Ekonomik Coğrafya Dersi 6. Ünite Özet

Emek Piyasası Coğrafyası

Emek Piyasası

Emek piyasası, emek arz edenler ile emek talep edenlerin bir araya geldikleri yere denir. Emek piyasasında emeğini arz edenler hanehalklarıdır. Hanehalkları, emek piyasasında emeklerini arz ederken, yani çalışmak amacıyla emekleri sunarken (veya kiralarken), bunu ücret geliri elde etmek için sunarlar. Emek talebini ise firmalar oluşturur. Firmaların, üretim yapması için üretim faktörlerine ihtiyacı vardır ve bu üretim faktörlerinden biri de emektir.

Emek Piyasasının Özellikleri

Arz ve talep ilişkisinin mal piyasasında olduğu gibi emek piyasasında da olmasına rağmen, emek piyasasını mal ve hizmet piyasaları gibi diğer piyasalardan ayıran temel özellikleri vardır.

Bunlardan birincisi; istihdam çalışan ile işveren arasındaki kişisel bir ilişkiyi ifade etmektedir. Mal piyasasında alıcı ve satıcılar pazarlık yaptıkları eşyanın dışındadırlar. Ancak emek piyasasında emeği, onu sunan kişiden ayırmak mümkün olmadığı için, işin yapıldığı yerde emek kişiliği ile birlikte bulunur.

Emek piyasasını mal ve hizmet piyasaları gibi diğer piyasalardan ayıran ikinci bir özellik, işçi ile işveren arasındaki istihdam ilişkisinin sürekliliğidir. Mal ve hizmet piyasalarında böyle bir süreklilik aranmaz.

İstihdam ilişkisinin sürekli olmasının işverene getirisi, işçilerin o iş yerinde uzun süre çalışmaları sonucunda işçi devrinin düşük olması ve böylece iş yerindeki eğitim maliyetlerinin azalması ve iş yerindeki çalışmanın sekteye uğramaması şeklinde ortaya çıkar.

İstihdam ilişkisinin işçi açısında getirisi ise; aynı yerde uzun süre çalışabileceğini bilen işçinin kendini güvenli hissetmesi ve verimliliğinin artması, iş ortamına ve iş arkadaşlarına alışması, kıdem elde etmesi ve uzun izin süreleri biçimindedir.

Emek piyasasının üçüncü özelliği, emeğin heterojen olmasıdır. Mal ve hizmet piyasalarında satılan ürünler ortalama olarak standartken, yani benzer özelliklere sahip iken; emek için aynı durum söz konusu değildir.

Emek piyasasının dördüncü özelliği, çok sayıda emek piyasasının olmasıdır. Emek piyasaları, mesleki, coğrafi alan gibi çeşitli açılardan sınıflandırılabilir.

Emek piyasasının beşinci özelliği, işçilerin pazarlık güçlerinin işverenlere göre göreceli olarak daha az olmasıdır. Çünkü iş arayanların sayısı çoğunlukla açık işlerin sayısından daha fazla olduğu için, bu iş koşullarının belirlenmesinde işveren lehine bir durumun oraya çıkmasına yol açar.

Emek piyasasının diğer bir özelliği emeğin stoklanamamasıdır. Mal piyasasında üretimi yapılan bir mal daha sonra satışa sunulmak üzere stoklanabilirken; emek piyasası açısından bu durum söz konusu değildir.

Bir başka özellik, emek piyasasındaki karar verici birimlerin başında gelen sendikaların davranışlarını belirleyen sosyal, siyasal ve ideolojik bazı etkenlerin mal piyasasındaki firmaların davranışlarını etkileyen faktörlerden farklı olmasıdır.

Emek piyasasını diğer piyasalardan ayıran önemli bir özellik de emek talebinin türetilmiş talep olmasıdır. Mal ve hizmet piyasalarında, talep edilen mal ve hizmetin sağlayacağı fayda talebi belirlerken; emek talebi, mal ve hizmet üretimine bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, mal ve hizmetlere yönelik talep birincil talep iken; eğer mal ve hizmet talebi varsa, bu durumda bu mal veya hizmeti üretmek için emeğe ihtiyaç olacaktır.

Mal ve hizmetlere yönelik talep birincil taleptir. Emek talebi, mal ve hizmet talebinden dolayı ortaya çıkan bir talep olduğu için türetilmiş bir taleptir.

Çalışma, İş ve İstihdam Kavramları

Çalışma, insan ihtiyaçlarından kaynaklanan ve medenî bir varlık olarak insanın toplumsal ilişkileri sonucu ortaya çıkan bir olgudur. Sanayi Devriminden önce çalışma, insanların sadece günlük ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirmiş olduğu bir eylem olarak nitelendirilmekteydi. Sanayi Devrimi ile birlikte çalışma kavramı, ücret karşılığı çalışma anlayışı temelinde bireyin yaşamının merkezinde yer almıştır. Çalışma kavramı, sanayileşme süreciyle birlikte ortaya çıkan ve endüstriyel kapitalizmin günümüze yansıyan bir terimidir diyebiliriz. Çalışma, genel olarak değerlendirildiğinde şu anlamlara gelmektedir:

  • Çalışma, çalışanın hayatını devam edebilmesi için ekonomik bir kaynak olma özelliğine sahiptir.

  • Çalışma, bireye sadece para kazandıran bir faaliyet değildir; aynı zamanda bireye toplumda statü ve itibar sağlayan bir faaliyettir.

  • Çalışma, çalışanın toplumda kabul görmesini ve topluma ait olma hissi sağlar.

  • Çalışma, bireyin psikolojisini etkileyen, bireye bazen haz veren bazen de acı veren bir faaliyettir.

  • Çalışma, bireyin sosyal yeteneklerinin gelişimine de katkıda bulunan bir faaliyettir.

  • Çalışma, zaman planlaması gerektirir ve kişiyi boşlukta kalma riskinden kurtarır.

Çalışma yaşamı, insanın çalışma isteği ile başlayıp, aktif çalışma yaşamının sona ermesinden sonra, işe ilişkin maddi ve manevi kazançlar sürdüğü sürece devam etmektedir. Çalışanın çalışma yaşamında yaptığı işe ilişkin çeşitli beklentileri vardır. Bunlardan bir kısmı şu şekildedir:

  • İşin iyi bir gelir getirmesi,

  • İş güvencesinin olması,

  • İşin ilgi çekici olması

  • İşin anlamlı bir şeyler yapıldığı hissini vermesi,

  • İşin kendi başına yapılabilen ve sorumluk bilinci gerektiren nitelikte olması,

  • Kariyer imkânlarının olması,

  • İşin saygı ve kabul görmesi,

  • Çalışma zamanlarının ve boş zamanın bireysel ihtiyaçlara uygun olması,

  • İşin çalışana kendini geliştirme imkânı vermesi.

İstihdam; Üretim faktörlerinin üretimde kullanılmasına denir. Dar anlamda istihdam, emek faktörünün üretim sürecinde bir girdi olarak kullanılmasını ifade eder. İstihdam ile çalışma kavramları arasında fark vardır. İstihdam, ücret gibi belirli bir bedel karşılığı piyasa ile olan ilişkiyi ifade eder. Diğer bir ifadeyle, istihdam edilmek, kayıtlı bir ekonomide bir işverene emeğini bir iş için kiralamak, çoğunlukla ücretlidir. Çalışma kavramı ise daha genel bir kavramdır. Hane halkı içinde çoğunlukla kadın aile üyeleri tarafından yerine getirilen ev içindeki emeğe dayalı faaliyetin birçoğu ücretli değildir.

İş ve İstihdamdaki Coğrafi Farklılıklar

Mekânlar arasındaki istihdam koşullarındaki çeşitlilik, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ücretlerdeki büyük farklılıklarda açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu şekildeki farklılıklar aynı zamanda ülkelerin kendi içinde de görülmektedir. Örneğin, Norveç’te saat başına iş gücü maliyeti 52,23 avro iken, aynı iş gücü maliyeti Türkiye’de saat başına 5,52, Çin’de 4,90, Bulgaristan’da 3,15 ve Filipinler’de 1,79 avrodur. Ülkemizde saatlik kazancın en yüksek olduğu bölge İstanbul bölgesidir. Türkiye Hizmetler sektörünün de bölgeler arası ücret eşitsizliği arttığını ifade edilmektedir.

S.156-157’de Tablo: 6,1, 6,2 ve 6,3 incelenebilir.

İş Kavramının Dönüşümü

Sanayi Devrimi öncesi dönem için, iş yerine gitmek anlamında işe gitmek fikri, yabancı bir kavramdır. Çünkü iş ev merkezlidir. Tekstil ve dokumacılık faaliyetleri gibi el yordamıyla yapılabilecek işler, o dönemde ev içinde gerçekleşmekteydi.

Sanayi toplumuna geçiş süreci büyük mekânsal ve toplumsal değişmelere neden olmuş ve bu süreç işin doğasını temelde dönüştürmüştür. Sanayi Devrimi ile birlikte işin dönüşümünün bir sonucu, geçimlerini sadece istihdamdan ve ücretli iş gücünden sağlayan geniş bir endüstriyel işçi sınıfının ortaya çıkışıdır. Ücretli iş gücünün sanayileşme ile arttığı az gelişmiş ülkelerde, çalışma koşullarının oldukça kötü olduğu ortadadır. Coğrafi olarak küreselleşme sürecine giren bu ülkelerde çocuk işçiliği oldukça yaygındır. ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) tahminlerine göre, 2013 yılı itibariyle Dünya genelinde 168 milyon çocuk işçi vardır ve bu değer dünya çocuk nüfusunun yaklaşık % 11’i kadardır. Günümüzde nüfusun yaklaşık yarısı ücretli istihdam hâlindedir. Örneğin, bu oran OECD verilerine göre Türkiye için % 49,55’dir. Ücretli iş yanında kendi işinde çalışan (serbest meslek sahibi) kavramı, çoğunlukla istihdam yasaları ve düzenlemelerinde zamanda ve mekânda farklılıklar göstermektedir. Ayrıca, giderek artan sayıda küresel emek gücü, işsizlik veya eksik istihdamla karşı karşıya kalmaktadır. Bunun da büyüklüğü zaman içinde değişiklikler göstermektedir. Küreselleşmenin tehlikeli sonuçlarından biri, özellikle seks ticareti için, zorla çalıştırılmak amacıyla yapılan insan kaçakçılığındaki artışın olmasıdır. Bunun yanında, yasa dışı olarak ulaştıkları ülkelerde vatandaşlık statüsünde olmayan göçmenler de, sömürüye açık istismarcı işverenlere karşı savunmasız durumdadırlar.

İstihdamın Coğrafi Dağılımı

Dünya istihdamı coğrafi olarak dengesiz dağılım göstermektedir. S.159, Tablo:6,4

Başta Çin ve Hindistan olmak üzere, ABD, Endonezya, Brezilya ve Rusya Federasyonu gibi ülkeler Dünya istihdamının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Aynı zamanda aynı ülkeler, dünya emek gücünün büyük bir miktarını barındırmaktadırlar. Dünya emek gücünün yaklaşık yarısı Çin, Hindistan, ABD, Endonezya ve Brezilya’da bulunmaktadır.

Çalışma Hayatının ve İstihdamın Değişen Yapısı

Sanayi Devrimi öncesi dönemde, insanlar daha çok yaşam mücadelesi içinde hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bu dönemde yapılan iş ya da çalışma günümüzde kullanılan anlamlarından farklıdır. 15. ve 16. yüzyıllarda insanlar ev içinde gündelik işlerini yaparken, daha çok esirler ve köleler fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmaktaydılar. 18 yüzyılın özellikle son dönemlerine doğru tarım sektörünün ön plana çıkması ile ücretli çalışma dönemine geçiş süreci başlamıştır. Ancak kurumsal ve resmi anlamda çalışma, Sanayi Devrimi ve sonrasında anlam kazanmıştır.

1768’de James Watt’ın buhar makinesini bulmasıyla başlayan, daha sonra bir dizi teknolojik ilerlemeleri, hızlı kentleşme sürecini, ekonomik, siyasal, kültürel gelişmeleri ve değişimin gerçekleştiği döneme Sanayi Devrimi denir. Sanayileşme olgusu, öncelikle makineleşmeyi kapsamaktadır. Sanayi Devrimi ile beraber 19. yüzyılda zanaata dayalı üretim biçiminden büyük ölçekli fabrika-tabanlı üretime geçilmiştir. Daha önce toprakta çalışan önemli büyüklükteki iş gücü, ücretli çalışan olarak fabrikalarda çalışmaya başlamıştır.

Bu dönemde Fordist üretim sistemi ön plana çıkmıştır. Fordizm, üretimin sürekli kayan bir montaj hattı üzerinde, özel amaçlı makineler ve ağırlıklı olarak niteliksiz emek kullanılarak yapıldığı kitlesel (seri) üretim sistemi olarak ifade edilmektedir ve 1900’lü yılların başlarında ilk kez Henry Ford tarafından ABD otomobil endüstrisinde ortaya konulmuştur. Fordizmin en parlak dönemi, Kuzey Amerika’dan Batı Avrupa’ya yayıldığı 1945 ile 1970 yılları arasındaki dönemdir.

Sanayi Devrimi ile beraber bu dönemde çalışma hayatında ve istihdam yapısındaki değişiklikler şu şekilde özetlenebilir:

  • Kitlesel üretimin fabrikalarda yapılmasıyla ev ve iş hayatı birbirinden ayrılmıştır.

  • Sanayileşmenin ortaya çıkardığı değişim ile birlikte, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş olmuştur.

  • Köylerden kentlere büyük göçler olmuştur ve kentler cazibe merkezi hâline dönüşmüştür

  • Sanayileşmeyle beraber teknoloji kavramı ortaya çıkmış ve teknolojik iş bölümü zorunlu hâle gelmiştir.

  • Verimlilik, sermaye ve rekabet olguları ön plana çıkmıştır.

  • Fabrika tipi üretim ile beraber örgütlenmenin kolaylaşması ile birlikte sendikalaşma sürecinde önemli gelişmeler olmuştur.

Sanayi Sonrası Ekonomi

1970’lerden sonra gelişmiş ekonomilerde istihdam yapısında sanayiden hizmetlere doğru önemli bir kayma söz konusudur. Hizmetler sektörünün büyümesi, beyaz yakalı mesleklerdeki kişi sayısının artmasına yol açmıştır. Sanayi sonrası ekonomi, bilgiye dayalıdır ve önemli becerileri olan iş gücüne iş fırsatları sağlamaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ilerlemesiyle bu alanda çalışan kalifiye iş gücünün ücret düzeyi yükselirken; hizmetler sektöründe güvenlik, temizlik, satış temsilciliği ve garsonluk gibi kariyer gelişimi için sınırlı imkânların olduğu işlerin ücret düzeyi genellikle düşüktür. Günümüzde sanayi sektöründen hizmetler sektörüne doğru yaşanan kayışa, kadınların hizmetler sektöründeki istihdam artışı da eşlik etmektedir. S.191, Tablo:6,5 incelenebilir.

1970’lerden sonra üretim yapısının hizmetler sektörüne doğru kayması, sanayisizleşme olgusu gündeme getirmiştir. Sanayisizleşme, sanayi sektörünün istihdam ve hasıladaki payının azalmasıdır. Sanayisizleşme, ülke içinde özellikle tekstil, kömür madenciliği, gemi yapımı, çelik üretimi ve otomobil üretimi gibi geleneksel ve ağır sanayi alanlarını kötü etkilemektedir. Bu alanlarda yaşanan olumsuz gelişmeler emek piyasalarında da iş yerlerinin kapatılması ve iş gücünün işsiz kalması gibi olumsuzluklara yol açmaktadır. S.162, Tablo 6,6 incelenebilir.

1990’dan 2014’e gelindiğinde bütün ülkelerde hizmetler sektörü istihdamının toplam istihdam içindeki payının arttığı görülmektedir. S.163, Tablo:6,7incelenebilir.

Sanayi Sonrası Ekonomide Esnek Çalışma

Küresel ekonomide istihdam yapısındaki değişim üzerine diğer bir unsur, esnek çalışma konusudur. Esneklik yaklaşımı, 1970’lerde ortaya çıkan ekonomik krize bir tepki olarak firmaların maliyetlerini düşürmek ve daha esnek bir organizasyon yapısı ortaya koymak için, gelişen yeni teknolojiler ile birlikte Fordizmin bir sonucu olarak şekillenmiş bir dönüşümdür. Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi, iş gücü piyasasında esnek çalışma uygulamalarını arttırmıştır. Esnek çalışma biçimlerinden biri kısmi zamanlı çalışmadır. İş yerinde normal çalışma (tam zamanlı çalışma) saatlerinden daha kısa süre ile çalışmaya kısmi zamanlı çalışma ya da part-time çalışma denir. Esnek çalışma biçimlerinden bir diğeri ise evde çalışmadır. Evde çalışma, yürütülen işin tamamının ya da bir kısmının evde yapılması ve esas iş yeriyle telefon, bilgisayar ve faks gibi iletişim araçları ile bağlantı kurulmasını ifade etmektedir.

Diğer esnek çalışma biçimleri ise; iş paylaşımı, esnek zamanlı çalışma, tele çalışma ve çağrı üzerine çalışmadır. Bunlar gibi esnek çalışma biçimleri ile bireyler iş yeri dışında iş yeri ile bağlantılı olarak çalışma imkânı bulurken, kendilerine de sosyal olarak daha fazla zaman ayırabilmektedirler.

Esnek çalışma biçimleri, işverenler lehinde bir iş ilişkisinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Esnek çalışma biçimleri işçiler açısından ise, sürekli olmayan bir çalışma ortamı yaratabileceği ve böylece işçilerin güvencesiz olmasına yol açabileceği için işçiler açısından olumsuzluklar barındırmaktadır. Esnek çalışma uygulamasının kullanımı İngiltere, ABD ve Avustralya gibi ülkelerde daha fazla olmuştur.

İstihdamın Değişen Yapısının Sendikalara Etkisi

19.yüzyılın ikinci yarısında işçi sınıfının çıkarlarını korumak amacıyla, işçilerin bir araya gelmesiyle işçi sendikaları ortaya çıkmıştır. Esnek üretim sistemi ile üretim biçimlerinde ortaya çıkan dönüşüm ve buna bağlı olarak istihdamın değişen yapısı sendikaları da etkilemiş ve 1980’li yıllardan itibaren başta birçok gelişmiş sanayi ülkesi olmak üzere tüm dünyada sendikalı işçi sayısı önemli ölçüde azalmıştır.

1999 yılından 2013 yılına kadar geçen sürede İtalya hariç, bütün ülkelerde sendikalaşma onanlarının düştüğü görülmektedir. S.165, Tablo:6,8 incelenebilir.

Sanayi üretiminin hâkim olduğu yapıda (Fordizmde), işçilerin işyerleri ile bağlantıları daha kuvvetlidir. Böyle bir yapıda sendikal örgütlenme daha kolay ve daha fazladır. Tersine, esnek üretim ve istihdam yapısı altında çalışanlar sık sık işyerlerini değiştirmekte ya da farklı işler arasında hareket etmektedir. Dolayısıyla herhangi bir işe olan bağlılıkları azdır. Hizmetler sektörünün ön plana çıktığı böyle bir yapıda kalifiye olmayan iş gücü daha istikrarsızdır ve gündelik işler ön plandadır. İşçiler tutumlarında daha bireyseldir ve sendikalara katılmak konusunda daha az isteklidirler.

Sendikalaşma oranlarının düşmesine ve sendikalar açısından yaşanan olumsuzluklara neden olan faktörler;

  • Finans sektörünün ön plana çıkması karşısında reel sektörde ortaya çıkan üretim azalışı, sendika üyesinin daha çok olduğu sanayi sektöründe çalışan işçi sayısını azaltmıştır. Bu da sendikalaşmayı olumsuz etkilemiştir.

  • Küreselleşme süreci ile birlikte uluslararası sermayenin emeğin daha ucuz olduğu ülkelere doğru kayması karşısında sendikaların pazarlık güçlerini önemli ölçüde yitirmeleri sendikalaşma oranlarını azaltmıştır.

  • Teknolojik değişimlerin üretim ve istihdam yapısını değiştirmesi sonucunda sendikalaşma eğiliminin az olduğu hizmetler sektöründe istihdam artışının ortaya çıkması sendikalaşma oranını düşürmüştür.

  • Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki değişimin etkisi ile sendikalaşma eğilimi düşük olan nitelikli iş gücüne talep artmıştır.

  • Sendikal örgütlenmeye yabancı olan kadın ve genç nüfusun iş gücü piyasalarında daha çok yer almaları sendikalaşma oranlarını düşürmüştür.

  • Sendikal örgütlenmenin zor olduğu, esnek ve istikrarsız istihdam biçimlerinde ortaya çıkan artışlar sendikalaşmayı olumsuz yönde etkilemiş ve sendikaların konumunu zayıflatmıştır.

  • Artan işsizlik oranlarına bağlı olarak sendikaların pazarlık güçlerini önemli ölçüde kaybetmeleri sendikaların konumlarını zayıflatmıştır.

  • Sendikalaşmayı azaltıcı yönde etki gösteren çalışanlara yönelik kontrol sistemlerini içeren yeni yönetim teknikleri ortaya çıkmıştır.

  • Dışa açılma ile birlikte, işin yapıldığı yerin coğrafi olarak güçlü bir sendikal örgütlenmenin olmadığı bölgelere taşınması da sendikalaşma oranını olumsuz etkilemektedir.

  • Geleneksel örgütlenme yöntemlerinin sürdürülmesi, yeni örgütlenme modellerinin geliştirilememesi, değişen koşullar altında kadın iş gücü ve yeni toplumsal hareketler ile bağlantı kurulması noktasında geç kalınması gibi yaşanan sorunlar sendikalaşma oranlarını olumsuz yönde etkilemiştir.

Emek Göçü

Belirli bir coğrafyada yaşayan insanların, çeşitli nedenlerle temelli ya da geçici olarak yaşadıkları yerleşim alanı dışında bir yerleşim alanına gitmelerine göç denir.

Kapitalizmin bir sonucu olarak kentsel alanlar büyüdükçe ve ülkeler arasındaki refah farklılıkları arttıkça, emeğin iş için olan hareketliliği de her geçen gün artmaktadır. Emeği hareketliliğe sevk eden göç kararının çeşitli belirleyicileri vardır. Bunlar: Yaş, eğitim, işsizlik, uzaklık ve medeni durumdur.

Göçmen işçiler ulaştıkları ülkelerde büyümeye ve kalkınmaya katkıda bulunurlarken; asıl ülkeleri (kendi ülkeleri) onların getirdikleri dövizlerden ve göç deneyimi sırasında edindikleri becerilerden büyük oranda faydalanabilecektir. Ülkeler arasında göç eden imtiyazlı işçiler olarak da isimlendirilen elit işçiler, başlıca olarak finans ve inovasyon merkezleri arasında hareket etmektedirler. Elit profesyoneller ve girişimciler için ülkeler arasındaki akışın kolay olması, bazı önemli coğrafi alanlar ortaya çıkarmıştır. Küreselleşen bir iş gücü piyasası; bankacılığın, sigortacılığın, hukukun, muhasebeciliğin, yönetim danışmanlık hizmetlerinin ve diğer ilgili alanların üst basamağında bulunan New York, Londra, Tokyo, Singapur ve Hong Kong gibi şehirlerde mevcuttur. Elit çalışanların göçü sadece kalifiye kişilerin coğrafi bir hareketliliğini sağlamamakta; aynı zamanda bilginin coğrafi dolaşımı için bir bağlantı da ortaya çıkarmaktadır.

2013 yılı itibariyle dünya genelinde 232 milyon uluslararası göçmen vardır. ILO tahminlerine göre Dünya genelinde 150,3 milyon göçmen işçi vardır. Bunun 11,5 milyonu göçmen yerli işçidir. Göçmen işçi kavramı, ikamet ettikleri mevcut ülkede hâlihazırda istihdam edilen ya da işi olmayan fakat iş arayan bütün uluslararası göçmenleri ifade etmektedir. Dünya genelinde göçmenler göçmen olmayanlar ile karşılaştırıldığında, daha yüksek bir iş gücüne katılma oranına sahip oldukları görülmektedir.


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi