İslam Hukukuna Giriş Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
İslam Hukuk Ekolleri
İslâm hukukçularının ihtilaf sebepleri nelerdir?
İhtilaf olgusu, İslâm hukuk düşüncesi içerisinde farklı hukuk ekollerinin ortaya çıkmasını anlamak ve açıklayabilmek için çok önemli bir kavramdır. Konuyla ilgili olarak şu noktanın altı çizilmesi gerekmektedir. İslâm Hukuku’nda temel amaç, mükelleflerin fiillerine yönelik düzenlemelerde ilahi iradeye uyulmasıdır. Bu amaca ise şer’î deliller adı verilen kaynaklar aracılığıyla ulaşılır. İlahi irade bazı konularda, görüş ayrılığına imkan vermeyecek derecede, belirgin bir biçimde ortaya konmuştur. Beş vakit namazın farz olması, adam öldürmenin haram olması gibi hususlarda her hangi bir görüş ayrılığına yer yoktur. Mükelleflerin fiilleri ile ilgili düzenlemelerin çoğunda ise ilahi irade aynı açıklık ve belirginlikte tezahür etmemektedir. Bu gibi konularda ilahi iradenin tespit edilebilmesi amacıyla, müctehidlerin şer’î deliller üzerinde anlama ve yorumlama faaliyetine girmeleri kaçınılmaz olmaktadır. Çoğu zaman konuyla ilgili şer’î delillerin sübut ya da delalet açısından kesinlik taşımamaları, anlama ve yorumlama faaliyetlerinde müctehide düşen rolü artırmaktadır.
İslâm Hukuk Ekolleri hangi sınıflara ayrılır?
İslâm hukuk ekollerinin sınıflandırılmasında kriter olarak, bu ekollerin irtibatlı olduğu ana grup ve ekollerin günümüzde mensuplarının bulunup bulunmaması dikkate alınmaktadır. Ehl-i Sünnet adı verilen ana çoğunluk içerisinde yer alan hukuk ekollerinin bir kısmı günümüzde de yaşamaktadır. Yaşayan Sünni hukuk ekolleri dört mezhep adıyla da anılan Hanefi, Şâfiî, Maliki ve Hanbeli ekolleridir. Bunların yanında günümüze kadar varlığını sürdüremeyen Sünni hukuk ekolleri bulunmaktadır. Başlıcalarını Evzâî, Sevrî, Leys, Taberî ve Zahirî ekolleri oluşturmaktadır. Sünni hukuk ekollerinin dışında, Harici ve Şii çevrelerde teşekkül eden ekollerin bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Bu grubun örnekleri arasında Şii çevrede teşekkül eden Zeydî, Caferî ve İsmâilî ekollerini ve Harici çevrede teşekkül eden İbâzî ekolünü verebiliriz.
İmam-ı Azam kimdir?
Hanefi ekolü Kufe’nin önde gelen hukukçusu, re’y ekolüyle adı özdeşleşmiş bir müctehid olan Ebu Hanife Numan b. Sabit etrafında şekillenmiştir. Ekole adını veren Ebu Hanife, İmam-ı A’zam (en büyük imam) adıyla anılmaktadır. Kufe’de (80/699) yılında doğmuş, Bağdad’da (150/767) yılında vefat etmiştir. Arap asıllı olmayan Ebu Hanife’nin atalarının Kâbil, Enbâr, Nesâ ya da Tirmiz’e dayandığına dair rivayetler vardır. Cumhuriyet sonrası dönemde kimi yazarlar İmam-ı A’zam’ın Türk asıllı olma ihtimalini gündeme getirmişlerdir. Ebu Hanife’nin bazı sahabilerle karşılaştığı bilinmekte ise de bunlardan hadis rivayet edip etmediği ihtilaflıdır. Bu bakımdan kimilerince tabiûn nesline, kimilerince ise tebe-i tâbiîn adı verilen bir sonraki kuşağa mensup kabul edilmektedir.
İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) hukuk metodolojisini özetleyiniz.
Ebu Hanife’nin fıkıhta takip ettiği metodu kendisinden nakledilen rivayetler ışığında şöyle özetlemek mümkündür: Önce Kitâb’a, sonra Sünnet’e müracaat ederdi. Bu ikisinde bir delil bulamazsa sahabe görüşleri içerisinde tercih yapar, onların ictihadlarının dışına çıkmazdı. Konuyla ilgili sahabe görüşü yoksa tabiûn müctehidlerinin ictihadlarını bağlayıcı bir delil olarak kabul etmez, kendisi de onlar gibi ictihad ederdi (Saymerî, 1985). Bu verilerden hareketle Ebu Hanife’nin başvurduğu kaynakların Kitâb, Sünnet, en genel anlamıyla Sahabe kavli ve ictihad olduğunu söyleyebiliriz. İctihad, kıyas ve istihsanı kapsamaktadır. Ebu Hanife’nin kendi ifadelerinde icmâ terimi sarih bir şekilde yer almamakla birlikte, sahabe ittifakını, hatta sahabe ihtilafını hüccet kabul etmesi onda icma kavramının bulunduğunu açıkça gösterir. Nitekim sonraki Hanefi hukukçular icmâyı bir kaynak olarak kabul etmiş, Ebu Hanife’nin de bu kaynağı benimsediğine dair fer’î meseleler nakletmişlerdir. Örfle alakalı olarak ise Ebu Hanife’nin ictihad ederken müslümanların teamülüne önem verdiği rivayet edilmektedir. Ancak örfün bir hukuk kaynağı olarak literatüre girmesi oldukça sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir. Bununla birlikte istihsan uygulaması çerçevesinde örfün dikkate alındığı ve nas bulunmayan konularda örfe itibar edildiği ifade edilebilir. Sonuç olarak Ebu Hanife’nin hukuki meselelerde kullandığı kaynakları Kitâb, Sünnet, icmâ, genel anlamıyla sahabe kavli, kıyas ve istihsan olarak sıralayabiliriz.
İmam-ı Azam (ra)’ın öğrencileri kimlerdir?
Ebu Hanife’nin görüşlerinin tedvininde ve mezhepleşmesinde öğrencilerinin önemli katkıları olmuştur. Bu bağlamda önde gelen dört öğrencisi Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim (ö. 182/798), Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî (ö. 189/805), Züfer b. Hüzeyl (ö. 158/774) ve Hasen b. Ziyad (ö. 204/819) hatırlanmalıdır. Ebu Yusuf ve Muhammed, Hanefi mezhebinin yapılanması içerisinde Ebu Hanife’nin ardından ikinci ve üçüncü imam olarak kabul edilmişler, görüşleri hocalarının görüşleri ile beraber anılmıştır. Literatürde Ebu Hanife ve Ebu Yusuf için şeyhayn, Ebu Yusuf ve Muhammed için imameyn ya da sahibeyn, Ebu Hanife ve Muhammed için ise tarafeyn ifadeleri kullanılmaktadır. Ebu Hanife’nin bu öğrencileri İbn Kemal Paşatarafından yapılan tasnifte mezhepte müctehid olarak gösterilmekte ise de A. Hallâf gibi muasır müellifler Ebu Yusuf, Muhammed ve Züfer’in mutlak müctehid derecesinde olduklarını, bunların Ebu Hanife’ye öğrencilik etmesinin Şâfiî’nin Malik’e, Ahmed b. Hanbel’in de Şâfiî’ye öğrencilik etmesiyle aynı mahiyette olduğunu savunmuşlardır. Ancak bunların görüşleri, hocalarının görüşleriyle beraber tedvin edilerek Hanefi mezhebi adı altında doktrinleşmiştir. Hallâf’a göre Hasen b. Ziyad ve Ebu Hanife’nin diğer öğrencileri mezhepte müctehid olarak değerlendirilebilir.
Hanefi mezhebinin en yoğun olduğu bölgeler nerelerdir?
Ebu Hanife’nin görüşlerinin tedvininde ve mezhepleşmesinde öğrencilerinin önemli katkıları olmuştur. Bu bağlamda önde gelen dört öğrencisi Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim (ö. 182/798), Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî (ö. 189/805), Züfer b. Hüzeyl (ö. 158/774) ve Hasen b. Ziyad (ö. 204/819) hatırlanmalıdır. Ebu Yusuf ve Muhammed, Hanefi mezhebinin yapılanması içerisinde Ebu Hanife’nin ardından ikinci ve üçüncü imam olarak kabul edilmişler, görüşleri hocalarının görüşleri ile beraber anılmıştır. Literatürde Ebu Hanife ve Ebu Yusuf için şeyhayn, Ebu Yusuf ve Muhammed için imameyn ya da sahibeyn, Ebu Hanife ve Muhammed için ise tarafeyn ifadeleri kullanılmaktadır. Ebu Hanife’nin bu öğrencileri İbn Kemal Paşa tarafından yapılan tasnifte mezhepte müctehid olarak gösterilmekte ise de A. Hallâf gibi muasır müellifler Ebu Yusuf, Muhammed ve Züfer’in mutlak müctehid derecesinde olduklarını, bunların Ebu Hanife’ye öğrencilik etmesinin Şâfiî’nin Malik’e, Ahmed b. Hanbel’in de Şâfiî’ye öğrencilik etmesiyle aynı mahiyette olduğunu savunmuşlardır. Ancak bunların görüşleri, hocalarının görüşleriyle beraber tedvin edilerek Hanefi mezhebi adı altında doktrinleşmiştir. Hallâf’a göre Hasen b. Ziyad ve Ebu Hanife’nin diğer öğrencileri mezhepte müctehid olarak değerlendirilebilir.
İmam Malik kimdir? İlim hayatındaki hocalar kimlerdir?
Maliki ekolü, İmam Malik adıyla tanınan Malik b. Enes el-Esbahî etrafında şekillenmiştir. İmam Malik (95/713) yılında Medine’de doğmuş, (179/795) yılında yine Medine’de vefat etmiştir. Hac amacıyla Mekke’ye gitmenin haricinde ömrü boyunca Medine’den ayrılmadığı nakledilmektedir. Asılitibarıyla Yemen kökenli olan Esbah kabilesine mensuptur. Ailesi sonradan Medine’ye yerleşmiştir. İmam Malik ilim hayatına, Medine’nin fıkıh ve hadis alanında seçkin isimlerinden ders alarak başlamıştır. Fıkıhta başlıca hocası Rebîatü’r-re’y (Re’yci Rebîa) adıyla tanınan Rebîa b. Ebî Abdirrahman’dır (ö. 136/753). Hadis konusunda Nâfî (ö. 119/737), İbn Şihab ez-Zührî (ö. 124/741), Ebu’z- Zinâd (ö. 180/747) ve Yahya b. Said el-Ensârî (ö. 142/760) gibi hocalardan yararlanmıştır. Hocaları içerisinde on üç yıl boyunca derslerine devam ettiği Abdurrahman b. Hürmüz’ün (ö. 117/735) ayrı bir yeri vardır.
İmam Malik’in hukuk metodolojisini açıklayınız.
İmam Malik ictihadlarında önce Kitâb ve Sünnet’e dayanırdı. Ancak ahad haber ile Medine ameli arasında bir çatışma olduğunda Medine ameline öncelikli verirdi. Çünkü kuşaktan kuşağa aktarılan Medine amelinin Hz. Peygamber ve sahabe dönemindeki uygulamayı yansıttığına inanırdı. Bu nedenle Hz. Peygamber’in sünnetini aksettirmesi açısından Medine amelini ahad haberlerden daha güçlü görürdü. Medine amelini ve sahabe kavlini delil olarak kullanan Malik, nas bulunmayan konularda kıyas ve mürsel maslahatla amel ederdi. Geç dönem Maliki fakihleri, İmam Malik’in içtihadında kullandığı kaynakları Kitâb, Sünnet, İcmâ, Medinelilerin uygulaması, kıyas, sahabe kavli, mürsel maslahat, örf ve âdet, sedd-i zerâyi, istihsan ve ıstıshab şeklinde tespit etmişlerdir.
İmam Malik’in öğrencileri kimlerdir?
İmam Malik’in görüşlerinin yayılmasında öğrencilerinin payı büyüktür. Özellikle Kuzey Afrika ülkeleri ve Mısır’dan gelen öğrencileri hocalarının görüşlerini bu ülkelerde yaymak için gayret sarfetmişlerdir. Bu öğrencileri arasında Abdurrahman b. el-Kasım (ö. 191/806), Abdullah b. Vehb (ö. 197/812), Eşheb b. Abdilaziz (ö. 204/819), Abdullah b. Abdilhakem (ö. 214/829), Asbağ b. Ferec (ö. 255/839) ve Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem (ö. 268/881) anılabilir.
Maliki mezhebi hangi bölgelere yayılmıştır?
Maliki mezhebi önce Hicaz bölgesinde yayılmış, daha sonra Kuzey Afrika ülkeleri ve Endülüs’te yaygınlaşmıştır. İbn Haldun bu durumu Medine’nin hac yolunda olması sebebiyle Kuzey Afrika bölgesinden gelen ilim yolcularının uğrak yeri olmasına, ayrıca Medine koşullarında gelişen Maliki mezhebinin Irak’taki gibi yüksek bir şehir kültürüne sahip olmayan Kuzey Afrika halkına daha uygun gelmesine bağlamaktadır. Günümüzde Kuzey Afrika ülkeleri, Moritanya ve Nijerya’daki Müslüman halkın çoğunluğu Maliki mezhebine mensuptur. Mısır, Sudan, Bahreyn ve Kuveyt’te de Malikilik belli bir oranda bulunmaktadır.
Şafiî ekolünün kurucusu kimdir?
Şâfiî ekolünün kurucusu (150/767) yılında Gazze’de doğan, (204/819) yılında Mısır’da vefat eden İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiîdir. Aslen Kureyşli olan Şâfiî ilim hayatına Mekke’de Müslim b. Halid’den (ö. 179/795) aldığı derslerle başlamıştır. Daha sonra Medine’ye giden Şâfiî, İmam Malik’in derslerine devam etmiş ve ondan Muvattâ’yı okumuştur. Irak’a yaptığı seyahatler esnasında İmam Muhammed b. Hasen eş- Şeybânî ile tanışmış ve ondan da istifade etmiştir. Böylece gerek Hicaz gerekse Irak hukuk ekollerinin görüşlerini öğrenme imkânı bulan Şâfiî, kendine has bir metot ve hukuk anlayışı geliştirmiştir. Zaman zaman Irak’ta ve Hicaz’da ikamet etmiş, ömrünün son dönemlerinde Mısır’a yerleşerek eserlerini düzenlemiş ve görüşlerini yaymıştır. Mısır’da bulunduğu dönemde daha önce Irak’tayken benimsediği bazı görüşlerini değiştirmiştir. Bu bakımdan Irak’taki görüşleri için mezheb-i kadîm (eski mezhep), Mısır’daki görüşleri için de mezheb-i cedîd (yeni mezhep) ifadesi kullanılmaktadır.
İmam Şafiî’nin hukuk metodunu açıklayınız.
Şâfiî fıkıhta takip ettiği metodu yazdığı eserlerde açıklamıştır. Kendi ifadeleri ışığında Şâfiî’nin başvurduğu kaynakları tespit etmek mümkündür. Önce Kitâb ve Sünnet’e başvururdu. Ahad haber bile olsa kendi deyimiyle sabit olan sünnete karşı çıkmazdı. Ahad haberlerin Medinelilerin ameline ya da Kur’ân’a ve meşhur sünnete aykırı olmaması gibi muhtevaya yönelik şartlar aramaz, isnadın güvenilirliğini yeterli görürdü. Buna karşın prensip olarak mürsel hadisleri kabul etmezdi. Ancak Said b. el-Müseyyib gibi seçkin ravilerin rivayet ettiği mürsel hadisleri birtakım özel şartlarla kabul ederdi. Kitâb ve sünnette bulunmayan konularda, sahabenin ittifak ettiği görüşlere, daha sonra da sahabenin ihtilaf halindeki görüşlerine başvururdu. Son müracat ettiği delil ise kıyastır. Şâfiî, nakli delil bulunmayan alanlarda re’yyoluyla yapılan ictihadı kıyasla sınırlandırmış, bunun dışındaki re’y metotlarını meşru kabul etmemiştir. Daha önce kapsamlı bir muhtevaya sahip olan re’y ictihadının kıyasla sınırlandırılması metodoloji açısından dikkat çekici bir durumdur. Şâfiî, Hanefilerin kullandığı istihsanı ise açık bir dille ve sert bir şekilde reddetmiştir. Bunun yanında mürsel maslahat ve Medinelilerin ameli gibi delillere başvuru kaynakları içerisinde yer vermediği görülmektedir.
İmam Şafiî’nin öğrencileri kimlerdir?
İmam Şâfiî’in görüşlerinin yayılmasında Irak’taki ve Mısır’daki öğrencilerinin katkısı olmuştur. Irak’taki mezheb-i kadimini nakleden öğrencileri arasında Zaferani (ö. 260/873) ve Kerâbisi (ö. 256/869) dikkat çekmektedir. Mısır’daki öğrencileri içerisinde Harmele b. Yahya (ö. 243/857), Buvaytî (ö. 231/845), İsmail el-Müzeni (ö. 264/877) ve el-Ümm’ü rivayet eden Rebî b. Süleyman elMurâdî önde gelen isimlerdendir. Müzeni, Şâfiî’nin fıkhi görüşlerini el-Muhtasar adlı bir el kitabında derlemiş ve bu eser el-Ümm ile birlikte basılmıştır. Sonraki Şâfiî alimlerden Maverdi (ö. 450/1058), Müzeni’nin muhtasarı üzerine el-Havi’l-kebir adlı kapsamlı bir şerh kaleme almıştır.
Şafiî mezhebinin yayıldığı bölgeler nerelerdir?
Şâfiî mezhebi günümüzde Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, İran, Hindistan, Filipinler, Seylan (Sri Lanka), Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde yayılmıştır. Mısır’da Eyyubiler’in desteği ile bir dönem resmi mezhep statüsünü kazanmıştır. Ancak Memlûk sultanı Baybars’ın (ö. 676/1277) dörtmezhepten de kadı tayin etmesi üzerine bu statüsünü yitirmiştir. Osmanlılar döneminde ve Kavalalı hanedanının idaresinde Hanefi mezhebi Mısır’da resmi mezhep olmakla beraber, halk arasında Şâfiî mezhebi yaygınlığını ve etkinliğini korumuştur. Ülkemizde de Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde önemli sayıda Şâfiî mezhebi mensubu bulunmaktadır.
Hanbeli ekolünün temsilcisi kimdir?
Bu ekolün temsilcisi (164/780) yılında Bağdat’ta doğan ve (241/855) yılında aynı yerde vefat eden İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânîdir. Çeşitli İslâm ülkelerindeki ilim adamlarından yararlanarak özellikle hadis konusunda birikimini artırmıştır. Şâfiî’nin Bağdat’da olduğu dönemde ondan fıkıh okumuştur. Ahmed b. Hanbel’in baskın olan yönü hadisçiliktir. Nitekim kırk bin kadar hadis ihtiva eden el-Müsned adlı eseri, temel kaynaklar arasında yer almaktadır. Bunun yanında hadis konusunda kaleme aldığı Kitabü’l-ilel ve marifeti’r-rical adlı çalışması da önemlidir.
Ahmed Bin Hanbel (ra) metodolojisini açıklayınız.
Ahmed b. Hanbel’in başvuru kaynakları öncelikle naslar yani Kitâb ve Sünnet’tir. İkinci aşamada sahabenin ittifak ettiği veya muhalifi bilinmeyen fetvalarını delil olarak kabul ederdi. Daha sonra sahabenin ihtilaf ettikleri görüşlerden naslara en uygun bulduğunu tercih ederdi. Dördüncü aşamada, daha kuvvetli bir delil bulamadığı durumda, mürsel ve zayıf hadisleri kıyasa tercih ederdi. Beşinci aşamada ise, artık mecbur kaldığı için kıyası kullanırdı. Ahmed b. Hanbel, farazi fıkıhtan hoşlanmaz, meydana gelmemiş olaylarla ilgili hüküm yürütmezdi. Görüldüğü üzere Ahmed b. Hanbel nas ve eser merkezli, nakle dayalı bir fıkıh anlayışı benimsemiş, kıyası son çare olarak görmüştür. Bununla birlikte sonraki Hanbelîlerin istihsan, ıstıslah ve zerâî gibi metotları da kullandıkları görülmektedir. Mamafih nas merkezli fıkıh anlayışının neticesi olarak, nas bulunmayan konularda ibaha ve serbestlik ilkesi geniş bir geçerlilik alanına sahip olmuştur. Bu durum Hanbelî mezhebine, özellikle muamelat sahasında bir esneklik kazandırmıştır.
Ahmed bin Hanbel (ra)’in öğrencileri kimlerdir?
Ahmed b. Hanbel’in hukuki görüşlerini rivayet eden öğrencilerinin başında oğulları Salih (ö. 266/879) ve Abdullah (ö. 290/903) gelmektedir. Bunların yanında Ebu Bekr el-Esrem Ahmed b. Hani (ö. 261/874), Ahmed b. Muhammed el-Mervezi (ö. 275/888) ve Abdülmelik b. Mihran el-Meymûnî (ö. 274/887) zikredilebilir. Ancak Ahmed b. Hanbel’in fıkhi görüşlerini el- Camî adlı müstakil bir eserde toplayarak tedvin eden, bir sonraki kuşaktan Ebu Bekr el-Hallâl (ö. 311/923) olmuştur. Bunun yanıda meşhur el-Muhtasar yazarı Ebu’l-Kasım Ömer b. el-Huseyn el-Hırakî (ö. 334/945) de anılmalıdır. Hıraki’nin el-Muhtasar’ı üzerine İbn Kudame (ö. 620/1223) tarafındankaleme alınan el-Muğnî hem Hanbelî ekolünün hem de mukayeseli İslâm hukuku literatürünün en beğenilen eserlerindendir. Sonraki dönemlerin meşhur Hanbelî hukukçuları arasında eş-Şerhu’l-kebir yazarı İbn Kudame el- Makdisi (ö. 682/1283) yer almaktadır. Fıkhın yanı sıra İslâmi ilimlerin hemen her sahasında önemli eserler veren, külliyatı Mecmûatü’l-Fetâvâ adı altında otuz yedi ciltte toplanan meşhur İbn Teymiyye (ö. 728/1328) ve İlâmü’lmuvakkıîn gibi önemli eserlerin yazarı olan öğrencisi İbn Kayyim el- Cevziyye de (ö. 751/1350) Hanbelî mezhebi içerisinde yetişen tanınmış hukukçulardandır.
Hanbeli mezhebinin yayıldığı bölgeler nerelerdir?
Hanbelî mezhebinin yayıldığı alanlar diğer üç Sünni mezhebe nazaran oldukça sınırlı olmuştur. Önce Bağdat’da, daha sonra Irak’ın dışına taşarak Hicaz, Suriye ve Mısır gibi ülkelerde taraftar bulmuştur. On sekizinci yüzyılda Arabistan’ın Necd bölgesinde Muhammed b. Abdilvehhâb (ö. 1206/1792) önderliğinde başlayan Vehhâbî Hareketi neticesinde Hanbelî ekolü etkinliğini artırmıştır. Günümüzde Suudi Arabistan’nın resmi mezheb olan Hanbelîliğin, Kuveyt ve körfez ülkelerinde de mensupları bulunmaktadır.
Yaşamayan Sünni Hukuk Ekolleri hangileridir?
• Evzâî Ekolü: Bu ekol Ebu Amr Abdurrahman B. Amr el-Evzâî’ye nispet edilmektedir. Evzâî (88/707) yılında Şam’da –bir rivayete göre Ba’lebek’te- doğmuş, (157/774) yılında Beyrut’ta vefat etmiştir. İbn Kuteybe gibi müellifler Evzâî’yi re’yciler arasında gösterse de daha ziyade hadis taraftarı olduğu görülmektedir. • Evzâî Ekolü: Bu ekol Ebu Amr Abdurrahman B. Amr el-Evzâî’ye nispet edilmektedir. Evzâî (88/707) yılında Şam’da –bir rivayete göre Ba’lebek’te- doğmuş, (157/774) yılında Beyrut’ta vefat etmiştir. İbn Kuteybe gibi müellifler Evzâî’yi re’yciler arasında gösterse de daha ziyade hadis taraftarı olduğu görülmektedir. • Leys Ekolü el-Leys b. Sa’d (ö. 175/791) Medine’de kendisini yetiştirdikten sonra Mısır’a gitmiş ve Mısırlıların hukukçusu olmuştur. Medine amelinin delil olup olmayacağına dair İmam Malik’le tartışmalarını içeren yazışmalar günümüze kadar aktarılmıştır. • Taberî Ekolü: Bu ekol ünlü tefsirci ve tarihçi İbn Cerir et-Taberî’ye (ö. 310/922) nispet edilmektedir. Taberi, Şâfiî, Maliki ve Irak fıkhını öğrenmiş, daha sonra kendine mahsus bir fıkıh anlayışı geliştirmiştir. Mezhebi Bağdat çevresinde yayılmış ise de hicri beşinci asrın ortalarında tarih sahnesinden çekilmiştir. Meşhur tefsiri ve tarihinin yanında, İslâm hukukçularının görüşlerini mukayeseli olarak ele aldığı İhtilâfü’lfukahâ adlı eserinin günümüze ulaşan kısmı da basılmıştır. • Zahirî Ekolü: Bu ekolün kurucusu Ebu Süleyman Davud b. Ali el-Isbehânî ez-Zâhirîdir (ö. 270/883). Önceleri Şâfiî mezhebine mensup olan Davud ez-Zahirî daha sonra müstakil bir fıkıh anlayışı geliştirmiştir. Prensip olarak Kur’an ve Sünnet nasslarının zahirini, yani lafızlarını esas almıştır. Kıyas ve istihsan gibi rey çeşitlerini tamamen reddetmiştir.
Sünni çerçevenin dışındaki diğer hukuk ekolleri nelerdir?
• Zeydî Ekolü: Bu ekolün mensupları imam olarak Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabidin’in oğlu Zeyd b. Ali’yi (ö. 122/746) kabul etmektedirler. Diğer Şii grupları Caferiler ve İsmaililer ise Zeyd b. Ali’nin ağabeyi Muhammed Bakır’ın (ö. 115/731) imam olduğunu savunmaktadır. • Caferî Ekolü: Şiilerin en kalabalık grubunu teşkil eden Caferiler, hilafetin Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın soyundan gelen on iki imama has olduğu görüşünü savunmaktadırlar. Bu grup imamiyye ve isnâaşeriyye adıyla da anılmaktadır. Ekol, altıncı imam Cafer es-Sadık’a (ö. 148/765) nispet edilmektedir. Caferilerin hukuki konularda başvuru kaynakları Kitâb, Sünnet, icmâ ve akıldır. Sünnet kapsamında ehl-i beyt ve ehl-i beyt taraftarı olan bazı sahabiler kanalıyla gelen rivayetleri kabul etmektedirler. Yalnızca peygamberin sözleri değil, masum imamların sözleri de Sünnet kapsamındadır. Caferilere göre icmâ masum imamlardan birinin görüşü üzerinde gerçekleşen ittifaktır. • İsmaili Ekolü: Bu ekole bağlı olan Şiiler Cafer es-Sadık’tan sonra büyük oğlu İsmail’in imam olduğunu savunmaktadır. Onlara göre imamet, İmam İsmail’den sonra oğlu Muhammed Mektûm ve evlatlarına intikal etmiştir. Batıniyye adıyla da anılan bu ekolün hukuki görüşlerini, Kadı Ebu Hanife en-Numan (ö. 363/974) derlemiştir. Mısır’da hüküm süren Fatımî devletinin himayesi altında gelişme imkanı bulan İsmaili ekolünün temel kaynaklarını Kadı Ebu Hanife en-Numan’ın yazdığı Deâimü’l-İslâm, Tevîlü deâimi’l-İslâm ve Kitâbü’l-iktisâr teşkil etmektedir. • İbâzî Ekolü: Harici gruplar içerisinde en mutedili olarak kabul edilen İbâzîler, Abdullah b. İbâz’a nispet edilmektedir. Ancak bu ekolün ilk teorisyeni olarak onun yerine geçen Cabir b. Zeyd el-Ezdî (ö. 100/718) kabul edilmektedir. İbâzîlerin temel iki görüşü, halifenin seçimle iş başına gelmesi gerektiği ve dinin uygulamaya yönelik esaslarının da (amel) imandan bir parça olduğudur. Fıkıh metodu açısından Sünni ekollerle benzeyen yönleri bulunan İbâzîler, Kitâb, Sünnet, kendi imamlarının ictihadları ve mürsel maslahatı hukuki konularda başvuru kaynağı olarak görmektedirler. Buna mukabil kıyası benimsememiş, bu fonksiyonun re’y ve ictihad aracılığıyla yerine getirileceğini savunmuşlardır.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 2 Gün önce comment 0 visibility 57
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 328
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 913
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1288
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20159
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14700
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12642
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582