Kültürel Miras Mevzuatı Dersi 4. Ünite Özet
Yürürlükteki Kültürel Mirası Koruma Mevzuatı
Giriş
Ülkenin taşınmaz doğal ve kültürel değerlerinin korunması, değerlendirilmesi için 1970’li yıllardan bu yana değişik ölçek ve nitelikte yasal düzenlemeler yapılmıştır. Başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere değişik kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, yönetmelikler, yönergeler ve şartnameler hiyerarşisi içinde birçok kural üretilmiş, çağdışı kalan kurallar da elenmiştir.
Koruma mevzuatını genelde iki ana başlıkta ele almak olasıdır. Bunlardan ilki doğrudan koruma için çıkartılmış mevzuattır. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, 2863 sayılı Kanunda bazı değişikliklerin yapılmasına ilişkin 5226 sayılı yasa, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun kültürel varlıklar için hazırlanmış ve yasalaşarak yürürlüğe konmuştur. Bu yasalarla ilgili olarak oldukça fazla sayıda yönetmelik ve yönergenin de günümüz koruma etkinliklerini yönlendirdiği unutulmamalıdır.
Bir diğer mevzuat gurubu ise, amacı başka bir alanı düzenlemek olmakla beraber, içerdiği bazı hükümlerin korumayla ilgili olduğu korumayla dolaylı ilgili mevzuattır. Kıyı Yasası, İmar Yasası, Çevre Yasası, Milli Parklar Yasası, Belediye Yasası, Büyükşehir Belediye Yasası, İl Özel İdare Yasası vb. ikinci gurupta yer alırlar.
Tanımlar
Kültür Varlığı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasının 3. Maddesindeki tanıma göre kültür varlığı “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya sualtındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır”.
Bu tanım incelendiğinde kültür varlığının zaman, mekân ve nitelik olmak üzere üç değişik boyutta ele alındığı görülür.
Sit Alanı, 2863 sayılı yasada (madde: 3, fıkra: 3) sit “Tarih öncesinden günümüze kadar gelen …”, “… Yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özellikleri...”ni taşıyan “… Kent, kent kalıntısı, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tabiat özellikleri …” olarak tanımlanmıştır.
Bu tanım analiz edildiğinde, bir alanın sit alanı olabilmesi için herhangi bir zaman kısıtlaması getirilmediği görülmektedir. Buna karşın öngörülen en önemli koşul, oluştukları ve geliştikleri dönemin sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerinin gerektirdiği yapı ve alanları içermesidir.
Bu tanımın ikinci bölümünü sit alanı türleri ile çakıştırırsak, kent=kentsel sit, kent kalıntısı=arkeolojik sit, tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler=tarihi sit ve tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlar=doğal sit olarak anlaşılmak durumundadır. 2863 sayılı yasada yer alan bu sit türleri dışında kentsel/arkeolojik sit, karmaşık sit, kırsal sit ve kültürel peyzaj gibi daha yeni tanımlar da ulusal ve uluslararası belgelerde yer almaktadır.
Avrupa Mimari Miras Sözleşmesinde ise sit, “… topografik olarak tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve mütecanis özelliklere sahip, aynı zamanda tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal ve teknik bakımlardan dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, insan emeği ile doğal değerlerin birleştiği alanlar” olarak tanımlanmıştır.
Arkeolojik Sit Alanı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Yasasının, 3386 sayılı yasayla değişik 3. Maddesinde arkeolojik sit alanı; “yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent kalıntıları” olarak tanımlanmaktadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 5.11.1999 gün ve 658 sayılı İlke Kararı da arkeolojik sit alanını ‘‘insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her tür kültür varlığının yer aldığı alanlar ve yerleşmeler ’’ olarak tanımlamıştır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 5.11.1999 gün ve 658 sayılı İlke Kararında arkeolojik sit alanları derecelendirilerek üç gruba ayrılmıştır. Buna göre 1. derece arkeolojik sit “korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanları”dır şeklinde tanımlanmıştır.
Bazı özel istisnaları olmakla birlikte bu alanlarda hiçbir yapılaşmaya izin verilmemekte sadece bilimsel amaçlı kazıların yapılabileceği öngörülmektedir.
2. derece arkeolojik sit ise “korunması gereken, ancak koruma ve kullanma koşulları koruma bölge kurulları tarafından belirlenecek, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanları” olarak tanımlanmıştır. Bu alanlarda 1. Derece arkeolojik sit koşulları aynen geçerli olup, ek olarak alan içerisindeki tescilsiz yapıların onarılabileceği öngörülmüştür.
3. derece arkeolojik sit “koruma-kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek alanlardır” şeklinde tanımlanmış, buna göre, arkeolojik değerlerin korunmasının gözetilmesi koşuluyla arkeolojik sit alanlarında korumaya yönelik imar planı çalışmaları yapılabilecektir.
Tarihi sit alanı , 2863 sayılı yasada “önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler” olarak tanımlanmıştır. Bu alanlarda ülke tarihinde önemli bir olayın gerçekleşmesi tek koşul olarak belirlenmiş olup alanın bunun dışında herhangi bir kültürel ya da doğal değer içermesi gerekmemektedir. Gazi Mustafa Kemal’in 22 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Savaşını başlattığı Kocatepe, 1071 yılında Malazgirt Savaşının yapıldığı Malazgirt Ovası vb. bu sit alanı türünün örnekleridir.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 720 sayılı İlke Kararına göre kentsel sitler , mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti olan kültürel ve tabii çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim dokuları, duvarlar) birlikte bulundukları alanlardır.
Kentsel arkeoloji , ülkemizde yaşayan bir yerleşme içinde, artık yaşamayan bir kültüre ilişkin olarak halen izlenebilen ya da araştırmalar sonunda ortaya çıkan arkeolojik değerlerin korunması, sunumu ve çağdaş yaşamla ilişkilerinin düzenlenmesi olarak anlaşılmaktadır.
5226 sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” diğer tanımlara ek olarak “ Ören yeri ” tanımını getirmiştir. Buna göre ören yeri: “Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup, topografik olarak tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve mütecanis özelliklere sahip, aynı zamanda tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal veya teknik bakımlardan dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, kültür varlıkları ile tabiat varlıklarının birleştiği alanlardır.”
Korunma Alanı, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanlardır.
Tespit-Tescil
Bir taşınmazın kültür varlığı niteliği ya da bir alanın sit alanı niteliği kazanması için belli bir süreç gereklidir. Bu sürecin ilk aşaması, bu yapı ve alanların envanterinin yapılması, belgelenmesidir. 2863 sayılı yasanın 5177 sayılı yasanın 26. maddesi ile değişik 7. maddesine göre korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde, ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Korumada Kullanılan Araçlar
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasının 3. maddesine 5226 sayılı yasayla eklenen tanıma göre koruma amaçlı imar planı “…sit alanlarında, alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik, tarihi, doğal, mimari, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hâlihazır haritalar üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer yaratan stratejiler belirleyen, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını gösteren, uygulamanın finansmanı ve katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, hedefler, araçlar, stratejiler ile plânlama kararları, tutumları, plân notları ve açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar plânlarının gerektirdiği ölçekteki plânlardır”.
2863 sayılı yasanın 5226 sayılı yasa ile değişik 3. maddesinin 9. bendine göre "Çevre düzenleme projesi"; ören yerlerinin arkeolojik potansiyelini koruyacak şekilde, denetimli olarak ziyarete açmak, tanıtımını sağlamak, mevcut kullanım ve dolaşımdan kaynaklanan sorunlarını çözmek, alanın ihtiyaçlarını çağdaş, teknolojik gelişmelerin gerektirdiği donatılarla gidermek amacıyla her ören yerinin kendi özellikleri göz önüne alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan veya yaptırılan 1/500, 1/200 ve 1/100 ölçekli düzenleme projeleridir.
2863 sayılı yasanın 3. maddesine 648 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 41. maddesi ile eklenen 15. bende göre “Sokak Sağlıklaştırma Proje ve Uygulamaları”; kentsel sit alanları ve koruma alanlarında, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları ile sokaktaki diğer yapıların özgün sokak dokusunu tanımlayan tüm öğelerle birlikte korunması ve belgelenmesine yönelik rölöve, restitüsyon, restorasyon, kentsel tasarım projeleri ile mühendislik dallarında yapılması gereken her türlü proje ve bunların uygulamalarıdır.
Rölöve Projesi, Tek yapı ölçeğinde kullanılan bu projelerin ilk aşaması kültür varlıklarının mevcut durumunun değişik ölçek ve nitelikte (çizimler, planlar yada diğer grafik anlatım, fotoğraf, sayısallaştırılmış belgeler vb.) saptanması olarak tanımlanabilir.
Restitüsyon/ Dönemleme Projesi: Restitüsyon/tamlama, bir kültür varlığının zaman içinde geçirdiği müdahaleleri dönemleyen ve ilk yapıldığı ya da belli bir dönemdeki durumunun belirlenmesi için gerçekleştirilen bir etüttür. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 660 sayılı İlke Kararı uyarınca şu müdahale türleri belirlenmiştir:
Bakım; Bakım ve basit onarım genellikle çok kapsamlı bir etüt ve projelendirmeye gerek göstermeyen, yapının yaşamının uzatılması ve onu kullanan kişilerin gereksinme duyduğu çağdaş yaşam ve konfor koşullarının sağlanmasını amaçlayan müdahaleleri içerir.
Onarım: Yapının yaşamını sürdürmeyi amaçlayan, tasarımda, malzemede, strüktürde ve mimari öğelerde değişiklik gerektiren müdahalelerdir.
Basit Onarım
Yapıların; ahşap, madeni, pişmiş toprak, taş vb. çürüyen ya da bozularak eksilen mimari öğelerinin, özgün biçimlerine uygun olarak aynı malzeme ile değiştirilmesi, bozulan iç ve dış sıvaların, kaplamaların, renk ve malzeme uyumu sağlanarak, özgün biçimlerine uygun olarak yenilenmesi bu kapsamda tanımlanmıştır.
Esaslı Onarım (Restorasyon)
Yapının rölöveye dayanan restitüsyon ve restorasyon projeleri ile diğer ilgili belgelerin içerikleri ve ölçekleri koruma bölge kurulunca belirlenen müdahalelerdir. En sık uygulanan müdahaleler arasında sağlamlaştırma (konsolidasyon), temizleme (liberasyon), bütünleme (reintegrasyon), yenileme (renovasyon), yeniden yapma (rekonstrüksiyon) yer almaktadır.
Yeniden Yapma (Rekonstrüksiyon)
Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesine ilişkin gerekli özellikleri taşımasına rağmen elde olmayan sebeplerle tescili yapılmamış ve/veya herhangi bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse kültürel çevreye olan tarihsel katkıları açısından, eldeki mevcut belgelerden (yapı kalıntısı, rölöve, fotoğraf, her türlü özgün yazılı - sözlü, görsel arşiv belgesi vb.) yararlanmak suretiyle kendi parsellerinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, eski cephe özelliğinde, aynı kitle ve gabaride, özgün plan şeması, malzeme ve yapım tekniği kullanılarak, kapsamlı restitüsyon etüdüne dayalı rekonstrüksiyon uygulaması yapılabilir.
Korumanın Finansmanı
Değişik yasal düzenlemelerde, taşınmaz kültür varlığı maliklerine çeşitli katkılar yapılması öngörülmüştür. Büyük ölçüde devlet kaynakları kullanılarak yapılan bu katkıların ilk nedeni bu maliklerin sahibi oldukları taşınmaz nedeniyle bazı kısıtları ve dolayısıyla mağduriyetleri bulunmasıdır. Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının maliklerinin arazi ve yapıları bazı kısıtlara bağlıdır. Bu mağduriyetin bir bölümünün olsa giderilebilmesi için bazı katkılar öngörülmüştür. İkinci neden, birçok kişinin maliki oldukları ya da içinde yaşadıkları kültür varlığı niteliğindeki yapıda gerekli onarım işlemlerini karşılayacak parasal güçlerinin olmaması ve katkıya gereksinim duymalarıdır. Mevcut yasal düzenlemelerde iki ana katkı öngörülmüştür. Bunlardan ilki, “Özel ve Tüzel Kişilere Yapılacak Katkılar” dır. Bu katkıların en önemlileri bu kişilerin sahibi olduğu taşınmaz kültür varlıkları için, Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılan yardım ile yine restorasyon amacıyla verilen toplu konut kredileridir. Yerel yönetimler (belediyeler ve il özel idareleri) ise “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı” ile koruma amaçlı imar planlarının yapımı için öngörülen ödeneklerde yararlanırlar.
Doğrudan Yapılan Katkılar
- Özel Hukuka Tabi Özel ve Tüzel Kişilerin Mülkiyetinde Bulunan Taşınmaz Kültür Varlıkları İçin Kültür ve Turizm Bakanlığı Tarafından Yapılan Yardım
- Tescilli Taşınmaz Kültür Varlıklarının Restorasyonu Amacıyla Verilen Toplu Konut Kredileri
- Belediyelerin Koruma Alanında Hizmet Vermesi İçin Oluşturulan “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı”
- Koruma Amaçlı İmar Planlarının Yapımı İçin Öngörülen Ödenekler
Dolaylı Yapılan Katkılar
- Taşınmaz Kültür Varlığı Maliklerine Tanınan Bağışıklıklar
- Kültürel Yatırımların Teşviki
Taşınmaz Kültür Varlıkları ve Sitlerin Yönetimi ve Kullanımı
Koruma mevzuatına en son giren kavramlar arasında “YÖNETİM” yer almaktadır. Bu sözcük, kentsel sit alanları için “Alan Yönetimi” ve “Yönetim Planı” tanımlarıyla ayrıntılandırılmış, tek yapı ölçeğindeki koruma etkinliklerinin yönetimi için de “Anıt Eser Yönetimi” tanımı altında gerekli ayrıntılar verilmiştir.
Alan yönetimine konu olan yönetim alanı, 2863 sayılı yasanın 3. maddesinde “Sit alanları, ören yerleri ve etkileşim sahalarının doğal bütünlüğü içerisinde etkin bir şekilde korunması, yaşatılması, değerlendirilmesi, belli bir vizyon ve tema etrafında geliştirilmesi, toplumun kültürel ve eğitsel ihtiyaçlarıyla buluşturulması amacıyla, plânlama ve koruma konusunda yetkili merkezî ve yerel idareler ile sivil toplum kuruluşları arasında eşgüdümü sağlamak için oluşturulan ve sınırları ilgili idarelerin görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenen yerler” olarak belirlenmiştir.
Ülke ölçeğinde önemli yapıların korunması, onarılması ve değerlendirilmesi süreçlerinde de bir yönetim modeline gereksinim duyulması nedeniyle “Anıt Eser Kurulu” olarak tanımlanan bir organ oluşturuldu. Hangi yapılar için bu kurulun oluşturulacağı, anıt eserin sahibi idarenin onayı alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenecektir.
Kültür varlıklarının korunması kadar kullanımı da duyarlı davranılması gereken bir konudur. Uluslararası ilkelere göre bir eserin korunması için onun kullanılması ön koşuldur. Ancak bu kullanımın o eserin değerlerini olumsuz etkilememesi, taşınmaz kültür varlığının taşıma kapasitesini zorlamaması, yeni işlevin yapıyla uyumlu olması da aranan faktörler arasındadır. Bu bağlamda 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 13. maddesi Hazineye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının Kültür ve Turizm Bakanlığının izni olmadan, gerçek ve tüzel kişilere satılamayacağını ve hibe edilemeyeceğini öngörmüştür.
Çeşitli Mevzuatta Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunması
Ülkemiz mevzuatında, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, onu değiştiren çeşitli yasalar, açıklayıcı nitelikteki yönetmelikler dışında başka yasalar da bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri şunlardır:
- Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun (No: 2634 / 2005)
- Turizm Teşvik Kanunu (No: 2634/1982)
- Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (No: 4957/ 2003)
- Çevre Kanunu (No: 2872/1983)
- Milli Parklar Kanunu (No: 2873/1983)
- Kıyı Kanunu (No: 3621/ 1990)
- Maden Kanununda Yapılan Değişiklik (No: 5177 / 2004)
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 8 Gün önce comment 0 visibility 198
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 361
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1006
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1317
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20200
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25859
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14715
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12655
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12651
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10588