İslam Ahlak Esasları Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Toplumsal Ahlak
Kur’an-ı Kerîm’de, verilen sözü tutmakla ilgili nasıl bir emir buyrulmuştur?
Kur’an-ı Kerîm’de Yüce Allah: “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ /17: 34) buyurmaktadır. Doğru insan ya söz vermez ya da söz vermişse onu yerine getirir.
Doğruluk nerede ortaya çıkar?
Doğruluk, en başta kişinin konuşmasında, sözlerinde ortaya çıkar. İnandığı, düşündüğü, bildiği ve tanık olduğu gerçekleri, olduğu gibi, eksiksiz ve fazlasız ifade etmek, doğru kimselerin özelliğidir. Öte yandan, verdiği sözü yerine getirmek, yerine getiremeyeceği sözler vermemek de doğruluğun gereğidir.
Kant ahlâkî emirleri tasnif ederken neye dikkat çekmiştir?
Kant ahlâkî emirleri “şartlı (hipotetik) ve şartsız (kategorik) emir” şeklinde ikiye ayırırken, ahlâkta şartsız emrin önemli olduğunu vurgulamıştır.
Genel olarak toplumsal ahlâk kurallarından bazıları nelerdir?
Bu kurallardan bazıları; doğruluk, yardımlaşma ve dayanışma, başkalarıyla iyi geçinmek, büyükleri saymak, küçükleri sevmek, iyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakındırmak, kardeşlik, dostluk ve arkadaşlık, komşuları ve akrabayı gözetmek… şeklinde ifade edilebilir.
“Bireysel ahlâk” nedir?
: İnsanın, kendisine karşı birtakım görevleri vardır: Allah’ın emanet olarak verdiği bedeni ve bedenî yeteneklerini doğru kullanmak, sağlığını korumak, insanlık şerefine leke getirecek kötü davranışlardan uzak durmak, dinini, canını, malını, namusunu ve şerefini korumak, “iyi insan” olmak… İşte bunlar ahlâkın “bireysel” boyutunu oluşturur. Buna “bireysel ahlâk” denir.
İslâm ahlâkının ortaya koyduğu kurallardan olan doğruluğun önemi nedir?
İslâm ahlâkının ortaya koyduğu kuralların en önemli özelliği, doğruluk ilkesine dayanmış olmasıdır. Doğruluk, İslâm ahlâk ilkelerinin en kapsayıcı olanıdır. İslâm’ın bir özel anlamı da “sırât-ı müstakîm (doğru yol)”dir. Yani İslâm dini, insanı Allah’a götüren doğru yoldur. Nitekim bir gün Hz. Peygamber’in yanına biri gelmiş ve “Ey Allah’ın Elçisi! Bana dini öyle bir tarif et ki bundan sonra onu kimseye sorma ihtiyacı hissetmeyim.” demiştir. Peygamberimiz: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurmuştur. (Müsned, III, 413).
Ahlâken özürlü olan bir insan neden kınanır?
Ahlâken özürlü olan kişileri kınama hakkına sahibiz. Çünkü ahlâkî yönünü düzeltmek, bir irade ve akıl varlığı olarak insana bırakılmış, ona emanet edilmiştir. Allah hiçbir kuluna, bedenî yönüne ilişkin, örneğin “Ey kulum! Senin gözlerin niçin mavi idi?” ya da “Boyun niçin kısa idi?” şeklinde bir soru sormayacaktır. Ama “Ahlâkını niçin düzeltmedin? Kötü alışkanlıklarından niçin vazgeçmedin?” diye soracaktır. Çünkü ahlâkımızı düzeltmek bizim elimizdedir ve bizi asıl “biz” yapan, ahlâkımızdır.
Yardım nedir?
Yardım, bir insana kendi gayretiyle elde edemeyeceği bir imkânı elde etmesinde veya karşılayamayacağı bir ihtiyacı karşılamasında veya defedemeyeceği bir belayı başından savmasında ona sözle, fiziki olarak veya daha başka bir vasıta ile destek olmaktır.
Yardımı hayr haline getiren şey nedir?
Yardımı hayr haline getiren, onun nihai olarak insani varoluşu teyid ve tahkim etmesi, onun muhafazası ve gelişimine katkıda bulunulmasıdır.
İnsan, sadece biyolojik veya sadece ruhî bir varlık olarak hayatını sürdürmeye kalktığı zaman nasıl sorunlarla karşı karşıya kalır?
İnsan için önemli olan; bu iki yönüne ilişkin arzu ve isteklerini dengeli bir şekilde gerçekleştirmesidir. İnsanoğlu bedenî isteklerinin tutkunu olursa, hayvanî düzeyde kalır, insanlığını gerçekleştiremez. Sadece rûhî ve manevî isteklerini önemserse, dünya ile olan bağı zayıflar, maddî anlamda güçsüzleşir, ezilmeye ve sömürülmeye mahkûm olur.
Dinimizde, başkalarıyla huzurlu bir ilişki geliştirebilmek için ne gibi ilkeler mevcuttur?
Dinimizin koyduğu kuralların temel hedeflerinden biri, insan ilişkilerini güçlendirmek ve başkalarıyla iyi geçinmeyi temin etmektir. Selâmlaşmak, affedici olmak, insanlara güler yüzlü davranmak başta olmak üzere, büyükleri saymak, küçükleri sevmek, akraba ve komşu haklarını gözetmek vb. insan ilişkilerini güçlendirmeyi amaçlayan ilkelerdir.
“Doğruluk” nedir?
Doğruluk, insan ilişkilerinde her konuda din, ahlâk ve hukuk kurallarını gözetmek, hile ve haksızlıktan uzak durmak, yalan söylememektir. Aleyhine bile olsa haktan ve hukuktan ayrılmamak, ikiyüzlü davranmamak, özünde, sözünde ve davranışlarında dürüst ve tutarlı olmaktır. Doğruluk, insanlara hak ve adaletle muamele etmek, zulüm ve haksızlıktan uzak durmaktır. Doğruluk, dinimizin de imandan sonra en fazla önemsediği, insan kişiliğini çok yönlü kuşatan ilkelerden biridir. Bunun için Müslümanlar her gün beş vakit namazlarında Yüce Allah’a “bize doğru yolu göster.” (Fâtiha /1: 6) diye dua ederler.
Bilim adamları insanı toplumsal açıdan nasıl bir varlık olarak görürler?
Bilim adamları da insanın toplumsal bir varlık olduğunu kabul eder. Aristo’ya göre, insan iyi geçinmeye yetenekli, yani yaratılıştan medenî bir varlıktır. Kınalızâde Ali Efendi’ye göre de insan, “doğası gereği” toplumsal bir varlıktır.
İnsan, salt biyolojik veya salt psişik bir varlık olarak görmek, onu nasıl bir konuma indirger?
İnsan, salt biyolojik değil, ama salt psişik bir varlık da değildir. Onun hem bedenî, hem de ruhî ihtiyaçları vardır. Onu salt bedenî bir varlık olarak görmek, materyalist bir yaklaşımla hayvanî düzeye indirmek demektir.
İnsanın sadece ruhî bir varlık haline getirmeye çalışmak, onun sosyal ve dinî bünyesi için faydalı bir yaklaşım mıdır?
Salt ruhî bir varlık olarak algılamak ise, onu bir manastıra kapatarak keşişler gibi sürekli ibadet etmesini istemek demektir. Oysa insan ruh-beden bütünlüğünden oluşan bir varlıktır. İki kanatlı bir kuş gibi, o, bu iki yönüyle bir bütündür. Bedenî yönü ve ihtiyaçları onun günlük hayatının devamını sağlar, onu dünyaya bağlar. Ruhî yönü ise onun moral ve manevî dünyasını oluşturur, onu ahirete bağlar; yaptıklarının hesabını ahirette mutlaka vereceğini bilerek davranmaya zorlar.
Ahlâkî erdemler nasıl ortaya çıkar?
Ahlâkî erdemler, insanın isteklerinde dengeyi (orta yolu) bulmasıyla ortaya çıkar. Örneğin insanın arzu (şehvet) gücünün iki ucu (ifrat ve tefriti), isteklerine aşırı derece düşkünlük (oburluk) ile iştahsızlık ve isteksizlik iken; orta yolu iffettir. Öfke (gadap) gücünün iki ucu, saldırganlık ile korkaklık iken; orta yolu ise cesarettir. İffet ve cesaret ahlâkî “erdem (fazîlet)” olmasına rağmen, oburluk ve iştahsızlık ile saldırganlık ve korkaklık “erdemsizlik (rezîlet)“tir.
Başkalarıyla iyi ilişkiler kurmanın temel şartı nedir?
Başkalarıyla iyi ilişkiler kurmanın ilk şartı, insanlara sevgi ve hoşgörü ile davranmaktır. Herkesin düşüncesine saygıyla yaklaşmak, insanî büyük bir erdemdir. Bizim düşüncemiz nasıl değerli ve önemli ise başkalarının düşünceleri de o kadar değerli ve önemlidir. Bu nedenle, kimsenin düşüncesi basite alınıp küçümsenemez. Dolayısıyla karşılıklı sevgi ve saygı, iyi geçinmenin temel kuralıdır.
“Îsar” kavramı nasıl bir örnekle anlatılabilir?
Üç kişinin oturduğu bir masaya iki bardak çay geldiğinde, o iki bardak, masanın üzerinde, kişilerin önüne birkaç defa gider gelir. Üçü de çayı birbirine ikram etmekte, arkadaşını kendisine tercih etmektedir: “Buyurun siz için, ben biraz sonra gelecek olanı alırım.” “Îsar” dediğimiz şey, işte budur.
Toplumsal ahlâk ilkelerine uymamak nasıl bir toplumu doğurur?
Bunlara uyulmadığı takdirde, tıpkı havanın kirlenmesi gibi, ahlâkî hayat da kirlenir. Kirli havada nefes almanın zorlaşması gibi, ahlâkî duyarsızlığın yaygınlaştığı toplumlarda, huzur ve güven içinde yaşamak zorlaşır. İnsanlar tedirgin olur, kötülükler artar, suç oranları yükselir.
Beraber yaşama özelliğinin insanın yetkinliğine nasıl bir katkısı vardır?
Beraber yaşama özelliği insanda doğal nitelik olunca, insanın yetkinliği de, hemcinslerine karşı bu niteliğini gerçekleştirmesiyle doğru orantılıdır; insan, sorumluluklarını bilip başkalarıyla iyi geçindiği oranda “yetkin” insandır.
“Temeddün” kavramı nasıl türemiştir?
İnsanın bütün ihtiyaçlarını kendi başına karşılamasına imkân yoktur. Bundan dolayı insanlar bir arada yaşamaya mecburdur. “Temeddün” kavramı da, “çeşitli mesleklere mensup insanların, ihtiyaçlarını yardımlaşarak karşılamak suretiyle bir arada yaşadıkları yer” anlamındaki “medine”den türemiştir. Örneğin insanoğlu yeme, içme, giyim ve barınak konularındaki ihtiyaçlarını tek başına değil, ancak başkalarının yardımıyla karşılayabilir. Bu da insanın toplumsal varlık oluşunun başka bir ifadesidir.
Üns ne demektir?
Üns; ünsiyet etmek, başkalarıyla ilişki kurmak, insanlarla beraber yaşamak demektir.
“İnsan” kelimesinin, kavram olarak “üns” kelimesi ile nasıl bir ilişkisi vardır?
İnsan, kavram olarak “üns” kökünden türemiştir.
Dinimizde, hangi ibadetler insanın sosyalleşmesine yardımcı olur?
Dinimizde beş vakit namazın cemaatle kılınmasının teşvik edilmesi, haftada bir kılınan cuma namazının farz oluşu, yılda iki kez kılınan bayram namazları, zekât ve bütün İslâm Dünyasından temsilcilerin katılımıyla gerçekleşen “büyük kongre” mahiyetindeki hac vb. ibadetlerin de amacı, insan ilişkilerini geliştirmeye ve sosyal bağları güçlendirmeye yöneliktir (Kınalızâde, 157).
Toplumsal ahlâk yoksunluğu toplumu nasıl bir noktaya doğru sürükler?
Toplumsal hayatta değişmeyen şey; hangi dönemde yaşarsa yaşasın, insanın bazı görev ve sorumluluklarının olduğudur. Bu görev ve sorumlulukların tamamını “toplumsal ahlâk” olarak adlandırmak mümkündür. Böyle bir ahlâktan; toplumsal görev ve sorumluluk bilincinden yoksun bir toplumda, karmaşa, huzursuzluk ve güvensizlik hâkim olur.
Dinimizin, kötü davranış ve alışkanlıkları yasaklamasının sosyal açıdan amacı nedir?
İçki ve kumar, hırsızlık, zina, yalan, iftira, dedikodu, kıskançlık vb. davranışlar ise geçimsizliğin kaynağını oluşturan, insan ilişkilerini zedeleyen, hatta bitiren kötü davranışlardır. Dinimiz bu fiilleri yasaklarken, hem insanın haysiyetini korumak, hem de insan ilişkilerinin zarar görmemesini istemiştir.
Hukuk, din ve ahlâkın benzerlik ve farklılıkları nelerdir?
Hukuk, koyduğu kanunlara uymayanları cezalandırır. Dinin yaptırım gücü, daha çok uhrevî, ahlâkın ise vicdanîdir. Ama üçü arasında yakın bir ilişki, hatta paralellik vardır. Üçünün de toplumda insan ilişkilerini düzene sokmada ayrı bir katkısı vardır. Bu üç alan (din, hukuk ve ahlâk), bir üçgenin birbirini tamamlayan üç kenarı gibidir. Nitekim bazı insan fiillerine baktığımızda bu daha net olarak anlaşılabilir: Örneğin hırsızlık, dinî açıdan “haram”, hukuk açısından “yasak”, ahlâken de “kötü” bir davranıştır. Adam öldürmek öyledir. Zina öyledir. O halde din, ahlâk ve hukuk ilkeleri, toplumsal hayattaki düzenin kaynağı, insanlığın huzur ve mutluluğunun harcıdır.
İslâm ahlâkına göre “başkası”na nasıl bir gözle bakılır, bunun sebebi nedir?
“Başkası” bizim dinimizde de, ahlâk anlayışımızda da oldukça önemlidir. İslâm kültürü ve medeniyeti “ben merkezli” bir kültür ve medeniyet değildir. “Yardımlaşma ve Dayanışma” başlığı altında daha geniş olarak ifade edileceği gibi, İslâm medeniyeti bir “hayır ve vakıf medeniyeti”dir. Hayır ise başkasının iyiliği için yapılır. Vakıf da bu hayırdan başkalarının yararlanmasını amaçlar. Hatta kıyamete kadar yararlanmasını sağlar. Bu anlayışta halka hizmet, “Hakk’a hizmet” olarak görülür.
Yardım edilecekler önem sırasına göre nasıl sıralanmalıdır?
Kur’ân ışığında, yardım edilecekler önem sırasına göre şöyle sıralanabilir: anne-baba ve yakınlar, fakirler, yetimler, yolda kalmış yolcular, esirler, köleler, borçlular, ihtiyaç sahibi muhacirler ve kalbi İslâm’a ısındırılmak istenen kimseler. Yardım edilmek öncelikle bunların hakkıdır. Onların haklarını yemek, dinî ve ahlâkî bir vebaldir.
Dinimiz, yardımlaşmaya nasıl bir önem vermiştir?
Dinimiz, yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Kur’ân’da ve hadislerde yardımlaşma sadece teşvik edilmemiş, aynı zamanda emredilmiştir. İnsanlar arasındaki ilişkiler, yardımlaşma ile gelişir, dinimizin kazandırdığı kardeşlik duygusu da yardımlaşma ile güçlenir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” (Mâide/5: 2) buyrulurken, yardımlaşmanın ilkesi verilmekte ve sınırları çizilmektedir. Buna göre, insanlar ancak iyi olan işlerde ve kötülüklerden sakınmak için birbiriyle yardımlaşmalıdırlar.
İnsanın toplumsal bir varlık olmasından yola çıkılarak “toplumsal ahlâk” nasıl açıklanabilir?
İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsan kavramının türediği “üns” kökü bile, “beraber yaşama” anlamıyla bize onun “toplumsal” yönünü hatırlatır. Zaten ahlâkî erdemler de insan ancak bir topluluk içinde yaşarken gerçekleşir. İnsan yalnız başına yaşarken “erdemli” olamaz. Çünkü iyilik ya da kötülük yapma imkânı yoktur. İnsan “toplumsal” bir varlık olunca, onun toplumda, başkalarına karşı uyması gereken birtakım ilkeler vardır. İşte bu ilkeler “toplumsal ahlâk” olarak adlandırılır. Bu ilkelerde din, ahlâk ve hukuk birbirine destek verir.
İslâm ahlâkının koyduğu ahlâk ilkeleri, toplumsal huzur ve mutluluğun sağlanmasında nasıl bir rol üstlenir?
İslâm ahlâkının koyduğu ahlâk ilkeleri, toplumsal huzur ve mutluluğun elde edilmesinde büyük önem arz eder. İslâm ahlâkı “başkası”nı önemsediği ve ona değer verdiği için, başkalarıyla iyi geçinmemizi istemiştir. Doğruluk, yardımlaşma ve dayanışma, başkalarıyla iyi geçinmek, büyükleri saymak ve küçükleri sevmek, iyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakındırmak, kardeşlik, akraba, komşu ve dostluk ilişkilerini önemseyip bunların hakkını gözetmek vb. ilkeler, İslâm ahlâkının koyduğu toplumsal ilkelerdir.
“Başkası” üzerinden İslâm ahlakı algısı nasıl bir medeniyeti doğurmuştur?
İslâm toplumsal ahlâkı “başkası” ile gerçekleşen ilkelerden oluşur. “Başkası”nı korumayı, hakkını gözetmeyi, ona yardım etmeyi ve onu “iyi”leştirmeyi ilke edinen bir ahlâk anlayışının kurduğu medeniyet, bir “hayır medeniyeti” olmuştur.
Koruyucu etkisi bakımından modern zamanın sorunlarına karşı İslâm ahlâkının ne gibi sonuçları vardır?
İnsanın olabildiğince bireyselleştiği, toplumsal sorunlarımızın arttığı çağımızda, İslâm ahlâkının koyduğu ilkeler, ilişkilerimize yön verebildiği oranda, problemlerimiz daha kolay çözülebilir, toplumsal huzur ve mutluluğa daha kolay ulaşabiliriz.
Felsefî antropoloji insanı nasıl niteler?
Felsefî antropoloji insanı “biyopsişik” bir varlık olarak niteler.
Doğruluktan ayrılan bir kimse toplum tarafından nasıl karşılanır?
Doğruluk üzere yaşayan kimseler, toplumda herkesin güven ve saygısını kazanır. Buna karşılıuk, samimiyetsiz, iki yüzlü, yalancı, hileci insanları kimse sevmez ve onlara güvenmez. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” atasözümüz, doğruluktan sapan kimselerin gerçek yüzünün kısa zamanda ortaya çıkacağını dile getirir.
İslâmî edep ve ahlâka göre büyüklere karşı nasıl bir tutum takınmak gerekir?
Büyüklere gerektiğinde yer vermek, onların huzurunda kemâl-i edeple oturmak, sohbetlerini dinleyip, bilgilerinden ve hayat tecrübelerinden yararlanmak, onların olgun kişiliklerini ve güzel davranışlarını örnek almak, İslâmî edep ve ahlâkın gereğidir.
Hz. Peygamber, dostların seçilmesi ve dostlukla ilgili Müslümanlara nasıl bir yön çizmiştir?
“İyi insanla arkadaşlık eden, güzel koku satıcısının yanında duran kimse gibidir. Güzel koku satan, her durumda yararlıdır; ya ondan koku satın alırsın ya da o kendisi sana ikram eder. Yani onun yanında bulunduğun sürece, güzel kokudan yararlanmış olursun. Kötü arkadaş ise körük çeken kimseye benzer. Ya körükten çıkan kıvılcım orada bulunanın elbisesini yakar ya da en azından körüğün kokusu onun üzerine siner.” (Buhârî, “Zebâih”, 31; Müslim, “Birr”, 146; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 16).
Yardımlaşma nedir?
Yardımlaşma, yardımın karşılıklı olarak gerçekleşmesidir. Yardımlaşma toplumsal görevlerimizden biri, toplum içinde yaşamanın, uymayı zorunlu kıldığı ahlâkî bir ilkedir.
Yaşlılardan ilgi ve saygıyı esirgemek, neye sebep olur?
Yaşlılardan ilgi ve saygıyı esirgemek, onların moral dünyasının zayıflamasına, daha çabuk yıpranmalarına neden olur.
Yardımlaşmanın en güzel örneğini kim, nasıl vermiştir?
Yardımlaşmanın en güzel örneğini Hz. Peygamber vermiştir. O, hicret ettiğinde Mekke’den gelenlerle Medînelileri kardeş ilân etmiştir. Medîneliler Mekkeli kardeşlerine her konuda yardımcı olmuşlar, yurtlarını terk edip başka bir yere göç etmenin onlarda doğurduğu sıkıntıları hafifletmeye çalışmışlardır. Bu nedenle de kendilerine, “yardım edenler, yardımcı olanlar” anlamında “ensar” denmiştir.
İslâm’ın, “huzur” kelimesiyle nasıl bir etimolojik ilişkisi vardır?
“Müslüman” kavram olarak bile, huzur ve barış içinde olma, insanlarla iyi geçinme anlamına gelir. Çünkü “İslâm” kavramının kökü olan “silm”, huzur, barış, esenlik ve güvenlik demektir. Müslüman ise, huzur ve barış içinde, güvenilir olan kimsedir. Doğal olarak böyle bir kimsenin “geçimli” olması gerekir. Nitekim Hz. Peygamber de Müslümanı; “Başkalarıyla iyi geçinen (ülfet eden) ve kendisiyle iyi geçinilen (ülfet edilen) kimse” olarak tanımlamış, “insanlarlarla iyi geçinmeyen (ülfet etmeyen) ve8 kendisiyle iyi geçinilemeyen (ülfet edilmeyen) kimsede hayır olmadığını” söylemiştir (Müsned, II, 400; V, 330).
İslâm kardeşliği nasıl bir kardeşliktir?
İslâm kardeşliği, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in daha özel vurgu yaptığı ve üzerinde ısrarla durduğu “inanç kardeşliği”dir. Bu, Müslümanın derdi ile dertlenmeyi, sorunları beraber çözmeyi gerektirir.
İslâm kardeşliği nasıl tesis edildi?
Bu kardeşliğin temeli Mekke’de atıldı, Medine’de gelişti ve kurumsallaştı. Mekke’de Müslümanlar, Hz. Peygamber’in oluşturduğu bu kardeşlik ruhu ile birbirine kenetlendi. Sıkıntılara, işkencelere ve boykotlara bu duyguyla göğüs gerdi.
Hz. Peygamber, insanlara iyi ve güzeli tavsiye etmek konusunda ümmetine nasıl bir telkinde bulunmuştur?
Hz. Peygamber de pek çok hadîsinde insanlara iyi ve güzel şeyleri tavsiye etmemizi, toplumda bir kötülük gördüğümüzde, onu en uygun bir şekilde düzeltmemizi istemiştir: “Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman, onu eliyle düzeltmeye gücü yeterse eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Diliyle de düzeltmeye gücü yetmezse, kalbiyle düzeltsin. Fakat bu sonuncusu (bir kötülüğü sadece kalbiyle yadırgayıp kınamak), imanın en zayıf olanıdır.” (Müslim, “İman”, 78; Tirmizî, “Fiten”, 11; Nesîî, “İman”, 17).
Modern dünyada sekteye uğrayan komşuluk ilişkilerine karşı ahlâklı bir Müslüman olarak nasıl bir tutum takınmak gerekir?
İçinde yaşadığımız modern dünya ve çağdaş yaşam tarzı, her ne kadar komşuluk ilişkilerindeki eski canlılığın kaybolmasına neden olmuşsa da komşuluk ilişkilerine eski dinamizmini yeniden kazandırmak zorundayız. Bu, toplumdaki enerji, yardımlaşma ve dayanışma açısından, son derece önemlidir.
Hz. Peygamber, büyüklere saygıda kusur etmeyen gençlere nasıl bir müjde vermiştir?
Peygamberimiz, gençlik döneminde büyüklere gösterilen saygının karşılıksız kalmayacağını, onun, yaşlılık döneminde Allah’ın bir mükâfatı olarak geri döneceğini şu hadîsi ile dile getirir: “Herhangi bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara saygı gösterirse, Allah da ona yaşlandığında saygı gösterip hizmet edecek kimseler yaratır.” (Tirmizî, “el-Birr ve’s-Sıla”, 75).
Toplumun ahlâk düzeninin korunması için, dinimiz nasıl bir “kontrol mekanizması” oluşturmuştur?
Toplumun ahlâk düzeninin korunmasında herkese düşen bir sorumluluk vardır. Bu sorumluluğu Kur’an-ı Kerîm emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’lmünker (iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak) şeklinde ifade eder. Gerçekten toplumda herkes birbirine iyiliği tavsiye ettiği, kötülükten de sakındırdığı takdirde, o toplumun ahlâk düzeni kolay kolay bozulmaz. Bu ilke ile toplum adeta bir “kontrol mekanizması” oluşturmuştur. Bu mekanizma sayesinde toplumda iyiliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin ise önlenmesi kolaylaşır.
Yaşlılık dönemi sosyal anlamda nasıl bir dönemdir?
Yaşlılık dönemi, insanın hayatının son halkası, dünyaya ilgisinin azaldığı, bedenen zayıf düşmeye başladığı, bu nedenle ilgi ve saygıya ihtiyaç hissettiği bir dönemdir.
Dinimizde akrabalarımızla sıkı tutmamız gereken ilişkiler hakkında nasıl bir yön çizilmiştir?
Akrabalarımızın büyükleri bizim de büyüklerimiz, küçükleri bizim de küçüklerimizdir. Onları ailemizin birer bireyi gibi sevmek ve saygı göstermek görevimizdir. Kendi öz büyüklerimiz olmadığında veya vefat ettiklerinde, bize yardımcı olup yol gösterecek olanlar, akrabalarımızdır. Bu nedenle Peygamberimiz, teyzeyi anne; amca ve dayıyı da baba yerinde görmüş, onlara ona göre değer vermemizi istemiştir. (Buhârî, “Sulh”, 6; Müslim, “Zekât”, 11; Tirmizî, “Birr”, 7).
-
2024-2025 Öğretim Yılı Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sonuçları Açıklandı!
date_range 9 Gün önce comment 0 visibility 223
-
2024-2025 Güz Dönemi Ara (Vize) Sınavı Sınav Bilgilendirmesi
date_range 6 Aralık 2024 Cuma comment 2 visibility 365
-
2024-2025 Güz Dönemi Dönem Sonu (Final) Sınavı İçin Sınav Merkezi Tercihi
date_range 2 Aralık 2024 Pazartesi comment 1 visibility 1017
-
2024-2025 Güz Ara Sınavı Giriş Belgeleri Yayımlandı!
date_range 29 Kasım 2024 Cuma comment 0 visibility 1325
-
AÖF Sınavları İçin Ders Çalışma Taktikleri Nelerdir?
date_range 14 Kasım 2024 Perşembe comment 11 visibility 20208
-
Başarı notu nedir, nasıl hesaplanıyor? Görüntüleme : 25861
-
Bütünleme sınavı neden yapılmamaktadır? Görüntüleme : 14715
-
Harf notlarının anlamları nedir? Görüntüleme : 12658
-
Akademik durum neyi ifade ediyor? Görüntüleme : 12655
-
Akademik yetersizlik uyarısı ne anlama gelmektedir? Görüntüleme : 10588