Kelam´a Giriş Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim
Mu‘Tezile Kelamı
Mu‘tezile kelâmının İslâm kelamındaki yeri ve önemi
nedir?
Mu‘tezile, hicrî II. asrın başlarında Basra’da
ortaya çıkan, kendisine ait özel görüşleri olan ve Kelâmın
kurucusu olarak kabul edilen bir ekoldür. Ortaya
çıkışından sonraki üç asırda hep tartışmaların merkezinde
yer almıştır. Hatta Ehl-i Sünnet kelâmının fikri
temellerinin atılmasında da bu ekolün katkısı vardır.
İslâm’ı yeni kabul etmiş olan Müslümanların kendi
kültürlerinin İslâmla karşılaşması sonucunda ne gibi
sorunlar doğuyordu?
Ortaya çıkaran ihtilaflarla birlikte kendileri
bakımından İslamî inançlarla bağdaşmayan düşünce ve
ekollere karşı selefin genel tutumu, onların yanlış yolda
olduklarını belirterek bu tür tavır ve yaklaşımlardan uzak
durmayı tavsiye şeklinde olmuştur. Buna rağmen özellikle
yeni Müslüman olanlar arasında bid’at kabul edilen
fikirlerin yayılıp taraftar bulmasına engel olunamamıştır.
Çünkü bid’at ehli sayılanlar, düşüncelerini kabul
ettirebilmek için her türlü vasıtaya başvuruyor, nassları
te’vîl ettikleri gibi aklî ve felsefî delillerden de
yararlanıyorlardı.
“Kelâm” ve “kelâm ilmi” kavramları nasıl doğmuştur?
İslam akaidini savunmada naklin yanında aklî ve
felsefî delillerin kullanılmasını da gerekli gören hatta
nakli, aklî prensipler ışığında yorumlama ilkesini öne
alarak selefin metodundan farklı bir yol izleyen
Mu‘tezile’nin kullandığı metoda kelâm adı verilmiş; bu
metotla İslâmî akidelerin savunulmasını üstlenen ilme
kelâm ilmi denilmiştir.
“Mu‘tezile mezhebi” denilince temel olarak ne
anlaşılmaktadır?
Her birine özel bir anlam yüklenen tevhîd, adâlet,
el-va‘d ve’l-vaîd, el-menzile beyne’l-menzileteyn ve elemru
bi’lma’ruf ve’n-nehyu ani’l-münker olarak bilinen
beş esası benimseyen bir ekol anlaşılır.
“Mu‘tezile” kelimesi, lugâvî anlamı itibariyle ne
demektir?
“Mu‘tezile” kelimesi, sözlük anlamı itibariyle
“ayrılanlar”, “uzaklaşanlar”, “bir köşeye çekilenler” gibi
anlamlara gelmektedir.
“Mu‘tezile” kelimesi, terim anlamı itibariyle nasıl
açıklanabilir?
Terim olarak itikadî meselelerin yorumunda akla
ve insan iradesine öncelik veren kelâm mezhebi olarak
tanımlanabilir.
Mu‘tezile mezhebinin doğuşu nasıl gerçekleşmiştir?
Bu husustaki genel kabul, Mu‘tezile’nin ilk defa,
Basra’da Vâsıl b. Ata’nın (ö. 131/748) Hasan-ı Basrî’nin (ö.110/728) ders halkasından ayrılmasıyla oluşmaya
başladığıdır.
Hasan-ı Basrî’nin öğrencisi Vâsıl b. Ata, hocasının da
bulunduğu Basra’daki bir meclise gelip, büyük günah
işleyen kişinin mümin-kafir olma durumunu sorduğunda
nasıl bir cevap verir?
“Ben, büyük günah işleyen kimseye ne gerçek
mü’min ne gerçek kâfir” diyebilirim; böyle bir kimse iki
mertebe arasında bir mertebededir (elmenzile beyne’lmenzileteyn).
Dolayısıyla o, mü’min de değildir, kâfir de”
değildir” diyerek cevap verir.
Bu sözleriyle Vâsıl, büyük
günah işleyen hakkında şimdiye kadarki görüşlerden farklı
yeni bir görüş ortaya koymuş olur.
Bir diğer görüşe göre
Vâsıl, Hasan-ı Basrî’nin meclisinden kendisi ayrılmamış,
bilakis kovulmuştur.
Amr b. Ubeyd’in de Vâsıl’a katılmasıyla Mu‘tezilîliğin
alakası nedir?
Amr b. Ubeyd’in de Vâsıl’a katılmasıyla halk
onlara “ümmetin görüşünden ayrılanlar” anlamında
“Mu‘tezile” adını vermiştir.
Mu‘tezile olarak adlandırılanlara bu ismin anlam
ilişkisi nedir?
Bu isim kendilerine, büyük günah işleyeni
imandan da küfürden de ayırmaları sebebiyle verilmiştir.
Mu‘tezile mensupları kendilerini ne şekilde
anlandırmışlardır?
Mu‘tezile mensupları, “tevhîd ve adâlet ehli /
ehlü’t-tevhîd ve’l-adl” ismini kendilerine layık görseler de
bir müddet sonra bu ismi benimsemiş ve kullanır
olmuşlardır. Ne var ki Mu‘tezile’nin bu ismi kullandığı
mana haktan ve ümmetin genel çizgisinden ayrılanlar
anlamında değil kavrama olumlu bir mana yükleyerek şer,
şirk ve tüm kötü şeylerden ayrılanlar manasını taşır. Bu
bakımdan Hz. İbrahim’in, toplumunda tevhidden uzak
unsurlara karşı söylediği “sizi ve Allah’tan başka
tapındıklarınızı bırakıp çekiliyorum” (Meryem 19/48)
sözlerindeki i’tizal kelimesinin olumlu anlamından istifade
etmek istemişlerdir.
Mu‘tezilî fikirlerin ve temel ilkelerin teşekkülünde
etkili olan ana faktörler nelerdir?
• Müslümanlar Arasındaki İhtilaflara Çözüm
Arayışları
• İslam’ı Savunma
• Tercüme Faaliyetleri ve Felsefeye İlgi
Mu‘tezile’nin beş temel esasından biri olan adâlet
ilkesinin teşekkülünden önceki aşamayı oluşturan kader
tartışmaları hangi olaylar üzerine başlamıştır?
Hz. Ali ile Hz. Aişe arasındaki Cemel ve Hz. Ali
ve Hz. Muaviye arasındaki Sıffîn savaşlarından sonra
ciddi anlamda tartışılmaya başlanmıştır.
Mu‘tezile’nin kaza-kader hakkındaki görüşlerinin
oluşmasında konunun kelâmî boyutu kadar, meselenin
tartışma alanına girmesine vesile olan siyasî olaylar
nelerdir?
Emevî yönetiminin, yaptıkları haksız ve adaletsiz
uygulamaların, Allah’ın kaderiyle meydana geldiğini iddia
etmeleri, yapılan yanlışları bir şekilde kadere isnat etmiş
olmaları, bu görüşe muhalif hareketleri de gün yüzüne
çıkartmıştır. İnsanın kendi kaderini kendisinin oluşturduğu
düşüncesi, Emevîlerin keyfi yönetim anlayışlarına son
vermek ve sosyal adaleti gerçekleştirmek üzere Emevî
iktidarına muhalif kişilerce işlenmiştir.
Mu‘tezile geleneği içerisinde olup yabancı din ve
kültürlerle ilişki içerisinde olan ve onlarla mücadelelerde
ilk öne çıkan kişi Vâsıl b. Ata’nın bu yabancılarla ne gibi
bir irtibatı olmuştur?
Vâsıl’ın Haricîler, Şia, materyalistler, tabiatçılar
(natüralistler) ve Mürcie kelâmını en iyi bilen; İslam’a
açıkça zıt görüşleri ve düalistleri(senevîye) en iyi susturan
kişi olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca Mu‘tezilî âlimler
Budizm’e mensup olanlar (Sümeniyye), Mecusiler,
Mazdekîler, Sabiîler, Maniheistler, inkârcı filozoflar,
zındıklar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Hint dinlerine mensup
olanlarla da tartışmalar yapmışlardır.
Vâsıl b. Ata ve Amr b. Ubeyd’den sonra Mu‘tezile
ekolü içinde yabancılarla yapılan münakaşalar devam
etmiş midir?
Evet, Vâsıl b. Ata ve Amr b. Ubeyd’den sonraki
dönemde bu mücadeleler devam etmiş, Abbasî halifeleri
Mehdi (158-169/775-785), Harun Reşid (170- 193/786-
809) ve Me’mun (198-218/814-833) dönemlerinde hem
ilmî hem de devlet düzeyinde mücadeleler yapılmış,
Mu‘tezilî alimlerin bilgi ve düşüncelerinden önemli
ölçüde istifade edilmiştir. Mesela Harun Reşid döneminde
Râfızî suçlamasıyla hapsedilenlerden Mu‘tezilî bilgin Bişr
b. el-Mu’temir (ö. 210/825) gibi Budizm konusunda
yetkin olan bir takım şahıslar, Sind bölgesinde yönetimin
başına bela olan bu fırkayla tartışmaları için serbest
bırakılmışlardır. Ebü’l-Huzeyl el-Allaf’ın (ö. 226/840) da
İslam dinini düşünce sahasında savunma amacına yönelik
olarak değişik din ve kültür mensuplarıyla yaptığı
tartışmaları da burada anmak gerekir.
Mu‘tezile ekolünün, yabancılarla yapılan
tartışmalarda İslâmî yönden ne gibi katkıları olmuştur?
Özellikle Allah’ın sıfatları konusunun ele alındığı
tevhîd prensibinin; insanın kendi fiillerini gerçekleştirmesi
konusunda tamamen hür olduğunun; hayır ve şer, salahaslah,
Allah’ın hikmeti gibi konuların işlendiği adâlet
prensibinin teşekkülünde Mu‘tezile’nin diğer din ve
kültürlerle tartışmalarının ve onlara karşı İslam’ı savunma
psikolojilerinin önemli rol oynadığını söylemek
mümkündür. Halku’l-Kur’an (Kur’an’ın yaratılıp yaratılmadığı) meselesi de bu tartışmalar sonucunda
Mu‘tezile’nin önemle gündeme getirdiği bir kelâmî konu
olmuştur.
Yabancı dillerden Arapça’ya yapılan tercüme
faaliyetleri, Mu‘tezilî bilginlerini hangi yönde etkilemiş ve
onlara kazanç sağlamıştır?
Emevîlerle başlayan özellikle Abbasîler
döneminde hız kazanan tercüme faaliyetleri, Mu‘tezilî
bilginlerini daha özgün bir yapıya kavuşturmada etkili
olmuştur.
Mu‘tezilî bilginlerini, Yunan felsefesini incelemeye
sevk eden başlıca sebep nedir?
Mu‘tezilî bilginlerini daha özgün bir yapıya
kavuşturmada etkili olmuştur. Mu‘tezilî bilginleri, Yunan
felsefesini incelemeye sevk eden sebep öncelikle, İslam’ı
savunmak olmuştur.
Mu‘tezile, tartışma zemininde kelâmî meselelerden ne
tarafa doğru kaymıştır?
Mu‘tezile, İslamî inançları savunma ve ispat gibi
dinî meselelerden felsefî problemlere doğru kaymış,
zamanla felsefî konularla uğraşma onların esas
meşguliyeti olmuştur.
Mu‘tezile’nin, aşırı hayranlık duyduğu yunan
felsefesinin tesirinde kalmasının sonuçları nelerdir?
Mu‘tezile, aşırı hayranlık duyduğu yunan
felsefesinin tesirinde kalmış, itikadî konularda akla ve
aklın vardığı ilkelere öncelik vererek akılla çelişir gördüğü
nakilleri aklın ışığında te’vîl etmiştir. Onların bu tutumu,
itikadî konularda aklın söz sahibi olmasını doğru
bulmayan özellikle II./VIII. ve III./IX. asırdaki hadîs ve
fıkıh alimleri tarafından şiddetle tenkit edilmiştir.
Mu‘tezile’nin akla bu derece önem vermeleri onları
hedeflerinden saptırmış ve nass ile çelişen görüşleri
savunma durumunda kalmışlardır.
Mu‘tezile’nin zamnla görevini yapamaz hale gelmesi
ve Ehl-i Sünnet kelâmının ortaya çıkmasına sebep olan
siyasî süreç nasıl işlemiştir?
Mu‘tezile mensupları, tartışma ortamlarında
edindiği birikim ve güç ile Abbasî halifelerinden özellikle
Me’mun, Mu’tasım (218-228/833-841) ve Vâsık (227-
232/841-846) zamanlarında devlet otoritesini de yanlarına
alarak
Kur’an’ın yaratılmış olduğu anlayışını başkalarına
zorla kabul ettirmeye teşebbüs etmiş, Ahmed b. Hanbel’in
(ö. 241/855) de içlerinde bulunduğu pek çok alimin eziyet
ve işkence görmelerine sebebiyet vermişlerdir. Bu sıkıntılı
günler tarihe “mihne dönemi” olarak geçmiştir. Bu
olaylar, ilk zamanlar gayet samimi düşüncelerle hareket
eden Mu‘tezile’nin daha sonra neden görevini yapamaz
hale geldiğini ve Ehl-i Sünnet kelâmının ortaya çıktığını
önemli ölçüde izah etmektedir.
Mu‘tezile’nin devlet çevresinden uzaklaşması ve inanç
meselelerinin Kur’an ve sünneti öne çıkararak anlamaya
çalışan hadis ve fıkıh âlimlerinin işleri ele alması nasıl bir
sürecin sonunda gerçekleşmiştir?
Başlangıçta İslam inanç esaslarını savunma
görevini üstlenmiş olan Mu‘tezile’nin zamanla gayesinden
uzaklaşması ve kendi görüşlerini zorla kabul ettirmeye
kalkışması karşısında Abbasî Halifesi Mütevekkil (232-
247/847-861), Mu‘tezile’yi devlet çevresinden
uzaklaştırmış, inanç meselelerini Kur’an ve sünneti öne
çıkararak anlamaya çalışan hadîs ve fıkıh âlimleriyle
onlara karşı koymaya başlamıştır. Zaman içerisinde iyice
zayıflayan Mu‘tezile, müstakil olarak tarih sahnesindeki
varlığını kaybetmiş olup, günümüzde kısmen Şiî
muhitlerde, yoğun olarak da Yemen'deki Zeydiyye
mezhebi içinde varlığını sürdürmektedir.
Mu‘tezile’nin beş temel ilkesi nedir?
• Tevhîd
• Adâlet
• Va‘d ve va‘îd
• el-Menzile beyne’l-menzileteyn
• Emr bi’l-ma’ruf nehy ani’l-münker
Mu‘tezile’yi diğer kelâm ekollerinden farklı kılan 5
temel faktörün ortak özellikleri nedir?
Mu‘tezile, kendi içinde Basra ve Bağdat ekolü
olarak iki ana şubeye ayrılsa da tüm mezhep
mensuplarının ittifakla kabul ettiği beş temel ilke vardır ki
bunlar, Mu‘tezile’yi diğer kelâm ekollerinden ayıran ve
mezhebin ana karakterini oluşturan prensiplerdir. Bununla
birlikte bu ilkelerin yorumunda mezhep içinde
farklılıkların bulunduğu göz ardı edilmemelidir.
“Tevhîd” ne demektir?
“Tevhîd”, Allah’a hiçbir şekilde ortak
koşulmaması ve birliğinin tasdik edilmesi anlamına
gelmektedir. Tevhidin bu manasında İslam mezhepleri
arasında bir ihtilaf yoktur.
Mu‘tezile’nin tevhid anlayışına bakış açısı ne
yöndedir?
Onlara göre Allah birdir, eşi ve benzeri yoktur.
Allah’ın bir ve kadîm olması, O’nun en özel sıfatlarıdır.
Eğer Allah’ın kadîm oluşu dışında O’na çeşitli sıfatlar
isnad edilirse Allah’tan başka birçok kadîm varlığın
mevcudiyeti kabul edilmiş olur. Böylece teaddüd-i
kudemâ yani kadîm varlıkların çokluğu ortaya çıkar ki bu
durum, Allah’ın birliği gerçeğine aykırıdır.
Mu‘tezile, Allah’a ait masdar kalıplarıyla ifade edilen
hayat, ilim, kudret, irade… gibi subutî sıfatların varlığını
neden kabul etmemektedir?
Onlara göre Allah, zatıyla haydır, zatıyla semî’dir,
zatıyla basîrdir, zatıyla kâdirdir, zatıyla mürîddir ve zatıyla
âlimdir. Onlar Allah’ın her şeyi bildiğini her şeye gücünün
yettiğini… kabul etmektedirler. Fakat Allah’ın, zattan ayrı
bir ilim, kudret... sıfatıyla değil zatının aynı olan sıfatlarla
alim ve kadirdir. Allah’ın zatının dışında kendisine isnat
edilecek başka bir ilim, kudret… sıfatı yoktur.
Mu‘tezile, Ehl-i Sünnet’in Allah’a izafe ettiği subutî
sıfatlar hakkında nasıl bir tasnif yapmaktadır?
Mu‘tezile, Ehl-i Sünnet’in Allah’a izafe ettiği
subutî sıfatları iki gruba ayırmaktadır. Birinci grup siga
bakımından da sıfat olan hayy, âlim, kadir gibi masdardan
türetilen kelimelerdir. Mu'tezile bu sıfatları Allah’a izafe
eder. İkinci grup ise hayat, ilim, kudret… gibi masdar
sigasındaki kelimelerdir. Mu‘tezile, işte bu grubu Allah’a
izafe etmez. Buna göre Mu‘tezile, Allah âlimdir, kâdirdir
gibi hükümleri kabul etmekle birlikte Allah’ın ilmi vardır,
kudreti vardır gibi hükümleri kabul etmez.
Mu‘tezile’ye göre eğer Allah’ın zatından başka ilim,
kudret gibi müstakil bir mana tasavvur edilecek olması
durumunda “tevhid” kavramı neden bozulur?
Eğer Allah’ın zatından başka ilim, kudret gibi
müstakil bir mana tasavvur edilecek olursa, o takdirde bu
sıfatlar da Allah’ın zatı gibi kadîm olur ve neticede kadîm
varlıklar çoğalmış, birden fazla kadîm varlık kabul edilmiş
olur. Bu ise tevhîd prensibini bozan bir durumdur
Allah’ın yaratılan bir mahlûka benzememe özelliği ile
ilgili olarak Mu‘tezile’nin görüşü nedir?
Allah’ın hiçbir şeye benzememesi ve bu açıdan da
tek olması inancıyla Mu‘tezile, Allah’a isnad edilen bazı
sıfatları te’vîl etme cihetine gitmiştir. Onlar, Kur’an ve
sahih hadîslerde geçen Allah’ın eli, yüzü, sureti, gözü,
istiva etmesi, gelmesi, gitmesi, gülmesi, hayâ etmesi gibi
ifadeleri zahirî ve lügat manasıyla değil mecazî ve te’vîl
edilen manalarıyla anlamıştır. Bunları, Allah’ı yaratıklara
benzetme olduğu için zâhirî manalarıyla kabul etmek
şirktir, Mu‘tezile bu gibi tabirleri te’vîl kurallarına göre
mecazî olarak anlamış, akla ve mantığa uygun hale
getirmiştir.
Mu‘tezile’ye göre Allah’ın kelâm sıfatı var mıdır?
Mu‘tezile’ye göre Allah’ın kelâm sıfatı da yoktur.
Kelâm kadîm bir sıfat olarak kabul edilirse Allah’tan
başka kadîm bir varlık kabul edilmiş olur. Ayrıca
Kur’an’ın elimizdeki yapısı, kelâmın mahiyeti bize ait
olan kelâmın mahiyetiyle aynıdır.
Mu‘tezile’ye göre “adâlet” mefhumu, diğer ekollere
göre nasıl bir farklılık gösterir?
Allah’ın adil olması, kullara ait fiilleri
yaratmaması anlamına gelir. Kul işlediği fiili bizzat
kendisi varlık alanına çıkarır. Eğer böyle olmayıp da
kulların fiillerini Allah yaratmış olsaydı sonrada bu
fiillerinden dolayı insanları cezalandırsaydı bu takdirde
Allah’ın adaletinden söz edilemezdi.
Mu‘tezile ekolü “va‘d” ve “va‘îd” kavramlarını nasıl
görür?
Va‘d iyi işler yapanların ahirette
mükâfatlandırılması; va‘îd ise kötü amelde bulunanların
ahirette cezalandırılması anlamlarına gelmektedir. Esasen
bu prensip adâlet prensibinin bir sonucudur. Zira
Mu‘tezile’ye göre iyi işlerde bulunanların ahirette sevap
görmemesi, kötü amellerde bulunanların ceza görmemesi Allah’ın adaletine aykırıdır.
Mu‘tezile’ye göre büyük günah işleyen kimsenin
durumunu açıklayan kavram olan “el-Menzile beyne’lmenzileteyn”
nedir?
Mu‘tezile’ye göre büyük günah işleyen kimse ne
mü’mindir ne kâfirdir. Bu durum, Mu‘tezile’de “İki yer
arasında bir konum” anlamına gelen “el-menzile beyne’lmenzileteyn”
kavramıyla karşılanır. Bilakis iman ile küfür
arasında bir mertebededir. Bu mertebe, Mu‘tezile’ye göre
fâsıklıktır. Böyle bir kimse tevbe etmeden ölürse ebedi
cehennemliktir. Şu kadar var ki bu kimsenizi azabı kâfirin
azabından daha hafiftir. Tevbe ederse mümin olarak
cennete gider.
Mu‘tezile’nin “Emr bi’l-ma’ruf nehy ani’l-münker”
ilkesi nedir?
Mu‘tezile’nin beş temel esasından biri olan bu
ilkeye göre “iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak” her
Müslümana farz olmasıdır.
Mu‘tezile’de neden mukallidin yani inandığı şeyin
delillerini bilmeyen birinin imanını geçerli saymaz?
Mu‘tezile akla önem verdiğinden dolayı
mukallidin yani inandığı şeyin delillerini bilmeyen birinin
imanını geçerli saymaz. Onlar, akıllı bir insanın vahiy
gelmeden önce kendi düşüncesiyle Allah’ın varlığını
bulması gerektiğini söylerler.
Ehl-i sünnet âlimleri Mu‘tezile’nin görüşlerini
tamamen red mi eder?
Hayır, Mu‘tezile’nin İslam inançlarıyla ilgili
geliştirdikleri yorum ve izahlar, Ehl-i Sünnet ile genellikle
ihtilaf ve çekişme noktalarını oluştursa da, onların bazı
görüşleri özellikle sonra gelen (müteahhirûn) Ehl-i Sünnet
âlimleri tarafından benimsenmiştir. Allah’ın eli, yüzü,
gelmesi, gülmesi gibi Allah’a isnad edilen lafızların te’vîl
edilmesi gerektiği düşüncesi buna örnektir.
Mu‘tezile’nin Bağdat ve Basra’da nasıl bir ortamda
gelişmiştir?
Mu‘tezile, Bağdat ve Basra gibi eski medeniyet
mensuplarının bulunduğu çok kültürlü bir ortamda zuhur
etmiştir.
Bağdat Mu‘tezile ekolünün daha çok üzerinde
durduğu mesele nedir?
Bağdat ekolü daha çok amelî yönü öne çıkaran
incelemelerde bulunmuş, mezhebin görüşlerinin devlet
eliyle yayılması taraftarı olmuş, bundan dolayı
yöneticileriyle iyi ilişkiler kurmuş, eserlerinde imamete
daha çok vurgu yapmışlardır.
Basra Mu‘tezile ekolünün daha çok üzerinde durduğu
mesele nedir?
Basra ekolü daha çok Allah’ın sıfatları konusunu,
Bağdat ekolü ise varlık meselesini ele almıştır. Bağdat
ekolü, Halife Me’mun’un Bağdat’ta başlattığı tercümeler
sebebiyle Basra ekolüne göre daha fazla Yunan felsefesinin tesirinde kalmıştır.
Mu‘tezile, kelâm ekollerine tesir etmiş midir?
Ehl-i Sünnet ile ciddi anlamda ihtilafları olsa da
Mu‘tezile, pek çok açıdan Sünni kelâma tesir etmiştir.
Kelâm metodunun kullanılmasında, ilahî sıfatlar, kesb,
cüz-i lâ yetecezzâ, te’vîl ve hudûs gibi konuların
işlenmesinde Mu‘tezile’nin Ehl-i Sünnet kelâmına tesiri
olmuştur.
Mu‘tezile çok kültürlü ortamlarda Müslümanların
kafalarını karıştıranlara ve İslam’ı tenkit edenlere karşı
nasıl bir mücadele vermiştir?
Mu‘tezile çok kültürlü ortamlarda Müslümanların
kafalarını karıştıranlara ve İslam’ı tenkit edenlere karşı ilk
ciddi tepkileri vermiş; muhaliflerine ikna edici ve ilmî
cevaplar sunmuşlardır. Bu konuda onların önemli
eserlerinin olduğu kaydedilmektedir.
Mu‘tezilî âlimler, daha çok hangi medeniyetin
tesirinde kalmışlardır?
Mu‘tezilî âlimler, daha çok yunan felsefesinin
tesirinde kalmışlardır. Onlar ilme ve felsefeye meraklı,
araştırmaya ve düşünmeye hevesli kültürlü kimselerdir.
Mu‘tezile neden “İslam rasyonalistleri” olarak
adlandırılmıştır?
Mu‘tezile, akılcıdır; akla büyük değer verir.
Bundan dolayı bazıları tarafından “ İslam rasyonalistleri”
olarak adlandırılmışlardır. Zira onlar akla aykırı gördükleri
nassları hemen te’vîl etmekte ve akla uygun bir şekilde
tefsir etmektedirler.
Mu‘tezile’nin hürriyetçiliğe karşı bakış açısı nasıldır?
Mu‘tezile, hürriyetçidir; serbest düşünceye ve
insanın irade özgürlüğüne büyük önem vermektedir.
Kendi aralarında pek çok gruba ayrılmış olmaları bunun
bir göstergesidir. Bu özgürlükçü tutumlarına rağmen
özellikle Kur’an’ın yaratılmış bir şey olduğuna dair
inançlarını diğer mezheplere mensup âlimlere ve halka
zorla kabul ettirme girişimleri bir çelişki ve taassup örneği
olmuştur.
Mu‘tezile, İslam dünyasında dinî ve tabiî ilimlerin
gelişmesine ne tür bir katkısı bulunmuştur?
Mu‘tezile, İslam dünyasında dinî ve tabiî ilimlerin
gelişmesine katkıda bulunmuştur. Onlar dinî ilimlerde
akılcılığın, tabiat ilimlerinde deney ve gözlem metodunun
kullanılmasında ön ayak olmuşlardır.
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 7 Gün önce comment 11 visibility 17754
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Kayıt Yenileme Duyurusu
date_range 7 Ekim 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1147
-
2024-2025 YKS Ek Yerleştirme İle Yerleşen Adayların Çevrimiçi (Online) Başvuru ve Kayıt Duyurusu
date_range 24 Eylül 2024 Salı comment 1 visibility 606
-
Çıkmış Soruları Gönder Para Kazan!
date_range 10 Eylül 2024 Salı comment 5 visibility 2736
-
2023-2024 Öğretim Yılı Yaz Okulu Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 27 Ağustos 2024 Salı comment 0 visibility 900
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25564
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14500
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12506
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12494
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10421