Küreselleşme ve Kültürlerarası İletişim Dersi 6. Ünite Özet

Çatışma Çözümü Ve Barış İnşası

Giriş

Çatışma ve barış ile ilgili kavramların bir arada kullanılıyor olması ilginçtir. Ancak, çatışma ve barış ifadelerini bir sürecin parçası olarak değerlendirdiğimizde ise aslında çok garipsenmemesi gereken ve doğru bir birlikteliği ifade ettiğini görürüz. Hiçbir çatışma kalıcı değildir. Belki kısa, belki uzun sayılabilecek süreç ve zaman çerçevesinde değişim ve dönüşüm doğrultusunda barışa doğru ilerler. Çatışma dediğimiz kavram aslında daha çok bir yorum ve şart değerlendirmesi içermekle birlikte şüphesiz durumu, olageleni de ifade etmektedir. Çatışma, bir durum, davranış ve tutum üçgenindeki ilişkilendirme sonucunda ortaya çıkar.

Çatışmanın içerisinde yer alan kaçınılmaz olarak birey veya bireylerdir. Bu durumda bireye özgü olarak çatışmanın ortaya çıkmasına ve belli bir süreç içerisinde yer almasına neden olan iki önemli etken kültür ve duygulardır. Kültür açısından kültürel farklılıklara saygı gösterilmesi ve aslında kültürel farklılıklar ile ilgili konularda meselenin doğruyu ve yanlışı bulmak olmadığını hatırlamamız gerekir. Bu durumda, çatışmaya ilişkin sürecin içerisinde yer alan her bir bireyin belirtilen konular ile ilgili olarak bilgilendirilmesi ve güçlendirilmesi gerekir. Çatışma ile ilgili süreçlerde olumsuz atıflarda ve değerlendirmelerde bulunmak çözüme ağırlıklı olarak olumlu bir katkı sağlamamaktadır. Bir değerlendirme ve atıf demek aslında belli sıfat veya sıfatların kullanılması anlamına gelmektedir. Bu da değer yargılarına dayanan bir durumu ortaya koyar. Sürece katkısı neredeyse çok sınırlıdır veya katkısı yoktur. Bazı durumlarda çatışmanın daha da olumsuz yöne gitmesine, çatışmanın belirmesine neden olabilir.

Çatışma

Çatışma süreçleri içerisinde bireyler adına temel olan, çatışmanın tarafı olanların konumlarıyla ilgili olmadığıdır. Farkında olmamız gereken çatışmayı doğuran tarafların ihtiyaçları, arzuları, kaygıları ve korkuları arasında olduğudur. Sözü edilen ihtiyaçlar, arzular, kaygılar ve korkular ile ilgili beklentilerimizin yerine gelmesi için de sıklıkla başvurulan ve belki de kolaycılık olarak adlandırılabilecek olan ‘güç kullanımıdır’.

Güç kullanımı ile ilgili olarak üç temel paylaşım ortaya çıkmaktadır. Bunlar şu şekilde ifade edilebilir:

Gücü kullanış biçimimiz : Güce hâkim olarak yerine gelmesini istediğimiz süreçlerde taraflar ile kurduğumuz iletişim “istediğim şeyi yap, yoksa istemediğin şeyi yapmak zorunda kalacağım” önermesine yakın bir anlam ortaya çıkartacaktır.

Gücü değişime sokmamız : Tarafların sahip olduğu güçlere bağlı olarak yerine gelmesini istediğimiz süreçlerde taraflar kurdukları iletişim ile “istediğim şeyi bana ver, ben de sana istediğin bir şeyi vereyim” diyen bir iletişim paylaşmış olurlar.

Bütünleştirici güç: Güçle ilgili paydaşlara sunduğumuz iletişimde “doğru olduğuna inandığım şeyi yapacağım, bu da özgün bir yol olacak ve sonunda daha da yakınlaşmış olacağız” diyen bir önermede bulunmuş oluruz.

İster çatışma içerisinde güç kullanmaya ilişkin eğilimler olsun, ister çatışma içerisinde farklı biçimler ortaya çıksın öncelikle çatışmanın temel nedenlerini anlamamız gerekir. Çatışmanın temel nedenleri; sınırlı kaynaklar, karşılanmamış temel ihtiyaçlar, çatışan değerler, inançlar ve ideolojiler olarak sıralanabilir.

Her çatışma, eşit ağırlıkta yoğunluğa yani alansal çerçeveye sahip değildir. Farklı ölçekler içerisinde çatışma sınırlarını ifade edebiliriz. Çatışmanın boyutsal sınırları; kişiler içinde çatışma, kişiler arası çatışma, gruplar içinde çatışma, gruplar arası çatışma ve devletlerarası çatışma olarak gruplandırılabilir.

Çatışma Çözümü

Çatışmayı anlamaya çalışırken aslında çatışmaya ilişkin belirli temel yapıları anlamaya çalışırız. Çatışma çözümünde, öncelikle gerginliğin temel kaynağı olabilecek nedenleri tanımlamak ve bunların yapısal nedenlerini anlamak gerekmektedir. Yapısal etkenler içerisinde yoksulluk, ekonomik nedenlere bağlı eşitsizlikler, kötü yönetim, demokrasinin işletilememesi ve demokraside yetersizlik ve insan hakları ihlalleri gibi konular temel neden olarak yer alabilir. Çözüm sürecinde, çatışmaya karşı yanıt verebilmedeki yeterliliklerimizi tespit edebilmek gerekmektedir.

Çatışmanın Artması ve Azalması

Çatışmanın artması ile ilgili süreç karmaşık ve tahmin edilemeyen bir özelliktedir. Temel olarak başlangıç farklılıkları ile birlikte yeni konular ortaya çıkmaktadır ve çatışmanın tarafı olan kesimler birbirine yaklaşmaya başlar. Zıtlıklar ve uzlaşmazlıklar ile içyapılardaki güç mücadeleleri görülmeye başlanır ve bunlar yeni taktiklerin ve amaçların da belirginleşmeye başlamasına neden olabilir. Bu gelişmeler görünür veya görünür olmayabilir. Devam eden ikincil çatışmalar ve sarmallar ile birlikte durum daha da karmaşık bir hâl alabilir. Kutuplaşma belirginleşir. Çatışmanın paydaşı olan gruplar daha açık ve belirgin hâle gelirler. Kendilerini daha da güçlü ifade etmeye çalışırlar. Çatışmanın daha da belirginleşmesi ile birlikte yoğunlaşma kaçınılmaz olarak kendisini çatışma veya savaş doğrultusuna sokar. Çatışma artması ve azalmasında şu aşamalar söz konusudur:

  1. En başlangıç düzeyinde önce ‘farklılıklar’ vardır.
  2. Yavaş yavaş ‘zıtlıklar’ belirginleşmeye başlar.
  3. Belirginleşmeye başlayan zıtlıklar ile zıtlıkları üreten taraflar arasında ‘kutuplaşmalar’ başlar.
  4. ‘Şiddete’ ilişkin gelişmeler yaşanabilir.
  5. Sürecin en fazla artabileceği nokta ‘savaş’ durumudur.
  6. Hiçbir savaşın sonsuza dek sürmesi mümkün değildir. Savaşın doyma noktasına gelmesi ile birlikte ‘ateşkes’ de takip eden bir sonraki adımdır. Çatışmanın azalmasındaki ilk süreçtir.
  7. Ateşkes ile birlikte ‘anlaşmalar’ belirginleşir.
  8. Anlaşmaların sağlanmasıyla taraflar arasındaki süreç ‘normalleşmeye’ başlar.
  9. Normalleşme de beraberinde bir sakinlik, uzlaşı sürecini, yani ‘barışı ve uzlaşıyı’ sağlar.

Çatışma ve Kültürlerarası İletişim

Farklı kültürlerarası iletişim biçimleri ile etkileşim, paylaşım ve iletişim içerisindeyken dikkat edilmesi gereken temel noktaları özellikle çatışmanın azaltılması konusunda bir rehber olarak değerlendirebiliriz. Bu bağlamda, çatışmanın oluşmaması ve mümkün olduğunca çözüme kavuşturulabilmesi için kültürlerarası iletişimdeki şu noktalardan yararlanabiliriz:

  1. İletişimde sorumluluk alın.
  2. Yargılardan uzak durun.
  3. Saygı gösterin.
  4. Empati kurun.
  5. Sabırlı olun.
  6. Kendi kültürel yanlılıklarınızı hatırlayın.
  7. Esnek olun.
  8. Açık mesajlar paylaşın.
  9. Kültürel hassasiyetinizi arttırın.
  10. Dinlemeyi önemseyin.

Anlaşılacağı üzere çatışma çok istenen bir durum değildir. Ancak fikirsel düzeyde çatışmanın, faydalar sağlayabilecektir. Farklı fikirlerin karşı karşıya gelmesi ile bir sonuca gitme çabasına kısaca “diyalektik” adını vermekteyiz. Diyalektik yaklaşımı ile birlikte bir teze, yani bir önermeye karşılık başka bir tez, yani antitez sunulmaktadır. Bu iki karşı tezin sunulması ile birlikte başka bir sonuca, yani senteze ulaşılmaktadır. Bu da kendi başına bağımsız bir tezi, yani önermeyi içermektedir. Çatışmanın çözümlenmesine ilişkin bugüne kadar uygulanagelmiş yöntem ve yaklaşımlara baktığımızda ise dört temel yaklaşımın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Çatışmanın çözümlenmesi ve barışın inşasında dikkati çeken yaklaşımlardan birisi “güce dayanan yaklaşım” ve çözümlerin üretilmesidir. Bir başka karşılaşılan örnek ise “haklara dayanan yaklaşım” tarzıdır. Çatışmaların karşılanmayan ihtiyaçlardan da çıktığını düşünecek olursak, diğer yaklaşım ve çözüm yönteminin “ihtiyaçlara dayanan” özellikler taşıdığını söyleyebiliriz. Sözü edilen bu üç yaklaşım ve çözüm yönteminin yanında elbette farklı “deneysel” durumun özgünlüğüne bağlı çözüm yöntemlerinden de bahsedebiliriz.

Kültürlerarası iletişim ve kültürel değerlerin yönetilebilmesi ile ilgili sınırlı bilgi ve deneyimimizin olması kültürel yeterlilik ile ilgili bireysel durumumuzu sorgulamamızı da beraberinde getirir. Farklı bilgi ve deneyimlerimiz nedeniyle farklı kültürel yeterlilik seviyelerine sahip olabiliyoruz. Bu kültürel yeterlilik seviyeleri şu şekilde sıralanabilir:

Kültürel yıkıcılık: Davranışlarımızın, tavırlarımızın, kurallarımızın ve uygulamalarımızın diğer kültürlerden olanlara karşı yıkıcı olması durumunda, kültürel yıkıcılık kavramı karşımıza çıkmaktadır. Diğer kültürlere ve kültürlerden olanlara karşı bilerek yıkıcı davranışlarda bulunmak ve farklı kültürlerden olanlara karşı insani olmayan yaklaşımlarda bulunmak ve bu kişilere karşı aşağılayıcı değerler atfetmek yıkıcılık içerisinde yer almaktadır. Diğer kültürlerden olanları ortadan kaldırmaya çalışmak, bu kişilere karşı sömürmeye yönelik birtakım eylemlerde bulunmak da aynı sınıflama içerisine girmektedir.

Kültürel yetersizlik: Farkında olmadan veya bilmeyerek yer alan kültürel yıkıcılık durumudur. Bir tür taraflı bir sistemi işaret etmektedir. Belli bir kültürel kimlikteki grubun diğerini veya diğerlerini yok sayması durumudur. Diğer kültürlerden ve gruplardan korkulması da örnek olarak gösterilebilir. Ayrımcılığa neden olan uygulamaların görülmesi, belli grupların beklentilerinin ve değer algılarının düşürülmesi ve benzer durumlar da bu örnekler içerisinde gösterilebilir.

Kültürel körlük: Bir tür tarafsız olma yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre herhangi bir kültür, sınıf veya ırk diğerlerine göre bir farka sahip değildir. Böylesi bir yaklaşımda aslında “ben tarafsızım” ifadesi ile dolaylı olarak kendi kültürel grubunun üstünlüğüne ve gücüne dayanan yaklaşımlarda bulunmaktır.

Kültürel yeterliliğe yakınlık: Farklı kültürler ve kültürlerden olan kişiler ile çalışmalarda, gözlemlediğimiz zayıf yanlarımızın farkına varma durumudur. Farklı kültürlerden kişiler ile çalışmaları yürütürken her kültürün temsiliyetini mümkün olduğunca sağlamaya çalışmak ve insan haklarına bağlılık göstermek gibi yaklaşımları içermektedir. Bu yaklaşım, egemen kültürel gruplardan temsilcilerin kimi zaman ‘ödün verildiğini’ düşündüğü gibi bir yanlış hissin de uyanabilmesine neden olmaktadır.

Kültürel yeterlilik: Kültürler arasında benzerlikler olabileceği gibi farklılıkların da olabileceğini görmek, bu farklılıkların varlığını kabul etmek ve bunlara saygı göstermek anlamına gelmektedir. Diğer kültürlere karşı hassasiyetlerin özenle yaşatılması gerektiğini, bu durumla ilgili bilginin arttırılmasını ve çeşitliliğe önem verilmesini işaret etmektedir.

Kültürel maharet: Kültürler en üst saygınlık derecesinde ele alınarak değerlendirilir. Kültürler ile ilgili olarak yeni yaklaşımların üretilebilmesi, var olan bilginin üzerine eklenebileceklerin sorgulanması ve kültürlerarası etkileşimin önemine inanarak kültürel yetkinlik için savunuculuğun yapılmasını da işaret etmektedir.

Barış ve Barışın İnşası

Barış ile ilgili tanımlara bakıldığında, genellikle savaş ve düşmanlıkların olmadığı, çatışmalardan uzak kalınan bir ifade tarzının öne çıktığı görülür. Bir başka yaklaşımda ise barış, bir politik durum olarak ele alınmakta, resmî olan ve olmayan kurumlar, uygulamalar ve normlar doğrultusunda adaletin ve sosyal istikrarın garanti altına alınması olarak işlenmektedir.

Barış ile ilgili farklı çalışma ve kuramlara imza atmış John Paul Lederach ve Johan Galtung öngördükleri tanım ve yaklaşımlar ile karşımıza çıkarlar. John Paul Lederach’a göre barış, şiddeti ve adaletsizliği azaltmaya yardımcı olan insan ilişkileri sistemlerinin yer aldığı dinamik ve sürekli bir süreçtir.

Barış süreçlerinin oluşturulması ve inşası ile ilgili olarak farklı yaklaşımlara rastlamaktayız. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

Gandhi Yaklaşımı : Şiddete dayanmayan çatışma ve sosyal kuramı içinde barındırır. Bu yaklaşım içerisinde üç ayrı vurgu noktası öne çıkmaktadır. Bunlar; doğru için mücadele etmek, şiddeti önleyen iç bileşenlerden yararlanmak ve daha sağlıklı bir ilişki başlatarak sosyal gerçeklikle ilgili olarak daha taze bir düzeye gelmektir.

Pasif Yaklaşım: Temel olarak savaşı veya çatışmayı ahlaki olarak yanlış gören yaklaşımdır.

John Paul Lederach Yaklaşımı: Lederach yaklaşımına göre, barışın inşası en aşağıdan başlar ve yukarıya doğru ilerler. Baskı ve şiddet altındaki toplulukların özgürleştirilmesi fikrine bağlanmış olan bir barış inşası söz konusudur. Bu fikrin öngörülmesi ile birlikte barış kültürü ve yapılarının ortaya çıkabilmesi temel amaç olmaktadır. Çatışmanın dönüşmesini istediğimiz ortamda söz konusu olan insani ve kültürel tüm kaynaklar öngörülmeli, sürece dâhil edilmeli ve bunlara saygı duyulmalıdır. Dönüşümün uzun süreli amacı ortamdaki insan ve kaynaklar üzerindeki geçerliliği pekiştirmektir.

Johan Galtung Yaklaşımı: Galtung’un yaklaşımı içerisinde temelde üç nokta öne çıkmaktadır. Bu yaklaşıma göre; barışın inşasına ilişkin olarak barışı inşa etmekle barışı korumak arasında bir bağ kurmak gerekir. Doğrudan şiddet, yapısal şiddet ve kültürel şiddet arasında da farkları görmek gerekir. Olumsuz barış ile olumlu barış arasındaki farkları da görmek gerekir.

Aracılık

Adam Curle’ün üzerinde durduğu aracılık kuramı ve uygulamasına göre benzer olmayan taraflara eş aralıkta olmayan bir model sunulur. Bu yaklaşım ile amaç, barışçıl olmayan ilişkilerden barışçıl olan ilişkilere geçiş sağlamaya çalışmaktır. Aracılık süreci içerisinde iki taraflı bir yaklaşım ve uygulama söz konusudur. Taraflardan biri çatışmayı üreten taraf iken diğeri ise incitilmiş taraftır. Aracılık süreci, bu iki taraf adına yürütülür. Aracılık süreci şu şekildedir:

Çatışmayı üreten taraf için aracılık temel süreç ve eylemleri

  1. Çatışmayı üreten tarafa sorumluluk alması gerektiği konusunda yardımcı olmalıyız.
  2. Yanlış yapılmış olanları kabul konusunda teşvik etmeliyiz.
  3. Çatışmayı üreten tarafa uzlaşmadaki zorluklar konusunda da yardımcı olmalıyız.
  4. Sınıflandırma suçlamalardan kaçınmalıyız.
  5. Sürecin geliştirilmesine yönelik teşvik edicilik ve destekleyiciliği unutmamalı, bir şans daha üretilmesinin gerekliliğini vurgulamalıyız.

Çatışmadan zarar gören incinen taraf için aracılık temel süreç ve eylemleri

  1. Çatışmadan zarar gören tarafın bağışlaması ve isteksizlik ile kin gibi durumlardan vazgeçmesi konusunda yardımcı olmalıyız.
  2. Çatışmadan zarar görenin kendi hatalarını da görebilmesi konusunda yardımcı olmalıyız.
  3. Zarar görenin kendisine sunulan veya sunulacak olan özürü veya benzeri paylaşımları kabul etmesi konusunda yardımcı olmalıyız.
  4. Çatışmayı üreten taraf ile birlikte olabilmeyi ve dostluklar kurma konusunda sürecin güçlendirilmesini gözetmeliyiz.

Barış İçin İzlenebilecek Yollar

Barışın inşa edilmesi süreci ve çabaları içerisinde yer almayıp daha genel bir çerçevede değerlendirilebilecek etkenler ve katkılar da göz önüne alınabilir. Sürecin çevresinde ve daha genel olarak tarif edilebilecek belirleyici etmenler içerisinde sosyal adaletin sağlanması öncelikle hem çatışmaların önüne geçmeye, hem de çatışma süreçlerinin çözümlenmesine katkıda bulunur. Sosyal adaletin sağlanmasının katkılarını şu şekilde hatırlayabiliriz:

  1. Açık diyalog ve eleştiriyi kabullenmek.
  2. Artan çatışma süreci içerisinde iletişim kanallarını açık tutacak süreçlerin kurulması.
  3. Değerlerde çeşitlilik ve farklı olanların kabulünün sağlanması.
  4. Ahlaki yargılama ve dışarda tutmalara ilişkin belirtilere hazır olmak.
  5. Adaletsizliğe karşı yapısal bir mücadeleye girmek.

Bireyler ve taraflar arasında barış inşa etmede dokuz temel kural ise şöyledir:

  1. Zaman içerisinde tüm gelişmelerden sıyrılarak kendimizi ve temsil ettiğimiz toplulukları nasıl ilişkilendirdiğimizi anlamamıza yardımcı olacak süreçler üretmeliyiz.
  2. İnsanların ve toplulukların benzer ihtiyaçlara sahip olduğunu hatırlamalıyız.
  3. Kendi veya topluluğumuzun ihtiyaçlarının başkaları tarafından nasıl yerine getirilmesini bekliyorsak kendimizin ve topluluğumuzun başkalarının ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığını düşünmeliyiz.
  4. Birinden veya bir topluluktan bir şeyi yapmasını veya yapmalarını istiyorsak öncelikle bir talepte mi, yoksa bir istekte mi bulunduğumuzu görebilmemiz gerekir.
  5. Birinden veya bir topluluktan neyi yapmasını ‘istemediğinizi’ söylemek yerine, o kişi veya topluluktan neyi yapmasını ‘istediğimizi’ söylemek daha olumlu bir süreç üretecektir.
  6. Birinden veya bir topluluktan ‘ne olmasını veya ne olmalarını’ söylemek yerine, ne tür bir eylemde bulunmalarını istediğimizi söylemek ve o eylem ile birlikte o kişi veya topluluğun ne yönde olacağını umduğumuzu söylemek daha olumlu bir süreç üretecektir.
  7. Biri veya bir topluluk ile bir konu veya fikirde uzlaşmak veya uzlaşmadan önce o kişi veya topluluğun ne hissettiğini ve neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışmalıyız.
  8. ‘Hayır’ ifadesini kullanmak yerine bizi ‘evet’ demekten alıkoyan ihtiyacın ne olduğunu vurgulamayı tercih edebiliriz.
  9. Eğer bir konuda olumsuz düşünceler ve hisler gelişmeye başladıysa ne tür ihtiyaçların karşılanmamış olabileceğini düşünmeliyiz. Bunun ardından da bunları karşılayabilmek için nelerin yapılabileceğini hesaba katmak daha olumlu çözümler ve süreçler üretecektir. Maalesef, sıkça karşılaştığımız yaklaşım ise kendimiz ve topluluğumuz ile diğerleri için neyin yanlış olduğunu ve ters gittiğini tespit etmeye çalışmaktır.

Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi