Temel Sürü Sağlığı Yönetimi Dersi 4. Ünite Özet

Beslenmenin Sürü Sağlığına Etkisi

Beslenme, sürü sağlığının korunmasında ve uygun bir şekilde sürdürülmesinde önemli bir paya sahiptir. Beslenme ve sürü sağlığı iç içedir. Sığırlarda herhangi bir besin maddesinin yetersizliği ve dengesizliği ya da hatalı besleme uygulamaları bağışıklık sistemini baskılamakta, verimi ve sürü sağlığını doğrudan ya da dolaylı yoldan olumsuz etkilemektedir.

Yem Hijyeninin Sürü Sağlığı Üzerine Etkilerİ

Hijyenik olmayan, sağlıksız ve kalitesiz yem, hayvanda performansın düşmesine ve hastalıklara neden olabildiği gibi dolaylı olarak insanlara da zarar verebilmektedir. Yemlerde meydana gelen bu bozulmalar genellikle mikroorganizmalar ile böcek, fare, kuş gibi bazı zararlılar tarafından meydana getirilmektedir.

Yem ham maddelerinin fare gibi kemirgenlerce kontamine edilmesi sonucunda, bunları tüketen hayvanlarda Salmonella enfeksiyonları ortaya çıkabilmektedir. Bu bakteriler, zamanla yem üzerinde üreyerek kendileri ya da dışarıya vermiş oldukları salgıları, bu yemleri tüketen hayvanlarda çeşitli zararlar oluşturur.

Küşenme sonucunda zarar görmüş ve mikotoksin içeren yem hayvanlarda performans düşmelerine, hayvanların hastalanmasına ve hatta ölümüne yol açabilir. Yemlerde bulunan en önemli mikroorganizmalar şunlardır:

  • Bakteriler
  • Mantarlar
  • Mayalar

Yemlerde bulaşıklık yaratan başlıca mikotoksinler şunlardır:

  • Aflatoksinler: Başlıca Aspergillus şavus ve Aspergillus parasiticus isimli mikroorganizmalar tarafından üretilen bir tür toksine verilen isimdir. Aşatoksinler; B1, B2, G1, G2, M1 ve M2 olmak üzere 6 gruba ayrılırlar. Aflatoksikozisten en çok etkilenen organ karaciğerdir. Kanama, paraliz ve hastalıklara karşı direnç düşüklüğü, gelişmede yavaşlama ve yemden yararlanmada azalma, aflotoksikozise bağlı olarak hayvanlarda görülen belirtilerdir.
  • Okratoksinler: Aspergillus ocraceus ve P. viridicatum isimli iki tür mikroorganizma tarafından sentezlenir. Düşük sıcaklıklarda toksin sentezleyebildikleri için soğuk iklimli bölgelerde üretilen tahıllar ve bunlardan elde edilen yemler doğal bulaşıktırlar. Okratoksin böbrekte hasara yol açar.
  • Trikotesenler: En önemlileri T-2 toksin, nivalenol ve deoksinivalenol (DON, Vomitoksin)’dür. Fusarium, tricoderma, cephalosporium, myrotecium ve trichotechium gruplarına dahil çok sayıda mantar türü tarafından sentezlenebilmektedir. Deoksinivalenol rasyon kuru maddesinde 1,5 - 2,5 ppm olduğunda yememe, ketozis, abomasum deplasmanı, süt veriminde düşme ile ishale yol açar. T-2 toksin DON’a benzer etkilere yol açar ve ilave olarak kanama görülür.
  • Zearalenon: Fusarium roseum ve diğer Fusarium türleri tarafından oluşturulan bir mikotoksindir. Mısır bu mikotoksinin en önemli kaynağıdır. Rasyon kuru maddesinde 4-7 ppm düzeyinde olduğunda dişi sığırlarda düzensiz kızgınlıklara, vulvada ödeme ve döl verimi problemlerine neden olur.

Süt Sığırlarında Beslenmeye Bağlı Metabolizma Hastalıkları ve Geçiş Döneminin Sürü Sağlığı Üzerine Etkileri

Süt sığırı sürülerinde yapılan besleme hataları sonucunda karşılaşılan sorunların en önemlisi beslenme hastalıklarıdır. Metabolizma hastalıkları kompleks hastalıklar olup, bir başka metabolizma hastalığını ya da sağlık problemi de beraberinde getirmektedir. Metabolizma hastalıklarının bu kompleks ilişkisi, nihayetinde karşımıza, süt ve döl verimi düşüklüklerini, dolayısıyla da maddi kayıpları çıkarmaktadır. Üstelik tedavileri zor ve pahalıdır. Süt sığırı sürülerinde beslenme hataları sonucunda ortaya çıkan bazı beslenme hastalıkları şunlardır:

  • Yağlı inek sendromu: ‹neklerin özellikle kuru dönem olarak adlandırılan ve sağım yapılmayan gebeliğin son iki ayı sırasında yüksek düzeyde enerji içeren rasyonlarla beslenmesi sonucu ortaya çıkan bu tür yağlanma, ineklerin süt humması, ketozis, abomasum deplasmanı, retensiyo sekundinaryum (son atmama) ve metritis gibi hastalıklara karflı duyarlı olmasına yol açmaktadır. Yağlı inek sendromunda, ifltahsızlık, süt veriminin düflmesi ve belirgin bir kondisyon kaybı söz konusudur. Laktasyonun son döneminde, ineklerin kaybettikleri vücut kondisyonunu yerine koyabilecek bir beslenme programı uygulanmalıdır. Akabinde bafllayan kuru dönemde ise ineklerin asla yağlanmasına izin verilmemelidir.
  • Ketozis: Kanda ve idrarda aseton cisimciklerinin bulunması ile karakterize bir hastalıktır. Buzağılamadan hemen sonra süt veriminin pik (en yüksek) dönemine ulaştığı laktasyon başlangıcında ortaya çıkar. Ketozis; iştahın durması, canlı ağırlık kaybı, süt veriminin düşmesi ve diğer belirtilerle belirginlik kazanır. Bu hastalıkta inekler verilen kaba yemin yarısını tüketir, konsantre yemin tamamını ret eder.
    • Süt verimi yaklaşık %50 oranında azalır. Kanda keton cisimcikleri miktarı artarken glikoz oranı düşer. Hayvan çevreye aseton kokusu yayar. Ketozisin önlenmesi için şu noktalara dikkat edilmelidir: o Süt ineklerine özellikle buzağılamayı izleyen günlerde yeterli enerji verilmeli, hayvanlar standartlar ölçüsünde, hatta bir miktar üzerinde beslenmelidir.
    • İnekler kuru dönemde iyi bir kondisyonda tutulmalı, yağlanmaları önlenmelidir. Yağlı ineklerde buzağılama sonrası yem tüketimi düşer ve rezervleri tükenen inekler ketozise meyilli olurlar.
    • Özellikle ketozise meyilli ineklere kötü kaliteli silaj yemi verilmemelidir. Kötü kaliteli mısır silajları bütirik asit bakımından oldukça zengin ve enerji değerleri düşüktür.
    • Ketozis tespit edildiğinde mümkün olduğu kadar kısa süre içerisinde glikoz takviyesi gerekir. Bu takviyeden sonra ineklerde iştah normale döner.
    • İneklere kuru dönemin son 15-20 gününde (doğuma 2-3 hafta kala) süt yemi verilmesine başlanmalıdır.
  • Son atmama: Genellikle doğum sonrası gözlenen bir olgudur. Ancak iyi bir bakım, sevk ve idare ile bu olgular %10’a ve daha aşağıya çekilebilir. Hastalığın döl verimi üzerine olan negatif etkisi, rahmin normal hale dönmesinin gecikmesi ve kronik metritis oluşumu ile geçici kısırlığa yol açmasıdır. Son atmamanın en önemli nedenlerinden bir tanesi bağışıklık sisteminde görülen yetersizliktir. Kuru dönemdeki ineklere normal beslenme tedbirlerinin alınmasının yanı sıra, bağışıklığın güçlendirilmesi amacıyla rasyonla birlikte E vitamini ve selenyum verilmelidir.
  • Rumen asidozisi ve laminitis: Mikrobiyel sindirim için kritik öneme sahip olan rumen (işkembe) içeriği pH değerinin normalde 5,8-6,2 arasında olması öngörülmektedir. Kolay çözünen karbonhidratlarca zengin olan özellikle buğdaygil tane yemleri, rumende hızlı bir şekilde fermente olurlar. Bu özelliğe sahip yemler yeterli bir çiğneme aktivasyonu için gerekli olan selüloz bakımından yetersiz durumdadırlar. Rumen pH değerinin 5,5’un altına düşmesi ile subakut asidozis, 5’in altına düşmesi ile de akut asidozis oluşmaktadır. Rumen hareketlerinin azalması, yem tüketiminin azalması ya da durması, süt verimi ve süt yağ oranının aşırı düşmesi, kalp atışlarının artması, şiddetli ishal oluşumu, rumende gürültülü gaz birikimi asidozisin belirtilerindendir. Laminitis, tırnağın laminar koriyum tabakasının yangısı olup kendini değişen derecelerde topallıkla gösteren bir sorundur. Laminitis problemi süt sığırı işletmelerinde sürü sağlığını olumsuz etkilemesi, süt ve döl veriminde düşmeye yol açması, tedavisin zor ve pahalı olması gibi nedenlerle önemli şikayet konularının başında gelmektedir.
  • Abomasum deplasmanı: Sığırlarda tek midelilerdeki midenin karşılığı olan abomazumun gaz, sıvı veya her ikisinin etkisi ile gerilmesi ve anormal bir pozisyon almasıdır. Abomazum, genellikle sola ve yukarıya hareket eder ve rumen ile abdominal duvarın sol kısmı arasına gelir. Abomazum deplasmanı çoğu zaman buzağılamayı izleyen iki hafta içinde oluşur. Abomazum deplasmanının belirtileri ketozisin belirtilerine benzemektedir. Beslenmeye bağlı abomazum deplasmanlarının çıkışının engellenmesi için aşırı miktarlarda konsantre yem verilmesinden kaçınılmalıdır. Kaba yemlerin yeterli oranda verilse bile, yeteri kadar parçacık büyüklüğüne sahip olmaması, bir başka deplasman nedenidir. Bu durumu engellemek için mısır silajı gibi küçük parçacık büyüklüğüne sahip kaba yemler tek kaba yem kaynağı olarak kullanılmayıp, yanı sıra rasyonlarda en az 2,5 cm parçacık büyüklüğünde kuru kaba yemler de kullanılmalıdır.
  • Hipokalsemi: Aynı zamanda doğum felci veya süt humması olarak da tanımlanan bu hastalık, genellikle doğumu izleyen 6 ila 48 saat içinde kan kalsiyum düzeyinin aniden düşmesiyle ortaya çıkar. Süt humması doğumla birlikte başlayan yüksek süt verimi için gerekli kalsiyumun yemden alınamaması, başka bir ifade ile ineğin yemdeki kalsiyumdan yararlanamaması veya kemiklerdeki kalsiyumun mobilize olamaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Buzağılama öncesi kalsiyum bakımından zengin yem verilmesi, süt humması riskini arttırır. Doğuma 2-3 hafta kala düşük düzeyde Ca içeren yemler verilmek suretiyle parathormon bezi aktive edilir, böylece hastalığın önüne geçilir. Süt ineklerinde buzağılamadan üç hafta önce rasyonla birlikte anyonik tuzların verilmesi uygulaması süt hummasının önlenmesine ilişkin son gelişmelerdendir.

Geçiş dönemi, süt sığırlarında doğumdan önceki ve sonraki üçer hafta olmak üzere toplam altı haftalık dönemdir. Geçiş dönemi beslenmesi bu dönemdeki sığırların sağlığı üzerine önemli etkilere sahiptir. Bu dönemde yukarıda sayılan hastalıklar sığırları etkileyebilir. Laminitis, ovaryum kistleri ve endometritis gibi bazı hastalıklar bu dönemde klinik olarak ortaya çıkmamakla birlikte onlara zemin hazırlanır.

Süt Sığırlarında Beslenme Durumunu İzleme Yöntemleri

Günümüz sığırcılığında sürünün beslenme durumunun izlenmesinde pek çok yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler; gözleme dayalı olanlar ile fiziksel, kimyasal ve gerektiğinde mikrobiyolojik yönde bir takım analizleri ve kontrolleri içermektedir.

Gruplama ve rasyonların kontrolü: Bir süt sığırı işletmesinde yapılacak ilk kontrol noktalarındandır. Sağlıklı bir beslenme yönetimi açısından süt sığırları aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:

  • Laktasyondaki inekler: Yüksek, orta ve düflük verim grupları
  • Kurudaki inekler: Erken kuru ve geç kuru dönem grupları
  • Düveler: Genç (tohumlanmamış) ve gebe düve grupları
  • Genç buzağılar
  • Süt emme dönemindeki buzağılar

Kuru madde tüketiminin izlenmesi : Daha yüksek kuru madde tüketimi, daha fazla insulin salınımına neden olur. Yüksek insulin seviyesi vücut dokularından yağ mobilizasyonunu azaltır. Buzağılamaya yakın günlerde kanda progesteron konsantrasyonu azalırken östrojen konsantrasyonu artar. Yüksek östrojen seviyesinin buzağılama sırasında düşen kuru madde tüketiminin sorumlusu olduğu düşünülmektedir.

Yem seçme davranışının kontrolü: Kağıt üzerinde yapılan rasyondan beklenen sonuçların alınamamasının en büyük nedenlerinden bir tanesi yem seçme davranışıdır. Modern süt sığırı işletmelerinde rasyonun kaba ve konsantre yem kısımlarının ayrı ayrı verilmesinden ziyade toplam karma rasyon (TKR) şeklinde verilmesi, giderek yaygınlaşan bir uygulamadır. Sığırlar kendilerine verilen TKR içerisinde, bazen başta tahıllar olmak üzere konsantre yem parçacıklarını ve mısır silajını öncelikle yemeyi tercih ederek, bunları daha uzun parça büyüklüğündeki kaba yemlerden ayırma eğilimi içersine girebilirler. Bu durum ise dengesiz bir rasyon tüketimine neden olur. Yem seçme davranışı gösteren inekler, bir süre sonra SARA problemi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. ‹lave olarak süt veriminde düşmeler ve başka bazı sağlık sorunları da ortaya çıkabilir.

Rasyonun parçacık büyüklüğünün kontrolü: Sığırların doğduktan kısa bir süre sonra kazandıkları geviş getirme yetenekleri hayati öneme sahiptir. Geviş getirme rasyonun parçacık büyüklüğü ile kontrol edilebilen bir davranış şeklidir. Rasyonun parçacık büyüklüğü arttıkça geviş getirme artmaktadır. Geviş getirme sonucunda hayvanların çiğneme davranışlara artar ve bu sırada bol miktarda tükrük salgılanır. Sığırlarda salgılanan tükürüğün yapısı alkali karakterde olup pH’sı 8,4 civarındadır. Oysa rumende yaşayan mikroorganizmalar, sağlıklı bir şekilde yaşamalarını sürdürebilmek ve işlerini yapabilmek için 5,8-6,4 aralığında bir pH ortamına ihtiyaç duyarlar. Sığırlara yedirilen TKR’nin ya da kaba yemlerin parçacık büyüklüğünün saptanması ve düzenlenmesinde, son yıllarda ucuz olması ve uygulama kolaylığı nedeniyle Penn State Parçacık Separatörü adı verilen bir elek sistemi kullanılmaktadır.

Laminitis ve subakut ruminal asidozisin kontrolü: Sığır sürüleri düzenli olarak topallık kontrolünden geçirilmelidir. Topallayan hayvanlara bir veteriner hekim tarafından laminitis yönünden kontrol edilerek gerekli tedavi prosedürleri uygulanmalıdır. Bu hastalığın önlenmesinde asidozisin önlenmesine yönelik beslenme tedbirlerin alınması gerekmektedir. Dışkı incelemesi: Dışkı incelemesi, beslenme ile ilgili bazı problemlerin saptanmasında hem kesin teşhis yöntemi, hem de tam bir bilimsel yöntem olarak görülmemekle birlikte, işletmede yaşanan bazı beslenme problemlerinin anlaşılmasında önemli ipuçları verebilir. Dışkı ya da gübrenin incelenmesi hayvanların genel sağlığı, rumen sağlığı ve sindirim sisteminin fonksiyonu hakkında bilgiler verebilir. Dışkı şu açılardan incelenmelidir:

  • Renk
  • Kıvam
  • İçerik

Geçiş dönemi beslenmesinin izlenmesi: Geçiş döneminde karşılaşılan beslenme sorunlarından en önemlisi negatif enerji dengesidir. Negatif enerji dengesi, bir hayvanın rasyonla birlikte aldığı enerjiden daha fazlasını vücutta kullanması veya atmasıdır. Yüksek verimli süt sığırlarında sıklıkla karşılaşılabilen bir durum olan negatif enerji dengesi, bir takım gözlem ve analiz yöntemleri ile mutlaka yakından izlenmelidir. Bu şu izlemelerle yapılabilir:

  • Vücut kompozisyonunun izlenmesi
  • Süt kompozisyonunun izlenmesi
  • Kan metabolitlerinin izlenmesi

Süt üre azotunun ölçülmesi: Süt üre azotu (SÜA), sağmal ineklerde protein beslenmesinin bir göstergesidir. Rasyonların ham protein kapsamı SÜA konsantrasyonu üzerine büyük bir etkiye sahiptir. Süt sığırlarında, ince barsaklardan absorbe edilen proteinin miktarca ve/veya kalitece yetersiz olması, süt verimini negatif yönde etkilemektedir. Diğer taraftan rasyon proteininin aşırı olması da erken laktasyon dönemindeki ineklerde negatif enerji dengesi şiddetini arttırmakta ve üreme ile ilgili performansı düşürmektedir.

Kuru dönemde idrar pH’sının ölçümü: Doğru bir şekilde anyonize edilmiş rasyonların yedirildiği ineklerin idrar pH’ları 5,5-6,5 arasında olmalıdır. Ancak doğru ve sağlıklı bir idrar pH’sına ulaşabilmek için örnekleme zamanı önemlidir. Bu amaçla idrar örnekleri yemlemeden 2-4 saat sonra alınmalı ve sonra bir pH metre yardımıyla pH ölçümü yapılmalıdır. Sonuç olarak bir işletmeye gidildiğinde sadece işletme sahibinin verdiği bilgilerle yetinilmemeli, o an için kimyasal ve mikrobiyolojik analizler yapılamasa bile gözleme ve fiziksel incelemeye dair analizler mutlaka yapılmalıdır. Gruplandırmanın olup olmadığı, rasyonun yapısı ve özelliği, vücut kondisyon skorunun değerlendirilmesi, dışkı inceleme, laminitis kontrolü ilk etapta yapılabilecek kontrollerdir. Gerekli hallerde kimyasal ve mikrobiyolojik analizlere de başvurulmalıdır. Hayvan besleme yönetimi açısından yapılacak değerlendirmelerin sürü sağlığına yönelik çok önemli ipuçları vereceği asla unutulmamalıdır.


Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v