Hadis Tarihi ve Usulü Dersi 6. Ünite Özet

Tarihsel Süreçte Hadis Öğretimi Ve Adabı

Giriş

Hz. Peygamber’e Kur’an’daki bazı ayetlerle tebliğ, beyan ve tezkiye görevleri verilmiştir. O, Allah’tan aldığı vahyi insanlara tebliğ etmenin yanı sıra bu vahiyleri örnek yaşam biçimiyle (üsve-i hasene) de somutlaştırmıştır. Hz. Muhammed’in ölümünün ardından “Âlimler peygamberlerinin varisleridir.” (Buhari, İlim,10) hadisine dayanarak kendilerini ilim varisi olarak kabul eden sahabe ve onları takip edenler sünnet bilgisini aktarma konusunda kendilerini sorumlu kılmışlardır.

İlk Dönemde Hadis Öğrenim ve Öğretimi

Hz. Peygamber ashabına eğitim ve öğretim konusundaki rehberliğini Mekke ve Medine’de gösterdiği faaliyetlerle ortaya koymuştur. “Allah’a karşı ancak âlim kulları gerçek anlamda saygı duyar” (35Fatır, 28) ve “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (39Zümer, 9) meallerindeki ayetlerden anlaşıldığı gibi Allah ilmin önemini vurgulamış ve Hz. Peygamber de ashabını ilim öğrenmeye ve öğretmeye teşvik etmiştir.

Hz. Peygamber dönemindeki ilk dini eğitim yerlerinden biri Daru’l-erkam (Erkam’ın evi) olarak bilinen mekândır. Bu mekân Mekke’de gözden uzak bir yerlerde bulunur ve eğitim belli bir gizlilik içerisinde yürütülürdü. Daha sonra Hz. Peygamber’in evi, İslam eğitim merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’in yaptığı ilk iş bir mescit inşa etmek olmuştur. Mescid-i Nebevi olarak bilinen İslam’ın ilk kurumsal binası olma özelliği taşır. Burada sadece ibadet yapılmaz aynı zamanda başta eğitim-öğretim olmak üzere, idari, hukuki ve askeri işler de konuşulup karara bağlanırdı. Ancak Hz. Peygamber’in dini öğretme faaliyetleri mekânlar ve zamanlarla sınırlı değildi. Evde, çarşıda, pazarda, mescitte kısacası her zaman ve her yerde ashabını eğitirdi. Ancak insanların bundan sıkılacağını düşünerek eğitimi haftanın belli günlerine yayardı. Bu durum günümüzde eğitimde süreklilik adı altında ifade edilen yaygın eğitim politikasını izlediğini göstermektedir.

Hz. Peygamber’in hadis öğretme metodu da oldukça önemlidir. Bu konuda anlattığı kişilerin bilgi ve anlayış seviyelerini dikkate almaktadır. Ayrıca bazı soyut sorularda da somutlaştırma yaparak konuyu daha anlaşılır hale getirmektedir.

Hz. Peygamber’in dine ve hayata dair yaptığı ve söylediği her şey hadis kapsamında değerlendirilmektedir. Onun davranışlarını sünnet olarak gören ve ondan ders alan kişiler de sahabelerdir. Sahabeler ilim öğrenme ve öğretme konusunda büyük bir duyarlılık göstermişlerdir. Ancak elbette ki sahabeler her zaman onunla beraber olma fırsatı bulamıyorlardı. Bu durumda dersleri takip edebilmek adına kendi içlerinde yöntemler geliştirmişlerdi. Bunlardan birisi öğrenenlerin öğrenemeyenlere anlatmasıdır. Ya da diğer bir yöntem iki komşunun nöbetleşe olarak eğitime katılıp birbirine anlatmasıdır. Bunlar dışında sahabeler öğrendikleri şeyi kendi aralarında da müzakere ederek daha uzun süre akılda tutabiliyorlardı. Bunun dışında Hz. Peygamber’in günlük hayattaki tutum ve davranışlarını da izleyerek onlardan da ders çıkarmışlardır.

İlk dört halife ve sahabeler Hz. Peygamber’e duyduğu sevgi ve saygıdan dolayı ölümünden sonra da sünnetine büyük ilgi duymuş ve onu yaşatmak için hadislerini yaymaya devam etmişlerdir. Elbette ki bu konuda temkinli davranmışlar, doğru olmayan bilgileri yaymamaya çalışmışlardır. Hz. Peygamber’in “Kasıtlı olarak bana yalan isnad eden cehennemdeki yerini hazırlasın.” demesi onları daha titiz davranmaya itmiştir.

Bazı hadisler olduğu gibi bazıları da manasıyla rivayet edilmiştir. Örneğin fiili sünnetlerdeki rivayetler Peygamber’e değil sahabelere aittir. Çünkü bizzat şahit oldukları davranışları anlatmışlardır. Ancak Peygamber’in sözlerini aktarırken bazı sahabeler unutmak ya da karıştırmaktan çekinince onlara “Manada isabet ettiğiniz, haramı helal helali haram kılmadığınız sürece mana ile rivayet etmenizde bir sakınca yoktur” demiştir. Bu dönemde hadis öğrenim ve öğretiminin karakteristik özelliklerinden biri de şifahi usulle yapılmasıdır. Yazı geleneğinin bulunmadığı bu dönemde hadisler ezberlenip müzakere edilerek zihinlerde kalıcı hale getirilmektedir.

Hadisin Coğrafi Merkezleri

Peygamber’in ölümünden hemen sonra İslam toprakları genişlemeye başlamıştır. Hz. Peygamber’e öğrencilik etmiş sahabeler bu yeni fethedilen yerlere gidip oralarda hocalık yapmışlardır. Oralardaki Müslüman halk da uzak yakın demeden bu kişilerden ders almaya büyük ilgi göstermiştir. Kısa sürede birer ilim merkezine dönüşen bu yerlerden başlıcaları şunlardır:

  • Medine: İslam’ın ilk merkezi denilebilir. Hicretten hemen sonra Hz. Peygamber tarafından inşa ettirilen Mescid-i Nebevi bir ibadethane olmanın ötesinde bir eğitim merkezi de olmuştur. Bu mescidin bitişiğinde bulunan ve başlangıçta yoksul sahabelerin barınması için yapılan Suffe de zamanla yatılı bir eğitim kurumu haline gelmiştir. Hz. Peygamber’in sürekli yakınında bulunmaları, birçok davranışına şahit olmaları ve değişik konularda sordukları sorularla da birçok konunun aydınlatılmasına sebep olmuşlardır. Ayrıca Suffeli’ler dinledikleri hadisleri diğer sahabelere naklederek hadislerin yayılmasına katkıda bulunmuşlardır.
  • Mekke: Mekke fethedildikten sonra buraya ilim ve kültür faaliyetlerini organize etmesi için Muaz b. Cebel muallim olarak gönderilmiştir. Daha sonra da İbn Abbas Hz. Ali şehit edildikten hemen sonra Mekke’ye yerleşip ömrünün geri kalanını burada öğrenci yetiştirerek geçirmiştir. Mekke ve Medine aynı zamanda hac mekânlarıdır. Ancak hac amacıyla gelen birçok kişi buradan sahabelerden hadis öğrenerek geriye dönmüşlerdir. Hatta asıl geliş amacının bu olduğunu itiraf eden ziyaretçiler de bulunmaktadır.
  • Şam: Hz. Ebu Bekir döneminde alınan Şam’a fetih ordusunun büyük bir kısmı yerleşmiştir. Daha sonra Hz. Ömer buradaki Müslümanlar’ı din konusunda aydınlatmak üzere Muaz b. Cebel, Ubade bin Samit, Ebu’d-Derda ve Abdurrahman b. Ganem gibi birçok ünlü sahabeyi görevli olarak göndermiştir.
  • Kufe: Hz. Ömer döneminde fethedilmiş ve birçok sahabe yerleşmiştir. Hz. Ali ve İbn Mes’ud’un Kufe’nin bir bilim merkezi olarak tanınmasında büyük payı vardır. Bu nedenle yüzlerce sahabe buraya yerleşmiştir. Ayrıca “Türklerin mezhebi” olarak bilinen Hanefi mezhebinin de şekillenmesinde bu iki sahabeyle gelen rivayetler oldukça belirleyici bir role sahiptir.
  • Basra: hilafet merkezi Kufe’ye nakledildikten sonra Basra ikinci ana merkez haline gelmiş ve önemli bir ilim şehri olarak ün yapmıştır. Müksirun (binden fazla hadis rivayet etmiş yedi sahabe) arasında üçüncü sırada yer alan Enes b. Malik buraya yerleşmiş ve ömrünün büyük bir kısmını burada geçirmiştir.
  • Bagdad: Abbasiler’in hilafeti ele geçirmelerinden sonra halife Mansur tarafından kurulmuştur. İlerleyen yüzyıllarda kurulan Nizamiye medreseler kompleksinin ilk ve en gelişmişinin açıldığı şehirdir.
  • Cezire: günümüzde Anadolu topraklarında kalan ve Cizre olarak bilinen yerdir. Hz. Ömer zamanında fethedilmiş ve önemli sahabeler burada yaşamıştır.
  • Yemen: Hz. Peygamber tarafından Muaz bin Cebel ve Ebu Musa el-Eş’ari’nin vali olarak gönderildiği yerdir. İlk hadis tasnifçisi olan Ma’mer b. Raşid ve öğrencisi Musannef sahibi Abdürrezzak b. Hemmam Yemen coğrafyasında yetişmiş önemli muhaddis ve musanniflerdir.
  • Mısır: Hz. Ömer zamanında fethedilmiştir. Mısır’ı fetheden ordu içinde Zubeyr b. Avvam, Ubade b. Es-Samir, Mesleme b. Muhalled ve Mikdad b. Esved gibi seçkin sahabeler vardır. Mısır mektebinin sembolik şahsiyeti haline gelen Abdullah b. Amr, aynı zamanda Şafii’nin hadis alyapısının dayandığı kişidir.
  • Mağrib ve Endülüs: Hz. Ömer zamanında başlayan Kuzey Afrika fetihleri, Hz. Osman zamanında Atlas Okyanusu’nun en uç noktasına ulaşmıştır. Bu fetih seferlerine pek çok sahabe katılmış, bunların bir kısmı fetih ordularının mensubu olarak orada bulunurken bir kısmı da İslam’ı öğretmek için gerekli müesseseleri kurmak için görevlendirilmişti.
  • Horasan ve Maveraünnehir: bu bölge Türkler’in İslam’a girmesini sağlayan fetihleri göz önünde bulundurunca çok hareketli ve bereketli dönemler geçirmiştir. Büreyde el-Eslemi, Ebu Berze elEslemi, Kusem b. Abbas gibi sahabeler buraya gelip burada İslam mesajlarını yaymışlardır.

İlim Yolculukları

İslam fetihleri ile birlikte sahabeler Daru’s-sünne (Sünnet yurdu) olarak bilinen Medine ve Hicaz Bölgesi’nden ayrılıp fethedilen topraklara asker, idareci ve ilim adamı gibi görevlerle dağılmışlardır. Onların yerleştiği yerler birer ilim merkezi haline gelmiş ve Müslümanlar uzak yakın demeden Hz. Peygamber’in hadislerini birinci ağızdan dinlemek üzere rihle denen zorlu ilim yolculuklarına katlanarak onları ziyarete gelmişlerdir.

Medreseler ve Dârulhadisler

İslamiyet’in ilerleyen dönemlerinde bu din ve hadis eğitimi sistemli hale dönüştürülmüştür. Selçuklu sultanı Nizamülmülk (ö. 485/1092) Bağdat ve Nişabur başta olmak üzere birçok merkezde Nizamiye Medreseleri olarak tanınan medreseler zincirini açmıştır. Hicri 6.yüzyılın ikinci yarısında ise sadece hadis eğitimi veren Daulhadis’ler kurulmaya başlandı. Bunlardan ilki Selçuklu atabeylerinden Nureddin Mahmud Zengi tarafından Şam’da kurulan Daru’l-hadisi’n-Nuriyye’dir.

Selçuklu Devleti’nin en önemli icraatlarından birisi hakimiyet altına aldıkları topraklara medreseler inşa etmeleri olmuştur. Diğer taraftan Selçuklu hükümdarları I. Aladdin Keykubad ile II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde İslam dünyasında yoğun şekilde dârulhadîs kurulmaya başlanmıştır. Bu dönemde Anadolu’da kurulan ilk dârulhadîs günümüzde Taşmescid olarak bilinen Çankırı Dârulhadîsi’dir. İkincisi ise Sivas’ta inşa edilen Çifte Minareli Medrese Dârulhadîsi’dir. Bu listeyi uzatmak mümkündür.

Osmanlı döneminde ilk dârulhadîs I. Murad Dönemi’nde (1360-1389) Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından İznik’te yapılmıştır. Ancak Erken Osmanlı dârulhadîslerinin en bilineni 828/1425’te II. Murad tarafından yaptırılan ve Osmanlı medrese teşkilatı açısından önemli bir yere sahip olan Dârulhadîs Medresesi’dir. Medrese kurmak Osmanlı hanedanında bir gelenek haline gelmiş ve hemen hemen bütün padişahlar kendi dönemlerinde medrese inşa ettirmişlerdir. Son dönemlere gelindiğinde medrese eğitiminde bazı çalışmalar yapılmıştır. 1910 yılında yürürlüğe konan programla medrese eğitimleri on iki yıla çıkartılırken sekizinci sınıfından başlamak üzere son beş yıl Hadis ve Hadis Usulü dersleri okutulması kararlaştırılmıştır. Şeyhülislam Mustafa Hayri zamanında başlayan bu yeniden yapılandırılmış okullara Daru’lHilafeti’l-Aliyye Medreseleri denmektedir. Bunun dışında 1914’te eğitime başlayan Medresetü’l-mütehassısin adlı ihtisas medreselerinde de hadis öğretilmiştir. Ayrıca Enderun Mektebi, Medresetü’l-vaizin, Medresetü’l-irşad gibi mesleki eğitim veren kurumlarda da hadis eğitimine yer verilmiştir.

Cumhuriyet’in ilanının ardından 1924’te kapatılan medreselerin yerine kurulan Darülfünun İlahiyat Fakülteleri hadis eğitimine devam etmiştir. Ancak onların da 1933 yılında kapatılmasıyla birlikte 1949 yılına kadar geçen on altı yılda hadis eğitimi veren herhangi bir kurum bulunmamaktadır. 1949’da Ankara’da açılan bir ilahiyat fakültesi, 1951’de açılan İmam Hatip okulları, ilki 1959’da İstanbul’da öğretime başlayan Yüksek İslam Enstitüleri ve 1982’de onların dönüştürüldükleri ilahiyat fakülteleri günümüzde hadis eğitiminin verildiği önemli kurumlardır.

Hadis Öğrenim ve Öğretim Adabı

Her alanda olduğu gibi hadis alanında da öğrenim ve öğretim sırasında uyulması gereken kurallar bulunmaktadır. Bu kurallar öğrencinin ve hocanın uyması gereken kurallar olarak iki grupta incelenmektedir.

Öğrencinin uyması gereken kurallar:

  1. İhlas ve iyi niyet,
  2. Öğrendiğiyle amel etmek,
  3. Hadisi ehlinden almaya çalışmak,
  4. Hocaya saygı göstermek,
  5. Arkadaşlarıyla bilgi paylaşmak,
  6. İlmi ve tedrici bir metod takip etmek,
  7. Hadis usulüne önem vermek.

Hocanın uyması gereken kurallar:

  1. İhlas ve iyi niyet,
  2. Üstün ahlaka sahip olmak,
  3. Hocalık ehliyetine riayet,
  4. Bunama halinde hocalığı bırakma,
  5. Kendisinden üstün olanlara öncelik vermek,
  6. Hadise saygı ve hadis meclisine önem göstermek,
  7. Eser yazmak ve bilimsel faaliyette bulunmak.

Güz Dönemi Dönem Sonu Sınavı
18 Ocak 2025 Cumartesi
v