olarak likidite fazlası varsa Merkez Bankası fazla olan likidite tutarınca borçlanma aracı satarak piyasadaki likidite fazlasını çeker. Bu işlem sonucunda, bankalardaki fazla likidite kalıcı olarak azaltılmış, faizlerin enflasyon hedefi ile tutarlı düzeylerde kalması sağlanmış olur.
  • Repo İşlemleri: Likidite sıkışıklığında piyasanın kısa vadede, geçici süre için fonlanmasıdır. Merkez Bankası, repoya konu olan borçlanma araçlarını işlemin vadesinde geri satmak üzere, belirli bir süre için satın alır, piyasaya likidite enjekte eder. İşlemin vadesinde ters işlem gerçekleşir.
  • Ters Repo İşlemleri: Piyasadaki likidite fazlalığının geçici süre için piyasadan çekilmesidir. Merkez Bankası, portföyündeki borçlanma araçlarını işlemin vadesinde geri almak üzere, belirli bir süre için satarak piyasadaki likidite fazlalığını çeker. İşlemin vadesinde ters işlem gerçekleşir.

Yabancı Tahvil Piyasası
Yabancı bir piyasada satılmak üzere satışı yapılacak ülkenin para birimi cinsinden ihraç edilen tahvillere yabancı tahvil denir. Yurtdışında yatırım yapan işletmeler genellikle döviz cinsinden tahvil ihraç etme eğiliminde olurlar. Bunun birinci sebebi kur riskinden korunmaktır. Yurtdışında yatırım yapan işletmeler, yatırım harcamasının yapılacağı ve satış gelirlerinin elde edileceği para birimi cinsinden tahvil ihraç ederek faaliyet gösterdikleri ülke para biriminde borçlanma yapabilirler. Örneğin, ABD’de yatırım yapacak bir firma ABD Doları cinsinden tahvil ihraç edecektir. Bu durumda tahvilin faiz ve anapara yükümlülükleri ABD Doları cinsinden olacağından tahvil ihraççısı kur riski ile karşılaşmadan yükümlülüklerini yerine getirebilecektir. Yurtdışında yatırım yapan işletmelerin döviz cinsinden tahvil ihraç etmelerinin diğer bir nedeni ise uluslararası tahvil piyasalarının ulusal tahvil piyasalarına göre daha likit ve daha düşük maliyetli olabilmesidir. Bununla birlikte yurtdışında yapılan ihraçlar, firmalar için birer prestij kaynağıdır. Ayrıca bir firmanın yurtdışında yapacağı ihraçlar, gelecekte yapacağı ihraçlar için kendisine olumlu bir geçmiş sağlamakta önemli rol oynamaktadır.

Euro Tahvil Piyasaları
Düzenlenmiş olduğu para biriminin resmi para olarak kullanıldığı ülkelerin dışına ihraç edilen tahvillere Euro Tahvil (Eurobond) denir. Euro tahviller, çok uluslu bir kredi sendikasyonu aracılığıyla çok sayıda ülke piyasasında satışa sunulmak, dolayısıyla çok sayıda ülkede yerleşik kişilere satılmak üzere çıkartılan uluslararası tahvillerdir. Euro tahvil borçlarının iki ayırıcı özelliği bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, bu tahvillerin bir uluslararası kredi sendikasyonunun yükümlülüğü altında ihraç edilmeleri, diğeri ise aynı anda birçok ülkede birden satışa sunulan borçlanma araçları olmalarıdır. Örneğin; bir İngiliz firmasının Euro cinsinden tahvillerini ABD’de satışa sunması Euro Tahvil ihracıdır. Aynı tahvil Fransa’da ihraç edilseydi yabancı tahvil olarak isimlendirilirdi. Euro tahvil piyasası, tahvil piyasaları içinde en çekici olan piyasadır. Bunun nedeni, Euro tahvil piyasasının ulusal kurallardan ve yaptırımlardan arındırılmış olması ve yatırımcıların ihtiyaçlarına cevap veren farklı bir yatırım aracı olmasıdır. Euro tahviller, ihraç edildikleri ülkenin ulusal sermaye piyasası kurumunun düzenleme ve denetimine tabi değildir.

Uluslararası Finansal Piyasalarda Derecelendirme Uygulaması ve Önemi

Mali piyasalarda karar almaya temel oluşturacak bilginin, piyasa taraflarına her zaman eşit şekilde ulaşamaması piyasaların işleyişini aksatmaktadır. Asimetrik bilgi, piyasaların etkinliğini azaltmakta ve çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. Bu noktada, yatırımcılar, “ yatırım yapılacak menkul kıymeti seçme ”, “ yatırımlarında al-satelde tut kararlarını verme ” ve “ yatırımlarının risk seviyeleri hakkında bilgi sahibi olma ” gibi yatırımla ilgili konularda asimetrik bilginin oluşturacağı riskleri en aza indirmeyi hedeflerler. Bireysel yatırımcıların bu konudaki bilgi gereksinimleri kendi yatırımları ile ilgiliyken kurumsal yatırımcıların bilgi gereksinimleri ise yatırımcılarının fonlarından oluşan ve inançlı mülkiyet esasına göre yönettikleri portföylerle ilgilidir. Dolayısıyla gerek bireysel gerekse kurumsal yatırımcılar, piyasadaki asimetrik bilgilerle ilgili riskleri en aza indirmek için fiyat, işlem hacmi ve derecelendirme notu gibi başlıca göstergeleri dikkatle değerlendirmelidirler. Bu değerlendirmeler, yatırım kararlarını verirken kendilerine yol gösterici nitelikte olup piyasadaki sistematik riskler nedeniyle kusursuz bir karar vermelerine yardımcı olamamaktadır.

Fiyat- İşlem Hacmi Bilgisinin Önemi
Piyasalarda etkinlik seviyesi arttıkça asimetrik bilginin etkilerinin ortadan kalktığı bilinmektedir. Bilindiği üzere bir piyasanın etkinlik seviyesi dört alt seviyede açıklanmaktadır. Birinci seviye “hiçbir etkinlik seviyesinin olmadığı seviyedir.” Bu seviyede asimetrik bilginin etkileri yatırımcılar için en yüksek seviyede olmaktadır. İkinci seviye “zayıf formda etkinliktir.” Bu seviyede, finansal varlığın geçmişe ait tüm bilgilerinin hızla finansal varlığın fiyatına yansıması söz konusudur. Üçüncü seviye, “yarıgüçlü formda etkinliktir. Bu seviyede, finansal varlığın geçmişe ait tüm bilgileri ile birlikte kamuya açıklanmış mevcut tüm bilgilerin finansal varlığın fiyatına yansıması söz konusudur. Dördüncü seviye ise “güçlü formda etkinliktir.” Bu seviyede ise finansal varlığın geçmişe ait tüm bilgilerinin, kamuya açıklanmış mevcut tüm bilgilerin ve firma içi (özel) bilgilerin finansal varlığın fiyatına yansıması söz konusudur.

  • Etkin Piyasa Hipotezi: Finansal piyasaların bilgi açısından etkin çalıştığını, bu yüzden menkul kıymet fiyatlarının mevcut olan bütün bilgiyi yansıttığını ve yeni bilgiye mümkün olan en yüksek hızla tepki verdiğini, böyle bir piyasa ortamında hiçbir yatırımcının ortalamanın üzerinde getiri elde edemeyeceğini savunan hipotezdir.
  • Temel Analiz: Menkul kıymet fiyatlarının gerçek değerlerini belirlemek için o menkul kıymetin piyasa fiyatını etkileyen faktörlerin neler olduğunu belirlemeye çalışan bir analiz tekniğidir.
  • Teknik Analiz: Menkul kıymetlerin gelecekteki fiyat hareketlerinin ve eğilimlerinin öngörüsünü yapmak için piyasanın geçmiş veya mevcut fiyat ve hacim bilgilerine odaklanan bir analiz tekniğidir.
  • İşlem Hacmi: Bir piyasada işlem gören bir menkul kıymet ya da piyasanın geneli için belirli bir zaman diliminde gerçekleşen alım-satım işlemlerinin parasal değer olarak toplamıdır.

Derecelendirme Notu ve Önemi
Derecelendirme kavramı, menkul kıymet ihracı veya kredi ile edinilen bir borcun, zamanında ve tam olarak geri ödenmesi olasılığı ile ilgili uluslararası sermaye piyasalarındaki ölçütlere uygun ve objektif bir ölçü sağlamak amacıyla borçlunun ihraç ettiği menkul kıymetlere yatırım yapılması hâlinde, yatırımcının bundan dolayı yükleneceği riskin belirlenmesidir. Derecelendirme, temel olarak finansal piyasalarda yatırımcılar ile ihraççılar arasındaki asimetrik bilgiyi azaltarak bilgi paylaşımını sağlamayı hedeflemektedir. Finansal piyasalardaki büyümeyle birlikte ortaya çıkan bilgi ihtiyacını gidermek için son yıllarda derecelendirmeye olan talep artmış ve derecelendirilen ürünler yaygınlaşmıştır.

Derecelendirme faaliyetinde bulunan kurumların esas amacı, ulusal veya uluslararası sermaye piyasalarına, şirketlerin kredi kaliteleri hakkında tutarlı ve karşılaştırılabilir değerlendirmeler sunmaktır. Dolayısıyla bankalar, yatırım şirketleri, portföy değerleme şirketleri gibi kurumlar ile bireysel yatırımcıların yanı sıra, merkez bankaları gibi düzenleyici otoriteler de kendi yatırım kararları için söz konusu derecelendirmeleri kullanmaktadır.

Bununla birlikte derecelendirme, borçlanan taraf olan firmanın da üstlendiği riski belirlemesine yardımcı olur. Borçlu açısından bakıldığında, menkul kıymet ihraç etmek isteyen taraf için kredi derecelendirme bir zorunluluktur. Örneğin; birçok ülkede derecelendirilmemiş borçlanma araçlarının piyasaya sunulması oldukça güçtür. Ayrıca derecelendirmenin bir dış denetim mekanizması olması nedeniyle, firma yöneticilerine kuruluşlarındaki risklerin farkına varma ve finansal kararlarını yeniden yapılandırma olanağı verir. Derecelendirme, çoğunlukla menkul kıymet ihraçları ve ihraççılarının kredi değerliliğini ölçmek için gerçekleştirilen bir süreçtir.

Derecelendirmesi yapılan finansal varlıklar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Şirketler Piyasası-Teminatlı ve teminatsız tahviller, Öncelikli Pay Senetleri, Finansman Bonosu, Proje Finansmanı
  • Devlet Borçları-Devlet tahvilleri
  • Yerel Yönetim Borçları-Belediyelerin borçları
  • Menkulleştirme-Varlığa dayalı ve konut kredilerine dayalı menkul kıymetler
  • Fonlar-Yatırım fonları, Para piyasası fonları, Tahvil fonları
  • SWAP Risk Dereceleri-Fonlanmamış kredilere bağlı riskler

Uluslararası Pay Senedi Yatırımları

Firmalar genellikle faaliyet gösterdikleri ülkelerde bulunan borsalara kote olarak sermaye piyasası aracı ihraç ederler. Ancak şirketlerin bulundukları ülkelerin sermaye piyasaları yeterince gelişmemişse veya likidite açısından yeterli olgunluğa ulaşmamışsa, bu piyasalar şirketlerin ihtiyaçlarını karşılayamayabilir. Bu gibi durumlarda şirketler yerel piyasalarla birlikte yabancı ülkelerin piyasalarında da sermaye piyasası aracı ihraç etmek isteyebilirler. Eğer yatırımcılar pay senedi ihracı yoluyla yabancı sermaye piyasalarından özkaynak sağlamak isterlerse bunu yapabilmek için kullanacakları yöntemlerden biri depo sertifikası ihracıdır. Depo Sertifikası: Belirli bir miktar pay senedini temsilen çıkarılan, satışı halka arz edilerek veya halka arz edilmeksizin yapılabilen ve depo edilen pay senedinin sahip olduğu bütün haklara sahip ve bunlara özdeş menkul kıymetlerdir.

Pay senetlerinin faaliyet gösterdiği ülke dışındaki sermaye piyasalarında işlem görmesini sağlayan bir yöntem olarak depo sertifikaları, belirli bir miktar pay senedini temsilen çıkarılan, satışı halka arz edilerek veya halka arz edilmeksizin yapılabilen ve depo edilen pay senedinin sahip olduğu bütün haklara sahip ve bunlara özdeş menkul kıymetlerdir.

Depo sertifikalarının birçok türü bulunmaktadır. Bu sertifikalar işlem gördüğü ülke veya coğrafya ismiyle anılmaktadır. Amerikan (ADR), Avrupa (EDR), Global (GDR), Hong Kong (HDR), Japon (JDR), Hindistan (IDR) ve Brezilya (BDR) Depo Sertifikaları gibi çeşitleri farklı piyasalarda işlem görmektedir. Bu depo sertifikalarından en yaygın olarak kullanılanları ADR (American Depositary Receipt), EDR (European Depository Receipts) ve GDR (Global Depositary Receipt)’dir. ADR’ler, ABD pay senedi piyasalarında işlem görmek amacıyla ihraç edilen depo sertifikalarıdır. EDR’ler, Avrupa pay senedi piyasalarına yönelik ihraç edilen depo sertifikalarıdır. GDR’ler ise çeşitli uluslararası pay senedi piyasalarında işlem görmesi amacıyla ihraç edilen depo sertifikalarıdır.

Depo sertifikası ihracı, ihracı gerçekleştiren firmalar için oldukça basit ve pratik işlem adımlarını içermektedir. Depo sertifikası işlemlerinin dört tarafı vardır. Bunlar,

  • depo sertifikası ihraç etmek isteyen firma,
  • ihraççı ülkedeki saklama kuruluşu,
  • uluslararası depocu banka ve
  • uluslararası takas kuruluşudur.

Depo sertifikası ihracı yoluyla özkaynak sağlamak isteyen firma, “sponsor” olarak adlandırılan uluslararası depocu bir bankayla tarafların görev, sorumluluk ve haklarının belirlendiği bir depozitör anlaşması imzalar. Daha sonra ihraççı firma, ulusal piyasada işlem gören belirli bir miktar pay senedini faaliyet gösterdiği ülkedeki saklama kuruluşunda güvence altına alır. Ulusal saklama kuruluşu, pay senetlerinin teslim alınarak saklandığı bilgisini uluslararası depocu bankaya iletir. Depocu banka, saklamaya alınan pay senetlerini temsil eden ve onunla aynı haklara sahip olan depo sertifikalarını ihraç eder. İhraç edilen depo sertifikaları uluslararası takas kuruluşuna veya müşteriye teslim edilir.

Uluslararası Çeşitlendirme ve Sistematik Riskin Yönetimi

Yatırımcıların; fiyat, işlem hacmi, derecelendirme notu gibi kamuya açıklanan bilgileri takip ederek portföylerinin maruz kaldığı riskleri azaltabilme olanağına sahip oldukları bu bölümün önceki kısımlarında belirtilmiştir. Ancak riskler sadece yatırım yapılan menkul kıymetten kaynaklanmamaktadır.

Yatırımcıların risklerden korunması, kamuya açıklanan bilgileri değerlendirmesi sonucunda edinmiş olduğu beklentilerin gerçekleşmesinin yanı sıra küresel piyasalardaki gelişmelere de bağlıdır. Konu, daha geniş bir bakış açısıyla ele alınabilir. Menkul kıymetler, etkileşimde bulundukları iç ve dış çevrelerdeki gelişmelerden etkilenebilirler. Bu gelişmeler, menkul kıymetin fiyatlarını dolayısıyla da getirilerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle finans literatüründe riskler üç başlık altında sınıflandırılarak açıklanmıştır. Bu sınıflandırma, risk kaynaklarına göre yapılmaktadır. Bu risk sınıfları; “sistematik olmayan riskler”, “sistemik riskler” ve “sistematik riskler”dir.

Sistematik Olmayan Riskler
Sistematik olmayan riskler, şirketlerin kendilerine veya faaliyette bulunduğu endüstriye özgü risk faktörlerinden kaynaklanır. Bu riskler, belirli bir şirket veya endüstri koşullarında ortaya çıkan bir risk olduğu için farklı sektörlere yatırım yapılan bir portföy çeşitlendirmesi ile giderilebilmesi mümkündür. Sistematik olmayan riskler, “finansal risk”, “yönetim riski” ve “iş ve endüstri riski” olmak üzere üç grupta incelenebilir.

  • Finansal risk , işletmelerin finansal yükümlülüklerini yerine getirmemesi, tasfiyeye girmesi veya iflas etmesi riskidir.
  • Yönetim riski, işletme yöneticilerinin hataları ile ilgili risklerdir.
  • İş ve endüstri riski, bir veya birkaç iş kolundaki işletmeleri etkisini altına alan, diğer iş kollarına etkide bulunmayan risk türüdür.

Sistemik Risk
Sistemik risk, finansal sistemin tümünde ya da bir bölümünde ortaya çıkan aksaklıkların, reel ekonomi üzerinde ciddi sonuçlar yaratacak ölçüde finansal hizmetleri kesintiye uğratması riski olarak tanımlamaktadır. Burada, finansal sistemin unsurları ile herhangi bir kuruluş, bir piyasa ya da araç kastedilmektedir. Sistemik risk, finansal sistemin herhangi bir aşamasında ortaya çıkan risklerin finansal sistemde yaygın bir riskli ortamın doğmasına neden olmasıdır. Diğer bir ifadeyle sistemik risk, sistemin çökme veya bozulma riski veya olasılığı olup finansal sistemin yetersiz kalma riskidir. Sistemik risk, genellikle piyasa katılımcılarından birisinin, yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucunda diğer tüm katılımcıların da mali yönden sıkıntı yaşamaya başlamaları ile ortaya çıkmaktadır. Bu duruma potansiyel domino etkisi adı da verilmektedir.

Sistematik Riskler
Sistematik risk, bir işletmenin denetimi dışında olan güçlerden etkilenen ve bu nedenle yalnızca o şirkete özgü olmayan risk türüdür. Bir başka deyişle sistematik risk, piyasada işlem gören tüm finansal varlıkların fiyatlarını aynı anda etkileyen faktörlerin neden olduğu risktir. Beklenen getirinin sistematik değişkenliği, hemen hemen tüm finansal varlıklar için değişen derecelerde mevcuttur. Çünkü finansal varlıkların birçoğunun fiyatı, sistematik bir şekilde aynı yönde hareket eder. Sistematik riskin kaynakları; sosyal, ekonomik ve politik çevredeki değişmelerdir.

Oluşan etkiden portföy çeşitlendirmesi ile kaçınmak mümkün olamamaktadır. Bu nedenle literatürde sistematik risklere, çeşitlendirme ile giderilemeyen risk de denilmektedir. Yatırımcılar bu risklerden korunmak için uluslararası piyasalarda yatırım veya türev piyasalarda işlem yapma yoluna gidebilirler. Sistematik riskler şu şekilde özetlenebilir:

  • Enflasyon riski, fiyatlar genel seviyesindeki artış nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen düşüşün, finansal varlık yatırımlarının verimliliğini negatif yönde etkilemesidir.
  • Faiz oranı riski, gelecekte piyasa faiz oranlarında meydana gelebilecek değişmelerin finansal varlık fiyatlarını ve getirilerini olumsuz yönde etkilemesidir. Faiz oranı riski, piyasada genel faiz haddinin yükselme ihtimali olarak da ifade edilebilir.
  • Piyasa riski, işletmenin kazanç gücünde temel bir değişme olmaksızın, bir bütün olarak pay senedi piyasasında ortaya çıkan gelişmelerden kaynaklanan ve pay senetlerini aynı veya farklı ölçülerde etkileyen sistematik risk türüdür.
  • Politik Risk , politik koşullardaki değişmelerin finansal varlıkların getirilerinde meydana getireceği değişiklikleri tanımlamakta kullanılan bir sistematik risk türüdür.
  • Döviz Kuru riski, yabancı para cinsinden yapılan yatırımlarda, paraların değerinin değişmesi durumunda ortaya çıkan bir sistematik risk türüdür.

Uluslararası Çeşitlendirme ve Yatırımcılar Açısından Önemi
Uluslararası Çeşitlendirme: Sistematik riskin azaltılması amacıyla sadece yerel piyasalara değil, yabancı piyasalarda işlem gören menkul kıymetlere de yatırım yapılmasıdır.

Görüldüğü üzere yatırımcılar kaynakları birbirinden farklı risklere karşı yatırımlarını korumak durumundadır. Daha önce belirtildiği gibi sistematik olmayan riskler, portföydeki menkul kıymet sayısını, türünü ve ilgili menkul kıymetlerin bulunduğu sektörleri çeşitlendirerek giderilebilme özelliğine sahip risklerdir. Sistemik riskler ve sistematik riskler ise bu özelliğe sahip olmayan riskler olup ancak uluslararası çeşitlendirme ile giderilebilme özelliğe sahiptirler.

Çeşitlendirme kavramı, sınırlı tutarda bir kaynağın riskin dağıtılması ilkesi çerçevesinde çeşitli varlıklara dağıtımı sürecidir. Uluslararası çeşitlendirme ise bu süreçte yabancı piyasalara da kaynak aktarmak suretiyle çeşitlendirmenin küresel bir nitelikte yapılmasıdır.

Gelişmekte Olan Piyasalara Yatırım

Uluslararası yatırımların başladığı ilk zamanlarda, yatırımlar genellikle gelişmiş ekonomiler arasında yapılmaktaydı. Bunun başlıca sebebi, gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere göre teknolojinin daha yavaş bir hızda ilerlemesi ve gelişmekte olan ülkelerin birçok risk unsurunun öngörülememesiydi. Ancak günümüzde teknoloji artık tüm dünyada hızla ilerlemektedir. Bu ilerleme gelişmiş veya gelişmekte olan fark etmeksizin tüm ülke piyasalarında eş zamanlı yatırım yapma imkanını sağlamaktadır. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin, piyasalarında ve muhasebe-raporlama sistemlerinde yaşamış oldukları uluslararası entegrasyon, bu ülkelerdeki riskleri öngörmeyi yatırımcılar için daha olanaklı hâle getirmiştir.

Bilindiği üzere gelişmekte olan ülke piyasaları, gelişmiş ülke piyasalarına göre daha riskli kabul edilirler. Bu bir açıdan olumsuz görünse de yatırımcılar için risk primi elde etme olanağı olarak da yorumlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan piyasaların yatırımcıları kendilerine çekmeleri, gelişmiş piyasalara nispeten yatırımcılara daha fazla getiri elde etme imkanı sunmalarına bağlıdır. Dolayısıyla doğru zamanlama ile yapılmış gelişmekte olan piyasa yatırımları, yatırımcılara gelişmiş piyasalara kıyasla daha fazla getiri elde etmelerinin önünü açmaktadır. Gelişmiş piyasalar ile gelişmekte olan piyasalar arasındaki getiri farkı bazen öyle boyutlara ulaşmaktadır ki, belirli bir dönemde gelişmiş piyasada negatif faiz getirisi elde edilirken, gelişmekte olan piyasalarda %8’lere varan faiz getirileri elde edilebilmektedir. Bu getiri farkı, pay senedi piyasalarında çok daha yüksek olabilmektedir.

Bu özelliği sebebiyle gelişmekte olan piyasalar, günümüzde uluslararası çeşitlendirmenin önemli bir unsuru hâline gelmişlerdir. Ancak daha önce de belirtildiği üzere bu piyasalarda riskler, gelişmiş piyasalara nispeten daha yüksek olduğundan, gelişmekte olan piyasalara giriş ve çıkış zamanının belirlenmesi oldukça önem taşımaktadır. Bu risklerden önde gelenleri döviz kuru riski, politik risk, likidite riski ve yasal düzenlemelerin sıkça değişmesine bağlı olarak ortaya çıkan yasal risklerdir. Yatırımcılar bu risklerin etkilerinden korunmak için yatırım süreçlerini daha dinamik bir yapıdaki analiz ve değerlendirme usulleri ile desteklemelidir.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v