Restorasyon ve Koruma İlkeleri Dersi 4. Ünite Özet

Anıtlarda Bozulmaya Neden Olan Etkenler

Giriş

Tarihi gelişim sürecinde mimari mirasın uluslararası standartlara göre ve uygun bir biçimde korunması ve yönetimi uluslararası tüzüklerde belirtilmiştir.

Koruma için yapılması gereken ilk adımı anıtlarda bozulmaya sebep olan nedenlerin belirlenmesidir.

Korunması gerekli kültür varlıkları bulundukları çevrenin fiziki ve coğrafi şartları, yapım malzemesi ve yapım tekniğinin kalitesi, kullanım süreci, yapılan müdahalelerin niteliği ve niceliği yapının devamlılığı için önemlidir.

Anıtlardaki bozulma nedenlerinin saptanması disiplinler arası işbirliği ve çalışmayı gerektirmektedir. Anıtlardaki bozulma yalnız dış görünüşte değil, yapının görünmeyen alanlarında malzeme ya da yapı elemanlarındaki bozulmalar için yapının içten ve dıştan incelenmesi gerekmektedir.

İç Etkenler

Anıtların bozulmasında karmaşık ilişkili iç etkenler söz konusudur. Anıtların bozulmasında,

  1. Yapının yeri ve konumu
  2. Zemin özellikleri
  3. İlk tasarımda varolmayan çevresel koşullar
  4. Malzeme niteliğine bağlı etkenler olarak belirlenmektedir.

Yapının Yeri ve Konumu

Anıtın bulunduğu yerin coğrafyası onun korunması ya da bozulmasında etkilidir.

Anıtın bir deniz, göl veya dere yatağı gibi su kaynağına yakın olması nedeniyle su baskınlarına maruz kalabileceği için korunması güçleşir. Ayrıca, yeraltı sularının alçalıp yükselmesi ile zemin toprağının sürüklenmesiyle zeminde boşalmalar olması da anıtları olumsuz etkilemektedir.

Anıtların konumu gereği uzun süreli suya veya neme maruz kalması yapı malzemeleri ile yapı içindeki değerli eşya veya korunması gerekli objelere zarar vermektedir.

Örneğin, Haliç kıyısındaki Ahi Ahmed Çelebi Camisi suya yakın olduğu için nem, taşıyıcı sistem ve malzeme üzerinde risk oluşturmaktadır.

Zemin Özellikleri

Anıtın üzerine oturduğu zeminin yapısı ve niteliği, anıtın taşıyıcı sistemi, malzemesi ve yapı elemanlarının korunmasında etkilidir. Zemin dayanma gücünün, düşük olması, homojen olmaması ya da zamanla yakın çevredeki zeminin değişmesi gibi nedenler, üst yapıda farklı oturmaya bağlı çatlak ve ayrılmalara neden olabilmektedir.

Zeminin homojen olmaması yapının ilk inşasından kaynaklanabileceği gibi sonradan maden ocakları üzerindeki alanlar, yükselen-alçalan yeraltı sularıyla eriyen kireç taşları, çevrede açılan daha derin temel çukurları nedeniyle zemin suyunun yer değiştirmesi gibi nedenlerle zeminde kısmi boşluklar ve çökmeler üst yapıyı olumsuz etkilemektedir.

Yapının, zeminde başka bir yapının duvarları üzerine inşa edilmiş olması zeminin homojenliğini etkilemektedir. Yapılarda sonradan oluşabilecek bir diğer sorun, drenaj sisteminin bozulmasıyla yapının, nemli zemin üzerinde kısmi çökmesidir.

İlk Tasarımda Varolmayan Çevresel Koşullar

Anıtların ilk tasarımı ve taşıyıcı sistemi, zaman içinde değişen çevre koşulları ve müdahaleler ile yetersiz kalabilir. Anıtların inşa edildikleri dönemde var olmayan trafik, titreşim gibi çevresel koşullar yapıları olumsuz etkilemektedir. Anıt çevresindeki derin kazılar ile yeraltı suyunun yer değiştirmesi veya yapılardaki geleneksel ısıtma ve havalandırma sisteminin değişmesi gibi koşullar anıtların malzeme ve yapı elemanlarını etkilemektedir.

Malzeme Niteliğine Bağlı Etkenler

Tarih boyunca özellikle anıtsal yapıların inşasında nitelikli malzeme kullanımına dikkat edilmiştir. Geleneksel mimaride kullanılan kerpiç, taş, tuğla ve ahşap malzeme nitelikli olmadığında malzemedeki bozulma tüm yapı elemanlarını etkilemektedir. Anıtlarda özellikle duvarların zemine yakın kısımlarında, zemin suyu ve insanların tahrip etmesiyle aşınma, yıpranma, yüzey ve malzeme kaybının daha fazla olmaktadır.

Kargir yapılarda bağlayıcı olarak kullanılan harç kalitesi de önemlidir. Doğru karışımda ve iyi karılmış harç yapı elemanının dayanıklılığını arttıracaktır.

Yapılarda kullanılan ahşap malzemede ağaç cinsi ve niteliği bozulmada önemlidir. Meşe, kestane, sert akçaağaç, dişbudak gibi sert ağaçlar yumuşak ağaçlara göre daha dayanıklı ve uzun ömürlüdür.

Dış Etkenler

  • Doğal Afetler
  • Doğal Etkenler
  • İklimsel Nedenlerle Bozulma
  • Nem Etkisi
  • Bitkisel ve Canlı Organizmalar
  • İnsanların Neden Oldukları Hasarlar
  • Terk
  • Yangınlar
  • Savaşlar
  • Vandalizm
  • Bayındırlık Etkinlikleri
  • Turizm
  • Hava Kirliliği
  • Trafik

Doğal Afetler

Volkanik patlamalar, gaz püskürmeleri, deprem, toprak kayması, fırtına, yıldırım, hortum, kasırga, tayfun, sel, su baskını, tsunami, gelgit hareketleri, çığ ve don gibi olaylar korunması gerekli çevreye ve anıtlara zarar vermektedir.

İtalya'da M.S. 79 yılında Pompei kenti Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucunda çıkan gazlar ve küller altında kalmıştır.

Depremin ne zaman olacağı kesin olarak bilinmemektedir. Bu nedenle anıtlar tüm ayrıntıları ile belgelenmeli, depreme dayanma gücü ve yıkılma riskleri araştırılarak, zayıf bölgelerde deprem hasarını en aza indirecek onarım çalışmaları yapılmalıdır.

Anıtlarda koruyucu bakım kapsamında, tasarımdaki zayıf bölgeler, yüksek kuleler, minareler gibi uzun süreli sismik hareketlerden etkilenecek yapı bölümlerinin risk haritasının yapılması uygun olacaktır.

Su baskınları, anıtlar için önemli bir bozulma etkenidir. Yapıların uzun süre su içinde ve nemde kalması binanın zayıf malzemesi ya da yapı elemanı ile ayrıca bina içindeki korunması gerekli değerli eşyaları da etkilemektedir. Su baskınları ve seller aynı zamanda tarihi köprülerin ayaklarını da tahrip ederek yıkılmalarına neden olabilmektedir.

Doğal Etkenler

Anıtlar ısı ve nemin değişmesi, uzun süreli yağışlar ve don olayına maruz kaldıklarında malzemelerinde ve taşıyıcı sistemlerinde kayıplar olabilmektedir. Bunların dışında malzemenin dayanıklılığının az olması uygulama hataları ve kötü işçilik ayrıca binalara düzenli bakımın yapılmaması da sorunu arttırmaktadır.

Anıtlarda rüzgarla taşınan toprak ve bitki sporları bina yüzeylerindeki boşluklarda biyolojik oluşumlar meydana getirmektedirler. Rüzgar dışında hava kirliliğinin, tozların, kumun ve deniz kıyısında taşınan tuzlar da malzeme yüzeylerini aşındırabilmektedir. Bu aşınmada rüzgarın yönü, hızı ve sıklığı da önemlidir.

Dalga hareketleri de kıyılarda bulunan yapıların temellerinin boşalmasına ve temellerin zayıflamasına neden olmaktadır. Anıtlarda yıldırım düşmesi sonucu yangınlar çıkabilmekte ve yapıya hasar verebilmektedir.

İklimsel Nedenlerle Bozulma

Mevsimsel ısı değişiklikleri, günlük ısı değişiklikleri, kızıl ötesi ışınlar, yıllık yağış miktarı, yeraltı suları ve zemindeki nem, buzlanma ve don anıtların bozulmasına sebep olan doğal etkenlerdendir.

Taş veya kayalardaki çatlaklara giren suyun donması ile çatlağın giderek artması ile bozulmalar oluşabilmektedir.

Yapının konumu mimari biçimi, taşıyıcı sistemi ve malzemesinin türü iklim koşullarından etkilenmeyi azaltabilmektedir.

Anıtların uzun süre gölgede kalan cephelerinde yağmur, kar ve benzeri yağışlar sonrasında bu bölümlerde yosun, mantar, bitki ve benzeri bozulmalar oluşabilmektedir. Anıtlarda güneş alma ve rüzgar yönü, çatının biçimi dahi iklim koşullarının zararlı etkilerini azaltabilmektedir.

Nem Etkisi

Anıtlarda bozulmaya sebep olan nem ve ısı değişiklikleri genellikle dış etkenlidir. Yağışlar, göl, nehir ve denizlerden, ıslak zeminden, duvar yüzeylerinden, duvarlardan yükselen sudan, yağmur oluğu ve su borularından, yapıdaki su tesisatından, bina içindeki insanların terleme ve nefesinden, temizlik için kullanılan su ve soğuk yüzeylerde yoğuşma ile nem oluşabilmektedir.

Kışın sıcak iç hava soğuk dış havadan daha çok su buharı taşır ve su buharı içten dışa geçer. Yazın ise iç ve dış hava nemi arasında denge sağlanmıştır. Duvarlarda yüzey kaplandığında asıl duvar ile kaplama arasındaki nem duvar üzerindeki çini ve ahşap kaplamaları, fresk ya da alçı bezemelerin bozabilmektedir. İç mekanlarda nemin oranı ve değişme hızı yapıların bozulmasında önemlidir.

Nem oranlarının alçalıp yükselmesi, özellikle iç mekanlardaki yapı elemanları ile bezemelerde ahşap, renkli ve boyalı dokuma, kağıt ve deri gibi organik malzemelerde bozulma yapmaktadır. Yapılarda yüksek nem metallerde de korozyona oluşturmaktadır.

Yapının bozulma nedenlerinden bir diğeri kapiler yolla duvarlarda yükselen su ile birlikte tuzlar da yüzeye taşınır. Bu su buharlaşınca tuzlar malzeme üzerinde kalır ve bozulmaya sebep olur. Ayrıca, zemine oturan ahşap döşemelerde iyi havalandırma yapılmazsa ahşap üzerinde mantar ve canlı organizmaların oluşmaktadır.

Bitkisel ve Canlı Organizmalar

Ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, kuşlar, böcekler, mantarlar, küşer ve likenler anıtlarda bozulmalara yol açan biyolojik ve mikrobiyolojik etkenlerdir.

Bu etkenler Sarmaşık, ağaç kökleri ve çalılar yağmur ya da su giderlerinin kırılmasına, tahrip olmasına sebep olabildiği gibi fare, yarasa ve kuşların özellikle güvercinler yapılarda hasara sebep olurlar.

Yüzeylerde oluşan likenler ve yosunların salgıladıkları asitlerle veya yeşil, kırmızı, kahverengi tozlanma ile tuğla ve taş yüzeylerinde giderek hasar verirler.

Yetersiz havalandırma, yüksek sıcaklık ve nemle birleştiğinde mikroorganizmaların gelişmesini teşvik eder. Mantarlar yüzeylerde gri-yeşil, siyah ve kahverengi lekeler oluştururlar.

Mantarlar nemli ahşapta da kendiliğinden oluşur. Havanın bağıl neminin %65’in üzerinde olması mantar ve bakterilerin oluşması için uygun ortam hazırlar.

Yapılarda büyük pencere yüzeylerinden gelen fazla ışık ve ısı ile diğer ısılar da nem dengesini bozarak mikro organizmalara zemin hazırlamaktadır.

Yapıların karanlık, havasız, ısı kaynağına yakın yerleri, depolar, dolaplar gibi sıcak ve nemli bölgelerde böcekler oluşabilir bunlarda özellikle ahşap yapı elemanlarına zarar vermektedir.

İnsanların Neden Oldukları Hasarlar

Anıtların büyük bir bölümü farklı kullanıcıların yaptıkları müdahaleler ile günümüze gelmiştir. Bu müdahaleler koruyucu amaçlı olabildiği gibi yapıya zarar vererek bozulmayı hızlandıracak nitelikte de olabilmektedir. Anıtlarda taşıyıcı sistem için gerekli önceki müdahalelerde kullanılan malzeme türleri, işçilik ve yapım tekniğindeki yöntemin uygun olmamasından kaynaklanan bozulmalar da olabilir.

Anıtlarda kullanılan kimyasal koruyucular, renk ve doku uyumu için kullanılan plastik onarımlar da zaman içinde bozulma sebebi olabilmektedir.

Kötü kullanım ile bozulma genellikle konutlarda görülmektedir. Ev sahibinin evi terk etmesi veya kiraya vermesiyle özensiz ve dikkatsiz kullanılan yapılar oldukça fazladır. Konutların miras sonucu da iki ya da daha fazla aile tarafından kullanılabilmesi için eklenen bölme duvarları, girişler ve merdivenler nedeniyle özgün plan ve cephe düzenini bozmakta, bezemelere de zarar vermektedir.

Ahşap binaların dış cephelerinde koruyucu amaçlı yapılan çimento harçlı sıvalar, ahşap çatıya yapılan takviyeler, odaların bölünmesi gibi müdahaleler de yapının taşıyıcı sistemi ağır yük getirmektedir. Anıtlardan günümüzde fonksiyonel olmayan medrese, hamam, kervansaray gibi yapıların yeni kullanımlar için betonarme veya çelik sistem ilaveleri ile kısmen değiştirilmesi, yanlış malzeme kullanılması, ayrıca ısıtma, aydınlatma, havalandırma, yangın uyarı ve önleme sistemleri için yapılan tesisat müdahaleleri de özgün yığma kargir yapım sisteminin bütünlüğünü bozmaktadır.

Onarımlarda bilgi eksikliği nedeniyle ağır kütleli ana bina ile daha hafif kütleli bina kısımlarının birleştirilmesi ya da asimetrik düzen oluşturan eklerin yapılması ile özgün taşıyıcı sistemi güçlendirilmeye çalışmak yapıya hasar verebilmektedir.

Yapıyı oluşturan malzeme seçiminde ve uygulanan yapım tekniğinde doğru yöntemin kullanılması ve işçilik kalitesi önemlidir. Mimari eleman bileşenlerinin bir araya gelişinde uygulanan işçilikte, özellikle yüzeye yakın konulan demir donatı tespitinde kurşun dolgunun kesinlikle boşluk bırakılmadan yapılması gerekir. Yapı elemanlarında kesme taşların birbirine metal kenet ve zıvana ile bağlanmasında, lokmalı pencere parmaklıkları ve metal korkuluklar tespit edilirken korozyona sebep olan su buralardan uzak tutulmalıdır.

Terk

Bir yerleşme ya da anıt sosyo-politik ve ekonomik nedenlerle terk edildiği gibi, baraj yapımı ve benzeri nedenlerle de terk edilmektedir. Değişen yaşam biçimi, kırsal mimarinin terk edilmesi ya da yıl içinde çok kısa süreler kullanılan yapılar bakımsız kalmakta ve kötü onarımlarla özgünlüğü bozulmaktadır.

Yangınlar

Yangınlar, kentlerde özellikle ahşap binaların olduğu bölgelerde, tüm mahalleyi etkilediği için geleneksel sokak dokularını değiştirilerek ızgara planlı olarak yeniden düzenlenmesini etkilemiştir. 19. yüzyılda yangınlara karşı bir önlem olarak fermanlarla kargir yapı yapılmasının teşvik edilmiştir.

Savaşlar

Anıtların korunması için ortak antlaşmaların bulunmasına karşın savaşlarda birçok yerleşim ve anıt zarar görmektedir. II. Dünya Savaşı ve Bosna Savaşı gibi günümüze yakın birçok savaşta binlerce insanın hayatı yok olurken birçok anıtta da tahrip olmuştur. Bosna savaşı sırasında Mostar’da yıkılan 16. yüzyıl köprüsü mevcut veriler ışığında yeniden yapılmıştır.

Vandalizm

Vandalizm, korunması gerekli kültür varlıklarının kasten tahrip edilmesidir. Tarihsel süreç içinde kültürel sınırlar coğrafi sınırlarla örtüşmemektedir. Özellikle, sınırları değişen ya da parçalanan uygarlıklara ait olan anıtlar yeni sahipleri tarafından kasten yok edilmeye veya değiştirilmeye çalışılmaktadır. Ulusal yasalar, uluslararası denetim, yaptırım, tüzükler ve tavsiye kararları insanların anıtlara verdiği zararı önleyememektedir.

Bayındırlık Etkinlikleri

Kentlerin merkezinde yer alan tarihi çevreler ve anıtlar yol açma, genişletme, yeni meydan veya kıyı düzenlemeleri gibi imar uygulamaları kültür varlıklarını kısmen veya tamamen yok edebilmektedir.

Koruma Amaçlı İmar Planı çoğu kez, “koruma” konusunda yetersiz kalmaktadır.

1976 yılında Nairobi’deki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu’nda “Tarihi Alanların Korunması ve Çağdaş Rolleri Konusunda Tavsiyeler”, başlıklı toplantıda, eski kent dokularının korunması konusunda yükümlülükler getirmesine karşın tarihi anıt ve alanların çevrelerini değiştiren, çağdaş kentleşme uygulamaları ve bayındırlık projeleri kapsamında barajlar, hidroelektrik santralleri, açılan otoyollar anıtları tehdit etmektedir. Ayrıca, plansız ve denetimsiz kentsel büyüme, tarım ve mera alanlarının yerleşime açılması, maden ocakları ve taş ocakları da kırsal çevrenin doğasını ve peyzajını bozmaktadır.

Turizm

Turizm, korunması gerekli çevreleri ön plana çıkartmasının yanında anıtların korunmalarında da önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Kazanç doğa ve kültürün önünde tutulduğunda korunması gerekli çevreler üzerinde zarar oluşturabilmektedir.

Koyların, kıyı alanlarının, dağlık alanların, kanyon, vadi, yamaç, yayla, şelale gibi doğal alanlar turizme açıldığında doğal ve fiziki çevresinin bozulmamasına özen gösterilmelidir. Turizm alanlarında güvenlik ve ziyaretçi ihtiyaçları için gerekli hizmet binaları tarihi, doğal ve arkeolojik çevreye uyumlu olmalıdır.

Hava Kirliliği

Hava kirliliği endüstriyel üretimlerden kaynaklanmaktadır. Bunlar, fabrika ve endüstriyel bacalardan çıkan zerreler, tanecikler ve tozlar; araç egzozları, yakıt dumanları, kurumların yoğunlaşması ve katılaşması; karbondioksit veya sülfürdioksit gibi gazlardır.

Anıtların sahip olduğu bazı taş cinsleri dayanıklı olmasına karşın kireç taşı, mermer veya bazı cins kumtaşların yüzeyleri hava kirliliğinden daha fazla etkilenmektedir. Hava kirliliği ve yağmur suyuyla karışınca kireçtaşı ve kalkerin çözülmesine sebep olmakta zayıflayan taşlarda aşındırıcı etki yapmaktadır.

Trafik

Yoğun trafik, hava kirliliği ve titreşim anıtların malzeme ve taşıyıcı sistemlerine zararlara verebilirler.

Özellikle, bağdadi sıvalı duvarlar ve tavanlar, geçmeli ahşap elemanlar, çivi ile tutturulmuş paneller nemle birlikte bu titreşimlerden etkilenirler.

Ayrıca, dolgu zeminlerin üzerinde inşa edilen binalarda da titreşim yapının temelini zayıflatmaktadır.


Güz Dönemi Ara Sınavı
7 Aralık 2024 Cumartesi
v