Ekonominin Güncel Sorunları Dersi 6. Ünite Özet

Para, Enflasyon Ve Yeni Dünya Düzeninde Merkez Bankacılığı

Para Politikasının Güncel Sorunları

Para politikası uygulamaları üç temel gelişmeden etkilenmiştir. Bunlar:

  • Enflasyon önemli bir sorundur. Özellikle 1980’den sonra öncelik kazanmıştır.
  • Merkez Bankaları enflasyon hedefine odaklanmışlardır. Faiz ve kurlara bağlı para politikaları önem kazanmıştır.
  • Dünyada enflasyon hedeflemesine dayalı para politikası, şeffaflık, bağımsızlık giderek yaygınlaşmıştır.

1980’li yıllardan sonra fiyat istikrarını sağlamak için kısa vadeli faizlere ve kurala bağlı para politikalarına önem verildi. Bunun sonucunda enflasyon hedeflemesine dayalı para politikası, şeffaflık ve merkez bankalarının bağımsızlığı bütün ülkelerde yaygın kabul görmeye başladı.

Yaşadığımız son finansal krizin karşımıza çıkardığı temel değişimler ve anlayış farklılıkları şunlardır:

  • Finans sektörünün ekonomiye etkisi büyük oldu.
  • Faizi sıfıra indirmek bu aracı işlemez hale getirdi.
  • Finansal krizin neden olduğu hasarın maliyeti çok yüksek oldu ve para politikası zorlanmaya başladı.
  • Parasal istikrar finansal istikrarı koruyamadı.
  • Merkez bankaları bilançolarını büyütürken enflasyon bundan etkilenmedi.
  • Merkez bankaları fiyat istikrarında toleranslı davranmaya başladılar.
  • Enflasyon hedeflemesine dayalı para politikalarının devamı konusunda tereddütler oluştu.
  • Merkez bankalarının bağımsızlığı sorgulanmaya başladı.
  • Dünyada tek para uygulaması tartışmaları güçlendi.
  • Bağımsızlık kavramı siyasilere yük olmaya başladı.

Kısaca özetlemek gerekirse finansal krizden sonra ülkelerin üretiminde gerileme meydana geldi, faiz politikaları etkinliğini kaybetti, para politikalarının uygulanmasında zorluklar ortaya çıktı, parasal istikrar korunabilirken finansal istikrar korunamadı, merkez bankalarının bilançoları büyüdü, fiyat istikrarında daha yumuşak davranıldı, enflasyon hedeflemesine dayalı politikalar ve merkez bankalarının bağımsızlığı sorgulanmaya başladı, dünya ekonomisinde tek para uygulamalarına destek arttı.

Parasal Genişleme Ve Enflasyon

Paranın nominal artış hızı üretim artışından fazla olduğunda enflasyon parasal bir olgu olarak değerlendirilebilir. Parasal gevşeme kısa vadeli faiz oranlarını düşürürken, uzun vadeli faiz oranlarını arttırır.

Kriz öncesi paranın ekonomiyi nasıl etkilediği şöyle özetlenebilir:

  • Paranın büyüme oranı ile milli gelirin büyüme oranı arasında anında ve belirgin bir ilişki yoktur.
  • Parasal genişleme ilk önce büyüme oranını sonra ise fiyatları etkiler. Siyasiler para basarak büyümeyi sağlayan popülist yaklaşımlara sıcak bakarlar.
  • Bu ilişki ülkelere, şartlara ve uygulamalara göre değişebilir.
  • Para arzının artışıyla uzun dönemde reel faktörler üretimin yönünü belirler.
  • Enflasyon parasal bir olgudur.
  • Para arzını arttırmanın birçok yolu vardır.
  • Kamu harcamalarının finansman şekli enflasyon dinamiklerinin yönünü de etkiler.
  • Parasal genişleme sadece kısa vadeli faiz oranları ile değil tüm varlık fiyatlarını etkileyerek de gerçekleştirilebilir.
  • Parasal gevşeme kısa vadede faizleri düşürür, uzun vadelileri ise arttırır.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde parasal genişleme yapılmasına karşılık fiyatlar artmamıştır. Bunun nedeni parasal genişleme sonucunda ortaya çıkan likiditenin tekrar merkez bankasına dönmesidir. Diğer taraftan enflasyonist bekleyişlerin düşük düzeyde oluşması ve kullanılmayan üretim kapasiteleri de enflasyonun düşük düzeyde tutulabilmesini sağlamıştır.

Merkez Bankasının Bağımsızlığı

Merkez Bankasının bağımsızlığı ile anlatılmak istenen Merkez Bankasının para politikası ile ilgili kararlarını alırken ve uygularken doğrudan politik baskılardan uzak hareket edebilme yeteneğidir. Kimseden emir almayan ve hükümetle uyumlu çalışan Merkez Bankaları bağımsızdır.

Amaç bağımsızlığına sahip merkez bankaları, para politikasına dair temel amaçlarını kendileri belirleyebilmektedir. Araç bağımsızlığı ise merkez bankalarının, belirlenen amaca ulaşma aşamasında para politikası araçlarının tümünü, hükûmetin onayına gerek duymadan serbestçe kullanabilmeleridir.

Merkez Bankalarının bağımsızlığı yasal ve fiili bağımsızlık olarak değerlendirilebilir. Yasal bağımsızlık kanun yapıcının ve siyasi otoritenin Merkez Bankasına ne derecede bağımsızlık verdiğinin göstergesidir. Fiili bağımsızlık ise Merkez Bankalarının para politikasını uygularken sergilediği duruş ile ilgilidir. Yasal bağımsızlık fiili bağımsızlık ile birlikte götürülemezse “bağımsız” bir merkez bankasından söz edilemez.

Enflasyon Hedeflemesine Dayalı Para Politikasının Geleceği

Enflasyon hedeflemesi fiyat istikrarının kısa vadeli değil, uzun vadeli bir hedef olduğunu vurgular. Bu sistemin koşulları şunlardır:

  • Orta vadeli enflasyon hedeflerini kamuya açıklaması,
  • Fiyat istikrarının birincil hedefe olduğunun kurumsal olarak taahhüt edilmesi,
  • Karar alınırken tüm mevcut verilerin kullanılacağının belirtilmesi,
  • Stratejinin şeffaf olmasının sağlanması,
  • Merkez bankasının hesap verilebilirliğinin artırılması,
  • Stratejinin ileriye dönük bir bakış üzerine kurulması şeklinde sıralanabilir.

Bunun uygulanmasında ise;

  • Ölçülebilmesinin kolay ve anlaşılır olması,
  • Araçların merkez bankası tarafından kontrol edilebilme yeteneği bulunması,
  • Ara hedefin iyi bir biçimde tanımlanması,
  • Merkez bankası bağımsızlığının kamuoyunca kabul edilmesi gerekir.

Tek Para Sistemine Geçmek

90’lı yıllarda “İkinci Bretton Woods Sistemi” olarak adlandırılan ve son krizin oluşmasına katkılarda bulunmuş oluşumun yerine tek bir dünya parasını yerleştirmek tartışılmaya başlandı. 1915 yılında altına bağlı para sistemi çökünce ancak 1944 yılında yerine yenisi konulabildi. Arada geçen sürede ABD doları fiilen “de facto” dünya parası işlevi gördü. 1915-1944 yılları arasında yaşanan iki dünya savaşı ABD hükümetine doların değerinin korunması görevini engelledi. İkinci Dünya Savaşı sona ermeden 1944’de ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde Connecticut’da yapılan Bretton Woods Konferansı yeni bir sistemin kurulmasını sağladı. Bu sisteme 1. Bretton Woods Sistemi adı verildi. ABD dolarının değeri onsu 35 dolar olan altına bağlandı. ABD bu pariteyi koruyacağına söz verdi. Bu yeni sistemi koruma ve kollama görevi IMF’ye verildi. Her ülke dolara karşı kendi parasının değerini belirleyip IMF’ye bildirdi. Sistemin en önemli açığını Keynes gördü. Cari işlemler açığı veren ülkeleri “devalüasyon” yapmaktan kurtarmak için cari işlemler fazlası olan ülkelerden bu ülkelere para transferi önerdi. Öneri ABD tarafından kabul edilmedi ve sistem “engelli” bir şekilde doğdu.

Bretton Woods Sistemi ABD’nin yükümlülüklerini yerine getirmeyip yüksek oranlarda bütçe ve cari işlemler açığı vermesiyle 1971 yılında bitti. Yeni sistem “esnek kurlar” üzerine inşa edildi. 1973’den bugüne uygulanmakta olan esnek kur sisteminde özellikle sanayileşmiş ülkeler arasında güçlü bir koordinasyon sağlanamayınca on ayrı döviz kuru ortaya çıktı. Cari işlemleri sürekli açık veren ABD’nin dış finansman gereksinimi başta Çin olmak üzere cari işlemleri fazla veren ülkelerce karşılanmaya başlandı. Çin ile ABD arasındaki kur savaşları global düzeyde makro dengelerin daha da bozulması ve tasarruf fazlalarının ABD’ye akarak spekülatif balonları ortaya çıkardı. 2007 yılında da konut balonu patlayınca kriz çıktı. Çinli yetkililer global para konusunu tekrar ortaya atmıştır. Çünkü onlara göre ABD doları işlevini yapamamaktadır. Çözümü 2020’li yıllara dek uzayacak bütçe açıkları ABD dolarını zayıflatacaktır. Değeri düşecek olan ABD doları Çin’in cari işlemler fazlasının sürmesine neden olacaktır. Aynı zamanda değer kazanamayan RMB dünya ekonomilerinin dengesini bozacaktır.

Yeni bir global paraya gereksinim duyulduğunu savunanlar şu gerekçeleri ortaya koymaktalar:

  • Doların güçlü bir para olmaması. Doların hakim olduğu global para sistemini sürdürmenin zorlaşması.
  • “Triffin açmazı” olgusunun kriz riskini sürekli gündemde tutması. Uluslararası rezerv paraya sahip ülke ya da bölgelerin çökme noktasına gelirse sistemin batması riskinin bulunması.
  • Dolar ile diğer paralar arasındaki oynaklığın giderek artması. Volatilitenin yükselmesi ile birçok riski beraberinde getirmesi.
  • Zayıf ve simetrik olmayan önlemlerle ülkeler arasındaki dengesizliklerin giderilmemesi.

Bütün bu sorunları çözmek için öneriler ise şunlardır:

  • IMF parası olan SDR’yi yeniden canlandırmak.
  • Dolar ile Euro’yu sabit bir pariteye bağlamak
  • Önemli bazı dövizlerden oluşan döviz sepetini dünya parası olarak kabul etmek (INTOR)

Burada temel sorun dünya ekonomilerine hakim 4 ya da 5 ülkenin bu çözümlerden birisi üzerine anlaşması ve makroekonomik politika uygulamalarını da kendilerine düşen sorumluluk içinde gerçekleştirmemeleridir.

Para Politikası ve Anayasa

Ekonomiye ilişkin konularda mevcut Anayasa’da 50’yi aşkın hüküm vardır. 80’li yılların kapalı, ulusal ve küreselleşmeden uzak ekonomi politikaları ve yapıları o tarihte Anayasa’ya girmiştir. Devletin görevi düşük enflasyonda sürdürülebilir büyümeyi sağlamaktır denilerek Anayasa’da ekonomik politikaların çizgisi, ideolojisi ve vizyonu belirtilebilir. Bu çerçevede Anayasa’da para politikası konusunda iki nokta öne çıkmaktadır:

  • Bu değişimin para politikaları için yeterli olup olmadığı,
  • Merkez bankalarının bağımsızlığının Anayasalara konulup konulmayacağı

“Devletin görevi düşük enflasyonda sürdürülebilir büyümeyi sağlamaktır” şeklindeki hükmün para politikasını kapsayacağı açıktır. Para politikasının ana hedefi de budur. Ekonomideki kırılganlıkların oluşmasına ve bu kırılganlıklar yoluyla ekonominin stres altına girmesine engel olmak da Merkez Bankalarının görevidir. Hükümetle birlikte fiyat istikrarına ve sürdürülebilir büyümeye hedeflenen para politikasının hem refahın artışına hem de istihdam sorununun hafifletilmesine yardımcı olacaktır. Merkez Bankasının bağımsızlığı kavramı tanımlanırken bu bağımsızlığın fiili (de facto) ya da hukuki (de jure) niteliği birbirinden ayrılmaktadır. Yasa ile güvence altına alınmış bağımsızlığın yanında fiili bağımsızlığında kendisi tarafından sağlanması gereklidir. ABD ve Avrupa Birliği anayasalarında merkez bankası bağımsızlığına ilişkin bir hüküm yoktur. Ama en bağımsız kurumlar bunlardır. Halkın, piyasaların ve hükümetlerin Merkez Bankasının bu nitelikte bir kurum olduğunu anlamaları ve bu düşüncenin pekişmesi çok önemlidir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi