Hayvancılık Ekonomisi Dersi 8. Ünite Özet

Türkiye’De Hayvancılık Politikaları

Türkiye’de Kırsal Kalkınmada Hayvancılığın Yer ve Önemiyle Hayvancılık Sektöründe Uygulanan Politikaların Tarihsel Gelişim Süreci

Kırsal Kalkınmada Hayvancılığın Yeri ve Önemi

Gelişmiş ülkeler, içinde bulunduğumuz yüzyılda tarımsal ve hayvansal üretimi akılcı ekonomik politikalarla destekleyip, ulusal üretimde istikrarı sağlamakta, ayni zamanda önemli bir ihracatçı (diş satım) ülke konumuna ulaşmış bulunmaktadırlar. Zaman içerisinde tarımsal ve hayvansal besin maddelerinin üretimi, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere karşı politik ve ekonomik bir silahı halini almaktadır. Türkiye, dünyada bu değişme ve gelişmelerin ışığı altında hem ulusal beslenmesini, kalkınmasını istikrar içinde güvence altına alabilmek, hem de ekonomik kaynaklarını rasyonel bir biçimde değerlendirmek için çağın gereği ekonomik politika tedbirlerini de süratle almak durumundadır. Kırsal ekonomik kalkınmada başarıya ulaşmak, alınacak akılcı ekonomik politika tedbirleri ile hayvancılık sektöründe mevcut potansiyelin harekete geçirilmesi sayesinde olacaktır. Dünya’nın hiç bir gelişmiş ekonomisinde hayvancılığını geliştirmeden kırsal ekonomik kalkınmasını başarmış ülke göstermek mümkün değildir. Hayvancılık sektörü; Türkiye’de ulusal beslenmenin yanında, ihracatın artırılması, sanayiye hammadde sağlanması, bölgeler ve sektörler arası dengeli kalkınma ile kalkınmanın istikrar içinde başarılması, kırsal alanda gizli işsizliğin ve göçün önlenmesi, sanayi ve hizmetler sektörlerinde yeni istihdam imkânlarının yaratılması ile kalkınma finansmanının öz kaynaklara dayandırılması gibi önemli iktisadi fonksiyonlar üstlenmiş bulunmaktadır. Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı hedefleyen Türkiye, kırsal ve ulusal kalkınmasını demokratik planlarla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bunu başarmak amacıyla hayvansal üretimde gerek plan öncesi, gerekse plan dönemlerinde sektörle ilgili çeşitli politika tedbirleri alinmiş ve kalkınma hedefleri belirlenmiştir.

Türkiye’de Hayvancılık Sektöründe Uygulanan Politikaların Tarihsel Süreci

Bu dönemler; 1923-1950, 1950-1960, 1960-1980 yılları arası ve 1980 yılı sonrası olarak sınıflandırılarak incelenmiştir.

1923-1950 Yılları Arası Dönem; Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu dönemde nüfusun yaklaşık %80’i köy ve kasabalarda yaşamakta ve ülkenin sanayisi geri kalmış, ticaret, ulaşım ve bankacılık sektörleri ise yabancı sermayenin tekelinde bulunmaktaydı. Kurtuluş mücadelesini veren Mustafa Kemal Atatürk, siyasi bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlığın kazanılması ile mümkün olduğunu görmüş, bu amaçla; Cumhuriyeti ilan etmeden 17 Şubat 1923’de bağımsız ekonomiye geçiş için alınacak iktisadi tedbirleri belirlemek üzere I. İktisat Kongresi’ni toplamıştır. I. İktisat Kongresi Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş dünya ile bütünleşebilmesi için ulusal tarih ve ekonomi açısından çok önemli olan yeniden yapılanma kararlarını içermektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında yaşanan savaşlar ve salgın hayvan hastalıkları nedeniyle hayvan varlığında önemli kayıplar olmuştur. Türkiye hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için konu ile ilgili faaliyetleri yürütecek bir teşkilatın oluşturulmasına karar verilmiştir. Önce 1923 yılında İktisat Vekâleti bünyesinde Hayvan Üretimi Şube Müdürlüğü kurulmuştur. Ancak 1924 yılında İktisat Vekâletinin, Ziraat ve Ticaret Vekâletlerine ayrılması sonucu hayvancılıkla ilgili çalışmalar Ziraat vekâletince yürütülmeye başlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında hayvancılığın ülke ekonomisi açısından taşıdığı öneme uygun olarak mevcut hayvan varlığının ıslahı hedeflenmiştir. Bu amaçla, 1926 yılında 904 sayılı Hayvan Islahı Kanunu çıkarılmıştır. Hayvan ıslahı çalışmaları çerçevesinde üstün nitelikli damızlık hayvanlar yetiştirerek bunları halka dağıtmak, böylece halk elinde mevcut hayvanların niteliklerini iyileştirmek amacıyla Cumhuriyetin ilanını izleyen ilk yıllarda Karacabey, Çifteler, Konya, Çukurova ve Sultansuyu Haraları faaliyete geçirilmiştir. Bu dönemde haralar, inekhaneler ve deneme çiftlikleri adı altında 15 hayvan ıslah kurumu daha kurulmuştur. I. Dünya Savaşından sonra, tüm dünyayı etkisine alan 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, Türkiye’nin de ekonomik politika uygulamalarında belirleyici faktör olmuştur. Bu kriz 1928-1932 yılları arasında etkisini göstermiş ve kriz nedeniyle Türkiye’de tarım ürünlerinin fiyatları düşmüş, diş ticaret açığı artmış, Türk Lirası’nın değeri azalmıştır. Dünyada yaşanan ve Türkiye’yi de etkileyen bu ekonomik bunalım dönemi, I. İzmir İktisat Kongresi’nde kararlaştırılan, özel sektörün öne çıktığı bir ekonomik gelişmenin sağlanması umutlarını azaltmıştır. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçiş ve özel girişimciliğe olan güven sarsılmış ve devletin ekonomide üretim faaliyetine girişi başlamıştır. Bu fikrin doğmasından sonra 1936 yılında toplanan Sanayi Kongresi’nde, et endüstrisi konusunda faaliyette bulunacak bir devlet kurumunun oluşturulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, 1953 yılında faaliyete geçen Et ve Balık Kurumu (EBK)’nun teknik ve ekonomik kuruluş çalışmalarına başlanmıştır. Atatürk’ün kırsal alanda üretici ve yetiştiricilerin ekonomik örgütlenmelerinde çok önemli gördüğü “Tarım Satış Kooperatifleri” yasası 1935 yılında yürürlüğe girmiştir.

1950-1960 Yılları Arası Dönem; Türkiye’de 1950 yılı, siyasi ve ekonomik alanda yeni bir dönemin başladığı yıl olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde hayvancılık sektörünü etkileyecek olan önemli gelişmelerin başında, hayvancılığa dayalı EBK ile Yapağı ve Tiftik, Yem Sanayi AŞ’nin kurulması gelmektedir. Türkiye tarımında traktörün kullanımı 1936 yılında başlamakla birlikte, traktör kullanımının yaygınlaşması II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşmiştir. Ülkemizde 1946-1950 yılları arasında etkili olan Marshall yardımı, tarımda makineleşme için gerekli olanakları sağlamış, özellikle traktör ithalatını hızlandırmıştır. Türkiye’de 1950-1960 yılları arası dönemde hayvancılık sektörü açısından önemli gelişmeler arasında, devletin öncülüğünde kurularak hizmete giren hayvancılığa dayalı sanayi işletmeleri yer almaktadır. Bunlardan EBK 28 Ağustos 1952 tarihinde K/871 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile kurulmuş ve 1 Ocak 1953 tarihinde faaliyete geçmiştir. Yem Sanayi AŞ ise 1956 yılında kurulmuş olup, amacı; hayvancılık sektörü için en önemli girdi unsurlarından olan karma yem üretmek, yem maddeleri üretimini teşvik etmektir. Hayvan ıslah çalışmalarına 1950-1960 yılları arası dönemde sığırcılıkta damızlık hayvan ithalatı ile devam edilmiştir. Koyunculukta ıslah çalışmaları çerçevesinde yürütülen merinoslaştırma faaliyeti ise özellikle II. Dünya Savaşı sırasındaki sıkıntılı dönemde gereken titizlikte yürütülememiş ve buna bağlı olarak da ıslah konusunda başarılı olunamamıştır. Atatürk sonrasında planlı kalkınma dönemlerine kadar geçen süreç genel olarak değerlendirildiğinde, 1950-1960 arası ekonomide ve siyasette liberalleşme politikaları daha çok bitkisel üretime ağırlık vermiş, hayvancılıkta ise aksine yükselen fiyatları baskılamak için uygulanan narh (tavan fiyat belirlenerek uygulanan narh) politikaları, hayvansal üretimde sektörün potansiyeli ölçüsünde gelişmesine engel olmuştur.

1960-1980 Yılları Arası Dönem; Türkiye’de 1963 yılında, kalkınmanın 5 yıllık plan dönemleri halinde sürdürülmesini öngören bir süreç başlamıştır. Bu kapsamda 1961 yılında kalkınma ile ilgili tüm önlemleri demokratik prensipler içerisinde yürütecek, bölgeler arası dengeli kalkınmanın koşullarını yerine getirecek ve özetle ülkenin sosyal ve ekonomik sorunlarını belirleyerek bunların çözümü için orta ve uzun vadeli planlar hazırlayacak olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştur. Türkiye’de daha hızlı bir kalkınmayı sağlamak amacıyla yapılacak yatırımları disiplin altına almayı hedefleyen beş yıllık kalkınma planları hayvancılıkta potansiyelin harekete geçirilmesinde başarılı sonuçlar vermemiştir. 1960-1980 yılları arası dönemi kapsayan I, II. ve III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (BYKP) dönemlerinde hayvansal üretimdeki gerçekleşmeler sektörle ilgili öngörülen tedbirlerin alınmaması nedeniyle istenen başarıyı sağlayamamıştır. Bu dönemde uygulamaya konulan üç kalkınma planı döneminde hayvansal üretim artışı gerçekleşmeleri, hedeflerin gerisinde kalmıştır. Bu dönemde hayvancılık sektörü açısından önemli sayılabilecek bir diğer gelişme ise, üretim-sanayi entegrasyonunu sağlama ve süt sanayinin geliştirilmesi amacıyla 1965 yılında kurulan, Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu (SEK)’nun faaliyete geçmesi olmuştur.

1980 Yılı Sonrası Dönem; Türkiye’de 24 Ocak 1980 tarihinde uygulamaya konulan ekonomik istikrar tedbirleri ile başlayan dönem, ülke ekonomisi için olduğu kadar hayvancılık sektörü içinde son derece önemli ve yeni bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirilmektedir. Özellikle hayvancılık alınan bu ekonomik tedbirlerden önemli ölçüde etkilenen sektör olmuştur. Türkiye 1970’li yıllara geldiğinde fiyat desteği kapsamına alınan bitkisel ve hayvansal ürün sayısı 20 civarındayken, bu rakam 1980’li yıllarda piyasa ekonomisi politikalarının etkisiyle giderek 10’a düşmüştür. Serbest piyasa ekonomisine geçişin en önemli kuralı, bu ekonomik sistemin çalışmasına olanak verecek tüm kurumların oluşturulması ve etkin bir şekilde çalışır halde olması şartına bağlıdır. Bir taraftan hayvansal ürünlerden devlet desteğinin çekilmesi, diğer taraftan hayvansal ürün fiyatlarının eksik rekabet piyasasında oluşması, ilave olarak bitkisel ürünlerde desteklemenin halen devam etmesi kırsal alanda sosyo-ekonomik yapının daha da gerilemesine sebep olmuştur. Bu sorun kalkınmada çok önemli bir unsur olan sektörler arası etkileşime de zarar vermiştir. Destekleme kapsamına alınacak ürünlerin seçiminde hayvansal ürünler aleyhine devamlı bir dengesizlik meydana gelmiştir. Hayvancılık sektöründe 1980 yılı sonrası hayvansal üretim yetersizliği ve enflasyon nedeniyle kırmızı ette yaşanan fiyat yükselmeleri kısmı bir kitlik hali ve spekülatif artışlar olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde yükselen hayvansal ürün fiyatları karşısında piyasayı dengelemek, tüketiciye ucuz et yedirme ve fiyat istikrarı sağlamak amacıyla ithalata (dışalım) gidilmiştir. Nitekim hayvancılık sektöründe 1997 yılında ithalat vergisi oranları yükseltilerek yasaklanan canlı hayvan ve et ithalatı, 2010 yılına gelindiğinde yükselen et fiyatları ve tüketicinin ucuz et yemesi bahane edilerek ithalat tekrar serbest bırakılmıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB)’nda, Hayvancılığı Geliştirme Projeleri Genel Müdürlüğü ile EBK ve SEK gibi kurumların program ve hedeflerinin farklılığı, destekleme politikalarının uygulanmasında birden fazla kurumun sorumlu olması ve koordinasyon yetersizliği, hayvancılıkta öngörülen gelişmelerin sağlanamamasına neden olmuştur. Ülkemizde 1980 yılı sonrası dönemde yapılan yanlış uygulamalardan biri de kamu hizmetlerinin yeniden düzenlenmesinde görülmüştür. 1983 yılında çıkan 183 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1937 yılında 3202 sayılı yasa ile tarım ve hayvancılık hizmetlerini sektörel bir anlayışla düzenleyen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Vazife ve Teşkilat Kanunu yürürlükten kaldırılarak, kırsal alana yönelik hizmetler fonksiyonel (işlevsel) bir kamu örgüt anlayışıyla yeniden düzenlenmiştir. Türkiye’de 1990’li yılların başlarında başlatılan özelleştirme politikalarının hayvancılık sektörü üzerinde önemli etkileri olmuş, üretim sektörünün birer lokomotifi ve ayni zamanda sosyoekonomik denge ve istikrarı sağlamada çok önemli etkisi olan EBK, SEK ve Yem Sanayi AŞ gibi KİT’ler özelleştirme kapsamına alınmıştır. Daha sonra EBK kısmen, SEK ve Yem Sanayi AŞ ise tamamen özelleştirilmiştir. Hayvancılıkta, toplam maliyetler içerisinde %60-70 oranında payı olan yemin, üretiminde özel sektörün de piyasaya girmesiyle birlikte belirli ölçüde olumlu gelişmeler olmasına rağmen, üretimde, kalitede ve hammadde temininde istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Günümüze kadar çıkarılan sekiz adet beş yıllık kalkınma planlarındaki hayvansal üretim gerçekleşmeleri, maalesef hedeflerin gerisinde kalmıştır.

Türkiye Hayvancılık Sektöründe Mevcut Durum

Türkiye’de 2009 yılı itibariyle nüfusun yaklaşık %24,7’si tarım ve hayvancılık sektöründe istihdam edilmekte iken, Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) içerisinde tarım ve hayvancılığın payı %8,2 oranındadır. Bu değerler tarım ve hayvancılık sektörünün, Türkiye ekonomisinde halen çok önemli bir yere sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Hayvancılık sektöründe mevcut durum ve potansiyelin ortaya konması amacıyla genellikle 1990-2009 yılları arası süreçteki veriler, eğilim ve gerçekleşmeler incelenmiştir.

Hayvan Varlığı ve Irk Kompozisyonu

Türkiye’de 1980-2009 yılları arasındaki dönemde, sığır, manda, koyun ve keçi varlığında önemli düşüşler meydana gelmiştir. Bu dönemde sığır varlığında %32,5; manda varlığında %91,5; koyun varlığında %55,3 ve keçi varlığında %73,1 oranında azalışlar meydana gelmiştir. Türkiye’de 1990-2009 yılları arasındaki dönemde, kültür ırkı ve kültür melezi sığır varlığının arttığı, yerli irk sığır sayısının ise azaldığı görülmektedir. Ülkemizde 1990 yılına göre 2009 yılında, kültür ırkı sığırların toplam sığır varlığı içindeki payı %8,9’dan %34,7’ye ve kültür melezi sığırların payı %32,3’ten %41,1’e yükselirken, yerli irk sığırların toplam içindeki payı ise %58,8’den %24,2’ye gerilemiştir. 1991 yılından 2009 yılına kadar olan dönemde koyunculukta merinoslaşma çabalarının etkileri, koyun varlığı sürü kompozisyonuna yeterli düzeyde yansımamıştır. Yine ayni dönemde toplam keçi varlığı içerisinde tiftik keçisinin oranı azalmıştır. Türkiye hayvan varlığı diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemiz lehine bir sayı sal fazlalık olmasına rağmen, hayvan mevcudunun büyük bir çoğunluğunun özellikle küçükbaş hayvan varlığının düşük verimli ırklardan oluştuğu görülmektedir.

Hayvansal Ürün Üretim Miktarları ve Verimleri

1990 yılına göre 2009 yılında, kesilen sığır sayısında %45,6 oranında; manda sayısında %94,3; koyun sayısında %22,4 ve keçi sayısında %44,7 oranlarında azalmalar görülmektedir. 1990 yılı itibariyle 506.995 ton olan toplam kırmızı et üretimi, 2009 yılında %18,6 oranında azalarak 412.599 tona düşmüştür. Toplam et üretimi içinde sığır eti üretiminin payı ise %64,9 oranından %78,8 oranına çıkmıştır. Ancak manda, koyun ve keçi eti üretim payları farklı oranlarda düştüğü görülmektedir. Türkiye’de 2007 yılı itibariyle kişi başına düşen toplam et tüketimi 24,40 kg olup, toplam tüketim içerisinde; kırmızı et 10 kg, tavuk eti ise 14,40 kg civarındadır. Ancak aynı yılda kişi başına toplam et tüketimi AB ortalaması 86,16 kg, ABD ortalaması 122,79 kg’dir. Diğer taraftan ayni yılda kişi başına toplam süt tüketimi Türkiye’de 138,7 kg iken, AB’de 241,4 kg, ABD’de 253,8 kg’dir. Türkiye’de 2009 yılı itibariyle ortalama karkas verimlilikleri sığırda 216,6 kg/baş, mandada 206,9 kg/baş, koyunda 18,7 kg/baş ve keçide 19,2 kg/baş olup, genelde yıllar itibariyle ortalama karkas ağırlıklarında artış olduğu görülmektedir. 1990 yılından 2009 yılına toplam inek sütü üretim miktarının %45,5 oranında arttığı ancak, toplam manda sütü üretim miktarının %81,4; toplam koyun sütü üretim miktarının %35,9 ve toplam keçi sütü üretiminin %43,1 oranında azaldığı görülmektedir. Türkiye toplam süt arzının önemli bir kısmını oluşturan inek sütü üretim miktarının artmasına paralel olarak, ayni dönemde Türkiye toplam süt üretim miktarı %30,4 oranında artmıştır. 1990 yılından 2009 yılına toplam süt üretimi içerisinde inek sütünün payı %82,77 oranından %92,35 oranına çıkmıştır. Diğer taraftan ayni dönemde manda, koyun ve keçi varlığının azalmasına paralel olarak toplam süt üretim miktarları düşmüş ve bunun sonucu olarak da toplam süt üretimi içerisindeki payları azalmıştır. 1990 yılından 2009 yılına hayvan başına süt üretim miktarının sığır, manda, koyun ve keçide sırasıyla %107,5; %6,7; %62,5 ve %87,5 oranında arttığı görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye’de ayni dönemde inek başına ortalama süt miktarı önemli ölçüde artarak 2.803 kg’a ulaşmıştır. Türkiye’de hayvan başına inek sütü üretim miktarındaki artış, sığır sürü kompozisyonunda ayni dönemde artan kültür ırkı ve kültür melezi oranı ile açıklanabilir. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre AB’de ortalama karkas verimi 280,0 kg, hayvan başına ortalama süt verimi ise 6.117 kg’dir.

Hayvancılıkta İşletme Ölçekleri

Türkiye’de yapılan 2001 yılı genel tarım sayımına göre toplam kırsal alanda üretimde bulunan işletme sayısı yaklaşık 3 milyon 80 bin olup, bunun %68’ini polikültür yapıda işletmeler, %30’unu yalnızca bitkisel üretim yapan işletmeler ve %2’sini yalnızca hayvansal üretim yapan işletmeler oluşturmaktadır. Türkiye’de 2001 yılı genel tarım sayımına göre büyükbaş hayvancılık yapan işletmelerin %85,3’ünün 1-9 baş hayvan, küçükbaş hayvancılık yapan işletmelerin ise %53,8’inin 20-149 baş hayvana sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Hayvancılık Sektöründe Desteklemeler

Tarım ve hayvancılık sektöründe desteklemelerin amacı, bu sektörlerin öncelikli problemlerinin çözümüne katkıda bulunmak, uygulanan politikaların etkinliğini artırmak ve sektörlerin belirlenen politikalara uyumunu kolaylaştırmaktır. Tarımsal ve hayvansal üretim, toplumun beslenmesi açısından stratejik öneme sahiptir. Özellikle tarımsal üretimin doğaya daha fazla bağlı olması yanında kendilerine has özelliklerinden dolayı, arz ve talebin düşük esnek olması, bu sektörlerde belirsizliği ve riski artırmaktadır. Bu nedenle her ülkede miktarları değişmekle birlikte, bu sektörlere devlet tarafından önemli ölçüde destek verilmektedir. 2010 yılı itibariyle toplam tarımsal destek miktarının yaklaşık 5,9 milyar TL olduğu görülmektedir. Bu miktar GSMH içinde tarımsal desteklere ayrılan payın %1’in altında olduğunu ortaya koymaktadır. Toplam tarım destekleri içerisinde hayvancılık desteklerine ayrılan paya bakıldığında; 2000 yılından 2010 yılına artış gözlenmekle birlikte, özellikle 2005 yılından sonra %10 oranının üzerine çıktığı ve 2010 yılı itibariyle de %20,3 oranında olduğu görülmektedir. Türkiye’de tarım ve hayvancılık destek kalemleri içerisinde 2002 yılında en fazla payı yem bitkileri desteği almış ve bunu süt teşvik primi izlemiştir. Ancak 2010 yılına gelindiğinde desteklemelerde süt teşvik priminin payı en fazla olurken, bunu sırasıyla hayvan başına verilen destek ve yem bitkileri desteği takip etmiştir. Günümüze kadar uygulamaya konan destekleme politikaları dikkate alındığında, hayvancılık sektörü bitkisel üretim sektörüne göre daha az pay almıştır.

Türkiye’de Uygulanan Hayvancılık Politikalarının Sonuçları İtibariyle Değerlendirilmesi

Cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye’nin kırsal ekonomik kalkınma ile birlikte hedefi hep sanayileşmek olmuştur. Gelişmekte olan birçok ülkede de hedef sanayileşmektir. Ancak tarımı ve hayvancılığı ihmal etmeden bir bütünlük ilkesi içerisinde sanayileşmeyi hedef almak ekonomik gelişmeyi daha da hızlandıracaktır. Türkiye’de; özellikle Atatürk sonrası, çok partili döneme geçişten itibaren sanayileşme uğruna kırsal kesim ihmal edilmiştir. Hayvancılık ve tarım sektörleri arasında yatırımdan, destekleme politikalarına, kredi ve finansman olanaklarından yapısal iyileştirme uygulamalarına kadar birçok konuda sektörler arası dengeler gözetilmemiş, yapı özellikle hayvancılık sektörü aleyhine bozulmuştur. Türkiye’de işletme ölçeklerinin küçülmesinin önemli bir nedeni bu güne kadar uygulanan politikaların iktisadiliği teşvik etmeyen, kararlılıktan uzak, siyasi ve popülist yaklaşımlardır. Uzun dönemde uluslararası rekabete karşı güçlü bir yapıya sahip hayvancılık sektörünün oluşturulması için; örgütlü, ekonomik büyüklükte ve teknoloji kullanan hayvancılık işletmeleri kurulması hedeflenmelidir. Ülkemizde hayvancılık sektörünün önemli bir alt sektörü olan ve dışsatım şansı en fazla olan, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ve besiciliğinde maalesef istenilen düzeyde gelişme sağlanamamıştır. Meraların yok edilmesi, tüm hayvansal üretim için çok önemli bir kaynağın da yitirilmesi yanında, geleneksel olmakla birlikte yığın halinde üretimde bulunan ve düşük maliyetli yem girdisi sağlayabilmeleri nedeniyle rantabl olan ekstansif koyunculuk işletmeleri için de bir yıkım olmuştur. Hayvancılık sektöründe günümüze kadar takip edilen destekleme politikaları, tarım sektörüne göre yetersiz ve sürekli olmamış, istikrarlı ve hukuki çerçevesi belirlenmiş bir yapı arz etmemiştir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’deki destekleme politikalarının da uzun dönemli ve istikrarlı hale getirilmesi gerekmektedir. Kırsal alandaki destekleme miktarının ve dağılımının, hayvancılık sektörünün problemleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak belirlenmesi ve artırılması gerekmektedir. Hayvansal üretimde belirli bir üretim artışının sağlanabilmesi ve sektörün rasyonel bir yapı kazanabilmesinde devletçe sağlanan destek ve uygulanan istikrarlı fiyat politikasının büyük önemi vardır. Gerçekten tek başına olmamakla beraber üretimin hem nicelik hem de nitelik olarak artırılmasında fiyat önemli bir role sahiptir. Tüm iktisadi mal ve hizmetlerde olduğu gibi hayvansal ürünlerde de üretici ve tüketiciyi ilgilendiren ortak nokta fiyattır. Türkiye’de genelde birçok iktisadi mal ve hizmet için fiyatlar serbest piyasa koşullarına göre oluşmaktadır. Ancak kırsal alanda hayvan ve hayvansal ürün fiyatları çoğunlukla serbest rekabet koşullarının oluşmadığı bir ortamda teşekkül etmektedir. Hayvansal üretimde rasyonelleşmenin diğer önemli bir şartı da sektörün kredi ve finansman sorunlarının çözümlenmesidir. 24 Ocak 1980 ekonomik istikrar tedbirleri ve onu izleyen dönemde Türkiye ekonomisi yeni bir yapılanma içine girmiş, başka bir deyişle piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla hakim olduğu yeni bir ekonomik değişim süreci başlamıştır. Hayvancılık sektörü için bu dönem sonrası önemli uygulamalarından birisi de EBK, SEK ve Yem Sanayi AŞ gibi hayvancılığa dayalı sanayi işletmelerinin 1992 yılında özelleştirme kapsamına alınarak tasfiye edilmesidir. EBK, SEK ve Yem Sanayi AŞ kuruluşları, program ve görevleri açısından et, süt ve yem endüstrilerinde, hayvancılığa dayalı sanayinin yoğunlaşması, geliştirilmesi yönünde kamu yararı ağır basan işletmelerdir. 2011 yılına gelindiğinde SEK ve Yem Sanayi tamamen, EBK ise kısmen özelleştirilmiş konumdadır. Sonuç itibariyle bu KİT’ler, imalat görevleri dışındaki çok daha önemli sosyoekonomik fonksiyonları göz ardı edilerek, iyileştirme olanakları araştırılmadan veya yokluklarında istikrarı sağlayacak alternatif alt yapılar oluşturulmadan özelleştirilmiştir. Bugün gerek et gerekse özellikle süt piyasalarında gerçek anlamda, piyasaya müdahale edecek, fiyat istikrarını ve üretimde sürdürülebilirliği sağlayacak idari yapılara (müdahale kuruluşları) ihtiyaç bulunmaktadır. Hayvancılıkta üretimi artırıcı, kalite ve verimi teşvik eden istikrarlı, destekleme politikalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kapsamda sektörün daha önce değinilen kronik sorunlarına çözüm getirici yapısal reformların gerçekleştirilmesi zorunluluğu vardır. Bu amaçla pazarlama altyapısını geliştiren ve hayvansal ürünlerde satış ve fiyat garantisini getiren alternatif politika araçları geliştirilmelidir.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v