Hadis Tarihi ve Usulü Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Hadislerin Tasnifi Ve Temel Hadis Kitapları
Tedvin faaliyeti nedir?
Bundan önceki ünitede hadislerin korunması amacıyla derlenip yazıya geçirilmesine yönelik çalışmalar incelendi. Klasik terminolojide buna tedvîn deniliyordu. Tedvîn sözlükte toplamak, bir araya getirmek anlamına gelir. Tedvîn işlemini ilk başlatanların hadis yazan sahâbîler olduğu söylenebilir. Daha sonra bazı tâbiîler, sahabîlerin Hz. Peygamber’den naklettikleri bilgileri yazdılar, ders notları şeklinde kaydettiler. Bu küçük kitapçıklar o zaman kitab, sahîfe, cüz gibi isimlerle anılırdı. Bunlar genellikle “falanın cüzü”, “falanın sahîfesi”, “falanın kitabı” şeklinde, bunları yazan kişilerin ismiyle anılıyordu. Son dönem hadis araştırmacılarından M. M. A‘zamî İlk Devir Hadis Edebiyatı ismiyle Türkçe’ye çevrilen eserinde sahabîlerden elli, tâbiîlerden de çok sayıda kişinin hadis yazdığını kaynaklarıyla göstermektedir.
Hz. Peygamberin sünnetinin tanıkları olan sahabîlerin çoğunun hayatta olduğu yıllarda tedvîn faaliyeti genelde meraklı kişilerin sahabîlerden duydukları hadisleri veya onların ders halkalarında dinledikleri hadisleri yazmaları şeklinde oluyordu. Sistemli bir hadis derleme faaliyetine ihtiyaç duyulmuyordu. İslam coğrafyasının fetihler sonucu genişlemesi, sahabîlerin bu geniş coğrafyaya dağılmaları, vefatları sonucu sayılarının gittikçe azalması, yabancı kültürlerin İslam geleneğinin saflığını bozma riski, Müslümanlar arasında meydana gelen gruplaşmalar sonucu ortaya çıkan mezhep mücadelelerinde, tarafların görüşlerine uygun hadis uydurmaya başlaması ileri görüşlü kişileri hadisleri koruma ve kayıt altına almaya yöneltti. Hicrî birinci asrın sonlarında daha sistemli hadis derleme faaliyetleri başladı ve tedvin denen bu faaliyet aşağı yukarı yarım asır sürdü.
Tasnif nedir?
Tedvîn faaliyetiyle bir araya toplanan hadisler belli bir sistematiğe göre gruplandırılmadığından bunlardan yararlanmak zordu. Bunların daha kullanışlı hale getirilmesi için râvîlerine ve konularına göre gruplandırılması gereği hissedildi. Bu faaliyet hadis tarihinde Tasnîf (??????) diye isimlendirilir. Arapça kökenli bu kelime sınıflandırma, gruplandırma anlamına gelir. Bu ihtiyaç gereği, gelişigüzel bir araya getirilen hadisler gruplandırılmaya başlandı. Tedvîn faaliyeti sürerken tasnif faaliyetleri de başlamıştır. Tasnif faaliyetleri, tedvînin peşinden gelse de arada uzun bir zaman süreci yoktur. Bu iki faaliyet iç içe yürümüştür de denilebilir. Hatta aynı dönemde yaşayan bazı âlimler hadisleri gelişigüzel yazarken bazıları tasnif ederek, gruplandırarak yazmıştır.
Hadislerin
Oryantalistlerin, hadislerin yazıya geçirilmesi hakkındaki görüşleri nelerdir?
Tedvîn ile tasnîfin birbirine karıştırılması hadis tarihi konusunda yanlış kanaatlerin oluşmasına yol açmıştır. Arapça’da müsteşrik, batı dillerinde orientalist isimiyle anılan batılı doğubilimciler tasnif sürecinin olgunluk dönemi eserlerini, hadislerin ilk defa derlendiği tedvin eserleri gibi algılayarak veya kasıtlı olarak öyle göstererek, hadislerin çok geç yazıya geçirildiğini savunmuşlardır. Tedvin ve tasnif iç içe süreçler olsa da bir önceki ünitede gördüğümüz gibi tedvînin başlangıcı kesinlikle tasniften öncedir. Müslüman hadis araştırmacıları tarafından öteden beri eleştirilen bu görüş son dönemlerde batıda yetişmiş bazı hadis araştırmacıları tarafından da eleştirilmeye başlanmıştır.
Tedvin ve tasnif faaliyetleri için kesin başlangıç ve bitiş tarihleri vermek mümkün müdür?
Tedvin ve tasnif faaliyetleri için kesin başlangıç ve bitiş tarihleri vermek mümkün değildir. Bu tür toplumsal olayların kesin bir başlangıç ve bitiş tarihi olmaz. Çünkü herkes emir komuta ile iş yapar gibi aynı anda bir işe başlayıp aynı anda bitirmezler. Bu tür olaylarda belli kişiler öncülük yapar, yavaş yavaş başkaları da onları takip eder. Bunun sonucu olarak o faaliyet yaygınlaşır ve gelenekselleşir. Bir süre sonra o faaliyet amacına ulaşır ve insanlar yine birdenbire değil yavaş yavaş o faaliyeti terk ederler. Bazen işlevi biten faaliyetler, geleneklerin ve alışkanlıkların kolayca terk edilmeyeceği veya o faaliyetlerin asıl amaçları d ışındaki dolaylı ve ikincil işlevlerinin devam etmesi sebebiyle birdenbire değil belli bir süreç içinde terk edilir. İşte bu yüzden tedvin ve tasnif gibi toplumsal faaliyetlerin kesin başlangıç ve bitiş tarihlerinden bahsedilmez. Belki bu tür işleri ilk defa kimlerin başlattığından bahsedilebilir. Hadis tarihi hakkında bilgi veren kaynaklar ilk tedvincilerin ve ilk tasnifçilerin kimler olduğu hakkında bilgi vermişlerdir.
İlk hadis tasnifçilerinden hicrî ikinci asırda yaşayanların önde gelenleri kimlerdir?
Tirmizî (ö.279/892), Râmhürmüzî (ö.360/971) gibi hadis âlimleri ve İbnü’n-Nedîm (ö.385/998) gibi biyografi uzmanları, hadisleri ilk tasnif edenlerin listelerini vermektedir. İlk hadis tasnifçilerinden hicrî ikinci asırda yaşayanların önde gelenleri, karşılarında belirtilen ölüm tarihlerine göre kronolojik olarak şu hadis âlimlerdir:
Zekeriya b. Zâide (ö.147/764), Hişâm b. Hassân (ö.147/764), İbn Cüreyc (ö.150/767), İbn İshak (ö.151/768), Ma‘mer b. Râşid (ö.152/763), Saîd b. Ebû Arûbe (156/773), Abdurahman b. el-Muğîre (159/776), Rabî’ b. Subayh (ö.160/777), Süfyân es-Sevrî (ö.161/778), Hammâd b. Seleme (ö.167/783), Mâlik b. Enes (ö.179/795), Abdullah b. el-Mübârek (ö.181/797), Vekî‘ b. elCerrah (ö.196/812), Abdurrahmân b. Mehdî (ö.198/814), Süfyân b. Uyeyne (ö.198/814). Bu âlimlerden bir kısmının eserleri günümüze kadar ulaşmışken bir kısmı, ne yazık ki, kaybolmuştur. Bize ulaşan eserlerin isimleri ileride ilgili kısımlarda verilecektir.
Tasnif faaliyetinin tekamülü nasıl bir seyir izlemiştir?
Tasnifin hicri ikinci asrın ilk yarısında başladığı söylenebilir. Çünkü bu şahıslar isimlerinin karşısında belirtilen ölüm tarihlerinin öncesinde faaliyetlerini yürütmüşlerdir. Her birinin kaç yaşında bu işe başladığı şu an tam bilinmiyorsa da ölümlerinden önce olduğu kesindir. Bu durumda bu ilk tasnifçilerin faaliyetlerine ölümlerinden kabaca on veya yirmi yıl önce başladığını varsayarsak Tasnif faaliyetinin hicretin ikinci yüzyılının ortalarına gelmeden başladığını tartışma götürmez bir şekilde görürüz. Tasnif işlemleri üçüncü asrın ortalarında olgunluk dönemine ulaşmış, sonlarına kadar devam etmiştir. Dördüncü asırda ise, az da olsa orijinal tasnif eserleri yazılmaya devam etmiştir. İkinci yüzyılın ilk yarısından üçüncü yüzyıl sonlarına kadarki bir buçuk asırdan biraz fazla sürede klasik hadis kitaplarının büyük çoğunluğu yazılmıştır. Hadis tarihinde hicrî ilk dört asır öncekiler, öncüler dönemi anlamına gelen Mütekaddimûn Dönemi olarak da isimlendirilir.
Mütekaddimûn Dönemi'nde yazılan kitapların en önemli özelliği nedir?
Bu dönemde yazılan kitapların en önemli özelliği hadislerin râvilerinin senet zincirleriyle birlikte kaydedilmiş olmasıdır. Tasnif devri eserlerinden yararlanarak yazılan tasnif sonrası dönemi kitaplarında ağırlıklı olarak hadislerin isnad zincirleri kaldırılıp sadece metinleri ve alındıkları kitapların ismi verilmekle yetinilmiştir.
Mihne uygulaması nedir?
Abbasîler döneminin hadis tarihi ile ilgili en önemli olaylarından birisi İslam Tarihinde mihne diye bilinen, Me’mûn döneminde 218/833 tarihinde başlayıp 234/849’de Mütevekkil döneminde sona eren uygulamadır. Mihne Arapça’da sınama, imtihan etme, sorgulama, eziyet etme anlamlarına gelir. Dönemin Abbasî halifeleri, başta hadisçiler olmak üzere âlimleri, Mutezile Mezhebi tarafından savunulan Kur’ân’ın yaratılmış olduğu görüşünü benimsemeye zorlamışlar, kabul etmeyenlere, hapsetme dâhil çok değişik işkenceler yapmışlardır. Bu uygulama ilk bakışta Mutezile Mezhebi’nin halifeler üzerindeki etkisiyle bir görüşün empoze edilmesi gibi görünse de arkasında siyasî gerekçeler vardır. Bazı tarihçiler mihne’nin, Sünnî-Şia çatışmasının iç harbe gitme tehlikesine karşı halifelerin Mutezileyi bir denge unsuru olarak kullanmaları stratejisinin sonucu olduğu görüşündedirler. Bazı tarihçiler ise, hadisçilerin ve fakihlerin halk üzerinde çok önemli bir etki gücü kazanmasından rahatsız olan halifelerin kendi otoritesine karşı tehdit oluşturan bu gücün dengelenmesini amaçladığı görüşündedirler. Mihne olaylarında en çok direnen, muhalefetin liderliğini temsil eden, dolayısıyla da en çok işkence gören büyük hadisçi ve Hanbelî Mezhebi’nin kurucusu Ahmed b. Hanbel olmuştur. Bu olaylar halkın tepkisine yol açmış, amaçlananın tersi sonuçlar vermiş, böyle bir bağnazlığa ön ayak olan Mutezile mezhebi güçleneceğine çökmüş, hadis ilmi, hadisçiler ve Sünnî ekol güç kazanmıştır. Mihne, tam da tasnif döneminin en mükemmel eserlerinin verildiği sürece ve sonrasına denk gelir.
Tasnifin altın çağı hicri hangi yüzyıldır?
Hadis tarihçisi Talât Koçyiğit hicrî üçüncü yüzyılı “tasnifin altın çağı” olarak nitelendirmektedir. Bu yüzyılda hadis tarihinin en kapsamlı ve mükemmel kitapları yazılmıştır. Üçüncü yüzyılda yazılan, el-Kütübü’s-sitte yani altı kitap ve diğer klasik kitaplar, daha önce hicrî ikinci asırda yazılmış ilk tasnifçilerin eserlerine dayanarak hazırlanmışlardır. Fuad Sezgin Buhârî’nin Kaynakları (1956-İstanbul) isimli kitabında bunu Buharî özelinde ispatlamaktadır.
Hadislerin tasnifinde en önemli olan amaçlar hangileridir?
Hadislerin tasnifinde pek çok amaç güdülmüş olmakla birlikte bunlardan üç tanesi önemlidir:
Birinci amaç: Unutulmaması gereken en önemli şeylerden birisi, hadislerin tasnifinden önceki tedvin sürecinde asıl amacın öncelikli olarak, hadislerin yok olmaktan ve kaybolmaktan korunması olduğudur. Muhaddisler öncelikle bütün hadisleri yazıyla kayıt altına alarak korumayı ön planda tutmuşlar, bu malzemenin değişik şekillerde düzene sokulması daha sonra olmuştur.
Sıra hadis malzemesinin tasnifine yani düzenlenmesine gelince, tedvîn çalışmalarında olduğu gibi hadislerin korunması en temel amaç olmaya devam etmiştir. Bu nedenle, hadisleri tasnif edenlerin çoğunluğu, sağlam çürük demeden bütün hadisleri kitaplarına almışlardır. Muhaddisler öncelikle bütün hadisleri yazıyla kayıt altına alarak bir sünnet arşivi oluşturmayı, hadis tenkidine yönelik her türlü veriyi ve bilgiyi gelecek nesillere aktarmayı, ileride hadislerin sağlam olanlarının olmayanlardan ayrılması için yapılabilecek her türlü çalışmanın bu veri tabanına dayanmasını amaçlamışlardır. Bu nedenle bu veritabanında sadece sağlam hadisleri değil, zayıf hadisleri de bir arada kitaplarda toplamışlardır. Hadislerle ilgili yapılabilecek her türlü çalışmada sağlam olmayan hadislerin de çok önemli ipuçları taşıdığını, doğrudan ve dolaylı bilgiler içerdiklerini fark etmişler ve her türlü veriyi tasnifli kitaplarda da koruyarak gelecek nesillere aktarmayı amaçlamışlardır.
Bunlardan çok azı hadisler hakkında kendi kanaatlerini belirtirken çoğunluğu bu yola gitmemiştir. Bu kitapların hedef kitlesi hadis uzmanları ve hadisleri tenkit edebilecek âlimlerdir. Ayrıca hadis tenkidi bir takım nesnel ölçütlere dayanıyor olsa da sonuçta ictihad niteliğinde bir işlemdir. Bir âlimin sağlam saydığı bir hadisi başkası zayıf sayabilir. Zayıf diye kitaplara alınmayacak hadislerin her zaman başka âlimlerce sağlam sayılma ihtimali mevcuttur. Ayrıca hadisler hayata aktarılırken, burada detaylarına giremeyeceğimiz bazı durumlarda zayıf hadisler kullanılabilir.
Şayet hadis kitabı yazanlar kitaplarına aldıkları hadisleri kendi görüşlerine göre eleyip sadece sağlam gördüklerini alsalardı başka âlimlerce sağlam sayılabilecek hadisler kaybolmuş olacaktı. Dahası ileride İslâmî İlimler tarafından çok değişik ve bu gün dahi aklımıza gelmeyen amaçlarla kullanılabilecek çok zengin bir veri tabanından mahrum kalacaktık. Günümüzde bile hadis malzemesinin taşıdığı potansiyel araştırma imkânları yeterince kullanılmamaktadır. Ama bu ileride de kullanılmayacağı anlamına gelmez.
Bu gerçeği göremeyenler muhaddislerin hadis tenkidinde gevşek davrandığı, her türlü hadisi kitaplarına aldıkları, geliştirdikleri tenkit yöntemlerinin yetersiz olduğu, hadis kitaplarına güvenilemeyeceği gibi hatalı sonuçlara varmaktadırlar. Hadis kitapları bir veritabanı olarak görülüp, hadis tenkidi ve yorumunun âlimlerin görüş ve yöntemlerine göre bu veritabanı üzerinden yapılacağı, dinamik ve canlı, gelişmeye açık, dünya durdukça her neslin katkılarda bulunabileceği bir faaliyet olarak görülmesi gerekmektedir.
Tasnif çalışmalarının en önemli amacının hadislerin korunması olduğu tarihsel olarak da ispatlanmış bir olgudur. Hadislerin herhangi bir sınıflandırma ve gruplandırmaya tabi tutulmadığı Tedvîn döneminde ve Tasnif döneminin başlarında yazılmış ilk eserlerin çoğu günümüze kadar ulaşmamıştır. Fakat bu eserlerle birlikte içlerindeki hadislerin kaybolduğu düşünülmemelidir. Bu eserlerin içindeki hadisler Tasnif döneminin olgunluk yıllarında yazılan klasik hadis kitaplarına alınmıştır. Şayet bu klasik eserler yazılmamış olsaydı, erken dönem eserlerin kaybolması nedeniyle hadislerin çoğunu kaybetmiş olacaktık. Gerçi bu erken önem eserlerinin günümüze kadar ulaşmayışının önemli sebeplerinden birisi, bunlardaki hadislerin daha sonraki dönemlerin daha geniş hacimli hadis kitaplarına alınmış olması sebebiyle bunlara ihtiyaç duyulmamış olmasıdır. Fakat yine de çok sayıda küçük hacimli kitabın dolaşımları sürecinde korunmaları; sistematik yazılmış, kullanım kolaylığı olan geniş hacimli az sayıda kitabın korunmasına göre daha zordur.
İkinci amaç: Derlenen hadislerin düzenli, sistemli, kolay kullanılır hale getirilmesi. Hadisle uğraşanları en çok uğraştıran şey çok sayıda hadis içinden hadis aramaktır. Bir ömür kitaplarda hadis arama ve bulmakla uğraşan hadisçiler herkesten önce bu zorluğa çözüm getirmek gerektiğinin farkındaydılar. Hadis kitaplarında hadisleri değişik kullanım amaçlarına göre farklı şekilde düzenlenmeleri neredeyse bir zorunluluktu. Özellikle eskiden kitapların elle yazılarak çoğaltıldığı, kitap ve kütüphane sahibi olmanın formaliteli, külfetli, pahalı bir iş olduğu göz önünde bulundurulursa, hadis kitaplarının kolay kullanılır olmasının önemi daha da iyi anlaşılır. Bu ünitede inceleyeceğimiz kitap türlerinin çoğunun yazımında bu amaç güdülmüştür.
Üçüncü amaç: Tasnifi başlatan ve hızlandıran en önemli etken, Hz. Peygamber’in sünnetinin Müslüman toplumunda yaşayan bir gelenek olarak devamının sağlanmasıdır. Bunun için hadis malzemesinin, her alanda ve farklı amaçlarla kullanılabilecek şekilde tasnif edilerek bütün güncel problemlerin çözümünde başvuru kaynağı haline getirilmesi gerekiyordu. Hadisçiler, Müslümanları yabancı kültürlerin etkisinden koruma, sünnetten sapmaları önleme, diğer dînî gruplara karşı kendi görüşlerini savunma gibi amaçlarla hadisleri sınıflandırdılar.
Ehlü’s-Sünne, Ehlü’l-Hadîs ve Ehlü’l-Bid‘a kimdir?
Ehlü’s-Sünne, Ehlü’l-Hadîs diye isimlendiren hadisçiler kendilerini İslam toplumunun sünnet çizgisinde devamından sorumlu bir grup olarak görüyorlardı. Gerek yazdıkları müstakil konulu reddiyelerde ve tartışma kitaplarında gerekse çok konulu büyük kitapların ilgili bölümlerinde, iman amel ilişkisi, Allah’ın sıfatları, kader gibi ilmî ve fikrî tartışma konularında Ehlü’l-Bid‘a dedikleri sünnet karşıtlarına ve sünnetten sapanlara karşı, derledikleri ve tasnif ettikleri hadislerle cevaplar vermeyi dahası onların etkinliklerini zayıflatarak Sünnet’in etkinliğini artırmayı amaçlamışlardır.
Hadislerinin güvenilirliği açısından kitap türleri nelerdir?
Hadislerinin güvenilirliği açısından üç tür kitap vardır:
1- Hadisleri yok olmaktan kurtarmak için sağlam ve zayıf her türlü hadisi sıhhat durumları hakkında hiçbir bilgi vermeden bir araya getirenler. Hadis kitaplarının çoğunluğu bu gruba girer.
2-Sağlam ve sağlam olmayan hadisleri bir araya getirmekle birlikte, hadislerin sıhhat durumu hakkında bilgi verenler ve kendi kanaatlerini belirtenler. Tirmizî’nin el-Câmiu’s-sahîh isimli eseri buna örnektir.
3-Kendi kanaatlerine göre sadece sağlam gördükleri hadisleri bir araya getirenler. İmam Mâlik’in Muvatta’ı ile Buhârî, Müslim, İbn Huzeyme ve İbn Hıbbân’ın Sahîh’leri bu grup kitaplara örnektir. Bu kitapların hedef kitlesi Müslümanların geneli ile hadis tenkidinde uzman olmayan hadis dışı branşların âlimleridir.
Kitapların bu üç gruptan hangisine girdiği uzmanlık gerektirir ve bu kitapların bizzat incelenmesiyle anlaşılabilir ve öğrenilebilir.
Hadisleri bir araya getiren hadis kitapları yazılış yöntemlerine göre kaç gruba ayrılır?
Hadisleri bir araya getiren hadis kitapları yazılış yöntemlerine göre iki ana gruba ayrılır:
1- Konularına göre düzenlenmiş olanlar. Bunlara Arapça’da Ale’lebvâb kitaplar denir. Ebvâb Arapça’da kapı veya konu başlığı anlamına gelen bâb kelimesinin çoğuludur. Ale’l-ebvâb ifadesi konulara göre demektir.
2- Râvîlerine göre düzenlenmiş olanlar. Bunlara Arapça’da Ale’rricâl kitaplar denir. Ricâl, Arapça’da adam, kişi anlamlarına gelen racül kelimesinin çoğuludur. Burada adamdan maksat hadis râvîleridir. Ale’r-ricâl ifadesi râvîlere göre demektir.
Tasnif dönemi kitaplarının, hadisleri konularına göre gruplandıran türleri nelerdir?
Tasnif dönemi kitaplarının, hadisleri konularına göre gruplandıran türleri şunlardır:
- Tek bir konudaki hadisleri toplayan kitaplar,
- Birden çok alt konu barındıran tekbir ana konuda yazılmış kitaplar,
- Tartışma ve reddiye kitapları,
- Muvatta’lar,
- Sünenler,
- Câmî’ler,
- Musannefler.
Tek bir konuda yazılan kitaplara hangileri örnek verilebilir?
Tasnifin erken dönemlerinde daha çok tek konulu eserler yazılmıştır. Daha sonraları bu konular birleştirilerek ileride göreceğimiz birden çok konulu daha hacimli eserler ortaya çıkmıştır. Tek konudaki hadisleri toplama işi daha sonraki yıllarda hatta günümüze kadar devam etmiş olsa da tasnifin ilk yılarının karakteristik özelliği bu tür kitaplardır. Bu eserlerin erken dönemde yani hicrî ikinci yüzyılda yazılanlarından bazılarını örnek verebiliriz:
Süfyân es-Sevrî (ö.161/777) Kitâbü’l-ferâiz,
Zâide b. Kudâme (ö161/777) Kitâbü’l-menâkıb,
İbrahim b. Tahmân (ö.163/779) Kitabü’l-menâkıb, Kitâbü’l-ıydeyn,
Abdullah b. el-Mübârek (ö.181/797) Kitabü’l-cihâd, Kitabü’l-birr ve’ssıla,
İsmail b. Uleyye (ö.193/808) Kitabü’t-tahâre, Kitabü’s-salât, Kitabü’lmenâsik.
Hicrî ikinci yüzyılda yazılan bu ilk müstakil konulu eserler bunlardan ibaret değildir. Daha başkaları da vardır.
Ayrıca üçüncü yüzyılda da müstakil konulu eserler tasnif edilmeye devam edilmiştir. Bu türe ait kitaplardan bir kısmı günümüze ulaşmış, bir kısmı kaybolmuştur. Hicrî üçüncü yüzyılda yazılıp günümüze ulaşan tek konulu kitaplara şu örnekler verilebilir:
Nu‘aym b. Hammâd el-Mervezî (ö.228/842), Kitâbü’l-Fiten,
Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Kitabü’s-salât, Kitabü’l-eşribe, Ahkâmü’n- nisâ,
Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî (ö.279/892), Kitabü’ş-şemâil,
Ebû Dâvud es-Sicistânî (ö.275/888) Kitâbü’l-kader, Kitâbü a‘lâmi’nnübüvve.
Birden çok alt konu barındıran tek bir ana konuda yazılmış kitapların, tek bir konuda yazılmış hadis kitaplarından farkı nedir?
Yukarıda tek bir konuda yazılan kitaplara örnekler vermiştik. Burada ise Dinin İman ve ahlak gibi ana konularında yazılan ve içinde çok sayıda alt konu içeren kitaplar ele alınacaktır. Bu gruptaki kitapların yukarıdakilerden farkı; yukarıdakiler tek bir konuda iken bu gruptakiler altında birden çok konu bulunan üst konulara dairdir. Örneğin yukarıdaki Ebû Dâvud’un Kitâbu’l-kader’î imanın bir alt konusudur. Aşağıdaki Kitâbü’l-îman’lar ise, kader yanında imanın Allah’a, peygamberlere, kitaplara, meleklere, âhiret gününe iman gibi imanın diğer esasları ile ilgili alt konuları da içine alırlar.
İmanla ilgili kitaplara hangi örnekler verilebilir?
Ebu Bekr b. Ebû Şeybe (ö.235/849), Ahmed b. Hanbel (ö.241/855) edDerâverdî (ö.243/857) ve daha başkaları Kitâbü’l-îmân başlıklı kitaplar yazmışlardır.
Ahlak ve âdâb kitaplarına hangileri örnek verilebilir?
Buhârî’nin el-Edebü’l-müfred isimli ahlâk hadislerini topladığı kitabı bu türün en güzel örneğidir.
İbn Ebü’d-Dünyâ (ö.282/894), Harâitî (ö.327/938) ve Süleyman b. Ahmed et-Taberânî (ö.360/971) Mekârimü’l-ahlâk isimli kitaplar yazmışlardır. İbn Ebû Şeybe’nin de Kitabü’l-edeb isimli bir kitabı vardır.
Tefsirle ilgili rivayetleri bir araya getiren kitaplar hangileridir?
Tefsir ilmi henüz müstakil bir bilim dalı haline gelmeden önce bu ilmi, hadisçilerin Hz. Peygamber ve sahâbeden gelen Kur’an tefsiri ile ilgili rivayetleri derledikleri Kitâbü’t-tefsîr’ler temsil ediyordu. Bunlar, günümüzde Rivâyet Tefsiri denilen tefsir türünün temel kaynaklarını oluştururlar. Bunların ikinci yüzyılda yazılanların önde gelenleri şunlardır:
Süfyân es-Sevrî (ö.161/777), Zâide b. Kudâme (ö.161/777), İbrahim b. Tahmân (ö.163/779), Abdullah b. el-Mübârek (ö.181/797), İsmail b. Uleyye (ö.193/808), Muhammed b. Fudayl (ö.195/810), (Vekî‘ b. el-Cerrâh (ö.197/812) Kitâbü’t-tefsîr ismini taşıyan kitaplar yazmışlardır.
Zühd kitabı nedir?
Zühd kitaplarında dünyanın geçiciliğini vurgulayan, dünya hırsının zararlarını anlatan, ibadet, güzel ahlâk ve nefis terbiyesini teşvik eden hadisleri ve seleften gelen rivayetleri bir araya getirmek amaçlanmıştır. Daha sonraları tasavvuf adını alan dînî hareketin dayanakları olan hadisler ve rivayetler ilk defa bu kitaplarda derlenmişlerdir.
Ebû Musa b. İbrahîm (ö.121/738), Zâide b. Kudâme (ö.161/777) Abdullah b. el-Mübârek (ö.181/797), Vekî’ b. el-Cerrâh (ö.197/812), Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Hennâd b. Serî et-Temîmî (ö.243/857), Ebû Zür‘a er-Râzî (ö.264/877), Ebû Hâtim er-Râzî (ö.277/890) Kitabü’z-zühd başlıklı eser yazan tanınmış âlimlerdendir.
Fedâil (fezâil) kitabı nedir?
Fedâil (fezâil) kitaplarında belli davranışların, şahısların, mekânların, zamanların faziletleri yani değerli oluşları ve üstünlükleri ile ilgili hadisler bir araya getirilir.
Belirli zamanların faziletine dair Nesaî’nin (ö.303/915) Kitâbü’l-cum’a’sı, amellerin faziletlerine dair yine Nesaî’nin Amelü’l-yevm ve’l-leyle’si, Kur’an ve surelerin faziletlerine dair Muhammed b. Eyyûb el-Becelî’nin (ö.294/906) Fedâilü’l-Kur’ân’ı, Sahâbenin faziletlerine dair Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) ve Nesaî’nin Fedâilü’s-sahâbe’leri tasnif dönemi Fedâil Kitapları’nın farklı türlerine örnek olarak verilebilir.
Meğâzî ve Siyer Kitapları nedir?
Meğâzî ( )?????? Hz. Peygamber’in savaşları, Sîret/Siyer (?????) ise, hayatı anlamına gelir. Bu konulardaki hadisleri toplayan kitaplar da aynı isimle anılır. Meğâzî kitaplarında Hz. Peygamber’in savaşları ile ilgili rivayetler, Siyer kitaplarında ise hayatı ile ilgili rivayetler bir araya getirilmiştir. Bunlar da belli bir konudaki hadisleri toplayan kitaplardan sayılabilir. Fakat yaygın olarak yazılmış olmaları ve önemlerine binaen ayrı bir tür sayılabilirler. Bu iki kitap türünden meğâzîler daha önce, siyerler ise daha sonra yazılmışlardır. Meğâzî ve Siyer kitapları hicrî birinci asrın sonlarına doğru yazılmaya başlanmıştır. Meğâzî konusunda kitap derleyen âlimler ölüm tarihlerine göre kronolojik olarak şunlardır:
Urve b. Zübeyr b. el-Avvâm (ö.94/712), Âmir b. Şurahbîl eş-Şa’bî (ö.103/721), İbn Şihâb ez-Zührî (ö.124/741), Musa b. Ukbe (ö.141/758), İbn İshâk (ö.150/767), Ma‘mer b. Râşid (ö.153/770), Mu‘temir b. Süleyman (ö.187/802) , Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî (ö.207/822),
Bunlardan İbn Şihâb ez-Zührî, İbn İshâk ve Vâkıdî ayrıca Siyer isimli kitaplar da yazmışlardır.
İslam tarihinde yazılan siyer kitaplarından en meşhuru ve klasik olanı İbn Hişam’ın (ö.218/833) Sîretü İbn Hişâm ismiyle meşhur olan eseridir.
Görüldüğü gibi bu yazarların ölüm tarihleri hicrî 94-218 yılları arasıdır. Bu şahısların eserlerini tam ölüm arifesinde değil ölmeden önceki yıllarda yazdıkları düşünülürse bu kitap türünün hicrî birinci yüzyıl sonlarına doğru yazılmaya başlanıp ikinci yüzyılda klasiklerinin yazımının tamamlandığı görülür.
Tartışma ve reddiye kitapları örnekleri hangileridir?
Hadisçiler belli konularda kendilerinden farklı görüşte olan Müslüman veya Gayr-i Müslim mezhep ve gruplara karşı reddiye ve tartışma kitapları da yazmışlardır. Bunlara şu örnekler verilebilir:
Buhârî (ö.256/869) Halku ef‘âli’l-ıbâd, Kitabü’l-kırâat halfe’l-imâm, Ref’u’l-yedeyn fi’s-salât,
Ebu Bekr Ahmed b. Amr eş-Şeybânî (ö.287/900) Kitâbü’s-sünne fî ehâdîsi’s-sıfât,
Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) Kitâbü’r-redd ale’l-Cehmiyye,
Ebû Saîd Osman b. Saîd ed-Dârimî’nin (ö.280/894) er-Redd ale’lCehmiyye, en-nakz ale’l-Merîsî.
Muvatta’ nedir?
Muvatta’ kelimesinin Arapçadaki sözlük anlamı, üzerinde çok yürünmüş yol demektir. Muvatta’ türü eserler yaygın olarak uygulana gelen belli bölgenin hadislerini toplamayı amaçlarlar. Hz. Peygamberin, ashabın ve takipçilerinin uygulamaları üzerinde çok yürünen yola benzetildiğinden bu kitaplara bu isim verilmiştir. Muvatta’larda Hz. Peygamber’den gelen hadisler yanında, mevkuf hadis denen sahâbe sözleri ve uygulamaları ile, maktû’ hadis denen tâbiûn sözleri ve uygulamalarına da yer verilir.
Muvatta’ ismiyle değişik kitaplar yazılmış olmakla birlikte bunlardan sadece Malikî mezhebinin imamı olan Mâlik b. Enes’in (ö.179/795) Muvatta’ı günümüze ulaşmış ve meşhur olmuştur. İmam Mâlik’in Muvatta’ı hakkında aşağıda “Tasnif Döneminin Önde Gelen Kitapları” başlığı altında daha geniş bilgi verilecektir.
Sünen nedir?
Sünen (?????) Arapça sünnet kelimesinin çoğuludur ve sünnetler anlamına gelir. Sünen kitaplarında Ahkâm hadisleri denilen, fıkhî içerikli hadisler yer alır.
İslâm Dini ile ilgili konular değişik taksimlere tabi tutulmuşlardır. En geniş taksime göre beş ana başlık halinde özetlenir: İman, ibadetler, muâmelât (bireysel ve toplumsal ilişkiler), ukûbât (cezalar) ve edeb (ahlâk). Ahkâm hadisleri dendiğinde ibadetler, muâmelât ve ukûbât konularındaki hadisler kastedilir. İmanı da ahkâm konularına sokanlar olmuştur. Ahlâk konuları ise daha çok fedâil (???????) ve edeb gibi başlıklar altında ele alınır. Bu durumda imanı ahkâmdan ayıranlara göre dînî konular: iman, ahkâm ve ahlâk şeklinde üçlü bir taksime tabi tutulur. İmanı da ahkâm konularına sokanlara göre ise din ahkâm ve ahlâk/fedâil olmak üzere iki ana kısma ayrılır. Sünenlerdeki hadisler müelliflerinin ahkâm konusuna neleri dâhil ettiklerine göre değişir.
Hadisçiler, Ehlu’r-re’y denilen fıkıh akımına karşı sünneti öne çıkarmak amacıyla sünenleri yazdıkları için, sünenlerin konuları ile fıkıh kitaplarının konuları aynındır. Aradaki fark sünenlerde her konu başlığı altında hadisler yer alırken, fıkıh kitaplarında esas olarak fıkıh âlimlerinin görüşlerinin yer almasıdır. Sünenler, hadislerle yazılmış fıkıh kitapları niteliğindedir.
Sünenlerde sadece Hz. Peygamber’e ait söz, fiil ve takrîrlere dair hadisler bulunur. Diğer bazı hadis kitabı türlerinde bulunan Sahabe ve Tâbiûn’un söz, görüş ve uygulamalarına –istisnalar dışında- yer verilmez.
Sünenlerde Arapça orijinal isimleriyle ağırlıklı olarak şu konular bulunur: Tahâret (temizlik), Salât (namaz), zekât, hacc, savm/sıyâm (oruç), nikâh, talâk (boşanma), cihâd, vasiyet, ferâiz (miras), harâc (vergi), cenaze, yemîn, nezir, büyû’ (alışveriş), akdıye (mahkeme), eşribe (içecekler), et’ıme (yiyecekler), edâhî/udhıye (kurban), tıbb (hastalıklar ve tedavileri), libâs (giyecekler), fiten (fitneler), melâhim (savaşlar, kargaşalıklar), hudûd (had cezâları), diyât (diyet cezaları), sünnet, edeb. Bazı sünenlerde bunlara ilave konular da bulunabilir. Bu konular Kitâb adı verilen ana başlıkları teşkil ederler. Bunların altında konuya göre değişik sayıda Bâb denen alt başlıklar bulunur.
Tasnif döneminin birinci asrı olan hicrî ikinci yüzyılda çok sayıda Sünen isimli kitap yazılmıştır. Bu ilk dönem Sünen müelliflerinden meşhur olanlar şunlardır:
Mekhûl eş-Şâmî (ö.112/730), İbn Cüreyc (ö.150/767), Saîd b. Ebû Arûbe (ö.156/772), İbn Ebû Zi’b (ö.159/775), İbrahim b. Tahmân (ö.163/779), Hammâd b. Seleme (ö.167/783), Abdullah b. el-Mubârek (ö.181/797), İbn Ebû Zâide (ö.183/799), Huşeym b. Beşîr (ö.183/799), Muhammed b. Fudayl (ö.195/810).
Hicrî üçüncü asırda ve sonrasında da çok sayıda sünen yazılmıştır. Bunlardan el-Kütübü’s-Sitte denilen altı kitabın üçü, hicrî üçüncü yüzyılda yazılmış sünenlerdir. Bunların müellifleri, Nesaî diye meşhur olan Ebû Abdürrahmân Ahmed b. Şuayb (ö.303/915), Ebû Dâvûd diye meşhur olan Süleymân b. el-Eş‘as es-Sicistânî (ö.275/888), İbn Mâce diye meşhur olan Ebu Abdullah Muhammed b. Yezîd (ö.273/886) dir. Bunlara Tirmizî diye meşhur olan Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ’nın (ö.279/892) el-Câmi‘u’s-sahîh isimli eseri eklenerek dört sünen anlamına gelen es-Sünenü’l-Erbea ismi verilmiştir. Bazı âlimler dört sünen içine İbn Mâce’nin Sünen’i yerine Dârimî diye meşhur olan Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân’ın (ö.255/868) Sünen’ini koyarlar. Dört Sünen hakkında aşağıda “Kütüb-i sitte” başlığı altında daha geniş bilgi verilecektir.
Üçüncü asırda yazılan diğer tanınmış bir sünen, Saîd b. Mansûr’un. (ö.227/841) Sünen’idir.
Dördüncü asırda yazılan iki meşhur sünen, Dârekutnî diye tanınan Ali b. Ömer’in (ö.385/995) Sünen’i ile Beyhakî diye meşhur olan Ebû Bekir Ahmed b. Huseyn’in (ö.458/1065) büyük sünen anlamına gelen es-Sünenü’lkübrâ isimli kitabıdır.
Musannef nedir?
Musannef kelimesi Arapça S-N-F kökündendir ve tasnif edilmiş, sınıflandırılmış, gruplandırılmış, anlamlarına gelir. Musannefler de sünenlerle aşağı yukarı aynı konuları kapsarlar. Fakat Sünen’lerle aralarındaki en önemli fark, Sünen’lerin ağırlıklı olarak Hz. Peygambere ait söz fiil ve takrirleri içerirken, Musannef’lerin bunlara ilave olarak mevkuf hadis denen sahâbe sözleri ve uygulamaları ile, maktû’ hadis denen tâbiûn sözleri ve uygulamalarını da içermeleridir.
Hicrî ikinci asırda Hammâd b. Seleme b. Dinâr (ö.167/783) ve Vekî’b. elCerrâh’ın (ö.197/812) Musannef ismiyle eser yazdıkları bilinmektedir. İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist isimli eserinde Bu iki eserin ismini Sünen olarak verir (İbnü’n-Nedîm, Fihrist, Kahire, s. 331).
Musanneflerden ikisi günümüze ulaşmış ve meşhur olmuşlardır: Bunlar Abdurrezzâk ismiyle meşhur olan Ebû Bekir Abdurrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi’ el-Hımyerî (ö.211/826) ile İbn Ebû Şeybe diye meşhur olan Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman el-Absî el-Kûfî’nin (ö.295/907) Musannef’leridir. Bu iki Musannef hakkında aşağıda “Tasnif Döneminin Önde Gelen Kitapları” başlığı altında daha geniş bilgi verilecektir.
Câmi‘ nedir?
Câmi‘ kelimesi Arapça’da bir araya toplayan anlamına gelir. Bu kitaplarda bütün konulardaki hadisler bir araya getirildiğinden bu isim verilmiştir. Sünenlerdeki konular aynen Câmi‘lerde de yer almakla birlikte, sünenlerde olmayan İman, yaratılış, Kur’an tefsiri, Kuran’ın faziletleri, Geçmiş Peygamberler, Sahabe’nin fazilet ve menkıbeleri, Hz. Peygamber’in hayatı, şemâili (fiziksel görünümü) gibi ilave konular yer alır. Kısacası hakkında hadis olan her konu bu kitaplarda, Kitâb adı verilen ana başlıklar ve bâb adı verilen alt başlıklar halinde yer alır.
Hicrî ikinci yüzyılda Câmi‘ türü hadis kitabı derleyen meşhur hadis âlimleri Ma‘mer b. Râşid el-Ezdî (ö.153/770), Süfyân es-Sevrî (ö.161/777), Rebî‘ b. Habîb el-Basrî (ö.170/786)), Abdullah b. Vehb (ö.197/812), Süfyân b. Uyeyne (ö.198/813)’dir.
Üçüncü asır ve sonrasında yazılan en meşhur üç Câmi‘, hadis tarihinde “sahih hadisleri toplayan iki kitap” anlamına gelen Sahîhân (????????) diye meşhur olan, Buhârî ve Müslim’in Câmi‘leri ile Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘idir. Tirmizî’nin eserinin orijinal ismi elCâmi‘ olmakla birlikte Sünen’ler grubunda da zikredilir. Bu üç Câmi‘ hakkında aşağıda “ Kütüb-i sitte” başlığı altında daha geniş bilgi verilecektir.
İçlerindeki hadislerin râvilerine göre gruplandırıldığı ale’r-ricâl hadis kitabı türleri hangileridir?
Hadisleri, râvîlerine göre gruplandıran hadis kitapları şu üç türdür: Mu‘cemler, Müsnedler ve Etrâf kitapları.
Mu‘cem nedir?
Mu‘cem kelimesi Arapça’da alfabetik olarak sıralanmış anlamına gelir. Mu‘cem terimiyle hadis kitabı türlerinden birisi kastedildiğinde iki anlama geldiğine tanık oluruz. Bazı âlimler hadisleri ilk râvîleri olan sahabîlere göre ve sahabîleri de kendi aralarında alfabetik olarak sıralamak suretiyle gruplandırmışlardır. Bu anlamıyla mu‘cem ile müsned eş anlamlıdır. Bazı âlimler ise mu‘cem ismini verdikleri eserlerinde hadisleri hocalarının ismine göre gruplandırırlar. Bu ikinci tür mucemler, hocalar mu‘cemi anlamına gelen mu‘cemü’ş-şüyûh diye isimlendirilirler. Çok sayıda hadis âlimi kendi hocalarına göre gruplandırılmış mu‘cem türü kitap yazmışlardır. Hoca mu‘cemlerinin amacı bir yandan râvîler arasındaki ilişkileri belgelemek, öbür yandan öğrencilerin hocalarına bir vefâ borcu olarak onların isimlerini ve rivayetlerini kayıt altına alarak, hatıralarının ve rivayetlerinin nesilden nesile aktarılarak unutulmamasını sağlamaktır.
Mu‘cem türleri nelerdir?
Mu‘cem türü hadis kitapları arasında en meşhur olanları Taberânî diye meşhur olan Ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî’nin (ö.360/970) büyük, orta ve küçük mu‘cem olmak üzere hazırladığı üç mu‘cemidir. Bu üç mu‘cemin içerikleri kısaca şu şekildedir:
1-el-Mu‘cemü’l-kebîr (Büyük Mu‘cem): Bu Mu‘cemde hadisler isimleri alfabetik olarak sıralanan sahâbîlere göre gruplandırılmıştır. Yani her sahâbenin ismi bir başlıktır ve bu başlık altında o sahâbenin Hz. Peygamber’den naklettiği hadisler yer alır. Bu eserin ismi Mu‘cem ise de yazılış yönteminin ileride ele alacağımız müsned diye isimlendirilen türle aynı olduğu görülür. Bu eserdeki hadis sayısı hakkında kaynaklarda yirmi beş bin ile altmış bin arasında farklı rakamlar verilmektedir. Bu sayı tekrarları da içerir. Çünkü aynı hadis birden çok sahabî tarafından nakledilmektedir. Bu yüzden bu tür râvîlere göre yazılan eserler daima mükerrer hadisler yani tekrarlar içerirler. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadislerin sayısı çok fazla olduğundan Taberânî onun hadislerini bu mu‘cemine almamış, onun hadislerini ayrı bir eserde müstakil olarak toplamıştır. el-Mu‘cemü’l-kebîr yirmi beş cilt halinde Beyrut’ta basılmıştır. Eserin yazmasında bazı ciltler noksan olduğundan bu baskı noksandır.
2- el-Mu‘cemü’l-evsât (Orta Mu‘cem): Taberânî bu eserinde iki bin kadar hocasından almış olduğu 30 bin civarında hadisi hocalarının isimlerine göre sıralar. 1985 de Riyad’da 11 cilt olarak basılmıştır.
3- el-Mu‘cemü’s-sağîr (Küçük Mu‘cem): Bin civarındaki hocasından birer hadis naklederek hazırladığı bu eserde 1198 hadis yer alır. Değişik baskıları yapılmıştır.
Her mu‘cem bir hadis kitabı mıdır?
Mu‘cem terimi bazı biyografi kitaplarının başlığında da kullanılmıştır. Bu eserler hadis kitabı değil, râvîlerin hayatına dair olduklarından konumuzla ilgileri yoktur. Bunlara ricâl mu’cemleri denir ve ricâl kitapları denilen biyografi kitapları grubuna girerler.
Müsned nedir?
Müsned kelimesi Arapça’da, bir yere veya birine dayandırılan şey anlamına gelir. Müsned türü eserlerde hadisler, hadisin ilk râvîsi olan sahâbîlere göre sıralanmaktadırlar. Yani her bir sahâbînin hadisi bir arada bulunur. Bu eserlerde hadisler ilk râvilerine göre gruplandırılarak, onlara dayandırılarak düzenlendiklerinden bu isim verilmiştir. Müsnedlerde sahâbe ve tâbiûn sözleri yer almaz. Sadece Peygamberimize ait hadisler bulunur.
Müsned terimi hadis ilminde, isnadı zikredilerek kesintisiz olarak Hz. Peygamber’e ulaşan hadis veya sahih hadis anlamlarında da kullanılmıştır. Bir hadis kitabı türü olarak müsned’in bu tanımlarla ilgisi yoktur.
Tek bir sahabînin rivayetlerin toplayan müsnedler olduğu gibi, bir sahâbe grubunun veya bütün sahabîlerin hadislerini toplayan müsnedler de yazılmıştır. Müsnedlerde sahabîlerin kendi aralarında sıralaması farklı şekillerde olabilir. Kimi müsnedlerde sahabîler isimlerine göre alfabetik olarak sıralanırken, kiminde sahabîler Müslüman oluştaki kıdemlerine ve İslâm tarihindeki önemlerine göre, kimilerinde ise kabilelerine göre sıralanmıştır.
Sahâbe dışındaki bir âlimin veya râvînin rivayetlerini toplayan eserlere de müsned denmiştir. Örneğin mezhep imamları Ebu Hanîfe ve Şâfiî’nin rivayet ettikleri hadisler kendilerinden sonra Müsnedu Ebî Hanife ve Müsnedü’şŞâfiî adındaki kitaplarda bir araya getirilmiştir.
Müsnedler, bir sahâbînin, bir âlimin veya bir râvînin hadislerini bir arada inceleme ve değerlendirme imkânı sunmaları açısından önemlidirler ve bu amaçla yazılmışlardır. Bu özelliklerinden dolayı müsnedler hadis ilminde derinlemesine araştırma yapacaklar için çok önemli başvuru kaynaklarıdır.
Müsnedler genellikle hicrî üçüncü asır başlarından itibaren yazılmaya başlanmışlardır ve müelliflerinin ismiyle anılırlar.
Günümüze ulaşıp basılmış müsned kitaplarının müellifleri kimlerdir?
Hadis tarihinde yüz elli civarında müsned türü hadis kitabı yazılmıştır. Bunlardan günümüze ulaşıp basılmış olanları şu müelliflere aittir:
Abdullah b. el-Mübârek (ö.181/797)
Ebu Bekr Abdullah b. Zübeyr b. Îsâ el-Humeydî (ö.219/834)
Ebu’l-Hasen Ali b. Ca‘d el-Cevherî (ö.230/844)
Ebu Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebû Şeybe (ö.235/867)
İshak b. Râhûye (ö.238/852)
Halîfe b. Hayyât (ö.240/854)
Ahmed b. Hanbel (ö.241/855)
Abd b. Humeyd (ö.249/863)
Ahmed b. Amr el-Bezzâr (ö.292/904)
Ebû Ya’lâ Ahmed b. Ali el-Mevsılî (ö.307/919)
Muhammed b. Hârûn er-Rûyânî (ö.307/919)
Ebû Avâne Yakub b. İshak el-İsferâyînî (ö.316/928)
Adı geçen müelliflerin hepsinin de eserlerinin ismi müsned şeklindedir veya bu kelime ile başlamaktadır. Bunlar dışında henüz basılmamış müsnedler bulunmaktadır.
En önemli müsned kitapları hangileridir?
Belli bir bölgeye mensup kişilerin müsnedlerine örnek olarak Süleyman b. Ahmed et-Taberânî’nin (ö.360/970-1) Müsnedü’ş-Şâmiyyîn isimli Şamlı râvîlerin rivayetlerini topladığı eseri önemlidir.
Müsnedler içinde en meşhuru ve klasikleşmiş olanı Ahmed b. Hanbel’in Müsned’idir. Bu eser hakkında aşağıda “Tasnif Döneminin Önde Gelen Kitapları” başlığı altında daha geniş bilgi verilecektir.
Etrâf nedir?
Etrâf, Arapça taraf (???) kelimesinin çoğuludur. Taraf bir şeyin ucu, kenarı anlamına gelir. Bu kitaplara bu ismin verilmesinin sözlük anlamıyla doğrudan ilişkisi vardır. Etraf kitaplarında hadislerin tamamı değil başından bir kısmı yani ucu verilip hadisin farklı isnadları yani değişik rivayet kanalları verilir. Bu kitaplar genellikle sahâbe ismine göre tertip edilmişlerdir. Hadis metinlerinin ilk harflerine göre alfabetik olarak yazılmış olanları da vardır.
Bu kitapların yazılış amacı hadislerin farklı kanallarını bir arada verilmesidir. Bu kanalların karşılaştırılması hadislerdeki hataların ortaya çıkarılmasına yardımcı olduğu gibi, bir hadisin birden çok kanaldan gelmiş olması hadisin güvenilirliğini de artırmaktadır. Bu yüzden etraf kitapları bir hadisin farklı kanallarını bulma, karşılaştırma ve eleştirme gibi uzmanlık gerektiren konularda hadis uzmanları için son derece yararlı çalışmalardır.
Tasnif döneminde yazılmaya başlanan ve sonraki dönemlerde de yazılmasına devam edilen Etrâf kitapları da bir sonraki ünitede daha geniş olarak ele alınacaktır.
Ricâl kitabı nedir?
Hadis râvîlerinin hayat hikâyeleri, güvenilir olup olmadıklarına dair yazılan kitaplara ricâl kitapları denir. Bu konudaki kaynak ve temel kitaplar da Tasnif döneminde yazılmıştır. Fakat ricâl kitaplarının yazımı ileriki asırlarda da devam etmiştir. Ricâl kitaplarını dönem dönem ele almak bütüncül bakışa engel olacağından toplu olarak incelenmesi daha yararlıdır. Bu ünitede sadece hadisleri derleyen kitapları incelediğimizden, ricâl kitapları ileride Râvî başlıklı ünitede ele alınacaktır.
Ma‘mer b. Râşid ve Câmi‘i hakında ne söylenebilir?
Ma‘mer 95 veya 96 (715) yılında Basra’da doğmuştur. Tâbiûndandır. Azatlı bir köleydi. Basra’da on dört yaşında Hasan Basrî’nin büyük öğrencisi tâbiûndan Katâde b. Diâme’nin (ö.117/738) yanında ilim tahsiline başladı. Efendisi adına yaptığı ticârî seyahatlerde gittiği pek çok şehirde çok sayıda âlimden yararlandı. Medine’de hadislerin tedvini konusunda önemli bir isim olan büyük muhaddis İbn Şihâb ez-Zührî ve Amr b. Dînâr’dan icazet aldı, Yemen’de Ebû Hüreyre’nin öğrencisi olan Hemmâm b. Münebbih’in sahîfesini rivayet ederek günümüze ulaşmasını sağladı. Döneminin en önde gelen büyük muhaddislerinden hadis okuyup icazet aldı. Yemen’in San’a şehrine yerleşti. Öğrencileri arasında Süfyân es-Sevrî, Süfyan b. Uyeyne, Saîd b. Ebû Arûbe gibi yukarıda ilk hadis tedvincileri olarak isimleri verilen büyük âlimler ve ileride tanıtacağımız Musannef müellifi Abdurrezzak b. Hemmâm vardır. Mâmer, hadis tarihindeki çok önemli kişiler arasında hadislerin intikalinde önemli rol oynamış kilit bir şahsiyettir. Yemen’de 152/770 de vefat etmiştir.
Onun el-Câmi‘ isimli eseri, günümüze ulaşan en eski hadis kitaplarından olması sebebiyle hadislerin çok erken dönemlerden itibaren yazılı olarak ve sağlam bir şekilde intikal ettiğini ispatlayan önemli belgelerden biridir. Önceleri kayıp zannedilen bu kitabın iki nüshası Türkiye’de bulunmuştur. Bunlardan birisi Türkiye’nin büyük kitap koleksiyoncularından İsmail Sâib Sencer’in Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesine bağışladığı kitapları arasındadır. İkinci nüsha çağımızın yaşayan en büyük Müslüman biyografi âlimi Fuad Sezgin tarafından keşfedilip 1955 yılında ilim âlemine tanıtılmıştır. İstanbul Feyzullah Efendi Kütüphanesi 541 numarada kayıtlı olan Abdürrezzâk’ın Musannef’inin sonundadır.
el-Câmi‘, Abdürrezzâk’ın Musannef’inin sonunda 1972 de Beyrut’ta basılmıştır. İçinde 1614 hadis vardır. Hadisler bâb isimli konu başlıkları altında tasnif edilmiştir. Tedvin döneminden Tasnif dönemine geçişin öncü kitaplarındandır. Kendinden sonraki eserleri hem içerik hem tasnif yöntemi açısından etkilemiştir.
İmam Mâlik ve Muvatta’ı hakkında ne söylenebilir?
Mâlikî Mezhebi’nin kurucusu olan Mâlik b. Enes 93/712’de “Sünnet Yurdu” denilen Medine’de doğdu, orada yaşayıp oradaki hocalardan ilim tahsil etti ve orada 179/795 yılında vefat etti. Hac ve umre dışında Medine’den ayrılmadı. Fakat Medine hem sünnetin beşiği, hem de hacca gelen âlimlerin uğrak yeri olması sebebiyle ilim merkezlerinin başında geliyordu. Bu avantaj kendisini çok iyi yetiştirme fırsatı verdi. O kadar çok kişiden ilim aldı ki, hocaları hakkında bazı âlimlerin yazdığı müstakil kitaplardan üç yüzü tâbiûndan, altı yüzü etbâu’t-tâbiînden olmak üzere toplam dokuz yüz hocadan hadis ve ilim aldığını öğreniyoruz. Bu kadar çok hocası olmasına rağmen hocalarını çok titiz bir şekilde seçtiği, herkesten hadis ve ilim almadığını kendi ifadelerinden öğreniyoruz: “Peygamber mescidinde hadis nakleden kendilerine devlet hazinesi emanet edilse ihanet etmeyecek 70 kişiye yetiştim fakat hadis almadım. Çünkü bu işin ehli değillerdi. Zührî, Medîne’ye gelince başına üşüştük” demiştir.
Yirmi yaşında fetvâ ve ders vermeye başlamış, Medine’deki ders halkasına çok sayıda ünlünün katılması sonucu şöhreti kısa sürede her yere yayılmıştır. Öğrencilerinin sayısı binlerle ifade edilir. Kadı İyaz yazdığı bir kitapta bunlardan bin üç yüz kişinin ismini verir. Medine’ye gelen çok sayıda ilim adamıyla karşılıklı görüş alışverişinde bulundu. Leys b. Sa’d gibi fakihlerle karşılıklı tartışma mektupları yazdılar. Ebu Hanife’nin öğrencisi ve Hanefî Mezhebinin ilk imamlarından olan İmam Muhammed b. Hasan eşŞeybânî, İmâm Mâlik’in meclisine üç yıl devam etmiş ve Malik’in Muvatta’ isimli eserinin önemli râvîlerinden birisi olmuştur. O dönemin ilim meclisleri, çoğu zaman ilmî seviyeleri birbirine yakın çok sayıda âlimin karşılıklı müzâkere ve tartışmalar yürüttüğü üst düzey tartışma toplulukları niteliğindeydi. Yani ilim meclisinden yararlanma tek taraflı değil karşılıklı idi. Bu sayede İmam Mâlik de İmâm Muhammed’den, ilk elden Irak fıkhını öğrenme fırsatı bulmuştur.
Hayatının ilk yılları Emevî, sonraki yılları Abbâsî iktidarı altında geçmiştir. Çok yoğun iktidar mücadelelerine sahne olan böyle bir dönemde ve böyle bir şehirde bütün gruplara eşit mesafede durup tarafsızlığını korumuş, fakat hakkı tavsiye etmekten geri durmamıştır. Bütün bu hassasiyetine rağmen hicrî 147 yılları civarında halife Mansur’un emriyle soruşturma geçirmiş ve onun emriyle Medine valisi tarafından kırbaç cezasına maruz kalmıştır. Daha sonra halife gerçeği anlayıp özür dilemiş, bütün şehirlere uygulanmak üzere göndereceği bir hadis kitabı yazmasını rica etmiştir. İmam Mâlik, sahâbenin İslam dünyasına dağılması sonucu değişik bölge ve şehirlerde farklı geleneklerin oluştuğunu, halkı bir uygulamaya zorlamanın doğru olmadığını belirterek; fikir, kanaat ve ilim özgürlüğünün savunuculuğunu yapmıştır. Daha sonraki halifeler Mehdî ve Harun Reşid’in de benzer taleplerini kabul etmemiştir. Bu istenen kitabı Muvatta’ adıyla yazmış fakat resmî yaptırım altında kullanılmasına rıza göstermemiştir. Düzenli, titiz, kendisine, yiyeceğine, eşyasına, etrafına özen gösteren, vakarlı, sakin, güler yüzlü bir kişiliği olduğu, Hz. Peygamber’e saygı ve aşkından adını anarken yüzünün sarardığı, yine Peygamberin kabrinin olduğu yerde hayvana binemem diyerek yürümeyi tercih ettiği nakledilir.
Hadis rivayetinde çok titizdi. Muvatta’ı yüz bin hadisten seçerek önce büyük bir kitap olarak yazmış, sonra kitaptaki hadisleri tekrar tekrar defalarca, ince eleyip sık dokuyarak hadis sayısını düşürmüştür. Bu nedenle kitabını değişik zamanlarda okuyanların rivayetlerinde hadis sayısı farklı olmuştur. Ebhurî denilen âlimden nakledildiğine göre, 613’ü mevkuf yani sahâbe sözü, 285’i maktu’ yani tâbiûn sözü olmak üzere toplam 1720 hadis vardır.
Muvatta’da senedi verilmeyen hadisler de vardır. Bunlara doğrudan Hz. Peygamber’e atfen ifadesiyle başladığından belâğ tarîkli hadisler denir. Daha sonraki âlimler araştırmalarında bütün hadislerin senetlerini ve sahih olduklarını tespit etmişlerdir. Kur’ân’dan sonra en sahih kitap sayılmıştır. Daha sonraki yıllarda Sahîhân denilen Buharî ve Müslim’in Sahih’leri telif edildikten sonra da Muvatta’ bu ünvanını korumuştur. Bazı âlimler Muvatta’ı Sahîhân’dan üstün saymaya devam etmişler, bazıları da Sahîhân’ı üstün saymışlardır.
Abdürrezzâk b. Hemmâm ve Musannef’i hakkında ne söylenebilir?
Hadisçiler arasında, büyük hadis hâfızı, Şeyhu’l-İslâm gibi ünvanlarla anılan Abdürrezzâk 126 (743) tarihinde San’a’da doğdu. İlk tahsilini ülkesinde yaptı. Yirmi yaşında ilim yolculuğuna çıktı. Ma‘mer b. Râşid, Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Mâlik b. Enes gibi ilk hadis tasnifçilerinden ve Evzâî, Ebû Hanîfe gibi büyük fakihlerden ders aldı. Öğrencileri arasında Ahmed b. Hanbel ve birçok önemli muhaddis rivayette bulunmuştur. Buharî Sahih isimli kitabına Abdurrezzaktan 110, Müslim ise 409 hadis almışlardır. On yedi bin hadisi ezbere bildiği, buna rağmen hadisleri yazılı kaynaklardan rivayet etmeye çok önem verdiği bilinmektedir. Ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiştir. Bu olayı istismar edenlerce kendisinden kitabında bulunmayan hadisler nakledildiğini tespit eden muhaddisler, bu tarihten sonra ondan rivayet edilen hadisleri makbul saymamışlardır.
Gözlerini kaybetmeden önce yazdığı Musannef isimli eserinin sonuna yukarıda ismi geçen hocası Ma‘mer’in Câmi‘ini de eklemiştir. İkisi İstanbul’da olan dünyada bilinen dört yazma nüshası karşılaştırılarak 1972’de Beyrut’ta on bir cilt halinde basılmıştır. Kitapta Ma‘mer’in Câmi‘i ile birlikte toplam 21.033 hadis bulunur. Bu hadislerden büyük çoğunluğu, yaklaşık on altı bini, Ma‘mer, İbn Cüreyc ve İki Süfyân (Uyeyne ve Sevrî) olmak üzere hadis ve fıkıh tarihinin köşe taşı olan dört hocasından aldığı rivayetlerdir. Bunlardan dört bin kadarı merfû’dur. Fıkıh konularına göre hadislerin sınıflandırıldığı bu eserde, bu türün özelliği gereği Peygamberimize kadar çıkan merfu’ hadisler yanında çok sayıda mevkûf ve maktû’ tabir edilen sahâbe ve tâbiûn sözleri de bulunur. Eserin bu son özelliği olumsuz değil çok olumlu bir üstünlüktür. Bu sayede fıkıhla ilgili konularda sahâbe ve Tâbiûn görüşlerini de öğrenme imkânı bulmaktayız. Bunlar İslâmî ilimler açısından çok önemli belgelerdir.
İcazet hakkını aldığı ve kitabını yazarken yararlandığı günümüze ulaşan kaynaklardan Musannef’e alınan hadisler incelendiğinde kitabını yazarken çok titiz bir eleme yaptığı anlaşılmaktadır.
İbnu Ebû Şeybe ve Musannef’i hakkında ne söylenebilir?
Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebû Şeybe el-Absî el-Kûfî 159/776’da Kûfe’de doğdu. Aslen Belh’lidir. Çok sayıda muhaddis çıkaran bir âileye mensuptur. Dedesi, babası, iki kardeşi Osman ve Hasan, yeğeni Muhammed b. Osman ve oğlu İbrahim tanınmış muhaddislerdir. Erken yaşlarda ilim tahsiline başladı İslam dünyasının önemli merkezlerine ilim yolculukları yaptı. Abdullah b. Mübarek, Süfyan b. Uyeyne, Vekî‘ b. el-Cerrah gibi yukarıda ismi ilk hadis tasnifçileri arasında geçen hocalardan hadis okudu. Öğrencileri arasında Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, İbn Mâce, İbn Sa’d, Bakî‘ b. Mahled, Ebû Zür‘a er-Râzî gibi çok meşhur muhaddisler vardır.
Abbasi halifesi Mütevekkil, kendinden önceki halifelerin başlattığı mihne denilen, halka Mu’tezile mezhebinin görüşlerini devlet eliyle zorla kabul ettirme uygulamasını kaldırınca, İbn Ebû Şeybe ve ağabeyi Osman’dan, Mu’tezile ve Cehmiye’nin görüşlerini çürüten hadisleri halka anlatmalarını istedi ve bu iş için onlara maaş bağladı. İbn Ebû Şeybe bu amaçla Bağdat’ta çok büyük kalabalıklara uzun süre ders vermiştir. 235/849’da vefat etti.
Tam ismi el-Musannef fi’l-hadîs ve’l-âsâr olan eseri, hadisler yanında sahâbe ve tâbiûn sözlerini de bir araya getiren çok hacimli bir hadis mecmuasıdır. Kâtip Çelebi bazı kaynaklarda müsned ismiyle ona isnat edilen eserin bu Musannef olabileceğini düşünmektedir. İbn Kesir Musannef için “Kimsenin benzerini yazamayacağı bir eser” demektedir. Müellife nisbet edilen bazı müstakil konulu kitapların Musannef’in bölümleri olduğu tespit edilmiştir. Kitapta otuz sekiz bin rivayet mevcuttur. Bunlar arasında tekrar olanlar vardır. Kitaplarında Buharî, İbnu Ebû Şeybe’den otuz, Müslim ise 1540 hadis nakletmiştir. Değişik baskıları yapılmıştır.
Bu Musannef’in en ilginç özelliklerinden birisi Hanefî Mezhebi imamı Ebu Hanife’ye yönelik bir konu başlığı açmış olmasıdır. “Kitâbü’r-redd alâ Ebî Hanîfe” başlığı altında Ebû Hanife’nin yüz yirmi dört meselede Hz. Peygamber’den gelen hadislere muhalefet ettiğini savunmakta ve muhalefet ettiğini söylediği dört yüz seksen beş rivayeti sıralamaktadır. Buna üç Hanefî âlim tarafından cevap niteliğinde kitaplar yazılmıştır.
Ahmed b. Hanbel ve Müsned’i hakkında ne söylenebilir?
Hanbelî Mezhebinin kurucu imamı olan Ahmed b. Hanbel 164/780 yılında Bağdat’ta doğdu. Ailesi Merv’den göç etmişti. Dedesi Hanbel b. Hilâl Emevî döneminde Serahs valiliği yapmış, Abbasilerin idareyi ele geçirmesinde önemli görevler üstlenmiş, babası da Abbasî ordusunda görev yapmıştır. Küçük yaşta babasını kaybetti. Annesinin himayesinde büyüdü. On beş yaşlarında hadis öğrenmeye başladı. Birçok ilim merkezi şehre ilim yolculukları yaptı.
Hocaları arasında Süfyân b. Uyeyne, Abdürrezzak, Vekî’ b. Cerrah ve İmam Şafiî gibi çok sayıda meşhur âlim vardır. Müsnedinin incelenmesi sonucunda iki yüz seksen hocadan hadis aldığı belirlenmiştir. Öğrencileri arasında Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesaî, gibi Kütüb-i sitte müellifleri Alî el-Medînî, Ebû Zür‘a gibi meşhur hadisçiler ve iki oğlu Salih ve Abdullah vardır. Kırk yaşından sonra hadis okutmaya başlamıştır. Yazdığı bütün hadisleri ezberlemeye çalışırdı.
Babasından kalan dokuma tezgâhını kiraya vererek geçinir, parasız kalınca ücretle kitap yazar veya kemer örer, karısının dokuduğu kumaşları satardı. Çok tok gönüllü ve kanaatkârdı. Hiç kimseden hediye almazdı. Devletten ailesine maaş bağlanınca bunu kabul eden oğullarına gücenmiştir. Oğlu Salih’in kadılık görevi almasından sonra onun yemeğini yemediği nakledilir. Bu kanaatkârlığı sebebiyle ilim yolculukları da çok meşakkatli geçmiştir. Abdurrezzak’tan hadis okumak için hicrî 198 yılında yaptığı uzun kervan yolculuğuna deve bakıcılığı yaparak katılmış, Abdurrezzak’ın yardım teklifini de reddetmişti. Arkadaşları Rey’e hadis okumaya giderken elli dirhemi olmadığından çok istediği bu yolculuğa katılamamıştır. Buna rağmen evine gelenlere kuru ekmek ikram eder ve özür dilerdi. Evinde eski bir hasır ve birkaç çanak çömlekten başka eşyası yoktu. Böyle bir hayatı tercih etmesi Peygamberimizin sünnetine uymak içindi. Hayatını tamamen hadislere uygun olarak geçirmeye çalışırdı.
Me’mûn’un halifeliğinin son yılında başlattığı ve sonraki halifelerin devam ettirdiği mihne denilen Kur’ân’ın yaratılmış olduğu görüşünü zorla benimsetme uygulamasına direnenlerin başında Ahmed b. Hanbel gelir. Pek çok âlim istemeyerek de olsa bu görüşü kabul etiğini söylerken Ahmed b. Hanbel kabul etmemiştir. Bunun üzerine iki yıl dört ay süren, hapis, işkence, güneş altında kırbaçlanma gibi cezalara çarptırıldı. Sonraki halife Vâsık döneminde beş yıl evinde göz hapsinde tutuldu, dışarı çıkamadı. 241/855’de Bağdat’ta vefat etti.
Müsned isimli eseri bu türün en geniş kitabıdır. İçinde 904 sahâbînin yirmisekiz bin civarında hadisi vardır. Bu hadisler sahâbelere göre düzenlenmiştir. Sahâbe İslam’a giriş s ırasına ve fazilet derecelerine göre, sonra memleketlerine göre sıralanmış ve her birinden rivayet edilen hadisler nakledilmiştir. Sonda da kadın sahâbîler yer alır. İmam Ahmed’in son dönemleri genelde hapis ve ev hapsinde geçtiğinden yakınları d ışında kimseye hadis okutamamıştır. Bu nedenle elimizdeki Müsned bize Oğlu Abdullah ve talebesi Katîî’nin düzenlemesiyle ulaşmıştır. Bunlar İman Ahmed’in Müsned’ine on bin kadar hadis ilave etmişlerdir. Bunları ilave ederken hadis seçiminde Ahmed b. Hanbel kadar titiz davranmadıkları, bu yüzden Müsned’deki tenkide uğrayan hadislerin genellikle bu ilaveler olduğu tahmin edilmektedir. Müsned’de uydurma hadis bulunup bulunmadığı ise tartışmalıdır. İbn Cevzî’nin otuz sekiz uydurma hadis olduğu şeklindeki iddiası, İbn Hacer tarafından, el-Kavlü’l-müsedded isimli eserinde bu hadisler tek tek incelenerek reddedilmiştir.
Ayrıca yirmiden fazla müstakil konulu hadis eseri yazmış ve bunların çoğu yayınlanmıştır. Kendisine sorulan fıkıhla ilgili sorulara verdiği cevaplar, değişik âlimler tarafından mesâil yani sorular anlamına gelen kitaplarda toplanmış ve bunlar Hanbelî mezhebinin kaynağını oluşturmuştur.
Dârimî ve Sünen’i hakkında ne söylenebilir?
Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân ed-Dârimî’dir. 181/798’de Semerkant’ta doğdu. Dârımî denmesi Temim kabilesinin Dârim koluna mensup oluşundandır. Hadis öğrenimi için Hicaz, Irak, Kûfe, Şam, Horasan, Mısır’da kaldı ve oralardaki hadisçilerden hadis okudu. Öğrencileri arasında Buharî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesaî, Ebû Zür‘a, Ebu Hâtim, Bakî‘ b. Mahled gibi meşhur muhaddisler vardır ve eserlerinde ondan çok sayıda hadis nakletmişlerdir. Buhârî henüz tanınmadan onun ünü yaygındı. Çok zekî idi. Onun geniş bilgisi ve titizliğinden dolayı râvî ve hadis tenkitçiliğine herkes saygı duyardı. Tirmizî, Sünen’inde cerh ve ta’dil konusunda ondan yararlanmıştır. Hadis ilminin Semerkant’ta yayılmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Tefsir ve Fıkıh alanında da otorite idi. Yumuşak huylu ve kanaatkârdı. Ahmed b. Hanbel: “Ona servetler sunuldu fakat itibar etmedi” demiştir. 255/869’da Merv’de vefat etti.
Sünen ismiyle tanınan eserinin el-Müsned ve el-Câmiu’s-sahîh diye anıldığı da söylenir. Üç bin beş yüz kadar hadis vardır. Hadisler hakkında yer yer değerlendirmeler yapar, bilgiler verir. Hadisçilerce güvenilir bir hadis kitabıdır. Bazı âlimler onu İbn Mâce’nin Sünen’i yerine Kütüb-i Sitte’nin altıncı kitabı kabul ederler. Sünen tam metin ve açıklamalarla Abdullah Aydınlı tarafından Türkçeye çevrilmiş ve altı cilt olarak basılmıştır.
“el-Kütübü’s-Sitte” teriminin oluşum süreci nedir?
Tasnif çalışmalarının erken dönemlerinde yazılan önemli eserlerinden biri Ebu Muhammed Abdullah b. Vehb’in (ö.197/813) Câmi‘idir. Tamamı elimize ulaşmamış olan sadece bazı bölümleri iki ayrı kütüphanede yazma olarak günümüze gelebilmiş ve noksan olarak basılmıştır. Bu eser hadis tarihi açısından çok önemli bir belge olmakla birlikte tamamı elimizde olmadığından üzerinde fazla durulmayacaktır.
Bu erken dönem eserlerinden günümüze kadar ulaşan iki tanesi, çoğu günümüze ulaşmayan erken dönem eserleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaları açısından hadis tarihi ile ilgili çok önemli belgeler niteliğindedir. Bu iki kitap, yukarıda Câmi‘ler bölümünde adı geçen Ma‘mer b. Râşid’in Câmi‘i ve yine Muvatta’lar başlığı altında adından bahsettiğimiz Malikî Mezhebi İmamı Mâlik b. Enes’in Muvatta’ıdır. Abbasî Halîfesi Mansur’un teklifiyle yazılıp 156/776 yılında tamamlanan Muvatta’ yazıldığı dönemde çok önemli bir şöhret kazanmıştır. Şâfiî Mezhebi İmamı, İmam Şâfiî’nin yeryüzünde Allah’ın Kitabı Kur’an’dan sonra en sahih ve güvenilir kitabın Muvatta’ olduğunu söylemiş olması bunun en önemli delillerindendir.
Tasnif dönemi kitaplarından bazılarının meşhur olma süreciyle ilgili ipuçları taşıyan bir takım bilgilere sahibiz:
Hicrî dördüncü asrın başlarında yaşamış olan İbnü’s-Seken’den (ö.353/964) hadis kitapları tavsiye etmesi istenilince Buhârî ve Müslim’in Câmi‘leri ile Ebû Dâvûd ve Nesaî’nin Sünen’lerini güvenilir bulduğunu belirtmiştir. Daha sonra bunlara Tirmizî’nin Câmi‘i de eklenerek el-Usûlü’lHamse: Beş Ana Kaynak ismi verilmiştir. Özellikle Mâlikî Mezhebini benimseyen Endülüslü ve Kuzey Afrikalı âlimler başta olmak üzere bazı âlimler bu beş esere altıncı eser olarak, Mâlikî Mezhebinin imamı İmam Mâlik’in Muvatta’ını ekleyerek bunlara el-Kütübü’s-Sitte ismi vermişlerdir. Mecdüddin İbnu’l-Esîr (ö.606/1209-10) Câmi‘u’l-usûl li-ehâdîsi’r-Resûl isimli eserinde Malik’in Muvatta’ının dâhil olduğu altı kitabı bir araya getirmiştir.
Bu beş esere altıncı olarak İbn Mâce’nin Sünen’ini ekleyerek bunlara elKütübü’s-Sitte ismi veren İbnu’l-Kayserânî’dir (ö.507/1113). Şurûtu’leimmeti’s-sitte ve Etrâfü’l-kütübi’s-sitte isimli eserlerindeki altı imamdan ve altı eserden maksadı budur. Cemmâilî diye tanınan Ebû Muhammed Abdulğanî b. Abdulhamîd (ö.600/1203) el-Kemâl fî esmâi’r-ricâl isimli eserinde altıncı kitap olarak İbn Mâce’nin Sünen’ini dâhil ettiği altı kitabın râvilerinin hal tercümelerini bir araya getirmiştir.
İbnü’s-Salâh (ö.643/1245), Alâî (ö.761/1359) ve İbn Hacer el-Askalânî (ö.852/1448) ise İbn Mâce’nin Sünen’inde çok sayıda zayıf hadis olmasından hareketle ona göre hadisleri daha sağlam olan Dârimî’nin Sünen’ini elKütübü’s-Sitte’nin altıncı kitabı olarak kabul etmektedirler.
Altı kitaba Mâlik’in Muvatta’ını dâhil etmeyenler onu güvenilir bulmadıklarından değil, içindeki hadislerin altı kitabın diğer kitapları içinde yer almış olmasındandır.
Görüldüğü gibi bu gün altı kitap diye meşhur olan kitapların altıncısında tartışma vardır. Yukarıda isimlerini verdiğimiz el-Usûlü’l-Hamse denilen ve ilk beşi ağırlıklı olarak sonraki âlimlerin neredeyse tamamına yakını tarafından önde gelen kitaplardan sayılmaktadır. Bu kitaplar hemen yazıldıkları asırda değil hicrî dördüncü ve beşinci asırlarda şöhret kazanmaya başlamışlar ve ileriki asırlarda şöhretleri gittikçe artmıştır.
Buhârî ve el-Câmiu’s-Sahîh’i hakkında ne söylenebilir?
Tam ismi Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Buhârî’dir. 194/810’da Buhâra’da doğdu. Babası İsmail Abdullah b. el-Mübârek ve İmam Mâlik gibi muhaddislerden hadis okumuştu. Babası, Buhârî çocukken vefat etti. Oğluna bazı hadis kitapları miras kaldığı bilinmektedir. Buhârî’nin hadisçi olmasında babasının etkisi olmuş olmalıdır. On yaşında Buhâra’lı muhaddislerden hadis okumaya başladı. On bir yaşındayken hocası Dahîlî’nin bazı hatalarını bulmasıyla hocalarının ve çevrenin dikkatlerini çekmeye başladı. On altı yaşında İbnü’l-Mübârek ve Vekî’ b. el-Cerrâh’ın kitaplarını ezberledi. Mekke, Medine, Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır gibi ilim merkezlerinde uzun süreler kaldı ve oraların en önde gelen muhaddislerinden hadis aldı. Bin seksen hocadan hadis okuduğunu bizzat kendisi belirtmiştir. İbn Mende bunlardan üç yüz dokuzunun biyografisini bir kitapta toplamıştır. Buhârî’nin Sahîh’ini kendisinden doksan bin kişinin okuduğunu, öğrencisi Firebrî’den öğreniyoruz. Seyahatlerinde hem hadis almış hem de okutmuştur. Gittiği yerlerde onun hadisteki derin bilgisini ve çok güçlü hafızasının ününü duyan muhaddisler tarafından değişik sınavlara tabi tutulmuş, hepsinde de hayranlık uyandıracak şekilde bu ilimdeki otoritesini ispatlamıştır. Kaynaklarda bu türden çok sayıda ilginç örnekler nakledilmektedir.
Yukarıda birkaç kere değindiğimiz mihne olayından Buhârî de etkilenmiştir. Buhârî, döneminin en büyük hadis âlimi olarak memleketi Buhârâ’ya dönünce, özellikle onun kazandığı itibarı çekemeyen meslektaşları ve idareciler, bu konuda tartışmaya girmekten kaçınmasına rağmen söylemediği şeyleri söylemiş gibi yayarak onu bu konuda hadisçilerin geleneksel görüşüne aykırı görüşleri savunduğu gerekçesiyle itibardan düşürmeye çalışmışlardır. Bunların başında Buharî’nin hocası Muhammed b. Yahyâ ezZühlî gelmektedir. Çünkü Buhârî memleketine dönünce oradaki muhaddislerin ders meclisleri boşalmış, herkes Buhârî’nin meclisine katılmaya başlamıştır. Hatta Müslim, Zühlî’den yazdığı hadisleri geri göndermiştir. Zühlî bunun üzerine Buhârî’ye karşı halkı k ışkırtıp Buhâra’dan ayrılmaya zorlamıştır. Buharî komşu şehirlere gitmek üzere yola çıktığını haber alan Zühlî, o bölgenin yani Horasan’ın genel valisi olan kendi kabilesinden Hâlid b. Ahmed ez-Zühlî’ye mektup yazarak Buharî’yi karalamıştır.
Tarihte idareciler kendi güçlerine alternatif oluşturan ve halk üzerinde nüfuz sahibi olan kişilerden her zaman rahatsız olmuşlardır. Çünkü siyaset iktidarı paylaşmaktan hoşlanmaz. İdareciler halk üzerinde etkisi güçlü olan ilim adamlarının bu gücünden rahatsız olduklarında genellikle bunlara doğrudan cephe almak yerine dolaylı yöntemlerle etkisiz hale getirmeye çalışırlar. İşte mihne olayında da bu faktörün önemli etkisi olmuştur. Horasan Valisi Zühlî de Buhârî’nin devlet adamlarına mesafeli durduğunu, onların ayaklarına gitmeyi ilmin onuruna ve vakarına aykırı gördüğünü bildiğinden onu bu duyarlı noktasından vurmak istemiş ve sarayına gelerek kendisine hadis okutmasını istemiştir. Buhârî’nin bu isteği reddetmesi üzerine onun ehli sünnete aykırı görüşler savunduğu gerekçesiyle ülkesini terk etmesini istemiştir. Buharî Semerkant’a gitmek üzere yola çıkmış, Hartenk denilen kasabada akrabalarını ziyaret ederken bu olayların üzüntüsünün etkisiyle hastalanmış ve 256/870’de vefat etmiştir. Kabri Semerkant’a üç mil uzaklıktaki Hartenk’tedir.
Emiru’l-mü’minîn fi’l-hadîs, yani hadiste bütün Müslümanların başkanı ünvanıyla anılan Buhârî olağanüstü bir hâfızaya sahipti. Küçük yaşlardan itibaren hadis ezberlemedeki kabiliyeti, ezberindeki hadis sayısı, hadislerin incelikleri, gizli kusurları hakkındaki derin bilgisi çevresindeki herkesi hayrete düşürürdü. Fıkıh ilminde de çok derin ve geniş bir bilgiye sahipti. Döneminin âlimleri onu, bir benzerini görmedikleri şeklinde övgü ifadeleriyle yâd etmişlerdir. el-Fellâs: “Onun bilmediği hadis, hadis değildir.” demiştir. İbn Huzeyme: “Gök kubbe altında ondan daha iyi hadis bilen yoktur” demiştir.
Dünya malına, yiyip içmeye değer vermeyen, sade yaşayan, mütevazı, cömert, az konuşan, ince ruhlu, nâzik ve kibar bir şahsiyeti vardı. Râvî tenkidinde bile çok yumuşak ve nezih ifadeler kullanırdı. Hadis âlimleri onun yumuşak ifadelerinin ileri düzeyde tenkit anlamına geldiği konusunda uyarılarda bulunmaktadırlar.
Buhârî, sahih hadisleri konularına göre bir araya getiren ilk muhaddistir. Buharî’den önce yazılan hadis kitapları sahih ve sahih olmayan hadisleri bir arada içerirdi. Buharî’nin hocası İshak b. Râhûye sadece sahih hadisleri alan bir hadis kitabına ihtiyaç olduğunu söyledi. Buharî o sıralarda gördüğü bir rüya üzerine bu işe koyuldu. İbnü’l-Kayserânî’nin dediğine göre Buhârî elindeki bütün hadisleri Mebsût adını verdiği büyük bir hadis kitabında konularına göre tasnif ederek toplamıştı. Bunun en sağlam rivayetlerini seçerek Sahîh’ini meydana getirdi ve döneminin Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn ve Ali el-Medînî gibi büyük hadisçilerine kontrol ettirdi ve onaylarını aldı. Sonraki yıllarda bazı âlimler Sahîh’in bazı hadislerini tenkit etti. İbn Hacer Hedyü’s-sârî isimli eserinde bütün bu tenkitleri tek tek ele alarak haksız olduklarını savunur. Buhârî’nin, kitabına alacağı her bir hadisi yazmadan önce iki rekât nafile namaz kıldığı nakledilir. Kitabı vefatından yirmi küsür yıl önce bitirdi. Bu kitaba iki yüz seksen dokuz hocadan 7275 hadis almıştır. Bu sayıya senetsiz zikrettiği muallâk hadisler dâhil değildir. Bunların içinde tekrarlar vardır. Tekrarlar çıkarılınca dört bin hadis kalmaktadır. Buhârî birden çok konuyu ilgilendiren hadisleri her konuda tekrarlar. Fakat bu tekrarlar birbirinin tamamen aynı değildir. Genelde hadisin farklı kanallardan gelen senetleriyle verir. Birçok râvîsi olmakla birlikte bize Firebrî rivayetiyle ulaşmıştır.
Buhârî’nin Sahîh’i İslam tarihini birçok açıdan etkilemiştir. Bu kitabı sağlığında bizzat Buhârî’den doksan bin kişinin okuduğu nakledilir. Üzerine en çok şerh yazılmış ve üzerinde en çok çalışma yapılmış kitaptır.
Sahîh’in en ilginç özelliği, sevap kazanmak, sıkıntılardan kurtulmak ve isteklere kavuşmak amacıyla okunması ve hatmedilmesi şeklinde bir geleneğin oluşmuş olmasıdır. Bu nedenle Buhârîhân denilen ve Buhârî okuyan anlamına gelen bir meslek oluşmuştur. Mustafa Kemal’in emriyle ilk meclisin açılışı vesilesiyle Buhârî hatmi yapılmıştır.
Buhârî, Sahîh’i dışında yirmi beş civarında kitap yazmıştır.
Müslim ve el-Câmi‘u’s-Sahîh’i hakkında ne söylenebilir?
Tam adı Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî’dir. 206/821’de Nişabur’da doğdu. On iki yaşında Nişabur’da Muvatta’ı okuyarak hadis öğrenmeye başladı. Daha sonra Mekke, Medine, Bağdat, Basra, Kûfe, Rey ve Mısır’da döneminin büyük muhaddislerinden hadis okudu. Hocaları arasında İshak b. Râhuye, Ka‘nebî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Zür‘a er-Râzî vardır. Çok sayıda meşhur hadisçi ondan hadis okudu. Tirmizî, İbn Huzeyme, Ebû Hâtim er-Râzî bunlardandır. Kumaş ticaretiyle uğraştığında Bezzâz lakabıyla anılırdı ve zengindi. Son derece cömert olduğundan “Nişabur’un cömerdi” diye anılırdı. Hocası Bündâr “Bu devirde en büyük hadis hafızları dört kişidir:
Bunlar Ebû Zür‘a er-Râzî, Müslim, Buhârî ve Dârimî’dir” demiştir. 261/875’de Nişabur’da vefat etti.
Müslim, Sahîh’inin yazımına otuz yaşlarında başlamış, on beş senede tamamlamıştır. Tekrarlarıyla on iki bin tekrarsız dört bin civarında hadis bulunmaktadır. Müslim’in Sahîh’inin en önemli özelliği bir hadisin bütün farklı kanallarını bir arada vermesidir. Önce en makbul ve sağlam isnadları verir, sonra daha aşağı derecede olanları s ıralar ve değerlendirir. Metinler aynı ise bunları tekrar etmez. Bundan amacı hem hadislerin birbirini destekleyerek kuvvet kazandıklarını göstermek, hem de uzmanların farklı kanalları bir arada görerek değerlendirme yapmalarına imkân sağlamaktır.
Bazı âlimler Müslim’in Sahîh’inin Buhârî’ninkinden üstün olduğu görüşündedirler. Bunun gerekçesi, Müslim’in her halkada en az iki kişinin naklettiği hadisleri almış olmasıdır. Diğer gerekçeleri ise, hocaları hayatta iken yazmış olması, muallâk denen senetsiz hadis sayısının on yedi tane olması, sahâbe ve tabiûn sözleri içermeyip sadece Hz. Peygamber’in hadislerine yer vermesidir.
Müslim’in Sahîh’i üzerinde de başta şerhler olmak üzere çok sayıda çalışma yapılmıştır.
Tirmizî ve Sünen’i hakkında ne söylenebilir?
Tam adı Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et-Tirmizî’dir. 209/824’de Tirmiz’de doğdu. Döneminin önemli hadis merkezlerindeki tanınmış hocalardan hadis okudu, önde gelen muhaddislere hocalık yaptı. Ömrünün sonlarına doğru gözlerin kaybetti. 279/892’de Tirmiz’de vefat etti.
Tirmizî’nin kitabı aslında Câmi‘ türü bir kitaptır. Yâni dinin bütün konularına dair hadisleri içerir. Fakat Sünen diye de tanınmaktadır. Tirmizî, Câmi‘ini/Sünen’ini yazdıktan sonra Hicaz, Irak ve Horasan’daki önde gelen âlimlere sundu ve beğenilerini aldı. Kitabını ilim dünyasına “Kimin evinde bu kitap bulunursa orada konuşan bir peygamber vardır“ diyerek sunmuştur. Bundan maksadı övünmek değil kitabındaki hadislerin sağlamlığını belirtmektir. Kitabına aldığı hadislerden ikisi hariç tamamının ma’mûlün bih yani uygulamada delil olmaya uygun olduğunu belirtmiştir. Câmi‘ dört bin civarında hadis ihtiva eder. En önemli özelliği her hadisin sonunda hadisin sıhhat durumunu, diğer kanallarını, o konudaki fakîhlerin ve âlimlerin görüşlerini vermesidir. Kitapta tekrarlar yoktur. Kitap bize altı ayrı râvî kanalıyla ulaşmıştır. Bazı tartışmalarla birlikte Câmi‘ üstünlük sıralamasında Kütübi- Sitte’nin üçüncü kitabı kabul edilir. Onun her hadisin durumunu açıklaması, bu yeri hak etmesine sebep olmaktadır. Kitab’ın altı şerhi yapılmıştır. İbnü’l-Cevzî eserde yirmi üç uydurma hadis olduğunu iddia etmiş, Suyûtî el-Kavlü’l-hasen isimli eserinde bu iddiayı çürütmüştür. Tirmizî’nin eserinde göndermede bulunduğu bazı hadislerin kaynaklarda bulunamadığı görülmüştür. Bu durum onun bize kadar ulaşamayan kaynaklardan hadis aktardığını göstermektedir. Bu da kitabın önemli bir ayrıcalığıdır.
Ebû Dâvud ve Sünen’i hakkında ne söylenebilir?
Tam adı Ebû Dâvud Süleyman b. Eş’as b. İshak es-Sicistânî’dir. 202/817’de İran –Afganistan sınırı bölgesinde doğdu. Büyük dedesi İmrân, Sıffîn harbinde Hz. Ali tarafında savaşırken vefat etmiştir. Zengin bir âileden gelir. On sekiz yaşında çıktığı ve çok uzun yıllar süren ilim yolculuğunda dönemin önemli ilim merkezlerinde uzun süreler kaldı, çoğu Buhârî ve Müslim’in de hocaları olan önde gelen muhaddislerinden hadis okudu. Hocalarının sayısı üç yüz civarındadır. Bu seyahatlerinde ileride İbn Ebû Dâvud adıyla tanınan büyük bir muhaddis olacak oğlu Abdullah’ı da yanına alarak onun da yetişmesini sağladı. Çok titiz ve katı bir hadis tenkitçisiydi. Çevresindekiler onun hadis için yaratıldığını söylerlerdi. Fıkıh bilgisinde de otorite idi. Dünya malına değer vermez, sünnete titizlikle uymaya çalışır, son derece zahidâne yaşardı. Devlet idarecilerine karşı ilmin izzetini korumaya çok dikkat ederdi. Emîr el-Muvaffak’ın çocuklarına Sünen’i özel olarak okutması teklifini reddetmiş, ders halkasında ders okutmuştur. 275/889’da Basra’da vefat etti. Süfyân es-Sevrî’nin kabrinin yanına defnedildi.
İyi bir Müslüman olmak isteyen kişiye şu dört hadis yeter demiştir:1- Ameller niyetlere göredir. 2-Kişinin kendini ilgilendirmeyen yararsız şeylerden uzak durması iyi Müslüman olduğunu gösterir. 3-Kişi kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe iyi Müslüman olamaz. 4-Helâl, haram bellidir. Bunların arasında iki taraftan hangisine girdiği şüpheli olan şeyler vardır. Bunlardan uzak durun.
Sünen’ini çok sayıda hadis arasından seçtiği dört bin sekiz yüz hadisle oluşturmuştur. Sünen’i yazdıktan sonra Ahmed b. Hanbel’e sunduğu ve onun takdirlerini kazandığı nakledilmektedir. Kitabını tanıtmak için Mekkeli âlimlere yazdığı mektubundaki (Risâle ilâ ehl-i Mekke) ifadelerine göre, kitabında fakihlerin delil olarak kullandıkları ahkâm hadislerini toplamayı amaçlamıştır. Kısa tutmak için her konu başlığında mümkün olduğunca az hadis verir ve en temel hadislerden bahseder. Kitabına zayıf hadisleri de aldığını kendisi söyler. Fakat ittifakla terkedilmiş hiçbir hadisi almamıştır. Bunun iki sebebi vardır: 1-Fakihler o hadisi kullandıkları için kitabına almıştır. 2- Ona göre zayıf hadis, akıl ve kıyasla hüküm vermekten önce gelir. Bir konuda zayıf hadisten başka delil yoksa zayıf hadisle amel edilmelidir. Yer yer hadislerin sıhhat durumu, farklı kanalları ve yorumu ile ilgili bilgiler verir. Fakihler tarafından çok okunup kullanılan bir kitaptır. Yedi râvî vasıtasıyla bize ulaşmıştır. Çeşitli şerhleri yapılmıştır.
Nesaî ve Sünen’i hakkında ne söylenebilir?
Tam adı Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb b. Ali en-Nesâî’dir. 215/830’da Horasan bölgesindeki Nesâ’da doğdu. On beş yaşından itibaren hadis öğrenmeye başladı. Horasan, Irak, Suriye’deki ilim merkezlerinde Ahmed b. Hanbel, İbn Ebû Şeybe, Ebu Hâtim, Bündâr, Fellâs, Devrakî, Ebû Ya‘lâ, Bezzâr gibi dört yüz elli hocadan hadis ve ilim aldı. Sonra Mısır’a yerleşti. Öğrencileri arasında oğlu Abdulkerim, Ebu Avâne el-İsferâyînî, Tahavî, İbn Hıbbân, Taberânî, İbn Adî, Ukaylî gibi çoğu tanınmış hadis kitaplarının müellifleri bulunur. Mısır ve Humus’ta kadılık yaptı. 302’de Mısırdan ayrıldı. Bazı kaynaklara göre, 303/915’de Filistin’deki Remle’de vefat etti ve Kudüs’te defnedildi. Başka bir kaynağa göre ise Mekke’de vefat edip oraya defnedilmiştir. İbadete düşkün, güzel giyinen ve devlet adamlarına mesafeli bir kişiliği vardı.
Nesâî’nin Kütüb-i sitte içinde yer alan Sünen’i, kendisinin daha önce yazdığı 11.770 hadis içeren es-Sünenü’l-kübrâ isimli eserinden seçtiği 5758 sahih hadisten oluşmaktadır. Bu küçük Sünen’e seçilmiş, derlenmiş anlamına gelen el-Müctenâ ismini verdi. Bu daha sonra el-Müctebâ diye meşhur oldu. Büyük ve Küçük Sünen’lerin her ikisi de basılmıştır.
Nesaî’nin bunlar dışında yirmi civarında daha eseri vardır. Bunlar genellikle büyük Sünen’in bazı bölümlerinin müstakil kitap haline getirilmesinden ibarettir.
Küçük Sünen hadis kitapları içinde en az zayıf râvî ve tenkide uğrayan hadis bulunduran kitaplardandır. Dârekutnî, Nesaî’nin, yaşadığı çağda bütün muhaddislerden üstün olduğunu söyler. Zencânî, Zehebî ve Takıyyüddîn esSübkî onun râvîler hakkında aradığı şartların Buhârî ve Müslim’inkinden ağır olduğu görüşündedirler. Bu yüzden bazı âlimler onu Sahîhân denen Buhârî ve Müslim’in Sahîh’lerinden sonra üçüncü sıraya koyarlar.
Nesaî kitabında bir hadisin rivayetindeki farkları detaylarıyla verir. Hadislerin sonunda ayrı ayrı değerlendirme yapmaz. Çünkü o kendi değerlendirmelerine göre sağlam hadisleri kitabına almıştır. Sünen bize İbnü’s-Sünnî rivayetiyle ulaşmıştır. Telifinden altı asır sonra ilk ve tek şerhi Suyûtî tarafından Zehru’r-rubâ adıyla yapılmıştır.
İbnu Mâce ve Sünen’i hakkında ne söylenebilir?
Tam adı Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî’dir. 209/824’de Kazvin’de doğdu. 15-20 yaşları arasında Kazvin’li hadisçilerden eğitim aldı. Daha sonra Kûfe, Basra, Vâsıt, Suriye, Bağdat, Mekke, Medine, Horasan ve Mısır’da dönemin önde gelen hadisçilerinden hadis okudu. Hocaları arasında Osman b. Ebû Şeybe, Bündâr, Züheyr b. Harb gibi muhaddisler vardır. 273/877’de vefat etmiştir.
Sünen’i 4341 hadis ihtiva eder. Bunlardan bin kadarı zayıftır.
Kütüb-i tis’a nedir?
Son dönemlerde, Kütüb’i Sitte’ye, Muvatta’, Dârimî’nin Sünen’i ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i eklenmek suretiyle meydana gelen dokuz kitaba Kütüb-i tis’a denilmektedir. Bu dokuz kitap Wensinck’in Concordance denilen hadis indeksinde yer almaları sebebiyle bu ismi almışlardır.
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 3 Gün önce comment 0 visibility 70
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 335
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 0 visibility 924
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1292
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20164
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25842
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14702
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12646
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12643
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10582