Doğal Kaynaklar ve Çevre Ekonomisi Dersi 7. Ünite Özet

Çevre Ekonomisine Makroekonomik Yaklaşım, Çevre Politikası Ve Yönetimi

Çevre Ekonomisine Makroekonomik Yaklaşım

Çevre ekonomisinde mikroekonomik konuların kavranması kadar önemli bir diğer konu da çevrenin makroekonomik bakış açısıyla açıklanmasıdır. Çevre ile makroekonomi ilişkisinin tarihsel kökenleri klasik ekonomi düşünürlerinin görüşlerinde görülebilir. Ancak makroekonomi ile çevre arasındaki karşılıklı etkileşime ilişkin bir çok görüşün özellikle çevre ekonomisi alanının ortaya çıkmasıyla başladığı ve son dönemlerde geliştiğini söyleyebiliriz.

Ekonomi Tarihinde Çevre Ekonomi İlişkisi

Çevrenin ekonomik faaliyetlerdeki rolü, 18. yy’da fizyokratlar tarafından ilk kez sistematik biçimde ele alınmıştır. Doğayı üretim için gerekli bir faktör olarak gören Fizyokratlar bütün ekonomik fazlanın, toprağın üretkenliği sonucunda ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Bu iktisatçılar arasında Malthus, Ricardo Hotelling sayılabilir. Klasik ekonomi literatüründe de toprağın ekonomik faaliyetlerin temel kaynağı olduğuna dair görüş hakim olmuştur. Malthus tarafından toprak kıtlığının büyümeyi sınırlayıcı rolü fark edilmiştir. Ricardo toprakta azalan verimler kanununun geçerli olmasının ekonomik büyüme ve dolayısıyla refah artış ve nüfus üzerinde baskı yarattığını ileri sürmüştür. Hotelling de özellikle orman, mineral ve diğer tükenebilir varlık arzında meydana gelen azalma dolayısıyla bu varlıkların kullanımlarının düzenlenmesine yönelik talebin ortaya çıktığını ifade eder.

Çevre ve Makroekonomi

Bu bölüm çevre ve ekonomi etkileşiminin refahı nasıl etkilediğini sorguladığından, hala mikroekonomik yaklaşımla benzerlikleri bulunmaktadır. Çevre kalitesi bu bağlamda sosyal refahı çeşitli açılardan etkilemektedir. Çevre kalitesindeki gelişmeler bireyleri olumlu yönde etkiler. Başka bir deyişle bireyler çevre kalitesindeki artışın yaşam kalitelerini de yükselttiğini fark eder.

Biyosfer, bir gezegenin dış kabuğunun; hava, toprak, kaya ve su içeren, içinde yaşam bulunan yeryüzü bölümüdür. Doğal sermaye, toprak, hava, su, yaşayan organizmalar ile yaşam ve refahın devamı için gerekli ekosistem mal ve hizmetlerini sağlayan dünya biyosferinin tüm oluşumlarıdır.

Makroekonomi, az sayıda, ekonomik bütünüyle ilgili ve büyük ölçüde toplulaştırılmış değişkenlerin analizini konu alan ekonomi dalıdır

Çevrenin Ekonomik Verimlilik Üzerindeki Etkisi

Ekonomi ve çevre arasındaki ilişki oldukça karmaşık olmasına rağmen, çevre politikaları ekonomik verimliliği temelde üç mekanizma kanalıyla etkilemektedir:

İlki, çevre politikalarının verimlilik üzerindeki negatif etkisidir. Diğer ikisi ise çevre kalitesinin ekonomik verimlilik üzerindeki pozitif etkilerini ortaya koymaktadır.

Çevre Politikasının Ekonomik Verimlilik ve Büyüme Üzerindeki Olumsuz Etkisi

Çevre politikası, firmaları ekonomik karar aşamasında bireysel çıkarları yerine sosyal çıkarları dikkate almaları konusunda zorlamaktadır. Bu kısıtlama firmaların üretim etkinliğinin azalmasına yol açabilir. Örneğin, eğer firma enerji, sermaye ve emek olarak sıralayabileceğimiz üretim kaynaklarını kirlilik emisyonunu düşürmeye tahsis ederse üretim maliyeti artacaktır. Daha da önemlisi, bu kaynaklar çıktının üretilmesinde değil, kirliliğin azaltılmasında kullanılacaktır. Böylece üretken kaynakların kirliliğin azaltılmasında kullanılması durumunda üretim düzeyi ister istemez azalacaktır. Benzer bir tartışma toprak kullanımı açısında da yapılabilir.

Çevrenin korunmasına yönelik olarak yapılan çeşitli düzenlemelerle bir yandan çevre konusunda önemli kazanımlar sağlanırken diğer yandan ülkelerin ekonomik büyümeleri üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı düşüncesi çeşitli araştırma sonuçlarıyla ortaya konulmuştur.

Aynı zamanda çevresel düzenlemelerin gereği olarak işletmelerin kirliliğini azaltmaya dönük yatırımlara yönelmesi sonucunda bu yatırımlar üretken tüketim malları üretimine yönelik yatırımlar üzerinde bir tür dışlama etkisi yaratarak sınırlı kaynakların kirlilik önleyici yatırımlara yönelmesine ve dolayısıyla üretken yatırımlara aktarılabilecek kaynaklarda azalmaya yol açacağı ileri sürülmektedir. Ayrıca çevresel düzenlemelerin getirdiği daha sıkı çevre standartlarının, işletmeleri çevre alanında yatırımlara yönlendirirken, Ar-Ge’ye ayrılacak fonların azalarak teknolojik gelişmenin yavaşlamasına neden olduğunu belirten çalışmalar da bulunmaktadır.

Çevre Politikasının Ekonomik Verimlilik ve Büyüme Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Kaynakların üretim süreci yerine kirlilik emisyonun azaltılmasında kullanılması, ekonomik verimlilik ve büyüme üzerinde olumsuz etki yaratmasına rağmen, kirlilik emisyonundaki azalmanın çevre kalitesini arttırarak ekonomiyi olumlu yönde etkilemesi beklenebilir. Bu olumlu etki iki nedenden dolayı ortaya çıkar: İlki, çevre kaynakları üretim sürecinin girdileridir. Örneğin bir çok malın üretilmesinde temiz suya ihtiyaç vardır. İkincisi çevre kalitesi diğer üretim faktörlerinin verimliliklerini etkiler. Örneğin çevrenin daha temiz olması emeğin daha sağlıklı ve daha verimli olmasına yol açacaktır. Hava kirliliğindeki azalmanın tarımsal verimlilik üzerindeki olumlu etkisi verilebilecek başka bir örnektir. Hava kirliliğindeki azalma toprağın verimliliğini arttırarak bir çok ürünün dönüm başına elde edilen miktarını yükseltecektir.

Çevre kalitesinin ekonomi üzerindeki önemli faydaları sağlık ve sağlık hizmetlerine etkileri aracılığıyla da ortaya konulabilir. Birçok ülkede sağlık hizmetlerine ulusal gelirden önemli miktarda pay ayrılmaktadır. Daha temiz su içtiği, daha temiz havayı teneffüs ettiği ve daha az toksik maddeye maruz kaldığı için daha sağlıklı olan nüfusa sahip ülkelerde sağlık hizmetlerine daha az kaynak aktarma ihtiyacı duyulacaktır. Sağlık hizmetlerinin artan ortalama maliyete sahip bir endüstri olması durumda, çevre kalitesindeki artışlar yalnızca çevreyle ilişkili hastalıkların tedavi edilmesi için gerekli kaynakların azalmasını sağlamakla kalmayacak aynı zamanda tedavinin ortalama maliyetini düşürerek genel olarak sağlık maliyetlerini azaltacaktır.

Ayrıca çevre politikasının ekonomik büyüme üzerinde yol açtığı olumlu etki piyasaya yönelik üretimin artmasına yol açması dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Çevre politikası uygulamaları firmaların çevre kirliliği nedeniyle ortaya çıkan harcamaları azaltarak üretim verimliliğini arttıracak ve kaynakların üretken faaliyetlerde kullanılmasını sağlayacaktır.

Çevre Politikasının Uluslararası Ticaret ve Rekabete Etkileri

Çevre Politikasının Uluslararası Ticarete Etkisi

Çevre politikaları uluslararası ticareti üç kanaldan etkilemektedir. İlk olarak sıkı çevre politikasına sahip ülkelerde bu durum üretim maliyetlerini arttırırsa ülkenin ürettiği mallar çevre konusunda daha esnek olan ülkelerinkinden nispeten daha yüksek fiyatlı olacaktır. Bu firmaların üretimlerini daha az çevresel düzenlemelerin geçerli olduğu ve dolayısıyla üretim maliyetlerinin daha düşük olduğu ülkelere kaydırmalarına neden olur. Aksine, eğer sıkı çevre politikaları Porter’ın da ileri sürdüğü gibi üretim maliyetleri üzerinde azaltıcı etkide bulunursa çevre konusunda sıkı düzenlemeleri olan ülkeler olmayanlara göre daha ucuza mal üreteceklerdir. Ancak bu etkiler, üretimde emek ve diğer faktörlerin maliyetleriyle karşılaştırıldığında oldukça küçük düzeyde kalmaktadır. Üçüncüsü, çevre politikaları yeşil teknolojilerin gelişimini ve bunların diğer ülkelerden ihraç edilmesini teşvik ederek uluslararası ticareti etkileyebilir.

Çevre Politikasının Rekabete Etkisi

Özellikle 1970’li yıllarda gelişmiş ülkelerin öncülüğünde geliştirilen ve uygulanan çevre politikalarının, bu ülkelerde kirleticiliği yüksek olan endüstrilerde maliyetleri arttıran ve rekabet gücüne zarar veren etkileri olduğu ve bu etkilerin gelecekte de devam edeceği düşüncesi geçerli olmuştur. Bu düşünce geleneksel yaklaşım olarak ifade edilebilir.

Yenilikçi yaklaşıma göre, çevresel düzenlemeler firmalara üretim ve atıkların değerlendirilmesi süreçlerinde ek maliyetler getirmesi nedeniyle teknolojide, üretim süreçlerinde ve nihai ürünlerde yeniliklerin ortaya çıkma olasılığını öne çıkaran dinamik bir yaklaşımla ele alındığında çevre politikaları ve rekabet gücü uzlaşabilir.

Daha sıkılaştırılmış çevresel düzenlemelerin bir sonucu olarak firmalar, çevresel etkilerini gözden geçirerek söz konusu düzenlemelere birlikte uyum sağlarsa ve yenilikler için Ar-Ge faaliyetlerine daha fazla kaynak aktarırlarsa rekabet güçlerini geliştirebilmektedirler. Michael Porter yenilikçi yaklaşımı destekleyen ve güçlendiren görüşlere sahiptir. Porter çevresel düzenlemeler kapsamında ürün güvenliği, ürün kalitesi, ürün ve üretim sürecinin çevresel etkileri için getirilen daha detaylandırılmış standartların rekabet üstünlüğü sağlamayı ve rekabet gücünü geliştirmeyi destekleyeceğini ileri sürmektedir.

Çevre Politikasının İstihdama Etkisi

Çevre korunması ile ilgili düzenlemeler için önemli adımların atıldığı 1970’li yıllarda, izlenen politikaların çevresel başarılarının yanında makroekonomik değişkenler üzerindeki etkilerinin de tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Çevre politikasının ekonomik anlamda olumsuz etkilerinin olacağını düşünen kötümser bakış açısına göre, çevrenin korunması amacıyla alınan önlemlerin rekabeti engelleyen, iş yerlerinin kapanmasına, yeni projelerin ertelenmesine ya da iptal edilmesine yol açan etkileri söz konusudur. Bu görüşün aksine çevre politikasının istihdam üzerinde genişletici etkisi olacağını savunanlar da çevresel düzenlemelerin yeni teknolojilerin geliştirilmesini ve uygulanmasını zorlayıcı etkileri nedeniyle rekabet avantajı ortaya çıkarttığını, çevre yönetmeliklerinin kirlilik kontrolü alanında hızla büyüyen yeni bir sektörün yaratılmasına yol açtığını belirtir. Ayrıca bu yönetmeliklerin hayata geçirilmesinde rol oynayan kamusal ve özel organizasyonların yaygınlaştığı ve tüm bu gelişmelerin etkisiyle yaratılan istihdamın işsizliğin azaltılmasına katkı sağladığını ifade eden olumlu görüşler de bulunmaktadır.

Çifte Yarar Hipotezi

Çevre vergilerinin istihdam politikalarına hizmet edecek bir araç olarak da kullanılabileceği düşüncesi, çevrenin korunması ve istihdam yaratılması gibi birbiriyle çeliştiği düşünülen iki önemli iktisat politikası amacını birlikte gerçekleştirilebilecek ortak bir çözüm sunması nedeniyle büyük ilgi görmüştür. Çifte yarar hipotezi mevcut vergi sisteminin dengesiz olduğu ve piyasa davranışlarını yanlış yönlendirdiği varsayımı üzerine kuruludur. Mevcut vergi sisteminde enerji ve doğal kaynaklar gerçek maliyetlerinin altında vergilendirilirken, özellikle emek ve sermaye üzerindeki vergi yükü olması gerekenin çok üzerindedir. Çifte yarar hipotezi ile çevreye zarar veren ekonomik faaliyetlerin piyasa fiyatlarını, marjinal sosyal maliyetlerine eşitlemeyi amaç edinen bir çevre vergisi reformundan elde edilecek ek gelirin, gelir vergisi gibi piyasalar üzerinde saptırıcı etkileri olan bir vergi veya bir grup verginin oranlarını düşürerek veya bu vergileri ödeyenlere doğrudan gelir transfer ederek kullanılmasının, bütçenin dengelerini değiştirmeksizin çevresel ve ekonomik refah artışları sağlanacağı ileri sürülmektedir.

Ekonominin Çevre Üzerindeki Etkisi

Konunun bir diğer boyutu ise ekonominin çevre üzerindeki etkisinin dikkate alınmasıdır. Çevre ekonomisi ve ekonomik kalkınma literatüründe ekonominin çevreye etkisi yoğun olarak tartışılan bir konudur. Bu çerçevede görüşlerin bir kısmı ekonomi büyüdükçe kişi başına gelirin yükseleceğini ve çevre kalitesinin artacağını ileri sürerken, diğer bazı görüşler ise ekonomik büyümenin çevre kalitesini olumsuz yönde etkileyeceğini, çevre sorunlarına yol açacağını savunmaktadırlar.

Castells üretim ile çevre sorunlarını ilişkilendirerek, çevre sorunlarının doğadan yararlanmanın ya da kullanımının belli bir değerin ya da dengenin aşılması ile gerçekleştiğini belirtir. Diğer bir deyişle Castells doğa ile insan arasındaki ilişkinin belli kurallar çerçevesinde yürütülmemesi sonucunda, doğal sistemin denge noktasının aşılacağını ve böylece çevre sorunlarının ortaya çıkacağını belirtmektedir.

Ekonomik büyümenin arzu edilmeyen bir sonucu olarak ortaya çıkan çevre sorunları, üretim gerçekleştirildikçe söz konusu olacaktır. Çünkü üretimin her aşamasında kullanılan hammaddeden işgücüne kadar her bir üretim faktörünün doğaya yüklediği belli bir maliyet bulunmaktadır. Çevreye bırakılan atıklar sadece üretim aşamasında kalmamakta ürünün tüketiminden yok edilmesine kadar her alanda ortaya çıkmaktadır.

İktisat literatüründe Kuznets Eğrisi, 1990’lı yıllarla birlikte iktisadi büyüme ya da daha geniş anlamda iktisadi kalkınma ile çevre kirliliği ilişkisini ortaya koymak için kullanılmaktadır. İktisadi büyüme ile birlikte çevre kirliliğinin ve/veya çevre tahribatının artacağı, belli bir gelir düzeyinden sonra azalacağına ilişkin görüşe literatürde “Çevreye Uyarlanmış Kuznets Eğrisi (ÇUKE)” ya da Çevresel Kuznets Eğrisi adı verilmektedir.

Ölçek etkisi, ekonomik büyümenin artmasıyla birlikte gerekli girdi miktarının artması ve dolayısıyla üretim sürecinde daha fazla doğal kaynağın kullanılması nedeniyle ortaya çıkar.

Gelir artışı ise çevreyi kompozisyon etkisi (yapısal etki) aracılığıyla olumlu yönde etkilemektedir. Kompozisyon etkisi, gelir artışıyla birlikte ekonominin yapısal değişimini ve çevre üzerindeki olumlu etkisini ifade etmektedir.

Teknoloji etkisi ise Çevresel Kuznets Eğrisi’nin azalan kısmını tanımlamakta kullanılmaktadır.Teknoloji etkisine göre, ülkeler refah düzeylerinin artmasıyla birlikte araştırma ve geliştirme faaliyetlerine daha fazla kaynak ayırabilmektedirler. Bu sayede gelişmiş ülkeler yeni ve çevre dostu teknolojiler geliştirilebilmektedirler.

Çevre Politikası

Çevre politikası kavramı, üretim sürecinde yöntem ve kalite yanında, kamu sağlığı ve çevresel kaynakların korunması anlamına gelen çevre kalitesiyle ilişkili siyasal, yönetsel kararlar bütünü olarak tanımlanabilir. Temelde çevre politikaları içerik (öz) yönünden ve yöntem açısından sınıflandırılmaktadır. Söz konusu politikaları aşağıdaki gibi kendi içinde de gruplara ayrıbiliriz.

İçerik (Öz) Yönünden Çevre Politikaları

İçerik açısından çevre politikalarını düzeltim (reform) yanlısı olanlar ve düzeltim karşıtı olanlar biçiminde ikiye ayırabiliriz:

Düzeltim Karşıtı Çevre Politikaları

Bu tür politika savunucuları çevre konusuna özel ilgi gösterilmesinin gerekli olmadığını düşünmektedirler. Bu grupta yer alanların görüşleri iki kategoride incelenebilir: Birinci gruptakiler, liberal kapitalizmin öngördüğü gibi “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışı çerçevesinde dünyanın karşı karşıya kaldığı bazı çevre sorunlarının piyasa ekonomisinin işleyişiyle kendiliğinden ortadan kalkacağına inanmakta ve devlet müdahalesine karşı çıkmaktadırlar. Çevre sorunlarına devletin müdahelesine karşı olan diğer grup ise sanayileşme, teknolojik gelişme ve ekonomik büyümenin önemini vurgulayan Ortodoks Marksistlerdir.

Düzeltimci (Reformcu) Politikalar

Bu politikalar çevre sorunlarının çözümüne yönelik aktif bir politika izlenmesi anlayışını benimser.

Onarımcı Politikalar

Bu tür politikalar karşı karşıya kalınan soruna bir tepki olarak ortaya çıkar. Burada, çevre üzerindeki olumsuz sonuçlar ortaya çıktıktan, çevre zarar gördükten ve çoğu kez de telafisinin mümkün olmadığı noktaya gelindiğinde, çevre üzerindeki zararlı etkilerin geçmişe dönük giderilmesini amaçlayan politikalardır.

Önleyici Politikalar

Önleyici politikalar temelde çevrenin henüz zarar görmeden gelecekte çevre üzerinde ortaya çıkabilecek olası etkileri dikkate alarak çevrenin ve canlı yaşamının zarar görmesini önlemeye çalışır.

Çevre Konusundaki Yargı Kararlarının Uygulanması ve Çevreye Karşı Şuç

Çevre konularında yargı kararlarının yaptırım gücünün zayıf kaldığı, kirletenler aleyhine alınan yargı kararlarının uygulanmasında sıkıntıların yaşanabildiği gözlemlenmektedir. Bu bakımdan, kirleten ve çevreye zarar veren kişi, kurum ya da kuruluşlar çoğu zaman kamu gücünü ve kamunun uyguladığı yaptırımları yeterince hissetmemektedir. Dolayısıyla kirletenler/çevreye zarar verenler kararlılıkla uygulanan yaptırımlarla karşılaşmalıdırlar. Yasal düzenlemelerin ve yaptırımların, merkezi ve yerel yönetimlerce toplumsal ve ekonomik aktörler arasında hiç bir ayrım yapılmadan uygulanması da bir diğer önemli konuyu oluşturmaktadır (T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 2006:78- 80).


Bahar Dönemi Dönem Sonu Sınavı
25 Mayıs 2024 Cumartesi