Para Politikası Dersi 8. Ünite Özet

Finansal Krizler Ve Para Politikası

Finansal Krizler Sırasında Gelişen Ortak Olaylar

Finansal krizler birbirinden farklı da olsa yaşananlar bazı ortak noktaların bulunduğunu göstermektedir. Bu ortak noktaların bilinmesi krizlerin önceden tahmin edilebilmesi ve çözüm önerileri getirilmesi bakımından önemlidir.

Varlık Fiyatlarında Düşüşler-Balonların Patlaması

Varlık fiyatlarının tarihsel ortalamalarının çok üzerinde yükselmesi bir kriz işareti olabilir. Konut, altın, hisse senedi gibi varlıkların fiyatlarında yükseliş başladığı zaman yatırımcılarda fiyat artışının süreceği beklentisi oluşur, böylece bu varlıklara talep daha da artar. Bu durum varlık fiyatlarının daha da yükselmesine, diğer bir tabirle balonun daha da şişmesine sebep olur. Bu artış trendinin bir etkisi de kredi kullanımının artmasıdır. Yatırımcılar değerinin artacağını bekledikleri varlıkları satın alabilmek için borçlanma yoluna da giderler. Bir süre sonra varlık sahipleri ellerindeki varlığın fiyatının aşırı şiştiğini ve düşeceğini düşünerek satmaya başlar. Satış trendinin devam etmesi fiyatların aniden düşmesine sebep olur, yani balon patlar.

İflaslar

Kriz sürecinde varlık fiyatlarındaki ani ve keskin düşüşler finans kurumlarının bilançolarında ciddi hasarlara sebep olur. Örneğin kriz sürecinde konut fiyatlarının aşırı düşmesi, krediyle satın alınmış konut sahiplerinin borçlarını ödemekte sıkıntıya veya isteksizliğe düşmelerine sebep olacaktır. Zira konutun fiyatı onun için kredi çekilmiş dönemdeki fiyatının çok altındadır. Bu durumda bankaların kredi tahsilatlarında ciddi sıkınıtlar başlar, diğer taraftan bankaların teminat (ipotekli krediler) olarak ellerinde tuttukları konutların fiyatları düştüğünden kredinin ödenmemesi durumunda konut satılması da bankayı zarara sokacaktır. Bu zararların büyük olması durumunda iflaslar yaşanır.

Likidite Yetmezliği Sorunu

Kriz dönemlerinin bir belirgin özelliği de mevduat sahiplerinin bankaların batacağı korkusuyla bankalara hücum edip mevduatlarını çekmesidir. Bu durum bankaları likidite açısından sıkıntıya sokar.

Finansal Bulaşıcılık

Bir ülkede veya bir bölgede yaşanan finansal krizler başka ülke veya bölgelere de zaman içinde yayılmaktadır. Özellikle de krize giren ülke ile yoğun ticari ve finansal ilişkileri olan ülkeler krizin yayılmasından daha çabuk etkilenmektedir.

  • Ticaret Kanalı: Fiyatların yapışkan olma eğiliminde olduğu bir ekonomik ortamda, bir ülkede yaşanan krize bağlı olarak yapılan devalüasyon, o ülkede üretilen malların ihraç fiyatlarını ucuzlatırken, diğer ülkelerden yapılacak ithal mal fiyatlarını pahalılaştıracaktır. Devalüasyon sonucu, ülkenin resmî para biriminin diğer ülke para birimleri karşısında değer kaybetmesi neticesinde, satın alma gücü düşecektir. Bu da, ülkede yabancı mallara olan talebi azaltırken, ticaret ortağı durumundaki diğer ülkelerde de dış ticaret açığının oluşmasına yol açacaktır. Bunun sonucunda da, dış ticaret açığı oluşan ülkelerin merkez bankalarının, uluslararası rezervleri azalır ve bu durum o ülkelerin parasına yönelik güçlü bir spekülatif saldırı olasılığını ortaya çıkar. Spekülatif Atak ; Altın döviz gibi çeşitli varlıkların daha önce o piyasada etkin olmayan spekülatörler tarafından kâr elde etmek amacıyla ani bir şekilde satın alınmasıdır.
  • Likidite Kanalı: Bir ülkede yaşanılan bir kriz bu ülkedeki kredi kullanıcılarının borçlarını geri ödeme gücünü azaltacaktır. Bu ülke, kredilerde yaşanılan bu geri ödeme güçlüğü, bankaların kredi portföylerinin kalitesini azaltarak, bankaların zarar etmesine sebep olacaktır. Bu ülkedeki bankalar, zararlarını telafi etmek ve sermayelerini yeniden yapılandırmak amacıyla, daha önce diğer ülkelere verdikleri kredilerinden bir kısmını geri çağıracaklardır. Yaşanılan likidite şokunun yeterince büyük olması durumunda, başlangıç aşamasında krizden etkilenmeyen diğer ülkelerin de varlık fiyatları önemli düşüşler gösterecek ve bu durum bilanço dengelerinde önemli tahribatlar yaratarak, krizin yayılmasını sağlayacaktır.

Sürü Davranışı

Yatırımcıların yatırım kararlarını verirken kendi kişisel değerlendirmelerini göz ardı ederek diğer yatırımcıların kararlarını taklit etmeleri veya diğer yatırımcıların görüşlerinden, davranışlarından etkilenerek kendi fikirlerini değiştirmeleri ve çoğunluğun hareketleri yönünde davranmalarına sürü davranışı adı verilmektedir. Gerek balonların oluşumunda, gerekse balonların patlamasında sürü davranışları oldukça etkilidir. Çoğunluk aynı yönde hareket ettiği için fiyat artışları da düşüşleri de ivmelenmektedir.

Finansal Krizlerin Ekonomi Üzerindeki Etkileri

Finansal krizler reel ekonomiyi de doğrudan veya dolaylı olarak etkiler. Varlık fiyatlarındaki aşırı düşüş tüketimin de düşmesine sebep olur, zira insanların servetlerinde ve dolayısıyla harcamalarında daralma olacaktır. Varlık piyasalarında yaşanan olumsuz gelişmeler aynı zamanda hane halkı ve firmaların ekonomiye duydukları güvenin zayıflamasına yol açacaktır. Gelecek döneme ilişkin beklentilerde ortaya çıkan bu belirsizlik, ekonomik birimlerin harcamalarını ertelemelerine sebep olacaktır. Bu durum ise tüketim ve yatırım harcamalarını azaltan bir diğer etken olacaktır. Bunlar bir resesyonla sonuçlanabilir. Resesyon , bir ekonomide reel GSYİH’nın iki veya daha fazla çeyrek dönemlik periyotta arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumudur. Finansal krizlerin ekonomi üzerinde yarattıkları dolaylı etkileri, krediler ve harcamalar üzerindeki etkisi ve para politikasının etkinliğinin kaybolması şeklinde sıralayabiliriz.

Burada karşımıza kriz sarmalı olarak da nitelendirebileceğimiz bir süreç ortaya çıkmaktadır. Finansal kriz bir kere ekonominin genelini etkisi aldığı zaman, ekonomide yaşanan gelişmeler de finansal krizin boyutunu büyütebilir.

Finansal kriz dönemlerinde ekonomik faaliyetlerde meydana gelen daralmanın önüne geçebilmek amacıyla faiz oranlarının hızlı bir şekilde aşağıya çekilmesi tercih edilebilir. Bu durumda faiz hedefi üzerinden yürütülen para politikasının etkinliği kaybolacaktır. Buna likidite tuzağı denmektedir.

Finansal Krizlerin Türleri

Döviz Krizleri

Sabit kur sisteminin uygulandığı bir ekonomide piyasa katılımcılarının ani bir şekilde ellerinde bulunan ulusal varlıkları yabancı varlıklara çevirmeleri ve döviz kurunun değerini korumak isteyen merkez bankasının döviz kuru piyasasına müdahale etmek amacıyla rezervlerini kullanması sonucunda oluşan krizlerdir.

Bankacılık Krizleri

Bankacılık krizi kavramı iki farklı durumu ifade eder. Bunların birincisi gerçek veya potansiyel banka iflasları veya banka başarısızlıklarının, bankaların yükümlülüklerini yerine getirmelerini engellemesidir. İkincisi ise devletin bankacılık kesiminde yaşanması olası bir krizi önlemek amacıyla bankacılık sistemine önemli ölçüde fon aktarması ve böylelikle sistemde bir kriz yaşanma ihtimalinin önüne geçmesidir. Banka kaynaklı krizlerin ekonomi üzerindeki etkisi diğer finansal firmalar veya finansal olmayan kurumlara nazaran çok daha fazladır. Banka iflasları çok kısa bir sürede sistemde yer alan diğer bankalara yayılabilmektedir. Sistem içerisinde belirgin bir paya sahip olan sadece bir bankanın batması bile çok sayıda mevduat sahibinin zarar görmesinin yanı sıra bankacılık sisteminin tamamını, kredilerini bu bankada kullanan şirketlerin faaliyetlerini ve buna bağlı olarak genel ekonomik faaliyetlerinin tamamını etkileyebilmektedir.

Bankacılık krizlerinin başlıca sebepleri ise şunlardır:

  • Finansal Liberalizasyon ve (De)Regülasyon:
    Finansal liberalizasyon yani, finansal piyasalardaki kontrollerin kaldırılması ve ekonominin uluslararası sermaye akımlarına açılması sürecinde, genellikle hükûmetlerin gelişmiş ülkelerin uluslararası finansal akımlarını kendi ülkelerine çekmek için bankacılık ve finans sistemi üzerindeki denetim ve kısıtlamaları kaldırdığı ya da önemli bir ölçüde azalttığı deregülasyon uygulamalarının bir sonucu olarak gösterilmekte ve ekonomilerin uluslararası sermaye akımlarına açılma süreci olarak ifade edilmektedir.

    Deregülasyon ; Piyasalar içerisinde devletin rolünü azaltarak özel sektörün etkinliğini arttırmayı amaçlayan ve genellikle devletin düzenlemelerinin azaltılmasını içeren yasal uygulamalardır.

    Finansal liberalizasyon ile birlikte hareket alanları genişleyen aracı kurumlar ve bankalar, daha çok risk üstlenme olanağına sahip olacaklardır. Bu durum finansal kırılganlığı arttır düzenleme ve denetleme mekanizmalarının etkinsiz çalışması durumunda ise liberalizasyon finansal kırılganlığı çok fazla arttırarak krizlere yol açabilecektir.

    Finansal Kırılganlık; Finansal sistem içerisinde yer alan birimlerin borçluluk düzeylerinin ve likidite koşullarına bağlı olarak birbirilerine karşı bağımlılıklarının artmasıdır
  • Bilanço Bozuklukları
    Likidite riski ve faiz riski bankaların bilançolarında bozulmalara ve banka iflaslarına yol açabilir.
  • Ahlaki Tehlike Problemi
    Ahlaki tehlike borç alınan paranın uygun olmayan türde yatırımlarda kullanılması riskidir. Bankacılık açısından, bir kişinin bankadan kredi aldıktan sonra, krediyi kullanma yöntemindeki değişiklikler nedeniyle bankanın zarara uğrama olasılığının artmasıdır. Bir kişi daha önce karşı karşıya bulunduğu riski azaltmak için belirli bir özen gösterirken kredi aldıktan sonra bu özeni göstermez hatta riski artırıcı davranış ve eylemlerde bulunursa bir ahlaki tehlike sorunu ortaya çıkacaktır. Aldığı kredileri riskli alanlarda kullanan kişiler ekonomik sıkıntılarla başbaşa kalır. Bu durumda kredilerin geri ödenmesinde ciddi sıkıntılar ortaya çıkar ve bankalar ciddi zararlar görür.

    Eichengreen ve Hausmann (1999), ahlaki tehlikenin finansal sistemin sahip olduğu dört özelliğe bağlı olarak oluştuğunu belirtmişlerdir. Bunlar;
  • Bankalar yüksek finansal kaldıraçla çalışmaktadırlar,
  • Bankaların borçlanma kaynakları sınırlıdır,
  • Bankaların üstlendiği riskler konusunda piyasalar asimetrik bilgiye sahiptirler,
  • Bankacılık sistemine yönelik açık ve gizli garantiler zor durumda kalan bankaların kurtarılmasını sağlamaktır.

    Finansal kaldıraç ; Şirketin kaynak yapısı içinde kullanılan borcun oranını belirtmek için kullanılan bir terimdir. Yüksek finansal kaldıraç, bankaların kaynakları içerisinde mevduat şeklinde topladıkları borçların kendi öz sermayelerine oranla yüksek bir yer tuttuğunu göstermektedir.

    Asimetrik bilgi, bazı borçluların almış olduğu ödünçleri geri ödememe olasılığına bağlı olarak kredi tayınlamasına neden olmaktadır.

    Kredi tayınlaması; Bankaların, geri ödeyememe riskinin arttığını düşündüğü durumlarda belirli bir kredi limiti tayın etmeleri ve bu limitin üzerinde kredi talebi olsa bile kredi vermemeleridir.
  • Makroekonomik Sorunların Bankacılık Sistemine Yansıması
    Ters bir makroekonomik şok bankalardan ödünç alanların, borçlarını zamanında ve tam olarak ödemelerine engel olarak, banka iflaslarına yol açabilir. Yurt içi para talebinde veya uluslararası sermaye akımlarında oluşabilecek bir şok bankaların kredi sözleşmelerini fonlamalarına engel olarak kriz oluşumuna aracılık eden başka bir kanal olabilir. Mevduatlara yönelik bir talep patlaması veya yabancı sermaye miktarındaki bir artış, bankaların kredi miktarlarını aşırı derecede genişletir. Bu durum ise bankacılık sistemini oldukça kırılgan bir hâle getiren geri dönüşü belirsiz kredilerle yüz yüze bırakabilmektedir. Makroekonomik değişkenlerdeki dalgalanma ise bankacılık krizlerinin muhtemel sebeplerindendir. Büyüme ve enflasyon oranlarının geniş ölçekte dalgalandığı durumlarda kredi riskini değerlendirmek güçtür. Kredi riskinin yanlış hesaplanması da kredi faizlerinin yanlış belirlenmesine (olması gerekenden daha düşük) ve bankaların zarar görmesine sebep olabilir.

Finansal Krizlere Karşı Alınabilecek Önlemler

Politika yapıcılarının finansal krizlere karşı yürüttükleri politikalara genel olarak kurtarma politikaları denilmektedir ve bu politikalar kullanılarak aşağıdaki amaçlara ulaşılmak istenilmektedir;

  • Kriz dönemlerinde piyasalara hâkim olan panik ortamının sonlandırılması,
  • Fon akımlarının normal işleyişine geri dönebilmesi için bankalar arası para piyasasında yaşanılan sorunların bitirilmesi,
  • Ekonomik aktivitelerin çökmesinin engellenmesi,
  • Yeterince likidite sağlayacak ve deflasyon riskini önleyecek parasal canlanmanın sağlanması için likidite enjeksiyonu,
  • Ekonomideki toplam talep miktarını canlandıracak mali genişleme sağlamak.

Yukarıda sıraladıklarımıza ek olarak kriz dönemlerinde sıklıkla kullanılan politika uygulamalarından iki tanesi son durak borç mercii ve mevduat sigortası olarak belirtilebilir.

  • Son Durak Borç Mercii
    Finansal krizin etkisi sonucu piyasada risk algılamasının artmasıyla finansal kurumların piyasadan borçlanabilme imkânı azalmakta ve finansal kurum yükümlülüklerini yerine getirebilmek için varlıklarını yok pahasına satmak (fire sales) zorunda kalmaktadır.

    Merkez bankaları krize bağlı olarak risk algısının arttığı dönemlerde piyasalarda oluşan likidite yetmezliği sorununu aşmak amacıyla finansal kurumlara kredi verebilir. Bankalar, merkez bankasından sağladıkları kredi yardımıyla likidite sorunlarını aşar ve varlıklarının yok pahasına satılmasının önüne geçilir.
  • Mevduat Sigortası
    Mevduat sigortası en yalın tanımıyla banka mevduatlarının bir kısmının veya tamamının kurulan bir sistem ile sigorta edilmesidir. Türkiye’de Tasarruf Mevduatı ve Katılım Fonu sigortası olarak isimlendirilen bu sistemde bankaların faaliyetlerine devam edememeleri yani iflas etmeleri durumunda, mevduat sahiplerinin maruz kalacağı kayıpların devlet veya bu amaçla kurulmuş özel bir kurum tarafından kısmen ya da tamamen ödenmesi garanti edilir.

    Mevduat sigortası banka hücumlarını engellemede en etkin yöntemlerden biridir. Tasarruflarının devlet garantisi altında olduğunu bilen yatırımcılar bankalardan paralarını çekmek ihtiyacı duymayacaklardır. Mevduat sigortası koruması aynı zamanda mevduat sahiplerinin tasarrufları için daha az risk primi talep etmelerine neden olur. Buna bağlı olarak bankaların maliyetleri azalır ve bankaların kredilere uyguladıkları faiz oranı düşer. Mevduat sigortasının finansal sistemin etkin bir şekilde işlemesine bir başka katkısı ise küçük bankaların büyük bankalar ve devlet bankalarıyla rekabet edebilmelerine imkân tanımasıdır.

    Mevduat sigortası uygulaması banka hücumlarını önlemede başarılı olmakla birlikte bankacılık sistemi üzerinde olumsuz etkiler de yaratabilmektedir. Daha önce değindiğimiz gibi mevduatların tamamının veya bir kısmının devlet garantisi altına alınması bankacılık sektöründe ahlaki tehlikeye bağlı olarak oluşan sorunların ağırlaşmasına neden olabilir.

Küresel Kriz

ABD’de 2007 yılının ortalarında konut piyasasında oluşan balonun patlamasıyla başlayan ve kısa sürede finans ve reel sektöre yayılan kriz, 2008 ve 2009 yıllarında tüm dünyada etkisini arttırarak küresel bir nitelik kazanmıştır.

Küresel krizin temelinde Amerika’daki konut piyasasında meydana gelen balonun patlamasıyla bankacılık sektörünün likidite sıkıntısı yaşamaya başlaması yatmaktadır. 2000’li yılların başında uluslararası finansal gelişmelerin en belirgin özelliklerinden birinin küresel likidite koşullarındaki genişleme olduğu söylenebilir. Özellikle 1997 yılında yaşanan Asya krizinin ardından başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinin merkez bankaları döviz rezervlerini önemli ölçüde arttırmışlardır. Söz konusu ülkeler rezervlerini Amerika başta olmak üzere riskin düşük olduğu kabul edilen gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında değerlendirmiş ve bu durum likidite genişlemesinde etkili olmuştur. Buna ek olarak bu dönemde yaşanan verimlilik artışları ve üretimin başta Çin olmak üzere Asya kaynaklı büyümesinin etkisiyle petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki hareketler likidite bolluğuna katkı sağlayan unsurlar olmuştur.

Likidite bolluğunun sonucunda faiz oranları oldukça gerilemiştir. Kredilere ulaşım kolaylamış ve nihayetinde başta Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelerde aşırı bir harcama dönemi başlamıştır. Kriz öncesindeki bollaşan bu likiditenin kârlı operasyonlara dönüştürülmesi banka sisteminin karşılaştığı en önemli sorunlardan birisi olmuştur. Bu operasyonların başında konut kredileri gelmektedir. Bankalar herhangi bir işi, geliri veya varlığı olmayan kişilere bile kredi vermeye başlamışlardır. Bu süreç toplam konut kredileri içinde düşük gelirli kişilere verilen ve riski oldukça yüksek olan eşik altı konut kredilerinin (sub-prime) oranının artmasına sebep olmuştur. Kamuoyunda NINJA (No income, no job, no asset-geliri, işi ve varlığı olmayan) kredileri olarak bilenen bu uygulamalar varlık fiyatlarının özellikle de konut fiyatlarının çok hızlı bir şekilde artmasına yol açmıştır.

Yüksek risk düzeyinde ve düzensiz gelire sahip eşik altı kredisini kullananlar, kullandıkları kredinin değerinin altına düşen evleri için daha fazla ödeme yapmak istememiş ve kredi ödemelerine son vermişlerdir. Sonuç olarak, aynen varlık balonları konusunu işlerken anlattığımız gibi hızlı bir şekilde yükselen ev fiyatları yine son derece hızlı bir şekilde düşmeye başlamış ve kriz patlak vermiştir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi